5 Ekim 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

5 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Birinciteşrin 1936 CUMHUBİYET Kitab okumuyoruz Okuyanlar gittikçe azahyor. Mekteb kitablarını Denizyollarile havuzokuyan genclerden başka kitab okuyanlar pek az.. larda yapılacak ıslahat Iktısad Vekâleti Başmüşaviri Fon der Porten, Denizyolları idaresile Deniz fab rıkaları ve Havuzlar müdürlüğünde ve Liman İşletme müdürlüğündeki tetkiklerini bitirmiştir. Başmüşavir, şimdi de Sümer Banka aid İstanbuldaki bez ve kundura fabri kalarmda tetkikata başlamıştır. M. Fon der Portenin Devlet Deniz yollarına dair verdiği raporda bazı tavsiyelerde bulunmuş, vapur seferleri hakkında bazı yeni esaslar koymuş ve bu esaslara riayet edüdiği takdirde idarenin senede 600,000 lira tasarruf temin edebileceğini raporunda zikretmiştir. Hükumet, Halicdeki Deniz Fabrıka ve Havuzlarını ıslah etmek ve burada gemi mşasına elverişli bir tersane vücude getirmek kararını vermıştir. Başmüşavir, tetkıkatı neticesinde sivil bir tersane inşasının faydalı olamı yacağını, Avrupadaki birçok vapur tezgâhlarımn hükumet himayesile yaşa makta olduğunu, ihtiyaç hâsıl oldukça harıcde yaptınlacak vapurlarm daha ehven şartlarla tedariki mümkün bu lunduğunu, Havuzların ıslah ve bazı noksanlarmın ikmali suretile vapurla rın tamir ve havuzlanma işinin burada mükemmelen icrasının şimdılik mak sadı temin edebileceğini bildirmiştir. M. Fon der Porten, Sümer Bankın kundura fabrıkalannda da imalât işleri etrafında bazı esaslara işaret etmiştir. makla meşgul bulunan Zeynelâbidini buluyorum. Kitablann ortasında yaşıyan bu kitab âşıkı: Ben, diyor, bu hastalığa tutulalı yirmi sene oluyor. Bir gün, memleketim olan Ispartaya giderek, ecdadımın eserlerini toplamak merakına düsmüştüm. On birinci dedem olan Ali Alâeddin Çelebinin (Ahlâkı Alâî) sinden işe başladım. Derken, merakım aıttı. Tahsilim rüştî derecesinde idi. Baktım ki, bu kifayet etmiyecek. Okudum, okudum... Mekteblere devam ettim ve böylece üç âli mekteb bitirdim. Fakat bu esnada zevkime giden kitablardan başlıyarak, mütemadiyen kitab topluyordum.. Şimdi işte.. Binlerle cildlik kütübhanesini gösteriyor ve devam ediyor: Okuma merakı öyle bir hastalık ki, insan bir kere öna tutuiunca, artık kurtulamıyor. Ben ekseriya acıktığımı duymam, okurum, okurum. Nihayet baygm bir halde olduğum yerde uyuya kalırım. Ve bir gün, birdenbire gözlerim kapanıyordu. Tam sekiz ay dünyayı görmeden yaşadım. Dipdiri mezara girmiş gıbi oldum. Güzel bir kütübhane binası kuraıak için bıriktirmiş olduğum üç beş bin liram vardı. Onu da gözlerimi açtırabilmek için (uzat elini, çıkar dilini) diyen doktorlan dolaşa dolaşa, düzine düzine reçetelere, eczanelere harcadun, tükettim... Nihayet, benden on para almadan gözlerimi açan hayırhah ve san'atının ehli bir doktorun himmetile tekrar dünyaya kavuşunca, gene kitaba sanldım. Kitabdan başka ne seviyorsunuz? Anlamamış gibi yüzüme bakryor: Hiçbir şey... diyor, sigara içmem, nargile bilmem, enfiye kullanmam, iç kim yok, sinema, tiyatro bana uzaktır. Kitablarım benim her şeyimdir. Onlar dan bir lâhza aynlınca denizden çıkmış balığa dönerim. Ya kadm? Hiç evlenmedim.. Fakat bir zamanlar kadına meyleder gibi oldum... Amma, anladım ki o da boş... Kitabla başı hoş olmıyanlan nasıl görürsünüz? Acınm onlara... Ruhunun, dimağınm açlığmı sezemiyen bu çeşid insanlara karşı merhamet duyanm... Seyahat etmez misiniz? O zaman da yığın yıgın kitab seçer, bunlan bavullara, sandıklara, hey belere doldurur beraberimde taşınm. Bazan hiç birine el sürecek vakit bulamam.. Fakat gene onlarsız dolaşamam... Hoşunuza giden, ne bileyim ben, özlediğiniz bir kitabı, gidip bir kütübhanede doya doya okusanız olmaz mı? Hayır.. Böyle bir kitab olunca onu mutlaka almalıyım... Aç kalınm, fakat gene almak isterim... O anda bütün mevcud kitablarım gözümden silinir, sade o kalır.. Ve ona kavuşmadıkça içim rahat etmez. Ne yapacaksınız, sonunda bu kitablan? Istanbulda tam elli dört kütübhane var. Bunlar İstanbula yeter. Ben kütübhanemi Ispartaya vakfedeceğim. Konuşurken bile, gözleri kitab raflannda dolaşan muhatabım, içini çekiyor: Yerim dar... Ne olurdu, istedigim gibi bir binaya sahib olabilseydim. Fon der Portenin tetkikleri Antakya halkı Suriye heyetini istikbal merasimine iştirak etmedi Fransız delegesine verilen menfi cevab... [Bastarafı 1 inci sahifede] zere adamlar göndermişti. Bunlar, o kadar uğraşmalanna rağmen maksadları nı yerine getirmeğe muvaffak olamıya rak geri dönmeğe mecbur kalmışlardır. Vatanilerin hareketi partiler arasında endişe uyandırıyor [Bastarafı 1 ıncı sahifede] tı. İstikbal merasiminde Âli Komiser Kont dö Martel de bulunmuştur. Heyetin Baron otelinde yaptığı kabul resmi, burada büyük dedikodulara sebebiyet veren bir hâdise olmuştur. Heyet, öte denbcri Fransız taraftarlığı yapan ve hükumette Vezaret mevkiine kadar yükselen bazı şahsiyetleri kabul etmemekle kalmamış, onlara sarih bir istiskal de göstermiştir. Sonradan tevil edilen bu hareket, halk arasında çok manah tefsirlere yol açmıştır. Ağızdan ağıza dolaşan bu dedikodu lara göre, heyet, bu hareketile, müfrit derecede Arab milliyetperveri olmıyanlara ve Vatanî kütle dışmda Fransız taraf tarlığı yapanlara karşı bundan sonra takib edilecek politikayı açığa vunnuş o Iuyordu. Filhakika son günlerde Vatani kütle büyük faaliyetler göstererek hal kın kendi partilerine yazılmalannı ve Vatanî kütleye merbutiyetini filen ispat etmemiş olanlara artık iş ve mevki ve rilmiyeceğini propagandaya başlamıştır. Ezcümle, heyetin buradan geçip Şama ulaşmasındanberi dört gün geçtiği halde dükkân ve mağazalarla evlerde yapılan tezyinat ve asılan Suriye bayraklannın indirilmemesi ve böylece şehirde hâlâ bir bayram havasının yaşahlması da Vatanilerin bu propagandayı takviye için lüzum gördükleri bir tedbir olarak telâkki edilmektedir. Caddeleri ve meydanlan dolaşırken şuna dikkat ettim: Bütün bu renkleri ve şekilleri birbirini tutmıyan Suriye bay rakları arasında hâlâ mandater bir devlet olan Fransanm bayrağı yoktu. Öyle anlaşılıyor ki, Suriyenin mukadderatını elınde tutmak istiyen Vatanî kütle, Fransa ile akdedilen ve fakat henüz tasdik muamelesi bitmemiş olan bu muahededen sonra, artık mandater hükumetin mevcudiyetini bile inkâr edecek derecede nef sine karşı itimad besliyor, Maamafih realiteye uygun olrruyan bu telâkki karşr sında bir kısım ağırbaşlı Arab münevver leri, biraz da müstehzi bir tavırla, hâdi seleri dikkatle takibden geri durmuyor lar. Vatanî kütlenin, anlattığım bu ifratı, bilhassa Halebde yaşıyan ve sayılan yüz bini çok aşan Ermeni, Türk, Yahudi ve saire gibi unsurlar üzerinde hoşa gitmiyecek tesirler bırakmaktadır. Halebde umumiyetle bir endişe havası hissedilmekte ve bunun sıklet emrkezini de bilhassa şu iki nokta teşkil etmekte dır: 1 Birkere, Fransa ile imzalanan muahedenin, Suriye istiklâlini ne dereceye kadar temin edeceği hâlâ meçhuldür. Muahedenin metni hakkında sıkı bir ketumiyet muhafaza ediliyor. Hatta dün Berutta çıkan «Berub> adındaki ga zete, muahede metni diye neşretmeğe başladığı bir takım maddelerden dolayı hükumetçe derhal kapatıldı. Bu esrar perdesi açılmcıya kadar geçecek zaman içinde Vatanî kütle halk arasındaki nüfuzunu takviye imkânmı bulacak ve ra kiblerini bertaraf edip yeni intihabatı da mutlak olarak kazanacak. Bu maksada ulaşmak için belki de şurada burada gürültü çıkacak. Lâkin, beri tarafta üç senelik bir istihale devresinde bu parti nin karşısına çıkması muhakkak olan rakib parti ve zümrelerle yapılacak çar pışmalar, memlekette huzur ve sükunu bozacağına göre, acaba Fransa hükumeti Suriyeyi o zaman bu anarşi ve kargaşalık unsurlarile başbaşa bırakıp seyirci kalacak mıdır? Buna ihtimal vermiy^en • ler çoktur. Vatanilerin bazı taşkınlıklarının, bir kısım işten anlıyanları daha şimdiden muhalif safa geçirdiği düşünülür ve Haleb, Beyrut, Hama, Lâzkiye ve Trab lusşam gibi merkezlerde aıle ihtiraslan • nın, mevziî menfaatlerin ve iktısadî za • ruretlerin tesirile Şama karşı duyulan çe kememezlik ve hoşnudsuzluk gözönüne getirilirse Vatanilerin, başardık diye ö vündükleri işlerin, yarın için Suriye mukadderatında ne tesirler yaratacağı hu susundaki endişelere hak vermemek kabil değil. 2 Diğer endişe: O da; Haşimületasinin (*) Istanbul gazetelerinde intişar eden beyanatmın Türkiye efkân umumr yesinde uyandırdığı asabiyet neticesi o Iarak Antakya ve İskenderun Türkleri nin, muhtariyet çerçevesini daha genişlet" mesi ihtimalidir. Filhakika Antakya ve Iskenderun sancağmdan sonra, Türk dili ve Türk kültürü itibarile çok dıkkate dsğer bir ehemmiyeti olan Haleb ve hinter landmın Türkiyeye karşı beslediği sevgi, Haleb mukadderatında, günün birinde, yeni bir safha açmak istidadındadır. Ezcümle aldığım malumata göre, Halebde büyük bir kesafet halinde yaşıyan, iktısadî vaziyete hâkim olan firarî Ermenilerin sayısı 80,000 i bulmaktadır. A ralarında sıkı bir tesanüd bulunan bu E r meniler, şu geçen 10 15 yıl içinde, derin yurd hasretini, ancak Türk dilini buralarda yayarak yenmeğe çalışmışlar ve buna mmaffak ta olmuşlardır. Bugün bilhassa Babülfaraç, Handek ve Tülel gibi Halebin en işlek, en ilerı ve en kalabalık caddelerinde hiçbir mü essese tablâsı yoktur ki «Nacaryan», «Bekâryan», «Burunsuzyan», «Taşçı yan» diye bir Ermeni adı taşımasm. Bi naenaleyh, Suriye heyetinin yaptığı gaf sayesinde büsbütün ikaz edilmiş bulunan Türklerle, Ermeni kesafetinin herhangi bir ihtimalle oynıyacaklan rolü derin derin düşünmek, akh eren Arablar için cidden bir meseledir. [*] Etası, arabca bır kelime değildir. By (At ağası) mn arablastırümış blr şeklldir. Hâşimın büyük babasmın babası bundan 120 yıl kadar once Yeniçeri ve Atağası vazifesüe Şama yerleşen oz Turk imış. Eski nüfus kütüklerinde bu hakikati kolayca anlamak mümkundür. Suriyede tefrika başhyor mu ? Bir imamın hareketi Antakya (Hususî surette gönderdiğimiz muhabirimizden) Halebe gelen Suriye heyetini karşılama merasiminde bulunmak üzere gizlice buradan gittiği anlaşılan Meydan camisi imamı Mehmed Hoca, dün buraya gelmişti. Bunu haber alan bir kısım halk, dün akşamüstü hocayı camide yakalıyarak ağır bir şekilde muaheze edince, hoca suçunu ağlıyarak itirafa mecbur olmuş ve bundan sonra böyle şeylere karısmayıp kütleden aynlmıyacağına talâkı selâse ile yemin ederek halktan af dilemiştir. Millî hüviyetini bu kadar kıskançlıkla muhafazaya azmetmiş olan Antakyalı lann bu titizliklerini takdir etmemek el den gelmiyor. Kaldırımlara düşen kitablar ve meşhur Babıali ile kitabcı Misak Efendi Genclerle dolu bır kahve... (Fitıl) partisinin heyecanı içinde geçen bir küme... Eli şakağmda, duvann bir köşesine mıhlanmış bakışlan sönük bir delikanh.. En çetin bir muadcleye dalmış gibi domino taşlanna eğılmiş başlar... Çayınin ateş renginde, kimbilir hangi ale\li gözlerin hırsını kovahyan bahtsız... Koyun boğazlar gıbi eğılmiş, sandalye bacaklarına kurulmuş yepyeni bir Binbirdirekte, sinirli sinirli tavla zarını anyan bir başkası... Diin geceki bar safasını anlatanı, kahkahalarla dinliyen arkadaşlar... Çene çalan, esniyen, uyuklıyan, düşünen gencler.. Okumuyorlar.. Yirmi yaş çağının hasreti çoktan içlerine çöreklenmiş bu delikanlılara sorsanız, eminim; çoğu, pek çogu, mekteb kitablanndan başka, size, okuduğu on tanecik kitabm ismini sayamaz.. ' Gencler... Ya orta yaşhlar, ya kadınlar.. İhtiyarlar... Onlar okuyorlar mı? Hayır... Kaç yıldır kitaba zâlim bir boykot var.. Kimse okumuyor! Niçin? Bu suali, Babıalinin en emektar kitabcısı Mısaka sorarsanız: Eğlence çoğaldı da ondan... der! Sinemalar, tiyatrolar, danslar, çaylar... Vakıâ, parasızlık diyenler de var amma, inanmayın eğlence bedava değildirki... Ve Misak anlatır: Tasavvur edin, şimdiki Sandal Bedesteninm olduğu yerde elli kadar bellibaslı, büyük kitabcı vardı. Sahaflar kâmilen kitabcı idı. Bugün, hâlen, kitabcılığın merkezi sayılan Babıalide bile kitabcı düfckânları yarıyanya inmiştir. Eskiden bir kitab iki binden aşağı basılmazdı. Beş bin tane basılmış kitablar da az değildi. Şmdi beş yüz tane basılan değerli ki tablar var ki, bunlann bile Istanbulda bir senede ancak kırk ellisi satılabiliyor. Sizje daha garibini söyliyeyim! Burada bastığımız bazı kitabları, Türkiyeden fazla, çok fazla, haricde meselâ Amerikada, Jarjonya ve Cinde satıyoruz!» Kitabcı Misak, gözleri dalarak, eski günlerin hayali içinde konuşuyor: Eski kitab meraklılarından Faik Reşad, kütübhanesi yandığı zaman deliye dönmüstü. «Artık kitab toplıyamam.. Hayatın da manası kalmadı!» diyordu ve böyle diye diye öldü. Ali Emirî Efendi, bir gün gözüne ilişen bir kitabı almak için, istedikleri 80 lirayı bulamayınca hüngür hüngür ağlamış, sonra gözyaşlannı sile sile koşmuş, borc ederek bulduğu para ile, gene o kitabı almıştı. Ben, o zamanlar, öyle evler gördüm ki, orada, babanın ve oğulların ayn ayrı zengin kütübhaneleri vardı. Ve bunlar kitablarını birbirlerinden bile kıskanır lardı. Otuz iki senedir Sahaflarda kitabcılık eden Mustafa Türkmen bu müzmin derdi deşince, içi yanan bir adam haliie, boynunu bükerek, acı acı giilümsüyor: Sahaflar, dıyor, daima kullanılmış, eski kitablar üzerine iş yaparlar.. Babıali ise tâbidir. Eski kitablar arasmda şimdi en kıymetlileri hangileri? Meselâ İbrahim Müteferrikanın baskısı (Cihannüma) ismindeki tarih cildi bugün 80 lira eder. Ondan sonra (Izzi, Subhi ve Şakir) in iki cildlik tarihi gelir ki, o da 25 lira eder. Daha sonra sekiz cildlik Evliya Çelebi, 30 lira ile üçüncü gelir. Peki bunları kimlere satarsınız? Tarih meraklısı tektük müşteriler hâlâ var. Onlara... Evlerden eski kitab satışı artıyor mu? Evlerde kitab mı kaldı ki... Mütemadi yangınlar, kimbilir kaç yüz hususî kütübhaneyi kül etti... Böylece eski kitab alışverişi de durdu. Bugün okuyanlar kimler? Okuyanlar gittikçe azalmaktadır. Otuz yaşından aşağı olanlar daha zıyade kendi kitablarını, yani mekteb kitablannı okuyorlar, bu yaştan yukan olanlar tarih ve edebiyata merak ediyorlar... Roman en sonra gelir... Meselâ kimin romanları daha çok okunuyor: Mişel Zevako... Ksavye dö Montepen... Ya yerliler?.. Yerliler daha sonra gelir, Peyami Safa, Reşad Nuri, Hüseyin Rahmi, Mahmud Yesari... Muhatabımı, gene eski günlere sürüklüyorum. Ben, diyor, Köprülüzade Fuadı, daha Mercan İdadisine gidip geldiği günlerden, talebeliği zamanından tanı rım. O zaman bile en iyi müşterilerimden biriydi.. Ali Emiri Efendi de yaman kitab meraklısıydı. Bir gün seçtiği bir kitabı almak için cebini boşaltarak aç kaldığını bili rim. Bütün hayatını kitablar arasında geçirmiş, Beyazıd kütübhanesinin meşhur hafızı kütüb İsmail, göbeğine inen ak sakalını avuçlıyarak yorgun ve mustarib anlatıyor: Bugün Üniversite kütübhanesinde (100,000). İstanbuldaki diğer kütübhanelerde de (100,000) ki, hepsi iki yüz bin kıymetli kitabımız var. Bunlann da yüzde doksanına yakını el yazısıdır. Ve aralarında dünyada eşi bulunmıyan birçok eserler mevcuddur. Ancak hani okuyan?.. Muazzam kütübhane salonunu dolduran mütalea ile meşgul kalabalığı gösteriyorum. Onların, diyor, yüzde doksan sekizi talebedir ve kendi mekteb kitabiarını okurlar... Bu işi pekâlâ evlerinde de yapabilirler, geriye kalan yüzde ikiyi de mütekaidler teşkil eder. Sonra Tarih Encümeni azasından İsmail Hakkı, profesör Mükremin Halil ve Veled Çelebi gibi bazı müdavimlerimiz de vardır. Kitab merakı, okuma hevesi gündengüne sönüyor galiba? Ak sakallı muhatabım, vereceği ce vabdan utanıyor, sıkılıyormuş gibi başını önüne eğiyor.. Sonra, ancak işitilebilen bir sesle konuşuyor: Kaç sene oluyor... Bir gece, geç vakit Ali Emiri Efendi telâşla buraya geldi, yeryüzünde bir tanecik olan (Divanüllugattürk) ü görmek istediğini söyledi. O zaman Emrullah Efendi, Maa rif Nazm idi. Bu kitabı bize satacak olanla bir türlü pazarlığı uyduramamıştı. Maarif Nazın 13 lira veriyor, satanlar da 19 lira istiyorlardı. Ertesi gün Ali Emiri Efendi, nereden buldu ise buidu, getirip satana 30, delâlet edene de mükâfat olarak 30 ki cem'an 60 lira vererek kitabı satın aldı.. İşte kitab merakı buna derler... Bir lâhza susan ismail, elile, Sahaflann arka tarafını işaret ediyor: Oralarda yirmi kadar kitabcı vardı. Her persembe ve salı günleri kitab müzayedeleri olurdu. Meraklılar, yüz lerle insan toplanır, birbirlerile rekabet ederek, çekişerek kitab satın alıralrdı... Kitab bir kıymetti...>< Nihayet, hiç kimseden bir yardım görmeden, kendi kendine muazzam bir kütübhane kurmuş ve hâlâ kitab topla AKVERDİ Antakyahlartn protestosu Antakyalılar tarafından Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığına gönderilen protestonun sureti şudur: «Suriye murahhas heyeti Arab memleketleri olan Haleb, Hama, Humus, Şam ahalilerinden teşekkül etmiştir. Heyet arasmda 300 bin nüfuslu Antakya ve tskenderundan bir Türk murahhası bulunmamıştır ve bulunması da icab etmez. Çünkü Suriye Arablarının iddialan is tiklâldir. Sancak Türklerinin istekleri ise doğrudan doğruya ana vatana ilhak tır. Mandadan kurtulmak itibarile isteklerimiz birse de gaye itibarile birbirinin zıddıdır. Bundan ötürüdür ki Suriye murahhas heyeti öz Türk yurdu olan Sancak namına muahede yaptnak değil, tek söz söylemek hakkını haiz değiller ken, ne salâhiyetle Paris müzakerelerinde yurdlarmuzın Suriyeye bağlanmasım ve bu suretle bir mandadan diğer bir mandaya verilmesini Suriye muahedesine geçirmişlerdir. Sancak bütün mukaddera tını her türlü umurunu Türkiye hükumetine bırakmışhr. Binaenaleyh Türkiye hükumetinin murahhaslan bulunmıyarak yapılan muahedeler Türkler için ikinci Sevr muahedesidir ki bunu kabul etmemize imkân yoktur. tptidaî devirlerde şahıslar köle, kul olarak meta gibi alınır, satıhrdı. Fakat toptan bir milletin köle, kul olarak satıldığı görülmemiştir. Biz yirminci asnn yetistirdiği medenî, mü nevver insanlanz. Bilhassa siyaseten cihana hâkim olan koca Türkiye hükumetinin evlâdıyız. Bizi hiçbir kuvvet me ta gibi alıp satamaz, Birbirinden birbirine devredemez, bağışlıyamaz. Bizi bu vaziyete düşürmek istiyen meş'um muahedeyi parçalıyacağız. Bu yüzden doğacak hâdiselerin mes'uliyeti hukuku dü vele muhalif olarak millî haklanmızı çiğnemek istiyen Fransa ve müstakil Suriye hükumetine aid olduğunu cihan efkân umumiyesine bildirir ve protesto eyleriz.» Uzunoğlu Sadık, Seferoğlu. Mustafa Rasih. Cemalizade Sadık, Cemalizade Fuad Hamdi Dün Paris ve Londrada TAPU VE KADASTRODA Tapu Başmüşaviri Bir müddettenberi şehrimizde mes lekî tetkikatta bulunan Tapu ve Ka dastro Başmühendisi Halid Ziya, dün, terfian tayin edildiği Başmüşavirlik vazifesine başlamak üzere Ankaraya gitmiştir. Holantse BankUni N.V. Mezkur bankanın senelik hissedarlar umumî heyetinin 17 teşrinievvel 1936 tarihinde Amsterdamda in'ikad edeceğini haber aldık. 30 haziran 1936 da sona eren geçen' seneki muamelâtı gayet elyerişli neti • celer vermiştir. İşbu müessesenin muhtelif şubelerinin hepsi işlerini büyük mikyasta genişletmeğe muvaffak ol muşlardır ki bunun in'ikâsı F. 11,000,000 artan bilânço adedlerinden görülmek tedir. Mezkur meblâğın F. 8.000,000 u mevduatla alacakh hesablarm artmasını teşkil etmektedir. Safi kâr dahi mühim bir çoğalma vukua geldiğini ispat etmektedir ve bu suretle bankanın Umumî Müdürlüğü eçen sene tevzi edilen % 3 temettüe mukabil bu sene % 4 temettU dağıtü • masını hissedarlara teklif edecektir. [Bastarafı 1 inci sahifede} ları dağıtmıştır. Ögleden sonra bu kollann toplandık lan yerde bazı vak'alar olmuş ve polis, başlannda Nöyyi meb'usu Kecillis bu lunan 2600 tezahüratçıyı dağıtmıştır. Parkın civarında, polis komünistlerle karşı karşıya gelmiş olan birkaç mukabil tezahüratçıyı dağıtmıştır. Sabahtan sa * at 15,30 a kadar bin kişi tevkif edilmiş bulunuyordu. îçlerinde birkaçı jandarma olmak üzere beş on kişi yaralanmıştır. Buna mukabil 15 bin tezahüratçı dağı tılmışur. Verilen nutuklar arasında radikal sosyalist partisi başkan vekili Arşimbonun nutku zikre değer. Arşimbo, Halk cep hesi ekseriyetini dağıtmağa muvaffak o lamıyacaklannı söylemiş ve: «Seçimcilerimiz, ferdî mülkiyete ve kollektif emni yete sadık olduğumuzu biliyorlar» de ~ miştir. Meclis Finans komisyonunun radikal sosyalist raportörü Jammiş, hükumetin bütçenin tanziminde her zamankinden daha ziyade nizam ve intizamın hâkim olmasını arzu ettiğini bildirmiş ve Şotan da: «Hükumet, ekonomik kalkmma va zifesine sosyal banş ve kanunlara riayet dairesinde devam edecektir» demiştir. Paris 4 (A.A.) Komünist partisi Genel Sekreteri M. Torez, parkta söy • lediği nutukta, faşist faaliyetinin artma sına kat'î olarak nihayet verilmesi ve Halk cephesi toplanması programının başanlması için birliğin muhafazası lüzu munu kaydettikten sonra işçi sınıfı lehindeki hareketinden dolayı meb'uslar meclisini tazimle yadetmiş ve bu tedbirlerin tamamen tatbikına ihtimam edilmesi lüzumuna bilhassa işaret eylemiştir. M. Torez, ücretlerin fiatın haksız yere yükselmesine karşı teminat altına a lınması, büyük nafıa işleri için bir program yapılması ve orta sınıf lehinde ted birler ittihazı lüzumunu kaydetmiş ve: «Devalüasyon, yalnız fakirlerin ödeme • si için bir vasıta gibi gözüküyor. Bunu bir iyilik olarak telâkki edemeyiz» demiştir. Ingilterede de faşistlerle komünistlerin nümayişleri Londra 4 (A.A.) Sir Osvald Mosleyin kragömleklileri tarafından şehrin bilhassa Yahudilerle meskun mahallelerinde tertib edilen nümayiş alayı münasebetile bugün öğleden sonra saat 10 da karışıklıklar çıkmasından korku luyor. Londranm bu kısmmdaki beş belediye reisinin protesto ve istirhamlanna rağmen Dahiliye Nazın ne bu nümayişi, ne de lngiliz faşistlerinin, alay dağıldıktan sonra ayrı ayn dört yerde yapacaklan mi tingleri yasak etmek cihetine gitmemiş tir. Diğer taraftan komünistlerle müstakil işçi partisi de kendi taraftarlarile men • sublarını karagömleklilerinkinden yarım saat önce başhyacak olan mukabil bir nümayişe davet etmişlerdir. Uç bin polis asayişi muhafazaya memur edilmiştir. Alaym geçeceği sokakların duvar ve kaldınmlan katran ve tebeşirlerle ya zılmış: «Faşizme geçid vermiyiniz», «Geçemiyeceklerdir» ve daha buna benzer ibarelerle kaphdır. Yahudiler endişe içerisindedirler. Yarım Adam KANDEMtR

Bu sayıdan diğer sayfalar: