27 Kasım 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

27 Kasım 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHUBÎTET 27 fkincîteşrîn 1989 Kiracı lamıştı. Kalabalık, kafile halinde toplandı. Hikmet Bey başta olduğu halde, herkes, kaldırım üstüne dağılmış eşyadaa birer parça kaptı ve yola çıktılar. Abdürrahim Efendi, arkasına gizlendiği bir pencere aralığından, kafilenip uzaklaşmasını menumniyetle seyretti. #** Halebde Hamdl Varoğlu Cumhuriyet gazetesinin ve dijer Türk gazete ve tcecmualanmn satış yeri Jan R Kürdi mağazasıdır. = yşilay kurumu genel sekreterllğlndem Kurumumuzun ve gencllk şubemizin yıllık kongresi 24/12/939 pazar gunü saat 9,30 da ' Cağaloğlundaki Eminönü Halkevi salonunda ' yapılacaktır. Bütün ülkü arkadaşlanmızın teşriflen ehemmiyetle rica olunur. Kongreye davet RADYO TÜBKİYE tada yediler. Geceyarısına doğru eve Abdürrahim Efendi merdivenden inerdöndükleri zaman, Kâzım Bey ailesini ken başını çevirip kiracısına, bir kere dasofra başında buldular. Lokantaya haber ha şu nazık ıhtarda bulundu: salınmış; masa, tatlısından tuzlusuna ka İcab eden makama müracaat ededar çeşid çeşid mutena yemeklerle süslenceğim elbette! mişti. Çocuklar karınlanm doyurup yatFakat beriki çok haklı olmasına rağmışlardı. Sarhoş Kâzım Bey, kansile karmen sabrı ve nezaketi elinden bırakmıyan ev sahibinin bu yumuşak tehdidine, gül şı karşıya, gene Hikmet Bey hesabına ısmekle mukabele etti. Abdürrahim Efenmarlanan Altınbaş şişesinden demlenmekdinin, arkası çıkmıyan kaçıncı tehdidi idi Hikmet Bey, peşisıra bu kalabalığı ve le meşguldü. Ev sahiblerinin içeri girdiğibu! sokakta bulduğu altı çocuklu aileyi sürük ni görünce, peltekleşen ağzında, kelimeleAbdürrahim Efendi, kendi halinde, liyerek evine doğru yaklaştıkça, bir anri geveliye geveliye, onlan da sofraya dabiraz da çekingen ve korkak bir adamdı. için yüreğinde alevlenen heyecan ateşinin vet etti. Vaziyet, gitgide, tahammül hududlarıBabasından kalan bu eski zaman konağı söndüğünü hissediyordu. Acaba kansı bu nı oda oda kiraya vererek iradile geçini vaziyeti nasıl karşılıyacaktı? Çok merha nı aşıyordu. Evin içi, sabahtan akşama yordu. Her aybaşı kapı kapı dolaşıp kira metli olmasına rağmen, kocasının bu lü kadar, altı çocuğun biribirinden keskin lan toplar, kiracıların, dökülen sıvalar zumsuz ve münesebetsiz yufka yüreklili yaygaralarile doluyor; odalar, koridorlar, dan, bozuk musluklardan, çekmıyen ba ğini tasvib edecek miydi? , durmadan biribirini kovalıyan bu altı yııcalardan şikâyetlerini dinler; gelecek ayYaptığı işe pişman olarak bir iki defa, murcağm ayak seslerile inim inim inliyorbaşına kadar bir daha görünmemek üze vazgeçecek hale geldi. Fakat, başını çe du. Bu gidişle, ne halılardan, ne perdere çekilir giderdi. Güleryüzlü, tath sözlü virip arkaya baktıkça, ahalinin tebrikleri, lerden, ne öteki eşyadan hayır kalacaktı. bir adam olduğu için herkesle iyi geçinir takdirleri, alkışlarile karşılaşıyor; teem • Karı koca, sarhoş Kâzımı evden atlatdi. Bütün kiracılan ona hürmetle muame mülsüz hareketinin esiri olduğunu hisse mak için, önce yalvarmağa başladılar; le ederlerdi. diyor, gene yürüyordu. Zaten, yanıbaşm kâr etmedi. îşi tehdide döktüler; gene naYalnız, en üst kattaki odalardan birin da, altı çocuğun teşkil ettiği taburun ileri file. Kâzım Bey kös dinlemişti. Her lâkırde oturan sarhoş Kâzım Beyle arası iyi sinde yürüyen sarhoş Kâzım Beyden, ya dıya cevab buluyor; pek sıkışınca. değildi. Ne iş yaptığı, neyle geçindiği kasını kurtarabileceği de şüpheliydi. İnsaf edin yahu! diyordu. Alb çobelli olmıyan Kâzım Bey, karısını ve aîtı Alay, evin önüne vardığı zaman, Hik cukla sokak ortasında mı kalayım? Müsçocuğunu o bir tek odaya yığmış, girdiği met Beyin yürek çarpıntısı azamî derece lüman değil misiniz siz? gün peşin olarak verdiği bir aylık kiradan yi bulmuştu. Fakat, cebindeki anahtarla, Ferhunde Hanım, bir hayli sinir buhbaşka on para vermemişti. kapıyı açıp içeri girince, rahat ve derin bir ranı geçirdikten sonra, nihayet bu işe biı Altı aydanberi bedava oturduğu odaya nefes aldı. Karısı evde yoktu. Bu yokluk çare buldu. Günlerce, sabahtan akşama o kadar ısınmış, Abdürrahim Efendinin tan derhal istifade ettiler. Kâzım Bey, kadar dolaşıp, altı çocuğun altısını da aytesirsiz tehdidlerine öyle alışmıştı ki, gü çocuklannı ellerinden tutup, doğruca ye rı ayrı yerlere yerleştirdi. Küçükleri evnün birinde kapı dışarı atılabileceğini ak mek odasım istilâ etti, yerleştiler. lâdlığa, büyücekleri birer işe verdi. Sarlına bile getirmiyor, ev sahibinde böyle bir Ferhunde Hanım, biraz sonra eve gel hoş Kâzım Bey, açıktan gelen herşeye eyhak tasavvur edemiyordu. diği zaman, Kâzım Bey ailesini, sofranın vallah diyen takımdan olduğu için, başınFakat, bir sabah, kendisini maaaile etrafma dizilmiş buldu. Zaten, sokak ka daki kalabalığın dağılmasına memnun okapının önünde buldu. Ev sahibi «şerrine pısının önünde hâlâ bekleşen bir kısım ka luyor, büyük çocukların kazanacağı beş lânet!» diye eşyalarını da kendisine bı labalığa, merdiven başlanna, sofaya ge on paranın hatın için, üstelik Ftrhunde rakmış, odayı boşaltmasını kâr saymıştı. lişigüzel bırakıhveren kırık dökük eşyaya Hanıma bin teşekkür ediyordu. Kâzım Bey bu ağır muameleyi hazme mana verememiş, eve korka korka girmişEn sonra, kansına da bir hastabakıcıdemedi. Bir akşam evvelki rakının hâlâ ti. Kocasına, merdiven başında tesadüf lık bulundu. Kadın ( bu sarhoş kocanın dağılmıyan buhan beynine vurmuştu. Ag edince: kahnnı çekmekten kurtulduğuna memnun. zını açtı, gözünü yumdu, sokak kapısının, Ne var? diye sordu. Ne oluyor? Onu Hikmet Beyle kansının yanına bıönünde, söğüp saymağa başladı. Yangm mı çıktı? rakıp gitti. Sarhoş Kâzım Bey, adeta farSokak nekadar tenha olursa olsun, ge Ondan beter! ! kına varmadan ve tehlikenin dehşetini hislen geçen eksik değildi. Bir ufak yatak Nedir Allahaşkına? setmeden yapyalnız kalmıştı. denginden, ayağı kırık bir masadan ve bir Ferhunde Hanım, kocasının elâlem O günün akşamı, sofra başında, üç kişi iki hasır sandalyadan ibaret eşya ortasın işine bu müdahalesini pek anlıyamamakla idiler. Sarhoş Kâzımın önünde, büyük bir da, göğsünü yumruklaya yumruklaya, beraber, vaziyeti, onun korktuğu kadar şişe rakı vardı. Kadehi boşaldıkça, Hik sokak hatibi gibi bağıran bu adamın etra büyük bir itirazla karşılamadı. met Beyle kansı, doldurmak için adeta fında, yavaş yavaş bir halka peyda olSokağa atılan biçarelere, Ferhunde mağa başlamıştı. Kâzım Bey, ipe sapa Hanım da kocası kadar acımıştı. O ak yanş ediyorlardı. Geceyarısına doğru, gelmez, sözlerinin, biriken halk üzerinde şam, işi oluruna bağlayıp iki türlü yemek sarhoş Kâzım, sofra başında sizdı. Kouyandırdığı tesiri gördükçe gitgide daha hazırladılar. Kâzım Bey ailesi, ev sahib lundan tutunca kapının önüne otutttular. Uyandığı zaman işin farkına vardj ve,, fazla coşuyor, sesini yükselttikçe yüksel Jerinin sığınü gibi bir köşeye büzülüp tiyordu. Halk mırıldanmağa başlamıştı. kaldıgı sofrada, gürültülü bir neşe ile, tıpkı Abdürrahim Efendinin evinden atılAltı çocukla beraber sokak urtasmda tıkabasa karnını doyurdu. Gece, altı ço dığı zamanki gibi vaveylâya başladı. Fabırakılan bu zavallı adama herkes acıyor cukla bir karı kocanın, evin içini dolduran kat bu sefer, Hikmet Bey, evin arka taradu. Abdürrahim Efendiyi bulsalar para yatakları, Hikmet Beyle Ferhunde Hanı fındaki odalardanbirine kapanmış, kilid lıyacaklardı. Evin önü, Kâzım Beyin et ma geçecek yol bırakmadığı için, ev sa üstüne kilid vurmuştu; naralan işitmiyorrafında hürmetkâr ve merhametli bir yıhibleri, düşman muhasarası altmda tahas du... ğm teşkil eden kalabahkla dolup taşıyor; sun eder gibi, kendi yatak odalarma çeNakleden: her kafadan çıkan sesler bir araya topla kilip kapanmağa mecbur oldular. Hamdi VAROĞLU nıp, kulak dolduran bir uğultu halinde soHikmet Bey, âlicenablığının mükâfakağı inletiyordu. tını görmekte gecikmedi. Ertesi sabah, kaSon sözü gene Kâzım Bey söyledi. Sabahtanberi bağıra bağıra kısılmasına ramak kalan sesile, haykırdı: Şimdi ben nereye gideceğim? Ktlabalık, onun bu sualine hariften bir cevab, bir mucize bekler gibi, birdenbire susmuştu. Ve bu mucize, hakikaten vukua geldi. Kâzım Beyin etrafındaki gürültüye iştirak edenlerden en ateçlisi ve en yurfka yüreklisi, anî bir ilhamla atıldı: pının acı acı çahnmasile uykudan uyanan karısı, kendisini karakoldan çağırdıkları haberini getirdi. Sarhoş Kâzım Beyin ev sahibi Abdürrahim Efendi, evinin önündeki toplantı esnasında, aşka gelen ahalinin kırdığı cam paralarını ondan istiyordu. Fazla olarak, o patırdıcı kalabalıga elebaşılık ettiği için de hakkında zabıt tutulmuştu. Gürültüye önayak olmasır1. ispat için şahide bile lüzum yoktu. Abdürtdhim Efendinin evinden koğulan kiracıyı kendi evinde banndırıyordu. Hikmet Bey, polis merkezinden eve döndükten sonra, pek dallanıp budaklanmak istidadı gösteren bu işe bir çare düşünmeğe başladı. Kâzım Beyi evden uzaklaştırmak lâzımdı. Evvelâ, yemek faslına nihayet verdi. O akşam, karısile beraber, yemeği lokan En nefis danslar filmi En guzeî şarkılar filmi HONCTLULU • Zevkli mevzuuna, eğleaceler dolu sahnelerine dayanılmaz bir filim. Çarşamba akşamı M E L E K sinemasında Dünyanın 9 üncü harikası .. ! ELEANOR POVEL • . HONOLULU Dünyanın eşini görmediği bir yıldız: FRANKENŞTEİN'in OĞLU RADTODİFÜZYON POSTALARI Dalga uznnlagn: Tiirklye Radyosn 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Ankara » T. A. P. 31.70 td. 9465 Kc/s. 20 Kw. 12,30 program ve memleket saat ayan 12,35 ajans ve meteorolojl haberleri 12.50 Türk müziği (Pl.) 13,3014 müzik (karışık hafif müzik (Pl.) 18 program 18,05 memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberleri 18,25 müzik (radyo caz orkestrası) 19 konuşma (Çocuk terbıyesi) 19,15 Turk müzlgi. Çalanlar: Vecihe, Reşad Erer, Ruşen Kam, Ce«Iet Kozan. A Okuyan: adife Erten. l Arif Bey: Kürdilihicazkâr şarkı (Gurub etti güneş). 2 Rahmi Bey: Kürdilihicazkâr şarkı (Söyle ey mudribi nazende eda). 3 Şemseddin Ziya: Kürdilihicazkâr şarkı (Güvenme hüsnüııe). 4 Kürdilıhicazkâr şarkı (Kaldı yollarda bu şeb). 5 Şevki Bey: Kürdilihicazfcâr şarkı (Sende acab uşşaka eziyet mi çoğaldı). B Okuyan: Muzaffer İlkar. 1 Arif Bey: Nihavend şarkı (Benim gonlüm kaldı sende). 2 Yesari Asım: Nihavend şarkı (Bir kış gecesi Şişlide kaldımi. 3 Sadeddin Kaynak: Kürdili şarkı (Akşam yine akşam, yine gölgen). 4 Sadeddin Kaynak: Türkü (Pırat). 5 Muzaffer İlkar: 1ürkü (Yeşil çamlı yaylaa). C Okuyan: Safiye Tokay. ı Salâhaddin Pınar: Hicaz şarkı (Leylâ gibi hıçkırsa). 2 Salâhaddin Pınar: Hicaa şarkı (Yüzüm gülse de kızlar). 3 Rifat Bey: Hicaz şarkı (Niçin bülbiil fiğan eyler). 4 Lem'i: Uşşak şerkı (Sıyah ebrulerin). 5 Lem'i: Uşşak şarkı (Neler çektim neler) 20,15 KOnuşma 20,30 Türk muzıgi (fasıl heyetl) 21,15 müzik (küçük orkestra Şef: Neclb Aşkın) 22 memleket saat ayan, ajans haberleri; ziraat, esham tahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat) 22,20 müzik (küçük orkstra Yukandaki programın devamı) 22,35 müzils (opera aryalan (Pl.) 23 müzik (cazband (Pl.) 23,2523,30 yannki program ve kapanış program ^ ) Arnavudluk Sefaretinden: Arnavudluğun millî bayramma musadif önümüzdeki salı günü saat 15 17 ye kadar, Ayaspaşada Kunt Palas apartımanındaki Arnavudluk sefareti, hemşerilerinin tebrikâtını kabul edecektir. Davet BATHBONE KARLOFI LUGOSI Sinema tarihinin şimdiye kadar yapmadığı en KORKUNC e n ' MÜTHİŞ ve en MUAZZAM FİLMİ RAŞÎD RIZA E. SADİ TEK TİYATROSU Bu gece Üsküdar Hâle Sinemasında Bir Eğlence Akşamı Yarın gece: Kadıköy Hâle sinemasında HALK OPERETİ Eski Çağlıyanda , Bu akşam saat 21 de GÖNÜL BELÂSI Yazan: Yusuf Süruri Müzik: K. Kapuçelli ALKAZAR SİNEMASINDA Şeref programı olacaktır îstanbulun en yüksek halkı ÇARŞAMBA matinelerden itibaren Bu perşembe akşamı \m f\ L E Sinemasınd a Fıansanra en meşhur muharrirlerinden SACHA GUITRY'nin tam 14 ay Parisi yerinden oynatan en büyük eseri 6ABY MORLAY SACHA GUİTRY Jacşueline Delubac Perşettibe akşamı için numarah biletler şımdiden satılmaktadır. ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ Tel. 4 3 5 9 5 ^ . fllmlnl alkışlamak İçin toplanacaklardır. K A D R İ L G U R E L f 3 AHBAB ÇAVUŞLARİ Beşiktaş sinemasında ^ H ^ I I Bu mevsimin en büyük muvaffakiyeti • Şarkın eşsiz filminin büyük mugai.niyesi ÜMMÜ GÜLSÜM'ün Liman amelesinin vaziyeti UMiD ŞARKISI TUrkçe SözlU ve Arabca şarkılı harikulâde temslll Bizim eve! Bu iki kelime, bir belâğat şaheseri gibi, dakikalarca süren uzun alkışlarla karşılandı. Bu daveti, fazla ilerisini düşünmeden, isticalle ileri süren Hikmet Bey, bir kahraman gibi tebcil ediliyordu. Bütün gözler ona dönmüş, bütün eller onun bu âlicenablığını tahsin için çırpmağa baş LJman işletme amelesi talimatnamesinde yapılacak bazı değişiklikler için tetkikat icra edilmektedir. îşsiz kalan amele mütemadi bir surette idareye müracaat ederek muavenet talebinde bulunmakta ve kendilerine gösterilen bazı işleıde çalışmak istememektedirler. Talimatnamede amele esas işçi olarak gösterildiğinden bu kısım tadil edilecek ve amele muvakkat işçi telâkki edilecektir. Buglln gUndllz oyunlari: 14 ve 16 da Geca oyunları 20.30 da I Geliyorlar! I "Karmen,, ve "Endülüs geceleri,, nin unutulmaz en büyük tspanyol dans ve şarkı yıldızı Ispanyamn gitarları... Aşk gitarları... İhtiras serenadları EMPERiO Gazetemizin tertib kısmı operatörıerinden Hüsnü Seçkinerin biri erkek, Jığeri kız olmak üzere bir batmda iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Sıhhatleri ÇOK iyi olan yavrulara sıhhat ve uzun ömürler temenni ederiz. Mademki, diye yeniden başladı; bundan böyle hep bir arada, hep birlikte yaşamak için karar verdik. Dedikleri gibi çöpçatan çatmış ise eğer, biz de evliliğin içli dışlı yakmlığı içinde, bütün acılanmızı, bütün sevinclerimizi bölüşeceğiz. Hep öyle yanyana o acılara karşı duracağız, tatlı günlerimizi de gene birlikte geçireceğiz... Muzaffer, bunlan söylerken gene kız, kendini tutamamış gibi belli belirsiz titredi. Gözlerinde de pek acı bir bakış tutuştu; fakat tutuşmasile sönmesi bir oldu. Sanki acıları paylaşmak duasına âmin demek bir türlü içinden gelmiyor, hele tatlı günlerin olabileceğine hiç inanmıyor, denilebilirdi. Ya, bu kızın hiç kimseye açılamıyacak kadar gizli, ortakhk bile istemiyen bir derdi vardı; yahud da bu ortaklığıt bu kadar yakmlığı ondan beklemiyordu. Muzaffer, bunu da anlamamış gibi göründü: Halbuki, dedi, biz, siz de ben de, birbirimize uzak durmak, yabancı gibi davranmak için kendi kendimizi zorlayıp duruyoruz. Ikimiz de, olduğumuzdan pek başka görünmeye çalışıyoruz. Satvet, birdenbire değişmişti. Karşısın c DOGUM SPANYOLİTA S ü M E R sinemasında Ispanyol musıkisinin bir hatikası.... Aşk, ihtiras ve jruzellik filmi dakine gene öyle pek yüksekten bakıyor da korku vardı. Sonra kendini toplamadu. Hiç titremiyen, katı bir sesle: ya çalıştı. Sahiden ortada hiç birşey yok Biz mi?. dedi. Benim, hiç kendi muş gibi, hiç birşey olmamış gibi: kendimi zorladığım yok. Olduğumdan Öyleyse, dedi, af buyurunuz. Saybaşka türlü de görünmüyorum. gısızhk ettim. Bu saygısızhkta biraz daha Muzaffer, ondan hiç de böyle bir kar ileri gitmek istemem. Onun için, başladışılık beklemiyordu. Kendini bu kadar a ğım sözü de burada bırakalım, hiç bitirğır satmaya kalkması nedendi, hele bunu miyeyim, daha iyi... Belki sizi büsbütün hiç anlamıyordu. Şaşırdı. Şaşırdığını da gücendiririm. artık o kadar gizleyemedi; gizlemeye üşeArkasmdan da gülmeğe başladı. Sanniyormuş gibi acı acı gülümsedi: ki kendi kendisile eğleniyormuş gibi: Ha... Demek ki, olduğundan baş Ben de, az kalsm neler söyliyecekka görünen yalnız benim, öyle mi?.. tim, dedi. Mademki önümüzde beraber Öyle birşey söylemedim, sanırım. geçilecek uzun bir yol var; hemen şim Her neyse... Birbirimize karşı b/jydiden birbirimizi tanısak, anlaşsak, diyele davranmak sizi hiç sıkmıyor ya, bu ka cektim. dan elverir. Bana karşı böyle görünmek Muzaffer, öfkesini belli etmemek için, için de kendi kendinizi hiç zorlarriıyorsugücünün yettiği kadar kendini tutuyordu. nuz; ortada gördüklerimizden başka da Oyleyken nişanhsı onun gülüşündeki acıhiç birşey yok, değil mi?.. lığı pek çabuk anladı. Sarsılır gibi oldu. Satvet, artık lâkırdıyı uzatmak istemi Kaşları çatıldı; iki kaşının ortası kırıştı. yordu: Başı büsbütün doğnıldu. O da öyle uzun uzun nişanhsına baktı: Hayır. Dedi, sustu. Bana öyle geliyor ki, dedi, birbiMuzaffer uzun uzun onun yüzüne bak rimizi pek iyi tanıyoruz. Sizi bana, beni tı: de size anlattılar, 'tanıtblar. Bundan öte Çok iyi, öyleyse... si ancak zamanla, kendi kendine olur. Bu bakışta gizlenemiyen bir acı, biraz Hem insanlann bütün alacasım öğrenmek, içyüzlerine kadar sokulmak pek de kolay olmaz, sanmm. Öyle olduktan sonra, daha başka ne kalır?.. Sesi, şimdi biraz daha yumuşaktı. Gözleri de sıkıntıdan buğulanmışü. Sanki bir kavga çıkarmaktan çekiniyor gibiydi. Muzaffer, demindenberi dudaklarının üstünde donup kalan gülümseyişle: Pek doğru, diye başını îğdi. Daha ne olacak?.. Ba kadan da elverir. Hele mademki siz de böyle istiyorsunuz. Onu dinlerken gene kız büsbütün sarardı. Söylerken, Muzafferin rengi de uçmuştu. Onun pek alıngan, pek de atılgan bir yaradılışı vardı. Bu yüzden kendi kendini yerdi. Gene bu yüzden pek çoklan da onu geçimsiz diye, kavgacı diye tanımıştı. Hele her işi oluruna bağlamak, etrafında olup bitenlerin kimisini duymamış gibi görünmek, kimisini görmemiş gibi davranmak, bunlann hiçbirisi elinden gelmezdi. Geçinmenin bu en kestirme, en kazanch siyaseti, onun gözünt bir bayağılık, bir küçüklük gibi görünü» yordu. Çekişmek, çarpışmak, nedense o» na pek tath geliyordu. Oldum, bittim, bu böyleydi, işte.., göz kamaştıncı ve gaşyedici büyük ve son filmi ARGENTiNA'nın önümUzdeki Çarşamba akşamı Tefrika No. 21 Nakleden: KEMAL RAGIB Yemekler, öyle uzaktan göz alacak, boşuna geçirmek istemedi. Ayağa kalktı. .onra da insanm midesini bozacak kadar Artık ne yapıp yapmak, aralanndaki bu karışık değildi. Fakat, çok iyi bir aşçının uzakhğı ortadan kaldırmak istiyordu. Bir elinden çıkmıştı. Hele sofra, pek anlayış az olsun onu kendine ısındırabilse, inanlı ellerle kunılmuştu. Takımlar, tabaklar, dırabilse üstyanı da kendiliğinden düzelehizmetçilerin giyinişi, yemek verip tabak cek, hepsi yola girecekti. açtal değiştirmeleri hepsi, evin içindeki Gene kıza doğru yürüdü. Tam karşısızenginliğe, ihtişama uygundu. Hepsi de na gelince durdu: Satvetle amcasının görgüsünü, kibarlığını Satvet Hanım... gösteriyordu. Diye söze başladı. Fakat bitiremedi; Yemekten sonra bir başka salona geç durdu. Satvet, onun böyle yanıbaşına kadar tiler. Bir arahk Muhiddin Bey yukan kadar çıktı. Muzafferle Satvet de yalnız geldiğini duymamış da sonra bırdenbıre sesini işitmiş gibi silkindi. Başını kaldırdı; ka'nııs oldular. İkisi de susuyordu. Insan, gene kızın yüzüne baktı. Bu bakışta, sonra öylece duruşunu gördükten sonra, ses çıkarma duruşunda o kadar yabancılık vardı ki kim olsa ürker, ne söyleyecekse ondan da yı ^öze alamazdı ki... vazgeçerdi. Muzaffer, bunu görmedi; Şımdıye kadar hep başkalannın önünde konuşmuşlar; hep başkalan için ko gördükten sonra kırılmadı, derinden derinusmuşlardı. Şimdi işte böyle başbaşa kal ne kesiklik duymadı, denilemez. Hepsini mısken belki de anlaşabileceklerdi. Mu anladı. Fakat çarçabuk kendini topladı. îaffer de böyle düşündü. Bu yalnızlığı Görmemiş gibi davrandı: [Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: