25 Kasım 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

25 Kasım 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 İkinclteşrin 1935 CUMHUKtYET Türkiyenin dış sıyasası barışın temelidir Fransanm Tahran Tahran 4 (Ö zel) Dün ak şam, Fransanm Tahran elçisi M. Poz zi, Alyans Fran sez binası salonun da, «Yeni Türki ye» mevzulu çok parlak bir konfe rans verdi. Elçinin, Tahra nm yüksek sosye M. Pozzi tesine, hükumet diplomasi mehafiline mensub güzide bir dinleyici kalabalığı karşısında verdiği bu konferans, gerek mevzuu, gerek seçkin konferansçının yüksek şahsiyeti itibarile, hazır bulunanlar üzerinde büyük bir a lâka uyandırmıştır. Bu miihim konferansın, Türkiyenin dış siyasasına dair olan kısmmdan bir par çayı nakledıyorum. M. Pozzi, Cumhu riyet Türkiyesinden sitayiş ve takdırl» bahsettıkten sonra, sözü, memleketimizin dış siyasasına getirerek konferansına şöyle devam ettı: « Atatürkün meydana getirdiği e serein bir kısmı vardır ki, bugün onun üzerinde ısrar edeceğim. Çünkü, evvelâ, diplomat sıfatile onu daha iyi takdir edecek vaziyetteyim; saniyen, bu kısım bence daha takdire şayan, memleketin yabancı orduların elinden kurtarmak i çin harb meydanlannda yaptığı işlerden daha cesurane, Abdülhamid Imparatorluğunun yerine modern bir devlet kur mak için \ücude getirdiği dahili devrımlerden daha hayret vericidır: Onun dıplomatık eserinden bahsetmek istiyorum. Atatürk, bu eseri vücude getirirken, kendisine iki değerli arkadaş bulmuştur. Bunlardan biri, Lozan muahedesinin â kıl başancısı, Başbakan İsmet Inönü, diğeri, sahib olduğu yüksek ilim kültürü 6ayesinde hakikatleri kuvvetli bir gözle gören, dolgun bir zekâya malik, Dış Bakanı Tevfık Rüştü Arastır. Muzaffer bir askerin, elinden kılıcı bırakıp, nefsıni tamamıle barış sahasın daki işlere hasredişi nadir görülmüstu Napolyon, Amiens sulhundan ve Tilsit muahedesinden sonra bile harb gürültüleri içinde yaşamaktan usanmamıştır. Lozan muahedesi, Türkiyenin, elde etmek hakkını kendisinde gördüğü şey leri ona iade ettikten sonra, Atatürk, A\ Bİ2 bize Mimar Sinanın ölmez eserleri Bilgi ve sanat hakkında önemli bir konferans verdi Amiensdeki (Baf tarafı birîncî tahifede) çalmış ve treni durdurmuştur. Bunun ü zerine araştırmalara başlanmış ve genc kızın cesedi Ailly Sun Noye istasyonuna yakın bir yerde demiryolu yanında bulunmuştur. Genc kızın vagonlardan birinin arka sındaki kapıdan düştüğü anlaşılmıştır. İki köylü Bayan Zehranın trenden düş tüğünü bizzat görmüşlerdir.» Deyli Ekspreslen: «Türk konsolosu, mahallinde tahkikat yapmak ve cesedi Ankaraya naklettir mek üzere Paristen Amiense gitmistir. Zehra, küçük yapılı, kahve rengi gözlü mahcub tabiatli bir kızdı. Hampsteadda St Hilda mektebinde okumakta idi. Arkadaşlarına birçok defalar: «Ben Inçiltereyi severim. Ingilizceyi çabuk öğ «Bilgide inkılâb» sözünün manası yoktur. Çok kimselerden işittim: «Newton olmasaydı, toprak cazibesinin ne olduğunu bilemiyecektik.» Yahud, «Bir Stephenson doğmasaydı, bugün lokomotifin sürüklediği arabalarla seya rupada ve Asyacla bırakılan araziden hat edemezdık» derler. Düşünceleri yanlış bulmaz mısınız? muzmer hiçbir fikir beslemeksizin, vaz Bilgimizin ilerilemesi, bir nehrin akı geçmiştir. şına benzer. Membadan fışkıran su, tabiO, Musulun, hatta petrolleri de dahil at kanunlarına uyarak önceden hesabla olduğu halde, Ingilterenin sürekli düş ması mümkün bir yol tutmaz mı? lşte bilmanlığına değmiyeceğini anlamıştı. Is gımız de öylece zekâmızın açmış olduğu kenderun körfezinde yapılan bazı tas yoldan şaşmaz bir doğrulukla yürür, ilerhihlerden sonra, Türkiye, Suriye arazisi ler. Bu ilerlemede ferdlerin oynadığı rol üzerinde de hiçbir iddia dermeyan etme sıfıra yakındır. Çünkü âlim yaratmaz, di ve mazide, kendisine birçok zararlar bulur. veren bütün Arab ülkelerinden vazgeç • Nevvton olmasaydı, bir elmanın niçin ti ve sırf kendi milletinin ihtiyaclanna vr yere düstüğünü merak eden başka bir uzun zamandanberi ihmal edilen arazi akıllı cıkacaktı. Cazibe kanununda Newton'un payına sine değer vermeğe jjefsıni hasretti. Yeni Türkiye, bfcşarıcı olmağa az düsen şeref, nasıl olsa öğreneceğimiz bu metmıştir. Kendini müdafaa edecek va kanunu ilk defa olarak onun ağzından sıtalan vardır. Fakat, bundan böyle duvmuş olmamızdan ibarettir. Stephenson doğmasaydı, buharla işli dünyanın diğer kısımlar^ı kaplıyabile yen makineleri demiryolu üzerinde bir Büyükçekmece köprüsünün etki bir retmi cek olan karışıklıklardan uzak kalma başkası tecrübe edecekti. Birbirinden haDört asırlık Büyükçekmece köprü kalesi Türk askerlerinin eline geçtiği sığa karar vermiştir. Ve evvelce kendisinc beri olmıyan iki âlimin ayni zamanda, sünden her geçişimde, Sinanın bu şah rada ihtiyar hükümdar vefat etmişti. lakıb ve hasım olan hudud komşusu devayni şeyi keşfetmeleri sık sık görülen bir eserine doyum olamıyacağını ve ölmez e Çekmece köprüsü Oğlu ve halefi Sarı Seletleri, sadece dost değil, müttefik edinhâdıse değıl mı? serin ne olduğunu anladım. Çekmece gö limin zamanında bitti. me»e muvaffak olmuştur. Fakat sanat dünyasında, ferd arkada lünün Marmaraya birleşen ağzında *yeletla biribiıine eklenmiş Iran, mazide, Türkiyenin kâh istilâ e değildir, oynadığı rol birinci plânda gelir. kurulmuş olan bu köprü, dört yüz yıla dört büyük köprüden mürekkeb olan den kâh istilâya uğrıyan bir komşusuydu. Şüphesiz orada da cemiyetin çizdiği bir yakın ömrüne rağmen tazeliğinden ve Çekmece köprüsü yirmi altı gözdü. «Her Atatürk, eski Iran krallarının tahtında, yol vardır. Sanat hareketlerinde bu yolu güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. gözü kehkjtşanâsa semaya ser çekmiş, kendısi kadar kahraman, kendisi kadar takib eden mantıkî diyebileceğim bir Fakat bütün tazelik ve güzellıği karşı kavsi kuzahtan nişan verir, hep tıraşıde, iyi görüşlü bir hükümdar bulmak maz ilerleyiş görülür. Mozart, muzika ile uğ serin ne olduğunu anlanm. Çekmece gömusaykal, mücellâ taşla bma olunmuş harıyetine erdi. Manası kalmıyan asırhk raşacağı yerde meselâ muharrirliğe heves zümüze çarpıyor. Cumhuriyet devrinin bir cesri kaviydi» ( 3 ) . 114 yük ve rekabete, elele vererek hatime çektiler. etseydi Bach'm ve Haendel'in peşinden bayındırlık çalışmaları arasında büyük 73,850 akçeye mal olmuştu. Zamanın Rıza Şah Pehlevi Ankarayı ziyaret et giderek o yolda yetişen başka artistler bu Mimar Sinanın eserleri, ilkönce korun şairlerinden Hudaî köprünün bittiğine şu ti, Atatürk yakında bu ziyareti iade et lunacaktı ve bu eksiklik belki Beetho ması lâzım anıtlar olarak seçilirken, o mısraı tarihi düşürmüştü: mek üzere Tahrana gelecektir.» ven'in yapacağı sanat ihtilâline mâni ola büyük artistin Çekmece köprüsü gibi bir Eyledi kâmil Süleyman köprüsün M. Pozzi bundan sonra, Türkiyenin mıyacaktı. ulu eserinin derhal hatırlanacağını umuSultan Selim Fakat Mozart olmasaydı biz bugün yorum. Esasmda biribirine eklenmiş dört Rusya ve Balkan memleketlerile olan Sene875 (1567) büyük köprü olan Çekmece köprüsünün münasebetlerini, Atatürkün uzak ve ya bir Zauberflöte'yi dinliyemiyecektik. Köprü bittiği ytl Mimar Sinan sek Yer yüzünde hiçbir şey değişmiş olmı ikisi iki sahilde köprüyü sahillere bağ kın komşu devletlerle nasıl kuvvetli dostsen yaşındaydı. luk esaslarına istinad eden rabıtalar te yacaktı; elektrik ışığile aydınlanacaktık, lıyan ve üçü de gölle deniz arasında buBu muazzam köprüde, büyük mima sis ettiğini anlattıktan sonra, konferansı radyomuz bize binlerce kılometro uzak lunup köprüleri biribirine ekliyen beş rın, bütün eserlerinde olduğu gibi imzatan sesler getirecekti, başka artistlerin muazzam payenin rıhtımları harab ol nı şöyle bitirmiştir: eserlerile en güzel heyecanlar duyacak muştur. Bu rıhtımlar köprünün can nok sı yoktur. Yukarıda. Juaninden aldığı « İtiraf ederim ki, bu neticeler kartık. Fakat Zauberflöte'yi dinliyemiyecek talarıdır. Köprünün gözlerınden ve a mız köprünün eski bir resminde, köp şısında, insanın zihni, hayret ve takdirle rünün Mimarsinan köyü başlançıcında tik. yaklarından düşmüş bazı taşlann eherakarışık bir şaşkınlığa uğruyor, ve garbiıı (eski Kalikıratya köyü) iki yanda to En sevdiğiniz sanatkâr kimdir? Onun miyetini bir mimarın ihtısasına bırakıyokaybettiği bunca fırsatlan düşünerek noslu hücreler görülmektedir. Bugün tercih ettiğiniz eserini yok farzedin; bagıpta duyuyor. bunlar mevcud değildir. Yalnız ayni yerrum. na hak vereceksiniz. Büyükçekmecede Sinan devrinden de küçük birer duvarcık yükselmektedir; Çünkü, şark, artık garbden daha â N. çok evvel bir köprü yapılmış, fakat za ve bunların Ü7erinde de biri türkçe di kıl olmuştur. Nur, bize gene ondan gemanla harab olmuş, yıkılmıştı. Bilhassa âeri aracba iki kitabe tutturulmuştur. lıyor. Hadisatm beşeriyeti entrikalar, kışın yağışlı havalarda buradan geçmek Mimarsinan köyünden Çekmeceye gi hırslar ve konferanslar peşinde sürükle pek ziyade zorlaşıyordu. Halk buradan derken soldaki arabca kitabenin kena memesi lâzım geldiğini bize o gösteriyor. geçerken perişan oluyordu. Mimar Si rında «amele Yusuf bin Abdullah» yaHadisatı doğru yola scvketmek için (Baftarafı 1 inci sahifede) nan, Kanunî Süleymanın son zamanl» zılıdır ki. bu, köprüde bu tadilâtı yapan bir zekâ ve bir irada kâfidir. Fakat bunrında burada bir köprü yapmağa memur bir taşçı ustasının adı olsa gerektir. lar, hiçbir devirde, harciâlem olmuş va hükumet tesis edildiği ilân olunmuştur. Bu hükumet, beş komiteden mürek oldu. Defterdar Küçük Hasan Çelebi RESAD EKREM KOÇU sıflar değildir... Türkiye ve Iran, bu vaköprünün temellerini atmak için derhal kebdir. sıfları, başlannda, daıma bırlejmış gör (1) Selânikli Tarihi, C. 1.. S 121 Bir siyasal komite ki başında Upeifu 200 yük akçe verdi. (1) dükleri için bahtiyardırlar. (2) Tezkeretül bünyan. S. 70. nun düşüncesini müteakıb on yıldanberi Büyük mimar «eski köprüyü derya (3) Evliya Celebi Seyahatnamesi, Çin politika âleminden çekilip yıllarca dan kaçırıp kenardan yana batak içinde C. III, S. 291' 292. Japonyada yaşamış bulunan General düşürmüşler, ol cihetten temeli bozulup Şihsiyenyuan vardır. harab ve yebab olmuş. Deryadan canibi renmek istiyorum. Bundan sonra ımtıhan Brezilyanın kahve rekoltesi Bir süel komite ki başında çoktanberi hem sığ hem sağ yerdir» diyerek köp vererek Oksforda gireceğim. Atatürkün ayrılma hakkındaki fikirleri malum bu rünün temellerini denize yakın tarafta 935936 senesinde 18.7 milyon çuval arzusu böyledir. Memleketime biran ev lunan General Şihyusan mevcuddur. atmıştı ( 2 ) . Köprü inşaatında «nice yüz ve diğer müstahsil memleketler rökolte vel dönüp çalışmak istiyorum» demisti. Bir dış siyasa komitesi ki başında bin neccar (dülger) ve senktraşlar (taşçı leri de 8.3 milyon cuval tahmin edilmekOkuduğu mektebin başmuallimi bize Yungpao gazetesinin sahibi Korelili lar)» hummalı bir faaliyetle çalışıyordu. tedir ki bu veçhile 27 milyon çuvala başu beyanatta bulundu: vardır. Köprünün ayak yerlerine sandukalar ça liğ olan kahve, dünya kahve islihlâki yeBunlardan baska bir ekonomi işleri ko kılmış ve Sinanın ameleleri büyük tulum kunu olan 2324 milyon çuvalı hissolu « Zehra bizimle yalnız yarım sö mestr bulunmuştur. Kendisi pek sakin ve mitesi ve antikomünist vaziyet alma ko larla bunların içindeki suları çekip bo nur derecede geçmektedir. Brezilya, sevimli bir genc kızdı. Türkiyeye gitmek mitesi teşkil «lunmuştur. şaltmıslardı. Sonra «ziba muhkem sü kahveyi tahrib etmiye devam ediyor ve Pekinde sükun vardır. Buna mukabil tunlardan iki üç adam boyu kazıklar 15 eyluldenberi denize atılan miktar 200 üzere gecen pazr buradan ayrıldı. Boş bin çuval olduğuna göre kahve istihsalâvakitlerini daima Türk elçiliğinde geçirir Tiençinde bir panik havası esmektedir. şahmerdi ile aralanna kurşun akıtılmış, tı 35.4 milyon çuvala baliğ olmaktadır. Tiençinde örfî idare di.» yekpare şeklin bağlamıştı.» Ayak te Suriyede pamuk rekoltesi Morn'mg Posllan! Tokyo 24 (A.A.) Rengo ajan melleri bu suretle atıldıktan sonra göz 931 senesinin 20 bin balyasına muka«Bavan Zehranın cesedi Amiens has sından: Pekin ve Tiençin orduları baş lerin örülmesine başlanmıştı. O yılın bakumandanı General Tsoungteheyuan harında da Kanunî Süleyman Zigetvar bil 935 te 80,000 balyadır. Bu veçhik tanesindedır. Cesedın yanına Fransa hükumeti namına bir çelenk konmuştur. muhtariyet programını çürütmeğe çalışan seferine çıkmıştı. Ordu ile beraber Çek memlekete 934 te giren 5 milyona muBelediye reisi hastaneye gitmıs ve cesedin Mareşal Şang Kay Şekin tabiyesi ile meceden geçerken köprünün inşaatıni kabil 935 te 1820 milyon girmiş ola önünde eğilerek son rasimei hürmeti ifa halkın ayaklanmasma engel olmak için görmüs, mimarı tebrik etmişti. Fakat caktır. Pamuk ekilen arazi 230 bin dököprünün biHiğini göremedi. Zigetvar nümden 270 bin dönüme çıkmıştır. dün Tiençinde örfî idare ilân etmiştir. etmistir.» Büyükçekmece köpriisü Dört yüz yıl geçmesine rağmen tazeliğini muhafaza eden bu eseri yaptığı zaman Sinan seksen yaşında idi UN DEBLLİ Zekâ ile talih eçen gün kısacık bir hastahktan sonra, yaşadığı gibi sessiz, sedasız ölüp giden eski O r d u Valisi Tahsin Beyat çok zeki ve zarif bir adamdı. A r a d a sırada, kendisile buluştukça, tatlı sohbetini pek büyük bir zevkle d*nlerdim. « • O , pek çok fıkra da bilirdi. Bir gün, ne münasebetle idi, iyice hatırlamıyorum, bana şunu anlattı: «Bir tarihte zekâ ile talih yoldaş olmuşlar. Filistin havalisinde, bir ovada. konuşarak gidiyorlarmış. Bir aralık ?öyle konuşmağa başlamışlar: Talih A r k a d a ş ! Ben senden çok üstün ve kuvvetliyim. Adıma devletkuşu derler. H a n g i başa konacak olursam, o başın sahibini mutlaka zengin ve mes'ud ederim. Z e k â H a y ı r ! Bu kuvvet te, üstünlük te asıl bendedir.. lcinde bulunduğum ba< herhalde cok yükselir. Böyle, bu karsılıklı iddialan yürüt mekle beraber, epey yol alıp, nihayet bir Nasrani köyünün sınınna varmışlar. B u ' radaki bostanların önünden gecerlerken, korkuluk olarak, ucuna bir esek kafası geçirilmis bir sırık görmüsler. Bu esnada, talih te birdenbire ortadan kaybolmuş, ve biraz sonra, esek kafası dile gelip: Ben Isanın çocukken bindiği eşeğin basıyım! Diye avaz avaz haykırmağa başla mıs. Bunu isiten köylüler, derhal bir mucizeye hükmederek. hâdiseyi bütün köye ilân etmisler. Korkuluğun etrafına kesif bir kalabalık toplanmış. Başı yerinden indirmisler; al?yla kiliseye götürüp, temizlemişler, süslemişler, sanp sarmala mıslar; mabedin en mutena bir köşesine kovmuslar. Derken, talih te gelip zekâya kavuş muş v e : Gördün mü, arkadaş? demiş. K u p kuru bir esek kafası i<=keletine girmekîe, onu ne mevkie yükselttim. Ya, canlı bir insan kafasına girersem, ona neler yapmam?. Z e k â buna karşılık: iyi ama, dostum. ben zaten senîn gibi her başa girmem. H e l e esek başına hiçbir zaman tenezzülüm yoktur! Cevabında bulunmus.. Zekâsız talih insanı ikbale ulastırsa da gerçekten yükseltmez. Fakat talihsiz zekâ da, doarusu çok feci birşey oluyor. Zavallı Tahsin, bunu nefsinde deniyenlerdendi.. V e bu fıkravı bana nakletmesi de. galiba beni teselli icindi.. Allah gani gani rahmet eylesin! Ercümend Ekrem TALU elçisi Atatüık Kuzey Çinde kısmî bir muhtariyet ilân edildi Transit halıların antrepo ücreti Transit halılardan alınan antrepo ücretlerini tetkike memur olan komisyon işini bitirmiş ve raporunu Ekonomi Ba kanlığına yollamıştır. Komisyon raporunda transit halı ti caretinin ekonomik buhrandan çok mü teessir olduğunu ve antrepo ücretlerinin yüzde 30 dan elliye kadar indirilmesinin doğru olacağını bildirmiştir. acıklı kaza Bursa Elektrik fabrikasındaki arıza Bursa (Özel) Elektrik fabrika mızın motörlerinden birinin bir anza yüzünden muattal kaldığını bildirmiştim. Bu arıza, lstanbuldan gelen elektrikçi ler tarafından bir günde yapılmış ve üç gün devam edeceği tebliğ edilen fabrikaların çalışma saatlerinden yapacaklan tenzilât nihayet bir gün sonra kaldmlmış ve faaliyet başlamıştır. nun hiçbir mistik ve hiçbir manevî tarafı yok... Ölmek maddenin şekil değiştirmesi, ölmek bir defalık şeklin mahvolması, bir insan öldüğü anda ondan bize ve ondan dünyaya kalan şey gene maddedir. Maddenin bir istihalesidir. Ölüm tabiatin acayib bir oyunudur... Tabiari Seza iptidaî maddesi kıtlaşmıj bir memlekete bçnzetiyor. Abluka içinde kalan memleketler na* sıl yıpranmış şeyleri kullanarak yeni şeyler yapmağa kalkışırlarsa, hayatın ilk iptidaî maddesini, kaybeden tabiat te ölü maddeleri kullanarak yeniden bir hayat yapıyor, hayatı idame ettiriyor vehmındedir. Evet isyan edemiyen, dua edemiyen, mes'ul ve kabahatli, kadir, ve âdil bir büyüklük göremiyen, tanımıyan Seza kimsesizliğin, yalnızlığın ve çaresizliğin son derecesindedir. Inanmak onun için artık iaıkânı olmıyan birşey... O herşeyin hiçliğine, her§eyin yok • » luğuna, herşeym manasızlığına emin... Edebî Roman : 56 Bütün gencliğin mahvoldu senin diyor, bütün gencliğin... *** Bütün bir genclik... Ne çılgın istekleri, ne tatlı dakikaları yaşatabilecek olan bütün bir genclik, tıpkı tılısımı bu lunmamış bir define gibi bütün zengin liğile gizli kalan, gömülü kalan bir genclik... Seza onun öldüğü gündenberi bugüne kadar geçen ömrünün bir bilânçosunu yapıyor. Ve ondan evvelki geçen günleri ni gözÖnüne getiriyor. Içi yanarak, içi burkularak Atıfı hatırlıyor: Genclik, diyor. Genclik... Ve buruk birşey yemiş gibi yüzünü buruşturuyor: «Bir sürü sukutu hayal değil mi?» diye düşünüyor. Bir sürü sukutu hayal.. Genclik ona başka ne verdi.. Her bir güzel dakikasını ona kaç ıstırab saati hesabına sattı. Genclik açıkgöz bir tüc Yazan: Suad Derviş car gibi ne iyi bir mübadele yaptı ken disile. O, kalbini verdi. Buna mukabil ona ne verdiler... * * Ceceyarısı... Bir aylık ömrünün sonlarına yaklaşan ay taraçanın üzerinde kızıl bir Japon feneri gibi ışıldarken, in ce, beyaz müslin perdelerin arkasından onu seyreden Seza hâlâ uyumadı... îşte böyle bir sıcak yaz gecesi birinci defa olarak onu yatağına aldı. O, beyaz kundağı içinde küçücüktü. Seza öğle saatinde onu dünyaya getirdikten sonra derin bir uykuya dalmıştı ve işte böyle geceyarısı uyanmıştı... Taya: «Bütün gencliğin mahvoldu» diyor. Bütün genclik.., Geceyansı uyanan genc anne seslenmişti: Kim var orada)... Beyaz başörtüsile Taya yatagın ayak ucunda tılısımla çağınlan bir peri gibi hemen peyda oluvermişti. Odada lâm bav yanmıyordu. Löğüsa rahat uyusun diye ışıkları söndürmüşlerdi. Pencereden mehtabın ışığı giriyordu. Pencereden giren bu ışıkta Sezaya herşey güzel görünüyordu. Herşey güzel ve yeni idi. O nun için aylardanberi kendinde hissettiği ağırlıktan vücudünde artık eser kalma mıştı. Bir buçuk gün onu ezen acı bir denbire dinmışti. Bütün kâinatı yaratan bir Allah gibi kendisini taptaze bir heyecan ve çok güç bir işi başarmaktan, hayır ancak yaratmaktan hissedilecek bir saadet ve gurur içinde buluyordu. «Taya, demişti. Küçüğü görmek istiyorum.» «Uyuyor şekerim...» «Ne olur, usulca yanıma koy...» Taya terliklerinin ucuna basa basa kenardaki küçük yatağa yaklaşmıştı. I çinden beyaz bir çıkın almıştı... Ve gene hep bir hayal gibi, iyi bir melek gibi ayak sesleri duyulmadan, beyaz esvabı ve beyaz başörtüsile onun yatağına gel mişti. îşte... Taya ona: «Gencliğin mahvoldu» diyor. lşte bütün hayatının semeresi orada idi, beyaz bir çıkın içinde... Ne buru şuk, ne çirkin, oh ne güzel bir yüzü var dı bu yavrunun. Tabiat onu neden kadın olarak dünyaya getirmişti? Bu hayatı yaratsın diye... Neden ona bütün gencliği ve bütün güzellikleri vermişti?... «Ana» olsun diye. Tabiatin baska bir kaygusu yok tu. Tabiat onu «Mehmed» e ana olsun diye yaratmıştı. Taya ona: Sen gencligini mahvettin.., Diyor. Bu genclik vazifesini bitirraiş değil miydi?... Beyaz bîr yatağın içinde mehtablı bir gecede onun yüzüne ilk baktığı anda o bütün varlığile yavrusuna bağlanmıştı. O anda kendisinın vazıfesinın onu yetıştirmek, onun için yaşamak olduğunu anlamıştı. Ana baba sevgısinden, kan münase betlerinden uzak kalmış, mahrum olmuş bir insanın hırsile onu sevmişti. Ah onu ne çok sevmişti... «Gencliğin mahvoldu!..» Taya bunadı galiba!.. *** Yataktan doğruluyor... Başını parmaklarile uğuşturuyor... Neden taya bugün bu münasebetsiz sÖzü söyledi. Evet, onun başka türlü bir gencliği de olabilirdi... Evet mes'ud bir genclik... Herkesin temenni edeceği gibi saadet içinde saadet dolu bir genclik... Sevgi dolu bir genclik... Her hayat kendi hayatı gibi yalnız facia ile dolu değildir ya!.. Hayatta mes'ud olanlar yok mu>.. Evet nayatta mes'ud olanlar var.. Kimsenin hayatı kendi hayatı gibi ziyan olmamıs... Neden tesadüfler kendisini böyle yaptı... Bütün bu fena tesadüfleri idare eden bir kuvvetin mevcudiyetine inansa ona isyan edecek... Fakat Seza böyle bir isyana bile muktedir değil... Birşeye inansa dua edecek, dua ederken kendisini manevî bir âlemde yavrusile birleşmiş zannedecek... Hakikatin erişemediği, aklımızın ula şamadığı bir başka âlemde onun hâlâ mevcud olduğunu zannedecek... inansa müteselli olacak... Fakat o inanmıyor Ölümde bile onunla buluşmak tesellisini bulamıyor... O ölümün hakik! manasını biliyor. Bu (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: