1 Mart 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

1 Mart 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 Mart 1939 CUMHURİYET PEŞTE MEKTUBLARI Yeni Macar kabinesi ve takib ettiği siyaset Kont Teleki «Macar milleti, ecnebi ayaklar değil, kendi ayakları üstünde yürüyecek» diyor Budapeşte, 25 şubat « Asırlardanberi bu millet kendi ayaklarımn üstünde yaşadı; istikbalde de öyle olacak. Eğer herşey bana muallâk kalırsa, millet, bundan böyle de öyle yapacak ve ecnebi ayaklar üzerinde değil, kendi ayakları üstünde yürüyecek!» Bu sözleri, yeni Macar Başvekili, kendisini ve hükumetini parlamentoya takdim etmek üzere, ayın yirmi ikisinde irad ettiği ilk parlamento nutkunda söyledi. Ve cümlesi nihayet bulduğu zaman, meclisin her tarafından hararetli alkışlar koptu. Kâh, büyük bir âlim, kâh bir filozof ve devlet adamı, kâh büyük hareketler yaratmaya kadir bir cemiyet ve siyaset adamı halile, etraftan dikkatle dinlenerek ve orada bir alkışlanarak söz söyliyen Başvekil Teleki temiz bir ifade içinde akıp giden nutkunda baştanaşağı dönüp dolaşıp hep ayni nokta üzerinde duruyordu: Macarlığın istıklâli. Bu nutkun bütün hulâsası budur. «Avrupa ve Macaristan» unvanile yazdığı bir eserinde M. Teleki'nin anlatmış olduğu veçhile, Macar milleti Avrupa dünyasının içinde ötedenberi en müşkül bir mevkii bulunan yegâne millettir. Başvekile göre, bu millet, bugün her vakitten ziyade müşkülâta maruzdur. Fakat, şimdiye kadar olduğu gibi, etrafını ihata eden büyük millet kütlelerinin hepsinden de, zaman zaman tesir alan ve bunlara kendi tesirlerini vermiş olan Macar milleti bu defa da garbî, şimalî ve cenılbî Avrupadan gelen tesirler altında kalacak ve fakat, bu tesirler, onu «ba;kalarının ayaklarile yürümeğe» sevketmiyecektir. îşte, Teleki, uzun süren nutkunda hep bunu anlatmak ıstedi. Macaristan bugün nasyonal sosyalizmin tesiri altındadır. Şehirlerin işsiz veya az işli gencliği, Yahudi olmıyan ve Yahudılerin ellerindeki işleri kendi cllenne almaya can atan orta sınıfları, köy lerde toprak sahibi olamıyan ve yahud ellerindeki toprakları kendilerine kifayet etmiyen köylüler, hep bu tesir altmda bulunuyorlar. Macaristanda almanca bilen münevverler büyük bir kütle teşkil ederler. Kültürlerinin temeli Alman kültürü dür. Bundan başka Macaristanın her tara fında kütle halinde köylü Almanlar bulunur. Schvvab ismini taşıyan bu Almanlar, köylerde sakindirler ve pek az* toprak sahibidirler. Bütün bu amiller, Macaristanda ve bilhassa Budapeştede Naziliğin artmasmı mucib oldu. Hele, Yahudi, miktar itibarile, Avrupa memîeketlerinin hiçbirinde mevcud olmıyan bir hadde yükselmiş ve işlerin kaymak kısımları da onların ellerine geçmiş bulunması son zamanlarda nasyonal sosyalizmin çok ileriye gitmesini mucib oldu. Eğer Macar hükumeti bu hareketle mücadele edemiyecek olursa hükumet nihayet onlann hakimiyeti altına girecek ve o zaman da Macaristan yabancı ayaklarla yürü meğe başhyacak. Bu tehlike karşısında; Kont Daranyiden itibaren gelen üç hükumet de hem Yahudi, hem de toprak meselelerini halletmek istiyor ve bunlan hallederken, ideoloji olarak, halkı hıristiyanlığa sevketmeğe çalışıyor. Yahudilerle toprak sahibi aristokratların kuvvetli muhalefetlerine uğrıyan hükumet, şimdiye kadar bu iki ıslahatı tahakkuk ettiremedi ve bunun için Nazi cereyanı büsbütün arttı. Şimdi Kont Teleki, herşeyi kabil olduğu kadar açık söyliyerek bu işi başarmak fikrindedir. Biz daha açık bir ifade ile söyliyebiliriz: Macaristan, şu dakikada eski Avusturyanın son mevkiinde bulunuyor. Belki Avusturyada olduğu kadar değil, fakat merr.leket içinde Nazilik çok nüfuz kazanmıştır. Macaristanda ve hatta Budapeşte etrafmda hayli yayılmış bir halde bulunan köylü Schwab Almanları bu hareketi hem kuvvetlendiriyorlar, hem de bunun yayılmasına geniş mıkyasta hizmet ediyorlar. Bunlann aralarında Almanhk duygusu da birdenbıre uyanmıştır. Eğer bugün Macar hükumeti yeni ve serbest bir ıntihaba çıkacak olsa, netice, gayet kuvvetli bir Nazi fırkasının meydana çıktığını gösterebilir. İktısadî hareketler Yağ meselesi Belediye zabıtası nizamnamesi Istanbulda maihlut yağ imal ve satışını meneder. Buna çok sevinmek lâziTndır. Fakat lstanbulda mahlut olmıyan yağm bulunmasinm nekadar müşkül olduğu hepimizin malumudur. Şehrin bildiğimiz yerlerinde, bir takım imalâthanelerde mahlut sade yağ imal edilir: Don yağı, iç yağı, susam yağı, zeytin yağı, vejetalin yağı, acı Tırabzon yağı... Ayrıca yağlara, bu işi yapanların insafına göre, yüzde ondan yüzde kırka kadar su <la katılır. Bu yağlar, piyasaya «Urfa yağı», «Haleb Hudeydî» namı altında çıkar. Urfadan şehrimize gelen yağ devede kulaktır. Halebden yağ gelmediğini ise izaha lüzum yoktu. îstanbulun yağ meselesini memleet ölçüsünde bir mesele olarak ele almak lâzımdır. Buraya senede 100,000 teneke Tırabzon yağı gelmektedir. Bu yağlar cidden Kars, Erzurum ve civarında toplanmış yağlardır. Fakat yayıktan çıktığı gibi oldugundan içinde ayranı vardır. Bunun için îstanbulda 1520 günden fazla bekliyemez. Asidi galib geleceğinden ac.r. Acıymca da kimse yemez. Bu şekilde şu anda İstanbulda en azı 15000 teneke acımış Tırabzon yağı vardır. Şu vaziyet, şüphesizdir ki, memleket ve köylü zarannadır. Bundan umulan menfaat de mevcud değildir. Halk gene mahlut yağ yemektedir. Bizce, Belediyenin sıkı kontrolü altmda bulunmak ve yerleri muayyen olmak şartile imalâthanelerde ve Belediynin vereceği formül dahilinde mahlut yağ yapılmasına mü^ade etmek hiç de mahZurlu değildir. Bu sekü tatbik edildiği 1 takdirde şu fav <'>'• eMe edilebilecektir: 1. Fakir halk, u~"', fakat temizliğine emin olduğu bir ya<?ı yiyebilecektir. 2. Halk, mahiyeti meşkuk yağları yemekten kurtulacaktır. 3. Mahlut yağların sürümünden dolayı acıyıp sanayîde bile kullanılmamağa mahkum olan taf yağlara sarf yeri bulunacaktır. İÇTİMAÎ MESELELER DUYDUNUZMU Sadakat B. Nevyorkta bir otomobil çarpışmas' oluyor. Otomobilin sahibi, direksiyo nu başında ağırca yaralanıyor. Derha! can kurtaran otomobili vak'a mahalline geliyor. Yaralıyı götürecekler. Amerikada, günde yüzlercesine tesadüf edilen o« lağan işlerden biri. Otomobildir bu, tabiî çarpışır. İnsandır, tabiî yaralanır ve tabiî hastaneye kaldırılır. Lâkin, can kurtaranın gelmesile beraber, iş, olaganlıktan çıkıp bir fevkalâde* lik almış. Yaralınm yanında bir köpeği var ki, efendisinin tehlikede olduğunu hissettiği için, yanma adam yaklaştırmıyor. Hangi can kurtancı memumn haddine düşmüş, elini uzahp yaralıyı yerinden kaldırmak? Ne tehdid, ne yumuşak muamele, ne kandırma, hiç biri fayda vermemiş. Nihayet, yarahnın, durdukça kan kaybedip ölmesine mâni olmak için, kb'peği de tabanca ile yaralamaktan ve ikisini bir sedyeye koyup hastaneye kaldırmaktan başka çare bulamamışlar. Pazarlıksız satış Yazan: Pazarlıksız satış fikrinin, ideal bir ahşveriş nizamının temeli olduğu muhakkaktır. Pazarlık için sarfedilen vaktin, tüketilen nefesin tasarruf edilcnesi elbet çok güzel birşey olurdu. Fakat, acaba bu fikrin bizdeki tatbikatı, matlub olan faydalı neticeyi verdi mi? Suale müspet cevab vermek müşküldür. Bu usulün tatbik edildiği zaman dan itibaren evvelki ve sonraki fiatlan mukayese ettiğimiz zaman görürüz ki hangi madde üzerinde bu usul tatbik edilmişse onun fiatında bir fazlahk hasıl olmuştur. Acaba, bu fazlahk, bir zamandanberi muayyen eşya fiatlarının pahalanmasından mı ileri gelmiştir, yoksa bu pahalanma hâdisesi, yeni usulün tatbikatından mütevellid bir netice midirî Belki bazı maddeler bugün, düne nispetle biraz daha pahalanmıştır; fakat, bu pahalılık umumî değildir: Bazı maddelerin de bilâkis ucuzlamış olması imkânı vardır. Pazarlıksız satışa dahil maddelerin fiatlarındaki yükselme hareketi umumî olduğuna göre bu hareketi daha ziyade usulün kusurlarına atfetmek zarurî görünüyor. Filhakika, pazarlıksız satış kanunu nun yüzde yüz hakkiie tatbikma kani olanlar daha ziyade safdillerdir. Bu maddeleri satanlar arasında safdil bulunacağım kabul etmek güç olduğuna göre neticede şu vaziyet hasıl oluyor: Kaça? Beş liraya..* Çok fazla değil mi? Evvelden daha ucuz ahyorduk... Pahalandı, efendim... Şimdi herşey pahalı.., Bu cevabı verdikten sonra tize bir hayli de izahat verebilirler: Gümrükler, klering, takas gibi bir takım yeni yeni ıstılahat, satıcının sizi kolaylıkla ikna edebilecegi bir takım yeni hâdiselerdir. Yahud, son zamanlarda bu malları Aîmanyanın çok çekmekte olduğunu söylemek de bir hayli akan suyu durduracak delillerden olmuştur. Bazan bunları dinlersinîz, bazan da dinlemekten olsun kurtulup işi kısa kesmek istersiniz; parayı verip malı alırsı nız. Biraz pazarlık tecrübesine girişmek isterseniz cevab hazırdır: Pazarlık yasak olduğu için, en son fiatlarımızdır, efendim... Eger kanuna ve cemiyet nizamîarına hürmet ve itaatiniz fazla ise, ya hiç bu cevabı almaya lüzum görmeksizin parayı Ödersiniz, yahud da, küçük bir tecrübeden sonra, utanıp boynunuzu eğersiniz. Her iki takdirde de aldandığımza emin olunuz, çünkü, pazarlıksız satış kanununa rağmen s:kı bir pazarlıktan geçirmedikten sonra hiçbir şey almıyan realist müsteri, biraz sonra, ayni malı sizden daha ucuza alacaktır! Şu halde, pazarlıksız satış fikri, satıcı için ancak fayda temin eden bir usul ol duğu halde, kanuna itaat fikrini taşıyan müşteri için ancak bir aldanma vesilesi oluyor. V *P ™ M. Avrupayı ve Avrupahhğı lüzumundan fazla ideal birşey olarak telâkki eden bu zihniyet, hata içindedir. Avrupada her alışveriş pazarlıksız değildir; hatta, da ha ileri gidebiliriz: Avrupada da her yerde ve herşeyde pazarlık kabildir. Vakıâ, bizde pazarlığı, tramvay biletçisile ya pan müfrit pazarlıkçılara da tektük te sadüf edilebilirse de, Avrupada dahi tramvay ücretlerinden başka herşey üzerinde, hatta taksi ücretlerinde bile pazarlık vardır. Cebine bol para doldurup Avrupayı bir snob gibi dolaşmak istemiyen ve yahud onun acemisi olmıyan herkes, Avrupanın her yerinde ve her madde üzerinde pazarlık yapabilir; Fransız kültürü içinde iseniz, marchandage, Alman kültürü içinde iseniz handeln, yani pa zarlık, ayıbdıı. Ancak tenzilât istiyebilirsiniz? Bizde de buna «ikram» derler. Yüzde? Dersiniz, her iki taraf biraz dil döker, nihayet, beş, on, on beş, yirmi, yerine ve işine göre, hatta yüzde yirmi beş tenzilât dahi almak kabildir. En büyük mağazalarda, anonim şirketlerde dahi bu mümkündür. Bu yüzde tenzilât ancak pek müstesna müesseselerde yapılmaz birşey olmuştur. Dünya<3a herşey bir pazarlık mevzuu olduktan, insanların birbirlerini aldatmaları beynelmilel bir nizamın temeli olmaya başladıktan sonra bundan tabiî de zaten ne vardır? Siyaset bile, dostluk ve aşk bile, hiç olmazsa zımnî bir pazarlık mevzuu haline geldikten sonra pazarlık kadar beşerî ne olabilir? Vakıâ, eskiden böyle değildi; eski insanlar, bir takım manevî şeylere çok kuvvetle inanmış ol dukları için bugünkü kadar maddiyetçi ve pazarhkçı değildiler. Bugün, herşey madde, herşey pazarlık mevzuu oldu. Biz nasıl olup da bu cereyanın tersine gidebiliriz? * * * Değirmen Macar Başvekili Kont Teleki sokmağa kâfidir. îşte, Macaristanın yu karı tabaksı da bunu istemiyor. Bütün bu vaziyet karşısında fevkalâde müşkül bir mevkide bulunan Macaristan, Naziliğin tesirlerini kabul etmekle beraber onu da «kendi ayakları üstünde» yürütmek üzere ayni siyasetin üçüncü hükumetini teşkil eyledikten sonra, Kont Teleki, bu siyaseti kabil olduğu kadar açık bir dille ortaya attı ve ayni zamanda, dün, Nazi fırkasını dağıtarak bu fırka mensublanndan ilcri gelen bir hayli insanı tevkif etti. Tevkif edilenlerin sayısı yüzlere baliğ olduğu söyleniyor. Fırka merkezi basıldı, gayet mühim vesikaları ihuva eden dosyalar ve fırkanın bütün emlâki musadere edildi. Bundan başka hükumet fırkasile «Macar millî hayatı» un vanlı teşkilât birleştirildi. Bu hâdiselerin mecliste ilânı üzerine bütün muhalif fırkalar hükumete muzaheret edeceklerini ilân eylediler. Schuschnigg de Avusturya da ayni î«yi yapmıştı. Yalnız onun iki noktada zâfı vardı: Avusturya, büyük bir ekseriyetile Almanyaya iltihak istiyen bir Alman memleketiydi. Bunun için kendisi Almanlara değil, Yahudilere istinad ediyor ve katolik kilisesinde bir yardım arıyordu. Macaristanda bu vaziyet yoktur. Hüku metin bir buçuk senedenberi ehemmiyetle takibine çalıştığı siyaset, Macarlığa V2 katolik kilisesine istinad edip Yahudıiiği ve onunla birlikte büyük toprak sahibi aristokrasiyi millî istiklâl namına kurban etmek esasları üstüne oturuyor. Şu halde, vaziyeti Avusturyanm vaziyetine çok benzemekle beraber, tamamen ayni değildir. İşin içinden çıkmağa imkân vardır. Nazi hareketini Macarlaştırmaktan iba ret olan bir siyaset henüz mümkündür. Macar hükumeti, Macarlığı korumak için bir taraftan bu dahilî tedbirleri alırken diğer taraftan haricî siyasette Schu schnig'ın ve Beneşin hatalarına düşmüyor. Berlin Roma mihverine doğru adım a dım yaklaştı, komintern aleyhtarı pakta iştirak etti ve bu suretle açıktan açığa mihver siyasetine geçti, Bununla beraber, hâlâ vaziyeti müşküldür. Çünkü, bir taraftan mihvere bu suretle yaklaşırken diğer taraftan kendisine başka istinad noktaları arama siyasetinde hâlâ ısrar ediyor. Bu siyaset, evvelâ, kuvvetle dayand;ğı İtalyadır. Ikinci derecede Lehistanla gittikçe artırmağa çalıştığı dostluktur. Bundan sonra da İtalya tavassutile Yugoslavya ile Macaristan arasında tesis edilen dostluktur. Bu siyasette o kadar ileri gidiyor ki hatta, yak;n zamanlara kadar hiç geçinemediği komşusu Romanya ile dahi hoş geçinmeğe ve hiç olmazsa şimdilik, ordaki bir buçuk milyonluk Macar kütlesine aid arazi iddialarından vaz geçerek bu kütleyi, bir takım ekalliyet imtiyazlarr mukabilinde Romanya ile anlaşmaya sevketti. îlk defa olarak Kont Teleki, nutkunda Romanya komşuluğundan tatlı dostluk kelimelerile bahsetti. F.C. Tarsusta muzır hayvanlarla mücadele Tarsus (Hususî) TarsustarT bildi rıldiğine nazaran, her yıl olduğu gibi bu yıl da, mahsulâta zarar veran 4ark fa resi ve dormızlarla mücadeleye enem miyetle devam olunmaktadır. Ziraat dairesinin idare ettiği bu mücadelede her gün binlerce tarla faresi ve müteaddid domuz öldürülmektedir. Halk tarafın dan öldürülen domuzların kuyrukları ziraat dairesme getirilmekte imiş. Milyarder Rokfeller'in ölümündeajeri, dünyadaki milyarderlerin ağababası acaba kimdir? diye düşündüoüz mii hiç? Beyhude düşünmeyin, bulamazsıniz. O makamı, ismi şimdiye kadar işitilmiyen bir Ingıliz almış. Mösyö Jozef Rank. Bu da mı petrol kralı? Hayır. Bu, değirmen kralı, yahud değirmenciler kralı. Bütün dünya ile iş yapıyor, kazancı hesaba, kitaba gelir şey değil. Garib taraflan varmış. Adının gazeteere geçmesinden fena halde korkuyor. Şimdiye kadas hiç bir gazeteciye beyanat vermemiş olmakja müftehjr. Hayatında bir tek defa, o da çürük tahtaya bastrrarak resmini çekebilmişler. Geçen yıl, îngiliz maliyesine, adını gizliyerek iki milyon îngiliz lirası para vermiş. Otomobil kullanmıyor. «Biraz daha teBelki gidebiliriz, belki buna imkân rakki etsin, sonra alacağım» diye bekliyormuş. vardtf. buJiinur.ve tejnin Mösyö Rank vakıâ değirmenci ambu devir gelinciye kadar bugüne kadar yaptığımız tecrübe kâfidir. Pazarlıknz ma, saçını de^irmende ağartmadığı belli. 3atış bahsinde, kanun ve nizama, cemiyet kaidelerine hürmet ve riayet eden insanların aldanmalanna mâni olacak bir tatbikat çaresi bulmalı, yahud da bu kanunun tatbikatını, insanların daha samimî, daha iyi kalbli ve temiz vîcdanlı olduklan bir devre întizaren, muvakkaten ortadan kaldırıvermeli. Bugün için vakıalar, kanunun da, tatbikatınm da aleyhindedir. Pazarlıksız satış, piyasaya büyük ellerle çıkarılan standard mallarda, iktısadî hâdiselerin tabiî kanunlarının idaresile, kendiliğinden zaten tatbik ediliyor: Şeker, petrol, benzin, çimento ve saire gibi. Binbir çeşidi ve binbir hilesile perakendecilerin elinde türlü türlü şekillere giren öteki mallara gelince, onlar da pazarlıksız satışın tam bir intizamla tesisi, ancak vicdan, ahlâk, kalb meselesidir. Kanun ise bu kadar derin şeylere nüfuz kuvvetini haiz değil dir. Pazarlıksız satışta olduğu gibi, pazarlıklı satışta da aldanabiliriz. Bugünkü cemiyet içinde utanan veya nizama hür metkâr olan insanın aldanmaması imkânı zaten yoktur. Fakat, hiç olmazsa pazarlık hürriyetimizi kullandığımız zaman kanun namına aldatılmış olmaktan kurtulmak tesellisini olsun duyanz. Bir kıyas Amerikaîılar sahiden orijinal insanlar. Yaptıkları işlerın hiç birisi eski dünyaya benzemıyor. Şu hâdiseye bakm. Maurice Utrillo isminde meşhur bir ressam var ki, tablolarmı, kartpostallardan kopye etmekle meşhurdur. Amerikalılar, ressamm bu hususiyetinî günün birinde haber alınca onun Amerikaya gönderdiği resimler yüzde on beş gümrük resmine tâbi tut mağa kalkışmışlar. Modern tablolar, A merikaya, pek cüz'î gümrük resmi veri lerek ithal edilir. Halbuki, Amerikah lar, Utrillo'nun tablolannı, artık yağlibo ya bir san'at eseri değil, cesim birer kart postal sayıyorlar ve kartpostalın tâbi ol duğu tarife faslından para almak »tiyoı lar. İş mahkemeye intikal etmiş. Hanç tarafın haklı çıkacağı henüz belli değil. Lâkin, eğer Amerika gümrükleri ha kazanırsa, Utrillo, gümrük resmini az v< reyim derken, işi kb'künden mahvedecel tir sanınm. Amerikah bu. Ister mîsîni; tablolarm satın alma fiatlannı da kaı postal esasma göre hesab etsin? Adana (Hususî) Şehrimizde radyo ve gramofon satan ticarethaneler cadde üzerine birer oparlör koyarak, he men her gün sabahtan akşama kadar çaldıkları plâklarla cidden baş ağntı yorlardı. Zaman zaman yapılan şıkâ yetlere rağmen bir türlü kaldırılamı yan bu gürültü kaynaklan, beledivemizin son bir kararile tamamen yasak e dilmiştir. Oparlörler caddelerden kal dırılmış ve halk, bitip tükenmek bilmi yen bu derdden kurtanlmıştır. Radyo ve gramofon satanlar, müşterilerlne, radyo ve gramofonları dükkânları içinde çalarak beğendirmeŞe çahşacaklardır. Belediyenin bu yasağı herkesi memnun etti. Denizli (Hususî) Şehrimizde Cincin Hoca Hasan namında biri üfürükçülük yapar ve muska yazarken yakalanmıştır. Bu adamm köy köy dolaşarak bu şekilde halkı aldattığı seb.t olmuştur. • •• İzmir (Hususî) Birinci Beyler so kağında Süleyman oğlu Receb namın daki adam, bazı kimselere üfürük ve muskacıhk yaparken yakayı ele ver miştir. Receb. tahkikat evrakile Adliyeye tevdi edilmiştır. Adana Belediyesinin bir yasak kararı îki üfürükçü yakalandı « Efendim, bu usul bütün medenî memleketlerde tatbik edilen bir usuldür. Er veya geç, biz de bu usulü tatbik edeceğiz. Iyi veya kötü, şimdiden tatbika başlarız ve tedricen usulü ıslah ederiz.» Ultramodern Avrupalı unsurumuz, bu meselede böyle söyler. Onlara göre, Avrupada eşya fiatlan hep pazarlıksız Devlet, bizi bu teselliden mahrum etsatış esaslanna göre tespit edilmiştir. Bu usul Avrupada tatbik ediliyor, bizde ni memelidir. îzmit, (Hususî) İzmitin en güzel l cin edilmesin? M.B. yerinde, Rıhtım sahasında yeni ve gü2 İzmitte güzel bir Halke\ binası yapılıyor İzmir (Husuaî) Tayyare postala rımn 1 nisanda başlaması mukarrer olduğu için Cuma ovasmda Devlet Havayolları tarafından yapılmakta olan hazırhklar da bitirilmiş, istasyon sahası ağaclandırılmış, topragın tesviyesi ya pılmış, hudud işaretleri konmuş, bir motörle elektrik şebekesi hazırlanmış. alıcı, verici telsiz makinesinin son tecrübelerinin de muvaffakiyetli olduğu çörülmüştür. Telsiz makinesi, Ankara, İstanbul ve Adana ile muntazam muhaBütün bu tafsilât gösterir ki Kont Tele bereler yapmıştır. İstasyona, su da ge Bütün bu ahval Avusturyanm son se ki Macaristanın hudud istiklâlini degilse tirilecektir. nesindeki vaziyete benzer. Ayrı olan bir nokta var: Avusturya, Alman olduğu için kolayca ilhak edılebilirdi. Macaristan i?e Alman değildir; ilhak edilemez. Fakat, mutlaka ilhaka lüzum da yoktur. Budapeştede teşekkül edecek bir Nazi hükumeti, Macaristan!, Naziliğin yavaş yavaş enternasyonal bir mahiyet alnıağa müsaid bulunan nüfuzunu Macaristana bile millet kütlesi, ruh istiklâlini, yayıl makta olan Alman nüfuzuna karşı son kuvvetle müdafaa için son gayreti sarfetmek üzere gelmiştir. Bu siyasette muvaffak olamadığı takdirde mevkiini Naziliğe terketmek mecburiyetinde kalacağım sb'ylemek kâhinliğe muhtac değildir. îzmir îstanbul hava postaları tngîliz Kralmın yeni yati Lndra, 28 (Hususî) Kral Altmcı Corc için yeni bir yat yapılmasına karar verilmiştir. 40 sene evvel yapılan Victoria and AlKrt aHindaki yat eskimiş ol^u^nn. bu defa modern bir yat yapılacaV"*. Yeni yat, harb takdirinde hastane gem.si olarak kullarpl.acaktır. bir Halkevi binası yapılmaktadır. İnşai bir hayli ilerlemiş olan bu bina, İzmii f Ankara Kızılay Şefkat komitesinin içtimaı j kültür ve inkılâb hayatma daha ileri \ hız verecektir. Fakat yapılmakta ol binanm, iç koridor ve salonlarmm ç j loş ve karanlık oluşu, temsil kolu i( yapılan sahnenin müteharrik olmayışı gelişigüzel bir sahne olması, önünd koca bir cadde geçen arka cephede de iki mazgal deliğinden başka genış pı cereler olmayışı nazarı dikkati celt mekte ve birçok emeklerle yapılan güzel varlığm daha güzel ve kıısur olması arzu edildiği için plân ve inş sistemimn muhakkak tadılâta ihti gosterdiği aşikâr bulunmaktadır. Yaı ki nesillere yadigâr kalacak bu binaı herhangi bir şekilde ilâvelere ve y masraflara lüzum göstermemesi için şaat henüz devam ederken görülen n sanları ve bilhassa müteharrik bir sa1 Ankara Kızılay Şefkat komitesi birkaç gün evvel toplanmış ve 11 jnartta yapılmasını şimdiden temin etmek yapılacak balo için tedbirler almıştır. Yukarıda komite azalarmı içtima halinde zımdır. görüyorsunuz

Bu sayıdan diğer sayfalar: