21 Ekim 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

21 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Birinciteşrin 1936 CÜMHURÎYET Suriye ve Antalcyadaki letkikler Düşük paralarla satılan mallar Antakyadaki Türk lisesi Vekâletin vereceği karar nasıl idare ediliyor? heyecanla bekleniyor Yüzelliliklerin yetiştirdikleri Türk talebede milliyetperverlik duyguları nasıl doğuyor? Düşük paralarla yabancı memleket lere satılıp ta henüz sevkedilmemiş bu lunan mallara aid konturatlann birer suretinin toplanılması ve bir listesinin beş gün zarfında Vekâlete gönderilmesı Iktısad Vekâletine tebliğ edilmişti. Bu şekilde satılan mallar üzerindeki tetkikat Türkofisçe dün ikmal edilmiş ve liste bütün toplanan mukavele suretlerile birlikte Ankaraya gönderilmiştir. Şimdi piyasada, Hariciye Vekâletinde toplanan komisyonun bu tetkikat sonunda vereceği karar piyasada büyük bir heye canla beklenmektedir. Çorluda muazzam ve modern bir hastane 500,000 liraya çıkacak olan bu asrî sıhhat müessesesinin temel atma merasimi yapıldı Ya kadm döverse? izim miniminileri de beyaz perde üzerinde yaptığı maskarahk • larla zaman zaman güldüren komik Lorel, küçük çapta bir sadist imiş. Bunu kendisinden her gece mufassal bir dayak yiyen kansının boşanma talebüe mahkemeye başvurması üzerine gazeîe lerde yer tutan dedikodulardan anladık. Bir Türk şairinin «nushile yola gel miyeni etmeli tekdir tekdir ile uslan mıyanın hakkı kötektir» beytile tesbit ettiği terbiye sisteminde kadınlar için ıstisna kaydi olmamakla beraber şarklı • lar garbin zu'mu hilâfına kadın döğmekten iğrenirler. Yobazlarm; «erkek hâkimdir» dedikleri, bir takım cahillerin de o karakuşi hükme uyup kadm hak lannı alabildiğine inkâr ettikleri devir lerde bile kadm döğen erkek azdı. Bence eski nesillerdeki boşama bolluğunun bir sebebi de kadını döğememekten ge len hırçınlıktı. Çünkü bu mübarek mahluk, nush ile yola gelmiyenlerin, tekdir ile uslanmıyanların en başında gelir. Bununla beraber yer yüzünde kadını döğenden çok ziyade kadından dayak yiyen erkek vardır. Bu hakikatin o bir tevehhüm, yahud iftira gibi dillere düşmemesi, kitablarda yer almaması, mahkeme sicillerine geçmemesi erkeklerin • bal yer gibi yedikleri dayağı da tatlı tatlı hazmetmelerindendir. Eğer erkek • ler, dayak yediklerini haklı, haksız iddia eden kadınlar kadar pervasız olup ta her maşa, oklava ve tırnak ziyafeti sonunda yaygarayı koparsalardı, yahud mahkemelere gitselerdi işin rengi çoktan değişirdi, ortada döğülen kadın davası değil, dayak yiyen erkek meselesi sürir nürdü. Lâkin erkek, manasız bir gurura kapılarak yediği dayağı saklamayı itiyad edindiğinden beşerî hakikatlerden biri daha, kadınlann lehine ve erkeklerip aleyhine, kaybolup gidiyor. * * * Dogruluğuna candan inanarak ileri sürdüğüm bu mevzu için bir de tarihî nü* sal vereyim: Abdülhamidin otuz küsur yıl içinde banndığı Yıldız sarayı ilkin o adı taşıyan bir kadm namına kurulmuştu. Bu kadm, Abdülhamidin babası Abdülmecidin gözdesi olup efendisinin üzerinde derin bir nüfuz sahibi idi. Hünkâr, onun yüzünden bekri olmuştu, gece gündüz içiyordu. Gene onun yüzünden işini gücünü bırakıp Yıldız köşkünde kapa nıyordu. Gene bir gün köşkteydi, yarım saat olsun serbest hava almak için selâmlık dairesine çıkmışh, sevgili musahiblerinden birile görüşüyordu. Söz arasında musahibin hayliperişan birkılık taşıdığınıgördü: Ne o, dedi, dardağanlaşmışsın. Yüzün gözün de tırmık içinde! Herif yanık bir ah çekerek kansından o gece yediği dayağı anlatmıya, Abdülmecid de kahkahalar savurmıya başla mıştı. Lâkin hikâye bitmeden bir haremağası geldi, işaretle Yıldızm kendisini içeri çeğırdığmı haber verdi. Abdülmecid bu davet üzerine orada duramadı, mu • sahibe beklemesini emrederek hareme gitti, beş on dakika sonra alı al, moru mor bir biçimde geri döndü. Fesinin bir yanı yumrulaşmış, kıravatı çözülmüştü. Odaya girince geniş bir nefes aldı, gülümsemeğe çalıştı ve müsahibden hikâ yesini bitirmesini istedi. Fakat zeki adam, eski bahse avdet etmedi: Uzun söze ne hacet efendimiz, dedi, ayni âfet size de musallat!... Abdülmecid, aynaya bakarak kıhğr m düzeltirken fısıldadı: Sus, kimse duymasın. Bu bir derd ki izmarı güç, izharı güç. Lâkin tadı da I Gümrükteki ttalyan malları Gümrükler Vekâletinin verdiği bir emir üzerine Istanbul Gümrükleri Baş müdürlüğü gümrüklerde bulunan beyannamesi verilmiş veya verilmemiş Italyan eşyasının miktar ve kıymetile tarife nu maralarını tesbite başlamıştır. AlâkadarKolordu kumandam General Salih Onurtaç Vali ve ların bu sabah saat 10 a kadar bu hu mimarla beraber meratim esnasında sustaki malumatı Istanbul ithalât gümrüğü kontenjan servisine müracaat etmeleUçüncü Kolordu Komutanı General Hastane içinde kömür kül gibi pisleAntakya Lhesinde Türk çocukları 150 liklerden olan edebiyat hocalarile ri lâzım gelmektedir. Bu işin üzerinde Salih Onurtag Çorluda Kolordu adına tici maddelerden hiçbir şey yakılmıyacsk Antakyaya göndermif olduğumuz, kanaat meselesidir. Bu adamlar bugün mühim bir karar verileceği anlaşılmaktayapılan hastanenin betonarme temell*r ve bütün bu tesisatta buhar kullanılacakfakat faaliyeti ve çahşması hcrnedeme kü rejiminizi beğenmemiş olabilir. Fakat dır. üzerine taştan duvann ilk taşmı evvelki ayni adam, hududun dışında kalmış mahallî hükumet tarafından hoş tır. Hastane 300 yataklı olacaktır. Borsada vaziyet gün koymuştur. miyerek Sancağı terke davet ed'umiy o • Türk kesafetleri arasında pekâlâ Tütk Dün îngiliz lirası için Cumhuriyet Edirne Istanbul asfalt yolunun üzeGenc ve değerli Komutanın öniine gelan muhabirimîz Ahverdînin Framız za kültürüne hizmet te edebilir. Bunlar ay Merkez Bankası 614 alış vc 167 kuruş rinde yarım milyon lira sarfile yapılacak bitile yaptığı mülâhatı neşirde devam e • rı ayn meselelerdir. Birbirine karıştır satış fiatı vermiştir. Bu fiat sterlinin pa çilmez dileğile başlanan hastane, canlaolan bu hastane Cumhuriyet hükumetinin mamak lâzım gelir. diyoruz: ramıza sabit kıymet ittihaz edildiği gün nnı yurd askma seve seve veren değerli Bir noktada aldanıyorsunuz. Bu denberi en düşük h'ahdır. subay ve askerimize bir sığınak olacak değerli imar çalışmasının asırlara devro Onu ben de anlamıyorum. Biz bulunacak bir anıtı olarak kalacaktır. Hasrada Ankara itüâfnamesile taahhıid et adamlar bugünkü rejimimize muhaüf olDün Merkez Bankası hisse senedleri tır. dukları için dışan atılmış değillerdir. Bu tiğimiz bütün vecibeleri tam olarak yeri95 liradan satılmıştır. Hastanede mutfak, çamaşırhane, şo tane projesi memleketin genc ve güzide ne getiriyoruz. Meselâ Türk kültürünün adamlar, memleketin kurtuluş mücade " faj ve asansör gibi birçok asrî tesisat mimarlarından Abdullah Ziya tarafıninkişafı için burada müstakil bir hse aç lesinde hiyanet eden, kötülük yapan, zanmasından ileri gelmektedir. Sebeb fennin en son terakkiyatından istifade e dan hazırlanmış; gene onun nezaret ve budur. tık. Türkçenin resmî muamelâtta kulla mücadelenin muvaffak olmaması ve Türk taahhüdile yapılmağa başlanmıştır. vatanının yabancı hakimiyetler altında Sonra sorarım size; liseye niçin «An dilerek yapılacaktır. nılmasmda bir mahzur yoktur. Türkler esir kalması için ısrarla, kasidle çalışmış takya Türk lisesi» diye bir levha asmameramlannı kendi dillerile hükumete anadamlardır. Bunların hiyanetleri kendi mışsınız? Niçin diğer ilkmekteblerde bilatırlar. Daha ne bileyim, hiçbirşeyde ve vatanlarına ve o vatanda yaşıyan Türk rer levha yoktur? Mekteblerin hiçbiri hiçbir sahada türkçenin ve Türk kultü milletine karsıdır. Rejimle alâkası yok sinde, mektebin admı ve derecesini gösrünün aleyhine bir hareket yaptığımız tur. Binaenaleyh, bu adamlardan Türk terecek böyle bir levhanm bulunmayışı Gemlik (Husu yoktur. varlığı için en küçük bir hayır ve kazanc manalı değil midir? Hele, mekteblerin sî) Burada ya Ankara itilâfnamesinin bütün ruummak büyük gaflet olur. Sonra, «bu kapısmın üzerinde bariz şekilde levha pılmakta olan sun hile bütün hükümlerinin Sancakta samiipek fabrikasını adamları aç mı bırakaydık?» tarzında yerleri varken! miyetle tatbik edildiğine inanıyor musuinşaatı çok ilerle bana bir sual sordunuz. bu adamları aç Bunlara belki de bir idarî düşünce nuz? bırakmamak için mutlaka ve beheaıehal hâkimdir. Dedim ya, «bunlar işin detay miştir. Fabrikanın Bu itilâfnamenin tatbik edÜmiyen Türk kültürüne musallat etmek mecbu landır ki, ben bu hususta sizi lâyıkile iptidaî maddesini hangi hükmü var. Önce siz bunu bana riyetini niçin duyuyorsunuz? Başka sa teşkil eden selü tatmin edecek vaziyette değilim. söyler misiniz? loz İzmit fabrika hada bunlara biraz ekmek vermck ve si Kültür mevzuu üzerinde konuşu sından temin edi Ben sizin agzınızdan sened almak zc geçmiş hıMnetlr»im boyl«ee rmikâfatsı* yoruz da aklıma geldi; Sancağın şura, TMcfctir. ktiy^îum: Bu itilâfname tamamen tat bırakmamak imkânı yok muydu? sında burasmda bir takım asarıatika a Fabrika günde bik ediliyor mu? Bu nokta. "«MetfSıurF teftriöatr sa rştırmalaıı olmuş, birçok değerli "icöo sun'î 1pek Bence evet. bulunmuş. Lâkin bunlardan hemen hiç istıhsal edecek bir O halde bence de hayır. Çünkü yılır. Bu hususta sizi tatmin edecek vaziyette değilim. Daha etraflı malumatı, birisi burada bırakılmıyarak denizaşın kudrettedir. meselâ bahsettiğiniz «Türk kültürü» Fabrika binası 20 uzaklara götürülmüs,. Bunlar doğru mumeselesini ele alalım: Benim tahkikab Maarif müdüründen alırsınız.. Fakat şubüyük parçadan tedur? ma göre bugün Antakyadaki lisede oku nu söyliyeyim ki, Antakya lisesinden Şey, e v e * Amık ovasında, Yenişe rekküb etmekte Türkiyeye giden gencler orada daima itulan derslerin gerek m'ahiyet ve hirde Amerikalılara hafriyat müsaadesi dir. Deniz kenarmvesi, gerekse okutan elemanlann mlllî yi derecelerle smıf geçiyor ve muvaffak verilmişti. Birçok mühim eserlerin çık da merkeze nazır karaktçr ve kabiliyetleri; bu mekteb va oluyorlar. Gene işittiğimize göre, bura esas fabrika bina tığını ben de işitmiştim. Fakat o eserler sıtasile Türk kültürünün inkişafma im dan Türkiyeye giden gencler, çok ateşli sının uzunluğu 160 birer mılliyetperver karakteri gösteriyor herhalde, temizlenip, üzerlerinde daha ve genişliği 40 me* kân verecek bir çehre göstermiyor. iyi tetkikat yapılmak için ojacak, bura rodur. Fabrikanın Biliyorsunuz ki, her mektebde iki tür lar. Eğer Antakya lisesi, dediğiniz kıratdan taşınmıştı. Zannetmem ki bir daha önüne büyük bir lü ders grupu olur: 1 Bilgileri veren ta bir müessese olsaydı bu yüksek evsafgetirilmemek maksadile götürülmüs, ol rıhtım ve şilepler ta gencleri yetiştirmiş olmaması icab e dersler, 2 kültür dersleri. sun. Belki görmüşsünüzdür. Burada gü için de iskele yaMeselâ; fizik, tabiiye, riyaziye, kim derdi. Şu noktaya dikkatinizi rica ede zel bir müze binası yapılmaktadır. Bu pılmaktadır. ya.. Bunlar birinci grupa; tarih, coğrafbina, bütün böyle eserleri toplayıp te§ Fabrika binaları ya, edebiyat, yurd bilgisi.. Bunlar da i rim ki Türkiyeye gelip muvaffak olan arasında beton yolhir içindir. kinci grupa dahildir. Antakya lisesinde genclerin çoğu buradaki liseyi bitirme lar yapılmaktadır. (Sonu yarm) kültür dersleri tamamen Yüzelliliklerden den, Antakya lisesini kendi kabiliyetleInşa edilmekte olan sun'î ipek fabrikasımn Burada elektrikli AKVERD1 oİan insanlar tarafından okutuluyor. rinin inkişafına uygun bulmadıkları için bugünkü hali Cumhuriyct Muhab'rimizin dünkü arabalar işliyecek Şimdi soranm size, burada Türk kültü ana vatana koşanlardır. Bu genclerin aFabrika heyeti umumiyesile 937 ni tir. Fabrikaya hâkim tepenin üzerinde rünün inkifını samimî olarak istiyoısamz, teşli birer milliyetperver olduklan f doğ yazısında Fransızların Sancaktaki urr.um yapılmakta olan memurin evleri Gem san nihayetinde çalışmağa başlıyacak bu dersleri tercihan niçin Yüzelliliklere rudur. Fakat bu, onlara hocalan ara nü^fusu 210 bin olarak bildirdikleri ve liğin en güzel bir sayfiyesi olacaktır. ve piyasamıza sun'i ipek çıkaracaktır. bıraktınız? Onlara verdiğiniz maasla da fından değil: aile yuvalarından, mu'nit bunlardan yalnız 78 bininin Türk olup, Fabrikadaki amelenin istirahat za Sümer Bankın en büyük teşebbüsle ha bitaraf ve daha kabiliyetli Türk mu lerinden ve bilhassa baska hakimiyet al diğerlerinin Sünnî Arab, Alevî Arab, manlarım geçirebilmeleri ve ucuz ye katolik ve saire olarak tanındığı yazılıyrinden birini teşkil eden bu fabrikanın allimler aradınız da bulamadınız mı? tında mahkum kalışlarınm acılığından mek yiyebilmeleri için ayrıca kantin gelme bir aksülâmel neticesi olarak ken dı. Fransızların verdiği rakamın yekunu Gemlikte kurulmasile burada yeni bir Türk vatanından kovulmuş bir adamın binası da yapılmaktadır. Bu binanm alt 210 bin olmayıp 224,320 dir. ve bu yedi kendine iktisab edilen bir hasletlir. vatan haricinde Türk kültürünü benimsikatında akşam tatilinde herkesin duş varlık başlamıştır. Bu muazzam işin baBinaenaleyh bugün Antakyada ve kunun, yalnız Sancakta değil, bütün yerek yapacağına ihtimal verir misiniz? yapmasma kâfi gelecek duş yerleri ve şmda metodik çalışmalarile mühendisbütün Sancakta dalga dalga yükselen Suriyede ancak 1500 ü Alevî, Kato'ik, Bence, bunda hiçbir mahzur yokher amele için ayrı dolab bulunacaktır. lerimiz Nazım ve Mehmed Ali, İktısad tur. Sonra, Türk rejimine uymadıkları i millî ruh tezahürü boğulmağa kolay ko Marunî ve Süryanî ve saireye aid ol^u Bu inşaatta şimdiden altı yüz amele ve Vekilimizin de memnuniyetlerini ka çin hudud dışına kovulmus insanlan biz lay razı olmıyan Türk kültürünün taz ğunu ve diğer kısmm tamamen Türk ıki yüz usta çalışmaktadır. zanmıslardır. yok değiî!... burada aç öldürecek değiliz ya. Bu bir yik karsısında dinamik bir karakter ka bulunduğunu tasrih ederiz. Gemlikte yapılan sun'î ipek fabrikası M. TURHAN TAN adcvtrL Cumhuriyetin içtimat romanı: 8 Buna Kurdoğlu derler, dedi. Cebi deliğin biridir. Burada herkese bor cu var. Alacaklıları yakasma yapışsalardı adamcağız şimdiye kadar mutlaka kodesi boylamıştı. Hem parası yoktur, hem de boyundan büyük masrafa kalkar. Her akşam böyle deli gibi kendi kendine oturur, birşeyler söylenir, yazar. Sonra içer içer, zilzurna sarhoş olur. Ben kepenk leri kapatıncıya kadar bir türlü dışan çıkartamayız. Bu herifin yüzünden gece nöbetçilerile başımıza bir belâ çıkacak diye hergün usta söyler. Doğrusu usta onu içeri almıyacak arama, Allah sağlık versin şu reis bey de onu hep şımartır durur. Çocuğun anlaşılan can damarma do kunmuş olacak ki, eğer o «ırada kahveci onu yüksek sesle çağırmış olmasaydı. daha uzun müddet böyle söyleyip gideeekti Vakit epeyce ilerlemiş olmahydı. Yazan: Hilmi Ziya Mehmed Demir, hiç tanınoadvğı bu sokaklarda yolunu şaşırmadan otele dönebil mek için hemen kalkmayı düşünüyor du. Tam o sırada dışarıdan bir takım nal sesleri ve gürültüler işitildi. Biraz son ra kapı hızlı hızlı \nruldu. İçeriden kahveci, çırağı ve daha bir iki kişi seğirtip koşarlarken ardına kadar açılarak içeri ve beli kuşaklı, başı yazma sarıklı, e? raf' kılıkh esmer, iri bir dam arkasmda tüfeklilerile beraber girdi. Kahvedekiler, önce bunları gece nö betçileri sanmışlardı. Fakat bu tanıdık yüzleri görünce, büyük masada oturanlar Salâhaddin Beyle beraber ayağa kalktılar. Belediye reisi: Safa geldiniz Seyyid Ağa! dedi. Bu saatte sizi hic ummuyorduk. Geçiyorduk ta, şöyle bir uğrıyalım dedik bızım ahbablara! Masayı bir kenara çektiler. Ortada yer açtılar. Seyyid Ağa baştarafa, Salâhaddin Beyin yanına oturdu. Tüfek çileri, karşı tarafta ayrı bir masaya yerleştiler. Seyyid Ağa iri, heybetli göv deli, yağız çehreli, çatık kara kaşlı, seyrek kara bıyıklı tam bir kasaba eşrafı idi. Renkli sırma kuşağınm üzerinden gü müş kılaptanlı bir kama ve öbür taraftan mavzer tertibi uzun bir tabanca görülü yordu. Yerli dokuma ipek gömleğinin kenarlan sırma ile işlenmir5ti. Üstünde kalın şayaktan bir avcı ceketi vardı. Seyyid Ağa, başından külâhını çıkanp masanın ortasına koyarak elile sıfır numara tıraşlı başını sıvazladı. Vahşi bir kaplan tüyleri gibi kabaran kara kaşlarını parmağile bükerek, kıvırarak: Reis bey! dedi. Seninle çoktandır oturup bir kâğıd atmadıktı. İki tarafın adamları bakıştılar. Bu, kumarcı ağzında açıktan açığa bir ilânı harb demekti. Seyyid Ağanın, adamlarile dağdan iner gibi yaptığı bu vakitsiz ziyaretin manası biraz daha anlaşılıyordu. İki masayı yanyana getirdiler. Büyük bir kalabalık etrafına dizildi. Tüfekçi lerden biri kapıyı tutuyordu. Seyyid Ağa ile Salâhaddin Bey masa başına geçerek birbirine meydan o kuyan iki pehlivan gibi karşılıklı yer aldılar. Bu sessiz, homurtusuz, fakat müthiş bir horoz döğüşünün başlangıcı idi. Etraftakilerin ağzı açılmıyor, herkes bütün dikkatile masanın üzerine serpilen renkli kâğıdlara bakıyordu. Kimsede alkışlamağa, hatta konuşmağa cesaret yoktu. Sanki bir kıpırtı bile oyunculan gazablandıracakmış gibi seyirciler göz lerini dikerek, soluklarmı tutarak bir ellerine, bir yerdeki kâğıdlara bakıyorlardı. Uzak masalarda yalnız başlarına o turanlar da birer birer sokuldular. Bü tün kahve, oyuncuların etrafmda halka oldu. Mehmed Demir de, onlardan ayn kalam.\dı. Kendiliğinden bu kâğıd gü reşini seyredenler arasına girdi. Seyyid Ağa gülmüyordu. Gitgide daha ziyade kaşlan çatılıyor, dişleri sıkı lıyor ve gözleri pusuya düşmüş vahsşi hayvanlar gibi hiddetle parlıyarak kar sısındakinin kâğıdlan üzen'ne dikiliyor du. Halbuki Salâhaddin Bey, şisman yumuk yüzünde kaybolur gibi kısılan küçük alaycı gözlerini etrafta dolastırarak gittikçe daha kuvvetle kâğıdlan sa kırdatıyor, iri bir tilki sabrile avmı bekliyor, biriktiriyor ve küme yapıyordu. Eski bir hıncı çıkarmak için tehlikeli bir yarışa girdikleri meydanda idi. Yaprak kıpırdamıyordu. Kulağını kapıya veren kahveci, peştemahnın ucüe kadehleri kurularken uzaktan kâğıdlan süzüyordu. Bekir Beyin büsbütün sesi kısılmıştı. Iki dizini yanyana getirmiş, sinirli ha reketlerle ayaklannı sarsıyor, ve gözlerini kırpıştırarak ürkek ürkek etrafına bakınıyordu. Bir aralık kımıldadı, kaîabalığın arasından sürtünerek geçtı ve tezgâhm yanına gitti. Kahveci dişlerinı sı karak, gözü oyuncularda, onun kade hini doldurdu. Kumar, içten içe alev alan bjy barut fıçısı gibi gürültüsüz sürüp gidiyordu: Seyyid Ağa durmadan kaybediyor ve Salâhaddin Bey kazanıyordu. Oyunun sonu artık gözükmeğe başladığı için seyredenlerin yüreği korku ile, halecanla çarpmakta idi. Onlardan hiçbirisi Sa lâhaddin Beyin kazanmasını istemiyor du. Hatta bizzat Salâhaddin Bey bile! Fakat bugün gene, inadına, talihi açıktı. Mümkün olsa kötü kâğıdlan alacak ve rakibine hatır için oyun verecekti. Karşısındakinin kızdığını görerek şevtanî bir hisle içinden sevinirken gene onu kollamak için arasıra dolu kâğıdlan kozla karşılamadan, guya dalgmlıkla fırsatlar kaçırıyordu. Bununla beraber o gene durmadan kazanmakta, önünde yükselen kümeler yapmakta idi. Seyyid Ağa, birdenbire elindeki kâ ğıdları masaya fırlatarak ayağa kalktı, ve sert bir hareketle masayı itip: Artık yeter! diye bağırdı, daha fazla tuzağa düşemem. Salâhaddin Bey zoraki bir kahkaha atarak: Hangi tuzak babam? dedi. Ta lihsizliğine küs! Seyyid Ağa, ne zamandanberi birikmiş öfkelerinin hmcını çıkarmak için fırsat bekliyordu. Elini bıçağm kabzasırıa götürüp: Simdi görüşürüz diye davrandı. O zamana kadar bütün sessiz ve gürültüsüz oturanlar kalktılar, Salâhaddin Beyin etrafmı aldılar. Tüfekçilerse a ğanın yanmda toplandılar. Kahveci hemen kapıya seğirterek dışan fırladı. Bir hâdise çıkabilirdi. Belki de ağa, Salâ haddin Beyi bıçaklıyacaktı. Fakat o zamana kadar bütün mahalle duyacak, onlar kımıldamadan nöbetçilerin baskı nına uğrıyacaklardı. lArkast rar]

Bu sayıdan diğer sayfalar: