20 Haziran 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

20 Haziran 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Haziran 1939 CUMHURÎYET *. Tarihten yapraklar Otelcilerin derdi nasıl halledilecek? BURSA MEKTUBLARI: Men'i israfat kanunu ve Weidman akıbetine otellerin tasnifi hakkıntamamile boyun eğmiş da cemiyet reisinin sözleri Spor ve turizm bakımından Bursa için büyük bir bir vaziyette bekliyordu Türkler, bütün tarihlerinde, sancağa en büyük İsrafm önüne geçmek için düğünlerin kıymet olan bu dağda yeni tesisat yapılacâk 17 haziran 1937 de Fransa toprağına ve nişan cemiyetlerinin otellerde yapılmayeri vermişler, ona adeta tapmışlardır ayak basan ve bir seneden daha az bir Yazan; KADIRCAN KAFLl Tarihin lıer devrinde, talihinin ters gittiği zamanlarda bile kahramanlık örneği olan Tiirk ordusunun alaylarına sancaklar verilmiştir. Bu sancaklar Türk milletinin şerefini temsil ederler. Bunun için Türk milletinin ruhu ve enerjisi demek olan ordu, sancakları zaferler dalgalandırmak için hiçbir fedakârlıktan çekinmez. ğünün bayrağı san renkte, ucu çatallı, beyaz sırma ile işlenmiş ve oyukları bayrağm çatal tarafına bakan arka arkaya iki hılâlliydi. Bu sancakla Siphi böiüğünün sancağı arasında, rengının kırmızı oluşundan başka fark yoktu. Sağ Llufeciler, Sol Ulufeciler, Sağ Gureba bölüğü, Sol Gureba bölüğü denilen fakat çok zaman sadece «Dört Bölük» diye anılan diğer askerlerin bayraklan müşterekti. Bu da ufkî olarak sekizer tane yeşil ve beyaz yollu, müstatil şeklinde, sırmasız ve harçsızdı. Bundan başka Kapu Kulu süvarisinin mızrakları ucunda da yeşil ve beyaz renkte küçük bayTaklar bulunurdu. Bu tnızraklar ileriye doğru uzatılarak dörtnal düşman üzerine saldırılınca, yeşil ve beyaz renklerin dalgalanması karşısında, karşı taraf atlarının ürktükleri görülürdü. sının menedilmesi bir kısım Beyoğlu otellerini pek sıkışık vaziyete düşürmüştür. Beyoğlu otelleri içinde öyleleri vardır ki bütün gelir kaynaklarını hemen hemen salonlarını düğün ve nişanlar için kirala mak teşkil etmektedir. Bu vaziyetin düzelmesi için Vilâyete müracaat eden Beyoğlu otelleri sahibleri bundan menfi netice alınca Ankaraya bir heyet göndererek teşebbüslerde bulunmağa karar vermislerdir. Dün bu hususta kendisile görüşen bir muharririmize Otelciler cemiyeti reisî Şevket Altuğ şunları söylemiştir: « Beyoğlu otelcileri yaptıklan bu teşebbüsü her nedense kendilerine has rettıler ve cemiyeti haberdar etmedıler. Bunun için resmen bu işten haberdar değiliz. Cemiyetimiz de bu müşkülâtı gör müyor değildi, yalnız bir müracaatin esbabı rnucibesinin kuvvetli ve kabul olunacak şekilde olması lâzımdır. Müşkülât nerede? Otelciliğımizin müşkül vaziyette olduğunu herkes bıliyor. Haricden gelen seyyahı ağırlıyamıyoruz. Dahilden geleni de memnun edemiyoruz. Çünkü herşeyden evvel otellerimiz bir tasnife tâbi tutulmuş değildir. Ücretlerde karışıklık vardır. Bütün otelierimizde ıslahat ihtiyacı mevcuddur. Bunun için İstanbul Belediyesile temas halindeyiz. Uzun müddettenberi hazırladığımız bir projeyi Belediye tktısad müdürlüğüne tevdi ettik. Şimdi Fransada otellerin idaresine ve otelciliğe dair olan 800 sahifelik bir kitabı tercüme ettiriyo ruz. Bu kitabı da Belediye îktısad mü dürlüğüne vereceğiz. Proje bu suretle tekemmül edecek ve önümüzdeki devrede Şehir Meclisine verilecektir. Projenin e&asları Projemize göre otelleri altı smıfa avınyoruz. En yüksek sınıf otelin en lüks dairesinin ücreti 1 2 liradır. îkinci sınıf otel lerin en birinci dairesinin ücreti de azamî 6 lira olacaktır. Altıncı sınıf otellerin ya tak ücreti 50 kuruşa kadar bulunacaktır. Birinci sınıf addettiğimiz otel bugün memleketimizde mevcud değildir. Îkinci s'nıf da yoktur. Ancak Perapalas otelınde ıslahat yapılırsa o zaman ikinci sınıf oteller meyanma girer. 950 odalı bir otel Ötedenberi, Istanbula gelen seyyahlarm ağırlanamadığından şikâyet edilir. Bunu niçin projemizin sonuna Taksim kışlasınm yerinde 950 odalı bir otel yapılmasını da ilâve ettik. Bu otel 350 seyyahı ağırlayabilecektir. îşte birinci sınıf otel burası olacaktır. Bu otelin inşası için bazı imkânlar da göstermiş bulunuyoruz.» Dığer taraftan Beyoğlu otelcilerinin müracaati üzerine şehrimizde bulunan Dahiliye Vekili Faik Öztrak da bu işin bir defa daha tetkikini Vali ve Belediye Reisi Lutfi Kırdara büdirmiş tir. İstanbul Vilâyeti Emniyet müdürlüğü ve Belediye vasıtasile tetkikat icrasına başlatmıştır. Otelciler düğünlerin yapılması doIayısile şoför, otelci, elbiseci, çiçekci gibi birçok esnafın istifade ettiklerini ileri sürmektedirler. Halbuki alâkadar zevat, düğünlerin otellerde yapılmasmın yalnız düğünü yapanlan masrafa sokmakla iktifa etmiyerek buraya gidenlerin hediye götürmelerini, kadmlann her düğünde ayn elbise yapmak külfetini ihtiyara mecbur olduklarını ve binnetice bir çok ailelerin lüzumsuz masraflar ihtiyarı mecburiye tinde kaldıklannı söylemektedirler. Otelciler ise kulüblerde ve Halkevlerinde düğün yapılmasına müsaade edil diğine ayni iddianm buralan için varid olduğu mütaleasmdadırlar. Hedive gö türmek meselesi daha ziyade köyler içindir. Bazı köylerde koyun hedive etmek ve saire gibi mecburiyetler için bu rr.errnu iyet kaydedilmiştir. Maamafih tetkikat neticesine göre bu işin tekrar Şehir Mec lisinden gecmesi muhtenK'ldir. zaman zarfında, altı cinavet isledikten sonra, okuyuculanmızm bildikîeri şekilde yakalanan katil Weidman, Fransaya vardığının yıldönümü olan 1 7 haziranda, Versay'da Jdam edildi. İdamdan bir gün evvel, suç ortağı RogerMillion, Cumhur Reisi tarafından affedilmışti. Mösyö Lebrun'ün, ikinci defa Cumhur Reisliğine seçildiğindenberi ilk olan bu af kararı kendisine tebliğ edıldği zaman, mahkum bıtab bir halde idi. Avukatı Metr Geraud, Million'u hücresinde ziyaret etmiş ve daha af kararını bildirmeden onun şu sözlerine muhatab olmuştur: Yann sabah idam edüeceğimi haber vermeye geldiniz değil mi? Civar evlerden birinde radyo var, ondan dinledim. Dün Cumhur Reisi tarafından kabul edılmişsinız. Avukatın, idam değil, bilâkis af haberi getirdiğini işitince bütün kanı yüzüne hücum eden Million: Zahmetinizden dolayı teşekkür ederim, fakat daha fazlasını istiyorum, demiştir. Masumiyetimin anlaşılmasını isterim. Da\amın yeniden rüyetine müsaade ederler mi? Yeni bir hâdise çıkmak şartile. Arar, bulurum. Million'un hücresinde bu muhavere cereyan ederken, Weidman, akıbetine tamamen boyun iğmiş bir vaziyette bekliyordu. Son dakikasınm yaklaştığmı bir lıyordu. Bir akşam e\ vel, avukatlarile her zamankinden daha fazla konuşmuş, hususî işlerinden, bırakmak istediği kâğıdlardan bahsetmiştir. Sonra, yazı yazmaya başlamış; yazarken bir aralık durmuştur. Bu tevakkufun sebebi «ölüm» kelimesini yazmış olması idi. Avukatlan, idam hükmünün infazı anının yaklaştığmı kendı=inden gizlemekte idiler. Fakat, bitişik hücreyi işgal eden Million, af kararı üzerine oradan başka bir hücreye nakledılırken, bu nakil gürültüsünü işitmiş olacak ki, ertesi sabah avukatile görüsürken: Beyhude üzülmeyin, demiştir, ölüme hazırım. O gün, Weidman, birçok defa papası çağırtmış, kılisede âyin dinlemek istemis, günah çıkartmıştır. Weıdman ailesinın dostlarmdan bir kadm, kabristanda, Weidman için bir mezar satın almıssa da, mezar taşına isim yazılmıyacaktır. Osmanlı ordusunda sancaklar Yeni Bursa Valisinin Uludağdaki tetkikleri Altı cinayet işliyen katilin idamı Türkler ötedenberi bayrak ve sancağa büyük ehemmiyet vermişler, onlara adeta tapmışlardır. Bugün bayrak ve sancağımız mümkün olduğu kadar sade, sadelik içinde vekar ve ihtişamın setnbolü dür. Fakat Osmanlı devrinde böyle değildi. «Alay göstermek» denilen geçid resimlerinde yahud harb meydanlarmda saflar kurulduğu zaman askerlerin başları üstünde birçok renklerde, birçok biçımlerde, saçaklı, sırmalı bayraklar dalgalanırdı. Her alay, hatta bölük kendi Fakat Osmanlı ordusunun asıl mühim sancak veya bayrağının şerefini mümkün olduğu kadar yüksek tutmak için adeta süvari kuvveti «Topraklı Süvari» denilen eyalet askerleriydi. Bunlann sayısı ba yarış ederdi. Tarihte ilk Türk bayraklan bir sınğın zan seksen bini bulmustur. Bu askerin ucuna bağlanmış olan at kıh demetinden bayrağı da ufkî olarak yarısı yeşil yansı ibaretti. Bunlar çok zaman kırmızıya, kırmızı olup ucu ayrıktı; üzerinde sarı bazan da başka renge boyanırdı. Sırığm sırmadan bir zülfikarla ikisinin oyuklan tepesinde altından kurd başı yahud sa direğe, ikisinin oyukları aksi tarafa bakan dece bir yuvarlak bulunurdu; kırmızı dört hilâl bulunurdu. «Delil» denilen askılların etrafından beyaz veya siyah kerlerin müstatil şeklinde ve ufkî olarak renkte, saç gibi örülmüş olan üç dört de kırmızı yeşil renkte, gönüllü askerlerin de met kıl daha sarkardı. Bunlara tuğ der ayni biçimde fakat sarı ve kırmızı renkte bayraklan vardı. lerdi. Osmanlı devletinde ilk tuğ, Selçuk hükümdarı tarafından istiklâl alâmeti olarak verilen eşya arasında Osman Gaziye gönderilmiştir. Daha sonra devlet memurlan ve kumandanların rütbelerine göre tuğ sayısı artırılmıştır. Sancak beylerine bir, beylerbeyilere iki, vezirlere üç, sadrıazama beş tuğ verilirdi; padişah harbe gittiği zaman onun önünde yedi tuğ bulunurdu. Bu adamlar bir yere giderlerse tuğlardan birisi bir gün önce konakçı üe birlikte ileri gönderilir, ötekiler de alayın önünde götürülürdü. Konak verilince tuğlar ku mandanların çadırları önüne dikilirdi. Selçuk Sultanm gönderdiği istiklâl alâmetleri arasında bayrak da vardı ve rengi beyazdı. Fakat daha sonraki devirlerde beyaz bayrak hemen hemen hiç görülmez. Bayraklarda en çok kullanılan renkler yeşil, kırmızı ve sarıdır. Padişahlara mahsus sancakları tetkik ederken iki türlüsüne rashyoruz. Bunlann ikisinin de direğin aksine düşen taraflan kırlangıç kuyruğu şeklindedir. Fakat birisinin rengi yeşil olup ortasında beyaz kılabdanla işlenmiş ve oyukları birbirine bakan üç hilâl vardır. Diğeri ise kırmızıdır, ortasında yeşil renkte beyzî bir şekil içerisine, oyukları bayrağm çatal tarafına bakmak üzere san sırmadan üç hilâl görülür. Paşa sancakları da ihtişam noktasından padişah sancaklarından geri kalmazdı. Bunlann üzerinde hilâlden başka bir takım âyetler de işlenmiş olurdu. Osmanlı ordusunun muhtelif smıfları içinde ayrı ayrı sancaklar vardı. Bunlar padişah tarafından tuğla birlikte «Ocaks> lara verilirdi. Yeniçeri ocağınm sancağı ufkî olarak yan yarıya iki renkten, yeşil ve kırmızıdan yapıltnıştı. Ucu kırlangıç kuyruğu şeklinde değil tersine olarak dışarıya doğru köşelemeydi. Sancağın etrafı san sırmadan harçlı olduğu gibi ortasında da ayni renkte sırmadan bir «zülfikar = çatal kılıç» resmi vardı. Topçu ocağımn sancağı da şekil itibarile Yeniçeri sancağına benzıyordu. Fakat rengi tamamile kırmızı olduğu gibi ortasında, namlusu direk tarafına gelmek üzere, beyaz kılabdanla işlenmiş bir top resmi, birisi namlunun önünde, üçü ar kasında dört gülle resmi bulunuyordu. Havan toplarım kullanan asker ocağı «Humbaracı» diye anılırdı. Bunlann da ayrı bayraklan vardı. Topçuların bayraklarından farkı top ve gülle resmi yerine bir havan topu resminin bulunmasından ibaretti. Osmanlı ordusunun süvari kısmı vilâyetlerde ve beylerbeyilerle sancak bey lerinin, tınıar sahiblerinin kumandalarında bulunurdu. Merkeze bağlı süvari askeri Kapu Kulu süvarisi diye anılan altı bölükten ibaretti. Bunlar hayvanların beslenmesi kolay olsun diye îstanbul, Bursa, Edirne civarmdaki köylerle kasabalarda kalırlardı. Orduda bayrak o kadar çeşidli ve çoktu ki (50 700) kişilik kıt'aların herbiri kendine mahsus birer bayrak taşıyorlardı. Bir zamanlar her on kişinin de bir bayrak taşımalarına izin verilmişti. Buna göre meselâ yüz yirmi bin kişilik bir orduda aşağı yukarı 8 1 0 bin bayrak dalgalanıyordu. Harbin gizlenerek değil mümkün olduğu kadar heybetli görünmeye çahşılarak yapıldığı bir devirde bu bayrak kalabahğının manzarasım tahayyül et mek bile göz kamaştırır. Bayrak direklerinin tepesinde ya bir yuvarlak bulunur yahud mızrak ucu şeklinde yapılırdı. Bir rivayete göre Selçuk hükümdarının Osman Gaziye gönderdiği bayrak direğinin ucunda hilâl vardı ve hilâlin Türk bayrağına girmesi bu suretle olmuştur. Bir rivayete göre de Make donya Krallarından Filip îstanbulu muhasara ettiği sırada karanlık bir gecede kale duvarlarma sokulmuş, baskın yap mak için askerlerinden bir kısmını du varlara tırmandırmış. Fakat tam o sırada birdenbire ay çıkmış, ortalığı aydınlatmış; düşman askerleri Bizanslılar tarafından görülerek püskürtülmüş. Ondan sonra Bjzanslılar hilâl şeklini şehrin tılısımı say mışlar, armalarına koymuşlar, süs olarak şuraya buraya resmini yapmıskr yhud şeklini dikmişler. Bu şe'kil îstanbulu alan Türklerin de hoşlarına gittiği için bayrağımıza alınnuş! Vali Refik Koraltan, Uludağ otfcli önünde Bursa, (Hususî muhabirimizden) Yeni bursa valisi Refik Koraltanın buraya gelir gelmez ilk ele aldığı i§, turizm cephesinden Uludağı tetkik oldu. Istıkbalini, Bursanın üstüne doğan parlak ve talihli bir yıldıza benzeten valimizle birlikte Uludağa çıktım. Yıllardanberi adı dillere destan, görülmesi gönüllere bir ideal olan Uludağ için valimizin ilk söyledikleri şunlar oldu: ver bjr Türk kadınıdır. Bu bayan, İstanbuldan aynlmamak için türlü çareleıe baş vuran genclere güzel bir imtisal nümunesi teşkil edıyor. Kış, yaz, dağbaşında kalmak ve burada mükemmel bir oteli idare etmek kolay bir iş değildir. İstanbulda veya Ankarada kalmaya çalışan gencler için oralan ekseriya birer ıstırab yatağıdır. Fakat dışarı çıksalar işte böyle birer kıymet olurlar. Yeter ki: bulundukları yere intıbak edebilsinler.» diyordu. «Bu dağı tanıtmakta (Cumhuriyet) in başlıbaşına bir hissesi vardır. Muvaffak Otelden sonra kayak evine gidiyoruz. bir propaganda yaptınız. Hizmetiniz asla Kapıda bizi Keles köyünden ilkmektebi inkâr olunamaz!» Valimiz, karlı başı bitirmiş bir köylü çocuğu, beyaz gömlekli göklere değen bu yü>e dağı ilk gördüğü temiz bir garson olarak karşılayor. Vali dakikada da: «Bu kadar yahk başlı bir diyor ki: «Bızde yanhş bir kanaat vardağ görmedim» dedi. Hakikaten tam ye dır. Garsonluk yapamayız telâkkisi. Yanrinde olan bu tavsiftir ki: Uludağı bütün lış efendim. Bilâkis Türkler herşeyin en Avrupa Alplerinden üstün bir hususiyete iyisini yaparlar. îşte size güzel bir örnek. sahib kılmış ve burasını kayakçıcık bakı Kayak evı için de: «Burada mükemmel mından dünyanın en müsaid ve emsalsiz bir kışla ruhu var. Genclere yakışan da bir dağı olmak mazhariyetile başbaşa bı budur.» çıkıyoruz. Oteldenberi bıze refarakmıştır. Bursa valisi, ilk tetkik sahası kat eden meteorolojı istasyonu şefı Ekolarak Uludağı intmab etmekle, devletin rem Karayın rasad istasyonuna gidiyoşimdiye kadar buraya verdiği ve bilhassa ruz. Bu istasyon vaktile Ekrem Karayın bundan sonra vermek istediği büyük e kendi emeğile meydana getirdığı kutu gihemmiyeti tebarüz ettirmiş bulunmakta bi bir odacıktan ıbaret... Fakat öyle bir dır. Bursada turizm davasının temelini oda ki içinde telefonu, radyosu, elektrıği, teşkil eden kaplıca ve dağ, bu güzel şeh mutbağı, yatağı, akar suyu, oturma yerri bütün diğer şehirlerden üstün tutan bir leri, yemek sofrası, ocağı ve bir evin her hususiyetin belli başlı ifadesidir. Bunla türlü eşyası var. Döşek, rutubetten müra inzimam eden tarihî eserler ve tabiat teessir olmasm diye bir kat kum, bir kat güzelliği, bu davanın bir hazine kadar kömür tozu üstüne konulan tahtalardan zenginleşmesinde mükemmel âmildir. yapılmış. Duvarla tavan da rutubetle teHerşeyden evvel davanın bu ruhlu nok ması kesen hususî kontrplâklarla kaplı. tasına ilk geldiği gün elkoyan Bursa va Hasılı şayanı hayret bir itinanın mahsulü lisinin Uludağ hakkında edindiği intıba olan bu dapdaracık mütevazı evde Ekrcm ları kendisile birlikte öğrenmek benim i Karay, kış, yaz refikası ve çocuklarile birçin müstesna bir fırsat oldu. Çünkü; dağ likte yaşıyor. Valimiz odanın bir köşehavası, dağ ıklimi ve dağ sporunun insan sinde oturuyor. Ekremin refikası Rusyavücudü üzerinde yaptığı harikulâde tesir lı bir Ural Türkü. İkisi de Almanyada leri bizzat nefsinde tecrübe etmek surstile tahsilde iken tanışıp evlenmişler. Doğrubuna inanmış bulunan bir valinin buraya su bu bayan, ömrünü tabiatin bu zengin vereceği kıymetti ki: burada başlayacak dekoru içinde geçirmek uğurunda yalnızyeni bir imar ve inkisaf programının bel lığa idealist bir tip. Ekrem Karaya gekemiğini teşkil edecekti. Artvinde, San lince, Almanyada ciğerlerinden hastalakamışta ve Ankarada bizzat kayak sporu narak memlekete döndükten sonra san'at yapan vali Refik Koraltan, Uludağı bü mekteblerinde muallimlik yapmış. Hastün dünyaya bir incizab mihrakı yapmak talık nüksedince hocalıktan da vazgeçeniyet ve tasavvurundadır. Doğruca Büyük rek dağın 2100 metre yüksek bir noktaotele çıktık. Bursa valisi, otelin son aldığı sındaki bu vazifeyi almış. Fakat şimdi o şekil hakkındaki intıbalarını bana kısaca bir hasta değil, sıhhat ve neş'eyi yüzünşöyle anlattı: den»bir çağlayan halinde döken enerji tü« Burada muvaffak bir eser görü püdür. Bursa valisi onlardan dağın meteyorum. Otelin konforu güzeldir. Bu iti orolojik vaziyetinden daha çok bu iklimin barla Çelik Palastan geri değildir. Ufak bizzat sıhhatleri üzerinde yaptığı tesirleri tefek eksikleri var. Onları, ehemmi mü ı'zah etmelerini istiyor. Birlikte cevab vehimme tercih suretile tamamlayacağız, riyorlar: ve burasını gçlenlerin daha çok m?mnun olabilecekleri bir hale sokacağız. On asırdanberi dağ olarak kalan bu yerde bu eserleri kurmakla işe başlanmış demektir. Cumhuriyet hükumeti başlanmış olan bu işi yürütecektir. Şüphesiz daha büyük tesisler lâzımdır. Bütün bunlar yapılacaktır. Hayale gitmiyeceğiz. îsviçredeki gibi milyonlan da birden dökecek değiliz. Çok iş yapmak azmindeyiz. Zaten rejimin prensipi de budur. Fakat, mevcud vesaitle iki misli randıman almak daima kabil olduğuna göre: bunları takviye ve inkisaf ettirerek yeni hamlelerle ilerleyeceğiz. Cumhuriyete kadar burada bir durgunluk olmuşsa bunun sebebi, eski idareîerin bu emsalsiz hazineyi görüp sezememiş olmalandır. Bu güzellik içinde iş yapmamak tam manarile bedbahtlık olur.» Otelden aynlırken: « Uludağda mevcud tesisatın aleyhinde işittiğim propagandalann burada tamamen zıddı ile, yani mükemmeliyet ve intizamla karşılaştım. Beyoğlunda, hatta Paris ve Berlinde bulunmıyan konforu burada aramak hayal olur. Buna rağmen birçok şehirler«le mevcud otellerdeki istirahat şartlarından çok daha güzeldir. Müdire Bayan Nemide, lisan bilen münev« Burada yeniden dünyaya gelmiş gibiyiz. Kendimizi çok kuvvetli hissediyoruz. Şehre indiğimiz zaman artık orası bizi sıkıyor.» Dağ ikliminin hayatiyet üzerinde yarattığı harikulâdeliği izah için bu iki canlı nümuneden daha kuvvetli misal mi olur? Ekrem Karay, şehirlerin bin bir ihtirasla yoğurulan hududsuz seremonilerinden uzak, fakat hududsuz bir neş'e ve sıhhat içinde geçirdiği bu münzevî hayattan pek memnun... Bulutların arasından sıyrılan kıpkızıl bir güneş Apolyond gölünün üstünü bir yangın külçesine döndürerek batıp gidiyor. Kirazlı yayladaki (Dağevi) denilen otel de bınbır güzellığın ortasında insanm yüzüne gülen tatlı bir şirinlık içinde yazlık müşterilerini beküyor. Valimiz, Nafıa Müdüründen Uludağ şosesinin baştanbaşa beton yapılması için hesab istiyor. Bu beton yolda işleyecek kar körüyen bir raakıne ile 34 kılometrelık bir şosenin kış yaz otele kadar açık bulundurulmasının Uludağda yapılacâk işlerin en ehemmiyetlisi olduğunu ilâve ediyor. Devletin keşfini yaptırdığı hava hattı da bu zaruretin son bir icabı olarak mütalea olunuyor. Çünkü: hava hattile dağa 24 saatte ancak 1 Sarıyerde bir araba devrildi, dört kişi yaralandı Pazar günü Sarıyerde bir araba kazası dort kişinin yarlanmasıle neticelenmıştır. Sanyerde Maden mahallesinde oturan 315 doğumlu arabacı Osman, saat 13,30 da Çırçır suyundan arabasma aldığı müşterilerle Madenden geçerken arkadan sür'atle gelen 17 yaşlannda Ali idaresmde arabanın çarpmasına maruz kalmış ve Osmanın arabası devrilmiştir. Bu sırada devrilen araba içinde bulunan müşterüerden Hüseym kızı Ayşe, İbrahim, Emine ve arabacı Osman muhtelif yerlerinden yaralanmışlardır. Yaraları ağırca olan arabacı Osman ile Ayşe süratle Beyoğlu hastanesme kaldınlmışlao*dır. İbrahim ile Eminenin de tedavıleri yaptınlmıştır. Kazaya sebebiyet veren arabacı Ali yakalanmıştır. 1000 kişi nakledilebileceğine ve kışın spor için dağa çıkmak isteyenlerin ise oraya hep birden sabah gidip akşam dönmek isteyeceklerine nazaran bu işin pratik olmıyacağı ve hatta bu sebeble Avrupadaki hava hatlarmın da birer lüks rrvıhiyetinden öteye geçemediği söyleniyor. 14 üncü kilometredeki çiftliğin sahibile karşılaşan Bursa valisi bu güler yüzlü ihtiyardan yaşını soruyor: 71 olduğunu söyleyen Hüseyinin ağzında diş kalmadığı halde yüzünden sıhhat ve şetaret taşıyor. Dıncliğine bakılırsa onun 40 veya 50 yaşında olduğunu tahmin etmek mümkündür. Vali gene tabiatin bu mücessem faziletine işaretle bıze: • İşte dağ havasmın yarattığı ve yaşattığı tip! diyor. Bursa valisi Uludağdaki bütün tesisatı gördükten sonra bize: (Bu iş sizin gibi genc elemanlarm elinde olduktan sonra elbette böyle mükemmel olacaktır. İş muvaffaktır. Ve yürüyecektir. Sizi tebnk ederim.) diyor. Musa Ataş Not: Uludağm Dolubaba mmtakasındaki çamlara musallat olan dal tırtılı bu çamları suratle kurutmaya başlamıştır. Yukarıya doğru süratle yayılmakta olan bu parazıtin imhası içm Valimiz, not almış ve icab edenlere tedbir almmasını emretmış bulunuyor. Bayrak ve sancak o kadar ehemmiyetliydi ki asker ocaklarının asıl isimlerinin unutulduğu, bayraklarmın renklerile anıldıkları olurdu. Meselâ: Kapu Kulu sü' varisinden dört bölük «Alaca bayrak», Silâhtar bölüğü «Sarı bayrak», Sipahi bölüğü de «Kırmızı bayrak» diye anılırdı. Her Yeniçeri «orta» sının yani cemaat veya bölüğünün sancak veya bayraktan başka birer de «işaret» leri vardı: Çadır, aslan, gemi çıpası, cami, kaplumbağa, çifte vav, makas, gemi, merdiven, köpek, fil, leylek, süpürge, atmaca, balkabağı, deve, balta gibi... Bu resimler bayraktan küçük ve kırmızı renkte bezler üzerine yapılarak kışlaların kapılan üstüne yahud çadırlann tepesine asılırdı. Kadircan KAFLl DENÎZ Türkiye Litvanya ticaret anlaşması imzalandı ı$LERt Türkiye ile Litvanya arasında müzakereleri Talin'de devam eden ticaret anlaşması imza edılmiş, bu anlaşma alâkadar makamlara tebliğ olunmuştur. Yenı anlaşma üç kısımdan mürekkebdir: Birinci kısım her iki tarafın en ziyade mazhan müsaade memleket şeraıtine tâbi olmasını taahhüd etmektedir. İkinci kısım, iki memleketin yekdiğerinın ıthalâtına tatbik edeceği kontenjan listelerinı ihtiva etmektedir. Üçüncü kısım ıse Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasile Litvanya Bankası arasında hesablarm tutulma şeklini muhtevidir. Anlaşmada her iki hakumetin müsaadesile hususî takas mevzuu da kabul olunmuşKapu Kulu süvarisinin Silâhtar bölü tur. Limanlar Umum Müdürü îzmire gitti İzmirde liman ve denizyolları işlerinin yekdiğerinden ayrılması ve Denizbank teşkilâtından yeni idarelere devir ve lesellümü işlerile meşgul olmak üzere Limanlar umum müdürü Hâmid Saracoğlu İzmire gitmiştir. Denizbanktan Zekeriva ile Haşmet de bugün İzmire gideceklerdir. Haklarında takibata başlanan sandalcılar Pazar günü Boğaziçi Ve şehrin diğer sahillerinde sıkı bir tarama yapümış, içinde sandalcıları bulunmadığı halde kiralanan 11 sandal bulunarak yakalanmıştır. Bu sandallann sandalcıları hakkanda takibatta bulunulacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: