2 Ekim 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

2 Ekim 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l U M n u B TYET 2 Birîncifftsrîtı 1929 KUçCk hikâys Kaş yapayım derken Bir beraet kararı III N. Tapman I Aparbmaı kapıcısının, Ali Kâmiye uzattığı büyück zarftan şöyle bir kart çıktı: 16 teşrinisni salı akşamı tam 21 de kulübünde İktısad datoru Mübahat Söylerin «İktısadîbuhran ve edebiyatımız üzerincki tesirleri» hakkında verecgi konferans için bir kişik davet varakası Doktor Mbahat Söyler, Ali Kâmi nin (eniştesi Dİmakla beraber) nadiren bahsettiği ve iç hoşlanmadığı bir adam dır. Eğer AlKâminin gözlüğile bakacak olursak, doktr Mübahat; mütevazı göriinmesine rağıen gösteriş budalası türe di bir allâme.. Güzel ve düzgün söyle mek kabiliyetiden mahrum bir hatib o larak tanımam: lâzım gelir. Ali Kâmi, Eşesiz ve istihfafkâr, elin deki kartı süzfek apartımanın holünden ağır ağır sokaş doğru yürüdü. Kapınm eşiğini geçerkerkartı cebine soktu ve asık bir yüzle: Hah, dei, zaten başka işimiz kalmadıydı. Geceynlan çamurlara bata çı ka bu aptalın konferansma gideceğiz Seçtiği acayib revzuun da manasızlığına daha şimdiden, 'emin ederim.. Hem kim bilir o akşam bn nerelefdeyim! Benı detektifler krahŞarlok Holmes bile bulup çıkaramaz. Ali Kâmi, dşüncesine devam edemedi. On gündür >nu birdüziye meşgul eden bir iş, zihnki yeniden ürmalamaya başlamıştı: * * * ticaretıanesindeki daktiloluğa; tath dilli, gülernizlü, şipşirin Ferihasını, hâlâ yerleştireıremişti. Arkadaşlarından birinin daha evel, yüksek maaşla oraya tayinini duyan Ferihacık, bu açık yere de Bay MübaHat Söylerin tavassutilekendisinin geçiilmesinde zorluk çekilmiyeceğini ileri sürerek Ali Kâmiyi sıkıştırıp duruyordu Hakikaten de bu işi enişlesinden bask.sı yapamazdı. Bunu aklııa getirir getirmez, Mübahatı gücendirnemeğe karar verdi. O halde, hiç lâmı cimi yok, bu çekilmez kon ferans anga'yasına, Ferihanın hatırı için, katldnması ıcab ediyordu. Şimdi, hem yürüyor hem de: Allah belâsmı versin, diye homurdanıyordu, bu aralık herifle bozuşmaya gelmez. İster istemez; can sıkıcı, sinirlendırici, gaygaylı monoloğuna tahammül etmek, sonra da ıki saat (sayın dinleyici) lerinin yüzüne saçacağı tükrüklere, hep beraber, göğüs vermek lâzım.. Ne yaparsın!.. *** 16 teşrinisani akşamı konferansa git mek için, ıstemiye istemiye, giyinen Ali Kâmi tamam ceketinı sırtına geçireceği zaman birdenbire elini alnına vurdu. Kendi kendine : Öyle ya.. Öyle ya.. diye söylendi, aman, bu pek hoş olacak!.. Ben ne diye bunu daha evvel düşünmedim sanki?.. Akhna gelen basit bir hile sayesinde bir taşla iki kuş vuracak, yani, hem uyuklaya uyuklaya konferansçıyı dinlemek fe^lâketinden kurtulacak, hem de onun min'Hettarlığmı kazanacaktı. Hemen yazı masasının başına geçti. Şu mektubu yazarak acele postaya gönderdi: 16 teşrinisani salı saat 23 Çok muhterem enişteciğim, Hitabet kudretinizin yüksekliğine, bundan evvel hazır bulunduğum, muhtelif konferanslannızda, şahid olmuştum amma işte itiraf ediyorum bu akşamki jsihlrleyici sözlerinizle bana; ömrümde ilk îdefa, heyecanh dakikalar yaşattınız. Sizi şerefimle temin ederim ki, kendimden geçtim. Varol enişteciğim.. Yaşa.. Çok ;aşa... Bursa (Hususî) Ticaret Vekâleti turizm bürosu, vilâyetimiz emrine 2000 liralık bir yardım tahsisatı göndermiş tir. Valimiz Refik Kuraltan, bu parayı, ğilturistik iaaliyette büyük bir rol oynı Bütün saffetim ve vicdanımın gür sesile yarı Uludağdaki tesisata sarfedilmek üze şurasını da ilâve edeyim ki, siz bu sahada re Bıırsa Dağcılık kulübüne vermiştir. Demosten'i de, Siseron'u da, Mirabo'yu ÖLÜM da fersah fersah geçmişsiniz.. İyi biliniz kı, bugün aranızda bir mukayese yapılacMısırlı» Ferid Sıtkı Nilin kızı Fecak olsa, onlar size nispetle; ancak pana ride Ferid Nil on senedir müptelâ ol yır tiyatrolarının çığırtkanlarile, malına duğu hastalıktan kurtulamıyarak genc reklâm yapan seyyar leke sabunculan de yaşta Allahın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 2/10/939 pazartesi günü öğle recesinde kalırlar. vakti Rumelihisanndaki evinden kalSaatlerce sürüp gitmesini temenni ettiğim, akademik musahabenizi dinliyerek dınlarak şehidlikteki aile kabristanına defnedı'ecektir. yasamak zevki bana, bir nebze olsun, tatVapur, Köprüden 11.20 geçedir. tırdığınız gibi, üzerinde ehemmiyetle durduğum karanlık bir noktayı da feyizli RAŞ1D RIZA nurunuzla aydınlattığınız için duyduğum E. SADİ TEK derin şükrana emin olmanızı rica ederim. TİYATROSU Ali Kâmi Bu gece Üsküdar Hâle sinemasında Ali Kâmi, ertesi sabah uyandığı vakit, Saçlanndan Utan Feriha ile o gece .... barında geçirdiği doyulmaz saatleri hatırladı. Sonra sırıttı. Usküdar Hâle Sineması Mübahata yazdığı mektubu düşündü. Ve TURRA kimbilir, belki şu anda onun da kendi ORMANLAR PERİSİ renkli mektubunu okuduğunu ve bir taraftan HALK OPERETİ sütünü içtiğini akhndan geçirdL********^ 6 ilkteşrin cuma Ellerini muvaffakiyetle uğuştururken akşamı kapı çalındı. îlk temsil Kapıcı, bir mektub getirmişti. Üstün Yeni operet deki el yazısını tanıyan Ali Kâmi, alâka (Bu hesabda yoktu) Fiatlar: 50, 35, 25 le kartı açtı, okudu: 16 teşrinisani salı saat 21 Azizim, Pek yakında ... sinemasında Bu akşam konferans vermemin im Şarkın biltUn harlkalarını lânsızhğını görür görmez; beni dinlemek için toplanmak lutfunda bulunan dostlanmla sizin, yok yere rahatsız edilmeniz den ileri gelen teessürlerimi, hemen kuliibe koşturuduğum kâtibim vasıtasile bil Türkçe sözlü ve şarkılı Urmiştim. Büyük Şark filminde Birkaç gündür tutulduğum şiddetli nezle yüzünden azalan sesimin bu akşam büsbütün kesilerek beni söz söylemekten nıenedeceğini hiç ümid etmemiştim. Bu satırlarla size yeniden özür diler, :onferansm da artık başka bir güne kala:ağını esefle arzederim. Mübahat Söyler Belâgatinizin uyandırdığı heyecanın cuşu huruşu içinde, kuiübden çıktığım za man bu sihirli sözlerinizin tesiri altında saatlerce hareketsiz, düşündüm durdum Ne doğru, ne makul, ne reddi kabil ol mıyan sözlerdi onlar.. İktısadî buhran hakkında ben, hiçbir zaman bu kadar doğru, bu kadar makul, bu derece müdellel söz söylenebileceğini aklımdan ge çirmemiştim. Ya, edebiyatımıza dair o lanlan?.. Onlar da öyle.. Onlar da ötekilerden ne daha az doğru, ne daha az makul, ne daha az mantıkî değildi. Ben, bunca yaş yaşamış, oldukça te tebbülerde bulunmuşken ne iktısadî buh ran hakkında, ne de bunun edebiyatımız üzerindeki tesirlerine dair esaslı bir fikir edinememiştim. Bu fikri; sizin, düşündülücü, ikna edici, çok değerli, çok isabetli gcrüslerinizin rehperliğüe, asıl şimdi, dindim. Bu sarsılmaz kanaatle içimden kopan hayranhğı bundan sonra her yerde bağıra bağıra ilân etmek istiyorum. Buna beni samimiyetim icbar ediyor... Bu hareketimin; bilgi ve talâkat kudretlerinizi süsliyen çok nezih, fakat biraz müfrit bulduğum, tevazuunuza uygun düşmiyeceğini bilmiyor değilim.. Evet, bile bile... Lâkin, ne yapayım, elimde de Serbest bırakılan mevkuf sevincinden ağladı Yedikule civannda Eminin mandırasmdan bir saatle bir orak aşırdığı iddiasile Ikincicezada mevkuf olarak muhakeme edilen Cavidin muhakemesi bitmiştir. Cavıd, bunları kendisinin çalmadığmı söylüyordu. Goren de yoktu. Ortada sadece jandarma karakolunda tutulmuş bir zabıt vardı. Bu zapta göre, jandarma karakolunda Cavide, «haydi Eminin elini öp, affet, de. O da affedecek, kurtulacaksın. Başka Kir'ü kurtulamazsm» demişler, delikanh, bunun üzerine Eminin elini öperek saatle orakı kendisinin aşırdığı şeklinde ifade vermiş, zabıt tutulmuş. Bu şekilde tutuîan zabıt, suçu ispat eder delil mahiyetind? görülmedi, Cavid tesir altında böyle snylemiş sayıldı ve beraet etti, derhal serbest bırakıldı. Delikanlı, heyecana kapılmıştı, ağlayarak dışarıya çıktı. RADYO Jean Kiepura Polonya Legiyonunda ^Meşhur şarkıcı «Vatanım böyle bir akibete ilk defa maruz kalmıyor, onun için yeniden dirileceğine eminim» diyor Paristen yaz:Iıyor: Dünyanm en neş eli adamlanndan biri olan Jean Kiepura'yı ilk defa olarak meyus gördüm. Vatanınm uğradığı felâketten müteessir olmaması tabiatile kabil değildi. Beni bir Löşeye çekti: Memleketimin böyle akibete maruz kalması birinci defa vaki olmuyor, dedi, tarih bu hususta ibret verecek sahifeler ve Polonya halkmın kahramanlıklarile doludur. Onun iyn bir gün gelip tekrar dirileceğinden eminim. Beni bazıları vatansız bir adam telâkki ederek aleyhimde propaganda yapıyorlar. Yalan.. Ben halismuhlis bir Polonya vatandaşıyım. Vaktile Avusturya, Almanya ve Rus ya hududlannın birleştiği küçük bir kasabada doğdum. On yaşmda Skavt teşkilâtına dahil oldum. O zaman Polon yalı çocuklar bu teskilâtta gizli olarak talim ve terbiye görüyorlardı. Nitekim 17 yaşmda da «P. O. W . Polonya askerî teşkilâtı» azalığına kabul edildim. 1918 le 1920 seneleri arasında da alelâde bir er olarak memleketimin istiklâli için mücadele ettim. Kardeşim yanıba şımda, patlayan bir mermile yaralandı. Bugün hâlâ omzunda o şeref izini taşı yor. Şimdi de Fransada kurulan Polonya legion'umra bir ferdiyim. Harbin ilk günlerinde vatamma gitmek istedim. Fakat buradaki sefaretımiz beklemekliğimı emretti. Resmî memurlar beni Amerikada ve muhtelif bitaraf memleketlerde bir propaganda amili olarak kullanmak istediklerini söylediler. Yapacağım bu turnelerde şarkıcı Jean Kiepura olarak değil, alelâde bir asker olarak konserler vere ceğim. Toplanacak paralar da dullan mızın, yetimlerimizirı, mültecilerimizin ihtiyacatına sarfolunacak.. Memleket ha ' aksamki program ) Turklye Radyodifüzyon DALGA ÜZtJNLUĞU 1639 m. 183 T. A. O. 19.74 m. 15195 T. A. P. 31,70 m. 9465 Postalan Kcs. 120 Kw. Kcs. 20 Kw. Kcs. 20 Kw. Bursaya verilen turizm yardım tahsisatı c Jean Kiepura ricinde yaşayan Poîonyalıların miktan hiç de az değildir. Yalnız Amerikada 6 milyon Polonyalı vardır. Karım Martha Eggerth de doğuşu itibarile Macar olmasına rağmen benimle evlenir evlenmez Polonya vatandaşlığını kabul etmiş demektir. Hatta Polonya dilini bile öğrendi, aramızda lehçe konuşuyoruz. O da «Kızılhaç» teşkilâtma intisab etti, yeni vatanına bu suretle hizmer edecektir. 12,30 Program ve memleket saat ayan 12,35 Ajans ve meteoroloji ha berleri 12,50 Türk müziği: (Pl.) 13,30 14 Müzik: (Kanşık program Pl.) 18 Program 18,05 Memleket saat' ayan, ajans ve meteoroloji haberleri 18,25 Müzik: (Radyo cazı) 19 Konuşma: (Çocuk terbiyesi hakkında) 19,15 Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan. Okuyan: 1 Sadi Hoşses. A Osman Bey Hicazı hümayun peşrevi. B Bimen Şen Hicaz şarkı H&stayım derdi deruna. C Salâ haddin Pmar Hicaz şarkı Leylâ gibi hıçkırsa. D Zeki Arif Şeteraban şarkı Kız vücrudün gül kokan. E Zeki Arif Şeteraban türkü Oduncular dağdan odun indirir. 2 Mefharet Sağnak. A Vecihe Kanun taksimi. B Şemseddin Ziya , Hüseyni şarkı Yaslanıp yatmış firaşi nazına. C Ahmed Rasim Hicaz şarkı Can hastasıyım. D Enderunlu Yusuf Hicaz şarkı Ateşi aşkma raptettin. E Enderunlu Yusuf Şehnaz şarkı Ben perişanım. F Nikolakinin Şehnaz saz semaisi. 20,15 Konuşma (doktorun saati) 20,30 Türk rnüziği: (Fasıl heyeti) 21,15 Müzik: (Küçük orkestra) şef Necib Aşkm 22 Ajans, ziraat, esham, tahvilât, kambiya ' nükud borsası (fiat) 22,20 Müzik: (Küçük orkestra Yukarıki programm devamı) 22,35 Müzik: (Pl.) 23,25 23,30 Yannki program ve kapanış. ^^^^^m^T^^ M i L L I ve Bugün CASUS AVCISI K I R I K ve Baştanbaşa heyecan, aşk ve maceralarla dolu iki şaheser S l n e m a l a r ı n d a ALEMDAR ^mm^a^m^^am H A Y A T MARJE ANTOINETTE ı rl.. 4 Birinciteşrin Çarşamba akşamı Fransızca nüshası DUnya sinemacılığının şaheseri ELEK ve sinemalarında birden takdim edilecektir. İPEK Ingilizce nüshası Baş rollerde: Gülnaz Sultan Dikkat: 2 devre ve 16 kısımlık olan bu film bir defada gösterilecektir.Fiatlarda z a m yoktur. Çarşamba gecesi için numaralı koltuklar şimdiden satılmaktadır. Melekte localar kâmilen satılmiştır. Müteakib geceler için dahi şimdiden yerlerinizi kapa^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ tabilirsiniz. ^^^^^^^^^^^^^^^^^m NORMA SHEARER TYRONE POVER Yannakşam S U M E R sinemasında N. TAPMAN SAMİMÎ Baş rollerde : Güzelliği ve ihtişamı ile bütün dünya rekorlarını kıran Foto Magazin 18inci sayısı fevkalâde zengin mündericat ve resimlerle çarşamba günü çıkıyor. Milletlerin ittihadı Kralların aşkı Muhteşem Avrupa Krallar, Kraliçeler, Generaller, Nazırlar, ve Kralları teshir eden kadınlar... Fransız süper filminin ük iraesi şerefine GALA MÜSAMERESÎ ( İngiliz Fransız itilâfı ) ANLAŞMA J 1M..MM.Mİ şeyler mırıldandı. Kaşlannı çatıp düşündü. Sonra birdenbire ihtiyar adama dönerek: Hüseyin Efendi, dedi, haydi sen gti, yukandan bana bir manto al gel. Çabuk... Eleniye söyle, o sana verir. Siyah olsun olur mu?.. Hüseyin Efendi «peki, efendim» dedi, kapıyı hafifçe çekip yürüdü. Şahende Hanım yalnız kalmca üzerine baktı, kıyafeti mükemmeldi. Yakası parlak, siyah taşlarla işlemeli ağır siyah bir elbise giymişti, çantası zaten yanm daydı. Mantosunu da alınca sokağa çıkabilecek bir vaziyete girecekti ve kendi kendisine »Galib beni karşısında görünce kimbilir nasıl bozulacak» diye, düşündü ve adeta keyiflendi. Onun nekadar kızıp köpürse kendisne eskisi kadar haşin ve iâkayd muamele edemiyeceğini biliyor du. Aralannda bir sır vardı. Hem de nasıl bir sır.. Genc kadın kendi kendisine «yakında kocam olacak» diye, mırıldandı, Dudaklarındaki tebessüm derinleşti. Nihayet Galibi, bu daima kendi kafasmın bildigine giden, dik kafalı, haşin adamı kıskıvrak yakalamış, avcuna al miştı. Hele nikâh da olduktan sonra işler VİCTOR FRANCIN GABY MORLAY PIERRE RICHARD WİLM BUtUn Avrupa ve 3 0 diğer bUyiik yıldız .... Numaralar başlamıştı. Piste yakm bir masada Nur ve Galib oturuyorlardı. Genc kız bu gece biraz solgundu. Gözlerinin renginde yeşil ipek bir elbise giymiş, saçlarım tepesine küçük büklümlerle toplamıştı. Böylece ensesi duru beyaz boynu bir çiçek safiyetile göz alıyordu. Bakışlarında kınk, roahzun bir mana vardı. Bu gece bütün halile olduğundan daha olgun ve kadın g,örünüyordu. Arada sırada Galibe dönüyor, yeşil gözlerini kısıp, gür kumral kirpiklerini birbirine yaklaştırarak dik katle bakıyordu. Galibin de küskün, suçlu bir hali vardı. Gözlerini daima genc kızdan kaçırmaya gayret ediyor, pek az konuşuyordu. İspanyol dansözünü, kalın hüzünlü bir sesle klâsik parçalar söyliyen, güzel yüzlü bir arab takib etti. Sonra step yapan beş altı kız çıktı ve nihayet tekrar ışıklar yandı. Müzik değişti. Dans başladı. Etraf masalarda gene sesler yüksel mişti. înceli kalınlı kahkahalar, kadeh şıkırtıları duyuluyordu. suvareler için biletlerinizi evvelden aldırıaız. Tel : 42851 Bir aralık Galib kıza doğru iğilerek: Sizin ki dans ediyor, dedi. Nur dalgın dalgın döndü. baktı. Derha! kalabalığın arasında Mehmed Münifi görmüştü. Genc adam gayet ağır kızıl bir gece elbisesi içinde bir dilim aleve dönmüş olan Mısırlı kızı sıkı sıkı kucaklamış dans ediyordu. Kız başmı onun omzuna bırakmıştı. Gözleri süzülerek biraz daha şakaklanna çekilmişti. Yüzü güzel de ğildi. Fakat vücudünün çok mütenasib olduğunu ve gözlerinin güzelliğini Nur, kendi kendine teslim etti. Galib birdenbire ayağa kalkmıştı. büsbütün düzelecekti. Merdivenlerde ayak sesleri duydu. Gelen Hüseyin Efendi idi. Elinde manto vardı. Şahende Hanım ilerledi. Manto yu aldı, sırtına atü ve Allahaısmarladık dıyerek yürüdü. , Bu emsalsiz şaheserin gösterileceğfi GALA ile müteakib Edebî roman : 3 7 Elinde Nurun mektubu vardı. Yüzü asabiyetle gerilmişti. Fakat gözleri azimle parlıyordu. Karar vermişti: Bu mektubu Galibe verecek, onu kendisine vermek için adamın elinden aldığını, fakat sonra dayanamıyarak açtığım söyliyecekti. Galib belki kızıp bağıracaktı. Bu da genc kadınm umurunda değildi. Ma"ki onu seviyordu; tabiidir ki kıska: ve kaybetmemek, bir başkasına mamak için elinden geleni yapalibin kapısım çaldığı zaman verdiğı n heyecanı içinde göğsü inip kalkbaşlamıştı. Biraz sonra içeride avak . duydu. Ayak sesleri yaklastı. Kapı açıldı ve genc kadın karşısında gene Hüseyin Efendiyi buldu. Adam ona illâllah demek istiyen bir bakısla bakıyordu. Şahende Hanım: «Doktor geldi mi?» diye sormağa bile lüzum görmeden içeri girmeğe davranmıştı. Fakat Hüseyin E Yazan : Peride Celâl fendi zoraki bir tebessümle: Doktor yok efendim... Deyince olduğu yerde kaldı. Şüphe ile ihtiyar adamın yüzüne baktı. O, derhal ilâve etmişti: Siz gittikten sonra geldi, biraz oturdu. Bir yerden telefon aldı. Hemen üstünü değiştirdi, çıktı, gitti. Anahtan da istedi. Gece geç geleceğini sanıyorum. Şahende Hanım bir an dalgın kaldı. Fakat birdenbire gözleri parlayarak yüiiz pemebleşti ve avcundaki mektubu şiddetle sıktı. Nur mektubuna cevab alamayınca her halde Galibe telefon etmiş olacaktı. Şimdi belki ikisi de «Gülistan» da bulunuyorlardı. İçi kıskanclıkla, öfke ile burkuldu. Hüseyin Efendi, kapıda canı sıkkın bir tavırla durmuş ona bakıyor, gitmesini bek liyordu. Şahende Hanım kendi kendisine bir 3 Gülistan İstanbulun en başta gelen eğlence yerlerinden biridir. Hele cumartesı günleri orada bütün tanınmış simaları bulmak kabildir. İşte bu cumartesi gecesi de Gülistan gene pek kalabalıktı. Gar sonlar masanın etrafında telâşla gidip geliyorlardı. Her masada nadide birer çiçek gibi itinalı, güzel kadın başlan göze çarpıyordu. Erkekler içiyorlar, hararetli, neşeli konuşuyorlar. Kadınlar daha ziyade kadehlerile dudaklannı ıslatarak birbirlerinin tuvaletlerini tetkik ediyorlardı. Elektrikler sönüb de hafif eflâtun ışığın altında kasteniyetlerini şıkırdatan iri gözlü, esmer İspanyol dansözü piste çıkıp, dönmeye balşayınca bütün sesler kesildi, herkes nefti dantel elbisesi içinde yapraklanna sarılmış iri bir manolyayı andıran kadınm binbir kıvnntılarla bükülüp doğruluşlannı, kendini vermek ister gibi gelip, birdenbire süzülüp kaçışlarını seyretmeğe başladı. Dans etsek, dedi. Mehmed Münifin size nasıl baktığını görüyor musunuz? Bunu kaşlannı çatarak söylemişti. Sonra acı bir tebessümle ilâve etti: Bu sizin için bir muvaffakiyet sayılır. Herhalde aranızdaki buzlar erimeğe başladı. Belki de ?u sırada Mehmed Münif benim kim olduğumu merak etmeğe bile başlamıştır. Sizinle biraz daha falza meşgul olayım, üstüste birkaç kere dans edeyim, muhakkak şüphelenmeğe, kıskan Şimdi Nur ve Galib de biraz canlan mağa başhyacakbr. mış gibiydiler, zoraki de olsa gülümseİArkası var) tneye ve konuşmaya gayret ediyorlardı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: