3 Nisan 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 Nisan 1936 CUMHURİYET [ TERBiYE BAHiSLERi j Katiller yakalandı Sarayburnu cinayeti 280 kuruş için yapılmış Filcirler I i Lozan Üniversitesi ve spor Yazan: Selim Sırrı Tarcan Haylâz ve korkak Başbakanımız İsmet İnönü, son defa aptığı seyahatte Afyon Karahisarından eçerken lise direktörile görüşmüş; ona ualler sormuş. İnönünün sorularile lise lirektörünün cevablarını gazetelerde taflâtile gördük: «Başbakan, lise direktöründen talebeerin ne derece çalıştıklarını ve lisede okuanların hangi meslekleri tercih ettiklerini ğrenmek istedi. İmtihanlarda muvaffak lan talebe nisbeti hakkında direktörden ldığı cevabı İnönü pek beğenir görünmeli. Liselilerin mühendislik, kimyagerlik ;ibi mesleklere atılmalan için kendilerinin eşvik olunmasmı işaret etti.» Mekteb ve ilim kurumlarile her temasında gencliğe çok yakın bir öğretmen duygusile ders veren İnönü, bu sözlerile de ilim yolunda Türklüğün büyük bir ihiyacını anlatmak istemiştir. Mühendis ve imyagerin şahıslarında müspet ilmin ve Fennin, matematik düşünüşle ilim ve usul nzabtı altında hayatı ve kâinatı göriişü ün bize nekadar lüzumlu olduğunu gösermiştir. ilim inzıbatına uymamış bir kafanın, nasıl bir pelte kıvamında dimağ olduğunu ve böyle bir düşünce altından bir takım vıcık fikirlerden başka birşey çıkamıyacağını çok iyi bilen İnönü, Türk gencliğine en doğru yolu bir kere daha parmağile işaret etmiş oluyor. Sonradan hangi mesleğe intisab ederse etsin, toplu kültür veren liselerde, fen derslerinde kuvvetli olmıyan ve öyle mektebden çıkanların, hatta hukuk ve edebiat gibi ilk bakışta fenle alâkası yok göriinen ilimlerde bile ilerilemelerine, yükselmelerine imkân yoktur. îlimler arasmda hakikatte güçlük, kolaylık aynlığı olmamakla beraber, belki elde edilmesinde fazla emek istediği için olacak, bugün Üniversitemizin en az talebeli şubesi Fen Fakültesidir. Edebiyat adamlanmızın, nüktelerle bir fikir söylediklerini zannedişleri, büyük lâf söylemeğe süşkünlükleri, hükümlerinde tamamile indî ve enfüsî kalışlan, dört satır yazile âleme nizam vereceklerine koayca inanışlan, hep bu inzıbatlı düşünme melekesini kazanmamış ve ilim usullerile kendilerini terbiye etmemiş olmalanndan ileri gelmiyor mu? înöiıü, bu ihtarında yerden göke kadar hakhdır. İnönü, bilgi yolunda bu noktayı belirttikten sonra ikinci bir hakikati ortaya koyuyor. Diyor ki: «Mekteblerde haylaz olan, tçmbel olanlar, harbde de korkak olurlar. Zira bunlar karakter sahibi değildirler. Bunu tecrübelerime dayanarak söylüyorum. Onun içindir ki her talebeyi çalışkan olmağa teşvik lâzımdır.» Nekadar doğru. Bugünkü gencliğe telkin edilmesi lüzumlu, en mühim fikirlerden biri de bilgi ile ahlâkın, çalışma ile namusun, vazife ile hakkın ancak birlikte bir kıymet olabilecekleridir. Bizim için bilgi, kuvvetli bir karakter sahibinde varken faydalı birşeydir. Bu memlekete asırlardanberi fenalık etmiş olanlann hepsi cahil değildir. Nice bilgili ve bu yolda değerli insanlar gördük ki ahlâksızlıklan yüzünden yurdun felâketlerine sebeb oldular. Vatan haini olmamak için, bilgisiz olmağa ihtiyac yok. Karaktersizlik, şu veya bu menfaat uğruna yerliye, yabancıya uşaklık, memleket müdafaasmda kendi tatlı canını düşünüp ona herşeyi veren milletini aldırmayış, bütün bu menfi ruh, bize yurd için faydalı olacak insanlann ancak ahlâk sahibi bilginler arasından çıkacağını binbir vesile ile ispat etmiştir. Vazifeseverlik, ahlâk, fazilet gibi büyük kıymetler, ilkönce mekteb sıralannda kendini gösterir ve oralardan alıp kazanılır. Talebe iken çalışmıyan, imtihanda bilenlerden kopya ederek bfitün arkadaşlarının hakkını çalan tembel bir çocuk, bu alışkanlıktan jvazgeçirilmediği takdirde büyüdüğü zaman haylazlığının verdiği cür'etle milyonlarca yurddaşmın parasmı çalar, namusunu satar ve ona ihanet eder. İşte bu kaygularla, ordu içinde ve dışındaki görüsjfirine ve tecrübelerine dayanarak konuşan înönü, her Türkün kulağmda küpe olacak bir ders vermiştir. Onun bu sözlerinden ders almayı bilmek bize düşen bir vazifedir. Beynelmilel Olimpiyad müsabakala esi 1929 danberi tahsil müddeti iki sötinın arifesindeyiz. Almanyada olduğu mestr devam etmek üzere beden terbi gibi dünyanın dört bucağmda bu er mey yesini başlıbaşına bir şube olarak danmda boy ölçüşmek için hummalı bir ve şimdi beden terbiyesi muallimlerini hazırlık var. >radan yetiştirmektedir. Sizlere biraz da dünyada olup biten1932 Olimpiyadlanndan önce gene böyle bu büyük spor bayramına iştirak eri söyliyeyim. Başta Amerika olmak üiçin her memlekette gencler hazırlanırken zere Ingiltere, İsveç, Norveç, Danimarîsviçrenin (Lausanne) şehrinde bir millî ka, Almanya beden terbiyesi ve sporlan beden terbiyesi kongresi toplanmıştı. Üç lim olarak tedvin eden hem yüksek müKatiller gün süren bu toplantı (atletlerin beden ve esseseler vücude getirmişler, hem de U Dört gün evvöl Sarayburnunda bir niversitelerde nazarî kurslar açmışlardır. mahzen içinde öldürülen Selim Hocanın ahlâk terbiyesi) adını taşıyordu. Bu millî kongrede konuşulmasma kaÜniversite genclerinin bilfiil spor yap katilleri yakalanmıştır. Katillerin 280 rar verilen meseleler şunlardı: malan çok iyi birşeydir, yalnız onun ya kuruşluk bir paçavra için bu cinayeti 1 Pedagoklar ve sporcular ara nında yaptıklan sporlarm geçirdiği in yaptıklan anlaşılmıştır. sında anlaşma. kılâb safhalarını âsab ve adalelelere fiziKatiller iki kişidir. Bunlardan birinin 2 Üniversite ve spor. yolojik tesirlerini bilirlerse yeni yetişen adı Serkistir. Fakat Serkisin Karakaş, 3 Isviçrede spor salonlan ve mey nesli yanlış yola gitmekten ve cehalet Artin, İsmail, Zeki diye bir sürü ismi idanlan. yüzünden uğnyacaklarl felâîcetlerden daha vardır. Diğeri de Giresunlu Osman oğlu Ab4 Atletlerin ahlâkî terbiyesi. korumuş oluruz, bu ise hem ırk ve hem dullahtır. Karakaş yersiz, yurdsuz bir 5 Genc sporcular ve idareciler. memleket müdafaası noktasından çok e adamdır. Abdullah ta Saime adında bir 6 Spor ve matbuat. hemmiyetlidir. kadmla Valide hanında oturmaktadır. Bu muhtelif mevzular üzerine dünyaÜniversitemizde beden terbiyesini naBu iki arkadaş Sarayburnundaki paca tanınmış kimselerin konuştuklannı son zarî ve amelî ders gibi okutmak zor bir çavra mahzenlerind,e bulunan paçavraradan bir kitab şeklinde bastılar. Biz de iş değildir. Bu dersi okutacak mütehas ları gözlerine kestirtnişler ve cinayetten o sayede istifade ettik. Bugünkü maka sıs muallimler memlekette vardır ve gö bir gece evvel Valide hanında Saimenin lemde (Lausanne) Üniversitesi RektÖrü nül ister ki bu derslere Üniversitenin odasında buluşarak Sarayburnuna, profesör (Maurice Paschoud) nun riya muhtelif fakültelerinde okuyan gencler mahzenlere gitmeğe karar vermişlerdir. seti altmda toplanan bu kongrede rapor iştirak etsin, iki birinci sömestrler için her Cinayet günü saat beş buçuk, altı arasında iki sabıkalı Valide hanından çıtör gene ayni Üniversite doçentlerinden tedrisat mecburî olmalıdır. karak Sarayburnuna doğru yola ko (Doktor Messerli) nin söz alarak Lau(Bâle) Üniversitesinin yaptığı gibi sanne Üniversitesi ve spor hakkında ne biz de kendilerine bir mektebde, bir spor yulmuşlardır. Bunlar deniz kenanna gelince, Mehler söylediğini anlatacağım: müessesesinde hocalık hakkı veren beden mede aid paçavra mahzeninin önünde «Vücud terbiyesinin fikir terbiyesi ka lerbiyesi diploması ihdas etmeliyiz. durarak kapalı bulunan kapıyı vurmuşdar bütün dünyada günden güne ehemBu tedrisatı hangi fakülteye bağlama lardır. Mahzenin içinde paçavraları amiyet almasına karşı Üniversitemizin yalıdır? sualine gelince Tıb, Edebiyat fa yırmakta olan Selim Hoca, «ki mo!> dibancı kalmasma imkân yoktur. Hatta ilkültesine veya pedagoji şubesine raptet ye seslenmiş, katillerden Abdullah «ammî, felsefî ve edebî araştırmalara merkez mek mümkündür. Bu, ikinci derecede dü ca, kibritim yok, ateşin var mı?» de olmak dolayısile bu beden faaliyetlerine şünülecek bir iştir. Elverir ki beden ter miştir. yakından alâkadar olmak kendisi için bir Selim Hoca, mahzenin kapısmı açarak biyesi tedrisatı bir teşkilâta raptedilsin. vazifedir. Filhakika Üniversite gencleriAbdullaha bir kibrıt vermiştir. Abdul Ondan başka yapacak bir iş daha var, hin sporla iştigali bizde oldukça eskidir. Üniversitemizin bir cimnastik salonuna lah sigarasmı yaktıktan sonra «babacı Üniversitelerimizin ve eski Akademile ğım, sen burada nasıl çalışıyorsun?» diihtiyacı vardır. Gencler haftada üç dört rimizin gencleri îsviçrede ilk cimnastik ye mahzenin havasızlığmdan lâf açarak defa oraya gidip muntazaman vücudle içeri girmiştir. cemiyetlerini 18201830 arasmda kur rini işletsinler. Bence fikrin inkişafı için muşlardı. Fakat ondan sonra birçok se Mahzenin kapısında bekliyen Serkis bir kütübhane ne ise, vücud için cimnasneler bu iş iyiden iyi tavsamıştır. Bu e biraz sonra içeri girmiş ve kapmın tik salonu da odur. arkasmda duran kalın bir sopayı ala son asnn başlangıcmda denebilir ki O Üniversitemizde etüdiyanlardan mü rak ihtiyann üzerine atılmıştır. lempiatlann tesisile îsviçrede gencler a Zavallı ihtiyar daha ağzını açmağa rasında yeni bir faaliyet uyanmıştır. E rekkeb bir spor komisyonu vardır. Bu nun ilmî bir mesai vücude getirebilmesi meydan bulmadan Serkis elindeki sopa tüdianlar aralannda futbol takımlan te§kil ettiler ve atletik müsabakalar terti için muhtelit olması yani profesörlerin de ile Selimin alnına vurmuş, Abdullah ta bine başladılar. Futbol taammüm edince dahil olması lâzımdır. Onlar orada spo yerden aldığı bir saçla ihtiyara vurmağa başlamıştır. (Berne) Üniversitesile (Zürich) Üni run âyanuu teşkıl etmelidiıler.» Selim Hoca cansız bir halde kanlar iDoktorun sözleri burada bitiyor. On versitesi gencleri karşılaştılar ve böylece çinde yere yuvarlanrruştır. (Zürich), (Bâle), (Lausanne) (Ge senedir (Lausanne) dan gcçmediğim için Katiller ihtiyan muayene etmişler ve neve) Üniversite gencleri arasmda her Universitede beden terbiyesi tedrisatmın öldüğünü anlayınca oradaki paçavra sene Üniversite şehirlerinden birinde bir ne şekil aldığını bilmiyorum. Yalnız ları çuvallara doldurarak civardaki birlerile boy ölçüşmek âdet sırasına geç (Montaigne) dediği gibi adam cisimle mahzenlerden birine saklanmışlardır. ruhtan terekküb ettiğine göre, Üniversiteti. Sabah olunca çuvallan sırtlanna al lerin sadece fikir işlerine kıymet verme mışlar ve doğruca Valide hanına gel İş bu kadarla kalmadı. • (Lausanne) müstesna, bu Universiteler programlan leri doğru olmaz. Çünkü onlar memle mişler ve paçavralan Mercanda Kılid na beden terbiyesini ders olarak koydu kete adam yetiştirmeği üzerlerine almış hanında Mişon adında bir Yahudiye 280 kuruşa satmışlardır. Mişon da bunları lar ve bunlann tedrisatına mütehassıs do lardır. Silâhtarağada paçavra tüccarı Marko SEÜM SIRRI TARCAN çentler memur edildi. (Bâle) Universi ya satmıştır. Katillerden Abdullah, Valide hanm Bir leyleğin bacağında bulunan Türkkuşunun Bursa şubesi da metresi Saimenin yamnda, Serkis te Kumkapıda serseri bir halde dolaşır açılıyor halka Bursa (Hususî) Türkkuşu Bursa ken yakalanmıştır. Bursa (Hususî) Marmaracık gö şubesi nisanm sonunda açılacağmdan Katiller yaptıklan cinayeti itiraf et lünde ölü olarak bulunan bir leyleğin bacağındaki madenî halkada şu yazı Türk Hava Kurumu Bursa şubesi bu işe mişlerdir. görülmüş ve jandarma karakoluna gö aid hazırlıklarma hummali bir surette Çaldıkları paçavralar Yahudilerden türülmüştür. devam etmekte ve ortamekteb mezun geri alınmıştır. Katiller bugün Adliye(üniversite B. 797 Kaunar Cithuanie) larım Türkkuşuna kaydetmektedir. ye teslim edileceklerdir. galiba bu leylek geçen senelerde vuku Kadronun dolmak üzere olduğu söybulan muharebelerde mecruhen vefat lenmektedir. Türkkuşu, Tayyare sine Denizlide böcekçilik mektebi edenlerden biri olacak! masının üst katındaki dairede açıla Denizli 2 (A.A.) Ege bölgesi bö caktır. Hayrebolu güzelleşiyor cekçilik ilkmektebi bugün törenle v Muradlıda imar faaliyeti Hayrebolu (Hususî) Trakyamızın İlbay Ekrem Ertenin güzel bir nutkiL Muradlı (^îususî) Muradlıya çok zahire ambarı sayılan Hayreboluda her açıldı. yönde üerilemeler görülmekte ve önem yakın ve ruh okşayıcı bir mevkide buli işler yapılmaktadır. Son zamanlarda lunan ve Tekirdağının iyi su ihtiyacını Küstahlık bu kadar olur! nüfusun çoğalması da ekonomik çabş temin eden «İnanlı> çeşmesinin etrafıBursa (Hususî) Yaylacık köyün maların artmasını mucib olmuştur. na güzel bir park yapılmıştır. Murad lıda yapüan ve göçmenlerin yerleştiril den Mehmed Çavuş admda biri koyuHayreboluya bağlı 41 köyün mükem mel bir şekilde telefonla birbirine bağ diği 450 evin ön taraflarına da akasya, sürüsü için köy heyetince kendisin lanması üzerine işi olanların her köyle kavak, ıhlamur ağacları dikilmiş ve na yazılan sakna parasmı vermediğinde ve kaza merkezile görüşme ve anlaşma hiyemize gönül açıcı bir manzara ve heyet, Vilâyete müracaatle haciz kara ihityacları karşılanmıştır. Hayrebolu riİmiştir. Günden güne kalkman ve ile rı almış, bu karar infaz edileceği sırad Alpullu yolunun da esaslı bir şekilde riliyen Muradlı, İstanbul Edirne yolu Mehmed Çavuş kanuna ve büyükleri tamiri düşünülmüş ve bu yol üzerinde üzerinde övündürücü bir nahiye olmuş mize sövüp saydığı için tevkif edil miştir. gereken keşif ve tetkikler yapılmıştır. tur. Bir harabenin plânı etrafında! Bir zamanlar Edirnede bir hastane vardı, onu görenler şöyle anlatıyorlardı: «Eflâke ser çekmiş kârgir bir kubbe. Tepesi açık. O açık yerde altı mermere dayanan küçük bir kubbe daha. Onun zirvesinde halis altın sıvalı bir meyille rüzgâr esimine göre döner bir bayrak asılı durur. Büyük kubbe sekiz yüz köşedir, içerisinde sekiz kemer ve her kemerin alhnda bir kış odası vardır. Odalar ikişer pencereli olup biri bahçeye, biri de kubbenin ortasındaki şadırvana bakar, aynca sekiz tane yaz odası yapılmıştır. Deliliklerin yüz göteregeldiği ilkbahar günlerinde Edirnenin de âşıklan çılgınlığa başlar. O vakit hâkim emreder, aklını aşka verenlerin en azılılannı toplatır, bu hastaneye yollar. «Müessesenin vakıfnamesinde hastalara deva, derdlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda olmak üzere bir musiki takımı bulundurulması yazılıdır, üçü hanende, yedisi sazende olarak on kişiden terekküb eden bu takım, hastalara ve delilere musiki fasıllan verirler. Onlardan çoğu saz dinlemekten hoşlanırlar, bir kısmı da şifa bulurlar. «Hastanede bulunanlara hastalığına göre cinsi tayin olunmak şartile günde üç övün yemek verilen mutfağında daima keklik, süğlün, güvercin, üveyk, kaz, ördek ve hatta bülbül bulunur ve hekimlerin murakabesi altında pişirilip hastalara dağıtılır. Haftada iki gün eczanesi halka açılır, müracaat edenlere muhtac olduklan ilâclar parasız olarak ve bol bol verilir.» iki değerli mimanmızm, Sedad Çetintaşla Kemal Altanın plânı üzerinde münakaşa ettikleri hastane işte budur. Vaktile Edirnenin incisi sayılan bu büyük müessesede kısaca yazdığım üzere bugünün timarhanelerini basit gösterecek bir üstünlük vardı. Hastalar, yalnız ilâcla değil, musiki ile de tedavi olunurlardı ve onlara çorba, kuru fasulye, patates filân veHASAN ÂLt YÜCEL rilmeyip av etleri yedirilirdi. Şimdi ne o kubbe, ne o şadırvan, ne o SAGL1K İŞLERİ\ MÜTEFERRÎK musiki takımı, ne o mutfak var. Yalnız hastanenin plânı üzerinde, münakaşa dinDüsturuledviye komisyonu Mimar Sinan ihtifali liyoruz. Hayal olmuş bir hakikatin, matoplanıyor Mimar Sinan için 9 mayısta yapılacak Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti ihtifale aid hazırlıklar bitmiştir. îhtimal sala dönmüş bir hayatın plânını çizmekle bir düsturuledviye (Kodeks) komisyonu de, Sinanın türbesi üzerinde bazı mera mimarlarımız belki kendi san'atlan bakıtoplanmasını kararlaştırmıştı. Komisyonu sim yapılarak eserleri ve hatırası anıla mmdan müstefid olacaklardır. Fakat teşkil eden azalar bugün saat 15 te Sıhhat caktır. Lise, orta ve muallim mekteble Edirne ne kazanacak?.. Bence gerekli olan masalı yeni baştan Direktörlüğü binasında toplanacaklardır. rinin bilfiil ihtifale iştirak etmesi takar Toplantıda komisyonun çalışma tarzı tes rür etmiş ve dün Maarif Müdürlüğünden gerçekleştirmek, hayali yeni baştan hakibit edilerek bir program hazırlanacaktır. alâkadar mekteblere emir verilmiştir. İlk kate çevirmektir. Şu plân meselesi onuncu Sıhhat Vekâleti hıfzıssıhha şubesi mü mektebler ise bilfiil ihtifale iştirak ede plâna kalsa ne zarar?.. M. TURHAN TAN dürü Asım bu komisyona iştirak etmek ü miyeceklerinden o gün mekteblerde muallimlerin birer konferans vererek koca Sina Adliye koridorlannda nümayiş zere dün şehrimize gelmiştir. Atinada toplanacak beynelmilel nın kıymeti, eserleri ve hayatı hakkında yapan komünistlerin talebeyi tenvir etmeleri mekteblere bildipataloji kompare kongresi muhakemesi rilmiştir. Atinada 15 nisandan başlıyarak 19 îzmir (Hususî) Komünistlikten nisana kadar sürecek olan beynelmilel Gümüşane Emniyet memurluğu mahkum edilen bazı şahıslar, geçenlerEmniyet Müdiriyeti birinci şube mer de karann kendilerine tebliğinden sonpataloji kumpare kongresine memleketi mizden de doktorlardan mürekkeb bir kez memurlanndan Celâl Gümüşhane ra Adliye koridorundan geçerken te Emniyet Memurluğuna tayin olunmuştur. zahürat yapmış, hükumet aleyhinde teheyetin gitmesi kararlaştınlmıştır. Gidecek olan heyet profesör Akil Muh Celâlin yerine de hukuk mezunlanndan fevvühatta bulunmuş, jandarmaları tah tar, Tıb Fakültesi dekanı profesör Nu Zeki tayin olunmuş ve >ızifesine baş kir etmişlerdi. Kendiîernin yeniden muhakemele rettin Ali, profesör Obendorfer, profe lamıştır. rine başlanmıştır. Suçlular, Salâhaddinsör Sedad Tavat, doçent Muzaffer Esad le îsmail, Yusuf ,Hayri, Tekin ve arkave tıb tarihi enstitüsü muallimlerinden Yeni deniz teşkilâtı lâyihası daşlarıdır. Böyle bir suç işlemediklerini, Yeni deniz teşkilâtı lâyihasının Vekâ yalnız enternasyonalı söylediklerini iddoktor Süheylden mürekkebdir. letlerce tetkiki bitirilmek üzeredir. Lâyiha dia etmişlerdir. Bundan başka bu kongreye kendi hesablanna birçok profesörler ve doçent projesi, bugünlerde Vekiller Heyetinden Şahidler ise, suçluların koridordan Meclise sevkedilecektir. ler de iştirak edeceklerdir. geçtikleri sırada, Salâhaddinin bir işaMALtYEDE İktısad Vekâleti yeni lâyiha ile tatbikı retile «yuha!> diye bağırdıktan sonra na geçilecek olan teşkilât üzerinde hazır enternasyonalı söylediklerini, jandar Yeni teşkilât hklara başlamışbr. Şimdiki halde Yüksek malara tecavüzde bulunduklarmı söy Istanbulda yapılacak Defterdarhk teş Deniz Ticaret mektebile Deniz Ticaret lemişlerdir. Salâhaddin bunun üzerine: kilâtında kalması ve lâğvedilmesi lâzım Müdürlüğü kadrolannda yapılacak tadi Bu şahidlere, verecekleri cevabla rın hepsi evvelden öğretilmiş, komü gelen şubeler hakkında tahakkuk ve tahsi lâtın esaslan tesbit olunmuştur. nistler cumhuriyetçidir. Ben nasıl olur müdürlerinin yaptıklan tetkikat nihaye Deniz Ticaret mektebi tedris heyetine da Türkiye Cumhuriyeti aleyhine ba bulmuştur. Pazartesi günü maliye mura haricden bazı kıymetli elemanlar ilâve eğırırım. Komünist olanlar «vuha!» r'ı kıbının yanınaa yapılacak içtimada bu dilmek üzeredir. Mektebin ders program ye bağırmaz, marş söylerler. tetkikat neticesi üzerinde incelemeler ya lan da esaslı bir değişikliğe tâbi tutula Demiştir. Daha bazı şahidler dinle pılarak bir neticeye bağlanacaktır. caktır. necektir. yanılıyor muydu? Kapının eşiğinde duran orta boylu renksiz adam; Zülfü Şahindi! Ali Tuncu herkes anyabilirdi; fakat Zülfü Şahin! Ali Tunc, ne elile, ne başile, ne dilile: Buyurun! Diyebiliyordu. Dili gibi, beyni de tutulmuştu; sadece bakıyordu. Zülfü Şahin; gizli kokain, eroin bulan; kaçak sigara, kibrit, çakmak süren ve birçok gizli ve kirli işlerde parmağı olan şüpheli adam... Gazetecilerden korkan, tanımadığı insanlan evine sokmıyan gizli kumarhaneci Zülfü Şahin... Yeşil gözlü kadının küçük bir işaretile kurulu bir yay gibi yerinden fırlıyan ve onun önünde sonsuz bir saygı ile yerlere kadar iğilen Zülfü Şahin... Bu adam; şimdi bu adam, Ali Tuncun apartımanına geliyordu. Ali Tuncun gözleri ve kafası, buna inanamıyordu. Zülfü Şahin, önü ilikli, iki elile tuttuğu şapkasını korkak korkak çevirerek, sessiz adımlarla ilerlemiş, Ali Tuncun karşısında durmuş, saygı ile iğilmişti: Affedersiniz, beyefendimiz, sizi rahatsız ettim. Ali Tunc, bu sesle kendini toplamıştı, zorakj bir gülümseyişle, yerinden kalktı: Estağfurullah... Buyurunuz... Ve yazıhanenin önündeki geniş koltuğu gösterdi: Oturunuz. Zülfü Şahin, teşekkür eder gibi boyun kırarak koltuğun kenanna ilişmişti: Üç dört gündenberi zatıâlinizi anyorum. Ali Tunc, cevab veremiyor; hafif hafif başını sallıyarak onu dinliyordu. Zülfü Şahin, tutuk bir sesle anlatı yordu: Önce matbaada rahatsız etmek istemedim. Arkadaşmız Necmi Beyden, evin adresini öğrendim. Oradan çıktığınızı söylediler ve bu apartımanın adresini verdiler. Dün geç vakit tasdi etmek istiyordum, bulamadım. Bu sabah tekrar uğramıştım. Sonra matbaaya da gittim. Ali Tunc, elile işaret etti: Biliyorum... Söylediler. Emriniz? Fakat bunu sorarken, kendi kendine düşünüyordu; Zülfü Şahinin, ona ne emri olabilirdi? Zülfü Şahin, yutkundu, Ali Tuncun yüzüne baktı: Sizden, bir ricam var! Ali Tunc, birşey söylemeğe, birşey sormağa cesaret edemiyormuş; karşısındaki bir hayalmiş de, onun kaçmamasını, kendiliğinden söylemesini istiyormuş gibi, hareketsiz duruyordu. Zülfü Şahin, şapkasmı dizlerinin üzerine koymuştu; koltuğa biraz daha verleşti: Belki duymuşsunuzdur, bizim ev,| basıldı. Ali Tunc, başını salladı: Evet... Biliyorum. Zülfü Şahin, devam ettit Aşk ve macera romant ahut Yazan: MAHMUD YESARt 61 Ali Tunc, dudaklarını kımıldath, birşey söyliyecekti; fakat karşısındaki ihtiyar kadınm ürkek bakışlarma dikkat edince kendini topladı, tırnaklarını avuclanna geçirerek sinirini yendi: Peki, kalfacığım... Yatak odası yerine, yazı odası sanmışlar... Neyse, düzelir. Yazı odasma doğru yürüdü, kapıyı açarken sordu: Başka, gelen giden oldu mu? Hayır, beyciğim. Ali Tunc, yazı odasına girdi, elektriği açtı ve telefonun yazı masası üzerine konmuş olduğunu görünce, güldü: Beni, evinde de başını işten güçten ayırmıyan iş adamı sanmışlar! Ve sinirlerinin bozukluğuna rağmen alayla gülüyordu; yazı masasının önüne oturdu, ellerini çenesine dayadı: Dekor mükemmel... Aksesuar tamam... Şimdi, bir de telefon çalıverirse, sahne başlayıverecek... Yalnız komedi mi oynanacak, facia mı? * Birden kapının çmgırağı çalınmıştı; Ali Tunc, sıçradı. Çok geçmedi, kapı tıkırdadı ve Arzıniyaz kalfa göründü: Beyciğim, hani, sizi biri arıyordu; o, geldi. Gene ismini söylemiyor mu? Hayır, söylemedi. Sekreterin hakkı var.. Acayib bir insana çattık! îhtiyar kalfa, anlamamış, kapının o nünde, boynu bükük duruyordu: Ne dediniz, beyciğim? Ali Tunc, güldü: Sana değil, kalfacığım... Hiç! O adamı buraya getir. Arzıniyaz kalfa çıkmıştı; biraz sonra kapı vuruldu. Ali Tunc, sabahtanberi kafasına dolan, sinirlerini yoran merakla bakıyordu. Kapı yavaşca, ağır ağır açılmıştı; e şikte orta boylu, renksiz bir adam görünmüştü. Ali Tunc, gözlerine inanamadı; ta bahki «Siyaiı otomobil» gibi bunda da (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: