21 Temmuz 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8

21 Temmuz 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CL1HHURİYET 21 Temmuz 1936 Nasıl Durdurduk? Kazandığımız bir «andır» bir dakika sonra ilk bölük yetişinciye kadar düşmanı yere mıhlıyan an\ Ulu Kumandan emir verdi: Manga yere yat! Apansız bir ateşe uğramamak için düşman da yere yatıyor. Zekâ ki yoku var eden Tanrıdan bir ışıktır, «an» denilen o zaman katresini bir inci gibi Conkbayırının üstüne taktı! [Edib arkadaşımtz tsmail Habibin geçen sene gazetemizde çıkan yazılarından, Çanakkaleye dalf olan ikisinden müntehab bazı parçaları naklediyoruz:] Taburlanmıza fırkalar, mangalarımı za taburlarla yüklendiler. Seddilbahirde dağınık iki taburumuz düşmanın dolgun iki fırkasım karşıhyor. Sonra yazdıkları kitablarda bu iki taburumuzu iki fırka diye göstereceklerdi. Yalan söylemediler; oradaki bir iki binin yaptığını ancak on beş yirmi bin yapabilirdi. Mehmedcikteki öz azı eritti. Yiğitlik maya gibi rakamı kabarüyor. Taburumuz fırkadır. Bütün kıyıda tesbihleme bir dizi gibiyiz. Düş man kalın kalra çarpıyor. Bu ilk günler çizgi ile gövdenin cengidir! Düşmanın asıl ağır tarafı nereden yüklenecek? Anadolu yakası düzdür, ko layca ilerlenebilir; Seddilbahir burnu sivridir, denizin üç tarafından dövülebi lir; Bolayır berzahı dardır, yanmadanın kara ile ilişiği kesilebilir. Fakat hangisi? Başkumandan Liman fon Sanders koyu karanhk içinde. Bu yetmiyor gibi kendi kıt'alanmızdan da haber alamamaktadır. Işte Alman binbaşısı Mulman bile yaz dığı kitabda «düşman bombardımanm dan muharebe telleri de koptuğu için Liman Paıa nerelerde ne olduğunu bilemiyor» diye itiraf ediyor. Düşmanın ne yapacağını bilmemek, kendimizin ne yap tığını bilmemek: Biz bu iki karanlıkla iki defa körüz! îki karanlığın ötesinde düşman, 25 nisanm başındaki gece içinde, asıl kuvvetlerini sandallara doldurmuş, Arıburnu önündedir. Tanyeri ağanrken, ne gülle, negüriiltü, baskm şeklinde apansız bir çı kış. Hiç hesabda olmıyan oAyı bomboş bırakmışız. Sadece bir gözcü bölüğümüz var. Herbiri binler taşıyan dokuz vapurun boşalttığı asker bu bölükçüğü itive rerek tıknaz uzanışlarla kol kol sırtlara tırmanıyor. Düşman tam aldatmış, biz tam aldanmıştık. Maksadı çok iyi sak layıp baskını çok ustaca yapmışlar. lşte mükâfatını görüyorlar: Düşman gezintiye gider gibi zafere gitmektedir! Fakat gerilerdeki Bigalı köyünde fırkasile ihtiyatta bulunan bir kaymakam var. Kat kat karanlıklan bakışlarının mavi ışıklı röntgenile delerek düşmanın maksadını apaçık görebildi. Düşman bizi karanlıkta bırakarak yenecekti, biz o görüşle aydınhğa çıktık. Işıkla gölge nin cengi: Seddilbahirde çarpışan kuvvetlerimiz çok aşağıda, Bolayırda boşuna bekliyen kuvvetimiz de çok yukanda; düşman iki uzak arasındaki boşluktan işte bir gölge gibi habersizce kayıyor. Şu tepeye çıktı mı Boğazın Rumeli kıyısma indi demek. Artık o gölge yanmadayı belinden kuşatan çelik bir çemberdir ve herşey bitmiştir. Fakat röntgen görüşlü kaymakamm fırkası... Koyu bir gölge apansız bir ışıkla karşılaşınca ne olur? Düşman öyle oldu! Kaymakam kendi kendine harekete geçti. Ne emir veren var, ne emir bekliyen: Vermek için görmek, beklemk için gör memek lâzım. Harbde Başkumandanlık yalnız rütbe ile değil, herkesin göremiyeceğini görmekledir. O gün en yüksekte olan o göriiştü. Rütbeler görüşün altmdadır. Emir verecekler karanlıkta kalınca emrini görüşten aldı. Buna onun kendi kendine hareketi dediler. Hayır, bu, görüşü kendine Başkumandan yapıştı! Şimşek gibi görenin, düşmanı önle mek için, şimşek gibi harekete geçmesi gerek. Fırkanın ilk hazırlanan alayını kaparak koşturur gibi götürüyor. Daki kalar saatler gibi uzun; fakat saatlen dakikalar gibi sıçratmaktayız. Conkba yınnın tepesine yaklaşınca alayına on dakikalık bir dinlenme veriyor. Kendisi birkaç kişile baym aşıp ilerledi. Keşif yapacak. Karşıdakı tepeden bir manga Türk askeri çekilerek kendine doğru gelmektedir. Bunlar Seddilbahirdeki fırkanın askerlerindenmiş. Mıhlabcı bir sesle sordu: r Neye kaçıyorsunuz? Düşman geliyor. Düşmandan kaçılmaz. Cepanemiz kalmadı. Süngünüz var! Bu konuşma olurken bir de baktı ki kalabalık düşman bölükleri tepeden hızla inmektedir. Birdenbire çok tehlikeJi bir Kara Mehmedin Güllesi Muzaffer Venedik Amirali şeniik içinde Boğazdan geçiyordu. Lâkin Kumkale topçularmdan Karamehmedin yapıştırdığı gülle ile Amiral gemisi berhava oldu. Akdenizin liyakatsiz hâkimleri artık kaçıyordu! Çanakkale tarihinden bir yaprak Çanakkalenin kahramardık tablolarından: 220 okkahk top mermisini sırtında taşıyan Mehmedcik vaziyet doğuvertnişti: Gelen düşman kendine geride bekliyen alayından daha yakın. Yanındaki bir manga cepanesiz askerin sahiden bir tek kurşunu yok. İşte hem kendi, hem de gerideki alayı, hem bütün Çanakkale gidecek. Ne yapmalı? Kumandan yaratandır, hiçbir çarenin olmadığı o anda en olmıyacak çareyi buldu. Bu bir avuç askere hemen süngü taktırdıktan sonra kılıc gibi birsesle kuman da veriyor: Manga yere yet! Cepanesiz asker ateş edecekmiş gibi yere yattı, düşman da apansız bir ateşe uğramamak için yere yatıyor. Kazandı ğımız işte o «an» dır. Birkaç dakika sonra geriden ilk bölük yetişinciye ka dar düşmanı yere mıhlıyan an. Yaratan zekânm anı; zekâ ki yoku var eden Tanrıdan bir ışıktır, «an» denilen o zaman katrasını bir inci gibi Conkbayınnm üs tüne taktı! tesbde. Aramızı ancak tepenin son çiz gisi ayırıyordu. İşitilmesin diye öksüren yok. Karanlıkla aydmlığm birbirine ka rıştığı alaca bir zaman. Miralay tek başına beş > adım ilerledi. Düşmanı gö n zetliyecek, eğer vaziyet elverişli ise he men süngü hücumuna geçilmesi için kanr çısını kaldıracak. Asker diyor ki o kam çıyı kaldınrsa yapılacak şey yapılması gerek olan şeydir. Halbuki o, düşmana bakmadı bile. Kafasile gören görmeden görür; kamçı hemen kalkb. Bu, en de rin bir psikolojiyi kamçının ucuna tak mıştı. Kumandan inandırandır. Bir kamçı işareti; asker baştanbaşa şahlanıverdi! Ne o? Miralayın göğsüne tak diye birşey çarptı. Yanındaki zabit: «Eyvah yaralandınız» diye telâşlanıyor. O he men elile zabitin ağzını kapadı: «Sus, asker işitmesin!» Çarpan, bir şarapnel parçasıydı ve Allahtan miralayın göğsü üstündeki saate raslıyor. O sağlam mar kalı ceb saati paramparçadır. Kahramanın üstündeki eşya bile kahraman olu yor: Saat kendini kurban ederek onu kurtardı. Onu ve herşeyi! Bu cengi anlatan Hamilton raporunda «Türkler kovanından fırlıyan anlar gibi saldınyordu» der. Biraz sonra daha coşarak «Türkler Allah Allah diye yele leri kabarmış aslanlar gibi üzerimize yükleniyorlardı» der. Fakat gene der ki biz onun askerlerini asıl toplanmızın gülîe yağmurile eritmişiz. Halbuki bu, bir süngü baskını idi. Gülle değil kurşun bile atılmamıştı. Zaten iki ordu on beş, yirmi adım kadar birbirine yakınken topçu işe kanşamaz ki... Hamilton ya utancından öyle yazmış, ya Mehmedciğin her narasını gülle sanmış olacak: İkisinde de hakkı var! O gün Hamilton oradaydı; Kayley, Koper, Baldvin gibi en güvendiği Generaller hep hrkalannm başındadır. Bun lardan biri aklım oynatacak kadar ürk müş, biri yaşıyamıyacak kadar ağır ya ralanmış, biri de bütün erkânıharbiyesile beraber ölmüştü. Hamilton on iki bin İngiliz cesedini topraklar üstünde bıraka rak zırhlısına dar kaçabiliyor. Bir mira lay, sağa baktı: Büyük kumandanlık salâhiyeti üç dört rütbeyi atlıyarak ona koşar; sola baktı; Başkumandana kadar kat kat rütbeler önünden kaçar: Kumandan rütbelerinin üstünde olandır! Beş altı gün sonra Kireçtepe harbi. Düşman bizim Anafartalar grupunu sa ğından çevirecek. Miralay oraya on iki tabur gönderdi. Biraz sonra kendi de gider. Bir de bakıyor ki gönderilen kuv vetler bir boğazın gerisinde toplanıp kalmışlar. Orası Kireçtepeye giden tek ye Kartal yuvasında serçe gülüncdür, aslanlar diyannda tavşan gülüncdür, balinalar arasında hamsi gülüncdür. Fakat Barbarosların, Turgudlann, Piyalelerin, Kılıc Alilerin Türk gölü halina koymağa savaşıp ta bu uğurda köpüğünü yıl larca kızıla boyadıklan Akdenizde bir Moçenikonun fermanferma oluşu, u luorta yalpa vuruşu aaklıdır. Ne yazık ki Osmanoğullan sefahetle cebanetin kucağına düştükten sonra böyle bir vaziyet yüzgösterdi, Akdeniz hakimiyeti Vene diklilerin eline geçti. Bir zamanlar İspanya sahillerinde hamasî neşideler teren nüm eden, Nis limanında nümayişler yapan, îtalya kıyılannı kıvılcımlı sisler i çinde bırakan Türk gemicileri Çanak kale Boğazından çıkabilmek için duman Anafartalar Ağustosun Sirinci haftası sonundayız. Vaziyet yalnız ciddî değil korkuncdu. Düşman bizi adamakıllı aldattığını bile rek, dolu dolu Suvla limanına çıkıp yanyana kollarla, vaygm ve besili kırk ayaklar gibi tasasız, Conkbayırına tırmanıyor. Liman Paşa şaşırmış, telefonla miralaya sorar: «Dediğiniz çıktı, şimdi ne yapmalı?» Tek çare; bütün bu cephede kumandanlık salâhiyetini tek adama vermek. «Bu size çok gelmez mi?» Ce vab iki kelimedir. «Az gelir!» Nasıl çok gelebilirdi... Iç kudreti bu, çeken kud ret: Baş salâhiyet, önüne geçilemez bir mıknatısa tutulmuş gibi, rütbenin üç dört basamağını biraen sıçrıyarak, bir anda miralayın ayağına koştu! Ağustosun ikinci haftası başındayız. Askerimiz yerden fırlavıvermiş gibi düşmanın karşısındadır. Miralay Suvladan vürüyen düşmandaki iki büyük yanlışı bir bakışta görmüştü: Biri kollar önün deki avcı hatlannın çok hafif oluşu; öteki de kollarm fazla semiz bulunuşu. Öy!e ise yapılacak şey bir; tatbik edilecek şey ikidir. Bir olan derhal düşmanın ü zerine atılmaktı. Öyle oldu. İki olandan biri her kolun basına yaylım açmak, ve öteki her kolun gövdesine şarapnel yağ dırmak. Avcı hatları kül gibi dağıldı. Toplu kıt'alar üstünde boşa gidecek yer bulamıyan şarapneller de bir yerine yüz tırpanlıyoı. Düşman inmelenmşiti! Düşmanın daha büyük bir kuvveti Kocaçimeni ele geçirmek için harekettedir. Miralay bütün gece kuvvetlerini yürüte rek sabahtan önce tepenin son yamacını tuttu. Düşman da öteki yamacm son ker Limniyi ve Bozcaadayı işgal ederek Ça mak üzere serbestçe hücuma girişmiş nakkaleyi kapamıştı. lunuyordu. O sırada Sadırazam bulunan BoynuÇerkez Osmanın hainliğinden doğan iğri Mehmed adh gafil, payitahtın nefes acıkh vaziyeti düzeltmek Türk yiğitlerideliklerinden en mühimminin tıkanmasına nin hamiyetine kalmıştı. Alâiyeli Küçük karşı ellerini uvuşturmaktan ve İstanbul Mehmed gibi bahadırlar, kayıklarla kalesi duvarlarını badanalatmaktan baş mavnalara hücum ediyorlar ve bu inanılka birşey yapamamıştı. Halbuki Boğazın maz cür'etle binbir macera sayıklıyan de« kapanması kısa bir müddet içinde iktısad nize parmak ısırtıyorlardı. Lâkin Osman* bakımından da tesirini gösterdi, herşey lı filosunun en büyük gemileri kısmen kaateş pahasına çıktı ve meselâ pirincin ok raya vurmuş, kısmen kürekçisiz kalmıştı, kası yüz elli akçeye yükseldi. Halk haş Amiral Moçeniko vaziyete hakimdi ve şiyet içindeydi, evlerini odun fiatına sa serscri gemileri birer birer avladıktan tıp küme küme Anadoluya kaçıyordu. sonra Boğazı geçmeğe hazırlanıyordu. Kör Amiralin bir gün Topkapı sarayı Sadırazam bu hengâmede ağlıyordu, önünde gülle yağmuru püsküreceğini dü kara ordusu hıçkınyordu, tabyalardaki şünerek korku içinde kalan saray, son bir topçular hafakanlar içinde çırpınıyordu. tedbir olmak üzere Köprülü Mehmed Moçeniko, kendisi için denizde hiçbir Paşayı Sadırazamlığa getirdi. Bu ihti tehlike kalmadığına kanaat getirip gemilı günler bekliyorlardı. Çünkü başsız" ve yar vezir, ne derse dinlenmesi ve ne ya lerini Boğaza doğru yürütmeğe başla * bakımsız kalmışlardı. parsa kanşılmaması için padişahla anası yınca bu acıklı heyecan son haddi bul • Fakat Giridde koca bir ordu vardı, o na and içirmişti. Bundan ötürü dilediği du. Artık herkes derin bir tevekküle büna yiyecek götürmek lâzımdı. Bu sebeb gibi hareket edebiliyordu. Zaten iş bilir rünmüştü, göklerden meded bekliyordu. le 1656 yılında kuruluğuna yaşlığına, iğriliğine düzlüğüne bakılmadan kereste tedarik olundu, plâna filân riayet olun madan iki üç ay içinde kırk beş kadirga, yirmi yedi çektirme, yedi mavna yapıldı, yelkenine küreğine düzen verilmeden seferber edildi, İstanbulla Girid arasındaki yolu açık tutmak vazifesile Akdenize çıkarıldı. Fen bakımından bir sürü sakatlıklar taşıyan bu alil donanmanın başmda dümenin nerede bulunduğunu bile henüz öğrenmemiş olan Kenan Paşa adh bir saray gözdesi bulunuyordu ve bu ayarda bir adamdan Barbarosların, TurSon harbde de Buve böyle batmıstı! gudlann gayreti, himmeti, celâdeti bek bir adamdı ve öyle de olmasa o günün Moçeniko ise yaman geliyordu, ken • » leniyordu. birinci vazifesi, kapanan Boğazı açmak disi en öndeydi, gemisini İngüiz kadife Venedikliler, îstanbulda bulundur olduğunu anlamamağa imkân yoktu. O lerile, Venedik kumaşlarile gelin odası duklan casusların jurnallanndan düzen sebeble bütün gayretini filo yapmağa gibi süslemişti, boyuna mızıka çaldırıyorsiz donanmadaki noksanlan öğrenmiş buhasretti, mümkün olduğu kadar cepane du, erkânıharbiyesile güvertede sofra kulunuyorlardı. Onun için pervasız davrandüzdü ve yeni filoyu Boğaza doğru ha rarak şarab içiyordu. Şişelerin dolup bodılar, Çanakkale Boğazı önünde Kenan reket ettirip kendisi de büyücek bir or şaldığı, sakilerin dönüp dolaştığı karadan Paşayı karşıladılar. Harb, sert oldu, fadunun başında karadan Geliboluya git apaçık görülüyordu. Herifin pervası yokkat kısa sürdü. Çünkü gemi gemi ile de ti. tu ve Türk ruhunu tamamile sindirdiği ğil, yürek gülle ile çarpıştı ve galebe taAmiral Moçeniko Aklimana on sekiz ne inanarak bu çirkin nümayişe girişmi| biatile iyi atılan güllede kaldı. Muva bin kişilik bir fırka çıkarmış ve Boğazı bulunuyordu. zene kabiliyeti bile taşımıyan Osmanlı işgal altına almağa yeltenmişti. Kaleler Moçenikonun hakkı da yok değildi. donanması ezildi, darmadağın oldu. deki askerle ahalinin elele verip yaptık Koca bir filoyu, sade bir görünüşle taruFakat Türk gemicisi, atalarından mi ları saldınş bu teşebbüsü suya düşürdü mar etmişti. Kalelerin, tabyalann kendiras kalan merdliğe leke sürdürmedi, öl ve işgal fırkası iki bin ölü bırakarak ge ni yolundan ahkoyabilmesine ise ihtimal meği ve öldürmeği bildi, hatta Venedik milere kaçtı. Köprülü Mehmed Paşa iş vermiyordu. Fakat Çerkez Osmanla o donanması başkumandanı Amiral Mar te bu savaşın ertesinde Boğaza varıyor na uyanlar bir yana bırakılırsa Çanak • selloyu gemisile beraber denize göm du. kale, göründüğü kadar yetim değildi, o • • dü, donanmanın gözbebeği sayılan Lâ Osmanlı donanması Nara önlerine gel rada vatan için ölmeği bilen ve bunu şezaro Moçenikonun bir gözünü çıkardı ve diği sırada Amiral Moçeniko filosu Ke ref sayan öz Türkler de vardı. Nitekim o devirde birer deniz ejderi sayılan Da pezburnu önlerinde bulunuyordu. Sadır onlardan biri, Kumkale topçularmdan vid, Golyat kalyonlannı batırdı. Yenilen azam ilkin Soğanlıdere ve Küçükkepez Kara Mehmed Ağa, inkâr olunmak is Türk gücü değildi, Osmanlı donanma mevkilerine toplar koydurdu, münasib tenilen bu hakikati ispat etmekte gecik sıydı. yerlerde metrisler kazdırıp çitten sepet medi, Amiral Moçenikonun gemisine bir Bununla beraber hezimet tamdı, Ak lerl siprlendirdi, birkaç noktaya da kale gülle yapırştırdı ve bu gülle geminin cepadeniz hakimiyeti Venediklilerin eline biçiminde tabyalar yaptırdı ve bu hazır neliğini ateşledi. geçmiş oluyordu. Artık Kör Amiral di lıklar bittikten sonra gjonanmaya hücum Şimdi ağlıyan ordu, haklı bir sevincle ye anılmağa hak kazanan Lâzaro Moçe emri verdi. Onun çizdiği plâna göre Os gülüyordu ve Moçeniko ile erkânıhar • niko, bu hakimiyeti tamamlamak için manlı filosundan her kalyon ve her mav biyesinin, sakilerinin, askerlerinin havada dar bir yoldur. Denize açık olduğu için iki düşman zırhlısı yolu bir teviye ateş altına almış. Kimse geçemiyor. Miralayın naavi gözleri birden şimşeklendi: Neye geçmiyorsunuz ? Gemiler ölüm saçıyor, geçilemez. Böyle geçilir, dedi, ve hızlı hızlı yürüyerek geçjyerdi. O öyle geçince kim duracak, ve böyle geçenlerin önünde kim durur? Ne yersiz tehlikeye atılan ku mandandır, ne yerinde tehlikeden kaçan. Kireçtepe zaferini bir tekin geçişile ka zandık! na düşmandan ayni cins bir gemiye saldıracak ve Amiral baştardesile çektiriler geride kalıp gerekli görünen noktalara yardıma koşacaklardı. Halbuki Ömer, Süleyman ve Halil kaptanlann idare ettikleri üç mavnanın bir hamlede «Kara mavzer» adlı bir Venedik gemisini ele geçirmeleri gibi bir muvaffakiyete rağ men Amiral Çerkez Osman cebanet gösterdi, harb sahasından çekildi ve bu hareket müthiş bir panik vücude getirdiğinden Osmanlı gemileri şuraya buraya dağılmağa başladı. Amiral Moçeniko, zahmetsiz bir zafer bayramımn arifesini ya şıyordu, esir olunan Karamavnayı kurtarparça parça uçuşlannı seyrediyordu. Biraz sonra batan geminin alevleri ikinci bir kalyonu tutuşturdu ve bu yangın, Venedik donanmasının Boğazı geçmek ü midini küle çevirdi. Akdenizin liyakatsiz hâkimleri artık kaçıyordu. 1657 de tek bir gülle ile milletine büyük bir zafer kazandıran Kara Mehmedin ruhu, 1915 teki Boğaz savaşlannı şüphe yok ki şevkle temaşa etmiştir. O nun Anafartalar gününde sağ olmadığına hayıflandığmı tahmin edebiliriz. Çünkü o gün, Kara Mehmed ayarındaki Türkler için eşi bulunmıyan bir düğündü. 1SMA1L HABtB .M. TURHAN TAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: