24 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

24 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 24 fkinciteşrin 1936 IRANDA ( Serbest Sütun Yol hikâyesi değil; dağ deviren efsanesi! ) Millî takım antrenöıünden herkes memnun Futbol Federasyonu Reisile hakem kursuna devam eden eski futbolcuların verdikleri cevab Çaka Yazan: Döçent Akdes Nimet îşte hacmi küçük, mevzuu büyük bir eser!... Edirne ve Yöresi Eski Eserleri Sevenler kurumu namma basılmış o lan bu küçük kitabda Türk tarihinin şimdiye kadar mühmel bırakılmış bir yanı ele alınıyor, îzmire Türk bayra ğını ve Türk hakimiyetini ilk götüren kahramanın hayatı teşrih olunuyor. Mevzuun nekadar mühim olduğunu söylemeğe hacet yok. Çünkü yurdu muzda tarihle uğraşanlarm çoğu İzmirin Türkleştirilmesi bahsinde kuvvetli bir bilgi sahibi değildir. Egenin bu biricik incisinin bulunduğu yerde beliriş tarihini hepimiz biliriz ve gene hepi miz 2950 yıllık bir hayata sahib olan İzmirin kimlerden kimlere intikal et tiğini de okumuşuzdur. Fakat o incinin ilkin hangi tarihte Türklere geçtiğini kolay kolay tesbit edemeyiz. Elde do laşan tarihlerde tesadüf olunan kayid, 1084 yılında veya o tarihe yakm bir zamanda Selçuklulardan bir beyin İzmiri zaptederek o mıntakada küçük bir hükumet kurduğundan ibarettir. Bu hükumetin Klazomeni, Foçayı, Sakızı, Midilliyi, Sisamı da sımrları içinde bulundurduğu malum olup haçlı ordula rının Anadoluya saldırmaları üzerine vücud bulan anarşik vaziyetten istifa de eden Bizanslıların İzmir Türk hü kumetini ortadan kaldırdıkları da bu babdaki umumî bilginin sonunu teşkil eder. Lâkin bu kısa kayidlerin tarih bakımından sıhhat derecesi henüz tevsik olunamadığı gibi îzmir Türk hü kumetini kuran kahramanın adı ve şahsiyeti hakkında da yurdumuzda e saslı incelemeler yapılmamış ve belli başlı eserler yazılmamıştır. Üniversite tarih doçentlerinden Ak des Nimet, Çaka adlı şu küçük eserile işte bu büyük mevzua temas ediyor ve İzmirde Türk hakimiyetini kuran ilk kahramanın Çaka Bey olduğunu bize öğretiyor. İki yıl evvel basılan İzmir Rehberinde Çaka Beye birkaç satır tahsis olunduğunu, Trakya Umumî Müfettişi General Kâzım Dirik tarafından Çakanın başına yazılan ön sözden ve bizazt Akdes Nimetin de 1932 de yaz dığı «îzmir Türkleri ve Peçenekler> adlı eserde bu mevzuu incelediği gene Çakanın sonundaki kitab cetvelinden anlaşılıyor. Fakat biz, Çakanın hayatı nı şümullü bir surette tahlil eden ilk eser olarak şimdi basılan bu küçük kitabı tanıyoruz. Akdes Nimet, 33 sahifelik kitabmı yazmak için rumca, fransızca, bir düzine kadar esere başvurmuş, ' fa kat Çakanın hayatını doğrudan doğru ya Bizans Imparatoru Aleksiyosun kı zı Anna Komnenanın Aleksiyadından almıştır. Anna tarihe, edebiyata, coğ rafyaya hakkile vâkıf bir kadındı. Babasının adını ebedileştirmek için bir şehname üslubile kaleme aldığı Alek siyad, Bizans eserlerinin en güzellerinden biridir. Fakat Akdes Nimetin kitabından anlıyoruz ki Çaka Beyi tanıtan ve anlatan Anna Komnena, onun Türklerle yapılan bir harbde esir edilip Bizansa getirildiğini söylemekle beraber Danişmendli mi, yoksa Selçuklu mu olduğunu tasrih etmemiştir. Yukarıda da işaret edildiğ üzere İzmirde ilk Türk hükumetini kuran beyin Selçuklu ol duğu rivayet olunup durduğuna göre bu noktanın ehemmiyeti vardır. Bana öyle geliyor ki Akdes Nimet, büyük bir tarih eksikliğini tamamlamak için yaptığı takdire lâyık incelemer sırasında Matyo, Süryanî Mişel, Greguvar gibi Danişmendlilerden etraflı surette bah seden müverrihlere ve Tenkihütteva rih, Camiüddüvel, Mirkatülcihad, Me salikül'ebsar, Fusulü Hallü Aka gibi eserlere de müracaat etseydi Çaka hakkında biraz daha malumat bulabilirdi. Bunu bir ihtimal olarak söylüyorum ve Anna Komnenanın rivayetlerini kontrol için hatıra gelmiş bir mülâha za mahiyetinde ileri sürüyorum. Yoksa îzmire Türkü tanıtan ve Egenin bu büyük incisini Türke maletmek yolunda ilk hamleyi muvaffakiyetle yapan Çaka Beyi Akdes Nimetin eseri şu kısa sahifeler içinde dahi canlı surette teşhis ettirmektedir. Müellifi tebrik ede Yazan: MURAD SERTOĞLU 15 Hafızın türbesini ziyaret Kuş kafesini andıran bir türbe Hafızperestler Hafızın şiirleri • Timürlenk ve Hafız Büyük şair Hafızın Şirazdaki türbesi Iranlılar büyük şairleri için şu mısra lan söylerler: Der şi'ri sekesi Peyamberanend Her çend ki lâ Nebiyye badi Evsafü kasaidü gazelra Firdevsîü Enverîü Sadi Bundan anlaşıldığı gibi İranhlar Firdevsi, Enveri ve Sadiyi şiir hususunda bir nevi peygamber sayarlar. Bunların ara sında Hafızın bulunmadığım görenler: Hafızı neden saymıyorsunuz ? O bunlardan daha mı aşağı kıymettedir? diye itiraz edenler bulunursa kendilerine şu cevab verilir: Bu sayılanlar şiirin peygamberleridir. Halbuki Hafız peygamber değil, allahtır. Onun şiirlerinde başka hiç kimsenin şiirlerinde bulunmıyan ilâhî nağmeler var. Bu son kısım ister Hafızın meclubla rından birinin uydurması olsun, ister olmasın; muhakkak olan şey Iranlıların ve bilhassa Şirazlılann Hafızı Sadiden daha fazla sevdikleridir. Bu büyük şairin türbesi Sadinin türbesinin on, on beş dakika ötesindedir. Mermer basamaklardan çıkıldıktan ve zarif sütunlarla tutturulmuş bir antreden geçildikteh sonra güzel ve büyük bir bahçeye giriliyor. îşte Hafızın türbeden ziyade güzel bir kuş kafesini andıran mezarı bu bahçede büyük bir havuzun önündedir. Her tarafı yeşillik ve çiçek olan bu bahçe, büyük Hafızın ruhunu şadedecek bir haldedir. Anlattılar: Eskiden Iranın büyük şairleri ve bilhassa Hafızperestler Hafızın mezarını bir ziyaretgâh gibi gelip ziyaret ederler, sonra havuzun iki başına serilen geniş hasırlara uzanırlar, bir taraftan afyon çe kerlerkjn bir taraftan da Hafızın eşsiz gazellerini okuyarak müşaaraya dalar larmış... Hâlâ burada kahve işleten bir Ha fızperest bize etrafındaki mermer mezarları göstererek: Bunlar, dedi, en büyük Hafızpe restlerin mezarlarıdır. Olmeden evvel büyük şairin yanıbaşına gömülmelerini vasiyet etmişlerdir. Sonra türbenin kapısmı açtı. Içeri girdik. İçeride bazı levhalar, bir de yukarıda gördüğünüz ve kendisini tasvir eden bir resim var. Resme bakılacak olursa Hafızın gür siyah saçlı ve sakallı, açık renk gözlü olduğu anlaşılıyor. Şirazda ayni zamanda Hafızın birçok efsaneleri ve hikâyeleri dilden dile dolaşır. Bunların en dikkate şayan olanları şunlardır: O vakitler Şirazda Şah Nebat adında fevkalâde güzel bir kız varmış. Bu kız o kadar, o kadar güzelmiş ki bir defa yüzünü görmek için, o zaman için büyük bir servet olan yüz tümen îran parasıvermek lâzımmış. Hafız da bu dünya güzeli kızın yüzünü görmek istemiş. Fakat şairler şimdi de olduğu gibi o zaman da gayet fakir olduklarından Hafız bir türlü bu parayı tedarik edememiş. Bunun üzerine oturup bir gazel yazmış ve Bayan Şah. Nebata gönderrniş. Kendisini satmasını çok iyi bilen ve ayni zamanda akıllı ve zeki olan bu kadın Hafızın gazelindeki kıymeti sezmekte gecikmemiş ve bu değeri Hafıza ödemiş. Yukcrıda; soldan sağa doğru: Futbol Federasyonu Reisi Hamdi Emin, millî takvn antrenörü M. Booht, Nihad; aşağıda: Bedri, Sabih, Şazi Hakem komitesinin eski reisi arka daşımız Nüzhet Abbas, birkaç gün evvel bu sütunlarda yazdığı bir makalede Futbol Federasyonu tarafından millî takımı hazırlamak üzere getirilen an trenörden dört aydanberi hiçbir istifade edilemediğini, kendisinden hakem kurslarmda da birşey öğrenilemediğini yazmış, hakem kursunu antrenöre vermenin abesle iştigal demek olacağmı ileri sürmüştü. Bu makale üzerine, Futbol Federas yonu reisi Hamdi Eminle ve Hakem kursuna devam etmekte olan eski mil lî takım oyuncuları ve kursun diğer müdavimlerile görüştük ve Nüzhet Abbasın fikirleri hakkmda ne düşündük Ierini sorduk. Evvelâ Hamdi Emin bize şunları söyledi: « Millî takım antrenörü, İngilterede on üç sene birinci sınıf profesyonel kulüblerde futbol oynamıştır. Sekiz sene Almanyada, üç sene Fransada ve bir sene de Mısırda antrenörlük etmiştir. Bu suretle 25 senelik bir futbol hayatı vardır. Antrenör, İngilterede açılmış olan muhtelif kurslara iştirak etmiş, bu kurslarda futbol tekniğini, taktiğini ve futbol kaidelerinin bütün icablarını öğrenmiştir. Nezhet Abbas ise, beş altı sene Ün yon Kulüb çayınnda top oynamış ve bir defa bile düdüğü ağzına alıp hakemlik etmemiş bir arkadaştır. Eskiden futbol oynamış arkadaşların iyi birer hakem olamıyacağı ve bugünkü teşebbüslerin bir hayalden ibaret olduğu iddiasma gelince; bunda hiçbir isabet göremem. Futbol oynamış bir a dam futbolun inceliklerini içinden bildiği için maçları herhalde oynamamışlardan daha kolaylıkla idare eder ve vaziyeti kolayca kavrıybilir. Eski arkadaşların bugün hakemlik işine gösterdikleri rağbeti şükranla karşılarım.> Fenerbahçeli Sabihin sözleri Fenerbahçenin ve millî takımın he men her safında muvaffakiyetle oynamış olan Sabih te şunları söylemiştir: « Hakem kursundaki münakaşalardan istifade ediyoruz. Hakemin bilgi sine hiç şüphe yoktur. Millî oyunculardan bazıları hakemlik yapabilirler, bazıları da yapamazlar. Eski kursu bil mediğim için birşey söyliyemem.» Genc hakemlerimizden Şazi Tezcan da demiştir ki: < Futbol antrenörü, kendisine'rries* lek ittihaz ettiği futbolun bütün ince liklerini kavramış, ayni zamanda öğ < • retmek kabiliyetini de mezcetmiş kıy metli bir antrenördür. Kendisinden istifade ediyoruz. Antrenörün kıymeti hakkında söyliyecek söz bulamıyorum. Hepimizin ağabeyisi olan millî takımın eski oyuncularının hakemlik gibi zor bir işi kabul etmeleri bizler gibi yeni hakemler için bir nimettir. Kısa bir zamanda futbal sahalarımızm en büyük derdi olan bu iş düzelmiş olacaktır. Hakem kursu, fevkalâde istifadelidir ve istenilen gayeye doğru yürümektedir.> Şazi Tezcamn sözleri Hafız Şirazi yük ve en güzel şehirleri haline getirmek için dünyayı yakıp yıkıyorum. Dünya kadar para dağıtıyorum. Sen buralarını bir delikanlının siyah beni için nasıl feda edebiliyorsun? Hafız, Timurlengin cali hiddetini teskin etmek için cübbesini açmış. Halbuki zavalh parasızlıktan iç çamasırını bile tedarik. edememiş olduğundan çıplak vücudü görünmüş ve şu sözleri söylemiş: İşte bu bahşişler ve cömerdlikler değil mi ki beni bu hale koydu? Yazımı gene Hafızın en çok beğenilen iki gazelile bitiriyorum: «Kapımdan görünürsen bana şans gelir. Yüzünü görmem, bir hazine görmeme benzer. Güzelliğin bütün kalbleri titretti. Bütün gamları dağıttı. Kalbim senin kalbinin sesini duysa derhal ıstırablarım ayaklanır. Kollarının arasında uyusam, bütün derdlerim gömleğimden, vücudümden çıkacaktır. Eğer bu dünyada ve öteki dünyada hiç birşeyim yoksa, bu senin bana hem bu dünya, hem de öteki dünya için kâfi bir nimet olduğundandır.» Hamdi Eminin sözleri Nuri ve Halid Galibin sözleri Yeni hakemlerimizden Nuri ve Ha lid Galib de şunları söylemişlerdir: < Kurstan istifade ediyoruz. Antrenörün her hususta bilgisi vardır. Şimdiki kurs, eski kursa nazaran çok iyi dir.> Antrenör dün bir konferans verdi Millî takım antrenörü Mr. Booth dün Galatasaray lisesinde bir konferans vermiş ve futbolun tarihçesini, oyun cularda aranan hassaları ,memleketi mizdeki genc oyuncularm kıymetini anlatmıştır. Konferansta büyük bir dinleyici kütlesi bulunmuş ve antrenörün sözleri çok alkışlanmıştır. Afyonda spor faaliyeti Hakem kursuna iştirak edenlere de şu sualleri sormuştuk: 1 Antrenörden kursta istifade e diyor musunuz? 2 Antrenörün bilgisi nasıldır? 3 Millî oyuncularm hakemlik yapmaları doğru mudur? 4 Şimdiki hakem kursu eskisine nazran nasıldır? Kursa devam edenler neler söylüyorlar? Galatasaraylı Nihadın sözleri Bu suallerimize Galatasaraylı ve millî takımın eski merkez muavini Nihad şu cevablan vermiştir: « Antrenörden çok istifade ediyo ruz. Bu adamm bilgisini takdir ediyo rum. Millî oyuncuların hepsi hakemlik yapabilirler. Tabiî, bunlar kabiliyetlerine göre birinci veya ikinci sınıf hakem olabilirler. Eski kursta bulunmadığım için iki kurs arasmda bir mukayese yapamıyacağım.» Fenerbahçenin ve millî takımın ma ruf solaçığı Bedri de şunları söylemiş tir: « Kurstan çok istifade ediyoruz. Antrenörün bilgisi çok mükemmeldir. Millî oyuncular pekâlâ hakemlik ya parlar. Eski kursta bulunmadığım için birşey söyliyemiyeceğim.» : Afyonkarahisar (Hususî) Afyon karahisar Kocatepe kulübü bir sene denberi çok muntazam bir şekilde ça lışmaktadır. Kocatepe kulübü Uşak ve Akşehire seyahatler yapmış, burada yaptığı maçlarda üç defa berabere kalmış, bir defa galib, bir defa da mağlub olmuştur. Takım, bu önümüzdeki bay rım. ramda da Antalyaya gidecektir. An M. TURHAN talyada Akdeniz spor kulübile karşı laşacaktır. Dönüşte Denizliye de uğraAfyonkarahisarda mak ihtimalleri vardır. TAN tstanbulspor kulübünün kongresi İstanbulspor kulübü başkanlığından: 29/11/936 pazar günü sabah saat tam 9,30 da Cağaloğlundaki Halkevi salo nunda senelik kongre yapılacaktır. Azanın teşrifleri rica olunur. yağmurlar nâfi Garsonlar Cemiyetinde dünkü toplantı Garsonlar cemiyeti dün Beyoğlu Halkevi salonunda toplanmıştır. Bu toplantıda murakabe heyeti raporu okunmuştur. Raporda; idare heyetinin bazı icraatı tenkid ve muahaze edilerek gelecek idare heyetlerinin intihabmda bu cihetlerin nazan dikkate alınması tavsiye edilmiştir. Bundan sonra yeni intihaba geçilerek reyler toplanmıştır. Netice bugün belli olacaktır. Fenerbahçeli Bedrinin sözleri Afyonkarahisar (Hususî) Vilâye tin her tarafında iki gündenberi bol yağmurlar yağmaktadır. Yağmur bol luğu çiftçileri çok sevindirdi. Yağmu run kazalarda ayni şekilde yağmakta olduğu anlaşılmıştır. Geçen sene haşhaş çok olduğu için Hafız hakkında üstad Turhan Tan pek çok afyon istihsal edilmiştir. Yalnız afyon para etmediği için çiftçiler da güzel bir fıkra anlattı. haşhaş tarlalarmdan afyonlarm bir kısTimürlenk Şirazı aldığı zaman bu mmı toplamak ihtiyacını bile duymadıbüyük şairi huzuruna getirtmiş. Ve kenlar. Bugün afyon fiatı kilosu 150 180 disine meşhur: kuruş arasmdadır. Eğer an türkü [*] Şirazî bedest ared düimara M. Blum Parise döndü Behali hinduyeş bahşem Semerkandü Paris 23 (A.A.) M. Blum, dün akBuharara şam Lilleden gelmiştir. Kendisi «yaşasın Blum, yaşasın Halkçılar cephesi> mısralarını ima ederek: diye bağıran kesif bir halk kütlesi ta Behey utanmaz adam, demiş. Ben rafından selâmlanmış, alkışlanmıştır. Semerkandle Buharayı dünyanm en bü «Şarabla gönlünü mamur et. Zira bu harab cihan bizim toprağımızdan tuğla yapmak hevesindedir. Hazan rüzgârmın gülistanı nasıl perişan ettiğini bilen cihan bağmın gülü ile mağrur olmaz.» «Gül ve süsen zamanında cihan cennet gibi oldu. Lâkin ne fayda ki orada ebediyen telezzüz mümkün değildir. Zeki kuş hazanın takib edeceği baharda terennüm etmez. Ey derviş bu alçak dünya için nafile uğraşma! Cihan sureta güzel bir gelindir. Fakat onunla izdivac eden her Red cevabı alınca kızcağızı ağır surette yaraladı kes mihir olmak üzere canını verdi. Beşiktaşta Çırağan caddesinde otu Cihan gelini güzeldir, lâkin aklını başına al. Zira bu kadın kimsenin ran Melâhat isminde 20 yaşlarında bir kız, geceleyin Beşiktaştan geçerken önikâhı altında kalmıyor.» nüne Kemal adında bir adam çıkmış ve MURAD SERTOĞLU Melâhate kendisile beraber yaşamasını [*] Buradaki «Türk» kelimesi güzel ma teklif etmiştir. nasınadır. Türkler neslen güzel olduklarınMelâhat bu teklifi reddedip yoluna dan İranhlar çok defa güzel yerine «Türk devam edince Kemal belinden büyük gibi», yahud sadece «Türk» kelimesini kulbir kama çıkarmış ve zavalhyı karnınlanırlar. dan ve kasıklarından ağır surette ya ralamıştır. 600 lirahk halıyı 12 liraya Yaralı hastaneye kaldırılmıştır. A meliyat yapılmışsa da hayatı tehlike satmış dedir. Suçlu yakalanmıstır. Bundan beş gün evvel Sadıkzade Mehmedin evinden 600 lira kıymetinde Varşova Üniversite talebesi bir halı çalmmıştı. Halıyı çalan hırsız bunu Kasımpaşagrev yapıyor da bir adama 12 liraya, o adam da bir Varşova 23 (A.A.) Wilno Üniver fırmcıya 15 liraya satmış, fakat polisin sitesi talebesi, Üniversite binasına kaaraştırması sonunda halı bulunmuş ve panmışlardır. Talebe, Üniversite makasahiblerine iade edilmiştir. matını Yahudi talebeye ayrı mahaller Hırsızın izi bulunmuştur. Bugün ya tefrikine icbar etmek için birkaç günkalanarak Adliyeye teslim edilecektir. denberi açlık grevi yagmaktadırlar. Mukaddes vatanımızm muazzez bir par« çası olan Erzurum; hükumeti cumhuriyemizin kurumundan tadadı gayrikabil pek büyük istifadeler etmiştir. Ezcümle hayat damarı olan yollarımız hakkında harikalar vücude getirmiştir. Meşhudatıma istinaien arzetmek isterim, ki (936) geçen yaz mevsiminde (fevkalâde ehemmiyetini) evvelce işitmiş ve görmek arzusuna düşmüş olduğum Torkum kazasının Azort nahiyesin deki Denizbaşı şelâlesini görmeğe gitmiştim. Deniz üzerinde olan Zihik köyünde geceyi geçirmek icab etti. Tam yüz yaşmda olduğunu orada bulunan kimselerden işıttiğim bu canlı tarih demek olan adamcian sordum. Babacığım yollarınız çok muntazam, sularınız da güzel, burada yaşadığınız için bahtiyarsınız! Evet, dedi. Sekiz senedenbe. ri bahtiyar olduğumuzu şükranlarımla söylerim. Tekrar sordum. Niçin sekiz senedenberi yaşadığınıza şükrediyorsunuz? dedi ki: Sekiz seneden evvelki halimizi hikâye edeyim. Dinle! Şimdi gördüğünüz yoi »ekiz sene evvel yoktu. Buralarda gezmeğe, yürümeğe alışkan olmıyan adam için buralara gelmök, gitmek kabil değildi. Alışkan insanlar şu gördüğünüz yüksek taşlar aralarından ihtiyac dolayısile ayaklarımıza giyindiğimiz çarıklarm altı çiteli olarak, ellerimizle taşlara sarılarak güçhalle köyden köye gidebilirdik. Pek çok adamlar ayakları kayıp düşerek parçalandığından başka yaban keçilerinin bile kayarak düşüp parçalandıkları çok görülmüştü. Genc yaşımda kendime mağrurlanarak ihtiyac ü zerine civar köye gittiğimde çitesiz çarıkla giderken ayağım kaydı, düştüm. Biraz aşağıda taşa sarılarak hayatımı kurtardımsa da ayağım kırıldı, sakat oldum. Yollar yapılıncıya kadar bir daha köyümden başka bir şey görmedim. Yalnız ben değil, yolsuzlufctan dolayı buralarda gelip geçen yüz binlerce insanlar, şehir, kasaba ve a. raba ve daha birçok şeylerin adlarını işitip kendilerini görmeden ölüp gitmişlerdir. Sekiz sene evvel olacak; yazın büyük sular sıcaktan azalıp kenarlarından geçilecek hale geldiği bir zaman yedi, sekiz efendi atlarile suların kenarından güçhalle geçip köyümüze gelmişlerdi. O gibi efendiler köyümüzde o vakte kadar görülme diği için çoluk, çocuk görmeğe koştular. Ben de yanlanna gittim. Beni güleç yüzle kabul ettiler. Kim olduklarmı ve ne maslahata geldiklerinl sual ettim. İçlerinde arkadaşlarının kendisine fazla hürmet ettiği efendi, ben Erzurum Valisi Zühtü, bunlar da yol yapan mühendLsler, size yol yapacağız, dedi. Ben bu sözlere hayret ettim. Ban dedim, doksan yaşındayım. Böyle sözlere kanmam. Vali Zühtü Bey dedi ki: Baba sen cumhuriyeti idareyi kuran Gazi Mustafa Kemal Paşayı işitmedin mi? Onun azmi kat'idir. Yalnız yol değil, vatanımızın her köşesinl cennet yaparak biz halkı refah ve saadetlere kavuşturacaktır. Ben o idarenin valisi olduğum için mevcud programları mucibince yollarmızı yakm zamanda yapacağım, Emin olunuz! Benimle* SÖZÜHS, bitirip yanmda bulunan adama döndür MühentUs bejM îşte bu gördüğünüz yer'' lere yol yapacağız, dedi. Mühendis bey de kısa bir sada İle bu gibi yerlerde yol yapmak kabil değildir. Sağ, sol kâmilen kesme, yüksek kayadır. Tutunacak yer olmadığı gibi aşağısı da derin su, tehlike yüzdeyüz. Ben mes'uliyetten korkarım, dedi. Vali Bey, mühendisin bu sözüne hiddet ederek beraberinde bulunan kondöktcr Hamza Efendiye buradan taş yarmakta ehil adamlar tedarik ederek yarın işe başlıyacaksın! Başka söz istemem. Yollar yapılacak, dedi. Bu kat'i emir üzerine Hamza Efendi gece vakti ehliyetli adamlan çağırdı, görüştü. Yüz kadar birer metro boyunda kalın, demir kazıkla birkaç ta kalm urgan, lâğım için bir miktar barut veriniz diyerek, her bir tehlikeyi göze alarak yol yapmağa söz verdiler. İki gün zarfında kazık, ip, barut getirildi. Ustalar kazrtdarı taşlara yerleştirerek iplerin birer uclarmı kazıklara bağladılar. Diğer uclarını da birer sepete bağlayıp, ustalar sepetlere girip kendilerini kayadan sarkıttılar. İşte böyle böyle taşları oyup içerilerine barut doldurduktan ve kayadan aşağı inerek su üzerindeki kayığa girip lâğım mahallinden uzaklaştıktan sonra fitili. ateşleyip kaçtılar. Bu suretle lâğım âteş alarak kayalar içerilerinde üçer, dörder adam sığacak kadar mağaralar peyda oldu. Ustalar o mağaralara tekrar ip lerle çıkarak, taşları oyup barut doldurarak taşları parçalamağa ve yol açmağa mu vaffak oldular. Bu havalide yaşamakta olan insanlar o zamandanberi hükumetimlzin düşünerek yaptırdığı yollar dolayısile refah ve saadete kavuştuk. Cumhuriyet idaremizi kuran Büyük Gazi Mustafa Kemal Paşamıza, onun zamanmda olan âmir ve memurlara, bütün vatanımızda bulunan milletimize Allah uzun ömürler versin, daha çok refah ve saadetler nasib etsin dualarile o ihtiyar adam sözünü bitirdi ve ellerini kaldırıp kalbinden doğan bu ciddî duaları yaparken gözl?rlnden de yaş akıtıyordu. **

Bu sayıdan diğer sayfalar: