29 Kasım 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8

29 Kasım 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 29 tkinciteşrîn 1937 Cenevrede Hatay davası Bu dava Cumhuriyet Türkiyesinin beynelmilel sulha yaptığı büyük hizmetin yüksek ifadesidir Yazan: DOĞAN NADI Bayram günü arifelerinde Hataylı kardeşler, bu sabah, tıpkı kara günlerinizde ağladığı gibi, büyük bayrammıza sevinen on sekiz milyon Türkün sıcak bağrmdasmız Uzun, sarp, dikenli bir yolun yirmi yıllık bahıtsız yolcusu Hataylı, adım başmda benliği, haysiyeti, gururu tokatlana tokatlana, sendeliye sendeliye, fakat bir an bile ümidı sarsılmadan, aştığı o karanlık yolun sonunda, işte nihayet bugüne erdi. Onu ben, daha dün, bu yolun sonuna yaklaşırken görmüştüm. 29 teşnnısanıye kavuşmasına çok az kalmıştı. Fakat sabrı tükenmişti. Antakyada bir gün iki ihtiyarın gö rüşmesine kulak vermiştim: Ben, diyordu biri, o gün sokağa çıkmıyacağım. Evde kapanıp... Susunca, öteki sordu: E... Kapanıp da ne yapacaksm? Hâlâ, o eskiden kalma, o eski esaret günlerinden kalma çekingenlikle etrafına bakınarak, yavaşça söyledi: Yirmi sene evvelki bir resmim var. Asker urbalı bir resmim... Bunca za mandır, bir gün bile, ona, sakladığım yerden çıkarıp da baknıağa elim varmıyor. Sanki utanıyorum ondan. Bir Türk askeri, o, ben miyim, bensem, bu halim ne?.. Hele çocuklarıma, torunlarıma onu göstermeğe hiç yüzüm yok. İşte o gün onu sakladığım yerden çıkaracağım, etrafıma bütün çoluk çocuğu toplıyacağım ve (bakın, diyeceğim.. Bakın.. Bu yiğit esir olur mu hiç...) Sonra, oturacağım onun karşısında... Aradan gfçen yirmi kap kara yılı unutarak, ondan evvelki benle, başbaşa sevıneceğiz.. Oteki gülüyordu: Korkarım kaçıracaksın.. Asıl sokağa çıkarsam deliye dönerim, sevinmesini unutmuş, gülmesini u notmuş kardeşlerimi (kurtulduk) diye bağıra bağıra, neşe îçinde görür görmez heyecandan kalbim durur, olduğum yere yığılır kahrım gibi gelivor bana. Ben, metinim amma... Bilmem ki.. Ve bir lâhza düşündükten sonra, bakışlan uzaklarda, sözünü tamamladı: .. Yüreğimiz yana yana bunca gözyaşı döktük.. Ko bir gün de sevicden ağlıyayım.. Süveydiye yolunda KT bahçenin ö nünde durmuştuk. Bir Alevî kızı koşa koşa yanımıza geldi: Emriniz? diye sordu. Sonra gü lümsiyerek devam etti: Bahçemiz, şimdi bütün Hatay gibi iyi günleri bekliyor. Porlakallar daha kızarmadı, limonlar olmadı, mandarineler ham... İki ay sonra, ne olur 29 teşrinisanide gelin, o gün burasnı da bütün Hatay gibi, dallardan sarkan olgun yemişlerıle, bir şehriâyin içinde bulursunuz... Alevî kızma biraz daha yaklaştım. O gün çok mu sevineceksiniz ? Iri elâ gözlerini açarak: Millî bayraklarla süslü Hatay sokaklarından Güvey, dedi, sizinle görüşmek istiyor. Görüşelim.. Bıyıkları henüz terlemiş, mahcub yüzlü delikanlı ile karşı kar^ıya oturduk: Kim olduğunuzu biliyorum, dedi, cnun içın sızden birşey soracağım. Birdenbire, bu gece damad olacak bu gencin, benden ne sorabıleceğini merak ettim. Sıkıla sıkıla, büzüle büzüle konuşu yordu: Bana türkçe, güzel bir isim bulabilir misiniz? Bir kadın ismi ki, hem a henkli, hem manalı olsun. Biz okadar düşündük bir türlü bir isimde karar kıla madık. Doğacak çocuğunuz için mi? Hayır, zevcem için... Bir gün, İskenderunda deniz hamamının gazinosunda oturuyorduk. Arkadaşım bir paket sigara ısmarladı. Biraz sonra garson aşağılık cinsinden bir sigara paketi getirmişti: Neden Türk sigarası almadın? Yok... Şimdi herkes bunu içiyor.. Hem ucuz, hem de.. Ahval malum.. Biraz daha sabredeceğiz.. 29 teşrinisaniye ne kaldı ki?. Anlamamış gibi garsona sordum! 29 teşrinisanide ne var? Gafıl yabancıya biraz sokulmak lüzumunu duyan çocuk, etrafını kollıyarak, kulağıma fısıldadı: İskenderun da o gün nefes alacak. Hele bak şu şehre; şimdi yaşıyor mu sanıyorsun? Oğlu Adanada okuyan Antakyah hrt baba anlatıyordu: Bizimki bir haftadır tutturdu, ille 29 teşrinisanide mektebinden izin istemeli de onu buraya getirmeli imişiz. (Dersinden kalırsm) diyorum, başlıyor ağlamağa (kalmam babacığım, dört beş günlük ayrılığm acısını fazla çalışarak çıkarırım, ne olur, geleyim de, yurdumun kurtuluşunu, mes'ud ve bahtiyar gülüşünü ilk defa gözlerimle göreyim) diyor. Asıl garıbi bütün ev halkı onunla beraber. Ben tek başıma kaldım. Hatta bu sabah, ninesi, bana bir temiz de çıkıştı. Susan dostuma sordum: Ne dedi? Ne diyecek; (bayramda mutlaka Antakyaya gelsin, bırak, isterse cahil kalsın, fakat esaretten kurtulduğunu, hürriyete, istiklâle kavuştuğunu anlasın da) dedi. Hatay, işte, 29 teşrinisaniyi böyle bekliyordu. O, yirmi yıldır beklediğine bu sabah kavuşuyor. Ve bu sabah, uzun, çok uzun sürmüş bir azablı gecenin tertemiz fecrine kavuşan Hataylınm, sevincden yerinden ko pacakmış gibi çarpan kalbinin sesini duyuyor. onun yirmi yıldır bir zerre tebes süme hasret yüzünün güldüğünü görüyoruz artık. Şu anda coşkun bir bayram havası içinde birbirini kucaklıyan Hataylı kardeşler, bilin ki, bu sabah, tıpkı kara günlerinize sizinle beraber ağladığı gibi, büyük bayrammıza sizinle beraber sevinen on sekiz milyon Türkün sevgi dolu sıcak bağnndasınız. Kim kimi kutlulasın? Sizi de, bizi de, hepimizi kutlulıyan tarih var. Milletler Cemiyetinin Konseyi Hatay meselesini müzakere ederken Hatay davası, bence herşeyden evvel, genc Cumhuriyet Türkiyesinin beynelmilel sulha nekadar samimiyetle bağlı bulunduğunu göstermek itibarile mühimdir; ve bundan dolayıdır ki başladığı günden bitmek üzere bulunduğu şu günlere kadar bütün bir diinya tarafından tetik bir alâka ile takib olunmuştur ve olunmaktadır. Evvelce Boğazlar meselesinde olduğu gibi Hatay davasında da rejimimizin makul ve beşerî mantıkını görmemek mümkün değildir. Büyük Harbi takib eden devrede insanhğın büyük bir hercümerce düştüğü ve hâlâ o vadide yuvarlanıp gitmekte olduğu bugün herlcesçe malum ve zaten gözönünde bir hakıkattır. Ancak bu umumî karışıklığın beynelmiîel âlemde tehlikeli bir surette temadısine, Cenevrede Hatay meselesini konuşan Türk Fransız heyetleri bir arada şüphe yok ki, bazı Avrupalı devletlerin Esaslı malumatı almak için kıymetli elde iki mühim mesele kahyordu: prensip olarak tuttukları yanlış yollar sebebiyet vermektedir. Bu yol, tâbir ca devlet adamımız Numan Menemencioğ1 Lisan meselesi. izse, bir «zorba siyaseti» yoludur. lunu beklemek zaruretinde olan biz, iki 2 Üç nahiye meselesi (Bayır, BuBeynelmilel münasebatm bir laby Türk gazetecisi, bütün bu kararsız vazicak, Hazne.) rinthe'i andıran ve nereye çıkacağı belli yetten, heyetin müzakereden çıkıp otele İşte Numan Menemencioğlunun «biroltnıyan dehlizlerinde yegâne doğru yoavdetinde kurtulabiliyorduk. Numan Meşey yok!» deyişinden, bu meselelerin gelu tutan ve bunu nutuklar, müzakereler, nemencioğlu üç dört ayak merdiveni kamuhabereler haricinde bilfiil isbat eden ne hallolunamadığını ve kararsızlığm detek devlet Cumhuriyet Türkiyesidir; bu fasının yorgunluğundan gelen neş'esiz bir vam ettiğini anlıyorduk. itibarla Atatürk kuvvetli zekâsile tuttuğu *** yolun doğruluğundan emin, sağlam adımO zaman Başvekil İsmet İnönünün larla yürüyen asrın tek devlet adamıdır. Londraya Kralın tac giyme merasiminde Hatay davasmın iki türlü hal şekli hazır bulunmağa giderken Isviçreden geolduğunu ve Türkiyenin bu iki şekilden çişi ve bu arada Numan Menemencioğlu hangisini isterse onu tercih etmekte tamaile temas ederek kendisine yeni direktifler mile serbest bulunduğunu hepimiz biliyoverişi bitmez tükenmez gibi görünen Haruz. Tutmuş olduğumuz yol bizi Milletler Cemiyetinin karşısma çıkardı. tay davasmın bugün hepimizce malum olan neticeye biran evvel varmasını temin Cenevrede aylarca süren müzakereler esnasında Cumhuriyet muhabiri olarak etti. içinde bulunmakla ne eziyetli ve tahamBu netice dostane midir? mülü güç anlar geçirdiğimizi gördüm. Dostanedir. Zaman zaman bütün hüsnü niyetlere ve Cenevre müzakerelerine iştirak eden Fakat bir şartla: Türkiyenin bu davaazimlere rağmen bir türlü anlaşılamryaca Türk murahhas heyeti reisi Dr. Rüştü nın başındanberi göstermekte olduğu feAras ve Riyaseticumhur Başkâtibi ğı ve herşeyin kırılıp döküleceği kanaati dakârlığı ve feragati gerek Fransanm ve Hasan Rıza ümidlerimizi kesiyordu. gerek Suriyenin ayni samimiyetle ve doğLeman gölü sahillerindeki küçük ve yüzle çıkar ve bizi görünce ellerini, kaşrulukla paylaşması şartile. Bu hakikat sevimli La Paix (Sulh) otelini kolay larını ve başını havaya doğru kaldırarak: mütemadiyen tekrar edildi. Son neticelekolay unutamıyacağım. Aylarca, murah Birşey yok, derdi, daha birşey rini almak üzere bulunduğumuz bugünhas heyetimizin ikamet etmekte olduğu lerde ve bittabi bütün istikbalde Hatay bu otelin kasvetli salonunda Anadolu A yok... Biliyorduk kî Hatayın ana yasasmı davası Türk Fransız ve istiklâline ka jansının Cenevre muhabiri Ziya Hüsnü vuşmuş gibi görünen Suriye devletleri aile ne heyecanlı günler geçirdik.. Sabah yapmakla meşgul olan Fransız ve Türk rasında bir dostluk imtihanı sayılabilir. lan ekseriyetle kâh «bizim» otele muh delegeleri hemen bütün esaslar üzerinde Cenevrede Milletler Cemiyetinin vertelif murahhaslar geliyor, kâh bizimkiler kolayca anlaşmışlar ve ana yasanın mümiş olduğu kararın satırları arasmda bi" onları ziyaret ediyor, yani daha ziyade him bir kısmını her iki tarafı metnnun eraz da bu mana gizlidir. hususî müzakerelerde bulunuluyordu. Öğdecek bir sekilde esaslamışlardı. Ancak DOĞAN NADl leden sonraları ise saat üçten itibaren Milr • letler Cemiyetinin muhteşem sarayında umumî kâtib M. Avenol'un odasında resmen toplanılıyordu. Elbette sabah görüşmelerinden daha kat'î neticeler beklenen bu içtimalar her aksam bazan pazarlar da dahil yediye kadar sürüyordu. Milletler Cemiyeti muhiti her kafadan bir ses çıkan gürültülü bir yerdir. Senelerdenberi bu işin içinde pişmiş bazı gazeteciler orada aşağı yukarı bir salâhiyet sahibidirler ve öylece söz söylerler. Bunlar kaç defa gelip, guya endişeli tavırlarla, fakat heyecanlı bir haber bulmuş olmaktan mütevellid bir nes'e ile gözleri gülerek şu haberi vermislerdi: İşler fena gidiyor.. «Sizinkiler» artık müzakeratı terkediyorlarmış.. Zaten bu işin çıkar yolu olmadığı belliydi. Bu sefer kat'î olarak vazgeçmisHataydaki kavgaların masum kurbv''r>rı«'lan ler.. Antakya sokaklarında Fransız jandarmaları v Acı bir hatıra Bir şartla, dedi, o gün şehirlerde O anda aklıma gelen isinıleri say gayzı, kini unutup, oradakiler de bizim dım. Birer birer defterine not etti. Ve: gibi, (artık Hataylıyız.. Artık hürüz) di 29 teşrinisaniye kadar bunlardan ye elele verirler, kucak kucak gelirlerse.. birini seçeriz... Çok teşekküı ederim. Bundan şüphe mi ediyorsun? Neden o zamanı bekliyorsunuz? Hayır.. Fakat, narin fidanlarımıza Boynunu büktü, içini çekti: zaman zaman musallat olan kurtlar gibi, Ancak o gün hürriyetimize kavuşason zamanlarda şehirlere de dadanmış bileceğiz. Yoksa, şimdi, arabca bir isim müfsidler varmış.... yerine türkçe bir isim istemek için bile Ve oracıkta gölgesine sığmdığımız bir Suriye memurlarının karşısma çıkmak inportakal ağacmı göstererek: sanın kendi elile belâsmı araması demek Kurtları defetmesek bu ağac çok tir. tan kururdu. Hatay da öyle değil mi? Bakışları yerde, kendi kendine konu Bu cennet gibi ülkenin en iyi verimini şur gibi yavaşça sözünü bitirdi: verebilmesi ve sinesinde hepimizi rahat ve Galiba siz, bizim neler çektiğimizin huzur içinde yaşatabilmesi için.. ve 29 teşrinisaniyi nasıl beklediğimizin Ermeni şoför, hazin hazin başını sallafarkında değilsiniz. dı: Hepimîz şu köylü kızı gibi düşünse k... KANDEM1R Neden düşünmüyorsunuz? Dediği gibi birkaç muzır kurt.. Kurtulunuz onlardan.. Evet.. Başka türlj nefes alamıyacağız.. 29 teşrinisani hakikaten bir kur tuluş günü olmalıdır. Birkaç gün sonra Reyhaniyede garib bir sahneye şahid olmuştum. Allı yeşilli bayramlık entarilerini gi yinmiş bir sürü genc kız, ellerindeki tefleri çalarak ve şarkılar söyliyerek bir gelin alayını takib ediyorlardı. Bunları seyre dalmışt m. Kahveci yavaşça yan.ma geldi, ve ocağın gerisindeki bir gölgeyı işaret ede rek: Hatavda halk mekteblerinden birinde.

Bu sayıdan diğer sayfalar: