25 Ağustos 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

25 Ağustos 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 Aeustos 1939 CüMHURtYET ( KENDİ MESLEClMİZt TETKİK: 7 ['] ) San'atkârları himaye eden ve onlara ilham menbaı olan Napolyon'un hemşiresi Paalina, ask vüzünden bir eserin katili oluyormuş Bonapart ailesinin en şayanı dikkat siması Napolyon'un «nazlılar kraliçesi» dediği hemşiresi Polet (Paolina) dır. Paolina giizelliği ve tac ve tahtın ona verdiği kuvvetin taşkınhğile zamanının f antezi hayatının bir mihveri mesabesinde idi. Şuhluğu ve dilberliğile zamanının biiyük san atkârlarını etrafma toplamış ve onlar ıçin birer ilham membaı olmuştu. Şairler ona mersiyeler sunar, ressamlar güzelliğinin bütün inceliklerini tablolarında tecessüme çalışırlar, heykeltraşlar da onun modellik hususundaki cömerdliğınden her an istifadeden geri kalmazlardı. Paolina, güzel vücudünü ebedıleştiren ve her zaman kendısını methü sena eden san'atkârları hımayeden geri durmaz ve en nadıde ahpablarını onlar arasından seçerdi. Büyük san atkârların etrafında pervaneler gibi uçuşu, şevkini günden güne artınr ve onlara günlerce çıplak modellik yapmaktan çekin mezdi. Fakat etrafında coşan bu iltifat tufanı her kadın gıbi onun da ruh temayüllerini, garib ihtiraslannı kamçılamakta gecikmemişti. Bir peri esrarile gönüllerin üstünde uçan güzel Prenses, gün geçtikçe tuhaf hâdiselerin kahramanı olmağa başlamıştı. Onun bu garabetini şu hâdise güzel bir mısal olarak gösterebılir: Paolina, ilk kocası General Leelere öldükten sonra Prens Bargaze ile evlenmişti. Bir gün Busur Ormane'den gçerken oranın valisi tarafından karşılanıyor. Vali Prensesin temayüllerini işittiği için ona cemile olsun diye güzel bir süd banyosu hazırlatmıştı. Sarayın yukan salonunda bir havuz yapılmış ve südle doldurulmuştur. Vali güzel misafirine banyosunun hazır olduğunu söyledığı zaman nazlı Prenses ona şuh bir eda ile şu ricada bulunmuştur: Çok yorgunum, beni arabadan salona kadar kucağınızda götür mezmisiniz? Zavallı ihtiyar vali bu teklif karşısında ne yapacağını şaşırır ve emrivakie inkıyad mecburiyetinde kalır. Kan ter içinde yukarı salona vâsıl olunduğu vakit nazlı Prenses memnun olmadığını izhar mahiyetinde yüzünü buruşturur: Ben süd banyosu sevmem. Süd duşu isterim. Bunun üzerine sarayın muhteşem salonunun havuzun bulunduğu alt kısmı delinir ve bu suretle Prensesin alt katta duşu tamamianmış olur. *** Bundan 1 23 sene evvel genc bestekâr Gıolıno Rossini yeni bestelediği Seviliya Berberi operasının Romada temsili için hazırhklarda bulunuyordu. Bu haber Roma mehafilinde şiddetli bir alâka uyandırmıştı. Çünkü ayni mevzuda Napolili meşhur bestekâr Paisiello tarafından bir opera yazılmış, 35 senedenberi büyük bir söhret ve rağbet kazanmıştı. Genc bestekâr Rossini eserini pek kısa bir zamanda (13 günde) hazırlamasına rağmen dığerinden daha güzel ve muvaffak olduğu rivayeti dillerde dolaşıyordu. Bu eserin fevkalâde alâka uyandırmasında dieer bir sebeb de Rossını'nın musıki âlemınde inkılîhcı sayılması idi. On sekiz yasmda bes Ölmez bir şaheserin ilk Eğer gazete olmasaydı? Amerikalı bir âlimin temsilinde çıkan hadise Yurdun içindeki buudlar ortadan kalkmaz, deniz dibindeki tetkikleri millî birlik kurulamaz, vatanda murakabe tesis Yazan: ZEYNEL AKKOÇ ' Matbuatın ehemmiyetini takdir etmek için, zihnî bir tecrübe yapınız, ve bu müessesenin birdenbire ortadan yok oluverdiğini farzediniz!, İçtımaî bir mahluk iseniz, kendinizi derhal büyük ve doldurulmaz bir boşluğun içinde bulacaksınız!... Hergün okumağd alıştığınız gazeıe artık yüzünüze gulmeyınce, evvelâ habersizlikten sıkılacaksınız, adeta karanbkta kalmış gibi önünüzü seçmekte bile müşkülâta uğrayacaksınız. Gerek maddî, gerek manevî, birçok rabıtalarla bağlı olduğunuz muhitinizle alâkanız kesılecek, birçok vazıyetlerden haber alamıyacaksınız, bütün ıstikbal ve ümidınizi bağladığınız dünya mı değısmis? Bu hâdıseyı durgun havada duman gıbi yayılan ve şekılden şekle giren bir dedıkodu halinde, kimbılir, kac gün sonra duyacaksınız, ve nereden öğreneceksinız ki, fılân devletın düşüncesı, fılân devleti istilâ etmeklır, ve bundan da umumî bir harb çıkabılir. a Eğer matbuat olmasaydı, tüccar, p'Y " sa vaziyetini nereden öğrenecekti? Ve nereden bilecekti ki, fılân devlet gümrüklerini, baska bir devlete açtığı ve size bilâkis ağır tarıfe tatbik ettiği için servetinız mahvolmak üzeredir. Eğer matbuat olmasaydı, alacağıniz radyonun cesidıni, kullanacağınız buz dolabmın markasm:, gıdeceğiniz doktorun adresını, ba«ağrınızın ılâcını, nasıl öğrenecek? Ve bunları tahLk etmek için k'mbılir ne kadar büyük zabmetlere duçar olacaktınız. Matbuat olmasaydı, Lord Bryce'in söylediği gıbi, demokrasi bugünkü şü mulile tatbikat sahasına çıkamaz ve bugün millî birlik dediğimiz kudret meydana gelemezdı. Kırşehırde zelzele, Adanada seylâb mı olrnuş? Istırab çeken vatandaşlarınızm eninine ancak gazete vasıtasile muttali olununuz, Konyada kuraklık yüzünden aç kalan vatandasın imdsdına sizi gene gazete çağırır. Ve felâkete maruz kalan vatandaş sizin ona yardım ettiğınizı, devletın sefakat tedbirlerı aldığını gene matbuat vasıtasile öğrenir, millî tesa nüd şuuru da böyle teşekkül eder. Millî ve eşsiz bir kahraman öldü, eğer matbuat olmasaydı, ruhlardaki elemi bu kadar mütekâsif'bir tarzda millî bir matem haline kalbedemez, ruhlarıırnz arasındaki beraberlik irtibatını bu kadar vuzuh ve sarahatle tesis edemezdık, nitekım matbuat olmasaydı, herhangi krıtık bir zamanda, millî menfaat mülâhazaları ayni istıkamete doğru kanaıize edilemez, milleti ayni gaye etrafında ayni vahdetle birleştiremezdik. Unutmamalıdır ki, kara mütareke günlerinde Ali Kemahn, Refi Cevadın satılmış cephesini bozguna uaratan milliyetçi matbuat olmustur. Milliyetçı matbuat o zamanlar cılız bünyesi fakat altın ruhıle her vatandasın imanını takviye etmeseydi, elindeki mılliyet ve istiklâl meşalesile, her vatandasın kalbini tutuşturmamış olsaydı, Türk, bir cıhan husumetini sinesinde boSrnak icin çok daha fazla zorluk çekerdi. Matbuat ile demiryolu ara^ında da mü'abehet vardır. İkisi de yurdu buudlerı sılmek suretıle külceleştirır. İste bir misal: İzmit İstanbula 90, Ankara 570 kilometredır. Fakat Ankara İstanbullu icin 570 kilometrelık rnaddî mesafeye rağmen Izmitten daha yakındır. Çünkü, bassehrimizden her vesıle ile bahseden matbuat, vatandasın şuurunda buudleri silmiş, Ankarayı sempatik bir tamdık şekline sokmustur. Bu misal ters taraftan da alınabilir. Matbuatımız memleket çapındaki rolünü elinde olmıyan birçok sebeblerdjn dolavı lâvıkile ıfa edemediğinden, bir İs(*) Bundan evvelki yazılar 6, 13, İP. 29 temmuz 4 ve 14 ağustos tarıhlermde cıkmıştır. etmiyoruz. Çünkü bu takdırde harb, ıçtinabı gayrıkabil bir surette büyüyecek, umumılesecek ve kolay kolay bıtmıyen bir uzunluğa sürüklenecektir. Sonra bu ademi tecavüz paktına rağmen mihver devletlerince bilhassa Avrupanın şark ve cenub şarkında gelişigüzel istilâlara girisilmesine Sovyetlerin ilânıhaye müsamaha ile bakacaklarını kabul etmeğe b'zce irr1 * oktur. Çünkü böyle bir müsamaha binnefis Sovyetlerin varlığını tehlikeve dü=ürebıhr. Herhalde bu Rus Alman ademi tecavüz paktının metninde görülen mutlak vaziyet, dünyaya aid tatbikatında bu şeklile tahakkuk edıp gidebilecek bir keyfiyet değildir. Mademkı en inanılmıyacak bir sürprizle kar«ılastık. Artık zamanla bunun daha garib tecellilerine şahid olabileceğimize süphe yoktur. Bütün bir soğukkanlılıkla vaziyetlerin inkışaf'nı bekliyelim. Kendi hesab'mıza hakkımızdan ve kuvvetimızden emin olarak. Meraklı bir âlem c edilemezdi Yazan: CİHAD BÂBAN Rossini'nin genclik resmi teye başlıyan üstad, eski akademik musiki kompozısyonlarında Milâno mektebile Napoli mektebinın mücadelelerını hıç nazarı itibara almıyarak kendıne mahsus bir melodi tarzile eserlerini vücude getiriyordu. Operanın temsil edileceği gün ihtiyar san'atkâr Paisiello'nun taraftarları operaya gidip Rossini'nin eserini terzıl için orada gürültü yapmağa karar veriyorlar. Fakat opera biletleri birkaç gün evvel bittiği ve içeri girmek imkânı bulunmadığı için Rossini ile operadan çıkarken ıslıkla alayetmeği kararlaştınyorlar. Opera temsile başlanıyor. Fakat garibdir ki Paisiello taraftarlarınm içeri girmeğe muvaffak olamamasına rağmen salonda şiddetli bir patırdı başlıyor. Rossini şaşırıyor. Rezaletin önüne geçmek için sahneye geliyor. Fakat nafile, muttarid bir gürültü temsili berbad ediyor. Bu sırada sahneye güzel Suprano Rosina çıkınca gürültü kesiliyor. Ve meşhur «Una voce Racofa...» aryesi dinlendikten sonra et raftan bir iki alkış işitiliyor. Fakat bunu müteakıb gürültü gene başlıyor. Ve opera yanda kalıyor. Bu nahoş vaziyetin esrannı kimse çözemiyor. Ne Rossini, ne de Paisiello ve taraftarları. *** Son zamanlarda Kont Prımolı'nın kütübhanesinde bulunan Sthendel tarafından Rossini hakkında yazılmış bir kitabda Seviliya operası hakkındaki tasvirlerin kenar:nda el yazısile yazılan şu satırlar görülmüştür: «Bu güzel eserin ilk temsilinde vukua gelen rezalet Prenses Paolina tarafından yaptınlmıştır. Prenses, operada oynıyacak olan tenorla sevışmektedir. Tenorun partisini beğenmediği için değiştirilmesini Rossinı'den istemıştır. Bestekâr onun arzusunu yerine getirmeyince intikam almak icin bu rezaletı yaptırmıştır.» Bu nottan anlasılıyor ki san'atkârları seven, orları himave için uğrasan san'at perısı Paolina azkalsın bir şaheserin ask yüzünden katılı oluyormuş. Zeynel AKKOC Rus Alman paktından sonra IBaşmakaleden devam I devletlerinden dolayı Rusyayı tatmin edememeleri Sovyetlerin emniyetsizliğini idame etmiş ve bir Alman ademi tecavüz paktını tercihle Avrupa devletleri kendi aralarında ne halleri varsa görsünler demeğe sevketmi^tir. Dikkate şayandır ki demokrasilerin Baltık devletleri için kılı kırk yaran ince düşüncelerini Rus Alman paktın^» asla görmüyoruz. Demokrasilerin yapamadığını Ücüncü Reich pekâlâ yapmıs ve hatta ötesine geçmiştir. Ö f °"'ne geçmiştir: Çünkü adeta dostluk şemmelerini taşıyarak imzalanan ademi tecavüz paktı düne kadar yekdiğeri aleyhinde adeta ölüm dirim husumeti bulunduğu görülüp duran ıkı ıdeolojı arasmda, adeta düne kadarki tarihe bir butlan hattı çeken bir mahiyetle ortaya çıkmış bulunuyor. Bu hususta ne Hitler dünyayı hayretlere düşürmekten çekinmis, ne de Sovyetle r bellıbaşlı prensiplerinde gevseklık gösteri"or gibi gb'rünmek tehlikesinden kaçınmıslardır. Demek ki müstacel menfaatler \eya zarurî vazivetler önünde uğrunda fed^ârlık edilmivffcek hiçbir akide yoktur. Hıc olmaLsa zavahinn bugün için gösterdi'i hakikat budur. Akidesiz bir dünya, insanl'^ın ucubucağı tayin olunamıyacaV Wdar büvük bir anarşi içinde yuvarlsndığmın en feci alâmetini teskil eder taBununla beraber görülen manzaranın zavahiri önünde bu kadar derin bir ye'se düşmenin manası olmasa gerektir. Önümüzdekı hâdise, en doğru ıfadesıle bıze büyük prensipli büyük devletlerin dahi zaman 7PTnn işte böyle ıdareı maslahat siyasetlerine boyun eğebildiklerinin en parlak nümunesini gösteriyor. Alman Rus ademi tecavüz paktının iki âkid taraftan her birinin anlayışında muvakkdt ve mahdud meselelere inhisar etmekten kurtulamıyacağı bizce muhakkaktır. Bu pakt, milletler arasmın şimdiki karışık vaziyetinde sadece bir pamukipliği mahıyetini haizdir. Eğer Alman Rus anlaşması sulhu çabuk tesis etmeğe yararsa en iyi rolünü oynamıs olur. tanbullu vatandaş için Paris, hatta Nevyork, Siird, Hakkârı ve Vandan daha yakındır. Şark havalisini bilmiyen bir İstanbullu içın, Van dıymce, onun güzellı|i, hususıyetlerı nazarlarında canlanamaz, oralar hakkında az duymuştur, az okumuştur, fakat Nevyork diyince gökleri tırmalayan bina'ar, metrolar, borsa, hürriyet âbidesi, asfalt caddeler, gazetelerde okuduğu izahat birer tedai mekanizmasıle tasavvurunda canldnır. Yurdu sevmek için tanımak lâzımdır. Bılinmiyen şey, tabiî sevilmez, matbuat yurdu vatandaşa tanıtırken bu hizmeti de ıfa eder. Matbuat müessesesi, ayni zamanda dehşetli bir murakabe vasıtasıdır dd... Amme işlerının muntazam ve yolunda yürümesinı temın eden en büyük unsuıcur. Biz gene malum olan tecrübeye başvuralım ve bu cnüessesenin mevcud olmadığı takdirdeki haii gözönüne getirelim: Memur, eshabı mesalihe mutlaka daha fena muamele yapacaktır. Mes'ul adam hırsızlık ediyorsa yaptığı münasebetsizliklerin hududlannı mutlaka genişletecek ve yaptığı hızmetlerin halk taraf'ndan öğrenilmeyip, takdir edilmedığini gören hodgâm insan, mutlaka daha az çalısacak, amutnî menfaate daha az hizmet edecektir. Matbuatı âciz, hatta zebun telâkki edin!... O halde bile âmme islerini kendi keyiflerine göre sevkelmek ısteyenler, bir tereddüd devresi getireceklerdır. Evet! Ya bu zebun nulbua'. bir cesaret hamlesi gösterir de yazıverirse... İşte bu mülâhaza, onlan yapmak :stedikleri kötülükte teenniye sevkedecek ve bu suretle matbuat hiç değilse mâni bir tedbir olarak ortaya akmış bulunacaklır. Gazeteci de bir hâkimde olan bitaraflık, dürüstlük aranmalıdır. Gazeteci de hâkım gıbi bitaraf olnıak, yazmadan, yani karannı vermeden evvel düşünmek mec buriyetindedır. Eğer böyle yapmazsa hareketlerınm aksülamelleri çok şiddetli olur. Ve hıddetle kalkan, kafasile değil de asabıle konuşan gazeteci herkesten fazla zararla oturur. Gazete ve gazeteci daimî bir mücadele içinde yaşar. Vazifesini yaparken sağa sola dokunmak mecburiyetinde olduğu için, kendisıne her gün beş kuruş verip şükran ve memnuniyetini bir gazete almak suretile eda eden dost karılerıne mukabıl, az fakat nüfuz sahibi düşmanlar kazanır. Bütün dünyada siyasî yüksek mevkilere ulasanların izzeti nefisleri kıl gibi incelır. Gazete o kimseleri methede ede yükseltırken, matbuat onların indınde lüzumlu bir müessesedır. Fakat bir kere zemmedildı mı? Zemmi bırakınız, kendisinden bahsedilirken, kâfi derecede hürmetkâr bir lisan kullantnadı mı gazeteci tenkid ettiği adamın mevkiine göre sıra sıra ıthamlara müstahak olur. Gün gelmistır ki, parlâmento kürsülerınden, tesrıi masunıyetlerıne gü\enerek buhranh bir zamanda matbuata ağız dolusu söğenler bir müddet sonra, mahkeme koridorlarında suclu sıfatile karar bekledıkleri zamanıar küfrettikleri maıbuat mümessıllerıne: Görüyorsunuz, dostlarım benden baslarını çevirıyorlar, sizden başka iitica edecesim kimse kaknadı. Mahkemede söyledığim sözleri, müdafaalarımı aynen yazınız, çok rica edenm diyenler olmuş^ur Gazete hayatın içındedir ve hayat gazete ile beraber yürür. Bunları birbirinden ayırmağa bugünkü medeniyet müsaid değildır. William Beche'in müşahedeleri bütün bioloji dünyasım yeni ve mühim meseleler karşısında bıraktı Deniz dibi hayatı çok cazıb bir tetkik mevzuudur. Binlerce metre derinlıkte yaşıyan sayısız balık nevilerinin garib şekılleri şimdiye kadar pek çok defa tarif edılmiş, fakat bunların hepsi tetkik mevzuu olmaktan henüz çok uzak bulunmuştur. Bu esrarlı derinliklerde yaşıyan deniz mahluklarının en göze çarpan hususiyetlerinın başında, renklerinin yeknesak koyuluğu gelir. Buna mukabil gözlerinde bu yeknesaklık yoktur. Ya ifratlı derecede büyümüş, yuvalanndan dışarı fırlamış, yahud uzun bir takım uzuvların ucunda yaratılmıstır. Bu balıklann ağızları çok büyük, dişleri çok kuvvetlidir. Denizin fazla derin mıntakalarında yaşıvan balıklann hayatmı fennî surette tetkik etmek için en mükemmel usul, onları, yaşadıkları muhit içinde görmektir. Bu muhiti, deniz sathmda yaratmak, balıkları oraya getirmek mümkün olmadığına göre, Profesör Beche'in Batisfer balonu insanların o derin mıntakalara bizzat in meleri lâzım geliyor. Bunu ilk defa ola hayvanların neşrettikleri kmlcımlar, kâh rak yapan Amerikalı deniz dibi mütehas baltalı balıklann yukarıdan aşağı doğru sısı Wılliam Beebe olmuştı Içıne gırip inen, ışıklı uzun vücudleri, kâh fenerli badenize daldığı ve batisfer a • verdiği a lıklann mavi ziyaları, bu ebedî zulmetlelet biıkaç senedenberi meshurdur. ri, yanıp sönen ziyalarla aydınlatıyor. Beebe'in indıği en derin mintaka 1000 660 metreden sonra ziyadar balıklann metredir. Batisfer, 1,45 metre kutrunda adedi, insanı hayretlere düşürecek kadar bir çelik küredir. Erimiş quartzdan mamul çoğalır. Bu mmtakadaki hayvanlann araiki lomboz, küre içinde bulunan adamın smda en garibi, aydınlığını kendisinden dışarıyı görmesini temin eder. Quartz'ın ayrı olarak, çok geride taşıyan bir balıktır. favdası, her uzunlukta ışık dalgasını gör Bu ışık, balığın vücudüne merbut uzun bir meğe müsaid olduğundan, deniz dıbınde uzvunen ucunda yanar. ki r c ':1er, bu sayede, olduğu gibi görüleZiyadar balıklann bazısında ışık tertibılmektedir. batı çok tekemmül etmiştir. Aydmlık çıkaBatisferin içine, 0,35 metre kutrunda ran uzuvları yanaklarında bulunan balıkbir deiikten girılir. Kürenin gerek içi, ge lar, bu ışığı istedıkleri zaman yakıp iste rek dışığ, denizin dıbine inecek olan kim dikleri zaman söndürebiliyorlar. Tahmin senin selâmetini ve harici bütün vuzuhile edıldığine göre, \"ücudlerındekı tertıbat görmek imkânını, azamî derecede temin e sayesinde, aydınlığı yalnız arzularına gödecek surette tertib edılmiştir. Kürenin iç re yakm söndürmekle kalmıyorlar, ayni c:darlarında, ıkı kişiye, sekiz saat yetecek zamanda istedikleri kuvvette ziya neşre kadar teksıf edilmiş oksijeni havi şişeler debiliyorlar. asılıdır. Beebe ve arkadaşı, tetkikleri esnasında Batisfer • olcularının dış âlemle irtibatı söyle bir hâdıseye şahid olduklarını kay > nı temın eden vasıta bir elektrik telidir. dediyorlar. Bununla ışık alırlar. Ayrıca, küreyi indirip Gayet iri bir balık, bir mercan tarla çıkarmağa mahsus çelık telden başka, bir sında, ufak mercanları yemekle meşgul. de telefon kablosu vardır. Batisferin ne Dişlerine, çenesine, bu mercan kırıntıları büyük ıhtımamlar ve ne derin hesablarla yavaş yavaş doluyor ve kendisini rahatsız yapıldığını anlamak için, indiği derinlikediyor. O zaman, balığın, başını yukan lerde maruz kalacağı tazyikın dehşetini dikerek beklediğini görüyorlar. O, hiç gözönüne getirmek kâfıdır. 700 metre derinlığinde, beher santimetre murabbaı sat hareket etmeden bu vaziyette dururken, ha isabet eden tazyik 85 kilogramdır. Her öteden, bir levrek sürüsü geliyor ve iri baoencere 19 ton bir sıklete maruz kalıyor. lıyın ağzını temizlemeğe başlıyor. TemizKürenin heyeti umumiyesi ise 7016 ton lık bitince, balık, yemeğine devam ediyor. Denizlerin bu korkunc derinliklerini, gibi müthis bir tazyik altında kalmaktadır. bu balıklann, vücudlerinden çıkan ziya ile Deniz dibi seyahati esnasında, Batisfer derinlere daldıkça, renkler değişir. Beebe aydınlatmaları hassası nedir? bunları yalnız çıplak gözle değıl, ayni zamanda spektroskopla da tetkik etmiştir. 15 metre derinlıkten sonra, kırmızı renkli bir yengeç siyah görünmeğe başlıyor. Daha derınlerde, derece derece, kırmızıyı sar: ve mavi renkler takib ediyor ve hepsi birer birer kayboluyor. 240 metre derinlikte ise, mavi ile yesil arasında, soluk gri renkte ince bir çizgıden başka bırşey kalmıyor. İşte çok derinlerde yaşıyan, korkunc şekilli acibeler ve 120 metre derinden itibaren, yuvarlak ağızlı balıklar, fenerlı balıklar, yılan balıkları görülmeğe başlıyor. Bunların pulları baştanbaşa pırıltılı olduğu halde, ağla yakalanıp deniz yüzüne çekilebilen balıklarda, ancak birkaç tane pırıltılı pul görülmektedir. 150 metreden itibaren, on santimetre bovunda seffaf balıklar görülür. Bunlar o kadar şeffaftır ki, bütün kılçıklan ve dahilî uzuvları mükemmelen görülür. Bu yarı aydmlık vücudün yegâne gölgelı noktası midedir. Bir de gözler yarı şeffaf gözükür. Biraz daha derinde, yirmi santimetre boyunda, şerid gibi ince, şeffaf ve aydmlık gözlü bir balık yaşar. Ziyadar yengeçlerle mat altın külçesi hissini veren bir nevi kabuklu böcek, bu mıntakada görülmeğe baslar. 270 metre derinde bir yılan bahğı bulunur ki, siyahlı beyazlı göründüğü halde, karada rengi tunca yakın kırmızıdır. Beebe ve arkadaşı, bu derin mıntakaların garabetine bir nümune olmak üzere, bu ucsuz bucaksız su yığınının aydınlığını tarif edivor. Yazı^okuyabilecek derecede ay dınlık gibi gördükleri bu yüzlerce metre su altında hemen bir tecrübe yapmışlar, aydınhğa rağmen göz gözü görmedığini mü^ahede etmişler. Az daha derine inince, tam manasile zifiri bir karanhk baslıvor. Maamafıh, bu karanlık devamlı bir karanhk değildir. Kâh gözle görülemiyecek derecede küçük Işığı veren uzuvlarm içinde, yağlı ve tane halinde bir madde var. Bu maddenin üzerinde tahammuz ettirici bir diastaz faalıyeti oluyor ve taneler siliniyor. Bu esnada, balığın vücudündeki hararet derecesinin artamaması şayanı dikkattir. Demek oluyor ki, kimyevî' enerji, hararete tebeddül etmiyor. Esasen, şeffaf balıklann çoğunda, ziyadar görünen kısım mideleridir. Mide ise, enerji reaksiyonlarının merkezini teskil eder. Beebe'in bu müşahedeleri, biyoloji âlemini, mühim meseleler karşısında bırak • mıştır. Feci tren kazası Cihad BÂBAN Şark vilâyetlerinde yağmurun yaptığı tahribat Erzurum 24 (a.a.) 21 8 939 günü 1 7,30 da yağan şiddetli cloîu netice sinde husule gelen sel Hasankalenin Velibaba ile Tellâlhanı arasındaki ahşab köprüyü götürmüstür. Trabzon İran transit yo!u üzerinde yeniden yapılmakta olan beton köprü de sellerın tesırıle hasara uğradığmdan, köprü üzerinde geçış muvakkaten ınkıtaa uğramıssa da beş altı saat içinde alınan tertibatla vesaiti nakliyenin geçişi temin edilmiştir. Gene son günlerde yağan sıddetlı yağmurlar Tortum Oltu ve Tortum Yusufeli arasındaki yollan ve köprüleri tahrıb etmıstır. Yoksa zuhuru muhtemel harb bir parça uzamayagörsün. o zaman dünyanm daha buna benzer çok sürprizler karşısında kalacağından emin olabiliriz. Bu paktla Almanya hareket serbestliği kazanıyorsa da Rusya, eğer çıkarsa ne biteceğı bellı olmıyan ve alâkadarlarını yıpratacağı muhakkak bulunan bir Avrupa harbi muvacehesinde bütün kuvvetlerile sapasağlam kenarda beklemek üstünlüpünü elinde tutmuş bulunuyor. Şimdıki halde ortada ilk ağıza gelen ve Avp">a buhranının çıban'iasını teskil eden bir Danzig meselesi var. Bu meseleyı Poonvanın varhğına kadar uzatmak Almanyanm işine gelebileceğini pek tahmin I Yunan Yugoslav tediyat anlaşması Bel?rad, 24 (a.a.) Gazetelere nazaran Yunanistan ile Yugoslavya aras.nda tedivata aid yenı bir ıtılâf akdı maksadile önümüzdeki ay içinde müzakerelere girisilecektir. YUNUS NADt Amerika Reno civarında feci bir tren kazasında 22 kişi ölmüş ve 66 kişi varalanmıstır. Yukarıki resimde kazaya uğrıvan vagonlarm darmadağın manzarası görünüyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: