29 Kasım 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

29 Kasım 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 Ikîncîteşrin 1937 CUMHURİYET "Hatay bizim büyük bir millî davamızdır,, Hatay halkını, mes'ud neticeye isal ederek lâyık olduğu bahtiyar ve müstakil hayata kavuşturacak devre başlıyor Besizlerin babası Bursada tifo Kanada hükumeti aley Vak'alara son yağan yağmurlar sebeb olmuş hine bir dava açtı Amerikah besizlerin serveti 500,000 dolan bulmuştur. Beşe taksim edildiği zaman bile beherine 100,000 dolar düştüğüne göre hayli yüklü bir servet olan bu parayı, çocukların hususî doktoru olan doktor Dafoe, göründüğü kadar fazla bulmuyor. Çünkü beşizler, bugün haftada 1800 dolara mal oluyorlar. Bu paranın 200 doları doktor ücretidir. 550 dolan analarile babalarına veriliyor. Mütebakisi, dadılara, hastabakıcılara, kapıcıya, gıdaya ve çocukların diğeı muhtelif ihti yaclarına sarfedilmektedir. Beş kardeş, lisan öğrenmeğe başlamışlardır. İngilizceden bildiklerı 25 keli meye mukabil, 400 fran^zca kelime bellemişlerdir. Bugünlerde, doktor Dafoe ve besizlerin babası M. Dionne, tayyare ile Nevyork'a gitmişler ve çocuklara Noel hediyesi almışlardır. M. Dionne, çocuklarının sayesinde, bugün, bir sinema yıldızı kadar şöhret sahibi ohnuştur. Ayağına gıydiği kunduralara 50 dolar, sırtına giydiği kostümlere 150 dolar sarfeden bu sabık fakir köylünün, bugün bir menaceri bile vardır. Bursa (Hususî) Vilâyet Sıhhiye müdürü doktor Ali Kemalle görüştüm. Tifo vukuatının son aldığı şekil hak kmda Sıhhiye müdürü bana şunları söyledi: « Ortalıkta halkı ciddî bir endişeye düşürecek vaziyet yoktur. Sizin gibi oir çok zevat bana her gün müracaatle veya telefonla tifo vaziyetini, aşı hususatını soruyorlar. Evet bu ayın başındanberi tifo vak'alarımız geçen aylara nisbetle biraz çoğalmıştır. Şehirde bugün tifo vak'asının adedi (22) dir. 75 bin nüfuslu bir şehir için bu rakam çok değildir. Yalnız iki kişi ölmüştür. Vak'aların artışmı yağmurlara atfetmek zaruretindeyiz. Yağmurlar; kurumuş olan pislıkleri öteye beriye bulaştırmış, halk, icab eden tedbirlere hakkile itina etmemiş, sirayet noktalarını ve sebeblerini düşünmiyerek hastalarla temas edenler olmuş, çiy yenen sebzeler çok sarfedilmiştir. Halkımızm bu hastalık etrafmdaki fennî hakikatleri bilmemesi, mütevekkil olması gibi sebebleri, en zivade tifonun sirayetine sebeb olarak görüyoruz. Bunun için de en müessir tedbir olarak, hastaİarı hastaneye kaldınyoruz. Bu suretle tecrid usulü tat bık olununca hastalık membaının halk arasından alınması yolundan yürümüş oluyoruz. Hulâsa şimdiki vaziyette endişe edilecek bir şekil yoktur. Hüku met, en şiddetli salgmlarda olduğu kadar işin mebdeinde tedbirlerini almış tır.t ^ Böylesi de hiç görülmemişti! Uç manda dün Usküdarm altını üstüne getirdi iki kadını yaraladıktan sonra yüze yüze Sirkeci rıhtımına çıkan azgın hayvanlardan biri öldürüldü. Diğerleri de Samatyada yakalandı Mezbahada kesilmek üzere, Kırıkkaleden Üsküdara getirilen üç manda, dün mavnalarla Haydarpaşaya geçirilecek leri sırada, etraflarmdaki gürültü ve kalabalıktan ürkerek, iplerini koparmış ve geçtikleri yollarda halkı dehşete düşürerek Üsküdar çarşısına doğru ala bildiğine koşmağa başlamışlardır. 3u üç azgın manda, çarşıdan geçerken, iki kadmın üzerine hücum etmiş ve boy nuzlarile yere devirerek zavallıları ehemmiyetli surette yaralamışlardır. Kaçak mandalar, bir müddet Üskü dar sokaklarında çılgınca koştuktan sonra tersyüzüne dönerek sahile gelmiş ve rıhtımdan kendilerini denize atarak. yüze yüze Sirkeciye gecmişler, o sırada. Kadıköy postasını yapan vapurun yolcuları, üç siyah hayvanın deniz üstünde böğürerek yüzdüğünü görünce, bunları deniz canavarı sanmış ve bu yüzden epevce bir korku geçirmişlerdir. Üç mandasınm elinden gittiğini go ren celeb Ahmed Hayri de, mandalarının arkasından bir sandala atlıyarak takibe başlamıştır. Yaman bir vüzücü olan hayvanlar, Sirkeciye gelince, doğruca vapur iske lesine çıkmışlardır. Üsküdardan üç mandanm kaçtığını vaktinde öğrenmiş olan zabıta, icab eden tertibatı almış ve mandalar iskele üzerinde yakalanmıştır. Ancak, bunlardan biri, tekrar kalabalığın üstüne saldırmak isteyince, polisler tarafından atılan kurşunlarla öldürülmüş, diğer iki manda ise karışıklıktan istifade ederek İstanbul sokaklarında alabildiklerine koşmağa başlamışlardır. Kaçak mandalar, uzun bir takibden sonra, ancak Samatyada yakalanarak bir ahıra tıkılmışlardır. öldürülen manda hemen kesilmek ü« zere Mezbahaya gönderilmiştir. Mandaların Üsküdar çarşısmda ya « raladıkları kadınlar, Bulgurlumesçidde oturan 50 yaşlarında Sıdıka ile ayni ma« hallede oturan 30 yaşlarında Hamza kı« zı Cevriyedir. Yaralı kadınlar, hastanekaldırılmışlardır. Mandaların kaç • masına sebeb olan çoban Mustafa oğltl Salih ve Ali oğlu Süleyman, Üsküdar Adliyesine verilmişlerdir. IBastarafı 1 ina sahilede) Sulh yolunda 1921 de yaptığı birinc vüsul îçîn bu yeni idare üç merhale ka büyük fedakârlığı Türkiye, şarta mual tedecektir. Işle bugün bunlann birincisine lâk olarak yapmıştı. başlıyoruz. Niçin inkâr edelim? Cemiyeti Akvam Bu birincî merhale Milletler Cemiyeönünde Türkiye 1937 de ikinci defa otinin Hatay için kabul etmiş olduğu müslarak sulh uğrunda fedakârlıkta buluntakil rejimin henüz basamağını teşkil emuştur. Eğer Milletler Cemiyetinde kader. Çünkü Hatay rejimi tam istiklâîe bul edilmiş olan metinler, ifade ettikleri varmadan evvel ilk intihabata kadar mubütün manalarda hakkile tatbik edilirse vakkat bir Fransız idaresinin Fransız Türkiyenin yapmış olduğu büyük feramandası icabatı altında bir intikal devgatin mukabili verilmiş ve müvazeneler resi geçirecektir. Bu devreden sonra Hatesis edilmiş olur. Fakat o metinler birer tay halkı medisini intihab etmiş olacak göz boyacıhğından ibaret kalır ve neticeve o meclis de devlet reisini seçerek millî lerinde Türkiyeye mev'ud idare komşu hükumetin tesisine lâzım gelen mekanizHatayda teessüs etmezse sulh yolundamayı harekete geçirecektir. ki fedakârlığı Türkiyenin elinden iğfal 15 nisan 1938 den başhyacak olan bu suretile almmış ve Türkiyenin itminanı lkinci merhale gene millî idarenin manda bir safdilliğe istinad etmiş olur ki her rejimi icabatına uygun'olarak yürümesini zaman hakkını arıyan bu milletin bu baîstilzam etmek dolayısile ikinci bir intiriz haksızlığa karşı aksülâmeli nasıl olsa Servetini kârlı işlere yatırdıgı, son zakal devresi teşkil edecektir. Yani Hatay kendini gösterir ve tesirlerini yapar. manlarda, Nevyork avukatlarmdan biribu devrede de millî hükumetini tesis etFransızlarla olan münasebetlerimiz ne, Kanada hükumeti aleyhinde dava açmiş olmasına rağmen henüz tam istiklâîe yolunda, dostluk sahasmda inkişaf etmek mak için vekâlet verdiği söylenmektedir. kavuşmuş olmıyacak ve Fransız mandate görünüyor. Fakat Atatürk dedi ki: M. Dionne, Kanada hükumetinden ço sının tesiratına tâbi kalacaktır. «Yannki Türk Fransız münasebetleri cuklarını istemekte, ekmek parasmı onlaSuriye ve Lübnan mandasınm Fransa nin dilediğimiz yolda inkişafına, Hatay rın yüzünden kazandığı için çocuklarmı tarafından millî hükumetlere terkini istihişinin iyi bir yönde yürümesi, esaslı bir gasbetmeğe hükumetin hakkı olmadığını daf eden muahedeler mer'iyet mevkiine ölçü ve amil olacaktır kanaatindeyim.» iddia etmektedir. girerek o muahedelerde derpiş edilen iki Bunu dostlarımızın hakkile anlıyacaksenelik müddet geçtikten sonra Suriye ve larına ve Hatay meselesinin hallin Lübnan ile birlikte Hatay da tam istikde velev ikinci derecedeki küçük me lâîe kavuşmuş olacak ve üzerinde MilletIBaştarafı l ina sahitedei murların dürüstlükten vâki olacak en ler Cemiyetinin sırf bir «kanuniyet muraprojeye şiddetle itiraz etmiş hatta Cham(Bastarafı l inct $ahlfede) ufak inhiraflarmın bu dostluğa birer darbejlain projeyi tasvib ettiği zaman da iskabesi» diyeceğimiz nazarî kontrolundan Kont de Martel Antakyaya be olacağmı takdir edeceklerine inanmak tifa etmiştir. Bu istifayı Nevyork ma/.bubaşka hiçbi» kayid ve şarta tâbi olmıyan hareket etti istiyoruz. atı habej vermişti. Bununla beraber E tam bir istiklâl manzarası gösterecek ve Sam 28 (A.A.) Fransa Fevkalâde îstiyoruz ki Fransa hükumetinin Pa den muvakkaten vazifesinde kalmağa raHatayın asıl millî hayatı o günden başKomiseri Kont de Martel Antakyaya risteki lisanile Beyruttaki lisanı birbirine zı olmuştur. lıyacaktır. hareket etmiştir. uysun. İstiyoruz ki Türk Fransız dostBu haberleri veren Reynolds News Hatay halkını bu mes'ud neticeye îsal *** luğunun lüzumunu, faydasını ve icabatı gazetesi, plânm matbuat tarafından ifşası ederek lâyık olduğu bahtiyar ve müstam Beyrut da Paris kadar takdir etsin. îs İngiltere hükumetini müşkül vaziyette bıIstanbulda Hatay günü kil hayata kavuşturacak olan devrenin tiyoruz ki Hatayda manda idaresi parti rakmış olduğupu ilâve etmektedir. HaliŞehrimizdeki Hataylılar, 29 ikinciteşasıl intihabatm hazırlandığı ve yapıldığı zan zihniyetten feragat etsin. Orada şu fax'ın seyahati meselesi hükumet erkânı a rini bu akşam Beyoğlu Halkevinde kutbirinci întikal devresi olduğu kolaylıkla veya bu unsurun fazla rey almasile alâ rasmda derin ihtilâflar doğurmuştur. lulıyacaklardır. Merasim saat 21 de bas.anlaşılır. Bu devrede gerek Fransız mankadar olmasm. 5u veya bu ırk mensubSunday Chronicle gazetesinin zannet lıyacaktır. Bu vesile ile Hatayın tarihi, da idaresinin, gerek Milletler Cemiyeti armı haklarının müdafaa ve himayesi tiğine göre Chamberlain, Fransaya Sov coğrafyası ve son rejim hakkında izahat tarafından gönderilen ve gönderilecek okisvesi altmda parçalamağa çalışmasın. yetler Birliği ve Çekoslovakya ile akdet verilecektir. lan komisyonların vazifesi halkı dilediBiz Hatay işini beynelmilel bir mu tiği paktlar dolayısile îngilterenin • hüsnü Içtimaa herkes gelebilir. ğini ifade edebilecek şartlar içinde intiErkinlik cemiyetinde vaffakiyetin üç günlük ifadesi gibi alma niyeti hakkmda teminat verecektir. hab sandıklanna göndermekten ibarettir. ı < bayramlafma dık. Biz Hatay işinde beynelmilel muvafBununla beraber Sunday Times gazeBunun haricinde yapılacak hareketler fakiyet peşinden koşmadık. Cenevre an tesinde Scrutator imzasile çıkan bir ma Hatay Erkinlik cemiyeti genel mer • bizzat halkm intihab propagandalarına laşmalarını izzeti nefsimizi tatmiııe yarı kalede «Fransanın şark anlaşmalan mev kezinden: münhasır kalmak ve yukarıda bahsettiği29 ikincîteşrin 1937 pazartesi gunü yacak bir boş teneke gürültüsü teiâkki etmiz otoriteler tarafından, velev ki bilva medik. Cenevre anlaşmalan bizi sevin cud olmasaydı garbî Avrupada sulh u statü ve anayasanm mer'iyete girmest sıta olsun, bir müdahaleyi tazammun et dirmiş değildir. O fedakârlığı Türkler zun bir zaman temin edilmiş olurdu.» de dolayısile Hatay millî bayramı addedılınemek lâzım gelir. Bu cihete olan büyük netice, haklarını tavassur ettikkri dere nilmekte ve Versailles muahedesinin ara miştir. Bu münasebetle cemiyetimiz hassasiyetimizi rejimin mer'iyete girdiği cede tatmin eder ümidile kabul ettiler ve ziye aid hükümlerinde tadilât yapılması merkezinde saat 14 te bayramlaşma yapılacaktır. bugün de bir kere daha kat'iyetle ifade bugün Cenevre mukarreratınm arifesinde temenni edilmektedir. etmek isteriz. Chautemps ve Delbos hareket .Yahudilerin istikbalini olduğu gibi hassasiyetle. alâka ile hatta ettiler Evet, biz Hatay rejimile, onu hazırlı endişe ile bekliyerek filiyatın nazariyata Amerika Yahudileri ' yan devrelerle, intihabatm sureti cereya uygun olup olmadığını görmck istiyor Paris 28 (A.A.) M. Chautemps düşünecekmiş! nile, Fransızların ve Cemiyeti Akvam lar. ve Delbos, akşam saat 16,30 da LondraNewyork 28 (A.A.) Newyork HeKomisyonunun tarzı hareketlerile, hulâHatay halkınm akıbetine oîan alâka ya hareket etmişlerdir. rald Tribune gazetesinin Vaşingtondan sa Hatay intihabatmdan çıkacak netice ve merbutiyetimizi gizlemeğe Mzıra görbildirdiğine göre, fevkalâde olarak topKayıb Polonya tayyaresi lanan American Jewl Congress dün ile alâkadarız ve bize verilen senedlerin meden ilân ediyoruz: en küçük ihlâle uğramamasını yakından Hatay bizim büyük bir millî davamiz parçalanmış halde bulundu açılmıştır. murakabe edeceğiz. Kongrede okunan bir bayannameye dıı.» Sofya 28 (A.A.) Birkaç gündür Büyük Millet Meclisi kürsüsünden göre, Avrupada mutlakiyetle idare edikaybolan Polonya tayyaresi bugün öğlelen memleketlerde ciddî bir tehdid al Türk milletinin sesi Atatürk lisanile yükBursaya yapılacak posta den sonra Pirin dağlarında 2600 metro tmda bulunan beş milyon Yahudi varselirken Hatay meselesi iki defa «büyük nakliyatı yüksek arazide hurdahaş bir halde bulun dır. bir millî davamız» olarak tavsif edilmişBursa (Hususî) Yalova vapurları muştur. İkisi Polonyalı ve birisi AvusturKongre, Yahudi aleyhtarlığile mücati. nın tarifesi değiştiği için îstanbul ga yalı olmak üzere üç yolcu ve tayyarenin dele etmek üzere bir dünya Yahudi deHatay îşi Türlcler için, Türkiye Cum zetelerinin Bursaya geç geldiği ve Pos üç mürettebatı tamamile yanmıştır. mokrat cephesi vücude getirilmesini huriyeti için bihakkm millî bir davadır. ta. Telgraf idaresinin tevziatı ertesi derpiş eylemektedir. Kongre dünyadaki Van Zeeland Uzakşarka Yahudilerin Bu davayı Atatürk on beş sene evvel güne bırakmak zaruretinde kalacağı bilmüstakbel hayatlarmı ta gidiyor Adanada yaslı Hatay kızlarına hitab e dirümişti. Posta idaresi, aldığı tedbir yin etmek mes'uliyetini Amerika Ya derken ilân etmiş ve o davanın temelini lerle haftanın beş giinünde Bursaya Brüksel 28 (A.A.) Van Zeeland, bir hudilerinin yüklenmesi lâzım geldiği postaları erken getirtecektir. atmıştır. kaç güne kadar Uzakşarka gidecektir. kanaatindedir. Hatay, bugün herşeye Londrada doğan ihtilâf rağmen millî bayramı kutlulıyacak Feci bir motosiklet kazası Paris Fransanm Dijon şehrinde motosikletle rökor tesis teşebbüsleri sırasmd» bir kaza olmuş ve müsabıklardan biri duvara çarparak büyük bir hızla yere savrulmuştur. Yukarıki resim bu kazanın çok feci bir anım tesbit etmekte, devrilen motosikletten fırlıyan sporcuyu, denize dalarmış gibi, beyinüstü çi« mento pistin üzerine düşerken göstermektedir. Buldanda belediye, yol ve maarif faaliyeti Buldan (Hususî) Denizliye tabi olan Buldanda takdire değer bir Belediye, yol ve maarif faaliyeti vardır. Geçenlerde eski mezarlıktan Alaşehire açılan yol ile asrî mezbaha ve yeni mezarlık merasimle açılmıştır. Halka imece suretile yaptırılan Buldan Eşme ve Derbend Sarıgöl yolları da büyük nü mayişlerle küşad edilmiştir. Eziler köyü halkının bir senedenberi fedakârlıklarla uğraşarak vücude getirdikleri üç dersaneli tertemiz ve yepyeni mektebi de kaymakam ve civar köyden gelen heyetlerin huzurile açılmıştır. Gön • derdiğim resim mektebin açılış merasiminden bir anı göstermektedir. istasyon şefine: Şehir buradan nekadar çeker? Diye sordu. Şef, onu, tepeden tırnağa kadar süzdükten, ve içiaden: «Hapisa nede birini görmeğe gidiyor» diye düşündükten sonra cevab verdi: Altı mil kadar. Doris, elinde deri taklidi küçük çantası olduğu halde, bir müddet durdu düşündü. Istasyon şefi, odasına, telgraf makinelerinin başma dönerken ilâve etti: İstasyonun arka tarafmda taksiler vardır. Hava, Nevyork kadar olmamakla beraber sıcaktı. Doris, bulduğu iki taksi den birine bindi ve, bakımsız seyrek ağaclı bir yoldan şehre doğru yollandı. Zenci mahallesinin tahta barakalan önünden, orta smıf halkm, kadınlı erkekli, taraçalarında oturduklan küçük evlerin arasmdan geçti. Bir yerden, bir armonik sesi geliyordu. Gökyüzünde, elle yapılmış hissini verecek kadar keskin kenarlı, ince bir ay yükseliyor; sokakta, kediler ve köpekler dolaşıyordu. Otomobil, ana caddeden birden bire büküldü; yaymacı dükkânlan nın, büyük banka binasmın, sinemanın önünden geçti ve Lincoln oteli önünde durdu. Otelin holünde, salmcaklı sandalya • Iara oturmuş iki üç tüccar kumüsyoncusu vardı. Belli etmeden, Doris'in bacakla rına baktılar. Bir buçuk dolarlık odalai hep tutulmuştu. Doris, iki dolarlık bir oda bulabildi. Taksi paras. yetmiş beş santim tutmuş, elli santim de bahşiş vermels icab etmişti. Kendileri bahşiş alan insan« lar, başkalarına az bahşiş vermeğe uta • nırlar. Doris'in gîrdiği otel odasinda, içerida birikip kalan gündüzün s cağından dola « yı, uzun müddet kapalı kalmış odalara mahsus bir koku vardı. Doris, soyundu? yol yorgunluğunu, yolun tozunu toprağn nı, duşün altmda giderdi. Yıkanırken, şarkı söylemeğe başladı. Sesinin kısıklığı kalmamıştı. Hole inerken, farkına var madan hâlâ şarkı mınldanıyordu. Orada bir lâhza tereddüd etti ve otelden çıktı, Maksadı hapisaneyi sorup ögrenmektij fakat, veznede oturan otel kâtibirıe sor mağa cesaret edemedi. Amerika kıt'asi üzerine serpiştirilmiş binlerce küçük şeh * rin, binlerce sokağından farkı olmıyan SCH kağa çıktığı zaman, mütereddid, sağına, soluna bakındı. Büyük bir mağazanın vitrini önünde durdu; burada, en yeni el • bise modelleri teşhir ediliyordu. Doris, bu küçük şehir halkınm, kendi memleketinde, Bingaheim'deki gibi taşralı ve geri kal madığını görünce, yabancı bir diyarda bulunduğunu bir kere daha hissetti; içini çekerek vitrinin önünden aynldı, yoluna devam etti. (Arkasi var) Vİcki BAUM Yazan: Hamdi VAROGLU Çevlren: 32 Salvatori, tam o esnada parasızlıktan bahsetti: Şu ara, tamamile parasızım. Dedi. Doris derhal mukabele etti: Yakında benden kurtulacaksınız madam. Genc kız, birçok kimselerin minnettan vaziyetindeydi. Salvatori ile, doktor Williams'la, İrving Covven'le, bütün bunlarla, tertemiz bir hesab görmek istiyordu. Nasıl ki Gustave Wallert'e borclu değildi. Salvatori, ona doğru döndü ve pürazamet cevab verdi: Metropolitan Opera'da şarkı söylemeğe başladığın zaman borcunu ödersin. Doris, sokagın üstünde gözüken, siyah, kızgın sema parçasına baktı; sonra, gözleri, göğsü üzerinde sıkı sıkı kavuşturduğu ellerine ilişti. Odayı dolduran sükutun ortasında, şehrin bütün gürültüsünü, arabaların patırtısmı, frenlerin gıcırtısını, tramvaylaTin sesini, havaî trenlerin dahi boğuk uğultusunu hep birden işitti. Kulakların çok alıştıgı bu ses, dünyanm, dönerken çıkardığı muazzam gürültü gibi, işitilmiyor hissini veriyordu. Bir an için, Doris, kendi vatanmı, içinde doğduğu kasabayı akşamm alaca karanlığında görür gibi oldu. Sonra, bu hayal birdenbire kayboldu ve Doris cevab verdi: Istikbalimden, fazla birşey ümid etmeniz doğru olmaz. Sesimin kısıklığmdan dolayı değil, her itibarla. Halime acındınnak istiyormuş gibi görünmemek için, bu bahse yanaşmıyorum. Fakat, doktor Williams, uzun müddet yaşamıyacağımı söyledi. Belki birkaç senelik ömrüm varmış; o da, kımîldamamak, şar kı söylememek, hiçbir şey yapmamak şartile. Lâkin, bu benim isime gelmez. Hayatta olunca, yaşadığımın farkına varmalıyım. Hatta, ıstırab bile çeksem, yaşadığımı hissetmek isterim. Doris, başını salladı. Doğru bir söz söylediği kanaatindeydi. Salvatori de, başını, saçlan uçuşacak kadar şiddetle salladı. Anlıyorum, anlıyorum, dedi. Ar tist demek, iki ucundan yanan bir mum demektir. Evet, ıstırablı da olsa, hayatı duymak... Duse, ölmeden evvel ne söylemiştir bilir misin? Doris, bunu öğrenmek merakında değildi; o, şimdi, hep kendi düşüncelerini takib ediyordu: Herşey, şimdi, yahud meselâ on dakika sonra birdenbire mahvolabilir... Dedi. Ve, içinden: «Yahud, salı günü, Bazil'in yanında bulunduğum za man...» diye düşündü. Salvatori, birdenbire ona doğru dön müş, elile onun ağzını kapatarak: Sus, sus! demişti. Böyle şeylerden bahsetme! Sonra, istavroz çıkardı, parmağile, pencerenin tahtasma vurdu, ihtiyaten, Doris'in göğsü üzerinde de bir istavroz işareti yaptı. Sen, asrm en meşhur muganniyesi olacaksın. Dedi. Doris, kısılır gibi olan sesini açmak için öksürdü; masum bir tavırla: Bazan, durmadan, dinlenmeden, sesim tükeninciye kadar şarkı söylemek için delice bir arzu duyuyorum. Dedi ve başını kaldırdığı zaman, Salvatori'nin yüzünü gözyaslarile ıslanmış gördü. Ihtiyar muganniyenin yaşları, yüzünün terlerine karışıyordu. Doris, onun niçin ağladığını anlıyamadan, Salvatori: Bunu senin de öğrenmekliğin lâ zım, dedi. Neyi? İstediğim zaman ağlamağı. Sahnede, hakikî gözyaşınm kymeti yoktur. Bazı aktrisler, sırası gelince hemen ağlamasını bilirler; bazılan da bu işi hiç beceremez. Öğrenmek lâ/ım. Doris, hayretle sordu: Peki amma, nasıl öğrenilir? Bu işin hilesi vardır. Seni ağlatan birisini aklma getirirsin. Meselâ ben, daima «Bebe» yi düşünürüm; gözlerimden hemencecik yaş gelir. Doris, bu «Bebe» nin kim olduğunu sormadı. Bu belki bir çocuk, belki bir âşık, yahud da bir roldü. Sadece: Ben, yavaş yavaş, ağlamak isti dadını kaybediyorum. Dedi. Salvatori güldii; sonra, sırtmdaki gömleğe hiç yakışmıyan mağrur ve muhteşem bir tavırla ayağa kalktı. Do ris'in yanağını okşadı ve lâmbayı yaktı. * * » Doris, Baxterville*e geldiği zaman, ortalık henüz tamamile kararmamıştı. Istasyonun, düz ve kaygan zemininden den sonra, raylarm ötesinde, tarlalar uzanıp gidiyordu. Etrafta, yanmış odun kokusu vardı. Bu manzara ve bu koku, Doris'e, kendi memleketinin, Bin " gsheim'in istasyonunu hatırlatıyordu. Tren gittikten sonra bir sigara yakan

Bu sayıdan diğer sayfalar: