10 Aralık 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

10 Aralık 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Birincikânun 1938 CUMHURİYET Balkan Seferim: 7972 5 Hududlara doğru.*. Yazan: Y. MAZHAR AREN îktısadî lıareketleı Parnuklu sanayiindekî telâş Pamuklu sanayi erbabı telâş içinde... Pamuklu ithalâtın.n çok artmış oluşunu bu sahada çalışan yerli sanayi için bir tehlike işareti mahiyetinde görüyorlar ve diyorlar ki: « Biz şimdiden bir kısım imalâtımızı kısmak mecburiyetinde kaldık. Güm rükler bu şekilde adeta birer açık kapı vaziyetini muhafaza ederse fabrikalan mızın büsbütün kapanması tehlikesi bile mevcuddur.» ATATÜRK TÜRKİYESİ: 3 Emel ve irade.. Bu memlekette, genc ihtiyar herkesin gözleri, istikbal ışıklarile parladığı için canlıdır Türkiye, siyasî istiklâlini kazanırken, kapitülâsyonlar rejimi altında kaybettiği iktısadî istiklâlini de istirdad etmişti. Haricden herhangi malî yardım beklememeği, Türkiyenin kendi vesaitile iktifa etmeği şıar edinen Şefın programı, memleketi en medenî devlet seviyesine çıkarmaktı. Kurtardığı milletin serbestçe intihab ettiği Şef mevkiinden başka hiçbir imtiyaz aramıyan Mustafa Kemalin bu programmı, Türk milleti, tam bir itimadla, tam bir heyecanla mal edindi, en esaslı değişikliklere muvafakat etti ve Türkiyenin ihyası işi, en nikbin tahminleri aşan bir hızla devam etti. Viktor Hugo'nun tarihî oteli Şairin, içinde SefiUeri yazdığı bina, satılığa çıkarıldı .1 Tren, karanlığı yararak koşuyor ve uçuyorHareket zamanında halkın feryadını gökler almıyacak sanırdmız, ne yüksek, ne uzım gulguleydi o... Nihayet bizim de sıramız geldi. kompoze edilmiş tertemiz bir trene dolduk. Akşam yaklaşıyordu. İkinci mevki vagonlan da vardı. Bazı neferler bu va gonlarda yer kapmak için savaşıyorlardı. Vagonlara bölük bölük, takım takım yerleşmediğimizi beğenmedim. Ben de rasgele bir vagona sokuldum. Tren kalktığı zaman halkın bizi uğurlıyan feryadını gökler almıyacak sanırdmız. Ne yüksek, ne çok, ve ne uzun bir gulgule idi o... Biz de bağnşryorduk. gelmişse de mektebe kabul edilmediğini, açıkta parasız, kimsesız kaldığından ilân olunan seferberlikte gönüllü kaydedildığini masumane bir lisanla anlattı. Eğer bir ihtiyar zabit tavassut etmese imiş gönüllü de kaydetmiyeceklermiş! [Bu Hamid ilk muharebeler Sirasmda bölüğe bir ağır yük, büyük bir engel olmuş; hepi mizi üzüp durmuştur. Ricat esnasında, yardım görmemek yüzün<ien açlıktan ve yorgunluktan yollarda kalıp Bulgarlann eline geçtiğine ve öldürüldüğüne ihtimal Binerken görülen intizamsızlığı içeri veriyorum.] de ıslah ettıler. Birinden diğerine geçilen vagonlar tesadüf ettiği için onbaşılar vaÜç kişi... Biraz yaşlarını başlarını algonlarda neferlerini arıyorlardı. mış görünen bu adamlar başbaşa konuAyastafanosu (şimdiki Yeşilköy) geç şuyorlar. Beni de davet ettiler. Asker tikten sonra gece karanlığı bastı. likte daimî bir samimiyet, çabuk hasıl olan bir arkadaşlık vardır ki, hiçbir mesŞimendiferlerin ahenkli homurtusu, raylarm vezinli takırtısı, zulmet içinde lekte görülmez. İlk görüştüğün adam, en dosdoğru giden vagonlardaki neferlerin eski bir dostun gibidir ve seninle senli türlü türlü makamdan söyledikleri Tür benlidir. külerin başka başka perdelerden çıkan Bunlardan birisi bana kendisinin mü seslerine tempo tutuyordu. him adam olduğunu anlatacak girizgâhLokomotifin arasıra çaldığı düdük, ge lar afadıktan sonra «Sultan Hamid devcenin altında gizlenen sahralarda, dağ rinin birşey öğrenmemek şartile talebei larda birşey arıyor gibi uzanıp dolaşı ulumundan yani asker kaçaklanndan olyordu. duğunu» anlatb. Pencerelerden akseden aydınlıklar yerAsker olmağı fıkarahk alâmeti, as de bizimle yarış eden birşeyler gibi tre kerliği köyün acezesine mahsus bir meslek nin yanından hiç aynlmıyorlardı. addediyordu. Sardığı bir sigarayı kendi Vakit ilerledikçe vagonlardaki sesler sigarasından ateşlettirerek pana verdi: azaldı; azaldı. Tektük bir Eğin sarkısı, Birader ağa, dedi; ben asker olabir Aydın havası, bir Çırpıcı türküsü işi cak, buralara gelip sakalımı kazıttıracak tilir oldu. Daha sonra lokomotifin arası adam değildim amma, işte orasını sor ra çaldığı düdükle, şimendiferin homur ma... Pedere bir husustan efkârlandım tusundan, raylarm takırtısmdan başka da kalktım, yürüyüverdim. Familya huses kalmadı. Ben yerlere, hatta koridor susundan..* lara serilip tatlı tatlı uyuyan, bazısı horlıyan, bazısı sayıklıyan, askerlere bas Bu müsellesten kurtulduktan sonra madan ve süratle giden trenin sarsıntısile tüfeğile oynryan yaşlı bir adam gördüm: yıkılmamak için etrafıma abanarak va Arkadas tüfekle oynıyacak sıra gonları boydan boya dolaşmağa giriş mı?.. Ateş alır, birisi vurulur!.. Vurultim. masa da gece vakti herkesi korkutur Gözlerine benimkiler gibi uyku gir sun!. dedim. miyenler çoktu. Bir kısmı pencerelerden Ahretlik konuşacak adam anyor başlarını dısan çıkararak karanlığm için muş, sözümü tuttu, tüfeği bıraktı amma de hayallerini seyTederlerken almlannı beni yakaladı. döğen rüzgârla da hararetlerini soğutu Işkodra vilâyetinin bilmem neresi ahayorlardı. lisindenmiş. Hemşerilerinin yanında ça Bir kısmı dayandıkları bölmenin üze Iışırmış. Mevsimine göre bamya tarlalarinde sallanan kafalannm içinde hulya rında çapacılık eder, sokaklarda bamya lar kuruyorlardı. satar, yahud kaldırım amelehği yapar İkişer, üçer konuşanlar da vardı. Bir mış. Elinden başka iş gelmezmiş. On üç köşede bir çocuk gördüm ki, vücu yaşında îstanbula gelmiş ve geleli yirmi düne uyraıyan asker elbisesinin için beş sene olmuş. Bahtı yâr olup elli beyaz deki minimini vücudünün hiçbir tarafı mecidiyeyi bir araya getirememiş, sılaya seçilmediği için bir manken, bir kumaş gidememiş. Evlenememiş. Şimdi gönüllü yığını dzerine konulmuş baştan ibaret yazılmış. Muharevede bir iki pulaçka birşey sanırdmız. Fakat o bir insan yav vurabilirse, harb dönüşü memleketine girusu, işte bir çocuktu..* decek, evlenecek, bir bahçe satm alıp Önüne serdiği bir kırmızı mendilin bamya ekecekmiş. Uzerinde ekmekle tahan helvası nkını Bunlan bana tatlı bir heyecan ve gayordu. yesine yaklaşanlarda görünen bir sevinc Sen kîmsin, dedim. le anlattı: Bu suali sormamak mümkün değildi. Eh, ya altı, ya üstü, bir kurşun yiBunun manzarası pek garibdi. Acaba yip mortayı çekmek de var. Şu mereti bu, Yeniçeri kıyafethanesinde gördüğü elime yeni alıyorum, bizim Erenköydeki müz cüceler gibi, bizim alayın cücesi Şaban Ağada bir martin vardı amma, el miydi? sürdürmezdi. Ona bakıyordum, kuyru Isminin Hamid olduğunu, Konyah ol ğundan kurşun koyuyoruz da niçin geri duğunu, anası babası olmadığını, Küçük patlamıyor. Bunu anlamıyorum?. diyorZabit mektebine girmek için İstanbula du. Büyük Fransız şairi Victor Hugo'nun, Sefiller adlı meşhur eserini yazmak için üç ay içine kapandığı otel binası satılığa çıkanlmıştır. Victor Hugo, Sefiller romanını yazmağı ilk defa düşündüğü zaman, yani 1823 senesinde 21 yaşındaydı. Bu esere başladıktan sonra birkaç defa yarıda bırakmış, nihayet bir köşeye atıp büsbütün unutmuştu. 1860 senesinde, Guernesey adasında bulunduğu sırada, ilkönpe «Sefaletler» adını vermeği tasarladığı bu şahese re arbk başlamağı kat'î surette kararlaştırarak kaleme sanlan şair, birinci iş olarak eserin ismini Sefiller şeklinde değiştirdikten sonra çalışmağa koyulmuştur. M. ve Madam Pittart Bütün Türk gencliği, kızlarile ve erkeklerile, faal bir hayata hazırlanıyorlar. Tam rönesans halinde bulunan memleketleri onlann heyecanma muhtac, siyah göğüslüklü, beyaz yakalı küçük lise kızlan, sessiz bir çalışma içinde, diploma almağa uğraşıyorlar. Zira, sayısı gitgide artan uzak vilâyetlerdeki mekteblerde kadın öğretmenlere ihtiyac var. Issız bir memleket te, uzak bir vazife onlan korkutmuyor. Böyle bir vazifeyi şeref ve mükâfat belliyorlar. Geçen yaz, Türk ve ecnebi âlimlerini bir araya toplıyan Tarih kongresine, bütün öğretmenler de davet edilmişti. Tarihten önceki devirlerden bugünlere gelinceye kadar memleketlerinin geçirdiği s<?fhaları orada öğreneceklerdi. Toros vadilerinden, Karadeniz kıyılanndan, Diyarbakır çöllerinden akın akm geldiler. Hiç bir celseyi kaçırmadan, hürmetkâr ve pür dikkat, not aldılar. *** tmar... Her gün, adım başında işitilen yalnız bu sözdur. Mektebler yapılıyor, kasabalar imar edılıyor, bütün nesıl kalkınıyor ve son asırların değiştirmediği bütün bir memleket ihya ediliyor. İmar... Ümidler ve vaadlerle dolu bir kelime! Müstakbelin san'atkârlan, müstakbelin teknisyenleri, beş fakültenin bütün talebesi, hepsi, yükselen binaya bir taş getirip koymak emelinde. Hepsinin gözünde ayni emelin alevi parhyor. Çünkü Gazi, Türkiyenin istikbalini onlara emanet etmiş, yeni neslin onlann eseri olacağını müjdelemiştir. Türkiyenin her mektebinde, en mütevaziinden en yükseğine kadar hepsinde, mermere mahkuk, yahud duvara yazılı, Mustafa Kemalin 1923 teki gencliğe hitabesini görürsünüz. «Ey Türk gencliği! Birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebed muhafaza ve müdafaa etmektir.» Diye başlıyan Atatürk, o hitabesini şöyle bitirir: «İstiklâl ve Cumhuriyete kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptediliş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün ordulan dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. «... Ey Türk inkılâbının evlâdı, işte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâli ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtac olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda mevcuddur.» Türk gencliği, her sabah gözünün önünde pırıldayan bu hitabeyi daima hatırlayacaktır. Türklerin babası adını taşımış olanın ümidlerini aksettiren bu coşkun sözleri, her Türk, kalbinin en derin köşesinde saklıyor. Victor Hugo, Sefillere, Vaterlo muharebesinden bahseden bir faslı ilâve etmek istiyordu. Fakat, bulunduğu mevki, muharebenin bütün safahatını tahayyül edebilmesine müsaid değildi. Tarihin en büyük muharebelerinden birinin cereyan ettiği o meşhur Vaterlo ovasına kadar gidip bir nevi röportaj yapmağa, yerinde toplayacağı ihtisaslan sahifelere geçirmeğe karar verdi ve 21 mart 1861 de adadan aynldı. 26 martta Briiksele varan şair, mayısıu yedinci günü, harb meydanına yakın noktada bir ikametgâh aramağa koyulmuş ve Colonnes oteli denilen binayı intihab ederek oraya yerleşmişti. Ertesi günden itibaren faaliyete koyuldu. Kasabadan kasabaya gidiyor, yerlileri isticvab ediyor, ağacların karşısında, büyük meydan muharebesinin bu sükutî şahidlerinden ihtisaslarını öğrenmek ister gibi uzun uzun duruyor, düşünüyor, mermilerle delik deşik olmuş gövdelerini seyrediyordu. Tarlalarda geziyor, bahar kokulan sinmiş havayı, barut kokusu duymak için kokluyordu. Artık, bütün yolları, bütün tarlalari, muharebenin muhtelif safahatına şahid olmuş noktaları tamamen öğrenmişti. Dar taşlarmı, âbidelerini birer birer tanıyordu. Bazan, mehtablı gecelerde de dolaşmağa çıkıyor, en ufak gürültüye kulak kabartıyor, kanla yoğurulmuş bu toprağın derinliklerinden sesler işitmek ister gibi etrafı dinliyordu. Victor Hugo, böyle günlerce, arayıp Eoruşturarak notlar aldıktan sonra birtakım dosyalar karıştırmış, kendisini mütekaid bir Fransız zabiti zanneden Belçika köylülermde biraz kaçık bir insan hissi bırakmıştı. Bazan, bastonunun ucile toprağı kazıdığı, yerden mermi parçalan çıkardığı da oluyordu. Hugo, tmparatorun son karargâhı clan Cailleu çiftliğini ziyaret etmiş, Napoleon'un muharebe plânını üzerinde çizdiği masanın başında oturmuş; 17 baziran akşamı, Napoleon'un, kül rengi redingotunu, kurutmak için karşısma geçip oturduğu şömineyi görmüş, dimağını, o facialı günlere aid teferrüatm hayalile kabil olduğu kadar doldurmağa çalışmıştı. 1861 senesi haziranınm 18 inci günü, Hugo, Vaterlo muharebe meydanın:, her günkünden daha asabî adımlarla dolaşıyordu. O gün, üpkı 1815 te olduğu gibi müthiş bir fırtına çıkh ve aşir, otele, iliklerine kadar ıslanarak avdet etti. Derhal odasına çıktı, masasınm başına geçti, yazmağa başladı. Şafak sökerken, o hâlâ çalışıyordu. Bu suretle başlıyan Vaterlo faslı, haziranın 30 uncu günü ikmal edilmiş, ve Hugo 14 temmuzda Brüksele avdet etmiş bulunuyordu. îşte, şimdi satılığa çıkanlmış olan Colonnes oteli, Fransız şairinin, aşheserleri arasmdaki en parlak sahifeleri, içinde hazırladığı bu binadır. Bu, onlann iddiası... Fakat ne dereceye kadar doğrudur? Filhakika bir müddettenberi klering ve ticaret anlaşmalannm müsaid vaziyetle rinden istifade ederek gümrüklerden fazlaca miktarda pamuklu girmiştir. Lâkin bu çokluğun derecesi nedir? Eğer bu çokluk, bir fevkalâdelik arzetseydi, fiatların Bir Avrupalı maliyeci, 1921 senesinda tabiî bir şekilde düşmesi lâzım gel de, Türklerin banka işlebneğe kabiliyetmez miydi? Böyle bir düşüklük henüz leri olmadığını söylemişti. Bugün, Türkigörmüyoruz. yede, feyizli semerelerle çalışan kırk dört Pamuklu sanayiimizin vaziyetini göz banka, o kötü tefeülü parlak surette tekden geçirelim. Memleketimizde pamuklu zib ediyor. Direktörü ve bütün memurları Türk olan bu bankaların sermayesi yüz sanayiini üç kısma ayırmak Iâzımdır: minyonlarla liraya baliğdir. Halkın mev1. Devlet kombinalan, duatı mütemadiyen artıyor, devlet bütçe2. Ferdî sermaye ile kuruknuş fabrî si, masrafı istilzam eden birçok imar işlekasyon, rine rağmen, açık vermek şöyle dursun, 3. EI ve ayak tezgâhlarile çalrçılan ivaridat fazlası temin ediyor. Hulâsa, yeni malâthaneler. Türkiye, eski rejimin borcunu kabul etDevlet kombinalan, bugün 100,000 mek ve ödemek suretile, Avrupaya güzel iğ, 2868 tezgâhta 9960 işçi ile çalışarak bir dürüstî dersi vermiş oluyor. 1,268,000 kilo iplik ve 8,854,000 kilo Eski millî sanayi ihya edüiyor, yeni sabez imal ediyorlar. Hususî fabrikalar ise, nayi kuruluyor. Şirketler teessüs ediyor, 112,784 iğ, 1589 tezgâh ve 10186 işçi fabrikalar yapılıyor. Çöl ortasmda kayile çalışıyorlar, 6,621,000 kilo iplik ve bolmuş zannedilen köylere yakın yerler4,233,000 kilo bez çıkanyorlar. de, yüksek bacalardan dumanlar tüttüğü Şimdi yükselmekte olan şikâyet, işte görülüyor. Bidayette, devlet, ferdî teşebbu ikinci sınıftandır. büsleri teşvikle iktifa ediyordu. 1933 ten Devlet fabrikalarile üçüncü kısma gi itibaren, hususî ellerdeki sanayi işlerine ren knalâthanelerden bir ses yok. Hatta yardıma ve bu sanayii, birinci derecede üçüncü kısım böyle bir telâ$a mahal de âlât ve edevatla teçhize başlamıştır. Devgörmüyor gibi. Maamafih ithal edilen letin bu müdahalesi, teşebbüsleri, bizdemallann cinsleri itibarile bu kısımla alâ ki gibi kötürümleştirmek şöyle dursun, kalan da yok. bilâkis onlann inkişafına hâdim olmuştur. Şu arada ileri sürülen bir fikir var: Fakat, Cumhuriyetin başında, yaradıcı iFabrikatorlann telâsınm tam randvnanla, radesi heı>kese sari olan bir şahsiyet vardı. geceli gündüzlü ve üç ekiple çalışırken Devlet, odur demekte hatâ yoktu. Fakat şimdi iki ekiple bir miktar daha az çalış o, sadece nasihat ve direktif veriyor, anmaktan ileri gelmesi noktai nazan... Bu cak, en ufak bir teklifi derhal parolaya nu teyid veya tekzib için herhald« Iktı inkılâb ediyor ve sözleri nassı kati* mahisad Vekâletinin vaziyeti incelemesi lâ yeti'alıyordu. zımdır. Türkiye. Anadolu topraklanmn yeralEğer şu vazîyet hakikaten varidse, o tı servetlerini değerlendirmeğe başlamışzaman alınacak tedbir n« olabilir? Güm tır. Her sene bir mikdar daha yükselen rükleri kapayıp iç piyasayı sadece yerli rakamlarla dolu istatistikler, umumî çalışsanayie mi bırakmalı? Yoksa yerli sa manın, fevkalâde büyük bir inkişafın kuvnayie başka himaye yollarile malraı u vetli delilleridir. cuzlatıp dayanmak imkânını mı bahşetVaktile, mütevali harblerin, yangınîameli? nn, bakımsızlıkların tahrib ettiği AnadoBu iki şıktan birini terclh için bir selu ormanlan da, bugün tam bir canlanbeb yok. fielki ikisini telif kabil olacakma halindedir. Bizzat Cumhur Reisi, kup tır. kuru bir topraktan vücude getirdiği veF.G. rimli bir çiftlikle, imtisal nümunesi olmuştur. Bouillet'nin Bursadaki cinayetin naire universel 1893 te basılande(Dictiond'histoire et geographie) isimli eserinde, Türk dili hakkınsuçluları bulundu da söylenen «fakir ve kaba» tabirini oku Maktulün parasma tamaen olduruldugu anlaşılıyor Bursa, (Hususî) Şehrimizîn Mollafenarî mesiresinde Keresteci Lâz Osman isminde biri geçenlerde parasma tamaan ve tuzağa düşürülerek öldürülmüş, günlerce bu cinayetin esrarlı perdesi çözülememişti. Neticede müddeiumumî muavini Edrb Erzen onun bütün suçlulanni meydana çıkararak evrakı ikinci Sorgu Hâkimi İhsana vermişti. İkinci Sorgu Hâkimliğince de tahkikat ikmal edilmiş bulunmaktadır. Yaşar, Yelkenci Hüseyin, Kalaycı Hüseyin ve Kasım ile Yaşara silâh tedarikinden suçlu kahveci Mehmed isminde beş kişi tevkif olunmuşlardır. Katil Yaşarın üzerinden çıkan ve Osmana aid olduğu anlaşılan bir beş liralığın üstünde görülen kan lekesile Yaşann ceketinde bulunan lekelerin insan kanı teamülü gösterip göstermediği cihetinin tahlili için bunlar Istanbul Tıbbı Adlî müessesesine gönderilmiştir. Bir taraftan Tıbbı Adlinin vereceği rapora intizar edilmekte, diğer taraftan da vak'adan üç gün evvel suçlulardan Yaşann Selâmet hanından aldığı Parabellüm tabancasmı ne yaptığı hakkındaki tahkikat derinleştirlmektedir. Osmanla Yaşar ve diğerleri arasmda bir cinayete sebeb olacak herhangi bir husumet bulunmadığı tespit edilerek Yaşann Osmanı parasma tamaan öldürdüğü tahmin edilmektedir. Bu mesireye Osanm aIâkadar olduğu bir kadını götürdüğünü ve orada hep beraber eğlence tertib edeceklerini söyleiş, Osman bu suretle tuzağa düşürülerek mesireye götürülür götürülmez Yaşann kurşunlanna hedef olmuştur. yunca gülmemek kabil değildir. Hele, gene ayni eserde, Türklerin her türlü entelektüel külrüre yabancı olduklarma dair dermeyan edilen mütaleanın haksızlığı ve abesliği, bugün daha fazlasile meydana çıkıyor. Halk Opereti temsillerine devam ediyor J Bugünkü Türkiye, mekteblerinî, enstitülerini, müzelerini, kütübhanelerini durmadan arttınyor. On iki sene zarfında, Türkiyenin talebe ve öğretmen ordusu iki üç misline çıkmıştır. Ankara Üniversitesi hemen hemen ikmal edilmiş, fakülteleri arka arkaya açılmakta bulunmuştur. Smıflar talebe ile dolu. On iki sene evvel, bunu tahmin etmeğe kun cesaret gösterebilirdi? Ankara, o ıssız şehir, o harab kasaba, bugün bir yüksek tahsil merkezi olmuştur. NOELLE ROGER ( Zehirli gaz maskeleri satışa çıkarıldı J î§ Bankası hesabı carî keşidesinde kazanan kadın Türkiye İş Bankasınm 1 kânunuevvelde çekilen küçük cari hesab ikramiyelerinden 1000 lirayı 69671 numaralı cari hesab sahibi Atiyye isminde bir bayan kazanmıştır. Yandaki resim, bu talihli kadmı göstermektedir. Maske sahşından bir görünüş Gri bir lâstık, gözlük ve süzgeçten Kızılay, Halkı zehirli gazlerden ko ibaret olan bu maskeler son maske te rumak için yaptırdığı gaz maskelerini rakkiyatı gözönünde tutularak yapıl üç boy üzerine altışar liradan, ay ba mıştır. Bir kotu içinde mahfuz bulunan şından itibaren îstanbul ve Ankarada maskelere birer mufassal tarıfe ilâve esatışa çıkarmıştır. dilmiştir. Halk Opereti, ilk temsılini vermekte devam ediyor. Bu temsil, Yusuf Sururinin yazdığı, Seyfeddin ve Sezai kardeşlerin besteledikleri cîç içe» adlı müzikli komedidir. Eaşid Rızanm idaresindeki san'atkârların hepsi, vazifelerinde muvaffak olmaktadırlar. Bilhassa Naimin cadaloz karısı rolünü oynıyan gende Naim, Doğan, Gülnaz ve Nahidenin muvaffakiyetleri takdire şayandır. Rejisör Raşid Rızanın idare ettiği kıymetli operet heyeti, başda müdür Lütfullah olduğu halde tebrike lâyıktır. Yukarıdaki resim, komedinin temsiline aid bir sahneyi gdstermektedir4 Robert Kolejde matem konseri Robert Kolejde yann saat 17 de Ulu Önder Atatürkün aziz ruhuna ithafen profesör Charles Eftes, Orkla bir matem konseri verecektır. Sayın halkımız bu konsere davetlidir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: