22 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

22 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 İkincikânım 1939 CUMHLîutfET ÇOCUK VE TERBİYE: Aile ocağı Yazan; ALİ KÂMI AKYÜZ Çocuk daha ziyade kjmindir? Ana, baba veya ailesinin mi, yoksa devletin rai? Biribirine zıd iddialara yol açan mevzulardan biri de budur. Bazı hukukçular baba hakkına kıymet vererek çocuğun mukadderatını tayin etmek salâhiyetinin yalnız babaya aid olduğunu iddia ederler. Bazı mütefekkirler de Eflâtunun 2400 yıl evvel dediği gibi çocuğun münhasıran, yahud bilhassa devlete aid olduğunu ileri sürerler. Bu iddiaya göre devjet, kendi umdelerine göre vatandaş yetiştirmek için tahsil ve terbiye meselesini kendi inhisan altına alacak, hatta ileride çocuğun tutacağı işi ve mesleği de o tayin edecektir. îki iddianın da ilerisine gidildiğine şüphe yoktur. Çocuk münhasıran devletin olmadığı gibi yalnız ailesinin de değildir. Vakıâ aile ocağı müstakbel nesle karşı ağır bir mes'uliyet altındadır. Çocuklanmızı bakmaya, büyütmeye, ilk terbiyelerini vermeye mecburuz. Ana kucağında, aile ocağmda ahnacak ilk terbiyenin yerini, resmî, hususî, hiçbir müessese tutamaz. Fakat çocuk dünyaya aile ocağmda hapis olup kalmak için gelmiş değildir. Onun hikmeti vücudü daha önemli, daha şümullüdür. Çocuk sosyete için dünyaya gelmiştir. Bizden ve mektebden alacağı terbiye ve malumata göre gürbüz asker ve değerli vatandaş olacaktır. Onun için hükumetler ilk çağlardan itibaren terbiye ve tahsil işlerirü kendi ellerine veya kontrolları altına almışlardır. Zalim ve cahil kimseler elinde çocuğun maddî işkencelere maruz kaldığını haber alınca devlet nasjl müdahale ediyorsa manevî bir işkence yerine geçecek olan tahsil ve terbiye mahrumiyetine de jjylece mütehammil olmaması tabiidir. Zaten eski devlet mefhumu ile yeni devlet mefhumu arasındaki fark buna benzer müdahalelerdir. Devlet ister istemez çocuğu okutur, aşılatır, hastahklardan korur. Bütün medenî memleketlerde olduğu gibi bizde de ilk tahsilin mecburî olma^ı ve mektebe girecek çocuğun aşılanmış bulunması bu demektir. Bir seneden fazla oluyor, Büyük Şef Atatürkün hükumete verdiği direktiflerle büyük Türk milletinin dinamik ideali ne olduğunu anlatırken Maarif Vekâletinin uhdesine düşen ağır vazifeyi de şu sözlerîe hulâsa etmişti: «Okuyup yazma biîmiyen tek vatandaş bırakmamak, memleketin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek; memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesle yaşatacak ferd ve kurumları yaratmak, bu önemli umdeleri en kısa zamanda temin etmek!» Bu ideali asıl temin edecek yer mektebdir. Fakat mektebin rnuhtac olduğu elemanlan yetiştirecek yer de aile ocağıdır. Aile ocağı, aile efradmı bilhassa akşamları sofra başında bir araya getiren evimiz, meskenimizdir. Biz oraya ruhumuzla, kalbimizle, vücudümüzle bağhyız. Aile ocağının bir sıcakhğı vardır ki nerede olsak ve yurdumuzdan ayrılıp uzak yakm nerelere gitsek bizi çeker. Daüssıla denilen yurd hastalığmın mihrak noktası aile ocağıdır. Doğduğumuz, büyüdüğümüz.. daha doğrusu içinde yaşadığımız; aile zevkini tattığımız mekânla ve onun bütün eşyası ile aramızda öyle bir alışıkhk, nev'ama öyle bir hısımlık akrabalık hasıl olmuştur ki eskiyip işe yaramıyanları bile kolay kolay atamayız ve satamayız. Evin bir bucağında tekaüde sevkederiz. Sanki evimizin ve eşyamızın da ayrıca bir ruhu vardır. Onların ruhu ile bizim ruhumuz arasındaki âşinalık bir derecededir ki konf orır daha ziyade olan daha lüks bir yeri bile önce yadırgarız. Ahşıncaya kadar bir müddet eski rahatımızı bulamayız. Hatta kendi evinizde her gece yattığımz yatağmızm şiltesi, yasdıklan, yorganı değiştirilmiş olsa bunu vücudünüz anlar, rahatsız olursunuz. Çünkü vücudünüz bu yeni yatakta eski kalıbını bulamaz. Yeni bir kahb, imali de vakte muhtacdır. Bu cihetle hallaclar rahatımızın en büyük düşmanıdırlar. Pamuklan atılarak puf böreği gibi şişirilmiş yataklar, yasdıklar kendimizi aldatmak için «oh!... ne âlâ!» diye şöyle bir uzansak bile bizi memnun edemez. Çünkü eski rahatımızı veremez. Bu kabilden olarak evimizin eşyasıaı her gün yerli yerinde görmeye alışmış olan gözlerimize bir koltuğun bir sandalyenin münasebetsiz duruşu hemen balar. Bununla beraber yenilige, modaya, hatta biraz da gösterişe olan tabiî meylimiz icabı bu değişiklikleri bazan kendimiz yapıp avunmak veya malî kudretimize göre alamod takımlar almak da bir zevk olduğu inkâr olunamaz. Bunda da gayemiz lüks yarışma çıkmak değil, bediî zevkimizi tatmin etmek olmahdır. İngiliz artistlerinden Vilyam Boris «evinizde, demiş, faydası ve güzelhği olmıyan hiçbir şey bulundurmayınız!» Ne doğru bir vecize! Iş hayatı, sosyete hayatı bilgilerimizin, düşüncelerimizin tatbikat yeridir. Asıl düşünnıek ve maddî manevî yükselmemizi temin edecek teorileri kurmak için çekilip kendi âlemimizde başımızı dinlemeye ihtiyacımız vardır. Bu fırsatı ya kırlarda, tabiatin kucağında, kâinat ile başbaşa kalarak, yahud aile ocağmda odamıza çekilerek bulabiliriz. Esrarla dolu olan büyük tabiat ruhumuzu yükseltir. Odamızda ise düşüncemizin derinliklerine dalmak imkânmı buluruz. O, tabiatin içinde, fakat tabiatten büyük bir âlemdir. Vaşington'un tavsiye ettiği gibi günlük hayatının bir muhasebesini görmek üzere herkesin beş dalrika kendi âlemine dalması fena birşey olmıyacak. O zaman bir müfettiş, bir münekkid gözü ile insan kendi içyüzünü incelemeye imkân bulur. Bu tahlil neticesinde bir boş bulunuş, ağızdan kaçmış ağır bir söz, yersiz bir asabiyet, bir içsıkıntısı, bir pişmanlık, bir hiç.. Buna mukabil vicdanımıza rahatlık veren yüksek bir iş, yerinde bir yardım, ruhumuza bediî heyecanlar veren millî bir hizmet.. bütün bunların müspet menfi hesabları o beş dakika içinde görülüp biter. Ve ertesi gün iş hayatımızı yerimizde sayarak değil, bir adım ileri giderek karşılamış oluruz. Aile ocağı.. O, başkalarının kinine, kıskanclığma karşı samimiyet ve şefakatle bize kollarını açan, ateşli başımızı serin bir hava ile saran o yumuşak muhit ki Rüskin'e şunu dedirtmiştir: «Aile ocağı sulh ve selâmet yeridir. Orada korku, şüphe ve tefrikadan masun bulunuruz. Eğer böyle değilse o, kat'iyyen aile ocağı değildir.» Pırlantanın katili idama mahkum! Mersinde işlenen cinayetin kararı verildi Mersin (Hususî) Burada, ziynet altmlan gibi bütün servetini üzerinde taşımak itiyadında olan yaşlı bir ermeni kadını vardı. Pırlanta adındaki bu kadına Mersinliler Seyyar Kasa lâkabmı takmışlardı. Kadın meczubdu ve kimsesizdi. Geçen mayıs ayında, Pırlanta, her gün dolaşüğı yerlerde birdenbire görünmez oldu. Merakhlar evinde kendisini aradılar, lâkin Seyyar Kasadan bn haber alamadılar. Aradan günler geçti. Bu takib hâdisesi zabıtayı da alâkadar ettiği için araştırma başladı. Nihayet Mersin polisi, Pırlantanjn, servetine tamaan öldürülmüş olduğu neticesine vardı. Nihayet uzun uzun incelemelerden sonra, zabıtanm eline bir ipucu geçti ve cinayet anlaşıldı, câni de yakalandı. Filhakika Pırlantanın, bir akşam Askerlik Şubesi bitişiğindeki kapalı arsaya davet edildiği ve Ahmed Cingözle arkadaşı Süleyman tarafından öldürldiikten sonra oracıktaki avluya gömüldüğü anlaşılmış ve cinayet kurbanı zavallı, gömüldüğü yerden çıkanlmıştı O gündenberi Ahmed Cingözle Sü leyman haklarında Ağırceza mahkemesinde devam eden muhakeme dün neticelenmiş ve Ahmed Cingözün cinayeji biz,zat işlediği sabit olduğumdan idam cezasma çqrpılmasma, Süleymanın ise cınayete bilfiil iştirak etmiyerek, yalnız, Pırlantanın eömülmesine yardım eylediği anlaşılarak 2 ay hapsine karar verilmiştir. Süleymanm mevkurfiyeti iki aydan fazla oİmadığı için tahliye edilmiştir. Alhmed Cingöz hakkındaki kadar Temyiz mahkemesine sevk olımacaktır. PAZAQDAN PAZAQA Teşyiler ve istikballer Orada ve burada Eyfel elli yaşında Cihangirden beteri var! Uyuşturucu madde kaçakçılığı Teşyiler ve istikballer Bravo Ziraat Vekilı Faik Kurdoğluna! BİT tamim göndermiş, kendisini de, Vekâlet erkânmı da teşyi ve istikbale gelecek bütün memurlara ceza vereceğini bildirmiş. Bu emir üzerine iki gün evvel Ankaraya giden Ziraat Vekilin; hiçbir memur uğurlamamışitjr. Neydi o canım? Her vekili, her müdiri umumiyi, her müsteşarı ve saireyi teşyie ve istikbale gelenler, her gün, secde edercesine eğile kalka, Haydarpaşa garmı selâtin camiine çevirmişlerdi. Teşyi ve istikbal, ancak protokola dahil birkaç kişi tarafından yabancı memleketlere müstesna büyük seyahat yapan erkân için olur. Sık sık Ankaradan Istanbula veya başka bir tarafa vazife icabı seyahat eden büyük memurları karşılamak ve uğurlamak yalnız şarkta görülen fuzulî bir teşrifattır. Ziraat Vekili bu kötü an'aneyi uğurlamak suretile tam Avrupa kafalı bir halk adamı olduğunu ispat etmiştir. Dansı diğer vekillerin ve vekâletlerin başına! rüp de sakm orada oturdu^uma, yahud bir apartımanım olduğuna hükmetmeyiniz. Oraya senede bir bile yolum düşmez. Bütün hssasiyetim şehir nammadır. Fakat ben de Şişli ile Galatasaray arasında bir semtte ve bir sokakta oturuyorum ki, bu semt, hele bu sokak Cihangirden en aşağı seksen yedi defa daha bataktır. Adını söylemiyeceğim. Söylemiyeceğim, çünkü bizim memlekette hatın sayılır adamların oturduğu sokaklan yapmak ve halkın feryadlarma kulak asmamak eski bir an'anedir. Ben hatın sayılır bir adam olduğumii söylemek istemiyorum amma ne de olsa bir muharririm. Belediye dilimden kurtulmak için o sokağı yaptırabilir. Bense oturduğum sokağm böyle bir endişe ile değil, halkın selâmeti namına bataklıktan kurtarılmasmı bekliyorum. Adını yazmryacağım. Bakalım aziz Valimiz keşfedebilecek mi? Bizim sokakta modern apartımanlar vardır. Hepsi yenidir. Fakat, yaya kaldırımı müstesna, ortada tek bir taş parçası yoktur. Yağmur yagınca öyle kesif bir balçık tabakası peyda olur ki arabalar ve otomöbiller ekseriya bunuın içine saplanıp kalırlar. Bu yüzden şoförler artık isyan ediyorlar ve müşterilermi köşebaşmda bırakıp savuşuyorlar. Coğrafya hocaları, Pasin ovasrodan veya meşhur Mazürya batakhklarmdan bir nümune göstermek isterlerse talebelerini oraya getirsinler. DUYDUNUZMU Doğru haber Bir Fransız gazetesi, yılbaşı tayyare piyangosunda büyük ikramiyenin kime çıktığım nasıl haber veriyor biliyor musunuz? Şöyle: «Türk Hava kurumunun 80 milyon liralık (!) büyük ikramiyesi Kahiredeki (!) Bakırköy tımarhanesinde yatan bir deliye çikmış, deli ( ! ) , kendisine verilen bu müjdeyi, büyük bir lâkaydî ile karşılamıştır.» Hangi birini düzeltirsiniz? 80 milyonluk ikramiyeyi mi? Kahiredeki Bakırköyünü mü? İkramiye kazanan deliyi mi? Kabahat kütükte Orada ve burada Nasıl diyorlar? Lambes vok mu, lambet vak mı, bu yeni dansı ben ilkönce Pariste seyrettim. Istanbula dönünce, bir de yılbaşı gecesi, Tokatlıyanda ayni dansı görmek nasib oldu. Aradaki fark beni güldürdü. Bizimkiler bu dansı kasab havasına çevirmjşler: Bel kınyorlaj, göbek atıyorlar, lüzumundan fazla sıçnyor ve arada bir coşkun naralar ahyorlardı. Bu oyun çoktan millî danslanmız arasma girdi. Nerede ise seyirciler: «Yaşşa! Krvır! Ça.lkala!» diye ba^ğıracaklar. Hele cazband yerine bir çiftenara olsa bu dansın Amerikadan geldiğine hiç iranamayız: Halis Kasımpaşa işi! Başvekil şehrimizde Başvekil Celâl Bayar, muhtelit katara bağlanan hususî vagonla dün sabah saat 11,38 de Ankaradan şehrimize gelmiş ve Haydarpaşa istasyonunda İstanbul Valisi Lutfi Kırdar, Selimiye tüm komutanı General Osman Tufan, Universjte Rektörü Cemil Bilsel, Vilâyet, Belediye erkânı, Merkez Komutanı, Emniyet Mü dürü, Şehir Meclisi mümessilleri, Bah kalar ileri gelenleri, Sanayi Birliği namına bir heyet ve diğer bir çok zevat tarafından karşılanmıştır. Bir müfreze asker, peronda ihtiram vaziyeti almış, mızıka selâm havası çalmıştır. Başvekil askerî müfrezeyi görünce, yanmda bulunan tüm komutamna bir başka gelişinde, böyle külfetli bir tarzda karşılanmamasını bilhassa rica etmiş, hususî motöre binmiyerek, o sırada Haydarpaşa iskelesine yanaşmakta olan Ülev vapurile Istanbula geçmiştir. Lniversite Rektörü Cemil Bilsel, bu aralık, memur maaşlarının vaktinden ev vel verilmesi için Meclise teklif edilen kanundan bahsederek bu kararın çok yerinde bir dikkat eseri olduğunu, memur ları sevindirdiği kadar piyasayı da ferahlattığmı söylemiştir. Havalann kurak gitmesinden ekinlerin müteessir olup olmıyacağı hakkında irad edilen bir suale Başvekil Celâl Bayar şu cevabı vermiştir: « Dün akşama kadar Ankarada da havalar ılıktı. Ekin vaziyeti hakkında gelen haberler iyidir. Köylü şikâyet etmi yor. Kar yağması için, henüz vaktimiz vardır.» Cihnagirin en berbad sokaklanndan birinde oturan bir tanıdığımız bu sokağa girdiği zaman «meğer biz ne bahtiyar muş. mışız!» dedi. Fakat Allah daha bahtiyar Mecburî seyahat etsin, elbet bizimkine de su"a gelir. Yılbaşına birkaç Uyuşturucu madde kaçakçdart gün kala, Glaskov Uyuşturucu madde kaçakçılan, hapi rıhtımında bağlı Asaneye girince, orada başka suçlardan merika bandırah bir yatanları da baştan çıkarıyorlarmış. Bu gemiye, şöyle bir sayüzden, kaçakçıların yakalanmalaıı da at kadar uyku kesadeta serbest kalmaları kadar mahzurlu tirmek üzere giren bir gemici, daldıgı olmağa başlamış. Hapisane ocağı mü derin uykudan cözünü açmca, kendisini Amerika yolunda bulmuş. Fransada garib bir niifus yanlışlığı olmuş. Mlle. Fransin isminde bir kadını, günün birinde a«kerlik şubesine çağırmışlar, gitmiş. Birtakım yazılardan, çizilerden, muamelelerden sonra, elfne bir tüfek, beline bir matra, sırhna bir üni forma vermişler, kıt'asına doğru yola ç>karmışlar. Aman, nasıl olur? demiş, ben kadınım a yol? Ctau Marko Paşaya anlat, demişler; çare yok, askersin. Kütük öyle yazıyor. Meğer, nüfus kütüğü, hakikaten ka dmcağızı erkek diye gösteriyormuş. Bir rivayete göre, bu biçare erkek bz, elinde, çıkı gîbi büyümekte olan bir tomar kâğıdla kapı kapı dolaşıyor, hâlâ derdini dinletecek Marko Paşayı arayor Eyfel elli yaşında Ali Kâmİ AKYÜZ f Trakya Talebe Yurdu çok faydah oldu J Ajanslar Paristeki Eyfel kuîesinin elli yaşına girdiğini haber veriyorlar. Parism şöhretini yapan şeylerden biri de bu kuledir. Şehrin sembolü haline gelmiştir. Eyfel kulesi hemen hemen Parisin her tarafından görünür. Hassas insanlar için bir manzaranın bu tahakkümü çekilir şey değildir. Parislilerin çoğu Eyfeli sevTnezler. Eskiden meşhur bir sinema komiği vardı: Rigaden. Her gün öğle yemeğini bu kulenin içindeki lokantada yermiş. Dostları ona demişler ki: Galıba Eyfel'i çok seviyorsun? Rigaden cevab vermiş: Bilâkis, nefret ederim. Fakat PaBaşvekil Celâl Bayar, vapurda, Vali riste onun göze görünmediği bir tek yer Lutfi Kırdarla muhtelif şehir meseleleri var, o da burası! üzerinde konuşmuştur. Izmir ve Bursaya Cihangirden beteri var! gideceği hakkındaki rivayetlerin doğru oNihayet, Cihanlup olmadığı sualine Celâl Bayar verdiği gir bataklığmı kalcevabda, çok hususî bazı işleri için bir gün kalmak üzere geldiğini, yarın (bu dırmak ve \ollanni gün) Ankaraya döneceğini, İzmir ve yaptırmak himmetiyeni Valimiz Bursaya gideceği hakkındaki haberierin ni Doktor Lutfi Kırdoğru olmadığını söylemiştir. dar gösteriyor. Bi. Celâl Bayar, Köprüden otomobille bravo da ona çe* doğruca Perapalas oteline gitmiştir. İş Bankası Umum müdürü Muammer Eriş kelitn. Hatta bir tane daha: Bravo! Bede, Başvekille birlikte şehrimize gelmiş nim Cihangir hakkında ötedenberi gazete sahifesine fırlıyan coşkunluğumu götir. Ayna dersi Buna karşı düşünülen tedbir şu: Uyuşturucu madde kaçakçılannı Imralı îki Fransız doiktoİ mahkumlan gibi Hayırsızada ya dolru, hem de meşhur durmak. iki doktor, insanlarnyj Düşünce fena değil. Vaktile istanbul aynadan istifade etj köpekleri de Hayırsızadaya sürüle sürüle mesini bilemediğini azaltılmışlardı. Halbuki zavallı hayvansöylüyor ve aynanm, lann mahallede tdhlike sezdikleri zaman tuvalet işinden ziya* havlamaktan başka bu bir hizmet değilde, psikoloji bahsi se kusurları yoktu. Uyuşturucu madde de kullanılması kaçakçıları ise havlamak şöyle dursun eden biî vasrta olduğunu iddia ediyorlar «essizce budalaları ısırıyor ve zehirliyor «Ayna, diyoriar, bir nlhiyat müşaviridir. lar. Her sabah aynanızın karşısma geçip, <r SERVER BEDt beş dakika yüzünüzü, bütün tefemıatil tetkik ederseniz, yavaş yavaş, yepyebir çehre karşısında bulunduğunuzu gö Arab kongresi açlıyor cek, o zamana kadar pek az tanıdığm: Kahire 21 (a a.) Yuvarlak masa hakikî hüviyetinizi bulacak, istidadlar konferansma iştirak edecek olan Mısır murahhaslan Prens Abdül Müneim, za ve kabiliyetlerinize tamamile w Ali Mahir Paşa ve Mısırın Londra sefiri bir şahsiyet sahibi olacaksmız!» Doktorlann uyandırmak istediği Hüsnü Naşat Paşadan ibarettir. Murahhaslar, müşterek bir siyasî hat yeni cereyan rağbet bulursa, kadmlar 1 tı hareket takib etmek hususunda muta ayna seanslarma bir misli zaman da bık kalmışlardır. ilâvesi icab edecek. Mısır murahhas heyeti salı günü PortSaidden hareket edecektir. Alman teslihatı Amerikadi endişe uyandırdı J Vaşington 21 (a.a.) Deniz mahfil leri Seydlitz ismindeki yeni Almai kruvazörünün 8 inçlik toplarla mücel hez olduğuna dair verilen haberi endi ile karşılamaktadırlar. Çünkü bu hab« .in sıhhati tahakkuk ettiği takdirde Al manya kruvazörlere altı inçten yuka toplar konmasım meneden 1936 tarihli İngiliz Alman deniz muahedesi ahkâ mına mugayir hareket etmiş demektirj Almanyanın bu muahedeve muhalif haj rekette bulunması deniz programmd; derpiş edilen Amerikan kruvazörleriniı inşaat plânında değisiklik yapılmasm^ intac edecek mahivettedir. kemmel bir sirayet merkezi haline geldiği için müptelâların sayısı gene çoğahyormuş. Bundan başka, hapisten çıkan mahkumlar, evvelce bu işi hiç yapmamış olsalar bile, kaçakçıların hapisanedeki teşviklerine kapılarak hemen eroinciliğe, kokainciliğe başhyorlarmış. Bizim Boğaziçi vapurlarında bövle vak'alar çok olur. Fakat işi nihayet bir bilet parasile halledersiniz, olur biter. Bu öyle mi ya? Koîkoca bir gemide, upuzun bir seyahat! îneiliz gemiciyi yakalamışlar. Pasaportsuz ve bedava seyahate teşebKüs suçundan yakasmı zor kurtarmış. Uç hafta sonra merr.leketine dönmüs, bu sefer' de karısına derd anlatmcıya kadar anasırdan emdisi süt burnundan gelmi^. Lâkin, asıl hayıflandığı şey, yılbaşı" gecesini, seyahat ücretine mukabil. ge minin mutfağında bulaşık yıkamakla geçirmesiymiş. Yahudi heyeti Berlinden ayrıldı Talebe Yurdunda bulunan kız talebeden bir grup Edırne (Hususî) Edirnede kurulan ve okuma imkânlarmdan mahrum yüzlerce yurd çocuğuna bu imkânlan ve ren Trakya kız ve erkek talebe yurdları Trakyanın içtimaî bünyesine mal olmuş varhklar sırasındadır. Noksansız denecek bir mükemmeli ^retle çalısan ve bilhassa köylerden toplsnmış zeki, müstaid çocuklarla malul "a^ilerin çocuklannı da sinesinde ba mdırarak içtimaî ve kültürel hareket'erımizi destekliyen bu müessesede kayda deger bir disiplin ve bakım gözü çekmektedir. Biri kız ve diğeri erkek talebeye mshsus iki ayrı binada kurulan Trakva Ta'~ v e Yurdunun bu seneki bütçesi muhtelif kaynaklardan ve bu arada bir kısmı da Türk Maarif cemiyetinden temin edilen yardım ve gelirlerle 18,000 lirayı, talebe adedi de 180 i bulmuştur. Bunlardan vakti hali biraz yerinde olanlarm bir kısmı ayda 5, bir kısmı da 10 lira vermek suretile müessesenin masraflanna iştirak etmektedir ki, bu miktar talebe mevcudünün yüzde yirmisini teşkil eylemektedir. Trakya talebe yurdları önümüzdeki sene daha esaslı tedbirlerle biraz daha genişljyecek ve böylelikle orta tahsile devam imkânlarmdan mahrum daha bir çok yurd çocuklarına kucağım açacaktır. Berlin 21 (a.a.) Rublee'nin riyasetindeki mültecilpr komitesinin beynelmilel murahhas heyeti, pazartesi günkü içtimada hazır bulunmak üzere bugün Parise hareket edecektir. Salâhiyettar mahfiller, Rublee'nin, Almanyanın Yahudi muhacereti için ayrılacak tahsisat meselesini kapanmış addettiğinden haberdar edıldiğini teyid etmektedirler. f Eskişehir Barosunda intihabat yapıldı Yüzbaşı Videman, Amerikaya konsolos tayin edildi Berlin 21 (a.a.) Büyük Harbde HitDr. Âkılin cenaze merasimij lerin mensub olduğu böliiğe kumanda etmiş olan yüzbaşı Fritz VViedemann, Gülhane hastanesinde vefat eden dok| Von Killinger'in yerine Almanyanın Eskişehir (Hususî) Yeni Avukatlar kanunu mucibince Eskişehirde tor albay Akılm cenazesi. dün askeı San Fransisco başşehbenderliğine tayin kurulan Baro, idare heyetini seçmiştir. Gönderdiğim resim Baro mensublarmı merasimle kaldınlarak Edirnekapıdal edilmiştir. bir arada göstermektedir. makberi mahsusuna defnedilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: