26 Eylül 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

26 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUlHrTUKİYET KUçUk hikâye Genc kadın antredel büyük ayna ile lası arasında mekik okuyordu. Aldığı 5Üs eşyası ortasmda cgınca bir sevince ıtulmuş, gözünde h zarif şeylerden !ca sanki herşey sinmişti. Sıra şimdi ıbe tafta tuvalet) tecrübesine gel lişti. Vücudünü yuıuşak bir el gibi ok. lyarak saran kadıf sabahhğı çıkardı. [Zarif dantelli peme saten kombinezo . IU giydi. Ayaklana lâme iskarpinleri, belinden aşağıya alga dalga inen pembe tuvaleti de o&ya okşaya başmdan geçirdi. OmzundKİ iri çiçeği, kollardaki kabarıklığı düzetf. Başmı çiçeklerle sardı. Kendisini muhteşem bir baloda tasavvur ediyojü. Nasıl da herkes çarçabuk etrafını inyor, büfeye, dansa davet etmeğe yeşemiyorlardı. Binbir renkli hayal biribjne takılarak varhğına dolanırken bir 9 kccasını düşündü. Bu düşünce ile haytının maddî zorluklarla dolu yaprakla birer birer çevrilmeğe başladı. Şimdi, bn ne yaptım, diye kendi kendine söylaiyordu. Parayı bitirdim. Bu koca ayuasıl geçireceğiz? Bu düşünce ile güzel/üzü bulutlandı. Bakışlarma gölgeler ioldu. Acele acele odasına geçerek aUğı eşyayı toplamağa başladı. Bir ıllık evliydı. Nikâhlanır nikâh Ianma7trene atkyıp buraya gelmişlerdi. Kocas ihtısas yapmak için geceyi gündüze .atarak çahşıyordu. Tahsil masrafı çoktfc Kitablar da pahalı olduğu için epc geçinme güçlüğü içinde bocalıyor lar'i. Çok hesabh yaşamak mecburiyeti, jindiye kadar genc kadını sarsmamıştı. Fakat bir haftadır kulübde ve tanıdıklan arasında hep mevsim sonu tenzilâtından bahsedilmesi işin rengini biraz değiştir mişti. Büyük mağazaların vitrinleri gö rülecek şeydi. Ucuzluğun başladığı gün sabah karanlıgında mağaza kapılarına koşulduğundan, polislerle içeriye girildiğinden, türlü garib misallerle, bahsedi yorlardı. Genc kadın en güzel kumaşlann ve en iyi giyim eşyasının satıldığı ilk günü kaçırmıştı. Çünkü ayın otuz biriydi. Ve ayhkları tabiî gelmemişti. Fakat iki gün sonra kocası bankadan maaşını alıp getirince iş değişti. Muallâ, hislerile manfığı arasında elim mücadelelere girişti. Ak şama mektebden dönen Mecid, bu pa ranın altından girecek, üstünden çıka caktı. Bu pansiyon kirası, bu mekteb taksiti, bu yemek parası, bu ayhk tren kartı, bu kıtabcıya... Genc kadın daha ötesıni düşünemedi. Bir isyan dalgası halinde yerinden fıriadı. En meşhur ma ğazaların birinden diğerine girdi, çıktı. dolaştı. Akşama doğru para çantası bomboş, buna mukabil hasretini çekitği bir sürü güzel şeyle kucak kucağa eve dön Ilk fırtma Ne?! Şimdi iki düşman gibi karşı karşıya duruyorlardı. Nihayet genc adam: Senin bu kadar düşüncesiz oldu ğunu bilmiyordum, diye boşandı. Söyle bu ay ne yapacağız? Pansiyoncu kadına, mektebe, kitabcıya ne diyeceğiz? Koca bir ayı aç mı geçireceğiz, söyle... Bu tuvaletin sırası mıydı şimdi? Genc kadın suç üstünde yakalanmış bir çocuk gibi: Yalnre bu tuvaleti almadım ki dedi. Gardrobun kapağını açarak, kocaman yakalı sabahlıklan. öğle sonu elbiselerini, sokak roblarını gösterdi. Mecid: Marıfei yapmışsm diye, gürledi. Parayı götürüp sokağa atmak diye buna denir. Muallânm bakışları aynaya ilişti. Kavga etmek için bu tuvalet de o kadar münasib değildi ki... Böyle süslenen kadınlar herhalde şampanya kadehlerini kaldırmağa, mü'ik dalgalan içinde sarhoş olmağa ve hep güzel şeylerden ko nuşmağa lâyıktılar. Koca bir yıl sevdiği, saydığı, arzularını yerine getirmek için parçalandığı ko cası bu dakikada gözünden siliniverdi. Hırçın bir sesie: Nankör, diye haykırdı. Insan niçin evlenir öyleyse?.. Uzun bir hayatı ya bancı bir erkekle daima başbaşa geçir mek, bir yastıkte uyumak, bir sofrada yemek, nasıl söyîiyeyim bir çatı altında yaşamak için baska türlü nasıl fedakâr olunur? Bir kadın en genc ça ğında hasretini çektiği güzel şeyleri kullanamadıktan, iyi giyinemedikten sonra o kocanın ne manası kalır? Nekadar ciddî düşünerek, ne mühim ve ne ciddî şey'enn temini için evlenmişsin sen! Lâkin niçin anîamıyorsun ki benim için ciddî olan şeyler bunlardır. Otuzumu geçtikten sonra da başka türlü düşüneceğim elbet. Hem ben senin masraflarına karıştım mı şimdiye kadar? Ama diye ceksin ki kazanan benim, sana ne. Öy leyse ne diye aldm beni? Evlenirken kadm olduğumu. benim de gönlümde rengin, kokunun, ioeğin, kürkün sihirli kö şeleri olabi'eceğiıu aklma getirmedin mi? Benim ne masraflanm vamnş? Tasrih etsene bakalım şunu. Sigaram yok, içkim yok, kumanm yok. * '»«*>**«• Yok, bir de onlar olsaydı ne ha cet. „ .,. . .^ Sen ınsam çıldırtacaksın. Nelerim var söyle de anlayayım ben de. Bütün bu saydıklannı solda sıfır bırakacak tahsi! masrafın, kitab deıdin var. §u kitabla'a bak. Giderken götür mek için sandık, bavul yetişmiyecek. Sanki hepsinin okunmasına imkân o'sa yüreğim yanmaz. Bu ağır cildleri çocukların, torunlann bile okuyabilmek için ömürlerini kâfi bulmıyacaklar. Bravo doğrusu. Çok mükerpmel düşünüyorsun. Bu kadar hafif düşünceli, kuş beyinli kadınla nasıl olmuş da bir yıl yaşamışım. Şimdi buna şaşıyorum. îstikbali parlaktır, ciddî, çalışkan bir adamdır, içkisi yok, kuman yok, rahat edersin, diye beni sana sürenlere lânet edeceğim geliyor şimdi. Bir iskarpini altı ay sürükliyerek, ucuz giyineyim diye binbir emek sarfile geçen bu ömre de yaşamak mı denir? Yolla beni memleketime. Daha fazia duramam artık. Çok güzel olur. Hemen babama yazacağım. Yol parası gelir gelmez gidersin. Mecid kapıy: vurarak odadan çıktu Genc kadın itina ile giydiği tafta tuvaleti hırpalayarak üstünden çıkardı. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak kendini divanın "ıstüne attı. M. K. Su dü. , i L f J 1 Henüz bazı şeyleri giyip çıkarmağa vakit bulamamışU ki kocası geldi. Bir denbire genc adamm bakışlan değişti. Bu pembe tuvaletli, bebek gibi güzel kadını ilk defa görüyormuş gibi hayretle ona bakıyordu. Muallâ nazlı bir gülüşle ellerini uzattı: Nesıl dedi, iyi gitmiş mi? Nereden çıktı bu tuvalet? Ben aldım. Nereden? Kadeve'den... Peki, parayı nereden buldun? Genc kadm biraz bozuldu. Bakışlan gayriihtiyarî yazıhanenin o mahud para gözüne takıldı. Mecid yangın görmüş bir adam telâşile oraya koştu. Kâğıdlan çıkarıyor, küçük kutulan dağıtıyor, bir türlü aradığını bulamıyordu. Bitkin bir ses: Beyhude arama, hepsini sarfettim, diye inledi. Istanbuldan bek'enen paranın geleceği gün yaklaştıkça ikisine de gizli gizli hir elem çökmeğe başladı. Mecid, içini yi yordu. Bir çocukluk etmiş, bütün aylığı harcamış. Ona bu kadar çıkışıp aynlık ka ran vermek mi lâzımdı. i 10 1939 tarlhinden itibaren Düşünüyordu. Onsuz hayatı ben nasıl yürüteceğim? Böyle ve bunlar gibi daha bir sürü pişmanlık içinde çırpınıyor, gönyenl lünü kırdığı kansmm ellerine sarılarak af dilemek ihtiyacı içinde yanıyordu. Fakat babasına herşeyi yazmış bulunuyordu. Kurları açıhyor Ok yaydan fırlamıştı bir kere. Para geHaftada 3 ders ayda 4 lira lecek ve karısı çıkıp gidecekti. Beyoğlu : 294 istlklâl caddesi Öte tarafta Muallâ da pişmanlık içinde kıvranıyordu. Kavga günü uzakîaştıkça yaptığı çıigmlığı daha iyi hissedi yordu. Sanki bütün parayı bir avuç süs eşyasına verecek ne vardı? Kadife yerine basmadan sabahhk giymek, lâme is Senenin en büyük zaferi karpin yerine bir karyoka pabuçla yazı geçirmek arasında mes'ud bir yuvayı yıkacak kadar mühnn fark var mıydı? Ne Filminde bayağı hücumlarla kocasma haykmnış, parasını mekteb masraflarına, kitablara veriyor, diye nasıl saçma bir şekilde çı(Chestnut Tree) den daha orijinal, (Horsey Horsey) den daha kışabilmişti. Ya sabahlara kadar poker eksantrik, en güzel valslerden daha ahenktar olan masalannda kendisini ve kesesini unutsa, meyhanelerde, barlarda sabahlasa daha mı iyidi? Özenerek, çılgınlar gibi sevincler içinde aldığı eşyamn şimdi ne faydası vardı? Sokağa çıkıp da elden çıkarmak Hindistanm esran... ANGKOR ibadetgâhının sım... Mukaddes mabutların esiri bir kadm... Macera... Sergüzeşt... Dehşet... Meçhul adam... istiyorum dese başmı çevirip bakan bile olmıyacaktı. Hele Mecidsiz geçecek hayat içinde ipek çamaşırların, dantel pijamalann, lâme iskarpinlerin ne kıymt^ti vardı? Hasret şîmdiden içini sanyor, ayrılık günü yaklaştıkça gözyaşlanm tutaFransızca sözlü şayani hayret film bu PERŞEMBE akşarm mıyordu. Beni affet, çocukluk ettim. Kabalığımı ve haksızlığımı sana unutturmak için göreceksin şimdiden sonra nekadar iyi olaFevkalâde ve şayani temaşa programı olacaktır. cağım demek istiyordu. Fakat mahiyerini tayin edemediği bir his, evlilik hayatınızda bu ilk fırtınadır. Zâfını sezdiren taraf, hayatınm sonuna kadar daima mağlub olacaktır, diye onu olduğu yerde taş gibi donduruyordu. Nihayet beklenen para ve para ile ve MICHEL SİMON'un büyük muvaffakiyetle yarattıklan ve ailevî bir beraber bir de mektub geldi. Mecidin badram ve ayni zamanda eğlendirici bir macerayı tasvir eden bası hayattan, genclik arzularından, kendi geçmişinden misaller alarak birçok şey yazdıktan sonra mektubunu şöyle bitiri yordu: Emsalsiz filminin ilk büyük iraesidir. • ••Hıt. "Krzım Muallâ, ince zevkinin seçtiği giyim eşyasını güle güle kullansm. Ona bir noktada çok hak verdim. Gerçekten daha ciddî düşünmesi için önünde yıllar var. Yabancı memlekette parasız kalmanın fecaati de seni bir an kendinden geçirmiş olabilir. Bu yüzden seni de mazur görüyorum. Bu parayı yola değil, oradaki ihtiyaclannıza sarfedersiniz. Ge lirken beni çok sevindirecek hediyeyi de unutmazsanız pek iyi olacak...» Şaheserler şaheserini alkışhyacağımz günler yaklaşıyor. **• Rüsümat Başmüdürleirinden Müteka• Sait İşık torunu Bakırköy merkez ecd zanesi sahibi mütekaid eczacı binbaşısı Mustafa Eraii kızı Belkıs Erali ile Devîet Den.iryollan Liman müfettişlerinden Ali Riza Demiromin oğlu E>oktor îrfan Demircinin nikâh merasimi dün Bakarköyündeki evlerinde aile arasında yapılmıştıı. Tarafeyne saadetler dileriz. c EVLENME ( TEŞEKKÜR ) Çok sevdiğimiz ve büyük istinadgâhımız olan tüccar Isak Pilafidis'in cenaze törenine gelerek ve çelenk göndererek derin acılanmıza iştirak eden dostlanmıza sonsuz saygılanmızı ve ebedî minnetkârlıklarmıa arzederiz. Eşi, evlâdlan ve kardeşleri (Cenaze levazımatı A. P. Angelidis) Şakir Zümre Türk sanayii harbiye ve madeniye fabrikası müdürü Salâhaddin Kumbaracıbaşınm bir oğlu dünyaya geldiği memnuniyetle öğrenilmiştir. Yeni doğana uzun ömürler, ebeveynme sağhklar d'leriz. c 26 Eylul 1939 DOGUM Hazin bir ölüm Merhum Müşir Ömer Rüştü Paşa torunu, emekli General Hüsameddm Kaıaoyvadm oğlu ve Devlet Lirnanları levazım memurlarmdan Bürhan Hüsam Karaoyvadm ağabeysi sabık Galatasaray Denizcilik şubesi kap tanı Sümerbank sellüloz sanayii müessesesı memurlarmdan MECDİ HÜSAM KARAOYVAD tedavi edilmekte olduğu Erenköy sanatoryomunda vefat etmiştir. Cenazesi bugün Bostancıdan motörle Emirgâna nakil ve namazı Emir gân camiinde saat 12,15 te kılındıktan sonra aynı köydeki aile kabristanma defnedilecektir. ALah rahmet eylesm. Köprüden Emirgâna vapur saat 11 dedir. Kapılar kmlıyor . , . Ahali hücum ediyor . , . , BERLiTZ Lisan Dersanesinde Fransızca ingilizce Almanca Bu PERŞEMBEden itibaren L Â L E'de BRODVAY SERENADI FRED ASTAİRE GİNGER ROGERS ( Y A M ) dansını size öğretecekler TAKSİM sinemasım Mahşerî bir kalabalık istilâ ediyor... Çünkü ... Şarkın Ses Kralicesi ÜMMÜ GÜLSÜM'ün İşte P E T E R LORRE'in son tem«ili ÜMİD ŞARKISI ( Neşidei Emel ) Türkçe sözlü • Arabca şarkılı Şaheser şimdiye kadar hiç bir filme müyesser olmıvan muzafferiyet, muvaffakiyet, izdiham rökorunu kırıyor. Seanslar: 2,30 4,30 . 6,30 9 da Şimdiye kadar misline raslanmamış bir film ve sinema tekniğinin en son HARİKALAR HARİKASI Mr. MOTO'un SÖN KOZU SARAY SİNEMASININ Yarın aksam S Ü M E R «inemasmda R A I M U M A R I E BELL UÇAN ADAMLAR DİYARINDA BAY ÇETİN O L G U N K A D I N Sîhernacıhk tarihinin bugüne kadar yarattığı en güzel, en muazzam, en nefis harikulâde eseri MARIE ANTOINEÜE y YARIN Bir yıl sonra işleri bitmiş, tam bir muvaffakiyetle yutda dönerken büyük ba banm hediyesini, beyaz körüklü, pembe tüllü, ipek örtülti, minik bir arabada götürüyorlardı. M. K. Su Şehzadebaşı T U R A N Sineması ALKAZAR sinemasında Matinelerden itibaren İş Bankasının Mısır şubesi sigorta, karnbi\o ve İstanbul Anadolu Sigorta Şirketi Nakhyat şefliklerinde bulunan ve bilâhare ticaret hayatına atılan esbak Temyiz mahkemesi azasından merhum Zühdünün oğlu Kenan Sıpahi genc yaşında rahmeti rahmana kavuşmuştur. Cenazesi bugün saat 11,30 da Nışantaşı Şaır Nigâr sokağı Verda apartımanındap kaldınlarak namazı Teşvikiye carniinde kılmdıktan sonra Feriköy rrezarlığma defnedilecektir. Kederdide ailesine ve arkadaşlarna tazvetlerimizi sunanz. lu binbir meneviş kaynaşıyor ve bu gözler, yıldız yağmuruna tutulmuş bir gece gibi aydınlık ve esrarlı, insanı şaşırtan, tatlı, büyüleyici bir tebessümle gülüyorlardı. Genc adam, hayran ve şaşkın: «Nekadar taze ve güzel!» diye düşündü. Onun söyledıği sözleri tamamıle unutmuştu. Kız biraz daha sesini yükselterek: Tuhaf değil mi ama ? Diye tekrar edince Galib silkindi, kendisine geldi. Arkasına yasalnarak: Çok tuhaf! dedi. Bunu, lâkayd bir tavırla söylemişti. Bir an daldı. Sonra, kızın biraz evvel söylediği sözlerin manasını ancak anlamış gibi doğruldu. Birdenbire kaşları çatılıp asabileşerek: Bizde bazan pek saçma telâkkiler vardır, dedi. Bir kadınla bir erkek bir parça dost, arkadaş oldular mı, derhal şüphe altına girerler. Aralannda birşey var, diye bin türlü rivayet, dedikodu alıp vürür. Manasız şey; hele bizden şüphe'enmeleri pek manasız. Kız birdenbire durgunlaşmıştı. Sesini c ( Körting ) Ses tertibatiyle mücehhez, Sinema tekniginin en son sistem Bauer marka projeksiyon makineleri ile mersimin en seçme ve en yüksek filimlerini sayın İstanbul halkına temin eden TURAN sineması 27 Eylul Çarşambadan itibaren iki büyük filim birden BAŞLIYOR RAŞÎD RIZA E. SADÎ TEK Bu gece Suadiye ŞENYOLDA DONANMA GECESt ÖLÜM GABI MORLAY VICTOR FRANCEN CR Stad ilâhları Türkçe Sözlü Perşembe akşamı I p ı r c is. sinemasında C TS ,' tt VİO J KA ÇAK KORSANL AR TOM SAVYER'in MÜTHİŞ MACERALARI ( Bütün renkli ) Bütün kalbleri heyecandan titretecek nefis ve harikulâde bir şaheser Galib: «Mehmed Münif arkasmdan kimin geldiğini bilse...» diye düşünüyor, ve arada sırada kaçamak gözlerle kıza bakıyordu. Onun gayet lâkayd, sakin görünüşüne rağmen, için için öfkeden, kıskanclıktan kendini yediğine emindi. Genc adam bir aralık, asabî bir hareketle sigarasını çıkardı. Birşey hatırlamış gibi alnı buruştu. Ayak ayak üstüne atarak sigarasını yaktı. Arkasına yaslandı. Derin düşüncelere daldı. Şimdi de kız onu gizli gizli tetkik ediyordu. Onun bugün, sık sık böyle, sıkıntile alnının buruştuğunu, gözlerine derin düşünce bulutlannın yığıldığını görmüştü. Merak içinde idi. Nesi vardı, ne oluyordu? Birkaç kere sormak ister gibi dudaklarını oynattı, yerinde kıpırdadı. Sonra vaz geçti. Köşesine çekildi. Ellerini göğsünde kavuşturdu ve o da derin düşüncelere daldı. Şimdi iki otomobil de Boğaza doğru asfalt yolda son sur'atle ilerliyordu. Otomobil birdenbire durunca, Nurla Galib, yerlerinde şiddetle sallandılar ve hayretle etraflanna bakındılar. Otomobil nhtımda, Tarabya otelinden dört beş metre ileride durmuştu. Genc kızla genc adam gözlerini ileriye çevirince kırmızı otomobili gördüler. Otelin önünde duruyordu ve içinde kimseler yoktu. Galib, şoförün omzuna vurdu. Adam başmı çevirdi: Kırmızı otomobildeki kızla adam otele girdiler, dedi. Ve ne yapmak lâzım geldiğini sorar gibi yüzlerine baktı. Galib genc kıza dönmüştü... Göz göze geldiler. Genc adam, onun yüzünün karmakanşık olduğunu, gözlerinin ateş gibi yandığmı ancak farkedebildi. Hayretle: Neniz var? dedi. O, birdenbire elini uzatmış, Galibın kolunu sıkı sıkı tutmuştu. Sesi titriyerek mmldandı: Dönelim. Bugün bu kad?n jtâfi. Fazla asabiyim. Eğer peş'erinden gidersek belki fena şeyler yapabilirim. Galib bir an durakladı. Sonra gülümsiyerek: Yok canım, dedi. Fazla mubalâğa ediyorsunuz. Bunda sinirlenecek ne var? Otele geldiler. Her halde burada bir bildikleri olacak. Belki de >irini almaya gelmişlerdir. Hem durun, ben ineyim de meseleyi anlayıp geleyim. İAk varl Eşi ve benzerl asla görülmemlş Bütün dünyada 25 Milyondan fazla ^ ^ ^ h ı r bir mevzu Yazan : Peride Celâl Eminim tabiî... Diye, gayet kat'î bir tavırla cevab vermişti. Sonra, alçak sesle, ilâve etti: Benden başkasile yapamaz; çılgın gibi sever beni... Galib içini çekti ve cevab vermedi. îkisi de sustular. Otomobil şimdi caddeyi terkederek genişce, ağachkh bir yola kıvnlmıştı. Bu sokağm üzerinde hepsi birbırlerine az ço! benziyen birçok geniş, konak yavrusu, temiz yüzlü evler vardı. Nur merakla etrafma bakıyordu. Bir arahk gülmeğe başladı. Galib, onun neye güldüğünü anlamak ister gıbı, yüzüne bakmıştı. Bunu gören kız, gülmekte devam ederek: Neye gülüyorum, biliyor musunuz? dedi. Ben de onu keşfe çalışıyordum. Hiç de uğraşmayın, bulamazsınız. Benim de şimdi birdenbire aklıma geldi de güldüm. Bizirnkiler, ikimizden şüpheleniyorlar. Galib, hafif bir sallantile ona doğru meylederek: Nasıl? diye sordu. Kız hafif kahkahalarla gülmege başlamıştı: tkimizin arasında birşey olduğunu sanıyorlar... Biraz durakladıktan sonra ilâve etti: Bundan şikâyetçi de değiller galiba. Kim bilir ne hulyalar kuruyor, ne ümidlere düşüyorlardır. Bizi başbaşa bırakmaya ses çıkarmayışları da bunu göstermez mi? Genc adam, kıza, gözlerinde garib bir pırıltı tutusarak dikkatle baktı. Birdenbire aklma, Boğazda, perdeleri kapalı, karanlık bir yatak odasında bulduğu, perişan, soluk benizli, mustarib bakışh, yarı çılgın, hasta kız gelmişti. Halbuki bu kız, şimdi nekadar değişmiş bulunuyordu... Yüzünde, bahar tazeliği vardı. Yaprak yeşili gözlerinin derinlerinde açıklı koyu evvelce bir aşk macerası geçirdiğinizi unutmamalan lâzım. Insan kolay kolay iki defa sevemez. Sarsıldılar ve Galib sustu. Otomobil durmuştu... Şoför döndü: Kırmızı otomobile binenler var, dedi. Daha ileri gitmiyelim isterseniz. Kız, bu sözlerle kendine gelir gibi oldu. İkisi de iğilip baktılar. Kırmızı spor otomobil, büyük, beyaz bir evin önünde duruyordu. Onlar baktıkları sırada, mavi emprimeli, ince uzup, esmer bir kız otomobile atladı; arkasmdan, uzun boylu bir erkeğin ilerlediğini gördüler. Beyazlar giymişti; sarı saçları güneşte parlıyordu. Bu erkek, Mehmed Mijrıiften başkası değildi. Galib, gözucile Nura baktı. Kız gayet sakindi. Yalnız dudaklarının ucunda bir tebessüm kıvrılmıştı. Kırmızı otomobil derhal hareket etti. Biraz beklediler. Sonra onların şoförü de makineyi harekete getirdi. Takib başlamıştı. Galib otomobilin bir köşesine, Nur da diğer köşesine çekilmişlerdi. Hiç konuşmuyorlar, arada sırada otomobilin penceGalib devam etti: resinden dışarıya bakıyorlardı. Kırmızı Hiç birşey düşünmeseler bile, sizin otomobil önlerinde sur'atle gidiyordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: