22 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

22 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 îkinciteşrin 1936 CUMHURÎYET Yüksek ahlâk ve millî iktısadımız Türk tacirinden beklediğîmiz vazife Dış pîyasaya bozuk, fena, hileli ve pis şey süren her yurddaş Türklüğe hiyanet eden bir mücrîmdir Yazan: Fazıl Ahmed Aykaç Elişleri ve Küçük San'atlar kongresi münasebetile Iktısad Vekilinin söylediği nutuk, dikkatimizi ve bu mevzu üzerinde şimdiye kadar söylediğimiz fikirleri tekrar canlandırmıştır. Serginin açılması münasebetile yazdı ğımız makalelerde elişleri ve küçük sanatlar mevzuunun Türkiye endüstrisinde ehemmiyetli bir yer tutması icab ettiğini anlatmıştık. Esasen Iktısad Vekâletinin bu husustaki verimli düşünceleri, şahsî kanaatlerimizi büsbütün kuvvetlendiren şuurlu ve kavrayışlı bir mahiyet göster diğinden dolayı kendi kendimizi tebrik etmiş bulunuyoruz. Ancak bugün daha düşündürücü bir vesika ile karsı karşıya geldik. Bu vesika Vekil Celâl Bayarın önümüzde duran söylevidir. Iktısad Vekili diyor ki: • «Biz kendi öz prensiplerimiz ba kımmdan devletçiyiz. Fakat mülkiyeti, ferdî mesaiyi, emek değerini iemel diye alan devlelçiyiz. Bizîm poliiikamızm karakieristiği yapıcı ve yapürıcı olmasıdır. Biiyük sanayi işlerinde bunlardan birin cisi, küçük sanayide ikincisi hâkimdir, Devleiin ieşkilâiı Ve imkânlan gerek birincisinde, gerek ikincisinde millî menfaatin gösterdiği islikametie ferdlerin daima emrinde ve hizmeiindedir.» Bu çok ileri düşünüşü, ve çok aydın lık anlayışı, gayet ışıklı ve emniyet ve rici bir ifade içinde sarahatle, kat'iyetle teksif edilmiş görmekten çok mes'uduz. Ve bu mes'udiyetin değil yalnız küçük san'atlarla elişleri alanında çalışanlara, Türkiyenin iktısadî mukadderatma alâ kadar olan bütün yurddaşlara şamil ol masırıı dileriz. Peki amma bahsedilen gayelere hangi vasıtalarla varılacaktır diye sorulabilir: Yukanda bahsettiğimiz nutkun şu satırlarını beraber okuyalım: «... Bu kollarda çalışan üalandaş larm sermaue noksamnı görüyoruz. Bu vatandaşlara sermaye vadetmek doğru bir hareket olmaz. Fakat hiç olmazsa muhtac olduklan krediıji kolay, ucuz ve bol bol olarak temin çarelerini ihzara mecburuz. Ve ihzar edeceğiz.» Şu keskin ve realist sözlerden sonra Celâl Bayar Vekâlet bünyesinde yeni maksadlan intac edecek teşkilâta geçi yor. Ve vücude getirilecek teşkilâtın ressamlardan teknisiyenlerden filân terek küb edeceğini söyliyerek bu teşkilâtın, san'at, ticaret, piyasa, renk, estetik ve sair bakımlanndan işçilerimize fahrî bir kılavuzlukta bulunacağı müjdesini veri yor. Pek güzel, pek mükemmel!. Hatta Vekilin sözlerinde bir hamleye daha tesadüf ediyoruz. Celâl Bayar, Türk sa nayi âlemine tebşir ediyor ki icabında, lüzumlu gördüğü durumlan tesbit için Türkiye Büyük Millet Meclisinden ka nunW da geçirtecektir. Buna ne denir?. Cevab meydanda. Türk camiasındaki yeni inkişafları, mes'ud tekâmülleri gören, bilen her yurddaşın gönlünden geçecek en samimî duygu, şükran ve mu vaffakiyet temennisidir. Ayni zamanda gene gönül ister ki bu suretle bir şuur ve düzen altına girecek olan sanayi âle mimize ve onun muvaffakiyetli eserlerini sergide alkışladığımız gayretli mensub lanna tebrikler yollasın! Bu kadar mı? Bence hayır!. Fikrimce bütün bu hayırlı ve makul şeyler, çok hayatî diğer bir noktayı şimdiden hatırlamağa ve ortaya koymağa vesile teşkil etmelidir. İşte fıkrimi izah ediyorum: Yukanda devletçiliğimizden bahset tik. Cumhuriyet Halk Partisinin bu vasfını tesbit eden (tüze) de ayni ehemmi yetle mütaleası icab eden diğer bir ta kım perensipler vardır. Orada deniliyor ki Türkiyede hiçbir imtiyazh smıf yoktur. Ve binaenaleyh her vatandaşa ifa ile mükellef o'duğumuz yardım, asla bir zümrenin, diğer bir zümreyi sümürmesi için değil, bilâkis her smıf Türk faaliyeti arasında tam bir nizam ve ahenk tesisi içindir. Çünkü bugünün ileri hayatmda en müterakki bir cemiyet ferdi için nasib olabilecek bütün medenî nimetler Türklerin, (hukuku tabiiyesinden) olduğunu bize (teşkilâtı esasive) kanunumuz te min ediyor.. Şu halde?. Demek oluyor ki kendisine karsı her türlü ödevi ödemeğe çalıstığımız Türk isçisinden, Türk tacirinden, Türk iktısadcısından bizim de bilmukabele beklediğimiz bir vazife var! Yeni Türkiyeyi kuran Ulu Mimar ki kâinatm her felâketi karşısında başını yalçm tepeler gibi yüksek tutmaktan çekinmemiştir iki büyük mefhum önünde daima hürmetle füku etti: 1 Yüksek ahlak. 2 Yüksek ilim ve teknik. îşte yeni Türkiyeye gerek iç ve gerek dış pazarlarda, en büyük zaferleri temin edecek iki unsur. Bundan dolayı diyo rum ki Iktısad Vekâleti, yalnız büyük ve küçük endüstrimizi değil, sınaî ve ticarî ahlâkıyatımızı da himayesinden uzak bulundurmamalı!. Altını çizdiğim keli meleri tekrar ediyorum: Sınaî ve ticarî ahlâkıyatımızı himaye.. Evet, memleketim namına bunun bir zaruret olduğuna kaniim!. , ^,, Türk işçisinin, müstahsilinin, veya tüccarınm çok defa unutmaKta olduğu bir hakikat var: Kendisinden alışveriş etmeği bütün vatandaşlara haykıra haykıra tavsiye ederken biz onlara demiyoruz ki «hemşeri» senden diğer bir vatandaş harac almak hakkına maliktir. Kendisine gidip cizye vereceksin! Hayır! Kat'iyyen hayır! Bu hakikati dikkatle mütalea etmiyen, veya dış piyasaya bozuk, fena, hileli, pis ve âdi şeyi süren her mağsuş yurddaş Türklüğe hiyanet eden bir mücrimdir, Türk iktısadiyatına hançcr sokan bir katildir. Ve ilâve edeyim: Neticede kendi menfaatini dahi iyi hesab edemiyen âdi bir ahmaktır!. Bu gibileri yeni yeni can almakta o lan Türk ekonomisinde birer bozguncu diye görmeliyiz. Ve haklarında bozgunculara tatbik edilen cezalann yürütülmesini istemeliyiz!.. Yaptığı kötü, çürük, hileli işle beni aldatan bir işçi yalnız bana değil, bütün Türk sanayiinin şerefine zarar veriyor. Dış piyasalara mağşuş şeyler sürmek vehmini güdenler, cihana yalnız kendi ebleh ve yalancı hüviyetlerini teşhir et mekle kalmıyorlar. Bunlardan Türk ti caretinin itiban da zarar görüyor. Bütün yurddaşlara sorarım: Manisada Atatürk heykeli yapılacak Heykeltraş Kripelin modelleri tetkik olunuyor Manisa (Hususî) Manisa Vilâyeti tarafmdan yapılan teşebbüsler üzerine heykeltıraş Kripel, Manisaya gelmiş ve yaptığı modelleri getirmiştir. Vali ile Fırka komutanı General Ali Rıza ve arkadaşlan tarafmdan tetkik •edilen modellerden beğenilen biri Da hiliye Vekâletine ve Parti genel sekreterliğine gönderilmiştir. Model bu makamlarca da beğenildiği takdirde inşaata başlanacak ve bu işin bu sene zarfında başarılmasına çalışı lacaktır. Adana belediyesinin yol ve imar faaliyeti Belediye Reisi, yapılan ve yapılamıyan işler hakkmda izahat veriyor Bu da başka bakımdan akikaten uygun değil amma dillere düşmüş ve yıllarca ağızdan ağza devrolunmuş bir rivayet olduğu için yazılabilir: Hüsnüaşk sahibi meşhur şair Şeyh Galib gene ve pek gene bir yaşta ölmüştü. Bir eşi kendinden önce ve sonra gelen divan şairleri tarafından yazılamamış olan o güzel eseri henüz yirmi dört yaşmda iken tamamlamıştı. Kırk bir yaşını bitirmeden de ömrü tamam oldu, dünyadan çekilip gitti. Babası Reşid Efendi, Galibin vefab sırasında, sağdı ve onun şeyhliğini yaptığı Galata Mevleyihanesinde bir höcerede oturuyordu. Üstüne titrediği ve sade oğul olarak değil, değeri yüksek bir mürşid sıfatile de tapınırcasına sevdiği Galibin böyle terütaze denilecek bir çağda ölmesi üzerine çileden çıkayazdı, derin ve çok derin bir acıya bulandı. Ağlamıyordu, yanıyordu. Yüreğindeki büyük yaranın kanı katre katre kıvılcım olup ruhuna akıyordu. Başta Üçüncü Selim olmak üzere devrin bütün büyükleri bu zıyaın matemini taşıyorlardı, ölü şairi ahiret yolunda teşyi için Mevlevihaneye dolmuşlardı. Sıra, son vazifelerin yapılmasına gelince Reşid Efendi, teneşire yanaştı, simsiyah saçile ve simsiyah sakalile yıkılmış bir genclik heykeline benziyen oğlunun cesedine uzun uzun baktı: Galib Efendi, Galib Efendi, dedi, şu beyaz kefen bu siyah sakala hiç yakışmıyor. Ölüm, yolunu şaşırmış. Seni değil, beni almalıydı? Ve sonra orada hazır bulunanlara döndü: Şeyhimi ben gasl etmek isterim. Müsaade edin de hoceremde iki rekât namaz kılayım, sonra gelip vazifemi yapayım. Bu, söz götürmez bir haktı, herkes tarafmdan saygılı bir sükut içinde kabul edilmişti, Reşid Efendi, höceresine çekilmişti. Fakat onun kılmak istediği namaz uzun sürdü ve aradan bir saat geçtiği halde bitmedi. Kalabalık merak içindeydi. Kıyafetini değiştirmiş ve kendini belli etmemeği dilemiş olmakla beraber gene tanılan Hünkâr da bu gecikmenin sırnnı öğrenmek istiyordu. Nihayet dervişler den biri bu umumî merakı gidermek va,, zifesini üzerine aldı, Reşid Efendinin höceresine gitti, seslendi: Efendi peder, efendi peder!.. Cevab alamayınca kapıyı açtı, içeri girdi, Reşid Efendiyi seccadeye kapanmış bir vaziyette bulup eğildi, cemaatin kendisini beklediğini söyledi. Gene cevab yoktu ve olamazdı. Çünkü cesedi yıkanmak için teneşirde duran Şeyh Galibin babası da hayattan aynlmıştı, seccade üzerinde ve secde vaziyetinde ölüp gitmişti. * * * Fransa Dahiliye Nazmnın ölümüne aid haberler arasında da bu efsaneyi hatırlatacak bir kayid var. Nazır, on sekiz ay evvel ölen kansının son nefesini üzerinde verdiği koltukta can vermiş imiş. Gerçi Salengrodan Galib gibi bir Hüsnüaşk yadigâr kalmamıştır. Fakat onun hüsne karşı aşk beslediği, ölürken takındığı tavırdan anlaşılıyor. Hayat kitabını kendi elile kaparken ölmüş kansının hayalini selâmlıyan ve onun hatıralarına sarılan bir adamm gerçekten hassas olduğuna şüphe edilemez. Onun muha lifleri, muanzlan ve muhacimleri, yal nız bu ince duygululuğundan dolayı olsun, kendisini kirden tenzih ederlerse hassasiyete saygı göstermiş olurlar. Yuvasmı seven, yurdunu da sever!.. Sinema, kazino ve kulüb Manisa, güzel bir sinema ve bir kazino binası inşası için yapılan tetkikler neticesinde bu binaların Evkaf Umum müdürlüğünce yaptırılmasma teşebbüs olunmuştur. Bu teşebbüsler hayırlı bir sona varmak üzeredir. Evkaf Umum müdürlüğünce Manisaya gönderilen mühendis İhsan ve MeAdanadan güzel bir manzara: istasyon ve civarı murin müdürü Raşid tarafmdan bina Adana (Hususî) Şehir meclisinin daha düzgün bir hal alması mümkün deyerleri tesbit olunmuştur. Umum mü dürlükçe yakında karar verilecek ve in açılması münasebetile belediye reisi T u r ğildir. şaata başlanacaktır. Şimdi, şehir yollarının, normal bütçe han Cemal Benkerden şehir işleri hak tahsisatile istenilen hale getirilmesi ma kında bir mülâkat rica ettim ve dileğimi Spor sahası Manisamn mahrum olduğu spor sa memnuniyet ve nezaketle karşılıyan be demki mümkün oluyor. O halde bunu daha cezrî çarelerle imkân sahasma koy hasını vücude getirmek ve plânlarım lediye reisine şu suali sordum: mak kabil değil mi acaba, diyeceksiniz. hazırlamak üzere Ankaradan sureti Şehrimizde hemen hergün yeni bir Cevab vereyim: Cezrî çare olarak iki mahsusada celbedilen mühendis M. Vi feyiz ve inkişaf göze çarpıyor. Buna şüpyenni Viyoliye spor sahası olabilecek hemiz yoktur. Ancak, bütün bu iyi eser şey hatıra gelebilir: yerler göstermiştir. Mühendis istasyon ler arasında, şehrin bazı mühim cadde1 Ya, uzun vadeli istikraz ile. altındaki yeri beğenmiştir. Plânlarınm 2 Yahud da bir sermayedar ile lerinin ve sokaklarınm bozuk, berbad ve hazırlanmasmı müteakib derhal inşaata zavallı hali de var. Yıllardanberi devam anlaşıp uzunca yıllarda bedeli itfa edilbaşlanacaktır. eden bu halin ortadan kalkması için be mek üzere şehir yollannı bir hamlede Yeni Parti binası yapıhyor lediye ne gibi tedbirler almıştır ve neleri yaptırmak. Hali hazırdaki Parti binasmm kü yapmak istiyor? Bir kere, belediyemizin uzun veya kıçüklüğü ve devlet dairelerine ve halkın' sa vadeli istikraz akdetmesi bugün için Turhan Cemal Beriker, bütün hem toplu bulunduğu yerlere uzaklığı hasemümkün değildir. Çünkü daha birkaç ay bile yeni bir Parti binası inşasına lü şerilerin haklı olarak şikâyet ettikleri bu önce, şehrin su tesisatı işi için Belediyezum gören vilâyet, Çamlıkta ve Halke mevzu hakkındaki sualime şöylece cevab ler Bankasında 367,000 liralık bir kredi vinin yanıbaşmda güzel bir Parti bina verdi: açtırdık. Ve su işi yol işinden daha mü« Şimdi anlatacağım hususlara ya him görüldüğünden bu tarz ihtiyar edilsı inşasını muvafık görmüştür. Plân ların hazırlanması îzmir mimarlarm kından vâkıf olmıyan her hemşerinin, miştir. Binaenaleyh bu sebeble yol işi dan Mes'uda havale edilmiştir. Yapıla belediye hakkmda «n müsbet olarak yaiçin yeni bir istikraz imkânı kalmamıştır. cak plân üzerine derhal inşaata başla pacağı muahaze ve serzineşlere mevzu Sonra, bir sermayedar grup ile anlaşnacaktır. olan çok mühim bir esasa temas ettiniz. mak mevzuuna gelince, bununla meşgul Filhakika, bundan yıllarca önce bir müMüze binası tamir ediliyor olduk. Fakat dahilde böyle bir grup buBüyük Türk mimarı Sinanın ^eserle teahhidle anlaşrp yaptırdığımız ve değeri lamadık. Haricden gelecek sermaye ise rinden olan ve Müze ittihaz edilen Mu yüz binlerce lirayı bulan ve halen şehrin en az bir milyon Türk liralık bir iş için radiye medresesinin tamirine başlan böfulmamış yegâne yollan olan kısım mak üzeredir. Kıymeti mimariye ve es lan bir tarafa bırakırsak, şehrimizin bazı gelebiliyor ve garanti istiyor. Halbuki kiliği itibarile bizatihi Müze olan bu bi çaddelerinde ve sokaklarında bariz bir belediyemiz ne bu garantiyi verebilecek, nanın tamiri suretile memleketimiz perişanhk manzarasujın göze çarptığını ne de bu kadar mühim bir yük altına çokkıymetli bir Müze binasına da sa înkâr etmek kabil değildir. Ancak şura girebilecek vaziyette değildir. Bana bu mukni cevabı veren bele hib olmaktadır. sını da düşünmek lâzımdır ki, Adana gidiye reisine bir sual daha sordum: bi geniş bir sahaya dağılmış ve 80 90 Beynelmilel turizm kongresi bin nüfusun barınağı olmuş bir şebjrde Şehrin güzelleştirilmesi için bu yıl Peşte 21 (Hususî) Türkiye hüku ihtiyaca tekabül edebilecek evsafta mun neleri yapmak istiyorsunuz? « Bir kere, dedi, sebze pazarını ısmeti burada toplanacak olan beynelmi tazam yol yapmak, herşeyden önce mülah edeceğiz. Zemini beton, üstü kapalı lel turizm kongresine bir murahhas him bir para işidir. Bütçemizin bu makgöndermiştir. sada aynlmış normal tahsisatile bu neti geniş hangarlar yaptırarak sebzelerin toz ceyi istihsal etmek ise imkânsızdır. Çün ve çamur içinde satılmasına meydan ve rilmiyecektir. Sonra eski mezarlığın yeri latmak istiyorsam bu yaptığım suç veya kü bir kere, şehir yollan, diğer yollara ıslah edilecek ve bir kısmı park, diğer kısgünah mıdır ki o vatandaş benden bir ne nazaran daha masraflıdır. Sonra, bütçemı da amele pazarı ve amele istirahat vi belâhet cezayi nakdisi almağa kalk den aynlabilen tahsisat, mevcud yol ih" yerleri haline getirilecektir. Bunlardan tiyacını karşılamaktan çok uzaktır. Size sın!. başka, şehrin bugünkü ağaç miktarını bir şurada birkaç rakam vereyim: Bunu asla ve hiçbir suretle kabul e misli artıracak şekilde yeni bir ağaçlama 470 küsur bin liraya ulaşan bu yılki faaliyetine girişilecektir. demeyiz! Iktısad Vekâleti hepimize ögretmeğe bütçemizde yol ve kaldırımlar için ayn • Büyük su deposunun etrafında, şehir çalısmalı ki yeni Türkiyede her san'at labilen tahsisat 16,000 lira gibi az bir halkına bir mesire hizmeti görecek şekilde sahibi, yalnız işini görmekle değil, ayni paradır. Bu para ile de ancak hükumet büyük bir çam ormanı vücude getirilecek zamanda onu ileri götürmekle de mü önünden Taşköprüye giden kısmı parke ve burası İstasyon su deposundan itibaren haline getirebildik ve bir de sebze hali açılacak yeni bir yol ile şehre bağlana kelleftir!. Bu alanda söyliyeceğimiz çok çoktur. ile Tarsus kapısı arasındaki bozuk kısmı caktır. Ve Iktısad Vekilimiz de zaten bu endi düzeltebildik.. Bu tahsisatla daha faz Atatürk parkında profesör Yansenin şeleri kanunların himayesi altına aldırmış lasını yapmağa maddeten imkân yoktu. tesbit ettiği plânm tatbikatı devam edi olduğunu haklı olarak bize hatırlatabi Şimdi, belki hatırınıza şöyle bir sual gel" yor. Yeniden istimlâk edilen Giridliler lir. Fakat biz kendisine son söz olarak miştir: Pekâlâ bütçede yol tahsisatmı mahallesinin caddeye bakan kısmına artırınız.. Sualine verilecek cevab pek ba muvakkat mahiyette bir kır kahvesi ile bir şunu diyeceğiz: Bütün himmetinizi biliyoruz ve onu sittir: Şehirde Belediye vazifesinin bakkal dükkânı yapılacaktır. Gene, A bildiğimiz içindir ki pek hayatî gördüğü hergün biraz daha artması, belediye va tatürkün parkında bir çocuk bahçesi ve müz bu hususta sizden daha büyük bir ridatının da şu veya bu düşünce ile bal" kum yeri vücude getirilecektir. Önümüzdeki aylarda yapılması karar faaliyet beklemekte kendimizi haklı bul talanması ve yeni varidat membalarının henüz bulunamaması gibi sebebler mev altma alınan işlerden hatınma gelenleri Ben behemehal bir vatandaştan alışve duk! AKVERDt Fazıl Ahmed AYKAÇ cud oldukça yol ve kaldırım vaziyetinin söyledim.» riş etmek, onun muvaffakiyetini kolay M. TURHAN TAN caketinin arasından gözüken imameli altın kösteğile kendine göre iyi giyinmiş denebilirdi. Dümdüz ifadesiz, yuvarlak yüzü, dar alnı, kalın kara kaşları ve al yanaklarile bir kısım halk arasında o, yakışıkh delikanlı sayıhrdı. Her cümle sonunda gülerek, göğsünü şişirerek etrafa bakınması halinden memnun ve ken disile müftehir olduğunu gösteriyordu. Bir yumruğunu dizine, ötekini beline koyup yüksekfen konuşmasında öyle iddiacı bir tavrı vardı ki, başkalannm biraz önce söylediği şeyleri tasdik ederken bile sanki onlara hücum ediyormuş sanıhrdı. Basit olduğu kadar da kendini olgun farzden ve bütün sözlerinde babasının serveti ve faziletile ögünen, oldukça saf bir tipti. Bir dükkâna girdiği zaman esnafm yerinden fırlayıp etrafında pervane gibi dolaşmasmı bekler ve bunu göremeyince, elini tezgâha vurup Kâmil Efendinin faziletlerindeır, istese onlan bir günde yok edeceğinden öfkelenerek, bağırarak bahsederdi. Arabacılara pazar lık ettiği parayı vermemek için, her cümlesine babasının adile başlayıp halkın ö adcum Cumhuriyetin içiimaî romanı: 4 0 Yazan: Hilmi Ziya Yahudi arabcasile tekrarlanan bu sese zihnim takıldığı sırada, birden kafamda bir şimşek çaktı. Yerimden fırlayıp hemen bizim koca ihtiyarı sarsarak: Buldum! diye bağırdım. O delirdiğime hükmeder gibi şaşkın, duruyor du. Ne bakıyorsun? dedim. Hakika ten buldum! Yanılmıyorsam senin çok güzel bir hattın var. Başını iğdi ve büzülerek: Nerede o zamanlar? dedi. Sevincimden bir kahkaha attım: ' Zaman dediğin de ne oluyor? dedim. Söyle bakalım, gene eskisi kadar yazabilir misin? Acı acı güldü: Evelallah farketmez; fakat ne işe yarar> Bu zamanda yazıya rağbet mi kaldı? Ben onu dürterek: Ne üstüne vazife? dedim. Bana şimdi senin yazın lâzım! Gerçekten, bu adam vaktile aramızda en iyi hattat sayılırdı. Bir (aym) başı kıvınrdı ki emsalsizdi. Hemen koluna sarıldım: İş oldu, hadi kalk! dedim. Uzun uzun sormasına vakıt bırakmadan doğ ru, karşı çanakçıdan türlü büyüklükte iki takım ta£>ak aldım. Yolda o bir teviye soruyor, ben kahkahalarla gülüp: Sabret, görürsün! diyordum. Odada meseleyi anlattım: O tabaklann üstüne sülüsle, talikle, başka yazılarla bazı âyetler, «kelâmı kibar» ve meşhur beyitler yazacak; ben de onları elden veya dükkânlara satacağım. Galiba pek te aklına yatmamış olacak ki somurtarak yere baktı ve hiç sesini çıkarmadı. Kimbilir, belki de bu hakikaten manasız bir teşebbüstü. Fakat ne olursa olsun buna başvurmağa karar vermiştim. Biraz sonra onu dalgınlığından çıkanp zorla işe başlattım. Yazılar yazıldıkça, antika eşyayı andırır adeta çiniden levhalar meydana geliyordu. Gözü önünde mahsullerinin çoğaldığını görerek şevki arttığı için o gün akşama kadar bir düzineyi bitirdi. Ertesi gün satışa çıktım. Kapalıçarşının antikacılar tarafmda münasib müş terisini buluncıya kadar epeyce yorul dum. Yansmı ikişer çeyrekten verdim. Akşama doğru sokaklarda boş boş gezerken, ekseri Avrupalı seyyahlann oturduğu bir otel kahvesine uğramak aklıma geldi. Hakikaten bu teşebbüsüm öbü ründen faydalı oldu. Kenan yaldızlı beyaz çinilerin üzerindeki bu enfes yazılan orada münasib fiatlarla elden çıkardım. Hâsılı sermayesi yalnız 12 kuruş olan bir düzine tabaktan elimize iki Mısır lirasından fazla para geçmişti. Hafız Nazmi, hiç ummadığı bu neliceyi görünce işe dört elle sanldı. Böylece iki hafta satışa devam ettim. Nihayet bu yeknasak mamulâtın müşterisi azalmağa baslamıştı ki, elimizde biriken yirmi beş lira kadar parayla türlü türlü işlere giriştik. Çarşı ağzında bir küçük tezgâhla başlayıp bir ay sonra bunu bir dükkâna çevirdik: Nazmî kasada oturuyordu, ben koşuyor, eşya getiriyor, müşteri ile uğraşıyordum. Çöplüğe atıl mıs nestele kutulannın üzerini boyıyarak oyuncaklar, kumbaralar, sigaralıklar yapıyorduk. Bu sefer yazılı tabaklara resim li, süslü, yazılı fincanlan, cam parçala nndan yapılmış yazılı kutulan ilâve et tik. Çoğunun sermayesi bir kaç kuruşu geçmiyen bütün bu eşya ile dükkânımızı doldurup, kapının önünü çiçekli ve renkli fenerlerle süsliyerek, az zamanda halkın gözünü kamaştırmağa muvaffak olduk. Bir yılda, rahat geçinenler içine kanştık. Derken Nazmi birdenbire kayboldu; bir daha izini bulamadim. Sonra ben hacce gittim. Sefalet günlerimde işledi ğim günahlardan tövbe istiğfar ettim. Yarabbi! Hep kendime güvendim, seni akhmdan çıkardım, beni affet! diye beytullahın örtüsüne yüz sürdüm. Allah gafur ve rahimdir. O gündenberi beni bırakmadı. İşlerim günden güne düzeldi. Ona güvendikçe rahmet kapıları açıldı. Bugün, Allaha şükür, sıkıntı çekmeden yaşıyorum. Anlıyorsunuz ya çocuklar! Hayat kolay değil. Para insanın ayağına gelmiyor! diye sözünü bitirdi. İhtimal ki bazılarının birçok kereler dinlediği bu hikâye, o gün gene misafirler üzerinde derin bir tesir yaptı. Bir kısmı takdirle bakıyor; bir kısmı şüpheyle karşılamadan kendini alamıyordu. Masa dibinde başbaşa veren gencler fısıltıyla konuşuyordu. Şişeler bütün kadehleri devrediyor, rakı artık kafaları tutacak kadar hüküm sürüyordu. H a a Toran, gizli âlemlerde içtiğini söyliyenler varsa da, burada ağzına bir damla koymuyordu. Cemal, her zamanki gibi hududu geçmiş, muttasıl doldurup bo şaltıyordu. Ahbab sofrası, düğün ve içki bir araya geldiği için zaten taşmaya her zaman hazır olan mizacını bomba halinde patlamağa sevkedecek ufak bir vesile bekliyordu. Hacı Toranm hikâyesi onu iyiden iyiye doldurmuşsa da, fitilin ateş alması için daha yakm, daha dokunaklı bir sebeb doğması lâzımdı. Nihayet bu da kendiliğinden meydana çıktı. Uzun bir sabırdan sonra, masanın her tarafında birdenbire inzibatsız, karışık, uğultulu bir muhavere baslamıştı. Bu aralık Hacı Toranın oğlu Şevki, yan odada gizlice içip kapı dibinden söze karışıyor, gittikçe dizginleri bırakıp bir teviye gülüyor, bazan kendini kaybederek bu uğultu içinde bile göze çarpacak kadar bağırıyordu. Bu ancak yirmi beşinde, ablak yüzlü, nünde küfürler savurmadan çekinmezdu çizgisiz, yaşsız bir oğlandı. Kalın kara lArkast varl

Bu sayıdan diğer sayfalar: