23 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

23 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 İkircikânun 1939 CUMHURÎYET G ulme kuru «« ı 1 • • • • j tktısadî hareketler Yerli şeker • ve yabancı şekeri Şckerden müstağni kalabilecek kimse olamıyacağı gibi bu mevzudan da bigâne bulunacaklar mevcud bulunmuyor, her kes bir türlü söylüyor. Görünüşte vaziyet yerli şeker sanayiinin lehine... Herkes yabancı şekere nazaran çok temiz ve yüksek kaliteli olan yerli şekeri istiyer Memleketimizde şeker imal ve istihsali inhisan, Türkiye şeker fabrikaları Türk Anonim şirketi elindedir. Ayni zamanda şeker piyasasında nâzım rol oynamak vazifesi de Vekiller Heyeti kararile bu şir kete verilmiştir. Bundan üç yıl evvelisine kadar Alpullu, Uşak, Eskişehir ve Tur halda bulunan fabrıkaların istihsalâtı, memleket istihlâkâtile bir tevazün teşkil ediyordu. Binaenaleyh, haricden şeker getirmek gibi bir mesele de mevcud değildi. O zamandan sonra gerek istihsal ge rekse istihlâk bakımından vaziyette mü him tebeddülât oldu; istihsal azahyor, istihlâk çoğalıyordu. Çünkü, o zamanlar Türk köylüsü için en kıymetli toprak mahsulü pancardı. Aalpullu şeker fabrikasının ilk kurulduğu zamanlardaki gibi pancarın kilosunu 60 paraya satamamakla beraber gene elli para fiat buluyordu. Fakat şükranla kaydedelim bundan sonra buğday, arpa, afyon g ü bazı toprak mahsulleri daha kıymetlendiler. Pancarın esasen biraz daha düşmüş bulunan kıymeti bu mahsullerin kıymeti yanmda sönük kaldı ve Türk çiftçisi pancardan yavaş yavaş uzaklaşb. Vaziyet şöyle bir netice verdi: 80 bin tonluk şeker istihsali 60 bin tona düştü, 80 bin tonluk istihlâk, istihsalle makusen mütenasib olarak, 100,000 tona yaklaştı. Geçen malî senenin şeker istihlâki 94 bin tondur. Bu malî senenin istihlâiinin ise 103 bin tona vâsıl olacağı muhakkaktır. Husule gelen bu muvazenesizliği gi dermek lâzımdı. Vekiller Heyeti bir ka rarla haricden şeker ithalini kabul etti ve bu işe de Türkiye Şeker Fabrikaları Türk Anonim şirketi memur edildi. Bunun memleket lehine olan tarafı, bu ithalâtla yılda 67 milyon liralık bir ithalât resminin alınabilmesidir. Hükumetin bu işe memur ettiği şirket, şeker ihracat memleketleri olan Sovyct Rusya, İngiltere, ÇekoSlovakya, Belçika ve Holandadan şeker almaktadır. Sovyet Rusyanın biz« vereceği şeker oraya yapacağrmız ihracatın nisbetine göre olabilir. îngilterenin ihracatı mah duddur. Holandanm takas primleri çok yüksek olduğundan bugün için şeker al mak mümkün değildir. Vaziyet alelekser ÇekoSlovakya ve Belçikadan şeker al mağa imkân vermektedir. Fakat ticaret anlaşmalannın hususiyetleri ve takas vaziyetleri bazan birinden, bazan diğerin den şeker almak mecburiyetini ortaya çıkarmaktadır. Tabiî bu memleketler malları birbirinden çok farklıdır. Tüccar daima şekerin iyisini ister. Halk, alıştığı şekeri bulamamaktan üzülür. Fakat mev cud imkânlar vaziyetin başka türlü yürümesine müsaid değildir. içtimaî bahisler ilmek yalnız hoş vakit geçirmeğe yaramaz; her ailenin başlı başına bir sağlık devasıdır Yazan: SELİM SIRRI Allahl Allah! Şu Selim Sırrının apmıyacağı yok! Gülme kürii de ne or? Evet, güneş kürü, deniz kürü, ükürü, meyva kürü. Bunları hep işitbiliyoruz. Gülme kürü de ne? ıraz sabırlı olmanızı rica ederim. Hanın kırk senesıni hocalıkta geçirdim. aleken'n ıköylerine vanncaya kadar bucağını dolaştım. Avrupayı da bir defalar gördüm ve bir mükayese yapı zaman bizim gülcr yüzlü, neş'eli, bir millet olraadığııruza hükmettim. iî bunun birçok maddî ve manevî seeri var. Burada bunları tahlil edecek lim. Yalnız iddianun doğruluğuna .at getirmek için vapurlarda, tramvaya, trenlerde, sokaklarda hatta evler.arşınıza çıkan çehrelere bakmız! İsniz arada sırada bir kere aynaya ba:! Daima kaşlar çatık, yüzler asrkhr. Hayır yanılıyorsımuz! Ben hiç öyîğilim, evde kahkahamdan durulmaz! diyorsunuz. Komşunuza bakmız! nal bana hak vereceksiniz. lalbuki hepimiz neş'eli insanlardan anırız ve onlardan sitayişle bahsede Aroan ne şendir. însan onunla gün: otursa vaktin nasıl geçtiğini duymaz. ya umurunda değil! Atar kahkahayı! Pekâlâ! Siz de öyle olsanıza! Negülmüyorsunuz ? Neden etrafmıza : saçmıyorsunuz ? iülmek yalnız hoş vakit geçirmeğe ımaz; o her ailenin başlı başına bir ık devasıdır. Kaç bayandan işittim. Üzerinize âfiyet bu sabah şiddetr başagnsı ile kajktım, Bayan Nuri;eldi. O kadar tuhaf şeyler anlattı, o ar hoş konuştu ki karşılıklı attık kahaları. Tamamile başımın ağrısı geçti. ür diğeri: Aman iki gündür üzerimde bir kık vardı. Hep hasta oîacağım sanıyorı. Dün Bay Salih geldi. O%adar gül, o kadar güldük ki, tamamile iyileşbirşeyciğim kalmadı. 5ir üçüncüsü: Akşam hiç îştiham yoktu. Sofraya a oturdum. Bu sırada Bayan Nazıme lı. Bilirsiniz ya o başlı başına bir kol idir. Güldü, güldürdü hepimizin keyeldi. Güle oynaya tıka basa yedik! jültnek yalnız iştihayı açmakla kal'.. Ayni zamanda bir sağlık ilâcıdır. îir hekimin güler yüzü, tatlı dili hasüzerinde eczahanenin bütün ilâclarmdaha şifalıdır. Bir hastayı iyi eden ıız yuttuğu haplar değil, tabibin ce• ve ümid verici sözleridir. t D sikolok bir hekim hastasını görmek re bir eve geldiği vakit neş'esi; kahkaı ile oranın âdeta havasını değiştirir. 3ok takdir ettiğim bir tabib dostum dır. Hastalarına pek az ilâc verir. O. yüzünü gören hayatla dolu sözlerini Mısır hükiimdarı halife olduktan sonra Dünkü gazetelerde neşredilen haberlere göre Mısırda Kral Faruk halife ilân edildi. Kahire muhabırımızın bir sene denberi arada sırada bahsettiği bir fikir hareketi bu suretle emrivaki haline gelmiş oluyor. Muhtelif Arab memleketleri arasında bir zamandanberi bu hususa dair bir takım konuşmalar cereyan ediyordu. Demek oluyor ki bütün bu konuşmalar müspet bir netice vermiş ve bir takım noktalarda da anlaşma hasıl olmuş bulunsa gerektir ki nihayet geçen cuma günü Kahirede bu karar verilmiştir. Bu arada en ziyade dikkate değer olan noktayı derhal kaydedelim: Saudî Arabistan hükümdannm oğlu da camide bulunmuş ve Kral Farukun halifeliğini tanımıştır. Bu tanıma hâdisesine islâm tarihinde Biat derler. Halbuki, Saudî Arabistan, Vehhabî mezhebine mensub olmak itibarile, şimdiye kadar daima halifelerin nüfuz ve hakimiyetlerini tanunamıştı. Vehhabilik, umumiyetle müslümanlığm en saf prensiplerinin kendisi tarafından temsil edildiği kanaatinde olduğu için diğer mezhefcdeki müslümanlann otoritesini kabul etmezdi. Demek oluyor ki, bu defa A rablık duygusu, bu mezhebî görüşe takaddüm etmiştir. *** Halifelik nedir? Uzun zaman Osmanlı sülâlesinin taşıdığı bu unvan nereden geliyor? Bu mesele, şimdiye kadar hiçbir ilmî tetkikten geçmiş ve bir karara bağlanmış değildir. Bu mesele hakkmda ilk ilmî tetkiki yapan Ziya Gökalpb. Cihan Harbinin sonlarma doğru, henüz harbin muzafferiyetle neticeleneceğbe dair ümidlerin ve hatta kanaatlerin kuvvetli bulunduğu bir devirde, Ittihad ve Terakki, harbden sonra Osmanlı devletini modern bir Avrupa devleti haline sokmak ve Tanzimat ıslahatçılığı yerine millî ve Avrupai bir inkılâb hareketi vücude getirmek üzere neler yapılmak icab edeceğini tespit maksadile geniş mikyasta tetkiklere girişmişti. Bu tetkikleri Ziya Gökalp idare e d i y o r d u . » J DuYDUNUZMU? Yerden cıkanlar TARCAN Uzun zamanlar Osmanlı hanedanı tarafından muhafaza edilen bu unvan nereden geliyor? işiten her hasta canlanır, kendinde bir iyilik hisseder. Midelerinden, sinirlerinden rahatsız olanların hiç yüzleri gülmez. Daima kaşları çatıktır. Fakat bizde belli başlı bir hastalığı olmıyanların da ekseriya yüzleri gülmüyor. Biz her nedense gülmegi ciddiyetle telif edemiyoruz. Hâlâ birçok ailelerde küçüklerin büyükler yanında rahatça gülmesi terbiyesizlık addedıhr. Çocukları arasıra gülmeğe teşvik edecek yerde, hoşuna giden birşeye karşı neş'esini izhar eden ve kahkaha atan bir yavruyu derhal azarlarız. Neş'enin ve gülmenin çocuklann ciğerlerinin büyümesine, kanlarınm ceveiânına, hazımlarının kolaylaşmasma ne kadar yardım ettiğim takdir edenler içimizde pek azdır. Çocuğun zekâsının parlak olması, hâfızasının kuvvetlenmesi, dikkatinin mükemmelleşmesi için ne emekler sarfederiz. Halbuki onun güler yüzlü, şen olması için hiçbir şey yapmayız. Bilâkis her güldükçe «öyle arsız, arsız gülme,!» diye ihtar ederiz ve onu guya ciddî bir insan yapmak kaygusu ile gülmesine mâni ola, ola nihayet kendimize benzetiriz. Halbuki her ana babanın ilk vazifesi evlâdma neş'e telkin etmektir. Onu güler yüzlü bir insan yapmaktır. Neş'e saadetin, hüzün ise elemin pişdandır. Güneş nebatata ne ise neş'e de çocuklara odur. Bir evde neş'e olmazsa canlı bir hayat da olmaz. Amerikalı bir profesör şöyle diyor: «Kahkaha ile gülmediğiniz bir günü hayat defterinizden siliniz. O yaşanmamış bir gündür.» Kendi kendinizden sorunuz: Ben gümrahbir kahkaha ile gülüyor muyums1 Gülmüyorsanız gülmeği itiyad haline getiresiye kadar gülme kürü yapınız. Bazan yalancıktan gülünüz, sizin bu taklidî gülüşünüz, etrafınızdakileri sahicik ten güldürecek ve sonra bilâihtiyar kahkahaları sahvereceksiniz. Yalancıktan gülen bir plâk vardır. Ondan bir tane alınız, gramofona koyup karşısına haftada bir iki kere geçiniz. O plâğm gülüşü size sirayet eclecelrîr.' Mizah mecmualarına abone olunuz. Neş'e verici filmler seyrediniz. Darülbedayiin güldüren piyeslerini kaçırmayınız. Hoş sohbet dostlarla sık görüşünüz. Odanıza arasıra kapanınız. Aynanm karşısına geçiniz. Gülme talimi yapınız. Dudaklarınızın etrafmdaki adaleleri işletiniz. Uzun zaman gülmemiş insanlann yüzünün gülme adaleleri katılaşır. Gülmek istedıkleri zaman âdeta zahmet çekerler. Bir an için tebessüm eder gibi olurlar, sonra derhal yüzleri eski donukluğunu alır. Tıpkı üzüm kürü gibi gülme kürü yapınız ve güler yüzlü olmaya bakmız! Rusyanın b a z ı mıntakalannda yeni hafriyat yaprfıyor ve çok şayanı dikkaıt neticeler almıyor. Meselâ, tarihten önceki devirlere aid birçok hayvan kemikleri bulunmuş halife denilmiş ve sonradan bu unvan deHele bir tanesi, gayet mühim. Üç metvam edıp gitmiştir. Halifeler daima dünre yüksekliğinde, dört metre uzunluğuoya işlerile meşgul olmulşar, üzerlenne da bir gergedan. ruhanî hiçbir vazife almanıışlardır. DünBu acibe, sığdıracak yer buluomadtya işîerinin idaresi esnasuıda da her işte ğından olsa gerek, müzeye ancak geledin prensiplerine müracaate lüzum gör memişlerdi. Hulefayi Raşidin devri deni cek sene konulacakmış. Eni ve boyu birbirinden dehşetli olan len ilk zamanda halife demek, hüküm dar demekti. Sonradan ulema zümresi bu kablettarih canavann yanısıra, bir yıhalifeyi hükümdardan ayırmış, fakat hi ğın da minimini böcek müstehasesi keş/lâfetin ilk ve son şartı olmak üzere daima fedilmiş. Bunlann nazarı dflckati calib devlet otoritesinin tam bir istiklâl içinde tarafı da, kanadlannm rengini bile oldubulunması noktasında ısrar eylemışlerdır. ğu gibi muhafaza etmiş bulunmalan. Halife tabiri, Abbasiye devrinden Onları da, gergedartla yanyana teşhir esonradır ki yavaş yavaş hükümdarın ya decekler. nıbaşında ikinci bir vasıf olarak telâkki İlman bitaraf gözü, büyük, küçük taedılmeğe başlamış ve nihayet, hiçbir oto nımiyor. rite mefhumunu haiz olmaksızın, tarihî bir unvan haline gelmiştir. Bundan dolayıdır ki kendisi gayet iyi müslüman ve muhaAmerikamn o u* c u fazakâr bir münevver olduğu halde, *^ ^TT bucağı bulunmaz Babanzade İsmail Hakkı, bir gün Os ft*|*^ çiftliklerinden birinmanlı Meclisinde «Hilâfet bize bir yadifcJ([ de. çiftlik kâhyası. gârı tarihidir» diye onun hükümdarlıktan hususî ahuuıdaki iayrı hiçbir otorite ifade etmediğini söyle nekleri sağan zenci mekten çekinmemişti. uşağına bir isJcemle vermiş ve demiş ki: *** GörüyoTUTn, inekleri sağarken sıBazılan zannederler ki hilâfet papalık kıntı çekiyorsum. Şu iskemleyi al. Yorulgibi bir müessesedir. Bu zan yanlıştır. madan, kolayhkla sağarsm. Çünkü papalık, katolik teşkilâtınm baş Zenci, memnıun, iskemleyi koltugutıa rahibidir. Katoliklerden gayri kimse pakıstırmca soluğu ahırda almış. Yarım palığı tanımaz ve her katolik de, herhansaat sonra, kan, ter içinde dönüp gelmiş. gi bir şekilde, papanm dünya işlerinde îskemle gene koltuğunda, ortu, kâhyaya herhangi bir alâkasuıı kabul etmez. Hıristiyanhk tarihinin inkişafı esnasında kato uzatmış: Nafile, demiş, işe yaramadı. Ilikler, kendi aralannda vücude getirdikleri yan siyasî, yarı içtimaî ve ayni za nekler, kabil değil iskemleye oturmuyormanda bilhassa iktısadî teşkılâtı sağlam lar. Inek iskemlesi •' • • • Selim Stm TARCAN F.G. Ziya, bu sıralarda bazı tezler hazırladı. Bu tezlerden biri, Osmanlı devletinin vahdetine mâni olan cismanilik ve ruhanilik vasıflarını ortadan kaldırıp devleti bir baş, bir kanun ve bir hükumetle idare edilir bir hale getirmek gayesini istihdaf ediyordu. Sonradan, adına Avrupai kelimesile lâiklik dediğimiz hareket, Türki yede daha o zamandan balşamış ve Ziyanın bu hususa dair hazırladığı uzun bir tez raporla ifade edilip ortaya atılmışn. îttihad ve Terakkinin 917 kongresinde okunup tasvib edilen bu tez, Osmanlı devletinin biri cismanî, diğeri dinî iki otoriteden mürekkeb bir sulta olmayıp millî bir devlet sultasmdan ibaret bulunduğunu tarih, cemiyet ve hukuk prensiplerine göre ve tam manasile ilmî bir şekilde izah ediyordu. Salıpazarındaki Denizbankm Satie şiricetinden satm ığı, Fmdvkhdaki sergi binasmı Nafıa kâleti Tstimlake karar vermiş ve meii umumiye namma istihsal eylediği nlâk kararını da Denizbanka bildir;tir. Denizfoank, kamrnen bu karara on beş ı zarfında itiraz edebilmek mevkiinlir. Bina, istimlâk yolile satm alındığı takde yeniden bazı huku'kî vaziyetler teIdüs edecektir. Zira Vekâlet, burasıiradı gayri safî üzerinden istimlâk e:ek ve bu rtfcarla yüz küsur bin Hra îmesi lâzım gelecektir. Halbuki Debank bmayı iki yüz elli bin liraya alı için arada 147 bin liralık bir fark dır. Hazine hukukunun zıyama makalmamak üzere bu farktan dolayı •nizbarijkm Satie şirketine rücu edebil>si imkânlan araştırılmaktadır. Bu :seleyi Nafıa ve İktısad Vekâletlerile •nizbank mümessillerinden mürekkeb heyet tetkik edecektir. Denizbankı nsil edecek olan hukuk müşaviri İsMI Ankaray gitmiştir. Satye binası ketine aid bina da, diğerlerile beraber, Elektrik şirketinin akdeylemiş olduğu kira mukavelenamelerile birlikte idaremize intikal etmisti. Elyevm filen Elektrik îdaresinin işgali altmda bulunan Salıpazan ambarında külliyetli miktarda elektrik malzemesi vardır. Satie şirketi 1924 yılında eski Elektrik şirketi müdürü müteveffa Hanses ile istihdam ettiği ecnefci ve Türk yübek memurlanniin bazılannuı menfaatine hizmet etmek üzere Elektrik şirketinin himayesile kurulmuş ve daima onun sevk ve idaresine tâbi rutulmuş bir şifkettir. Bu tarihten itibaren kurulan binaları, Satie şirketi, istediği fiatla Elektrik şirketine kiralıyarak büyük menfaatler temin etmiş ve şüphesiz bu binalar, usulü dairesinde Satie şirketi namına tapuya da bağlanmıştır. Sermayesinin mühim bir kısmı da amorti olunmuştur. Bu binalann idaremiz tarafından istimlâk suretile alınması kanunî bir zaruretti. Bundan dolayı da istimlâk muamelesine teşebbüs ettik. 106 bin küsür lira takdiri krymetle istimlâk muamelesini tamamladık. Bir taraftan da bu muamelenin cereyanı sırasında Sabpazarı binasmm Denizbank tarafından satın ahnmak üzere olduğu öğrenilmiş ve keyfiyetten Vekâletimiz haberdar edilmiştir. Elektrik İdaresi Umum Müdürü olarak, gazetelerin hiçbirisine hiçbir suretle beyanatta bulunmadım. Meselenin esas ve mahiyeti bundan ibaret olduğunu tavzih ederim. Bu izaha göre hilâfet bir devlet otoritesinden başka birşey değildir. Müslümanlığın ilk zamanlarında devletle din [Ba$taratı 1 ina sahltede) ayrı ayrı iki otorite değildi. Bunun için, rinde Vali oîdugu halde Beşiktaşa git islâm peygamberinin vefatı üzerine yeni miş, son zamanlarda otel haline getiril kurulan devletin idaresi Ebu Bekirin elimesi mevzuubaihs olan Çırağan sarayını ne geçince ona, «yerine geçen» manasına ve stadyom yapılmasma karar verilen İstablı âmire binasınm bulunduğu yeri ve arkasmdaki geniş sahayı gezmiştir. Beşiktaştan ŞişHye kadar bir gezinti yapan Başvekil, tekrar Perapalas oteline dönmüş ve kısa bir müddet istirahatten sonra Köprüye inerek Ulev vapurile Haydarpaşaya geçmiş, eksprese bağlanan hususî trenle de Ankaraya hareket etmiştir. Başvekili istasyonda, Londra Büyükelçisi Tevfik Rüşrü Aras, Vali Lutfi Kırdar, Emmiyet Direktörü Sadreddin Aka, Üniversite Rektörü Cemil Bilsel, General Osman Tufan, iktısadî ve malî müesseseler direktörleri, ve kalabahk bir halk uğurlamışlardır. İş Bankası Umum Müdürü Muammer Eriş de ayni trenle Ankaraya gitmiştir. Başvekil, dün akşam Ankaraya avdet etti bir idare altmda toplamak üzere merte beler silsilesi vücude getirmişler ve bu mertebenin en başına gelen rahibi de papa yapmışlardır. Katolikliğin kuvvetli olduğu zamanlarda papalarm hükümdarlara faik bir otorite sahibi oldukları malumdur. Ancak; kendilerini katoliklerin istıbdadlarından kurtarmak istiyen millî kütleler, türlü türlü mezhebler icad ederek millî krallıklar yaratmışlar ve bu suretle papalık da dünyaya aid bütün nüfuzunu kaybetmiştir. Bugünkü papalar, hıristi yanlarm değil, hatta bütün katoliklerin de değil, yalnız bir takım mülklere sahib katolik teşkilâtınm baş otoritesidir. Halbuki islâmda böyle bir teşkil ât vücude gelmemiştir. Bir dereceye kadar tekkeler bunlara benzemiş, fakat, onlar da tereddiye uğrayıp sönmüştür. *** Şu izahata göre halife bugün tarihî bir unvandan başka birşey değildir. Hilâfet Osmanoğullarının kullandıklan bir unvan olduğu zaman bunların yeryüzündeki nüfuzlan daima devletin kudretine bağlı kalmıştı. Devlet kuvvetli olduğu zaman halife kuvvetli, devlet kuvvetsiz olduğu zaman halife kuvvetsizdi. Halife demek devlet demektir. Bilhassa dünya, milliyet esaslarına îstinad eden bir ayrılışa tâbi oldukça beynelmilel bir hilâfetin hiçbir manası kal mamıştı. Acaba, sırf Arablar arasmda bir halife bulunuşu, bir Arab birliğinin teşekkülüne fayda verebilir mi? Biz bunu zannetmiyoruz. Fakat, temenni edelim ki öyle olsun. Amerikan hikâyesi Bir Fransız muh,arriri ve bk Amerikalı fabrikatör, Mısır ehramlarını geziyorlar. Delil, iki seyyah, kırk metre derinde, az zaman evvel keşfedilen bir lâhdi gösteriyor. Lâhidde, daha o gün tahnit edilmiş gfci mükemmel ve kusursuz bir murfiya var. Ağzında, iki tane altm diş görünüyor. Fransız muharriri, Amerikalıya dönüyor: Alhn diş! diyor. Şayanı hayret değil mi? Amerikalı gayet sakin, cevab veriyor: Hayret edilecek birşey yok. O devirde bile Mısırda Amerikalı dişçiler bulunduğu besbelli! Edirnede doğumevi yapılması kararlaştı Burada köy ebelerine mahsus kurslar da açılacak Edirne (Hususî) Sıhhat ve tçtimaî Muavenet Vekâleti son zamanda Edirnede bir «Doğumevi» yaptırmayı kararlaştırmıştır. Plân ve keşifleri bitmiş olan bu binanın inşasına önümüzdeki ilkbaharda başlanacak ve inşaat tamamlandıktan sonra burada köy ebelerine aid bir de kurs açılacaktır. «Doğumevi» ve «köy ebeleri» gibi iki mühim içtimaî mevzuu kucaklıyan bu isabetli karar Trakyanın belli ba$h ihtiyaclarından birini karşılayacak demektir. Manalı bir resım M.B. Edirnede yapılacak otel Edirnede asfalt şose üzerinde Vilâyet Hususî idaresi tarafından kurulacağını evvelce büdirdığım «Turist Otel» in paraları Ziraat Bankasına yatınlmışür. Plânları Nafıa Vekâleti fen dairesince yaptırılacak olan bu otelüı kurulacağı arsaları ve ölçüleri bugünlerde Vilâyet tarafından Vekâlete gönderilecek ve otel bu sene sonuna doğru ikmal edilmîş olacaktır. Gerek bu otelin ve gerekse Lülebur?azda kış başında inşasına başlanan büyük Belediye otelinin servisleri için şimdiden tedbirler almmış ve garsonlann lstanbulda kurs görmeleri Umumî Müfettişlik tarafından alâkadarlara tavsiye olunmuştur. Lüleburgazda otel ile birlikte güzel bir sinema da yapılmaktadır. Karnımzı dojmrmak için harcadığmız parayı nasıl istekle veriyorsanız, havanızın korunması için de ayni arzuyu göstermelisiniz. Tevfik Rüştü Aras şehrimizde Londra Büyükelçiliğine tayin edilen Doktor Tevfik Rüştü Aras, yeni vazifesine gitmek üzere dün sabahki ekspresle şehrimize gelmiş ve Perapal(as oteline inmiştir. Doktor Tevfik Rüstü Aras, dün öğleden sonra ayni otelde mkafir bulunan Başvekil Celâl Bayar tarafından 'kabul edilmiştir. Başvekil kendisini öğle yemeMarianne isimli Fransız mecmuası son nüshasında yukartki resğine alıkoymuştur. ' ım neşrediyor. Bunda milletlerin müthiş bir hararetle silâhlanmakYeni Londra Büyükelçimiz, şehrimizde bir iki güıı kaldiktan sonra gidecek ta devamımn Avrupayı harbe ve binaenaleyh ölüme doğru sürüklediği güzel bir şekilde anlatılmıştır. tir. Elektrik müdürünün mektuba Elektrik İdaresi Müdürü Kadri Mus)ğlu, dün bize şu mektubu göndermiş«İstanbul Elektrik şirketinin hükumetsatın alınması dolayısile bu müesseseı icarı altmda bulunan birtakım bina• ve saire de iki taraf arasmda kabul ilen mukavele hükümlerine göre, hümete devTolunmuştu. Bu cümleden olarak, ıgazetelerde mevubahs oîan Salıpazarındaki Satie şir

Bu sayıdan diğer sayfalar: