12 Haziran 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

12 Haziran 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Haziran 1938 CUMHURÎYET Sağlık notları İktısadî hareketler Müstehlik gözile hayat pahahhğı Bir hafta kadar evvel, «hayat pahalılığına verilecek hız» dan bahseden bir fıkramı ele ve kaleme alan Yusuf Rami Dincer isimli bir okuyucum, bu çok mühim mevzu üzerinde müstehlikin görüş ve düşünüşünü iyi tebarüz ettiren bir mektub yazmış, saym okuyucu mektubunda şöyle diyor: «... Yazınızın bana hatırlattığı, hâlâ pahah kalan bir çok maddelerin, en mühimlerini olsun yazmak teselli yerine geçer düşüncesini verdi. Et kiloda on ku ruş düşecekti. Evvelce, bu mevsimde elliye satılan koyun eti şimdi 47 kuruşa sa tılıyor. Demek ki kiloda on değil, üç kuruşluk bir inme var ki, her sene mevsim itibarile kendiliğinden bu fiatın daha fazla düştüğü olurdu. Şekerin kilosu yarı yarıya indirildiği halde şekerle yapılan gıdaların hepsi gene eski fiatlannı muhafaza ediyor. Bir kilo karışık şeker 60, içine biraz çikolata ve badem karışınca 120 kuru| ki bu evvelce de böyle idi. Mahlut olduğuna sureti kat'iyede şüphe edilmıyecek her çeşid yağlar karışık hk derecesine göre 95110 kuruş arasmda satılıyor. Sütçülerden su katılmamış ve yağı a hnmamış sütü almanın imkâm bulunmadığı gibi süt fiatı da indirilmemiştir. Buğday rekoltemiz, iyi olduğu ve harice de satıldığı halde, ekmek barometresi bir türlü sekizi gösteremiyor. PAZABDAN PAZAPA İstanbulda f iat farkları Zaf er kupası ve Gümrük * Bir yoğurt ilânı Silâh taşıyan kadın İstanbulda fiat farkları Bir yoğurt ilânı Fransızlarm meş hur ParisSoir gazetesinde şöyle bir «yoğurt» ilânı gördüm (Fransızlar bu keli meyi Yaourt şeklin de yazarlar) : «Yoğurdun kansızlığa, mayasıla, erpese, sivilcelere, kan çıbanına, mide büyümesine, gazlere, mide fesadma, inkıbaza, hâd ve müzmın barsak ıltihablarına, kolibasile, her türlü zehirlenmelere, karaciğer bozukluklarına, böbrek hastalıklarına, şeker hastalığına, ve saireye şiddetle müessir olması için laboratuvarlarımızda hazırlanan yoğurt mayasını kullanınız.» Yoğurt bizde gıda, Avrupada ilâc halinde kullanılıyor. Zannederim ki ilk defa Meçnikof, barsaklardaki toksinleri azalttığı için onu, ömrü uzatmanın ve gencleşmenin en iyi devası olarak tavsiye et mişti. Modern tababet de yoğurda gıdalar arasmda mareşal rütbesi veriyor. Fakat, vatanı olan Türkiyede yoğurdun kıymeti Avrupadaki gibi fennî manasileanlasılmamıştır. Anlaşılmış olsaydı, her eczanemizin cammda şöyle bir ilân görür PENCERESİNDEN Bize de şart koşsalardı ? ransada yazılıp basılan «Mükâleme Kamusu Dictionnaire de la conversatıon» adh eser bir zamanlar büyük bir kıymet ve büyük bir şöhret kazanarak türkçeden başka bütün dillere tercüme olunmuştu. Eserin böyle beynelmilel rağbete mazhar olduğu de\irde Yunanistan hükumetını de meşhur Baş\ekillerden Trıkopi idare ediyordu. Bu zat kendi kabinesinin Maarif Nazırına Mükâleme Kamusunun tercüme ettirilmesmi tavsiye ettiğinden nazır, elı kalem tutan genclerden mürekkeb olarak bir komisyon teşkil etti, tercüme işini yürütmeğe çalıştı. Komisyona seçilen gencler galiba külfetle nimeti âdıl bir terazide tartmak, külfetin yanında nimetin zevkini tatmak lâzım olduğuna inananlardan ve: Şahsı bi hizmete i'ta olunan ücrete hayf Emrı bı ucrete ibraz edilen hizmete yuf diyen takımdan olacaklar ki sade şeref, sade şöhret vadeden, yani bir ücret mukabili olmıyan bu işe canla başla sarılmamışlar, ipe un serer gıbi davranarak maslahatı akamete uğratmışlar. Maarif Nazırı bütçede karşılık olmadığı için tercüme komisyonu azasına para verememekle beraber işi takib etmekten geri kalmıyor, fakat meşhur Kamusun bir formasını bile tercüme ettiremediğinden nihayet Mösyö Trikopi'ye gidip: «Bıktım illâllâh bu genclerden» diyor. Başvekil sert adamlardanmış. Meramını yürütmek yolunda en şiddetli vo hatta kanunsuz görünecek tedbırlere baş< vurmaktan çekinmezmiş. O sebeble Maa« rif Nazırının aczini itiraf ettiğini görür; görmez köpürüyor, küplere biniyor, kaleme yapışıp bir emirname yazıyor ve başta tercüme komisyonu azası olmak üzere bütün resmî dairelere o emirnameyi tamim ediyor. Sert Başvekilin tercüme İŞH ni yürütmek için bulduğu çare, «elçilikler, konsolosluklar yanmda bundan sonra tavzif olunacak genclerin Mükâleme Kamusunu Yunan diline çevirmekte emeği geçenler arasından seçıleceğmı» söylemekten ibaret!.. Onun düşüncesine göre komisyondaki gencler bu karardan şevke gelecekler, siyasî birer vazife almak hulyasına kapılıp eseri tercümede gayret gösterecekler. Halbuki netice hiç de böyle olmuyor, komisyondaki kalem sahibi gencler tarafından Başvekile bir cevab sunuluyor ve bunda: «Sefaret kâtibi, tercüman kançılar olabilmek için konulan şartm nazır olmak için de muteber tutulması halinde bu işin yürüyebileceği bildiriliyor!... Ben bu fıkrayı Lâstik lâkabile anılıp da bir zamanlar tercüme edebiyatmda büyük bir yer alan rahmetli Said Beyin Sefirler ve Şehbenderler adlı küçük kitabmda henüz okudum ve fıkrayı bitirincc «ya bizde de tarihî roman yazanlar için tarih okumak şart koşulsa bir kısım arkadaşların hali nice olur» demekten kendimi alamadım. KÛŞg : D RUSCUKIU HAKKI «Sertleştir vücudünü, atıl tabiatin kucağına, yaşa eski zamanlardaki ataların gibi. Fakat ölçüyü taşırmamak şartile..» *Evvel ne idi, ne oldu bümem» r Fatihte (veya buna benzer semtlerde) kirazın kilosu 10 kuruştur; Ayaspaşada (veya buna benzer semtlerde) kirazın kilosu 25 kuruştur. İki mislinden fazla) Kiraz ayni kirazdır, şehir ayni şehirdir, fiatlan kontrol eden (daha doğrusu: kontrol etmesi lâzım gelen!) Belediye ayni Belediyedır; fakat bu farka ne buyurulur? Diğer yemisler ve diğer bir sürü gıda maddeleri icin de böyle. Acaba Avrupa ile Amerika arasmda bu kadar fiat farkı var mıdır? Zannetmiyorum; çünkü aralarında Okyanuslar bulunan bu iki kıt'a üstünde ayni devletin, ayni belediyenin müşterek kontrolü yoktur amma, müşterek bir ticaret ahlâkının müşterek bir insafın, müşterek bir medeniyet ruhunun murakabesi vardır. Bir kiraz, Fatihten Ayaspaşaya gelinciye kadar neden bu derece kıymet kazanıyor? Her kilosu ayrı bir lüks otomobil içinde mi taşınıyor? Ayaspaşa veya Maçka veya Büyükada kadınları bir çift kirazı kulaklarına yakut küpe yerine mi takıyorlar? Âdem oğlu, ne idi, ne oldu? Boyu çam yarması gıbi, benimkinin belki ikisi, üçü kadardı, en aşağı. Eni de ona göre, boyuna uygun. Sert bir deri kösele gibi; kalın, uzun kıllarla örtülü. Ne olmuş bize, cascavlak oknuşuz. Ne kalmış o kıllardan? Başta", dudakların üstünde, ötede, beride ince iplik gibi birkaç tutam tüy. Derimiz de incelmış. Zaman, muhit koymuş bu hale bizi. Milyonlarla, belki milyarlarla sene geç miş aradan. Çöllerde yaşamışız, mağaralarda yaşamışız. Kar, yağmur, soğuk, sıcak göğüs germişiz hepsine. Sonra tarlalar kurmuşuz, evler yapmışız, muhitin kuvvetini kırmışız, tesirini hafifletmişiz akhmızın kuvvetile. Bu sun'î muhitin tesirile de incele incele gelmişiz bu hale. Şimdi, bu cılızlıktan kurtulmak istiyoruz. Sertleştir vücudünü, atıl tabiatin kucağına, yaşa eski zamanlardaki ataların gibi, diye bir davaya diiştün ölçüyü taşırma mak şartile, bunu yapabiliriz. Amma takızgın kumların üstüne uzanmıştı. şırırsak belâsını çekeriz. *** Deniz kıyısındayım. Tatlı tatlı esen metemle sular frışkalanıyor, güneş tenleri gargılıyor. Öğleüstü. Mavi mayolu ka dın denize doğru ilerliyor. Güzel. Keskin ışıklarla, daha başka şeylerle örselenmeseydi; güzelliği katmerleş;rdi, belki. Baktım, o narin vücudile asnların akıntısına karşı durmağa çalışıyor gîbi geldi bana. O denize yaklaşırken beynimde trans formizm düşünceleri dalşalandı. Dekart nekadar haklı. Ruhumuzu, ruhî haletle rimizi kolayca anlıyoruz. Vücudümüz işlerken olan biten şeylerden haberimiz yok. Onlan düşünmüyoruz bile. Mavi mayolu kadın, güzelliği böyle geIikleşinciye kadar uzun asîrlar içinde, ne kılıklara girdi, düşünse şaşar. Doğmadan önce, henüz döl yatağında iken teni ne biçimlere, ne kılıklara girdi, bilse!... İlkönce belkemikli hayvanlarm ilk zincir halkası olan anfiyoksislerin tek, sonra balıkların iki boşluklu; hem suda, hem havada yaşıyanlann üç boşluklu ve nihayet belkemikli hayvanlarm yüksek sınıf larındaki dört boşluklu kalbi taşıdı. bütün nevilerin tarihini tekrarlıyoruz. Kendi böbreklerimızı takınmadan önce hem suda, hem havada yaşıyanların ve ondan önce de balıklann böbreğini taşımıştık.. Beyaz başlığı uzaklarda bir su çiçeği gibi yüzen mavi mayolu kadın, biliyor mu? Vücudünün içinde küçülmüş, büzülmüş birçok asırlar var. Artık işlemiyorlar, sanıyoruz. Yalnız göllerin içinde yaşamış Beyaz peynirin 50, kaşar peynirinin atalarının soysop zincirine onlan bağlı 80120, yenebilecek gibi zeytinin 35 40, yor; derisini güneşle yakarak karartmakpamuk ve susam yağlarile kanşık zeytin tan daha sımsıkı bağlıyor. yağların kilosu 70 kuruşa satılıyor. Hele Tabiat, meydana koyduklannı kaybet odun ve kömür piyasasına diyecek yok..» miyor. Bir kitab müsveddesine benzer. Yusuf Rami Dincer mektubunu biti Bizi yetiştirirken yaptığı rötüşleri, silinti rirken hayat pahahhğı işini tetkik etmek leri, çizgileri uzviyetimizde taşıyoruz. Gü üzere memleketimize getirilen mütehassıneş altında ve sular içinde çırpınan kadın, sın tetkiklerinin ne netice verdiğini de sovücudünün tekâmül tarihini kendi içinde ruyor. taşıyan bir antika müzesine benzer. A Okuyucuyu, mütaleasmda haklı gör radan sayılara sığrmyacak kadar zaman memek mümkün değil; fakat, bütün bunlar geçmiş, tıpkı ilk insanlar gibi yaşıya lann sıra ile ele alınacağı şüphesiz bu yım derse vay haline!... lunmaktadır. Bundan dolayı başlanan işin Mavi mayolu kadın denizden çıkmış, neticesine intizar edelim. dük: Zafer kupası ve gümrük F. G. îçinden gelen ateşli bir istek. Belki atavizmden doğan bir duygu; inkâr olunamaz, uzak atdlar'mızm yaşayışlarına imreniyoruz. Öyle ki tabiî plâj olmıyan yerlerde bile, nitekim Isviçrede iki bin metreyi aşan yükseklerde sun'î kumlar dökerek vücudler kebab ediliyor, deri lere altm renği bağlatılıyor. Biz tabiî plâjlarımızdan istifade etmezsek bağışlanmaz bir suç işlemiş oluruz. îyi hatırlıyamıyorum, Sümerlerin mi, eski Mısırlıların mı bir güneş destanında şunlar yazıh: «Sen gökyüzünde parlarken her şey yaşar; ışıklann, yeşil denizin içine bile dalar. Anasının karnında çocuğa can verirsin. Bahçeleri senlendiren, mevsim leri yapan sensin. Sen doğuda yükselirken cihan güzellikle dolar. Işık ipliklerin toprağı ve yarattığın gbzellikleri sarar...» Hele bizim diyarın güneşi; bizim de niz. «... Orada güneş ışıkları tatlı renkli ve güzel kokulu çiçeklere döner; biri solmadan öbürü açan çiçeklere.» Bay ron'un orada dedıği yer bizim burası. Doğunun cenneti, güller diyarı, güneş ül Dün Küçükpazarda bir mektebin temeli atıldı [Baştaraft 1 lnci sahifedel Her birimiz kendi hesabımıza yalnız kesi. kendi nev'imizin tarihini yaşamıyoruz; Dr. Ruscuklu Hakkı ( Amerikan Kolejinden diploma alan kızlar > V Silivri kazasının Bekirli, Sinekli, Beyceler ve Sayalar, Eyüb kazasının Çıft alan, Kısırmandıra, Sanyer kazasının Bahçe köyünde, Kartal kazasının Yeni Kariye, Yalova kazasının Elmalık, Ki razlı, Taşköprü, Beykoz kazasının Alibahadır, Esenceli, Kuçurlu, Paşamandıra, Hüseyinpınar, Bakırköy kazasının Yenibostan, Çatalca kazasının Kızılca ali, Karaağac, Yakublu, Karamandere, Sıvas, Şile kazasının Hiciz, Karabeyli, Kömürlük, Kökmaslı, Haçilli, Alacalı köylerinde. Maarif müfettişlerinden İzzet, mimar Şemseddin ve doktor Enverden mürekkeb bir heyet Silivri, Bakırköy ve Yalova kazalarındaki köylere giderek buralardaki mekteblerin temelatma merasimini yapmışlardır. Yakında sırasile dığer kazalan da dolaşarak buradaki köy mektebleri nin temelatma merasimini yapacaklardır. Bundan başka Bakırköy kazas.nm Küçükçekmece ve îvaz köylerile Kar tal kazasının Ballıca ve Çatalca ka zasının Boyalık köylerinde de geçen sene üçer dershanelik mekteb inşasma başlanmıştı. Bunların inşaatı bitmiştir. Ö nümüzdeki ders yılı başında tedrisata başlıyacaklardır. Süvarilerimizin Niste kazandıklan Po lonya ordusu kupası Silâh taşıyan kadın nın akıbetini biliyor Bir mecliste, genc musunuz? Kupa, sübir kadın, siîâhtan varilerimiz İstenbula pek ziyade korktuğugelmeden çok evve nu anlatıyordu: gönderilmiş, fakat Geçen gün hemgümrük bu yabancı şirem silâhını temizliesyanm Türk topra yordu. Her gün soğına girmesine müsaade etmemış. Çünkü kağa çıkmadan ev\'el bu kupaya bir kişinin «Benimdir!» demeâdetidir. Benim de o si lâzım geliyormuş. Kupa bir şahsın desilâhını temizlerken ğil, bir zümrenin malı olduğuna göre gümodadan kaçmak âderükten hâlâ (bugün bile!) çıkarılamamı$. timdir. Fakat bu seArtık «İstanbul gümrüğü» diye bir vodfer acele işi vardı. vil yazmanın sırası geldi. Bu derecesi fazKendisine yardım etla gülüncdür. Eğer biri yalan söyleyip de memi rica etti. Silâkupaya sahib çıkmazsa onu geriye mi gönla yaklaşırken o kadereceğiz? Bu, muzaffer Türk süvarileriJar sararmışım ki hanin Avrupada kazandıkları şerefi, sembolime acıdı: «Git, git, lile beraber iade etmekten farksız bir ha ben yapanm!» dedi. reket olmaz mı? Avrupalıları kendimize îçimizden birimiz sorduk: güldürmemek için, tabiî, İstanbul gümrü Hemşireniz her gün sokağa silâhla ğüne karşı yalan söylemeği tercih etmek mı çıkar? lâzım gelecek. Bir ticaret esyası olmıyan Evet. ve yalnız büyük manasına kıymet verilen Garib şey! Niçin? bir altın bardak için, gümrüğün başımıza Kendisi lisede öğretmendir. Malum açtığı iş, «bir bardak suda fırtına» değil ya... Simdi imtihanlar da var!.. mi? SERVER BEDI «Taze Silivri yoğurtlanmız geldi!» Doğrusu, Avrupalılar gibi yoğurdu eczaneden almağa razı değılız. O zaman cacıkta veya patlıcan tavasında bize en iç açıcı millî lezzetlerimizden birin veren yoğurdumuzun amel ilâcından ne farkı kalırdı? Avrupalılar onun ilâc niyetine alsınlar, biz gıda olarak yeriz. Her yiğitin bir yogurt yiyişi var! Okutmak, bir tıkım yazıcılarca okumaktan çok kolay göründüğünden bu gıbi [Ba$tarafı 1 inci sahitede] metinin icab ettireceği fazla masraflarla şartların vücubuna ister istemez iman Alman gazetelerinin şiddetli dığer askerî tedbirlerin icab ettirdiği mas hasıl oluyor!... neşriyatı M. TURHAN TAN rafların nasıl karşılanacağı meselesi de Berlin 11 Çekoslovakyada yann tetkik olunacaktır. yapılacak olan nahiye intihabatının son Bir İngiliz binbaşısı tahkikat için safhası münasebetile Alman matbuatı Praga gitti müttefikan Prag hiikumetine karşı şid Londra 11 Binbaşı Sutten Gratt, detli neşriyatta bulunmaktadır. îngiliz askerî ataşesine normal serviste Südetlerin teklifini Çek hükumeti kabul etti Kadın ve moda Şehirde Şehir dahilindeki ilkmektebleri de çoğaltmak için esaslı hareketler vardır. Küçükpazarda Eşrefpaşa arsasmda 50 bin lira sarfile yeniden bir ılkmekteb inşası kararlaşmış ve bu mektebin dün temelatma merasimi yapılmıştır. Merasimde Vali Muhiddin Üstündağ ile Maarif Mü dürü Tevfik Kut ve Maarif erkânı bulunmuşlardır. Bina inşaatı bittikten sonra İstanbul 63 üncü ilkmekteb olacaktır. Aksarayda da 54 bin lira sarfile yapıl makta olan ilkmektebin inşaatı yakında bitmek üzeredir. Aynca Kantarcılarda da bir arsa satm ahnmıştır. Buraya da 50 bin lira sarfedılerek bir ilkmekteb yapılacaktır. Şişlideki 43 üncü ilkmekteb binasınm da satm alınarak mektebe mal edilmesi mukarrerdir. Prag 1 1 Varusdorf'da şimali Bohemya'nın Südetlerle meskun kısmında Henleınıst muhafız kıt'alarına mensub 50 kişi hususî bir evde toplanmak istemişlerdir. Ev sahibi Hobacek evinde siyasî toplantılann yapılmasını istemediğinden Henleinist'leri evden çıkmağa davet et miştir. Bunlar başka yere gitmek istemedik lerinden ev sahıbi jandarmaları çağırmıştır. Hâdise mahalline gelen 50 kadar jandarma bazıları sopa ve rövolver taşıyan Henleinist'leri bin müskülâtla evden çıkarmıştır. Birkaç kişi tevkif edilmiştir. Bu tevkifatı protesto etmek için Kuhner firması amelesinden bir kısmı grev ilân etmiştir. İşçiler, mahkemenin önünde nümayiş yapmışlardır. Alman Südet partisi tarafından veri len bir emir üzerine bir çok ticarethane lerle mağazalar bugün kapalı kalmışlardır. Henlein taraftarlarile jandarmalar yardım etmek üzere askerî ataşe muavinarasmda musademe oldu liği vazifesıle Praga gitmıştir. Röyter ajansının zanneltiğine göre binbaşı, hükumetine bildirmek üzere, cere yan edebilecek bütün hâdiseler hakkında tahkıkatta bulunacaklır. Çekoslovakyada yapılan propagandası komünist Berlin 1 1 Havas ajansının muhabırı bıldirıyor: Gazetelerin büyük bir kısmı Çekos lovakyada yapılan komünist propagandasının 3 buçuk milyon Südetın akıbetini lehlikeye koyduğunu kdydetmektedir ler. Berliner Börsenzaytung, Çek hüku metinin komünistlen açıkça teşvik ettiğini yazmaktadır. Göbbels'in emniyetini temin için Prag 1 1 Bugün Viyanaya gitmek üzere tayyare ile Çekoslovakyanın üs tünden uçacak olan Göbbels'in emniye tini temin hususunda Almanyanın yaptığı taleb hükumetçe kabul edilmiştir. Çeklerin Paris elçisi Pragda Prag 11 Çekoslovakyanın Paris orta elçisi Osuski dün öğleden sonra Praga gelmiştir. Bu babda alınan haberlere göre, O suski Fransanın îspanya ve merkezî Avrupa meselelerindeki hattı hareketini ve Çekoslovakya hükumetine tavsiyelerini bildirecek ve Prag hükumetinin de Sü det Almanlarınm mutalebatı karşısında kı noktai nazarını cğrenecektir. Parise avdetinde bunu Fransız hükumetine izah eyliyecektir. Bundan maada 3 senelik askerlik hiz Dün, İstanbul Amerikan Kolejinin kız kısmmda diploma alma töıeni yapılmıştır. Şehir Meclisi azasından Rcfik Ahmed Sevengil'le Amerikan Birleşik Devletleri Büyük Elçisi M. John van Antwerp Mac Murray ve direktör Dr. Walter. L. Wright tarafından nutuklar söylenmiştir. Bu sene, Koleiden 13 kız mezun ol mu«tur. Resimler, mezun genclerle, diploma alan bir talebenın sevincıni gösterıyor. General Keitel Macaristana gidiyor Budapeşte 11 Resmen bildirildiğine göre, Alman ordusu başkumandanhk dairesi şefi Genera! Keitel Macar askerî şeflerinin geçen sene manevralar esnasmda Almanyaya yaptığı ziyareti ıa de etmek üzere 14 haziranda Budapeşteye gelecek ve burada ikamet edeceği müddet zarfında Nazır Honvedsin misafiri olacaktır. Her ihtimal karşısında müşahidler Prag 11 Prager Abend Zeltungnn yazdığına göre, Başvekil M. Hodza, İngiltere elçisi M. Nivton'u kabul etmiş ve milliyetler statüsü üzerindekı müzakereler etrafında görüşülmüştür. İngilterenin Prag'daki atdşemiliterine muavin olarak yeni tayin edllen binbaşı Suttov Frat ile İngilterenin Reyhanber gi'deki konsolosunun, herhangi bir hâdise çıktığı takdirde müşahid vazifesini gör meleri kararlaştırılmıştır. Maalesef moda, kadını her zaman zarafet ve güzellığm hâkim olduğu bir sahada bırakmıyor. Modadır, diye kalın peçe, bol elbise ve acayib kunduralarla kendısmı zorla ıhtiyarlatan şu Fransız kadınına msanm güleceği geliyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: