13 Ekim 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

13 Ekim 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Birincltesrin 1937 CUMHURİYET Filistin Lübnan Erdün Suriye Hatay İktısadî harehetler Muayyen müddetten fazla çalışabilecek müesseseler Iş kanunu hükümlerine dayanarak dünden itibaren mühim bir kısım iş yer leri için çahşma müddetinin tayin ve tahdid edilmesi bu vaziyetle beraber bunun dogurduğu ikinci bir vaziyeti ortaya koymuştur. îş kanununun 37 nci maddesinde «memleketin ekonomik menfaatleri bakımmdan, yahud mahiyetleri itibarile ve istihsal miktarları mutad olan seviyenin yukarısına çıkarmağa ihtiyaclan dolayısile günlük çahşma müddetlerini muvakkat zamanlar için o hükümden daha fazla hallerde artırmalanna cevaz verilecek işler hakkında» kanunun ilk yılı içinde bir nizamname neşrolunacağı tasrih edilmiş Dulunmaktadır. 1 numarah emimamenin hükümleri alelumum sanayide iş müddetlerini 48 saate indirmiştir. Fakat henüz böyle ekonomik veya sosyal sebeblerle fazla ça lışmak zaruretinde olan sanayiin istifade edeceği yolları tayin edecek bir nizam name yapılmamıştır. Bununla beraber İş dairesi şimdilik idareten işçiyi fazla ücret vermek şarnle üç saat daha fazla çalıştırmak müsaadesini vermek karannı almış bulunmaktadır. Şu hale göre bu vaziyette olan sanayi için iki vaziyet var dır: Ya iki ekip çalıştırarak istihsal fazlasını temin etmek ve yahud üç saat için daha müsaade almak... Bizde sanayiin inkişafı on yıl gibi bu gibi işlerde kısa addedilecek bir müddet içinde olduğundan bütün sanayi şubelerinde kâfi ihtısas sahibi işçi azdır. Aradan geçen seneler bu imkânı verecek kadar geniş müddet bırakmamıştır. O kadar ki iki ekip çalıştırmak zorunda kalacak sanayi müesseseleri için aielâde tezgâh çeviren işçi haricindeki kalifiye şçiyi bulabilecek olanlar parmakla sayılacak kadar azdır. Şu hale göre sanayi nıüesseselerinin kısmı azamı üç saat fazla çalışmak yolunu tercih etmek mecburiyetindedirler. Esasen, bu düne kadar da böyle ol • makta idi. Vakıâ işçi günde sekiz saatten fazla çalışmakta, hatta bu çahşma müddeti 10 saate kadar çıkmakta idi amma bunun son saatleri için ekseriya fazla ücret almakta idi. Şimdi sekiz saat çalışacak işçi bu fazla ücretten mahrum kalmış bulunmaktadır. Şu hale göre, sanayi müesseselerine fazla mesai için biran evvel müsaade vermek sanayiin olduğu kadar işçinin de ve umumî iktısadiyatımızın da lehinedir. Fazla çalışmağı icab ettiren iktısadî ve sosyal zaruretler, sanınz ki yeni kurulan sanayiimizin her sahasında mevcud dur. F. C. NICIN BOSANIYORLAR? NOTLARI Erdünde Türk sevgisi «Ayrıldıktan sotıra onları nasıl sevdiğimizi daha iyi anladık. Fakat, heyhat, iş işten geçmişti» Yazan: KANDEMİR 9 Kudüse yaklaşırken birden pan yap Su istîyoram.. Su.. tık. Otomobilden indim, ve tamir işinin Içsene... Hayır... Kuruyan damağım değil, uzayacağını anlayınca yol üstündeki gözlerim ve içim kuruyor. Yeşillikler a metruk bir yapının duvanna yaslanarak rasmdan şarıl şarıl, köpüklenc köpüklene, çıplak toprağı seyre daldım. Gözleri fırıl fırıl dönen keçi sakallı bir coşa coşa akan suya hasretim. bedevi karşıma dikildi: Kudüslü dostum gülüyor.. Merhaba ya bey!.. Gülme, diyorum, toprak, kum, taş Merhaba!.. ve kaya.. Kaç gündür bir mezarda ya Hamdolsun nihayet sana kavuş şıyor gibiyim. tuk.. Ben kaç senedir yolunu beklerim.. Gel öyleyse.. Fakat tam şehirden çıkarken, elindeki Demek kısmet bugünmüş... Beni nereden tanıyorsun, buraya kırmızı bayrağı havaya kaldırmış bir çogeleceğimi nereden bıliyordun? cuk yolumuzu kesiyor ve arkasından or Nasıl olur canım... Ben budala talığı sarsan bir tarraka.. mıyım.. Günün birinde ya senın ya baş Dinamitle kayaları parçalıyorlar. Burada araziyi tesviye ve temel kurmak ka bir Türkün mutlaka buraya geleceğini için başka çare yok.. Mahalle aralarında bilmez olur muyum? Evvelâ benim Türk olduğumu nabile hergün ayni hali görüyoruz. sıl anladın? Üç beş dakika içinde caddeyi bir dizi Otomobiliniz tam önümde durdu... otomobil kapladı. Birkaç kere daha gümbürtü ile sarsıldık. Nihayet küçük yol Şoförle türkçe konuştun.. Allah büyük, kesen, hüniyet işaretini verdi ve ilerledik. kısmet ayağıma geldi işte. Bu adam deli miydi? Meğer suyu özliyen sade ben değil Ne kısmeti ya şeyh, dedim, lâflamişim. Şeria kıyısındaki köprünün ba şında, Nil çocuklarından müteşekkil bir nndan hiçbir şey anlamıyorum.. Derdin seyyah kafilesi toplanraış. suya, aynldığı nedir senin? lşi pişkinliğe vurarak anlamamazlık Lübnan eteklerinin hasretile çırpma çır pına, Lut'un alevli koynuna giden suya tan geldiğime inanan bir hali vardı: Bırak, dedi bu lâkırdıları, sen bubakıyorlar. raya altın aramağa geldin. Halbuki ben Isanın da ilk gördüğü su budur. Tarihin o kadar derinliğine gitmeğe tam on senedir bu işin peşindeyim. Deşmediğim köşe bucak kalmadı. Gelgele ne lüzum var. Daha dün denecek kadar yakın bir lim bugüne kadar zırnık bile bulamadım. geçmişte çölün delirten sıcağına göğüs Sen elbette boş gelmedin, haritalann fiveren Türk erleri, sayısız serablan aşa a lân vardır, vardır amma araziyi, ahvali iyi bilmezsin.. Beni yanına al, sana yol şa bu kıyılarda suya kavuşurlardı. göstereyim, vasıta bulayım, beraber çaBu su, bir gün bir Türk neferinin yalışalım.. Eh, ne bulursak hissemi verir nık bağrına serin nefesile şifa verdiyse sin elbet. bile, evet, sade bu kadarcık için bile muEvet deli miydi bu adam? kaddestir. Bu topraklarda altın bulunduğunu Ve bu su, kıyılanndan ayrılırken bile, Türkü. başı dik, alnı açık ve sancağı şe ilk defa senden işitiyorum.. Benim böyle refle dalgalanır gördüğü için mağrurdur. birşcyden haberim yok... Gevrek bir kahkaha attı: Yaklaştım. Eğildim. Şeria ile yüz yü Türklerin buradan giderlerken torzeyiz. ba torba, çıkın çıkm gömdükleri altınları Yeşillikler arasmdan sızan sesi kulakbilmiyorsun değil mi?.. Kime söylüyorlarımı okşuyor; seni tanıdım, bilirim sizi, sun bunu ya bey... Ebu Hasan yutar mı unutmadım.. diyor gibi. bunu?.. Yarabbi, on dokuz yıl sonra bile, o Bedeviye, ne haritalanm, ne de al na, bir zerre utanc duymadan bakabil tın aramak niyetim olmadığını anlatmcımek ne tatlı şey. ya kadar akla karayı seçtim. Suya doydum, dedim ve döndük. Nihayet ellerini açmıs, homurdana hoYol üstünde Eriha'da bir tnola verdik. murdana uzaklasırken, kendi kendine: Sıcaktı, fakat bizden başka terliyen Nafile... Bu sevdadan vazgeç ya yoktu. Ebu Hasan... Meğer ne de helâl palar Alıştık, diyorlar ve anlatıyorlardı; mış yahu... diyordu. insan neye alışmaz ki... Hele biz ki bunKANDEMİR ca senedir görmediği kalmamış insanla rız.. 7 Neler gördünüz? diye soruyorum. Neler mi gördük, hiçbir şey gör medikse, burada, buracıkta yeryüzünün en kahraman milletini görmüş olmakla öğünebiliriz. Ve karşı kaldırımda konuşan iki genci 25 lira rüşvet alırken, suç üzerinde yagöstererek: kalandığı iddiasile, mahkemeye verilen Bunlar o saadetten mahrumdur lar... Çünkü Türkler buradan çekildik Yeniköy nahiye müdürü Alâeddinin muten sonra doğdular ve hiçbir şey görme hakemesine, dün birinci asliye cezada devam edildi. diler, Şeria muharebelerini bile... Geçen celsede, celbine karar verilen Nasıldı Şeria muharebeleri? ikinci komiser Alişan dinlendi. Âlişan, Anlatılmaz ki... Sonra birdenbire akıllan başlanna ge ilk tahkikat esnasında verdiği mazbut ifadede, Alâeddini iki elleri de cebinde lerek soruyorlar: olarak, hükumet konağından çıkarken Siz hangi millettensiniz> gördüğünü söylemişti. Halbuki dünkü Ne olursak olalım.. Bundan ne çışifahî ifadesinde, Alâeddinin sağ elinde kar, siz şu harbi anlatın? baston olduğunu ve sol elinin de cebinde Anlatılmaz... Vallahi anlatılamaz olmadığını söylüyordu. Fakat sonradan, o mareke... Sade biz, onu bilen, gör ifrdesini tevil ederek kat'î olarak kesmüş olan bizler, aradan bunca zaman tiremiyeceğini, mazbut ifadesinin doğru geçtiği halde hâlâ Türk atlarmm nal sesolması lâzım geleceğini söyledi. Bunun ülerini duyuyor, hâlâ Türk kıhclarınm zerine suçlu avukatı Alişanm ifadelerinin panltısını seziyoruz.. Bu ufuklann dili zapta geçmesini istedikten sonra bu gibi olsa da söylese... Ve garib değil mi, gitsuçları iki ayda neticelendirmek mecbu tiler, uzaklara gittiler de, bir daha hiç riyetine temas eden kanun maddesinden gelmediler de, gene unutmadık onlan.. bahsederek, müekkilinin kefalete rapten Kahraman unutulur mu? tahliyesini taleb etti. Mahkeme, yanm Çok mu severdiniz onlan? saatlik bir müzakereden sonra, tahliye Önlerindeki şarab kadehlerini kaldırtalebinin reddine ve Ağrıya yazılan tezdılar, birer yudum daha aldılar ve; kerenin telgrafla teyidine karar vererek Ayrıldıktan sonra onları nasıl sevduruşma başka bir güne bırakıldı. diğimizi daha iyi anlıyabildik... Fakat Heyhat, iş işten geçmişti. Başına demir sandalye düştü Neden? Heybeliadada, temizlik amelesinden Bir gün Yafanm, Hayfanm, Ak ömer, ahır önünde dururken, damdan kânm Yahudi olacağını aklımıza bile başına bir demir sandalye düşerek kengetirmiş olsaydık, kendimizi ayaklarının disini ağır surette yaralamıştır. altına atar da; gitmeyin, bizi bırakma Yakalanan kumarbazlar yın diye b'lür ve böyle Tophanede, Mesçid sokağmda AhmeSustular, birbirlerine bakıştılar, sonra din kahvesinde. Mehmed, Niyazi ve Sa şarab kadehlerini birer dikişte boşalttılar lih adlarında üç kişi, zarla kumar oy ve ayaaa kalktılar: narlarken, cürmü meşhud halinde za Ve böyle Yahudi kahkahasile to bıta memurları tarafından yakalanmışlardır. katlana tokatlana sürünmezdik. Avukat Cemil diyor ki «Boşanmaların sebebi yüzlercedir. Bunların en başında gelen görenek meselesidir» Anketi yapan: Salâhaddin Güngör 7 Avukat Cemil, ağzında uzun bir yaprak sigarasile Adliye koridorlannda dolaşıyordu. Boş vaktinin pek az olduğunu bildi ğim için, hemen sokuldum. Eskiden aramızda yerleşmiş bir şöhreti vardı. Onu, adaşı olan avukatlardan ayırd etmek için Saçlı Cemil diye anardık. Kanun çıktıktan sonra, kendine Kmrcık soy adını seçti. Konuşmağa başlamadan evvel: Niçin Saçlı adını almadınız? diye sordum. Gülümsedi: Ya, kanun, geç çıku, yahud, biz açlan, erken kaybettik! Ensesinden sarkan birkaç tutam teli göstererek ilâve etti: Bu hale geldikten sonra; bana nasıl «Saçlı Cemil» derler? Şakayı çok seven değerli avukata, mevzu olarak ele aldığım suali sordum: Size göre, boşanmaların sebebi nedir? Purosundan üstüste, birkaç nefes çektikten sonra cevab verdi: Sebebi bir değil, on değil.. Araştıracak olsan yüzlerce sebeb bulursun... Tabiî birer birer sayamam, burada... Zaten, ben sayıp dökecek bile olsam, sen hepsini yazamazsın! Başta gelen sebebi söylemek yeter: Görenek meselesi!.. Yalnız bizde değil, dünyanm her yerinde, kadın bir anlaşılmaz mahluktur. Nerede bir tuvalet görse, hemen kapılır. Nerede, şık giyinmiş bir kadına raslasa, hemen, kendi de onun gibi giyinmek is ter. Bu, belki biraz kadınhk icabıdır, belki cinsî ihtirasların tabiî bir tezahürüdür, fakat herhalde bu icab ve bu tezahür görenek adı altında toplanabilen tema yüllerin birinden doğar. Erkeğin vazi yetini düşünmeli bir kere; yeni bir ocak açmış. Bu ocağın mukaddes alevini, söndürmemek vazifesi, ağır bir yük gibi omuzlannın üstünde.. Kansını, ve ondan olan çocuğunu, yedirecek, içirecek, giydirecek ve barındıracak. Ekmekten başlayıp, sinema ve tiyatroya kadar maddî, manevî bütün ihtiyaclarını, derece derece tatmine çalışacak. Her kadın, kapital sahibi olamaz elbette.. Dışarda da çalışmadığma göre, herşeyi kocasmdan bekliyecek demektir. Ancak, ne yapmalı ki, kocanın bütçesi bir evi kıt kanaat ve hatta kül kömür geçindirebiliyor. Şimdi bu vaziyette bulunan bir koca, karısına elli altmış liraya bir rob diktiremez. Beş lira verip, sinemada bir loca tutamaz. Filânca bayın yaptığı gibi, bir otomobil tutup Büyükdereye, Sarıyere, bir mo tor kiralayıp Adaya, Modaya götüre mez. Halbuki bayan; muayyen bir ge çim çerçevesi içinde yaşamaktan bıkmıştır. Modaya uygun giyinmek, sırasına göre dansetmek, tiyatro seyretmek, bir rnesire yerinde; eğlenmek ister. Kocası ise şaşırmış vaziyettedir. Aldığı maaş, daha ayın onunda tükenir. Elinde avcunda kalan beş on kuruşla borc harc öteki ayın başını bulmağa çabalarken bu zavallı adam, ba yanın arkası bir türlü kesilmi yen isteklerine nasıl para yetiştirebilsin? Bunu söylerken, bütün kadınlar, yorganına göre ayak uzatmasını bilmez, kocasını mütemadiyen işkence altında yaşatır, demiyorum. Böyle bir iddiada bulunmakla, kadınlarımıza iftira etmiş o'urum. Yalnız, bu tarzda düşünen ve böyle yanlış yol takib eden kadınlanmız olduğunu hatırlatmak istiyorum. Boşanma davalarile neticelenen aile geçimsiz likleri, tetkik edilirse, göreneğin bu işlerde oynadığı rol, bütün ^«t"»Hle meydana çıkar. Ben öyle kadınlar, bilirim ki; on sene mütemadiyen arzulannı yerine getirirsin, teşekkür etmeği akıllanndan geçirmezler. Sonra da kazara, bir gün, dedikleri olmazsa, erkeğin bütün kusurlannı yüzlerine çarparlar! Şu halde, siz boşanma vak'aların dan daha ziyade kadınlan mes'ul görüyorsunuz?.. Elbette kadınlar mes'uldür! Çünkü, boşanmaya dayanan hâdiselerde ilk ve son rol kadınlanndır. Deruhde ettiğim davalarda, boşadığı kadını mahkum ettirmek istiyen erkeklere pek az raslarnı şımdır. Fakat, kadın, hüküm altma aldığı nafakayı alamadığı gün, kocası aley hine hapis karan çıkartmakta tereddüd etmez. Kadın, isterse, kocasından pekâlâ boşanmıyabilir. Bu, onun kendi elinde dir. Nitekim, ilk kansından ayrıldıktan sonra, evlendiği başka kadınla gül gibi gecinen pek çok erkek görülmüştür. Boşanmalarda, kanun icablan ve hükümlerinin erkeğin aleyhine olduğunu tekrara lüzum görmüyorum. Kadm, bir kere «nafaka» sını karar altına aldırdı mı, artık davamn arkasını aramıyor. Zavallı koca da mütemadiyen tpzyik görüyor ve yemeyip içmeyip, nafaka ödüyor. Sırf, parasını çekmek için, senelerce birlikte yaşadığı kocası aleyhinde dava açanlar bile var!» Sayın avukatın boşanmaların kolay laşmasına taraftar olduğu sözlerinden anlaşılıyor amma, ben gene ihtiyaten sordum: Boşanmalarm güçlüğünden şikâ yet edenler arasında siz de varsmız demek? Cemil Kıvırcık, titizleşen bir sesle: Evlenme ve boşanma, dedi, insanla rın hususî hayatına taalluku olan hâdiselerdir. Hukuku âmme, bu gibi akidlerIP alâkadar olamaz. Kadınla erkek, ruhan anlaşmış, bir yuva kurmuşlar. Ve bir müşterek hayat tesis etmişler. Bu meşru birleşmeden de çocuklar dünyaya gelmiş. Sonralan, bir takım sebeblerle yuvanın ahengi bozulmuş. Bir yastığa baş ko yan ana ve baba, biribirlerine sırtlarını çevirmişler. Geçinmek imkânı kalmamıs. Şımdi sorarım size: Böyle yan çökmüş bir aile çatısı, destekle rutturulabilir mi? Bence, boşanmalan kolaylaştırmak en doğrusudur.. Geçinemiyeceklerini anlamış olan karı kocayı, zorla yaşamağa mecbur etmek ileride onlan, başka bir vesile zuhurunda mes'ud birer yuva kur mak imkânlanndan da mahrum eder! ö Hülya nsanı hayvandan neler ayırd eder, sualine verilen cevabların birçok lâtifelere mevzu teşkil ettiği malumdur. Meselâ Diyojen'in Eflâtun'a verdiği ders!.. Meşhur olduğu üzere Eflâtun, insan tipinin iki ayaklı ve tüysüz bir mahluk olmak haysiyetile öbür hayvanlardan ayırd edileceğini talebesine anlatırken bu takriri dinlemekte bulunanDiyojen hemen dışan koş&r, bir horoz yakalayıp tüylerini yolar ve getirip Eflâtun'a uzatır: İşte, der, senîn talebene tanıtmak istediğin insan! însanın konuşmak veya gülmekle başka hayvanlardan aynlığı hakkındaki sözler de hayli tehzil edilmiştir. Çünkü gülümsiyen hayvanlar ve hiç gülmiyen insanlar vardır. Abdülâziz ve Abdülhamid devirlerinde yaşıyan Serdar Abdülkerim Paşa da hiç konuşmazdı. Fakat hulyanın insanlara münhasır bir nimet olduğunda ihtilâf olmasa gerek. Pireden file kadar hiçbir hayvan tspanyada şato kurmak saadetine mazhar değildir. Teneffüste, tegaddide, harekette, tenasülde bizimle ayni kudrete malik olan hayvanlar da, gülmek veya konuşmak suretile insanlara bir derece daha yaklaşan bir kısım mahluklar da hulyanın zevkini tadamamıştır. Tabiat, aç karnını bastıra bastıra hayalen mutantan sofralan dolaşmak, soğukta zangır zangır titrerken kürklere bürünür gibi neşelenmek iktidarını yalnız insanlara vermiştir. Gerçi aç tavuk kendini ambarda sanır, meselile hulya zevkinden hayvanların da müstefid oldukları iddia edilirse de bu indî bir hükümdür. Hayvan, ancak hakikate koşar.. Hulya bilmez. D Bir Arab meseli, hulya olmasa fakirler helâk olurdu, der. Bana kalırsa hulya, yoksullara da münhasır olmayıp insan ların kendi kendilerini aldatmağa meyulerini veya ihtiyaclannı tebarüz ettiren tabiî bir hastalıkhr. Bu hastalıktan kurtulabilmek adeta insan doğmamağa bağh gibidir. Fakat hulya, yüz ve mizac gibi mütehaliftir. Kimsenin hulyası başkasmmkine benzemez. Tabsire sahibi Akif Paşa bu hakikati bir münasebet düşürerek zarif bir şekilde ifade etmişti. Malum olduğu üzere o, Pertev Paşa ile daimî bir mücadele içindeydi. Bir gün ona Pertevin hulyayı Arab alfabesinde vav denilen harfle, kendisinin ise vavsız yazdığı söylenerek imlâca hangisinin doğru olduğu sorulunca: «Herkesin hulyası ayrıdın> cevabını vermiştir.» Dün bir lokantada otururken eşile ve çocuğile yemek yiyen bir bayın «Tayyare piyangosunu yazıyor» diye bağırarak içeri dalan müvezziden telâşla gazete alıp numaralan gene eşile ve çocuğilegözden geçirmeğe koyulduğunu gördüm, hoşuma gittiği için telâşlannı seyre daldım. O sırada yanıbaşımdaki masada oturan bir gene, arkadaşına benim de işiteceğim çekilde fısıldadı: Piyangoda isabet bekliyeceğime yollarda düşürülmüş cüzdaa aramayı tercih ederim. Güldüm. Çünkü bu söz, Akif Paşanın hulya hakkındaki tarifini habrlatıyordu ve gene bir hulya idi!.. Halic tersanesinde yapılacak ıslahat Avrupaya ısmarlanan makinelerden bir kısmı geldi Halicdeki Deniz fabrika ve havuz lar idaresinde yapılacak esaslı ıslahat işleri üzerinde çahşmalar başlamıştır. Bu maksadla, memlekete celbolunan Alman mütehassısları tarafından hazırlanan rapor ve projeler Ankaraya gönderilmiş ve İktısad Vekâletinde teşekkül eden teknik bir komisyonda tetkikine başlanmıştır. Fabrika ve havuzlar müdürü Cemil de bu işler için Ankaraya çağınlmıştır. Tersanemizde yapılacak olan bu tevsi ve ıslah işi tedricî bir surette tatbik olunacaktır. Müessesenin bu seneki bütçe sme Avrupadan mubayaa edilecek makinelerle havuzlarda ve binalarda yapıiacak yeni inşaat için tahsisat konulması kararlaştırılmıştır. Fabrika müdürlüğü bu sene için Avrupaya yeni birkaç makine ısmarlamış bunlardan bir kısmı gelmiştir. Bu makinelerin montajı yapıldıktan sonra makine ve torna kısmı tekemmül etmi$ olacaktır. Tersanedeki tamirhanenin ve dökümhanenin ıslahı işi ikmal olunmak üzeredir Diğer kısımları da 938 senesi sonuna kadar tamamlanacak, bundan sonra küçük tonajdan başlamak üzere burada Akay ve Denizyollan idaresi için vapurlar yapılmasına baslanacaktır. Rüsvet davası Yeniköy nahiye müdürü tahliye edilmedi SALÂHADD1N GÜNGÖR M. TURHAN TAN Genel ithalât rejiminden istifade eden devletler Genel ithalât rejimi kararnamesi, ba zı devletlerin bundan evvelki kararname hükümlerinden 15/10/937 tarihine kadar istifade etmelerini tazammun ettiğinden bu müsaid vaziyetten istifade edecek malların bu tarihe kadar güm rükten çekilmesi için bir temayül ol du§u görülmektedir. 14 birinciteşrin akşamına kadar eskı kararnamenin verdiği ithal imkânlanndan istifade için gümrüğe müracaat etmemiş olanların hakları ertesi günü zail olacaktır. Şimdiye kadar bu hükümden istifade edememiş olan îtalya menşeli mallann bu vaziyetten istifade etmesi îcra Ve killeri Heyetince son defa karar altına alınmıştır. îzmitliler bir talebe yurdu açtılar îzmit (Hususî) Vilâyetimizin ekserisi memur olan talebe velileri, çocuklarmın tahsil meselesi ile pek müşkül bir vaziyette bulunuyorlardı. Vilâyette bir lise olmaması ve buna karşı hUsedüVn şiddetli ihtiyaç onlan, yapacaklannı tayin edemez bir hale getirmişti. Ortamek tebi ikmal edenlerin büyak bir kısmı askerî liselere giriyorlar. Fakat buna mu vaffak olamıyanlar Îzmit sokaklarmı ölçmeğe mahkum bir halde kalıyorlardı. Vali ve Parti başkanımız Hâmid Oskoy tahsil çağında bulunan genclerin bu şekilde heder olmasını istemiyerek vilâyet bütçesinin imkânsızlığına rağmen lstan bulda bir talebe yurdu tesisine muvaffak oldu. Burada vilâyetin bütün çocuklan muntazam bir dnsiplin ile yatıp, yemek ycmekte ve muhtelif lise ve fakültelerde okumaktadırlar. Kendilerinden pek cüz'î bir para alınmakta, fakir olanları hiç para vermemektedir. Almanyada bloke kalan paralar Merkez Bankası piyasaya 17 milyon tevziat yaptı Alevler içinde kalarak öldü Bakırköyünde oturan sinir hastalı ğile malul Mustafa isminde biri, evvelk akşam evde kimse yokken, petrol lâm basmı yakmak istemiş, fakat, her na sılsa lâmba elinden devrilerek, parlamış ve vücudü alevler içinde kalarak yan mıştır. Derhal sıhhî imdad otomobilile Beyoğlu Belediye hastanesine nakled len yaralı, bîraz sonra ölmüş ve Adlive hekimi Enver tarafından muayene edı lerek gömülmesine izin verilmiştir. Muğla Halkevinde resim sergisi Muğla (Hususî) Şehrimize gelen Gazi Terbiye Enstitüsü resim şubesi son sınıf talebesinden Hayri Engin Muğla köy ve kazalarına aid zengin bir sulu boya sergisini Halkevinde açmıştır. Gene ressam kuvvetli tekniğile yurdun peyzaj ve köylü portreleri aktüel, reel bir görüşten çok güzel bir şekilde ifade ve canlandırmıştır. Cumhuriyet Merkez Bankası, SOD Türk Alman ticaret ve klering anlaşması mucibince, Almanyada bloke kalmış olan ve beş aydanberi vaziyeti tavazzuh etmemiş bulunan 28 milyon liradan pi yasaya aid bulunan mayıs 19 tarihine kadar ihrac edilmiş mallara aid 17 milyon Türk lirasmın tevziatına başlamıştı. Bu tevziatın simdiye kadar geçen zaman zarfında blokajın Anadolu ihracatçılanna aid olan kısmı tamamen verilmiştir. Bundan sonra mütebaki paranın lstanbul ihracatçılarına aid olan kısmı verilecektir. Bu da bu haftanm son gününe kadar ikmal edilecektir. Blokaj paralann en mühim kısmı îz • îzmit mekteblerinde kitab mir ihracatçılarına aid olduğu için Merderdi kez Bankası tediyatın ehemmiyetli ola tzmit (Hususî) lzmitte ilk ve orta nmı yapmış bulunmaktadır. mektebler açılarak tedrisata başlanmıştır. Yeni tediyattan sonra Almanya ile o îlkmekteblerin kitablan gelmiş ve fakat crtamektebin henüz gelmedığinden bura lan ticarî münasebatımızın daha müsaid daki tedrisat, not almak suretile yapıl • bir renk ve şekil afzedeceği muhakkal matadır. görülmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: