23 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

23 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURtYET 23 İkincikânun 1939 Sfl!| hikâye Vaktile bir son bahardı!.. Maksim Gorki'den ==== Vaktile bir sonbahardı. Çok berbad bir vaziyette bulunuyordum. Yeni indiğim bir şehirde tek adam tanımıyordum. Cebleritn bomboştu. Başımı sokacak bir yerün yoktu. Elbiselerimi, ayakkablarımı sattım, bir müddet onların parasile karnımı doyurdum. Fakat bu, böyle devam edemezdi. Şehri terketmeğe mecbur oldum. «Ost» isminde bir köye gittim. Köy, nehir kenarında olduğu için yaıın çok hareketli bir iş merkezi oluyordu. Halbuki, şimdi sonbahardı. Herşey susmuş, bütün faaliyet durmuş, etraf bir çöle benzemişti. Yaş kumlar üzerinde yiyecek. bir iki kırıntı bulmak ümidile büyük bir dikkatle yürüyordum. Vaktile satıcılara tezgâh vazifesini görmüş tahta sandıklar arasında belki açlığa faydası dokunur diye serseriyane dolaşıyordum. Sanki, nehir kışın yaklaştığını hissetmiş, bu gece şimal rüzgârınm kendisini donduracak soğuğundan kaçmak, kurtulmak istiyordu. Hava karardığı kadar ağırlaşmıştı da... Durmadan yağan yağmur küçük taneler halinde düşüyordu. Tabiatin bu yeis verici vaziyeti, kırık iki söğüd ağacınm dibine ters çevrilerek yatırılmış bir sandahn manzarasile büsbütün artıyordu. Yere yüzükoyun bırakılmış olan sandalın dibi parçalanmış, çürük tahtaları rüzgârdan dağılmış, lime lime olmuştu. Can çekişen tabiatin ortasında tek hayat eseri gösteren bendim. Fakat bu öldürücü soğuk devam ederse daha fazla yaşayabilecek miydim! Ancak on sekiz yaşmda bir delikanlı idim... Yazık degil miydi bana? Islak ve donmuş kumlar üstünde adımlarımı güç atıyordum. Açlıktan ve soğuktan dişlerim biribirine çarpıyordu. Aradığım nafakayı bulamadığım için birdenbire hiddetli hiddctli bos. sandıklardan başımı çevirdiğim zaman, yerde yağmurdan sırsıklam elbisesi içinde uzanmış bir kadın gördüm. Ne yapıyor, diye durdum ve dikkat ettim. Ellerile tezgâhın altındaki toprakları kaldırıyor ve bir delik kazıyordu. Yanına yaklaştım: Ne yapıyorsunuz} Dedim. Müthiş bir çığlık kopararak ayağa kalktı. Onümde dimdik durdu. Büyük, korku dolu gözlerile sert sert bakıyordu. Benim yaşımda, güzel yüzlü bir kızcağızdı. Yalnız çehresinde, güzelliğini kaçıran, ikisi gözlerinin altmda, üçüncüsü da tam kaşlannın ortasında bıçak yaraları vardı. Genc kız, beni uzun uzadıya süzdü. Gb'zlerindeki korku izleri yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Topraklı ellerile saçlarını örten mendili düzeltti. Titrek bir sesle: Zannederim ki, dedi, sen de açsm. Gel, biraz sen de kaz... Ben yoruldum. Gözlerile tezgâhın dibini gösteriyordu. Orada ihtimal ekmek vardı. Satıcılar, belki yiyeceklerini oraya saklamışlar, pazarı bozup giderlerken de unutmuşlardı. Çömelerek faaliyete koyuldum. Kız, beni bir az daha tetkik ettikten sonra yanıma sokuldu: Dur, sana yardım edeyim! dedi. Sükut içinde çalışıyorduk. Bu sırada ben, temizlik, kanun, ceza ve münevverlerin böyle zamanlarda hatırladıkları diğer birçok şeylerden hiçbirini düşünmüyordum. Bütün kuvvetimi çukuru büyültmeğe sarfediyor, hatta tezgâhın içinde birşey bulup bulamıyacağım hakkında da uzun muhakemeler yapmıyordum. Akşam karanlığı daha ziyade nemlenmiş ve koyu laşmışh. Dalgalar, sahile daha kuvvetli çarpıyor, yağmur tahta sândıkların üstüne daha şiddetli vuruyor, uzaktan, bir bekçinin zırıltıh çıngıragının sesi aksediyordu. t Arkadaşım alçak bir sesle: Orada bir tahta daha var mı, yok au? diye sordu. Sualden birşey anlamadığım için cevab Ivermedim. O tekrar etti: Hiş.. Sana söylüyorum, orada bir tahta daha var mı, yok mu? Eger varsa, nafile kazıyoruz. Tam çukuru açtığımız zaman tahta önümüze çıkacak.. Onu parçalayabileceğimizi zannetmiyorum, iyisi mi, kilidi kıralım, bak, pek sağlam da degil galiba!... Kadınlar, nadiren güzel fikirler dogururlar. Bu sefer de Öyle nadirattan bir hâdise vukua geldi. Ben de âcizane, iyi fikirleri teller, pullar, onlardan mümkün olduğu kadar fazla istifade etmenin yoluna bakarım. Kilidi tuttuğum gibi kopardım. Suç ortağım hızla eğildi, açılan kapaktan bir yılan gibi kayarak içaıi girdi. Biraz sonra derinden bir ses işittim: Bravo!... Benim için bir kadının en küçük bir teveccühü, sayısız erkeklerin sonsuz takdirlerinden daha kıymetlidir. Lâkin, o gün biraz dalgındım. Onun sözlerine hiç de dikkat etmiyerek sordum: Nasıl, bari içeride birşeyler mı? Kız, keşfettiklerini hususî bir âhenkle saymaya başladı: Sişelerle dolu bir seper.. Boç bir torba.. Bir şemsiye.. Bir demir kova.. Eyvah.. Bunlann içinde dişe dokunacak, karın doyuracak hıçbir nesne yoktu. Bütün ümidlerim boşa çıkmıştı. Derken kızcağız birdenbire haykırdı: Ekmek de buldum... Yalnız biraz ıslanmış, kusura bakma!... Önüme koca bir somun yuvarlandı ve onu genc kız takib etti. Henüz küçük bir parçayı ağzıma atmıştım. Çiğnemek üzere idim: Bana da ver, dedi, hetn artık burada kalmıyalım... Nereye gitmeli bilmem ki?... Ve karanlıkta dört tarafı gözden geçirdi. Her yer soğuk ve kapkaranhktı. Rüzgâr uğultularından ve dalga gürültiilerinden başka birşey işitilmiyordu. Bak, aşağıda çevrilmiş bir sandal var, oraya sığınalım mı? Pekâlâ, sığınalım!... Yağmur hızlanmış, nehir kudurmuştu. Rüzgâr tepernizde ıslıklar çalıyor, sanki nereden geldiği bilinmeyen bir nefes medeniyetin bütün teşkilâtına kuvvetli bir yuf borusu öttürüyordu. Fakat bu sonbahar gecesinde hakaret sadasına hedef olarak yalnız ikimizi mi bulmuştu? Kendi kendime böyle saçma bir felsefe yaparken ekmek lokmalarını arkası arkasına ağzıma tıkıştırıyordum. Tabiî arkadaşım da bu hususta benden geri kalmıyordu. Birden kıza sordum: Adm ne? Ağzındaki büyük lokmayı kolaylıkla yutamadığı için boğulur gibi cevab verdi. Nataşa! Yağmur durmadan sandalın tahtalarına çarpıyor ve bu değişmiyen gürültü, çatlakların arasmda ıslık çalan rüzgâr, hüzünlü düşüncelerimizi arttınyordu. Kayığın altındaki vaziyetimiz hiç de rahat değildi. Yer dardı. Rutubet çoktu. Çatlaklardan donmuş damlalar sızıyordu. İkimiz de sessiz oturuyor ve soğuktan litriyorduk. Benim uykum vardı. Nataşa, sandala arkasını dayamış, dizlerini kollarının içerisine alarak büzülmüştü. Büyük ve yuvarlak gözlerile mütemadiyen nehre bakıyordu. Yüzündeki yaralarla biraz da korkunc görünen kız hemen hiç kıpırdamıyordu. Bu sükut ve hareketsizlikten bende küçük komşumdan yavaş yavaş bir çekinme hâsıl oldu. Onunla konuşmak istiyordum. Fakat nereden başlamalıydım? Bereket versin, lâkırdıyı o açtı. Pek uzun bir tahlil neticesi olduğunu ima eder bir tarzda: Ne feci bir hayat! dedi. Fakat bu, bir şikâyet değildi. Çünkü scsinde sitetne delâlet eder bir mana yoktu. O, yalnız düşünerek vasıl olduğu bir kanaati bana bildirmek istemişti. Ben susmakta devam ettim. Biraz sonra: Olmek daha iyi! Diye ilâve etti. Bu da, bir şikâyet sayılamazdı. Hayatta talihinin ıstırab veren ve istihza eden cilvelerine mukavemet için ölmekten başka bir silâhı olmadığını göstermek istiyordu. Muhakemesinin bu açıkhğı ruhumda izahı kabil olmıyan bir keder, bir elem uyandırdı. Biraz daha sussam ağlayacaktım. Halbuki, metanetine pek az halel getirep bir kadının karş:sında gözyaşı dökmek benim Rİbi bir erkek için pek ayıb olacaktı. Konuşmaya karar verdim. Başka hiçbir şey bulamıyarak sordum: ye.. Ya saçımın kordelâsıl Yarabbi, ben Türklye Radyodifüzyon Postaları ne olacağım?.. DALOA UZUNLUĞU Kızın sesinde şikâyet, şkndi belirmişti. 1639 m. 183 Kcs. 120 Kw. T. A. Q. 19,74 m. 15195 Kcs. 20 Kwv Rüzgâr da daha ziyade şiddetlenmiş ve T. A. P. 31,70 m. 9465 Kcs. 20 Kw. buzlaşmıştı. Dişlerim biribirine çarpıyor, 12,30 Program. 12,30 Türk müziği (pl)o da ısınmak için gittikçe bana sokuluyor13.00 Memleket saat âyarı, ajans, meteoroloji haberleri. 13.10.14 Müzik (karışık progdu.. O kadar ki.. zifiri karanlıkta gözleriram) 18,30 Program. 18,35 Müzik (dans nin panltısını görür gibi oldum. saatl pl) 19,15 Konuşma (Doktorun sa Siz, diye devam etti, erkckler, heati) 19 30 Türk müziği ıFasıl heyeti karışık program) 20.15 Ajans, meteoroloji piniz ne alçak mahluklarsınız. Sizi mahvet Berlin, ikincikânun (Hususî) Şimhaberleri ve ziraat borsası (fiat) 20,30 Türk mek, parçalamak istiyorum.. Içinizden bimüziği (Klâsik program). 21.00 Memleket diye kadar çevirdiği birçok macera firinin ayaklarımın dibinde geberdiğini gör ı saat âyarı, Türk müziği devam. 21,15 koimleri memleketimizde de zevkle seynuşma. 21,30 Esham, tahvilât, kambiyo sem, hiçbir teessür duymadan yüzüne türedilmiş olan Alman artisti Hans Alnukud borsası (fiat) 21.40 Müzik (küçük küreceğim... Bizi köpekler gibi takib eorkestra sef: Neclb Aşkın). 22.50 Müzik bers'in geçenlerde dinlenmek üzere Akder, peşimizi bırakmazsınız... Sonra, kakonuşmaları (Cevad Memduh tarafından)deniz ve Ege denizi kıyılarında kendini Vagmer hakkında müsahabe ve muhtellf edın ahmaklık edip de arzunuza ram olserlerinden nümuneler. 23.45.24. Son ajans tanıtmadan bir başka isim altmda uzun du mu, ona ayaklarınızın dibini gosterirhaberleri ve yarınki program. bir seyahat yapmış ve bu arada İzmiri de siniz... Ne utanmaz, arlanmaz şeylersiOperalar ve operetler i ziyaret etmiş olduğunu haber aldım. En niz!... güzel şehirlerimizden biri olan Izmirin, 21,35 Floransa: Neş'ell Floransa Bütün bu sitemleri hakh, fakat gösteriş san'atkânn üzerinde ne tesir yaptığını 22,05 Paris (1648 182): Lohengrin. tarzında idi. «Alçak mahluklar» diye tas anlamak üzere kendisini ziyarete gittim. Büyük konserler vir ettiği erkeklere karşı ruhunda hiçbir Tobis stüdyolanndaki locasmda beni ne17.05 Viyana: Konser. 21,05 Sottens: Orkestra konseri. nefret ve kin duymadığı konuşuş tarzın zaketle kabul eden aktör, daha ben söze 21,15 Danzig: Avrupa konseri. dan belliydi. Ağzmdan çıkan kelimelerin başlamadan evvel: 21,15 Hamburg: Alman musiklsl. zahirî manalarının, ifadesini kasdettiği fi Niçin geldiğinizi anladım, dedi, 21,15 Königsberg: Konser. 22,15 Saarbrücken: Bcethoven'In eserlerl kirlerle pek az münasebeti vardı. Yalnız fakat bu gizli seyahati nsıl haber aldınız, 22.45 Milâno: Orkestra konseri. sesi pek hazindi. Bana en acı hitabelerden hayret... Gazeteciler doğrusu yaman şey23,05 Brüksel I I : Orkestra konseri. daha tesirli, en hissî kitablardan daha do ler... Fakat açık onuşmak lâzım gelirse 23,05 Varşova: Beethoven'in DDur senHans Albers kunaklı gelmişti. Çünkü, bir ölünün can şunu söylemeliyim lci îzmir hakkındaki fonisi. Kordon boyunda bir gazinoda otururverişi, herhalde, ölümün en canlı ve en htisaslanmı bir Türk vatandaşına anlatken vaktile bir Alman konsolosunun ya Oda musikileri san'atkârane tasvirlerinden daha kuvvet mak için ben de sabırsızlanıyordum. E16,30 Hamburg: Muhtelif parçalar, nmda senelerce çaliftığı için almanca o19^5 Laipzlg: Seçme havalar. lidir. ge denizinin incisi ismini taşımağa haki larak merammı pekâlâ anlatabilen bir 22,05 Münih: Konaer. Bendeki sükun ve bedbinlik arkadaşı katen lâyık olan bu güzel şehrinizi fevkaahcıbaşile tamştım. Türk yemek ve tat22,25 Doyçlandzender: Trio konseri. mın ıstırabile birlikte bana yakınhğını art lâde beğendim. Mükemmel limanı ve 23,05 Paris (P. T. T.): Oda musikisl. lılarına aid bana çok faydalı malumat 23,35 Breslav: Konser. tınyordu. Teessürden dişlerim gıcırdar, çjerisirri süsliyen tepelerile insanın üzerinverdi. Şiş kebabı, imambayıldı, muhal24,05 Doyçlandzender: Gece muslklsL ruhum burkulurken, yanaklarıma soğuktan de çok ıhâkimane bir tesir yapıvor. Hele lebi, ekmekkadayıfı, irmikhelvası g2bi 24,50 Droitvich: İngiliz musiklsL donmuş iki elin temasmı duydum. Boğuk, güneş batarken Göztepe ve Kökaryalı 1,05 Stuttgart; Gece konseri. şeylerin nasıl pişirildiğind mükemmel sufakat şefkatli bir ses mırıldanıyordu: taraflanndaki zarif köşklerin camlan i rette öğrendim. Evimde bunlan hazırlaBelgrad radyosunda bir Nen var? lâhî birer şule ile tutuşıryorlar. Yer yer masmı birkaç kere tecrübe ettikten sonkonferans Ben, bunun demindenberi bütün er çılan geniş caddeler, güzel binalar yeni ra emeklerimin boşuna gitmediğini anBelgrad 22 (a.a.) Maruf Ediblerden keklerin alçaklığını bağıran ve onların öl Türkiyenin asrileşmek hususunda yaptığı ladım. Çünkü muvaffakiyetli neticeler Manojloviç, Luigi Pirandello'nun ha mesini isteyen Nataşa'nın sadası olduğu rıamlelerin canlı birer şahidi olarak oraplde etmişrfm. Bu tatlılan ve yemekleri yatı ve eserleri hakkında bu akşam bir na hükmedemedim. Fakat o, tekrar söze yı ziyaret eden yabancıları teshir ediyor: İzmirde yediklerimin lezzetine aşağı yu konferans verecektir. başladı: Limanda işliyen küçük vapurlarla birkaç karı müsavı olacak derecede mükemmel Nen var.. Hiş.. Üşüyorsun, titri kere dolaştım. Şebri de tramvayla ve TEŞEKKÜR "") oişirebilmiştim. Bir akşam lutfen yeme ( yorsun galiba... Niye hâlâ susuyor, bay araba ile gezdîm... Bindiğim vapur oie gelmeği kabul ederseniz size mariTeşekkür İzmirli Bay Safi Sükkekuş gibi oturuyorsun.. Anladım, muhak radan üzüm ve incir yükliyeceği için tam fetlprimi gösteririm. rin gerek cenaze törenine iştirak eden ve kak dondun!... öyle ise yat, uzan.. Ben üç gün kaldtk. Bu fırsattan istifade edeO, aşçıbasıdan öğrendiği yemekler ve gerek taziyet için gelmek lutfunda bude yatacağım.. îsters«n ellerini de boy rek trene bindim, bir gün Bergama hatatlılardan dolayı nekadar memnunsa lunan zevatla uzaktan ve yakından telnuma a t . Simdi ısmırsın.. Biraz sonra dö rabelerini ziyaret ©ttim, diğer bir gün de ben de onun îzmir havalisinde filim çe graf ve mektubla kederlerimize iştirak ner, sırt sırta veririz.. Geceyi de böyle Kasaba hattında seyahat ederek Sart virmek niyeti hakkındaki tebşiratına o suretile tesellide bulunan sayın zevata geçiririz.. Derdin nedir? Açıkta mı kal «ehrinin bulunduğu yere kadar gittim. kadar sevinmiştim. Birbirimize karşılıklı ve akrabalara fazla teessürümüz ayrı dm? Yoksa rakıya, kumara mı alıştın? îzmir ve havalisi o kadar hosuma gitti ayrı teşekküre mâni olduğundan muhuzun uzun tesekkürler ettik. Üstadı çaZarar yok, bunlar birşey değil.. Geçer!. ki ilk fırsatta, iharicî manzaralan orada terem gazetenizin tavassutunu rica ehşmasmdan daha fazla alıkoymamak i deriz. Mütemadiyen bana cesaret vermek, çekilecek bir filim çevirmek için elimden rin kendisine vtda. etmek medDuriyetinZevcesi: Pakize Sükker, kızlan: Şive, beni teselli etmek istiyordu. Halbuki, ah gelen pavreti «ö^tereceaim. de kaldrm. Melâhat Sükker, oğlu: Sadun Sükker mak, budala ben, bu hâdiseden felsefî *** neticeler çıkarmak, içtimaî teşkilâtın ıslaTefekkür Ebediyen kaybettiğimiz, Amerikanın bugüne kadar yarattığı en hı lüzumunu düşünmekle meyguldüm. Büvelinimetimiz, kıymetli babamız Bay tün bu fikirlerimle hayatta faal ve hâkim muazzam ve en muhteşem filmi. Hayreddin Muradhanoğlunun, gerek bir kuvvet olmak arzusundaydım... Heycenaze merasimine iştirak etmek ve gehat, böyle bir hayal güden adamın vücurek mektub ve telgrafla taziyette buluncudü ısınmak için bir f ahişenin, döğülmüş, mak suretile derin teessürlerimize iştisövülmüş, hayatta mevkii olmıyan sefil bir rak lutfunda bulunan aziz dost, arkadaş mahlukun muavenetine muhtac kalmıştı. ve hemşerilerimize ayrı ayn teşekküre büyük acımız mâni olduğundan, şük O, bana yardım etmeği düşünmezden evranlarımızın arzına sayın gazetenizle vel, ben ona bu teklifi yapmayı aklımtavassutunuzu rica ederiz. dan bile geçirmemiştim. Ailesi namma: Muradhan Kardeşler Acaba bu bir rüya mıydı? Hayır.. YağPOWFR A L I C E F A Y E murun soğuk damlalannı, üşüyen "vücurUWLK D O N AMECHE ÖLÜM düme sokulmuş kadın vücudünü, yüzüme hafif bir ispirto rayihasile birlikte çarölüm Mardin mutasarnfı merhum pan kesik mefesleri, şimdi gene tamamile Ömer Lutfi Paşanın refikası Bayan Saffet evvelki akşam Bakırköyündeki ehatırhyorum. O, tıpkı şuh ve müstesna ıa H ^ vinde vefat etmiştir. kadınların konuşuşu gibi tatlı tatlı sözleiki büyUk film Cenazesi dün kaldırılarak Bakırkö rine devam ediyordu. Bu şefkatli ve sıyünde aile metfenine defnedilmiştir. cak lâkırdılar benliğimde bir alev tesirini DOROTHY LAMOUR göstermiş, kalbimde birdenbire birşeyler Seni bu hale kim getirdi? Terzi Cemal Bürün BENJAMiNO GiGLİ I TUrkçe SözlU erimişti. O anda gözlerimden yaşlar bo Paşka, beraber yaşadığım adam.. Seansiar 2 30 • Akşan 8.30 dadir. Teleton 43İ43 Mevsim sonu münasebetile pazartesl şanmaya başladı. Senelerin ruhumda biBir ekmekçi.. gününden itibaren modellerinde tenziriktirdiği ıstırablar sanki bu suretle azalaBana sokularak onunla aralarında geMar ene Dıetrich'ın rakfbi. . Altın sesii yıldızlar yıldızı caktı. lât yaptığmı müşterilerine bildirir. çen hâdiseleri tafsilâtile anlatmaya başlaNataşa mütemadiyen tekrar ediyordu: dı. •^ 3 BUyUk Artist E.. Yeter, artık azizim.. O kadar Kendisi kaldırım çiçeklerinden biri.. Paşka da kırmızı bıyıklı, güzel armonik çok ağlama.. Yeter.. Belki başka bir iş onümüzdeki Çat am':a akşaroından itıbaren çalan bir delikanlı.. Arasıra oturduğu eve bulursun? Her cümlenin basında beni daha ziyageliyor... Yavaş yavaş Nataşa'nm hoşuna gidiyor, çünkü temiz giyinen sen bir de artan bir muhabbetle kucaklıyordu. Bu, hayatın bana ilk tattırdığı kadm adam... Aralarında derin bir sevgi başFevkalâde iüks ve ihtşam filmınde busesiydi. Ondan sonrakiler bana çok pagösteriyor... Fakat biraz sonra kız, başkalarından kazandıklarını onun içkisine, halıya mal oldu ve hiçbir zevk vermedi. mezelerine sarfetmeğe mecbur kahyor. A Ay.. Ne tuhafsm.. Yetişir, ağlaŞehreminı AKGÜN Karagümrük AYSU sinemalarında rasıra dayak da yiyor.. Haydi, hepsi ney ma artık.. Eğer sen cesaret edemiyorsan, Filminde 14 ve 20 de. 13 30 • 16 • 18.30 ye 21 de Dehşet, Korku, Heyecan Müthiş se.. Diğer kızlara, kendisinin önünde şak ben birkaç yere başvururum. Mutlaka Macera ve şimdiye kadar misline labanlık etmesi çekilir şey değil!.., sana iş bulurum! da birden ^ Ş K H I U O Z T a Ş l a r i da birden rastlanmamış bir gangster filmi Bütün bu sözleri yarı uykuda, bir rüya Bu, bana reva gördüğü en büyük Oığer kopya SaTatyada ŞEN Bakırköy BAKIR Sinemasında hakaret!.. Ben onlardan daha çirkin deği görüyormuş gibi duyuyordum. Sabaha 14,30 ve 20 de 14 ve 20 30 Ikn ki... Lâkin nispet yapmak istiyor al kadar orada yattık. Güneş doğunca sançak... Geçen gün güç halle çahştığım ye dahn altmdan çıktık ve beraber ş«hre inrin sahibinden biraz gezmek için izin al dik. O gün biribirimİ7den «gene görüşem U S İ k İ İ İ Şark tilimlennîn en jfüzeli mıştım. Kalkıp evine gittim. Yanmda ki lim!» diye ayrılmıştık. Bir daha konuşami bulsam, beğenirsiniz. Donka'yı... Ilsi madık. Ben, kendi hesabıma, size tasvir si de sarhoştular. Birden dayanamıyarak ettiğim sonbahar gecesini birlikte gecirdıbağırdım: «Edebsiz, sefil!» O da beni ğim sevgili Nataşa'yı çok aradım, fakat döğdü, döğdü, bir tuğla parçası gibi ez bulamadım. di, bitirdi. Bu da yetişmedi, saçlarımdan Eğer öldüyse, ona ne mutlu!... Simdj tutarak her tarafımı param parça etti, ebedî sükun içinde istirahattedir. Eğer yatekmeledi, şimdi ben ne yapacağım, bu şıyorsa, ömrünü daima neş'e ve zevk içinde halle nasıl dükkâna döneceğim.. Bütün geçirsin! Sürdüğü sefil hayatın fecaatini elbisem, gömleeim yırtık, pırtık.. Gömle hissetmesin! Nakleden: SiNEMA Hans Albers'in izmir seyahati RADYO Ru aksamki progrramj Bergama ve Sart harabelerini ziyaret eden artist oralarda bir film çevirmek niyetinde olduğunu söylüyor Çarşamba akşamı M E L E K Sinemasında l Beşiktaş SUAD DiŞi TARZAN PARK sinemasmda c Kalbfn Sesi I ZARAH LEANDER AVi TiLKi SÜMER SiNEMASINDA JOHN BARYMORE LAUİSE CAMPBELL REGiNALD DENNY NAMUS DUŞMANLARI Pek yakında ?... ? Sinemasında SÖZİÜ veni almıstım. tam bes rub'ç Ahmed Hidayet DANIELLE DARRIEUX Parisin gözbebeği ŞimaJî Afrikada bir sahra beyi ile bir amerikalı mis'in harikulâde aşk ve macera 1 an Bu perşernbe akşamı İPEK ve SARAY sinemalarında birden

Bu sayıdan diğer sayfalar: