6 Ocak 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

6 Ocak 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 6 İkineikânun 1937 Çöplük bir med dalgası Arkasından mersiye okunan antrenör gibi Şişliye doğru geliyor 23 üncü ilkbaharında an Bütün İstanbul ilkbaharda misli görülmemiş, trenörlüğe terfi ettirilen müthiş bir sinek istilâsma uğrıyacaktır Lewisin hazin akıbeti Geçenlerde bir sabah gazetesinde atletizm antrenörü Lewis'in işine nihayet verilmesi üzerine «Amerikalı antrenör Levvis'in ayrıhşı, atletizm için ciddî bir kayıbdın> serlevhalı imzasız bir yazı çıktı. Bu yazının kimin tarafından ve ne maksadla yazıldığmı araşhracak değiliz. Yalnız, burada kısaca balon gibi şişirilen bu adamm hakikaten kıymetli ve gidişinin arkasından ağlanacak, mersiye okuna cak bir kayıb olup olmadığını tetkik edeceğiz. Dünya kadar para verilerek getirilen buAmerikah gencde antrenör olmak için lâzım gelen vasıflardan hiç biri yoktur. Bu iddiamızı madde madde izah edelim: 1 Lewis, Amerikanın hiçbir spor ve atletizm enstitüsünde okumamıştır. Ve bu hususta elinde hiçbir ciddî diploma yoktur. 2 Lewis, daha evvel, Patagonya da dahil^ olmak üzere, hiçbir yerde an trenörlük yapmamıştır. Bu çok mühim san'atin inceliklerine vâkıf değildir. Halbuki atletizm gibi çok ince bir sporda ihtisaslann ve bilhassa uzun bir tecrübenin nekadar büyük rolü olduğu meydandadır. Meselâ ömründe diski eline almamış olan bu antrenör Veysiye ne öğretebilir? Tabiatile bilgisi gibi sıfır. Halkın sıhhati ile oynanır mı? Torosun kurtuluşu Adana ve Mersinin yıldönümü dün coskun tezahüratla kutlulandı dakika sükut edılmiştir. Bundan sonra söz alan Remziye Bekraç, Adananın kurtuluşu, ezelt sevino günlerimizden biri olduğunu, 19 mayıs 1919 da Samsunda doğan halâs güneşi • • nin evvelâ cenubdaki kahramanların ruhlarmı ısıttığını, nihayet 1922 de Adanada Saatkulesile Ulu cami arasına şanlı Türk bayrağının nasıl gerilmiş olduğunu anlattı. Bundan sonra söz alan Bahadır Al kım da: « Bugün, düşünen, güvenen, başaran bir kuvvetin günüdür. Türk ihtilâlinin garbe cenubdan giden cevabmın günüdür. Istiklâl Harbinin davaların dan biri de cenub davasıdır.» diye söze başlıyarak Adananm nasıl işgal edildi ğini, bu işgal günlerinde Adanadaki fedailerin nasıl çalıştığını ve nihayet memleketin bu güzel parçasının nasıl kurtulduğunu anlattı ve bu arada kur tuluşta âmil olanlann isimleri de zik redildi. Kahraman mücahidlerden Si nan toplantıda hazır bulunuyordu. Davetlilerin ısrarile Sinan ortaya çıkarıldı ve şiddetle alkışlandı. Hatiblerden Muzaffer ve edib arka daşımız Ismail Habib tarafından da ayni mevzular üzerinde çok ateşin sözler söylendi. Konser verlidi, Merasimde hazır bulunanlara Adana pamuğundan yapılmış güzel rozetlerle Torosun güzel meyvalarından dağıtıldı ve merasime nihayet verildi. [Baştarafı 1 inci sahifede] Halk Opereti himaye edilmeli Vali, Ooeret müessislerini kabul ederek görüştü Süprüntü diyartndan bir başka manzara daha! [Baştarafı 1 inci sahifede] ket kanadmın bir sembolü gibi, zaten ıslak, kirli ve ruhu sıkan havaya bir başka kasvet veriyordu. Dört ay evvelki sinek kafileleri yerr ne, şimdi karga sürüleri... Ya sinekler?.. Merak etmeyin, bugün göze görünmemekle beraber onlar da var. Soğuktan ürkerek şu moloz yığınlan nın her tarafma sinmiş, iyi havalan bekliyen sineklerin de ortaya çıkmalan için şunun şurasında üç dört ay kaldı. Hem bu sefer öyle bir çıkış çıkacak lar ki... Mübarek adam, keramet sahibimisin, demeyin. Çıinkü, oradan dönüşte tanınmış doktorlarımızdan bir çoklannı ziyaret etmeği unutmadım ve hegsinden aldığım cevab şu oldu: « Sinekler bu molozlann üstünde barınarak kışı geçirirler ve rakamla ifadesi mümkün olamıyacak derecede ürerlcr... Havalar biraz ısınmca şehrin her yanına akın akın yayıhrlar.» Şimdi sonbahardaki sinek istilâsını düşünün, bir de bunun rakamla ifade edilemiyecek derecede büyümüş, artmış şeklini gözönüne getirin... Sonra da isterseniz yaklaşaa felâkete gene inanmayın.. Bugün gördüm ki, Belediye reisinin üç ay evvelki kat'î, sarih vadine rağmen çöpler hâlâ ayni yere dökülmektedir ve bu çöpler ne üstleri örtülmekte, ne de yakılmaktadır. Hatta, daha fenası, ortalık çamur olduğu için kamyonlar eski yere kadar ilerliyemediklerinden, çöpler, bu sefer büsbütün yol üstüne dökülmektedir. Yani çöplük şehirden uzaklaşacağına günden güne daha ziyade yaklaşmaktadır. Günde kaç kamyon döküyorsunuz? Yirmi beş... O dev gibi heybetli çöp kamyonlarını gözlerinizin önüne getirirseniz, bugüne kadar buraya dökülen üç bin kamyon çöpün ne muazzam bir pislik yığını teşkil edebileceğini tasavvur edebilirsiniz. İlk zamanlar nihayet yirmi otuz metro murabbaı bir yeri kaphyan moloz, şimdi hem derinleşmiş, hem de dağı taşı kaplamış.. Gözünüzün görebildiği kadar her ta raf moloz içinde.. Ve gene kemikçi ve paçavracı esnafı da faaliyette. Eskiden çöp az olduğu için kızlar ellerile araşhnyorlardı, şimdi bolluğa göre tedbir almışlar, bir sürii amele kazmalar, küreklerle habire ha çahşarak ve çöpleri etrafa dağıtarak kemik ve paçavra topluyorlar. Başlanndaki adam yıhşarak: Ne yapalım Avrupa çekiyor, di yor, bakma, burada bunun adı moloz arrr ma, yerini bulunca deste deste para oluyor. Bir de hikmet savurmağı unutmuyor: Taş yerinde ağırdır, derlerse de, bu söz çöp için değildir. Zavallı adam, bir Istanbullu sıfatile şehrin kenanndaki bu moloz deryası karşısmda duyduğumuz acıyı, korkuyu, ni hayet utana sezebilsen, onun bütün manasile ne ağır bir musibet olduğunu an ~ hyabilirdin. Hayır, kendi kendimizi aldatmıyalım; Şişlide sonbahardaki fadaya rahmet o kutacak yeni bir felâket tarlası gündengüne büyüyor, yayılıyor ve burada, pek yakında yuvalanmızı istilâ edecek mil • yarlarca sinek sürüleri beslenip üretili yor. Eğer fen denen şey varsa, ve ona inanıyorsak, bu, böyledir. Belediye binlerle lira vererek aldığı adedlerini de artırmak niyetinde olduğuçöp kamyonlarını şehre, şehirliye muzır bir şekilde kullanıyor. Bir türlü akıl erdiremediğimiz nokta şudur: Bu kamyonlan mümkün olduğu kadar şehirden uzakta boşaltmak için Belediye bir iki kilometroluk yol yap maktan âciz midir? Eğer âcizse ne diye başından büyük işlere girişerek ve bir sürii masraf ederek bu kamyonlan getirtmiştir. Ve madem ki bu işin sakatlığı artık hiçbir gözden gizlenemiyecek şekilde meydandadır. Niçin hâlâ şehir civan bir pislik deryası, bir mikrob tarlası halinde genişletilmekte devam ediliyor da, meselâ yol yapılıncıya ve başka tedbirler a lınmcıya kadar çöpler gene denize, dö külmüyor? Kendisine bu sualleri sorduğum Belediyenin salâhiyettar bir rüknünden aldığım cevaba bakın: « Kızdınrsanız, vallahi Perapala sın arkasına bile çöp dökerim!..» Eğer kızmadan, durup dururken za vallı îstanbulun en güzel, en şirin yamacını bir mezbeleye çevirdikleri düşünü lürse, eh, bunu da yaparlar mı yaparlar? Hoş, doktorlarımızın söyledikleri gibi Şişlideki çöplükte üreye üreye iyi havalan bekliyen sinek sürüleri bu sefer milyarlarla ifade edilemiyecek bir azgın akınla şehrin her yanını saracaklanndan îstanbulu bir sinekli diyar haline sokmak için hiddet ve şiddete hiç te lüzum kal mıyacaktır! dık. Gencliğin sonsuz şükranlarını BüHalk Opereti san'atkâriannın temsil yük Atamıza bildirmek şerefini salon ler vermekte olduklan Maksim salonuntı daki topluluk bize bağışladı. Saygıları tahliyeye mecbur tutulduklannı ve açıkmızla ellerinizden öperiz.> ta kaldıklarını yazmıştık. Adanada yapılan meraıim Memnuniyetle öğrendik ki, Vali ve Adana 5 (Hususî muhabirimizden) Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ şimAdananın kurtuluşunun 15 inci yıldö diye kadar himayesiz ve yardımsız olanümü her zamankinden daha coşkun, rak feragatle çalışan san'atkârların va daha canlı tezahüratla kutlulandı. Yü ziyetlerile yakından alâkadar olmağa rekleri ilk kurtuluş gününün sevinc ve heyecanile dolu on binlerce yurddaş da başlamış, ve operet müessislerinden bir ha sabahın sekizinden itibaren cadde heyeti kabul ederek derdlerini dinle mistir. leri doldurmuşlardı. Kaza ve köylerden gelen süvarilerin Güzel san'at teşekküllerine ve eserleon altı sene evvel milis kıyafetlerile at rine karşı samimî alâkasını ve daimî hi oynattıklan görülüyordu. mayesini çok iyi bildiğimiz İstanbul Va Büyük tarihî bayrak merasimle çe lisinin, Halk Operetinin bugün içinde bukildi. Nutuklar söylendi. Daha sonra lunduğu elim vaziyete lâkayd kalmamaAtatürk Parkı önündeki merasim meysı memnuniyetle karşılanacak birşeydir. danına gidildi. Bugün elleri böğründe yersiz yurdsuz, Meydandaki kürsüden söz söyliyen hatibler bu seneki bayramımızın geçen işsiz ve parasız kalmış olan altmış san'atyıllarınkinden farkı, hatiblerimizin kâra el uzatılır, onlara hiç olmazsa ça hem sevinc, hem de elemden bahset lışacak bir yer temin edilirse hem birçok ailelerin sefaletine meydan verilmemiş, meleridir. Umumiyetle şöyle dediler: « Biz burada şenlik yaparken, şu hem de gene bir san'at teşekkülü korunracıkta, yanıbaşımızdaki öz yurd par muş ve dağılmaktan kurtanlmış olur. çası matem tutuyor. Onun matemi biHalk Opereti, şimdiye kadar hiçbir zim matemimiz, onun sevinci bizim seyardım görmeden bugüne kadar idame vincimizdir. Atatürk çocuklan yarın da Hatay'ın 5 kânunusanisini kutlulıyaca ettirdiği mevcudiyeti ve ortaya koyduğu eserlerile böyle bir himayeve lâyıktır. ğından emindir.> Bilhassa bazı Suriye gazetelerinin Seyhandaki akıllarısıra Arab dedik leri yurddaşlarımızm Suriyedeki Türklerle mübadelesinden bahseden gülünç ve manasız neşriyatına temas ederek asırlardanberi içimizde yaşıyan Etili kardeşlerimizin duydukları fevkalâde teessürü ifade eden sözler pek heye canlı oldu. Hatibler, <bizim özümüz ve kanımız tamamen Türktür. Hiç kimse, hiçbir dedikodu bizi saadet zamanlarmda da felâket zamanlarında da kardeşleri mizden ayıramaz> diye haykırdılar. Merasimden sonra asker, mektebli, izci grupları ve Parti ocak azaları çok güzel hazırlanmış süslü kamyonlar üzerindeki sembollerile iki tarafı baştan nihayete kadar halkla dolu asfalt cad deden alkışlar arasında geçtiler. Bilhassa kurtuluş bekliyen Hatay timsalleri her Türkün kalbini burkacak, gözlerini yaşartacak kadar hazin ve mana dolu bir manzara teşkil ediyordu. Bu büyük gün münasebetile Ulu Kurtarıcı Atatürke ve diğer büyüklerimize halkın coşkunluğunu ve bütün Çukur ovalılarm her an emir ve işaretlerine amade bulunduklarını bildiren tazim ve şükran telgrafları çekildi. Öğleden sonra Belediye Meclisi aza ları orduya karşı minnet ve şükranla rını bildirmek üzere Tüm Komutanhk karargâhmı ziyaret ettiler. Ziyaretten sonra Belediyede kabul töreni yapıldı. Tekmil halk mümessilleri ve bayram şerefine 150 kişilik bir ziyafet verildi. Gece, davetliler için hazırlanan balo pek neş'eli ve eğlenceli geçti. Şehir şenlik ışıklan içinde çalkandı. Fener alayları ve fişekler bu sevincli günün gecesini şenlendirmektedir. Banka Komerçiyale îtalyanın bir mektubu Atatürke çekilen tazim telgrafı KANDEM1R Merasim esnasında, topluluğun Bü yük Şefe tazimatını arzetmesi karar 3 Amerikalı antrenör(!) ün sporla laşmış ve şu telgraf çekilmiştir: alâkası şudur: Bu zat Amerikanın bir ü*Ulu önderimiz Büyük Kurtann niversitesinde kimya okumuş. Ve mektebAtatürke de yapılan müsabakalarda bir mil üze Memleketimizin 16 ncı kurtuluş yılrinde koşarmış. Kendisinin kimya şube dönümünü coşkun tezahüratla kutlulasini bitirip bitirmediğini bilmediğimiz gibi, bu mesafe üzerinde ne derece muvafyaş bile erken sayılır. fakiyetli koşu yaptığını da bilmiyoruz. Bu hususta daha fazla münakaşa et Velev birinci geliyor idiyse bile bu mumeği lüzumsuz addediyoruz. Levvis belvaffakiyeti antrenör olmasma kâfi bir seki bir kimyagerdir; belki balolarda, çaybeb değildir. 4 Atletlerimizin 1935 senesinde larda ve barlarda iyi danseden bir adambeş ay zarfında 20 Türkiye rökoru kır dır; fakat herhalde bjr antrenör değildir. Binaenaleyh arkasından müteessir olmalarında bu Amerikalı zatm hiçbir dahmağa ve yalandan gözyaşı dökmeğe lü li yoktur. Bu sırf Balkan oyunlannın şehrimizde yapılması münasebetile atletle zum yoktur. Haydi biraz daha açık konuşalım: rimizin gösterdikleri şahsî enerjilerinin bir Bu adam her nasılsa kendisini antre neticesidir. Antrenörle o zaman atletizmi nör uıye o zamanki atletizm idarecilerine idare edenlerin bu işteki rolleri, sadece Türk gencliğinin hakkı olan üçüncülüğü amiyane tabirile yutturdu. Ve ayda bilgisizlikleri ve idaresizlikleri yüzünden bilmem şu kadar yüz lira alarak bu paralarla Beyoğlunda güzel ve tatlı günler Rumenlere kaptırmalan olmuştur. yaşadı. Eh, bir defa olan olmuş, bundan Nitekim, o oyunlarda muvaffakiyet kazananlardan ne Karakaş, ne Pulyos, sonra gözümüzü açalım diyecek yerde ne Raif ve ne Veysi üzerinde bu gene arkasından «ah, vah!» etmek gülünc bir antrenörün bir tesiri olmamıştır. Son se şeydir. Bu yazryı yazan ve her nedense imzanelerde yetişen Receb ve Galib de sadece kendi kabiliyetleri yüzünden mu smı gizliyen safdil adam, şunu bilmeli vaffakiyet kazanmışlardır. Bunu isbat e dir ki kendi telâş ve teessürün* bizzat den en açık şey, bunlardan birinin lzmit atletizm antrenörü (!) Levvis bile bıyık ve öbürünün Ankaralı olmasıdır. Bu a altmdan gülmektedir. dam asıl çalışma mıntakası olan Istan MURAD SERTOĞLU bulda tek bir atlet yetiştirmiş değildir. 5 Lewis 25 yaşmdadır. Buraya iki sene evvel geldiğine nazaran ömründe ilkönce kimbilir belki de son defa anBeşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, trenörlüğe 23 üncü bahar hayatmda baş Güneş kulübleri beynelmilel spor te lamış bulunuyor. 23 yaşmda bir adam masları organizasyon komitesinden: Üniversite profesörü olamıyacağı gibi 1 Rumen profesyonel C. B. R. futantrenör de, hiç olamaz. Sporun «S» nini bol takımı 9/1/937 cumartesi günü bibilen bunu derhal ve kolaylıkla anlar. Bir rinci maçını Taksim stadında saat 14,30 insanm atletizm gibi en ince ve güç bir da Galatasaray, Beşiktaş muhtelit taspor şubesinde antrenör olabilmek vas kımile yapacaktır. 2 Ikinci maçı, pazar günü gene Tak fını kazanabilmesi için senelerce bilfiil spor yapması, hiç olmazsa beynelmilel sim stadmda saat 14,30 da Fenerbahçederecelere yakın dereceler elde etmesi bu Güneş muhtelit takımile yapacaktır. 3 Birinci maçın hakemi Şazi Tezişin teknik tarafını bihakkin bilmesi ve bir can, ikinci maçm hakemi Sadi Karsanerkânıharb gibi atletizmin her şubesi etdır. rafında bilgi, malumat ve tecrübe sahibi 4 Fiatlar duhuliye 25, tribün 50, olması lâzımdır. Bu iş için 23 değil, 33 balkon 100 kuruştur. Gazetemizin 31/12/936 tarihli nüshasında, Halk Operetinin Taksimdeki Maksim binasından çıkarıldığını yazmıştık. Dün Banka Komerçiyale Italyananm istanbul şubesinden bir mektub al • dık. Bu mektubda, Bankanm ne şimdi, ne de evvelce, hiçbir zaman Maksimbai binası sahibi olmadığı ve müstecir ve »aire ile de alâkası bulunmadığı bildiril • mektedir. Almanyada bir kaza Majence 5 (A.A.) Majence Darmstadt hattının geçidlerinden birinde bir tren içinde ameleler bulunan bir oto büse çarpmıştır. Musademe neticesin de yedisi ağır olmak üzere on üç kişi yaralanmıştır. Bunların biri tedavi edilmek üzere götürüldüğü hastanede öl müştür. yaratan ve yaşatan emekler ve o gün için katlanılan, fedakârhklar ve ıstırablardır.> Cavid Oral, kurtuluşa tekaddüm eden günlerdeki büyük kahramanlık müca delesini, Adanalıların ıstırab ve feda kârlıklarını, ölçüsüz vatan sevgisini ve istiklâl, hürriyet aşkını, damarlarında şahlanan asil bir milletin temiz kanını taşıyanların yaptıklan mücadeleyi anlattı ve heyecanlı sözlerini şu şekilde bitirdi: € Onun için Türk milletini kurta ran ve yükselten ve dünya milletleri için de kurtuluş ve yükselişin sembolü olan Kamâlizmin, dün olduğu gibi bugün de, yarın da inançlı bir emekçisi ve yolcusu olan kahraman hemşerile rim Adanalılar, siz bugününüzle ve bu eserinizle nekadar övünseniz ve neka dar sevinseniz yeridir. Ne mutlu sana ki Tanrının üstün ve yüksek yarattığı bir milletin soyundansın ve ne mutlu sana ki başında Atatürkü olan bir mil • letin bahtiyar bir çocuğusun.» Toplantıda Vecdi Yarman tarafın • dan kurtuluşun tarihçesi izah edildi. Yakub Çukurlu, istiklâl günlerinin a cıklı birkaç hikâyesini anlattı. Hamdi Akverdi, Çukurovanm içtimaî ve ik tısadî vaziyetini söyledi. Genclerden Ömer ve Said Çukurova ve Toros şarkıları okudular. Bir filim gösterildi. Söz söyliyenler Hatay'a da temas ettikleri cihetle Hatay'lı gencler de söz alarak heyecanlı sözler söyledi • ler. rak bir tayyare kiralayıp Nigârla bir likte Sofya veya Atina yolunu tutmalı, oradan Cenubî Amerikaya geçmeliydi. îşte bu plâni zihninde tasarlıyarak derin bir düşünceye dalan Azmi, hemen plânın tatbikatına geçti ve doğru telefon odasına girdi. Arkasından gelen başgar* son Manas Efendiye: Manas, acaba Prens Rızkullah ne tarafa gitti biliyor musunuz? Hayır, nereden bileyim efendim?.. Belki şoföre verdiği adres hatın • nızdadır. Manas bir dakika izin istedi; hemen kapıcıya koştu ve derhal telefon odasına yetişerek: Şişliye gitmiş efendim!.. Cevabını getirdi. Bu cevab kâfi idi, Azmi hemen telefon numarasını buldu ve açtı: Allo, dostum, aziz dostum... E • vet... Ben Azmi!.. Ya demek telefon mu bekliyordunuz ha?.. Çok iyi... Hakkı • nız da varmış... Öyle ya, madem ki telefon ettim. Beni mazur görüyor musunuz?... Biraz evvel size karşı çok hak sızlık ettim. Kabahatim büyüktür... Biliyorum... Evet, evet... Tabiî canım... (Arkan var) Romanya takımile yapılacak maçlar Ankara 5 (Telefonla) Adananm kur tuluşunun 15 inci yıldönümü Ankara daki Adanalılar tarafından bu gece Halkevinde heyecanlı merasimle kutlulandı. İlk sözü Niğde saylavı Cavid Oral aldı ve heyecanlı bir hitabede bulundu. Cavid Oral ezcümle dedi ki: < îyi bir yıldönümü kutlulamak insanlar için en büyük bir zevk ve hazdır. Fakat bu yıldönümü, bir kurtuluşun, bir istiklâlin ve bir yükselişin ifadesi olursa, manası, mahiyeti, ehemmiyeti, kıymeti de o kadar büyük ve heyecanlı olur. Şu bayram gününün manasının ve kıymetinin hakikî bir ölçüsü de o günü tihab ettirmiş başka bir şirket ki ıkincisinin veya kendisinin ortadan kaldınlması öteki büyük şirketi de mahv ve harab edebilecektir. Bu makinenin doğru dürüst işliyebilmesi için kendi şirketi gibi kendi vücudü de lâzımdı. Onun çin şimdilik ne hazırlanmış bir kazadan, ne de bir cinayetten korkmağa mahal yoktu. Kendisine başka bir vasıta ile hücum edebilir • lerdi. Hangi vasıta? Onlara ihanet et • mek sayesinde temin ettiği mevkii sars mak suretile... Elbet bu böyle olacaktı. Fakat bu iş için zaman isterdi, günler, haftalar lâzımdı. Bu sırada kendisi de hazırlanabilirdi. Mevkiini muhafaza i çin mi, yoksa kaçabilmek için mi hazırlanmalıydı? Bulunduğu yerde mücade leyi kabul etmek ona muzafferiyeti mu hakkak temin edebilir mi? Burası şüp heli. Kaçmağa gelince, Azmi ötedenberi kaçmak niyetinde olduğu için hemen aklı Semahat Nigâra gitti. Onunla bir likte kaçmalıydı. Bu tasavvurun fiile çıkarılması kendisini esir zannedenlere karşı güzel bir intikam olacaktı. Evvelâ teslim olmuş gibi görünmeli, hatalannı tashihe hazır gibi görünmeli, bu suretle birkaç gün kazandıktan sonra şirketin kasalannı boşalta AKVERD1 Ankarada kutlulama merasimi Köşe minderinin esrarı Zabıta romanı : 18 Ümidleri yeniden uyanınca bir müddettenberi unuttuğu komşu kızı gene aklına geldi. Onun tatlı ve munis hayalı gözlerinin önünden geçti. Gene: Ah yaşamak, ah hayat... Yaşamak, sevmek, sevilmek!.. Diye düşünceye daldı ve bu düşünce sonunda sevgili hastabakıcısma gayet tabiî olarak sordu: Şu yanımızdaki köşkte, hani şu güzel bahçesi olan evde kim oturuyor? Prens Rızkullah... Kafkaslı bir asilzade imiş... Evet, kibar amma sert bir adama benziyor. Ya yanındaki gene kadın?.. Tabiî kızı olacak... Hayır, kansı! Bu sözü söylerken Davudun göster diği heyecan Nurinin dikkatini çekmekten hâli kalmadı: Çok gene ve çok güzel bir kadın... Fakat bu yaşta zevce olabileceğine ihtimal vermemiştim. O kadmı gördünüz mü? Evet, penceremden görmüştüm. Acaba bahtiyar mı? Bilmem ki... Nereden bileceğim! Bizim profesör bu prensle hiç konuşmaz, tanışmaz. Tabiî ben de!... Evet, ben de tanımam ki!.. Öyleyse affedersiniz. Sonra ilâve etti: Ben bir mekteb çocuğuna benzi yorum... Ve sanki yeniden doğuyorum. Yanıbaşımızdaki bahçede tıpkı roman larda olduğu gibi, güzel, cazib, tatlı bir gene kız görünce onunla alâkadar olu şumu mazur görünüz... Ne hazin ve ne tath bakışh bir gene kadındı. Siz profe sör Samoilofun yanmda ağır, yorucu, hisleri öldürücü bir vazife içinde muhakkak aşk denilen şeyi unutmuşsunuzdur. Halbuki sizin yaşınızda da aşk olmadan yaşanır mı?.. Ah, ah... Benim aşkı düşünecek vaktim yok ki! Bunu söylerken Davud, Nurinin sağ yanağındaki bandletlerden birini düzelt mek üzere elini uzatmıştı. Nuri bir kere daha bu ellere gözlerini dikti ve dikkatle bakh. Dedi ki: Elleriniz nekadar temiz, ince, nazik... Sanki bir kadın eli... Zaten tır naklarınız bir kadın tırnağı kadar itina ile kesilmig ve parlatılmıı... Hayret ve gıpta ediyorum. Evet, yüzüm o kadar müthiştir ki biraz güzel olduğunu sandığım ellerime itina ederim. Davudun çember gözlüğü arkasından donuk gözleri dikildi. Nuri hâlâ onun ellerine bakıyordu. Gene hastabakıcı ilâve etti: Bir gün ben de sizin geçirdiğiniz ameliyatı doktor Samoiloftan rica edeceğim. O zaman bu yüzden kurtularak belki ben de herkesin hoşuna gitmenin yo lunu bulacağım. Bundan iki gün sonra bizzat doktor Samoilof, Hasan Nurinin yüzünden son pansımanlan kaldırdı. Artık bu gene a sılzade ve müflis bütün dünya ile temas edebilecek halde idi. Büsbütün başka bir adam olmuştu. Kendisini ilk göstermek istediği yer pencere idi. Pencerenin yanındaki küçük köşe minderine oturarak uzun zaman bekledi. Artık gizlenmeğe lüzum görmiyerek bekledi, nafile... Prens Rızkullahın güzel ve meçhul kansı Hasret Hanım bahçede bir kere daha görünmemişti... Âşık Hasan Azmi, lokantada misafirinin şiddet ve azametle çekilip gitmesinden sonra, tıpkı kapana kıstınlmış vahşi hayvanlar gibi müthi; bir inkisar duydu. Biraz evvel, karşısındaki adamla konuşurken mücadeleye girişmeyi göze a lacak kadar kendinde cesaret görüyordu. Fakat Prens Rızkullahın bir sözü onu düşünceye ve ihtiyatlı olmağa sevketti: O «kaleniz pek çürüktür, kumdan bir kaledir!» gibi bir söz söylemişti. Eğer galebe çalmak istiyorsa hemen bu geceden karannı vermeli, tazılannı derhal seçmeli ve bu kurtun peşine saldırarak icab eden tedbirleri almalı idi. Fakat bu iş için bir plân lâzımdı. Evvelâ kuvvetleri tartmak, bilmck meselesi vardı. Bir tarafta gayet zengin, ve her yerde memurlan, casuslan olan, kendisini ortadan kaldırmak için her vasıtaya müracaatten çekinmiyecek bir şirket.. Karşısında gene bu şirket tarafın dan ortaya atılmış ve kendisini müdür in

Bu sayıdan diğer sayfalar: