29 Haziran 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

29 Haziran 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 Haıiran 1936 CUMHURÎVET KONFERANS İNTIBALARI: Beynelmilel vaziye* ve siyasî havanın Türkiyeye çok müsaid olması, Konferansın tamamile lehimizde bir netice vereceğini gösteriyor Boğazlar Konferansında Marseillaise mübdiinin Fakat bu rağbeti karşılasükunetle geçen gün mak için şehirde otel yok yıldönümü kutlulanıyor Bursa (Hususî muhabirimizden) Bursanm; îstanbul, Ankara ve îzmir gibi büyük şehirlere yakınlığı, muhtelif vasıtalarla bu şehirlere bağlı oluşu ve son senelerde mütczayiden artan bir rağbetin göze çarpması buranm hakikî bir su ve seyyah şehri olabilmek istidadmda bulunduğunu gösteriyor. Çünkü: Bursada hayat nisbeten ucuzdur. tnsanı her sa h«d« mcşgul edebilecek bir muhit mev cuddur. Bunun içindir ki; tarihî eserleri, sınaî müesseseleri, tabiî güzellikleri ve kaplıcalarile şöhret bulmuş olan Bursa bu yolda çalışmasında devam ederse bir kaç yıl sonra insanın hiç canı sıkılmadan birkaç hafta geçirebileceği bir yer olabilecek demektir. Bursaya günden güne rağbet artıyor Vatan aşkını ebedileştiren şair Kendi aramızda şaka eyami Safanm dünkü Cumhuriyette «İlmin ve felsefenin milliyeti» başhklı nefis bir yazısı vardı. Müspet olmıyan ilimlerin millî, zümrevî veya şahsî farikalannı daha uzun yıllar muhafaza edeceklerini cazib bir belâgatle anlatan bu yazıda şöyle bir fıkra gördüm: «Tarih, üstünde tam bir ittifak, bir icmaı ümmet olan hiçbir fel sefî görüşün mutlak ve devamlı zaferini kaydetmiyor.» İcmaı ümmet ve felsefe?... Peyaminin bu iki tabiri nasıl bir telâkki ile yanyana getirdiğini, doğrusu ya, anlryamadım. İcmaı ümmet, islâmî bir tabir olup kitabla, sünnetle, kıyasla hal ve izah edilemiyen herhangi bir şer'î müşkülün giderilmesinde tutulacak yol demektir. îcma, ancak fer'î hükümlerde muteberdir ve tahak kuku «ümmeti kâmilenm ittifakile» mümkündür. Ummeti kâmileden maksad, âlim ve ilmile amil müçtehidlerdir. îttifak dahi iki veya daha ziyade âlimi âmilin bir itikadda, bir sözde veya amelde iştirak etmesinden ibarettir. Rüknü ittifak olan icmam bir azimet, bir de ruhsat ciheti vardır. Azimet, kavli v» amelî olarak ikiye aynlır. Çağdaş müçtehidlerden herbirinin ittifakı mucib oalacak birer söz söylemesi icmaı kavlîdir: Farzlar gibi. Bütün müçtehidlerin ayni işi işlemeleri icmaı amelîdir: Yıkanmak gibi. îcmaın ruhsat ciheti, sükutla karşılanmaktan ibarettir. îcma ehlinden birinin işlediği işe fitne korkusu olmadan te* emmül müddeti içinde muhalefet edil mezse icmada ruhsat tahakkuk etmiş o * lur. Teemmül müddeti hükmün veya fiilin şüyuundan başlamak şartile üç gün • dür. İcmam şartı bir asırda gelen bütün müçtehidlerin ittifakıdır. Biri muhalif kalırsa icma mün'akid olmaz. Çünkü hakkm o muhalif kalan tek müçtehid tara fında olması muhtemeldir. Muhalefetli vaziyetlerde icma, kat'iyetini kaybeder ve çoklujun üzerinde birleştiği hükiim, hüccet olur. icmam hükmü yakın ifade etmektir. îhtilâflı icmalar ancak zan ifade edebi lir. Bununla beraber kat'î veya zannî icmaların şer'î bir delile müstenid olması lâzımdır. Delilsiz icma esasen imkânsızdır. icma ya tevatürle sabit olur, kat'iyet ifade eder. Ya şöhretle sabit olur, yakına yaklaşır. Tektük rivayete istinad eden icmalarla da amel icab etmektedir. Bizim «icma suretile veya icmaan» tabirlerile anlatmak istediğimiz vaziyeti frenklerin a l'unanimite tabirile ifade e degeldiklerini görüyoruz. îçtimaiyat il mi bakımmdan icmaı ümmetin tam kar * şılığı Referendumdur. Şimdi arkadaşımız Peyami Safaya sormak isterim: Felsefî gÖrüşler uluorta veya gelişigüzel faraziyeler ise onlar üzerinde icmaı ümmetin tahakkukunu ta* savvura imkân var mıdır ki tarih böyle bir vakıayı kaydedebilsin?... Genc yüzbaşı, Fransız milletinde hamaset ateşleri tutuşturan bu mısraları, bir gecede yazmıştır Montreux, 25 haziran bir hakikat varsa o da Türkiyenin şu Bu sabah konferansın beşinci toplan esnada gerek konferans muhitinde, getısı yapılmıştı. Delegeler, toplantıdan rek bütün Avrupada etrafına toplamakdağıldıktan sonra anlaşıldı ki projemi ta olduğu umumî sempatinin her gün zin bütün maddeleri okunup bitmiştir. daha artmakta bulunmasıdır. Buraya Bu, elbet işin tamam olması demek de en yakın yerlerden gelip elimizden geğildir. Fakat, konferansın ilk devresinin çen bütün gazetelerde hava bize karşı umurriî içtimalanna aid son tebliğ neş çok sıcak bir teveccühle doludur. Bütün redildiği zaman anlaşıldı ki bu son cel gazeteler, bizim iddialarımızda çok hakse, dünküne nisbeten daha çok fazla bir lı olduğumuzu söylemekte ve hakkımısükunet içinde geçmiş ve muhtelif alâ zı istihsal edeceğimizi teyid etmekte metler, devletlerin biran evvel bu işleri dirler. Türkiye tarihinde, haricle olan umumî bir anlaşmaya doğru götürmek münasebatımızın bu kadar kuvvetli bir istedikleri intibalarını takviye etmiştir. dostluk ve teveccüh havası içinde ol Son zamanlarda Îstanbul Bursa yolBeynelmilel siyasî ve askerî menfa duğu hiçbir zaman görülmemiştir; de atler arasındaki dünkü görüş müeade mekte hiçbir mübalâğa olamaz. Avru ruluğunun kolaylaştınhp ucuzlatılması lesi, elbette henüz halledilmiş değildir, pa milletleri arasında hiçbir millet buraya fazla yolcunun gelmesini intac yoktur ki Türkiyenin bugünkü vaziye ve bunlann halli elbette bir hamlede tine gıpta ile bakmakta haklı olmasın. etmiş bulunuyor. Bu vaziyeti görenler imümkün olamaz; fakat, bugün ortada Bu vaziyete baktıkça konferansın ya çin Bursanın istikbalde alacağı şekli ve bu noktadan dahi bariz bir gevşeme hakında bizim için tam bir netice ile bite çehreyi tayin etmek güç değildir. Yani vası vardır; bunu, tebliğ haricinde her ceğine inanmayı pek tabiî görüyorum. Bursa bir otel şehri olacaktır. Halk dahangi bir şey söylemekten çekinen de ha çok başka şehirlerden ve haricden gelegelerin umumî tavırlarından sarih suMUHIDDIN BtRCEN lenlerden kazanacaktır. Bu bakımdan rette anlamak ta mümkündür. Üzerinçehirde ve Çekirgede otelciliğe çok e de münkaşa cereyan eden bütün meseSovyetlerin tavzihi hemmiyet verilmek lâzım gelmektedir. leler ya esası halledilmiş olarak yazı Montrödeki Sovyet heyeti murahhaile kat'î şeklini almak üzere tahrir ko sasının noktai nazarı bazı gazeteler ta Halbuki: Bugünkü otellerden birkaçı ismisyonuna gönderildi, yahut ta, esasın rafından matbuata yanlış bir şekilde tisna edilirse digerlerinde istirahat esbab da itilâf çarelerini aramak üzere tek aksettirilmiş. olduğundan M. Litvinof ve vesaiti nisbeten iptidaidir denilebilir. nik komisyona havale olundu. Şimdi ö vaziyeti berveçhizir tavzih etmektedir: Her sene noksanlan ikmal ettirile et nümüzdeki günlerde bu komisyonlar Sovyet hükumeti, Lozan muahede tırile bugünkü hale gelmiş olan oteller bu çalışacaklar ve işlerini bitirerek kon sile kabul edilmi; olan ve Karadenizde şe tam manasile cevab verecek vaziyetferans tekrar umumî içtimalanna dö • sahile malik olmıyan devletlerin tonajte değillerdir. necektir. lannm Karadeniz devletlerine hiçbir Çelikpalasa (Asrî Kaplıca) gelince, Dün sabahtan sonra Montropalas ko veçhile tehdidkâr olamıyacak ve onla ridorlannda ve muhtelif delegelerin iş rın Karadenizdeki bahrî kuvvetlerini otel kısmında yatak sayısı azdır. Gerçi gal ettikleri daireler arasında büyük tezyide ihtiyaç hissettirmiyecek derece müzikli bahçesinde yemek, eğlenmek ve bir hareket vardı. Birçok diplomatlar lere kadar tahdidi prensipinin tevsiin • dansetmek için çok müsaid yer vardır. meydana çıkmadılar. Ayni zamanda Dr. den başka hiçbir maksad ve gaye takib Fakat Bursanın en büyük havuzuna saAras hiç kimseye görünmedi; Harid etmemektedir. Ayni zamanda Sovyet hib olan kaplıcasında soyunma yerleri de yemizin Umumî kâtibi de kendisini pek heyeti murahhasası, Karadeniz devlet pek azdır. Galiba hamam yapılırken bu az gösterdi. Bunlar, devletler araların erine aid harb gemilerinin Boğazlar • okta hemen hiç düşünülmemiş. da bir takım konuşmalar yapıldığının dan çıkmalarının tahdid edilmek is Çünkü; seksen, yüz kişiyi birden alaalâmeti idi. Bu konuşmalarm bugünkü tenmesine karşı da, Lozan muahede • sinde elyevm boyle bir tahdid mevcud ilecek kadar büyük olan asrî hamamın sükunetli hava üzerinde büyük bir tesiri olduğu merkezindeki kanaat umu olmadığına göre, itirazdan geri durmı umumî banyo için 10 kişilik, hususî banyacaktır. Sovyetler Birliği, Boğazlardan yolar için de (6) kişilik soyunma yeri yamidir. transit serbestisini ayn ayn denizler pılmıştır. Binaenaleyh bu kaplıcaya şinv Orta yerde bugün göze çarpan gev şeme havasında, M. Litvinof tarafından deki üslerile irtibat ve nezaket ziyare dı 16 dan fazla müşteri gelince içeri a neşredilen bir tavzihnamenin de büyük ini temin maksadından başka hiçbir ınamamaktadır. bir tesiri vardır. (Bu tavzihnamenin gaye ve maksadla taleb etmemektedir. Burıa halkı ycniliği çok sever. Bunun Ayni zamanda Sovyet heyeti murahmetni yazımın sonuna ilâve edilmiştir.) için de daima yeni yapılan 19lere rağbet Rusyanın Boğazlardan girip çıkma hasası Milletler Cemiyeti nizamnamegösterir. Asrî Kaplıcaya da daha çok meseleleri üzerinde dermeyan ettiği sinin tamimii tatbikım temin için tecaBursalılar rağbet etmektedirler. Son günmülâhazalara karşı İngiliz matbuatın vüze uğrıyanın imdadına koşmak için da bazı hoşnudsuzluk alâmetleri göze bir ihtiyaç şeklinde tecelll ettiği tak lerde Bursa Çekirge servisini yapmağa dirde Boğazlann bütün devletlerin herb başjıyan ve îstanbulun tramvay çanlan çarpıyordu. Bugünkü tavzihnamenin bu nevi neş gemilerine açık bulundurulmasım da gibi çanlarile bize Istanbulu hatırlatan yeni otobüsleri bile ağzına kadar dolu o* riyata mukabele maksadile neşredilmiş ileri sürmektedir. îşte böylece Sovyet heyeti murahha arak sefer yaptıkları görülüyor. Şu hale olduğu tahmin ediliyor. Vakıâ bu tavzihname, Rusya noktai nazarında bir sasının teklifleri Lozan muahedenamesi göre, her yeni yapılan ve yapılacak olan değişiklik olduğunu göstermiyor. Fa prensiplerini ihlâl gayesini değil, Lo Bursada rağbet görecektir. Bu itibarla kat, en küçük şeyde bir mana aramaya zan muahedesinin değiştirilmesini icab zenginlerimiz ve müteşebbislerimiz için mütemayil olan diplomasi mehafili, bu ettiren ve beynelmilel sahada hasıl o burada çok geniş bir çalışma ve inkişaf nun Rusya tarafmdaki anlaşma tema an değişikliklerle tam bir ahenk için sahası vardır. Son zamanlarda Atatürk yülünün kuvvetine iyi bir delil teşkil de bu prensiplerin inkişafına hizmet caddesinde yapılmağa başlanan yeni yeettiği merkezindedir. maksadını gütmektedir. ni apartımanlar da azçok bunun böyle Diğer taraftan ağızlarda dolaşan bir Her türlü makasidi sulhperverane ile rivayete göre, İngiltere, yeni Boğazlar ve makul hadler dahilinde Karadenize olduğunu gösteriyor. Gerçi bu apartı rejiminin müddetinden bahsedildiği sı girme serbestisini ihraz eden devletle manlardan bir kısmmı Bursa doktorlan yaptırarak halka imar bakımmdan önarada <yapılacak güzel işin> on beş se rin menafiini, Karadeniz devletlerinin yak olmuş bulunuyorlar. Fakat gönül ne gibi bir müddetle mahdud olmamasını Ve müddetin hitammdan iki sene sahillerini daha fazla emniyet altmda ister ki, apartıman ve ev yerine sehirde evvel bir taraftan her hangi bir tadil bulundurmak talebleri her halde ihlâl otel yapılsın. teklifi gelmediği takdirde her vakit on etmemektedir. Valimiz Şefik Soyer Bursanın bu hubeş sene için kendiliğinden uzamasını susiyetini gözönünde bulundurarak U teklif etmiş ve bu teklif te kabul edil miştir. îran, koza tohumu alıyor mumî Vilâyet meclisince ve diğer şehir Bütün bunlar Boğazlar meselesi etraBursa (Hususî) İran îpekçilik şir müesseselerince verilen kararlann daima fında nasıl iyi bir hava estiğinin alâ keti idare heyeti azasından ve Yüksek şehrin istikbalde alacagı çehreye ve veçmetleri olarak telâkki ediliyor. Ziraat mektebi profesörlerinden Zahidî heye uygun olmasını gözetiyor. Çekirge Öyle tahmin ediyorum ki ay başına istikametine verilen ehemmiyetin, yollann kadar Cenevredeki görüşmeler belki de koza tohumu almak maksadile Bursa burada umumî içtimaların akdine mâni ya gelmiş, burada ipekçilik, böcekçilik asfalt yapılmasının manası hep budur. Ve olacaktır. Fakat, gene o zamana kadar enstitüsünü, koza borsaaını, Ziraat mek bütün bu imar hareketlerinde kıymetU buradaki teknik komisyon muhtelif tebini, flâtör fabrikalarını, böcek yetiş valimiz Şefik Soyerin büyük bir irşad noktai nazarlan telife muvaffak ola tiren köyleri gezmiş, iyi bir ihtisasla hissesi vardır. Şüphesiz ki, bu zemin ve cak ve işler ay sonunda bitmiş bir hale bu veçhe üzerinde yüründükçe Bursa Bursadan aynlmıştır. getlrilebilecektir. Bu arada İranın memleketimizden a şehri için muvaffakiyet ve kazanc yüzde •»* Bütün bu hareketler esnasında gün lacağı koza tohumu meselesi üzerinde yüzdür. den güne bariz bir surette göze çarpan müsbet görüşmeler olmuştur. MUSA ATAŞ Eauget de Lisle, Strazburg Belediye reisinln evinde ilk defa Marseilîaisei okuyor Fransa, Marseillaise mübdii Rouget de Lislein ölümünün yüzüncü yıldönümünü hararetle anıyor. Kendi ruhunun sünuhatını bütün yurddaşlarının yüreğinde sönmez bir hamaset ateşi halinde tutuşturan, yurd sevgisinden aldığı yüksek ilhamı, ayni sevgiyi ifade için çok büyük bir belâ gatle kullanan Rouget de Lisle, bir gece içinde parlayıp sönen bir şehab, ya rattığı eserin yüksekliği nisbetinde bahtsız bir şöhrettir. Her Fransızın ağzında dolaşan, her Fransızm yüreğinde heyecan uyandı ran Marseillaisein çok meraklı ve hazin bir tarihi vardır. Şairin ölüm yılmın yüzüncü senei devriyesi münasebetile Fransanın her arafında parlak merasim hazırlanmış, bütün matbuat Rouget de Lislein ha yatı hakkında tafsilâtla dolu sahifeler neşretmiş, bu meyanda İllustration mec muası, Marseillaise mübdiinin mufas « sal bir tercümei halini yazmıştır. Marseillaise hakkında, okuyucuları mıza bir nebze malumat vermeği biz de aydalı gördük. 1792 senesi nisanının 25 inci günü idi. Paristen dört nala gelen bir haberci ve onun peşi sıra serhadde giden piyade ve süvari kıt'aları, Fransamn Prusya ya ve Avusturyaya ilâni harb ettiğini Strasburg şehri halkına anlatmıştl. O tarihte, Strasburg Belediye reisi Dietrich isminde bir zattı. Şiiri, musi kiyi seven ve zengin bir adam olan Dietrich, evinde sık sık toplantılar yapardı. Bu toplantılara davetli bulunanar arasında, Rouget de Lisle isminde genc bir yüzbaşı da vardı. İlâni harb haberini alan Strasburg, 0 gün baştan başa ayaklanmıştı. Duvarara halkı silâh başına çağıran ilânlar yapıştınlmış, çoluk çocuk sokaklara üğramış, caddeler, ellerinde bayrakları, ağızlarında vatan şarkılarile dolaşan sivil, asker büyük bir kalabalıkla dol muştu. Bütün kalbler heyecan içinde idi. O zamana kadar, milletin hakikî duygusunu ifade edecek millî marş denmeğe lâyık bir marş mevcud değildi. As kerin söylediği marşlar, hiçbir şey ifade etmiyen, avamın ağzında alelâde şarkılar kadar mebzulen dolaşan kaba saba güftelerden ve bestelerden ibaretti. O gece, yemek esnasında bu mesele den bahsedildi ve milletin ruhuna hi tab edebilecek, gerçekten bir harb marşı yapılması fikri ortaya atıldı. Belediye reisi Dietrich, bu marş için bir müsabaka açacağım söyliyerek Rouget de Lislei bu müsabakaya girmeğe teşvik etti. Çünkü Rouget de Lisle, 0 zamara kadar yazdığı şiirlerle, kılıcı kadar kalemini de kullanmasım bildi ğini, harb ilâhı kadar şiir perisile de da ahlâkımm temellerini çüriik bulduğu için beni adam olayım diye Soğukçeşme askerî rüştiyesine verdi. Tabiî orada sansarlıgımı filân kimse bilmiyordu. Ben de açmadım. Mektebin içinde çalmıya hiç cesaret edemiyordum ve adamakıllı korkuyordum. Ahlâkım epey düzelmiye başlamıştı. Fakat bir gün, Bakırköyünde bir mahallebicide oturuyordum. Müşterilerden biri mahallebiciye o zamanın parasile bir mecidiye verdi. Herif çekmesinin gözünü açtı: Ben de de mecidiyeler var, bozuk yok beyim, gidip bozdurayım. Diyerek dükândan çıktı. Ben tezgâha en yakm masada oturuyordum ve üstümde askerî mekteb elbisesi vardı. Mahal • lebici dişarı çıktıktan bir dakika sonra mecidiyeyi veren müşteri, kapının önün den geçen bir ahbabını yakalamak için çabucak dükkândan çıktı ve koştu. Kendi kendime: Haydi bakalım sansar, iş başına! dedim. Yerimden kalkarak bir adım atmam, kolumu uzatarak çekmecenin gözündeki ünsiyeti olduğunu ispat etmiş bir gencdi. Davetliler, evlerine gitmek üzere Belediye reisinin konağından ayrıldıkları zaman Rouget de Lisle dalgındı. Zihni 0 akşam konuşulan mevzuun etrafında dolaşıyor, dimağında, tasarlamağa başladığı millî marşın ilk mısraları canlanıyor, beliriyordu. O sabah, şehir du varlarına yapıştırılan beyannamelerdeki: «Yurddaşlar! Silâh başına!> cüm lesi, beynine, nurdan bir satır gibi yazılmıştı. Rouget de Lisle, oturduğu oteldeki fakirane döşeli odasına kapandı, masasının başına geçti, kalemi eline aldı ve «Rhin ordusuna harb şarkısı> ismini verdiği marşın ilk mısraını yazdı: Kalkın vatan çocuklan, Şan ve şeref günü geldi... Sonra kemanını aldı, dimağını olanca kuvvetile kavrıyan ayni ilhamla, yarattığı mısram bestesini çıkardı. Artık, Rouget de Lisle, kendi mevcudiyetini unutacak kadar ilhamile baş başa, yalmz ruhunun sesini dinliyor, kaleminin kâğıd üzerinde döktüğü mısraları kemamnın nağmelerile tamam lıyor .Fransaya ve Fransa tarihine büyük bir eser hediye ettiğinden bihaber, yazıyor, yazıyor, yazıyordu. Marseil laisein son mısraları şafakla beraber doğdu ve şair, bitab bir halde yatağına uzandı. Ayni günün akşamı, Belediye reisinin evinde, bir akşam evvelki dostlar, tekrar toplandılar. Dietrich, yemekten sonra şampanya kadehleri dolduğu zaman ayağa kalktı, yeğenini piyanoya oturttu ve gür bir sesle, Marseilîaisei ilk defa olarak okumağa başladı. Hazır bu lunanlar, marşı büyük bir heyecan içînde dinlediler. Rouget de Lislein kale minden çıktıktan sonra, Dietrichin gür sesile canlılığını ifade eden Marseillaise, ertesi günden itibaren bütün Strasburgluların ağzında dolaşıyordu. İki ay içinde şehrin hududlannı aştı; köyden köye, hududdan hududa, şehirden şehre, yayıldı; bütün Fransayvkapladı ve oradan yabancı diyarlara ka dar taştı. Aradan dört ay geçmişti. 1792 ağustosunun son günlerinde, fakir kıyafetli bir adam, Yukan Ren civannda, kayalıklarla dolu bir boğaz dan geçiyordu. Yanında, kendisine rehberlik eden bir küçük çocuk vardı. Bu adam, 10 ağustos taröıîni millî bir felâket diye tavsif ettiği için ordudan kovulan Rouget de Lialedi. Strasburgdaki ahbablarınm her biri bir tarafa dağılmış, Fransız yüreklerinde jnırdseverlik ateşini canlandıran şair, Alsace dağlarında kendine yeni bir hayat yolu aramağa çıkmıştı. Yolda, bu adama rehberlik eden ço iki mecidiyeyi avuclıyarak cebime atmam kâfi geldi. Hemen sokağa... Fakat yolda mahallebiciye rasgelmek tehlikesi olduğu için, biraz ileride, kırlara çıkan tenha sokağm başına kadar ok gibi gittim, sap • tım, yallah... Kurtulmuştum. Velhasıl, birer birer anlatmıyayım, böyle neler, böyle kaç vak'a, rüştiyede, sultanide, mektebde, sokakta, dükkânda kaç defa, neler, neler... çaldım! Yalnız evden çalmadım, buraya dikkat et, benim eve ve aileye garib bir hürmetim ve bağlılığım vardır. Ev benim için adeta mukaddestir. O zamana kadar Şadiyi hiç şaşmıyan bir dikkatle dinliyen Sabahat ansızin çok sıkılmış gibi bir hareket yaptı. Bunun farkında olan Şadi sordu: Neniz var? Sıkıldınızsa keseyim, yarın devam ederiz. Kız elini göğsüne götürdü: Bilmiyorum, dedi. şuramdan bo ğazıma doğru tuhaf bir sıkışma oldu, sanki orada ta§ gibi birşey var, yürüyor. İArkası car] M. TURHAN TAN cuk, bir aralık Marseillaisei söylemeğe başladı. Rouget de Lisle durdu, hayretle çocuğun yüzüne baktı. Bu söylediğin nedir küçük? diye sordu. Marsilyalıların şarkısını söylüyo rum, mösyö. Bunun adı Marseülaise dir. Marsilyah gönüllüler bu şarkıyı Parislilere öğretmişler. Ben geçenler de Parise gitmiştim, orada işittim. Rouget de Lisle, Strasburgda yazdığı ve «Rhin ordusuna harb şarkısı> adını verdiği marşın, yıldırım hızile ufukları aşıp Marsilya gönüllülerine ve bütün Fransaya yayılan marşın, ebedî bir şöhrete namzed yeni ismini işte o çocuk tan öğrenmişti. Rouget de Lislein ha yatı bundan sonra hep sefalet içinde geçmiştir. Orduya avdet edememiş, bir aralık ziraatle meşgul olmak istemiş, fakat zarara girmiş, her teşebbüsünde talihsizlikle karşılaşmış, yazdığı şiir lerden, şarkılardan da hiçbir zaman hiç bir şey kazanamamıştır. Nihayet 1830 ihtilâlinde, gene Berangernin tavassutu üzerine, Kral Louia Philippe, kendisine 1500 ,frank maaş tahsis etmiş, sonradan, DU maaş 3500 franga çıkanlmıştır. Fakat, o tarihte, Marseillaise şairi, kötürüm, yarı âma bir ihtiyardı. Hayatının son demlerinde hatırlanan bu ihtiyar, Fransanın, nankörlüğünü unutturacak bir cömerdlik gösterdiği tesellisile, ancak birkaç sene avunabildi. Rouget de Lisle, 1836 senesi hazıra nmda ölmüştür. îşte Fransa, bugün, 1792 senesi nisanında, bir geceyansı, bir şair dimağında parlıyan ilhamm ölmezliğe erişen eserini ve o eseri yaratan şairin, bütün bir millete ve o milletin sayısız nesil lerine, kendi duyduğu yurd aşkını ayni kuvvetle nefhedebilen füsunlu saniha sını tebcil etmektedir. Cumhurlyetin tefrlkası: 48 SERSERI Vazan: Servtr Bedl «Bu dua benim hoşuma gitmişti. Bahçede çocuklara: « Sansar olurum inşallah!.. diye tekrarladım. «Hepsi birden, makamla bana: « San... sar!.. San... sar!.. diye bağınyorlardı ve adım o günden sonra «Sansar Şadi» kaldı. «Bu isme lâyık olmak için, ilk defa, zengin ve çok hasis bir çocuğun çikolata resimleri biriktirerek kazandığı bir al biimti çantasından aşırdım. Evet, ilk hırsızlığım budur. Hâlâ dün yapmışım gibi hahnmda. Çantasını sıranın üstünde bırakmış, göze koymamıştı. Ben teneffüste nnıfa girdim. Kimse yoktu. AlbBmS çaîmıya niyetim de yoktu. Fakat san ve çok güzel bir deriden çantası vardı. Sıranın üstünde gördüm onu. Bir anda sansar olmak, bir albüm kazanmak, o çocuğun canını sıkmak arzulan hep bir arada içime doğdu. Bu fikri pek sevdim. Hiç tereddüd etmedim. Çantayı açtım, albümü aldım ve aptesaneye kaçtım. Orada kendi malım gibi doya doya seyrettim ve musluğun taşına çıkarak albümü su deposunun arkasına sakladım. «Ah, o gün, kollanmı kabarta kabarta bir bahçeye inişim vardır. Sansar ol muştum. sansar! Bunu hem çocuklann suratlanna haykırmak istiyordum, hem de bir sansar gibi gizli kalmaktan hoşlanıyordum. «Hırsızlığı sontlers^en bir evvelki te neffüste yaptığım için çocuk o gün farkında olmadı. Ertesi gün de bize albümünün çalındığını omuzlannı kaldırarak ve hiç ehemmiyet vermiyerek anlattı: « Daha güzelini alır babam bana, dedi. «Ben de içimden: « Onu da çalanm! dedim. Şadi, eskiden muvaffakiyetlerini anlatırken aldığı edanın tam tersine olarak düşkün ve kederli bir duruşla ilâve etti: Nitekim çaldım. Hem bu çocuğa nedense öyle bir kinim vardı ki ha... Nedense değil, ben çok cömerd ve hovardayım amma parayı da çok severim; bütün zenginlere imrenirim. Evet, öyle bir hmcım vardı ki mektebe yeni olarak ne getirse albüm, hokka, dolmakalem... hepsini bir punduna getirip sırıklıyordum. Sabahat güldü: Ne demek bu? Yani çalıyordum. Fakat bereket o mektebde çok kalmadım. Çünkü hırsız şiddetle aranmıya başlamıştı ve sansar dan şüphe edenler de az değildi. Babam

Bu sayıdan diğer sayfalar: