10 Aralık 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

10 Aralık 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 10 Birincikânun 1936 Bütün medeniyetlerin kaynağı Orta Asyadır Alacahöyük, Boğazköy, Kargamış harabeleri Anadoluya yerleşen eski Türklerin büyük medeniyetini gösteren Ölmez eserlerdir ı Ziya Gökalp, «Türk Medeniyeti Tarihi» adlı eserinde Türk içtimaî tekâmülünü üç devreye aymyordu: Birincisi, eski devir, yani eski zamanlardan islâm dinine girilen zamana kadar; ikincisi, orta devir, yani islâm dininin kabulünden garb medeniyeti dairesine girilinciye ka dar; iiçüncüsü, yeni devirdir ki garb medeniyetini kabulden sonraya aiddir. (1) Türk cemiyetinin tekâmülünü, ve Türk medeniyeti tarihini biz bu tarzda tasnif etmiyeceğiz. Çünkü din, tekâmül ve medeniyet devirlerini tesbitte esash bir mi yar olamıyacağı gibi Türklerin medenî hayatını milâddan ewel İkinci asırdan başlatmak ta, ondan binlerce sene ev velki büyük Türk medeniyetlerinden habersiz kalmak demek olur, ve bittabi bu tasnifin yanlışlığını gösterecek en mühim bir mesele teşkil eder. Esasen şark medeniyeti, garb medeniyeti diye medeniyetleri ayırmak ta doğru değildir. Medeniyet bir kültür, ve bir vahdet arzeder. Medeniyete hâdim olan milletler vardır. Garb medeniyeti diye ileri sürülen medeniyet, en mühim unsurlannı ve e saslarını şarktan almıştır. Anadoludaki eski Türk medeniyeti Akdeniz havza sına tesir, Yunan ve Roma medeniyetlerini meydana getirmiş, ve daha sonra bunlardan türiyen garb medeniyetinin e sasını teşkil etmiştir. Bundan başka, Orta Asyadan garbe doğru akın akın giden Türk dalgaları, oralara kendi ırk ve medeniyetlerini yaymışlardır. Bu sebebler altında, Türk cemiyet ve medeniyetinin tekâmülünü, indî miyarlardan tevakki ederek ilmî esaslara göre tasnif etmek lâzımdır. Bu devirler, kronolijik bir şekilde de tasnif edilemez. Zıra, beşer hayatında medeniyet mütemadi bir tekâmül takib etmiyor. Çok eski devirlerde, yeni de virlerin karekterlerinin hâkim olarak yaşadığını görmek mümkündür. Beşerin hayatında tekâmül ivicaclı bir münhani takib eder; inip çıkmalar, ilerlemeler, gerilemeler vardır. Onun için, biz tasnifi mizi zamanlara göre de yapmıyacağız. Vazedilecek esaslara ve miyarlara göre bir zamandaki medeniyetin hangi sevi yede olduğu o medeniyet tarihi tetkik edilmekle görülecektir. Ayni içtimaî zümrenin, daha sonraki bir zamanda, muhtelif amiller ve tesirler altında daha geri gitmesi mümkün ve vakidir. Nitekim Avrupada da ayni hal görülmüştür. Klâsik medeniyetlerden sonra, orta zaman larm daha iptidaî hayatı gelmiştir. O nun için medeniyet tekâmülünde kat'î kronolijik tasniflerden de sakınmalıdır. Türk halkmdan ve Türk medeniyetinin karakterinden bahsederken kendimizi büyük, engin bir âlem içinde buluruz. Tabiat cevherinin en yüksek manevî ve fikrî prensipi, Türk milletinin tarihi vicdanında tecelli etmiştir. Kâinatın hakikî mahiyetinin bir küllî irade ve faal enerji olduğunu kabul edersek (2), bunun en yüksek tecellisini Türk milletinin şuurunda görürüz. Son Türk istiklâl destanı ve inkılâbı da bu kudretin yeniden faaliyete geçmiş olmasınm bir ifadesidir. Bütün tarihî tetkiklerimizde, büyük Türk ırkının muhtelif kollarında, bu ruhu en eski zamanlardanberi görüyoruz. Fakat bu nun en yüksek derecesi bugünkü Ana dolu Türkünün, garb Türklerinin haiz olduğu, büyük istiklâl savaşile anlaşıl mıştır. aZten tarih, bu ruhun mütemadi bir inkişafınm ifadesi olduğuna göre, muasır Türk milletinin bu ruhu bütün milletlerin ve bütün mazisinin üstünde haiz olması pek tabiidir. Tarihin eşsiz bir menkıbesi olan Türk istiklâl Mücadelesi, ve ondan sonra ge len büyük inkılâblar, bu hakikatin en bariz, en şanlı delilleridir. Türk kültürü, bu yüksek müstakil ruhtan doğmuştur; ve*ferdler kendi şahsiyetlerini, bu millî vicdandan nasibedar olduklan derecede kazanırlar. Şahsiyetlerin yüksekliği ve tekâmülü, millî vicdana yaptıklan hiz metin ve fedakârhkların derecesile mü tenasibdir ( 3 ) . Her Türk evlâdı, kendi şahsiyetini, ancak bu millî vicdanın a ğuşunda tahakkuk ettirebilir. Binlerce sene evvel meydana gelmiş olan millî vahdetin menşeinde bu fitrî, mütemayiz karakter mündemicdi. Onun inkişafındaki ilk safha, Türk medeniye tinin ilk devrini teşkil eder. Bu sahanm daha bariz bir surette inkişaf ve temayüzü, gittikçe güzelleşen ve serpilen Tiirk medeniyetlerini meydana getirmiştir. Bu ruhu, biz, bugünün Türk nesilleri iyice anlamalı ve onu derin bir duygu ve i manla kutlulamahyız. Böyle yüksek bir Eslci Tiirk medeniyeti { Şehir ve Memleket Haberleri Tasarruf ve Yerli Mallar haftası Bu sene büyük mikyasta hediyeli satıslar yapılacak Cumartesi günü başlıyacak olan T a sarruf ve Yerli Mallar Haftası için ya pılan hazırlıklar bitmek üzeredir. Bu sene Tasarruf Haftasının her senekinden daha güzel olması için hertürlü tedbirleı alınmıştır. Hafta, Ankarada Başvekil İsmet Inönü tarafından Ankara Halkevinde verilecek mühim bir nutukla açılacaktır. Bu nutku Ankara ve îstanbul radyoları neşredeceklerdir. Nutku müteakıb An kara ikinci ortamektebi tarafından Halkevinde tasarruf mevzuu etrafında veri * lecek temsil de radyo ile neşredilecektir. Bu esnada Türkiyede 2000 mektebde ayni temsil verilecektir. Haftanın ikinci pazar günü hava müsaid olduğu takdirde bütün mekteblerin iştirakile mıntaka mıntaka geçid resmi yapılacaktır. Millî Tasarruf ve îktısad cemiyeti bu sene ikramiyeli yemiş satışı işini daha geniş tutmuştur. Yüzlerce yemişçi bu ik ramiyeli satışa iştirak edecektir. Bu sene ikramiyeli meyvalar meyanına portakal da konulmuştur. Kuru yemiş veya portakal satm alındığı zaman bu yarış satışına iştirak eden dükkândan, yanşa iştirak kuponu isti yecektir. Bu kuponlar alınırken dip koçanına da isim ve adresi yazılacak ve alan imza edecektir. Kendinde kalan kuponlar saklanacak ve hafta sonunda yapılacak kur'a neticesinde numaralarma yerli mallanndan hediye çıkanlar ilân edilecektir. Kuponlu satış yapan dükkânlarm camekânlarında kırmızı hediyeli kuru yemişler burada satılır levhası vardır. Bu senenin gayelerinden birini de miktarı 72,000,000 liraya varmış olan bankalardaki tasarruf hesablarını 100 milyon liraya çıkarmağa çalışmak ola • caktır. Bunun için mekteblerde ve sair yerlerde kuvvetli propaganda yapıla caktır. Ticaret Odası da her ticarethaneye vitrin müsabakasına girmek tavsiyesinde bulunmuştur. *** Beyoğlu Halkevinden: Yerli Mallar ve Artırma yedinci haftasının 12 '12 936 tarihinde başlaması münasebetile mezkur gün akşamı saat 20,30 da Evimizde yapılacak toplantı programı aşağıda yazılmıştır. İstiyen yurddaşlarımız, Beyoğlunda Nuruziya sokağmda C. H. P. İlçe binasmdaki Evimiz temsil salonuna gelmelerini rica ederiz. 1 Konferans (profesör Suphl Nuri İleri tarafından). 2 Temsil «Yaşıyan ölü» iki perae dram. «Mahcublar» bir perde komedi. (Evimiz gosterit kolu tarafından). j Siyasî icmal Suriye ve Fransız müstemlekeleri 5 ngiltere Umumî Harbde pek fazla II para döktüğü ve insanca zayiat vermek sayesinde işgal ettiği îrakı bırakıp istiklâlini tanımış ve bu memleketle yeni münasebatmı yalnız ittifak esası üzere kurmuştur. Bu örnek karşısmda Fransa, Irakın yanıbaşındaki Suriyeyi daimî surette mandater olarak dilediği gibi bir müstemleke halinde idare etmekte devam edemezdi. Bunun için manda yerine ittifak esası üzere yeni münasebat tesisi için şimdiki Fransız kabinesınin selefi Flandin kabinesi ilk temas ve müzakereye başlamıştı. Fakat Fransadaki yeni umumî intihabın ne netice vereceği belli olmadığından bu müzakereler ilerlememişti. Ancak M. Blum iş başına geldikten sonra müzakereler neticelendi. Fakat bu neticeler yakınşarkta Fransız mandası altındaki yerlerin halklarını memnun etmedi. Çünkü Fransa eskiden halkının ekseriyeti hıris tiyan Arab olan küçük Lübnanı Filistin hududundan Iskenderun Sancağı hudu duna kadar olan Suriyenin bütün Akdeniz sahiline genişleterek hem Suriyeyi parçalamış, hem de denize olan mahreclerinden tecrid etmiştir. Fransa, Suriyeye mahrec olmak üzere de 1921 ve 1926 senelerinde Türkiye ile Fransa arsında münakid mukavelelerde Türklük mahiyetini tanımış ve bayrağına kadar ayrılığmı kabul etmiş olduğu Iskenderun Sancağını peşkeş çekerek beynelmilel ahdî ahkâma riayetsizlik göstermek suretile Sancağın bütün halkını galeyana getirmiştir. Trablusşam gibi halkı ırkan ve dinen Suriyeli, ayni za manda Suriyenin en yakm ve en tabiî mahreci olan sahildeki şehirlerin ve yerlerin Suriyeden tefrik edilmesi ve bü yük Lübnan gibi halkı gayrimütecanis sun'î bir devlet yaratılması ne Suriyenin kalan yerlerindeki ahaliyi, ne de şimdiki Lübnanın büyük ekseriyetini memnun etmedi ve her tarafta galeyan ve kanlı hâdiseler çıktı. Fransanın, Iraktaki yeni vaziyete uymak mecburıyetinden dolayı Suriyede hiç bir tarafı memnun etmiyen tertibatı vü cude getırmesinin akisleri bu memlekete ve Türkiye ile münasebatina münhasır kalmayıp önüne geçilmez bir tank gibi Atlantik Okyanusuna kadar arabca konuşan bütün şimalî Afrika müslüman âlemini harekete getirmiştir. Zâhirde Fransanın himayesi altında bulunan Tunus Beyliğile Fas Sultanlığında ve doğrudan doğruya bir Fransız müstemlekesi olup daresi Dahiliye Nezaretine verilmiş olan 3ezayirde ötedenberi mevcud olan milliyetperverlık cereyanlan son derecede kuv\ret bulmuştur. Fransa Mısır üzerindeki haklanndan feragat ederek Fas Sultanlığını kendi himayesi altına aldıktan sonra bu memle ketin içerilerine pek nüfuz edememişti. Fashlar yirmi beş sene mukavemet ve harbettiler. Son mücahedeler ancak ge çen senelerde bitti. vmdi Suriyedeki mandanın kaldırılması kararı üzerine Fasta çıkan hareket eski müdafaa ve mücahede gayretile alâkadar değildir. Avrupa medeniyetile temas eden Fas gencliği asrî milliyetperverlik ruhile gayrete gelerek sahildeki şehirlerde ve memleketin iki merkezi Fas ve Merakiş şehirlerinde ayaklanmıştır ve Fransa silâh kuvvetile şimdilik bu hareketin önüne geçmiştir. Tunus Beyliğinde Düstur cemiyeti etrafında toplanan ve garbin maarıfile nurlanan genclik Suriyeyi örnek tutarak Fransızlan memleketin dahilî işlerinden uzaklaştırmak için ayaklanmışlardır. Tunustaki Fransanın mümessili General Guillon Tunusta Fransızlarla Tunuslularm Consouverain yani hukuku hüküm ranide ortak olduklarını beyan etmişse de Düsturcular memleketin dahilî işle rinde hukuku hükümraninin yalnız Tu nuslulara aid olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bunların haricî işlerde de çok ileri gitmemeleri İtalyanın siyasî emellerin den cekindikleri içindir. Cezayirde ise milliyetperverlik hareketi o kadar ileri gitmiştir ki Fransa hüku meti Cezayirdeki müslümanlara Fransızlar ve Museviler gibi Paristeki parlamentoya meb'us seçmek hakkını vermeğe mecbur olmuştur. Suriyedeki hareketin akisleri şimalî Afrikadaki Fransız müs temlekelerine atlarken İtalyanın Trablusgarb ve Bingazi müstemlekelerinin İtalyan istilâsına kadar yirmi küsur sene müca hede ve harbeden müslüman halkının yeni münevverleri üzerinde dahi iz buak maktan hâli kalmamıştır. Bunlar arab canın resmî lisan olarak tanınmasını ve ayn parlamento ve idare verilmesini istemişlerdir. Lâkin Suriye işlerinin uyandırdığı gaile daha ziyade Fransayı düşündürmektedır. Doğru değil mî? Posta vapurculuğu muzda intizamsızlık Denizyolları idaresi, kabotaj hatlarında posta vapurculuğu yapan ve sularımızda posta vapurculuğu nu bugünkü şart ve ihtiyaclara uygun bir şekilde tedvirle mükellef bir devlet müessesesidir. İktısad Vekâleti eski Seyrisefain idaresini parçalıyarak bu yeni müesseseyi sırf posta vapurculuğu muzu memleketin mütemadiyen inkişaf halinde bulunan iktısadi yatını tatmin edecek bir intizam altına almak kararile kurmuştur. Diğer sahalarda tahakkuk eden çok verimli neticelere bakarak posta vapurculuğunun hükumet tarafından idaresi işine denizcili ğimizin istikbali nam ve hesabına memnun kaldık. Devlet elinde vapurculuğumuzun çok inkişaf ede ceğine de eminiz. Fakat, kabotaj hatlarmda bu mühim âmme hizmetini bütün yük ve mes'uliyetile üzerine almış o lan Denizyolları idaresinin işde aksıyan bazı noktalarım görerek müteessir oluyoruz. Evvelâ, pos talar beklenen intizamla işliyemiyor. Bu vesaitsizlikten mütevellid bir zaruretten ileri geliyor dene mez. Çünkü idare Vapurculuk şirketinin vapurlarmı satm almış, onlardan bir kısmını çalıştırmağa başlamış, sonradan bir kısmını daha tamir ettirerek faal kadroya i lâve etmek suretile ihtiyacmı karşılamıştır. Böyle olduğu halde seferlerde bazı intizamsızlıklar göze çarpmaktadır. Bunun en yeni misaline şahid olan bir arkadaşımız anlatıyor: « Geçen pazar günü Karade nize gidecek bir yolcum vardı. Vapur dörtte kalkacaktı. Rıhtıma gittik. Karadeniz vapuru saat üç buçuk olduğu halde hâlâ kömür alıyordu. Bu kömür alma işi, mübalâğasız. saat sekize kadar devam etti ve saat dörtte kalkması tarife icabı olan vapur tam dört saat teahhurla kalktı. Sebebini sorduk. Anlattıklarına göre tamirde olan İnönü vapuru Mersin postasına yetişememiş, onun yerine Kara deniz seferi içîn hazıı'îanan Gü neysu vapuru tahsis edilmiş. Gü neysuyun yerine de havuza gir mek üzere olan Karadeniz vapu ru konmuş. Güneysu Karadeniz limanları için aldığı yükleri bu vapura aktarma ettiği, son dakikada da kömür verilmeğe başlandığı i çin bu gecikme olmuş.> Sebeb ne olursa olsun ortada bir intizamsızlık vardır. Ve Denizyolları idaresi, denizciliğimiz bakı mından kendisine bağlanan ümidleri boşa çıkarmamak için faaliyetine daha fazla bir intizam vermeğe itina etmelidir, diyoruz. İki buçuk sene süren bir muhakeme Said Paşanın oğlu dün tevkif edildi Eski Sadrıazamlardan Küçük Said Paşanın oğlu Said Vehbi bundan iki bu çuk sene kadar evvel yanında bir kadın olduğu halde hususî otomobılıle Orta köyden süratle geçerken Osman adm da bir süvari neferini çiğnemiş ve zavallıyı paramparça etmişti. İki buçuk senedenberi devam eden bu muhakeme maznunun gösterdiği türlü türlü müşkülât yüzünden mütemadiyen teahhura uğramakta idı. Hatta maznun, müdafaasını ha zırlamak bahanesile yedi defa tehir et tirmişti. Said Vehbi bununla da kalmıyarak duruşmanın yakın günlere konmasından dolayı reddi hâkim talebinde bulunmuş ve mahkeme bu talebi reddetmekle be raber işi sürüncemede bırakmak suçun dan dolayı maznunu 50 lira ağır para cezasına mahkum etmişti. Izmit mahkemesine itiraz eden maz nun, burada da para cezasına mahkum olmuş ve muhakemesine tekrar İstanbulda ve fakat gayrimevkuf olarak devam edilmeğe başlanmıştı. Dün tekrar maznunun duruşması yapıldığı sıralarda bir keşif raporu okun muş ve maznun, Mühendis mektebi profesörleri tarafından hazırlanan bu rapora da itiraz ederek bir daha keşif yapılmasını isteyince mahkeme heyeti, ceza muhakemeleri usulü kanununun 104 üncü maddesinin birinci bendi mucibince maznunun firar etmesini muhtemel görerek tevkifine karar vermiş ve Said Vehbi hakkında tevkif müzekkeresi hazırlana • rak jandarmaya teslim edilmiş ve hapisaneye yollanmıştır. Muhakemesine bu ayın 14 ünde devam edılecektır. ruhun sadece jenetik hududlar içinde kalacağını düşünmek te manasızdır. Zaten millî şuurun en yüksek tecellisi, en çok cepheli oluşıle mümkündür. Ancak bu sayede kendi kendisini tahakkuk et tirmek kuvvetini kazanır. Türk tarihi bu tahavvülleri, bu göçleri ve kanşmaları, en eski zamanlardanberi göstermektedir. Türkler nereye gittilerse hâkim ruhlannı daima beraber götürdüler, ve orada bulduklan yeni zümrelere bu ruhu aşıiamak suretile onlara yeni hayat ve inkişaf bahşettiler. Bu temaslar ve tecrübeler ken dilerini de mütemadiyen yükseltti. Ana dolu, milâddan 4 5 bin yıl evvel, burada yaşamış olan Eti Türklerinin yük;es medeniyetile, cihan kültürünün çiçeğini yaratmıştır. Bu çiçek ,yeni tomurcuğunu yeni fidanında son Türk inkılâbile veriyor. • Türk ırkına aid kanşık ve tezad bazı fikirleri, bir kısım mutaassıb Avrupa â limleri kendi lehlerine telif etmeğe ça lıştılar. Açık, aydınlık yollar dururken, karanlık muğlâk bir takım istikametiere saptılar. Halbuki, sarih ve aşikâr bir şekilde, en eski kültür ve medeniyet sahibleri, Orta Asyanm otokton ırkı olan Türklerdir. Bu hakikat, hertürlü taas sub ve tarafgirliğe rağmen, artık inkâr edilemiyecek bir realite olmuştur. Girid; Ege ve Grek medeniyetlerile iftihar eden, ve onları gökten inmiş gibi telâkki eden eski Avrupa zihniyeti bugün yıkılmış, ve bu yüce medeniyetlerin, aslında birer Türk medeniyeti olduğu anlaşılmıştır. Büyük Homerin destanlarında tasvir edilen parlak hayatın temsil ettiği medeniyet, artık bu anlaşılır manada alınmalıdır. Bütün bu âlem bir Türk âlemidir. Orta Asyadan çıkıp oralara gitmiş olan Tor ve Aka Türklerinin yarattığı âlemdir. Bunların beraber telâkki ettikleri insanlar, hakikaten bu destanlardan da anlaşıldığına göre, ana yurddan getirdikleri kendi öz medeniyetleri ve dilleri karşısında pek iptidaî kalan insanlardı. Orta Asyada, Türklerin büyük me deniyetler kurdukları, 10,000 yıldan evvele aid en eski zamanlarda, geniş ve güzel yaylaların ortasında büyük bir iç deniz olduğu tesbit ediliyor. Burada iklim müsaid ve toprak zengindi. Sonra meydana gelen jeolojik hâdiseler ve ik lim şartları bu hali değiştirdi. Göçler meydana geldi, ve o zamandanberi, A nadolu, serin, yüksek yaylalarile, güzel, bereketli nehirleri ve ovalarile, dumanlı karlı dağlarile, tabiatin en güzel, en şirin denecek sahillerile, bir küçük Asya ol du. Orta Asya, Türklerin ana yurdu, Anadolu da öz yurdudur. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında Avrupa kıt'asile birleşen, ve en eski 7amanlardanberi garbin medenî merkez lerile temas ve iştirakte bulunan Ana dolu, Asyanm garbe doğru uzanan bu büyük eli, beşerin ırkî ve medenî tarihinde hususî bir alâkayı calibdir. Burada, binlerce sene evvel ana yurddan gelen atalarımız yerleşerek muhte şem medeniyetlerini kurmuşlardır. Alacahöyük, Bogazköy, Alişar, Giiltepe, Karkamış harabeleri, onlann ölmez a bideleri olarak bugünkü mütefekkir be seriyetin gözleri önüne serpilmiş bulunuyor. İNHİSARLARDA Mütehassıs Ury Avrupaya gitti İnhisarlar idaresinin satış işlerini ıslah etmek üzere Fransadan getirttiği Ury ismindeki mütehassıs Avrupaya seyahate çıkmıştır. Ury, Avrupanın muhtelif merkezle rinde înhMarldSresinin mamulâtını satmakta olan bayilerin teşkilât ve vaziyetini tetkik edecektir. Satış mütehassısı Avrupadan sonra Mısıra geçerek idarenin Mısırda faaliyette bulunmak ta olan fabrikası ve Mısırdaki satış teşkilâtı üzerinde de tetkikatta buluna caktır. Inhisarlar idaresinin yaptıracağı tütün bakımevi Tahrir müsabakasında kazanan talebeler M. Saffet Engin (1) Ziya Kökalp, Turk Medeniyeti Ta rihi, 1926, S. 6 7. (2) Nietzcche, Schopenhauer, Fichtenin felsefeleri bu esasa dayanır. (3) (Muasır Avrupa Felsefesi) adlı eserimizin Fichte ve Hegel bahislerinde bu felsefe tasrih edilmiştir. Efgan Nazırı Tasarruf ve Yerli Mallar Haftası münasebetile geçen yıl ilkmekteblerde bir tahrir müsabakası yapılmıştı. Bu müBabakaya iştirak eden talebelerin tahnr leri tetkik edilmiş ve kazananların ısımleri tesbit edilmiştir. İstanbul 10 uncu mektebden 188 Türkân, 13 üncü mektebden 348 H a san, 10 uncu mektebden 372 Tekin Ulkü, 19 uncu mektebden 131 Mustafa, 25 inci mektebden 119 Ekrem, 43 üncü mektebden 121 Yılmaz Saffet, 59 uncu mektebden 485 Nebahat, Beyoğlu 2 ncı mektebden 338 Nebahat, 39 uncu mektebden 17 Nilüfer, 46 ncı mekteb den 294 Rıza, Üsküdar 14 üncü mektebden 21 Hatice, 20 nci mektebden Fahreddin Ekrem, 24 üncü mektebden 127 Mihriban, Çubuklu 37 nci mektebden Mesture, Yeni Türkiye mektebi 27 Erdoğan Osman, Silivri 1 inci mektebden T18 Vedia kazanmışlardır. Önümüzdeki Tasarruf Haftasının ilk gününde kazanan talebelere Maarif müdürlüğü tarafından verilmesi takarrür e den hediyeler merasimle tevzi edilecektir. Bu müsabaka bu yıl da aynen tekrar lanacaktır. Feyiz Muhammet Han Maraşta yapışık olarak doğan kardeşler öldü dün Romaya gitti Bir müddettenberi Ankarada bulun makta olan Efgan Hariciye Nazırı Feyiz Muhammed Han şehrimize dönmüş ve dün akşamki ekspresle de Avrupaya gitmiştir. Feyiz Muhammed Han bundan evvel Sovyet Rusya ve Almanyaya giderek siyasî temaslarda bulunmuş ve bu iki memleketle ticaret muahedeleri de ak detmişti. Efgan Hariciye Nazırı gene bu maksadla dün îtalyaya gitmiştir. Ro * mada İtalya Hariciye Nazırı Kont Ciano ile görüşecektir. Feyiz Muhammed Han Romadan sonra Cenevreye giderek Cemiyeti Ak • vam toplantısında bulunacak ve oradan da memleketine dönecektir. Maraş (Hususî) Ekmekçi mahallesinden Mehmed karısı Fatma üçüz çocuk doğurmuştur. Bunlardan birisi serbest, ikisi birbirine yapışıktır. Çocuk larm her üçü de kızdır. Ne yazık ki bu çocuklar fazla yaşıyamamıştır. İkinci günü tek doğanı ve üçüncü günü de birleşik doğanları itina ve ihtimamlara rağmen ölmüştür. Be lediye bu aileye yardım etmiş ve çocukları bakım altma almıştı. Tamamile iyileşen Fatma, geçen senelerde de iki çocuk doğurmuştu. Bu, yalnız Fatmanın ve Maraşın değil, bütün dünyamn ikinci hilkat garibesidir. Mehmed. dokumacılıkla geçinen fakir bir vatandaştır. Henüz kırk yaşını doldurmamıştır. Fatma da yirmi beşinde ancak vardır. Bir iki senedenberi memleket tütüncülüğünün ıslahı tedbirlerile daha yakın bir alâka ile meşgul olmağa başlı yan İnhisarlar idaresi, mühim istihsal merkezlerindeki son sistem büyük bakım ve işleme evleri yaptırmaktadır. Bu binalardan bir tanesi Üsküdarda Şemsipaşa civarında yapılmaktadır. İÜİÜTEFERRfKdare ayrıca İzmirde Kültürpark civa rında da büyük ve son sistem bir depo Siyasî müsteşarlar yaptırmak üzeredir. Bu deporlardan bir Vekâletlerde birer siyasî müsteşarlık ihdas edileceğini yazmıştık. Verilen ma tane de Samsunda yapılacaktır. Tütünlerin en mütekâmil usullerle lumata göre, meb'us intihab edi muhafazası, işlenmesi ve ambalâjlan lerek Hariciye siyasî müsteşar lığına seçilecek olan Numan Rifat ması için her türlü fennî ve asrî tesisat tan başka Nafıa Siyasî müsteşarlı ve tertibatı ihtiva etmekte olan bu biğma Sinob meb'usu Cevdet Kerim, Da naların beheri asgarî 7 8 yüz bin denk hiliye siyasî müsteşarlığına da Malatya alabilecek vüs'atte olacaktır. Yeni basajdavı Abdülmuttalibin tayini muh kım ve işleme evlerinin inşaatında iş temeldir. çilerin çalışma vaziyetlerine ve sıhhî Ticaret ataşelerimiz ihtiyaclara da itina edilmektedir. Bu binalarda ameleler için hususî lokantagidiyolar Şehrimizde bulunan yeni Paris kon lar, banyo yerleri, soyunma ve giyin seyemiz Mecdet dün akşamki ekspresle me odaları olacaktır. Berlin yolile memuriyet mahalline haADLİYEDE reket etmiştir. Kayınanasını kendisi Rio de Janeyro ataşemiz Ahmed Ce mil ve Brüksel ataşemiz Melih te bugün öldürmemiş! hareket edeceklerdir. Kumkapıda Kirkor adında bir ErmeBükreş elçimiz Mısıra ni kaynanası Kanyayı ekmek bıçağıle öldürmüş ve üvey kızı Dikranniyi yagidiyor Bir müddettenberi mezunen şehri ralamıştı. Sonra kendisi de yukarı kata mizde bulunmakta olan Bükreş elçimiz çıkarken düşerek kendi bıçağile yara Hamdullah Suphi bugün Mısıra gide lanmıştı. Katil Kirkorun muhakemesi cektir. Hamdullah Suphi, Mısırda bir ne dün Ağırcezada başlanmıştır. Suçlu: < O sabah karım evde yoktu. Üvey ay kadar kalacak, dönüşte tekrar îs kızımm iki kişiye borcu varmış. onlar tanbula uğrıyarak buradan Bükreşe gigeldiler. Hem beni, hem de onu yara decektir. ve ŞEHtR tŞLERİ ladılar Bensevgili kaymvalidemi (!) vurdular. gözlerimi açtığım zaman Tramvay şirketi borcunu kendimi Cerrahpaşa hastanesinde buldum» demiştir. ödüyor Suçlunun 7 yaşmdaki oğlu ise: «Ben Tramvay şirketinin halktan nizamsız bir surette aldığı 1,700.000 liralık taz gürültü ile uyandım ve karyolada ya minatın 936 senesi son taksiti olan 35 tarken babamm, büyük annemi öldürbin lira bugünlerde bankaya teslim edi düğünü gördüm> şeklinde ifade vermiş lecektir. ve vak'ayı büyük bir safıyetle anlat 937 den itibaren her aybaşı Tramvay mıştır. şirketi 27,500 lira vermek suretile 938 Diğar şahidlerin dinlenmesi için dasenesinde borcunu bitirmiş olacaktır. va başka bir çüne bırakılmıştır. Doğru değil mi? Ramazan 25 Perşembe Ikindi Akşam Yatsı (msak Ezanî Zevalî S. D. S. D. 7 26 9 47 12 06 14 28 S. D. 12 16 41 S. D. S. D. 1 38 12 47 [ 18 20 5 28 VİLÂYETTE Su getirilecek vilâyetler 940 senesi nihayetine kadar 56 vilâ yetin suya kavuşması için Dahiliye Ve kâletince bir proje hazırlanmıştır. Muharrem Feyzi TOGAY

Bu sayıdan diğer sayfalar: