24 Eylül 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

24 Eylül 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 Evlul 1936 HARBIYEMIZ AYRILIRKEN... Gönüller hem hüzün, hem sevinc dol ! 11 Millî bir dava önündeyiz Suriye için bile kabul etmediğimiz mandanın, Suriye tarafından Iskenderun ve havalisine tatbikına muvafakat edemeyiz! [Baştarafı 1 inci sahifede] « Başta Başbuğumuz Atatürk olmak üzere Türk milletine birçok değerli komutanlar yetiştiren bu feyizli binanın 102 yıllık tarih safhasını bugün kapatıyoruz. » Genc Harbiyelilerin saadeti «Sevinc duyuyorıım, Ankaraya kavuşmanın Şanlt Harbiyemizin Alay sancağı îye teşekkür ettikten sonra doğru Perapalas oteline gitmişlerdir. Heyet Haşimül Etasinin riyaseti al tında ve Cemil Merdan, Sadullah Cebri, Fahri Turî, Edmon Hamsi, Mustafa Şehabî ve Naimül Alakiden mürekkebdir. Heyet reisinin beyanatı Heyet reisi Haşimül Etasi dün kendisile görüşen bir muharririmize şu beyanatta bulunmuştur: « Türkiyenin Büyük Reisicumhuru yalnız Türkiyenin değil, bütün şark âleminin medarı iftiharı olmuştur. Türkiye hududuna girdiğimiz andan itibaren Türk kardeşlerimizden gördü ğümüz hüsnü istikbalden çok memnu nuz. Suriyenin istiklâl kazanmasından biz ne kadar memnun ve bahtiyarsak Türklerin de ayni derecede memnun olacaklarına şüphemiz yoktur. Kardeş ve müstakil Suriyeden Türkiyeye hiçbir zaman zarar gelmiyeceği gibi Suriye de büyük Türk kardeşinden iyi komşuluk muamelesinden başka birşey bekliyemez. Türklerle Arablar arasındaki rabıta 1300 seneliktir. Bu münasebet diğer milletler arasındaki rabıtalardan çok farkhdır. Asırlardanberi teessüs etmiş olan dostluk ve kardeşlik bundan sonra da unutulamaz, nitekim unutulmuş değildir de... Türkiyenin terakkisinden ve azame tinden fevkalâde memnun ve mesrur oluyoruz. Büyük Atatürk ve Türk milletine karşı olan derin ve ezelî muhabbetimizi söylemeğe fırsat bulduğumdan dolayı çok bahtiyarım.» sevinci... Bir de gelecek sene Ankara Harbiyesinin ilk mezunu olmanm saadetini düşünün?..» Ankarada Millî Mücadelenin ilk günleri... Bir sabah, müdürü bulunduğum Büyük Millet Meclisi matbaasmdaki odama gelen o zaman saylav ve Türko cakları reisi Hamdullah Suphi, kolumdan tutarak beni kaldırmış ve üzüntülü bir sesle: « İstanbuldan kaçan Harbiyeliler gece gelmişler, onlan görmeğe gide lim...» demişti. İğribüğrü, harab yollardan gcçtik, şehri bitirdik vc Cebeci sırtlarında çi menler üzerine serilmiş, yayılmış yüzlcr le gencle karşılaştık. Solmuş, buruşmuş, toz toprak içinde elbiseleri, patlamış potinleri, darmadağın saçlan ve yanık yüzlerile bu delikanh lar bir anda perişan bir manzara arzediyordu. Perişan bir vatanın perişan çocukla rı... Fakat bir Iâhzalık tereddüd geçince, ve onlann tunçlaşmış yüzlerinde tozdan bir zerre bile kaybetmeden ışıldıyan gözlerine bakınca, içimde birden, bir ümid doğmuştu. Düşman istilâsı altındaki istanbuldan bir geceyarısı kaçmış, günlerle, yaya, dağlar tepeler aşarak Ankaraya yarı aç gelmi; bu çocuklann İlk suali $u olmu;~ . U1" Cepheye ne zaman gidecegiz? Hamdullah Suphi nemlenmiş gözleri, ve titrek sesile, etrafımıza toplanan genc Harbiyelilere, o gün, en güzel sözlerini söyledi. Nihayet, hiç unutmam, Ankara ufukları, dört yüzden fazla Türk çocuğunun ta ruhundan gelen en gür, en temiz sesle çmladı: « Yaşasın Mustafa Kemal!.» Bugün istanbuldan ayrılan Harbiye liler, işte o zaman Ankaraya böyle gelmişlerdi. Ve Ankara, Büyük Önderi ona ve ren yuvanm son çocuklannı sevgi ve saygı ile bağrına basarken, günlerle Harbiye adını bir müjde gibi dilinden düşürmedi. Dün, burada son yolculuk hazırlıklarile meşgul mektebi gezerken onlardan birıni buldum ve arkadaşlarını sordum: « Çoğu dedi Sakaryada ve Büyük Taarruzda can verdiler. Cebeci sırtlarındaki dört yiiz gencin aziz rnyallerı cantanan gözlerimi sağa çevirdim. Aramızda son günlerini yaşıyan Harbiyelileri gördüm: « İstanbuldan ayrılırken, ne hissediyorsunuz ?» Hâki elbisesi içinde bir heykel gibi dimdik genc cevab verdi: Sevinc... Ankaraya kavuşmak »evinci.. Ne yalan söyliyeyim, bir İstanbullu sıfatile, içimde garib kıskanclık doğdu: Ya îstanbul?... diyebildim. Şüphe yok ki Istanbulu severiz.. tu: Eski Harbiyelilerin ve halkın düşünceleri Reisicumhur beş sene müddet için intihab olunacaktır. Yeni meclisin yapacağı işlerden biri de yeni muahedeyi tasdik etmektir, istiklâline kavuşan Suriye de terakki ve kalkınma hareketine başlıyacaktır. Suriyenin nüfusu 2,5 milyona yakmdır. Fransız askeri çekildikten sonra Suriyede de ordu teşekkül edecek, bir müstakil devlet gibi müdafaa tedbirleri alınacaktır. Fransa ile yaptığımız muahede dostluk ve beraberlik muahedesidir. Harb çıkarsa her iki devlet birbirine yardım edecektir. Suriyedeki Fransaya aid bütün hak ve salâhiyetler iki sene zarfında yeni hükumete geçecek, üç sene sonra da Suriye Milletler Cemiyetine girebilecektir.» Iskenderun ne olacak? Sağda îstanbul Harbiyesinin müessisi ve ilk kumandanları Namık, Selim ve Şevket Paşalar, yukarıda Îstanbul harbiyesinin son mezunları İstiklâl marsı söylerlerken, solda Harbiye kütüğüne 100 üncü yü çivisi çakilırken, ve 100 üncü yü merasiminde eski ve yeni kumandanlar Hükumet tarzt Suriye heyeti reisi Suriyede vücude getirilecek hükumet şekli hakkında da Heyet Hariciye Vekâleti şunları söylemiştir. vekilinin nezdinde « En mükemmel idare şekli demokSuriye murahhas heyeti dün öğleden rasi şeklidir. Şama vanr varmaz intihaba başlayıp Meb'usan Meclisi kurulacak sonra Parkotele giderek Hariciye Vekâ tır. Bundan sonra kabine teşekkül edecek leti Vekili Şükrü Saracoğlunu ziyaret ve Reisicumhur seçilecektir. etmiştir. Haşimül Etasi bundan sonra îskenderun ve Antakyanm vaziyeti hakkında da demiştir ki: « Antakya ve îskenderun Fransız mandasında bir muhtariyeti idareye malikti. îdare, Fransa mandasındaki ayni hukuk ve salâhiyetlerle Suriye hükumetine geçiyor.» Bunun üzerine muharririmiz Suriye murahhas heyeti reisine: « 3 " halde Antakya ve Iskenderun için değişen bir vaziyet yoktur. Evvelce orada Fransız mandası vardı. Şimdi ise bunun yerine Suriye mandası kaim olu yor?» Heyet reisi buna karşı: « Evet, vaziyette bir değişiklik yoktur. Antakya ve Iskenderun Fransız mandası zamanındaki haklarına malik olacaktır» cevabını vermiştir. (Cumhuriyet Suriye murahhas heyeti reisinin sözlerine cevabımız birinci sahifemizdedir.) Bir İngiliz grupu memleketimize geldi Hele Istanbulun da Harbıyeyı sevdiğini bilerek ayrılış bizi elbette mütehassis etmiyor değil... Bir arkadaşı, hemen sözünü kesti: « Fakat gelecek sene, Ankara Harbiyesinin ilk mezunları olmak saa detini düşünün?..» Oteki sarışın Harbiyeli, gülümsedi: îster misiniz, ben size, şu andaki hissimizi bir küçük misalle anlatayım: Benim aksakalh bir büyük babam vardı. Ben küçüktüm, o Kâbeye gitmeğe ka rar vermişti. Aynlıyorduk. Hepimizi öptü, gözleri dolu dolu olmuştu: «Ağababa, ne oluyorsun?» dedik. Bir garib yüzümüze baktı da: «Ben de bilmiyorum, şu andaki duygularımı ben de anlıya mıyorum, sizden ayrıldığıma mı müte essirim, Kâbeye kavuşacağıma mı sevi niyorum... Daha doğrusu, her ikisi de, içimde kaynaşan hisler...» demişti. İşte böyle.. Harbiye mektebi kumandanı albay Mehmed Ağustos: Askeriz, dıyor, bizım içın alınan emri yerine getirmekten başka düşünü lecek ve söylenecek şey yoktur. Maa mafih, bu ayrılış hakkındaki hislerimi anlamak istiyorsanız, geçenlerde, İstanbui«fa son mezunlarımızı verirken, onlaIngiltere ile hükumetimiz arasında akdedilen son ticari anlaşma neticesi ola rak memleketimizde demir ve çelik sa nayiini tesis etmek üzere bazı sermaye dar gruplan geleceği yazılmıştı. Anlaş manın imzasını müteakıb M. Sumervilin riyaseti altında bulunan mühim bir ser mayedar grupu îngiltereden îzmire gelmiş, oradan da Ankaraya hareket etmiştir. Heyet bugünlerde îstanbula gele cektir. Süleyman Şah türbesi tamir edilecek Millî hududlarımız haricinde kalan fakat Lozan muahedenamesi mucibince üzerinde Türk bayTağı dalgalanan Caber kalesi önündeki Süleyman Şah türbesi son günlerde biraz harabiye yiiz tutmuştu. Bunu nazara alan hükumetimiz bu tarihî mezarı millî şerefimize yakışır bir güzelliğe getirmek için Ur fa Nafıa müdürünü mahalline kadar göndererek keşfini yaptırmıştır. Su riye hükumeti türbeye bir miktar araziyi cemile olarak bıraktığından binanın etrafma duvar çekmek imkânı hâsıl olmuştur. Dahiliye Vekâleti de oradaki muhafız jandarmalarımız için modern bir karakol binası yaptıracaktır. Bütün bu inşaata Haleb şehrindeki konsolosumuz nezaret edecektir. ra söylediğim şu sözleri tekrar edece inip vapurlara binecekler ve Kadıkoyüne çıkacaklar.. Kadıköyünden rıhtımı tagım: kib ederek Haydarpaşaya geçecekler. «Başta Büyük Önderimiz ve Baş buğumuz Atatürk olmak üzere Türk Haydarpaşada kendilerini bekliyen bümilletine birçok değerli komutanlar ye tün askerî mekteblerden birer takım ve tıştırmış olan bu feyizli binanın 102 yıl müretteb bir tabur bulunacak. Istasyonlık tarih safhasını da bugün kapatıyo da da askerî ve sivil heyetler uğurlıya caklar...» ruz. Bundan sonra Türk muvazzaf suba Hazin bir veda olacak... yının yeni feyiz ocağı, bütün Türk milSevimli kumandan başını sallıyor. letinin istiklâl kâbesi olan Ankaradır. Bu ayrılışın size verdiği duygular Biz bu asırdide binayı îhtiyat Subay o kumandanım? kulu komutanlığına devir ve teslim eder Daha iyi değil mi, onu, yarın, ken sinesinde sakladığı kıymetli tarihî Taksim meydanında, ayrılanların ağzınhatıraları da vedia olarak ihtiramla tes dan dinleseniz.. lim ediyoruz.» İstanbul Kumandanından ayrılınca, Değerli komutan: eski Harbiyelilerin hislerini toplamak is Ve gidiyoruz... diye sözünü bi tedim. tirdi. Mütekaid topçu kaymakamı Cemil: Beni büyük bir nezaketle kabul eden « Yeryüzünde diyor hiçbir îstanbul Kumandanı General Halis ev memleketin Harbiye mektebi bizim kahvelâ, Harbiyelilerin nasıl teşyi edilecek ramanlar yuvasile kıyas edılemez. Çünlerini uzun uzadıya anlatıyor: kü hiçbiri bir Atatürk yetiştirmemiştir! « Sabahleyin dokuzda Harbiyeli Ve Atatürkle bütün bir Türk milletinin ler sancaklarını selâmlıyarak eski mek iftihar ettiği daima kurtancı, daima büteblerine veda edecekler.. Taksim abi yük bir orduyu yaşatan bu erlerin yu desine gelip çelenk koyacaklar ve İstan vası, elbette bir şehir için de bir şerefti. bula son sözlerini söyliyecekler.. Bura İstanbul bu ayrıhşa nekadar üzülse yeda istiklâl marşı ve arkasından Harbiye ridir...» marşını okuyacaklar.. Oradan Karaköye îhtiyar mütekaidle, ağır ağır arka daşlarınm toplandığı kahveye gidiyoruz. Bana, kimi Çanakkale, kimi Galiçya, kimi Kafkas ve kimi bütün cephelerde çarpışmış ihtiyarları tanıtarak, onlara benim yerime soruypr: Ne düşünüyorsunuz, ne hissedi yorsunuz? Birer birer cevab veriyorlar: Bana bir tuhaf geliyor, inanmıyorum... Harbiye İstanbuldan aynlmaz sanıyorum... O kadar ahşmışım ki... Yarın Haydarpaşaya gidip gözlerimle görecek ve kimbilir neler duyacağım... Ben diyor en ihtiyarları içimde bir üzüntü, bir sıkıntı duydum mu, ta Fatihten kalkar Harbiyeye giderim, mektebin önünde şöyle bir dolaşınm, eski günler yadıma gelir, bazan saatlerle orada kalır, kendi kendime konuşurum, o zamanki arkadaşlar hayalimde canlanır... Avunurum, ve evime şen, mes'ud dönerim... Harbiye, bizim için herşeydir. Ve Harbiye mektebinin Ankaraya gideceğini o anda haber alan mütekaid süvari binbaşısı Haydar: Kahramanlar yuvaaı Harbiyemizin görvnüşü... Sahih mi?.. diye bakınıyor, yarın Yeni ticaret anlaşmaları Ankaradan bildirildiğine göre Yu goslavya ile akdedilecek yeni ticaret anlaşmalan müzakereleri için Yugoslav Ticaret ve İktısad Nezareti Kâtibi U mumisinin riyaseti altında bugünlerde bir heyet Ankaraya gidecektir. İrlandada bulunan İktısad Vekâleti Müsteşarı Kurdoğlu Faikla İrlandah mümessiller arasında cereyan eden mü zakereler iyi bir safhaya girmiştir. Bu anlaşmanın yakında ikmal edilerek pa rafe edileceği ümid edilmektedir. mı gidiyorlar? Sonra bu habere bir türlü inanamıyan gözlerini etrafmda dolaştırarak: Ne olurdu, diye ilâve ediyor ne olurdu, eski Harbiyelileri de veda merasimine çağırsalardı da hep gitsey dik... Amma gene gideriz değil mi?.. Sonra da, gidip mektebi gezelim.. Fa kat bomboş bina fenamıza gider... Garibseriz. Harbiye bir lâhza bile sönmiyecek bir ocaktır... Demek ki artık Ankarada tütecek... Yuva da bize hatıra kalacak... Bari yıkmasalar... Arasıra gider tavaf ederiz.. Elinde boş bir konserve kutusu, pejmürde kıyafetli bir ihtiyar, Harbiyenin yemekhanesi önündeki parmaklığa da yanmış başı eğik bakınıyor: Ne düşünüyorsun baba?... Derdli, bahtsız, sakalını titreterek konuşuyor: Kaç senedir karnım burada do yar... Bu akşam son artık... Ve kendi kendine söyler gibi mırıl danıyor: Sade ben mi?.. Evlâd?.. Sade bir tek ben mi?.. Onların artıklarında bile bereket var... Kaç aç, kaç zavalh bu rada yaşıyordu... Mektebin karşısındaki kahvecinin de Hocapaşa kongresinde Dünkü nüshamızda Halk Partisi Hocapaşa nahiye kongresinden bahseder ken Selâmi İzzetin Şehir Meclisi namına söz söylediği yazılmıştı, halbuki Selâmi İzzetin Şehir Meclisi azası sıfatile söz söylediği anlaşılmıştır. boynu bükük: Sorma bana birşey diyor aynlık meğer ne fena şeymiş.. Onlan her gün görmek, şu yuvanm kaynaştıgına, yaşadığına şahid olmak... Sonra da günün birinde bomboş kalmak... Karşıda çocuklar oynaşıyorlar. Hal lerinden belli ki buralı yavrular. Onlara sokuluyorum: Ne dersiniz küçükler... Harbiye mektebi gidiyor... Oyunlannı bıraktılar, etrafıma top landılar: Ya diyorlar hergün gelir, a ğabeylerimize bakardık. Onların kaldırımları titreterek yürüyüşlerini, talimle rini seyrederdik, sonra da biz onlar gibi yapmağa çahşırdık. Gidiyorlar... Şimdi biz askerliği kimden öğreneceğiz?... Ne olurdu sanki gitmeselerdi?... Bu yavruların seslerinde bile bir hüzün var... Ve muhakkak ki, bağrından en aziz bir varlığın kopuş acısı içindeki îstanbul, bugün, bastanbaşa, Harbiyelilerin sevgisile dolu tek bir kalb halinde çarparak, onlara iyi bir yolculuk ve yeni yuvala rında da sonsuz saadetler ve muvaffa kiyetler diliyor. KANDEMtP

Bu sayıdan diğer sayfalar: