1 Aralık 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

1 Aralık 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURtYET 1 Birincikânun 1939 Küçüh hikâye Köpeğin mezarı Güvendiğim birşey vardı. Bıyıklanm çıkmca, bütün bu sefaletlerden kurtulacağıma emindim. Çocukluk, işte! Ailem yok muydu? Vardı. ( Vardı ama, gelgelelim, ben sefaletimi itiraf edemiyecek kadar mağrur bir çocuktum. Hayatımı kazanmak için onları İzmirde bırakıp îstanbula gelmiştim. Şimdi, nasihat dinlemediğim için düştüğüm bu sefaleti gizliyordum. İşte gencliğim boyle geçti. Onu bir tek kelime ile, dehşetini imkânı yok kavrayamıyacağm tek bir kelime ile hulâsa edeceğim: Açlık! Gencliğimin, aklımda iz bırakan yegâne hâdisesi açlık olmuştur. Biliyordum ki, yeryüzünde gülen, eğlenen, seven, sevilen insanlar vardır. Fakat ben bu insanların o mazhariyetlerinden hiçbirisiru düşünmüyor, yalmz bir tanesine gıpta ediyordum: Yemek yiyip karınlannı doyurabilmelerine! Beni o zaman görınüş olsaydın, açlığıma kat'iyyen hükmedemezdin. Bir kat esvabı, bir çift potini, hatta bir çift çorabı veya bir gömleği, ebediyyen sırtımda tasımakta ve eskitmemekte üstad kesilmiş tim. Başka însanlar, sevdikleri bir kadının geleceği saati, nasıl yürekleri çarparak beklerlerse, ben de, büyükannemin, arada sırada bana İzmirden yolladığı yiyecek paketini öyle halecanla beklerdim. Lokanta önlerinde, pastacı vitrinleri karşısında, aptal aptal hulyalara daldı ğım nice zamanlar olmuştur. İşte tam o tarihlerde, bir gün, şu mezarda yatan Bob karşıma çıktı. Ufacık birşeydi. Dört beş yaramaz, boynuna bir ıp bağlamışlar, zavallıyı suda boğmağa uğtaşıyorlardı. Ellerinden kurtardım. Koskocaman bir kafası; her fırsatta dayak yemeğe alışmış, korkak çocuklar gibi, yalvaran bakışlı, kırpışık gözlerile, güzel değil fakat cana yakın bir hayvancağızdı. I Fotoğrafla Atatürk Güzel bir günün akşamıydı. Çiftlikte gene toplantı olmuştu. Rahmi Bey, her on beş günde bir, yirmi kişilik bir öğle ziyafeti tertib eder; kendi bağının üzümünden yapılmış nefis şarablarla, kendi arazisinde vurulmuş av etlerile, kendi bahçelerinden koparılmış nadide meyvalarla izaz ettiği misafirlerini geç vakte kadar alıkoyar; ziyafet bitip herkes dağıldıktan sonra, kendisi de derin bir nefes ahp, on beş günlük bir inzivaya çekilir Sinema, harb emrinde.. Harbe iştirak eden milletler filmcilikten, onu birinci derecede manevî bir kuvvet telâkki ederek istifadeye çalışıyorlar Fiatı: 125 kuruş ı°^aUamW oropram RADYODİFÜZYON POSTALARI Dalga azunluğu: TUrklye Radyosu 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Ankara > T. A. P. 31.70 m. 9465 Kc/s. 20 Kw. 12,30 program ve memleket saat ayan 12,35 ajans ve meteoroloji haberleri 12,50 Türk müzigi (Pl.) 13,3014 müzik (kanşık hafif müzlk Pl.) 18 program 18,05 memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberleri 18,25 Türk müziği (fasıl heyeti) 19,10 konuşma (spor servisi) 19,25 Türk müziği. Çalanlar: Cevdet Çağla, Fahire Persan, HasaD Gür, Şerif İçli. A Okuyan: Sadi Hoşses. 1 • Mahur peşrevi. 2 Abdi Efendi: Mahur şarla' (Gülşeni ehzar açtı bir yana). 3 Nuri H. Poyraz: Mahur şarkı (Daha gün doğmadan). 4 • İshak Varan: Mahur şarkı (Şu gümüş ırmağın hazin akışı). 5 Rast şarkı (Yemenimde hare var). B Okuyan: Semahat Özdenses. 1 Raif Bey: Kürdilihicazkâr şarkı (Bengi ruhsanna benzer). 2 Kürdilihicazkâr şarkı (Neş'e ile geçen ömrümü). 3 Bimen Şen: Kürdili hicazkâr şarkı (Gün kavuştu ümid gülü soluyor). 4 Kürdilihicazkâr longa 20,10 temsil21,10 müzik (radyo orkestraa Şef: Hasan Perid Alnar) 22 memleket saat ayan, ajaas haberleri; ziraat, esham tahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat) 22,20 müzik tRachma ninoff: Piyano konsertosu Pl.) 23 müzik (cazband Pl.) 23,2523,30 yannkl program ve kapanış. TÜKKİYE di. Saat altıya geliyordu. O gün, kimin aklına geldiyse, bir ölüm, ahıret ve ruh bahsi açılmıştı. Yılan hikâyesi gibi uzayan, bitmek bilmiyen bu bahis, döne dolaşa, hayvanlara intikal etti. Misafirlerden biri: Benim sinirime dokunan birşey var, dedi. Köpek mezarlığı. Köpeği ölünce, sanki bir malmış gibi, özene bezene mezarlar kazıp abideler diken adamlara öyle içerlerim ki! Hem gülünc, hem de yakışıksız şey. însan, köpeğini sever, anladık; fakat geberen köpeğe türbe yapmağa aklım ermez doğrusu! Rahmi Bey, miinakaşayı sevmemekle beraber: Evet ama... Bazı köpekler vardır ki.... Diye lâkırdıya karıştı. Fakat, devam etmedi, sustu. Muhavere başka mevzu lara geçti. Saat biraz daha ilerledi. Nihayet misafirler dağıldılar. Rahmi Bey, yeğeni Vedadla yalmz kaldı. Bu akşam gitme Vedad, dedi. Yemeğe burada kal. Hay hay, dayıcığım. Rahatsız mısınız yoksa? Saçmalama! Yemeğe burada kal demek, ölüm halinde miyim demektir? Maksadımı anlatamadım, dayıcığım. Ölüm, mezarlık filân gibi hikâyeler canınızı sıktı da. Çiftlikte köpek beslemediğiniz için, ben de sizin köpek sevme diğinizi zannederdim. Halbuki. köpek aleyhindeki o sözlere adeta müteessir oldunuz. Kadın, dost ve köpek vardır ki, yerleri boş kalırsa doldurulamaz, oğlum. Çiftlikte köpek beslemediğimin sebebi var. Bir hatıraya sadık kalmak istiyo rum. Sen aklı başında bir çocuksun. Hatta, biraz da hassas bir kalbin olduğunu zannediyorum. Sana birşey gösterece ğim, gel... Köşkten çıktılar. Sebze bahçesini geçtiler. Rahmi Bey, bahçenin nihayetmde demir parmaklıklı bir kapıyı açtı. Ora da, ufak bir mezar vardı. Başucunda dikili siyah taşın üstünde bir isim okunu yordu: Bob. Mezarın etrafı çiçeklerle süslü idi. Rahmi Bey Vedada döndü: Benim, senden başka varisim yok, dedi. Bütün servetim, o meyanda bu çiftlik ve bu mezar sana kalacak. Tek vasiyetim sudur: Bu mezarı itina ile muha faza et. Gel, şu tahta sıraya oturalım. Ben, bazan kendi kendime gelir, burada oturur, düşünceye dalanm. Her seferinde de, buradan, daha asude bir vicdan, daha rahat bir kalble ayrılırım. Şimdiye kadar hiç kimseye açmadığım bir sırn sana anlatacağım, dinle. Rahmi Bey bir lâhza sustu; sonra devam etti: Sen benim gencliğime dair hiçbir şey bilmezsin. Annenle baban, beni ezeldenberi zenginmiş gibi göstermeği nedense daha münasıb bulmuşlar. Halbuki hakikat hiç de böyle değildir. On dört yaşındayken, hayatımı kazanmak mecburiyetinde kaldım. Her işe girdim. Gazete müvezziliği yaptım, bakkal çıraklığı ettim, so!:ulmadığım ış kalmadı. Olmıye cek kadar yiyecek buluyor, yaşıyordum. Fakat herşeye rağmen meyus değildim. Sefaletime ortak ettiğim Bob'un benimle beraber geçirdiği aç günler çoktur. Zaten, ölünceye kadar, gıdasını hep başka yerlerden tedarik etti fıkara! Yanımda bir tek defa havladığını işitmedim. Daima sıkıntı halinde yaşadığım için, onunla beni lutfen barındıran yerlerde, ev sahiblerini rahatsız etmek istemiyordu. Mubalâğa zannetme. Havla mıyan köpek olmaz, doğru. Nitekim Bob da bu havlama ihtiyacını hissederdi. Fakat, sesini daima çok uzaklardan işitir dim,, Karnmı, rasgele çöp tenekelerinden doyurmak için erkenden sokağa fırladığı zaman, civar mahallelerde, sesinin yettiği, ^ Meşhur İngiliz romancısı Konan gönlünün dilediği kadar havlar, döner Doyl'in «Baskervil'in köpeği» ismindeki gelirdi. Zavalh Bob! fif hafif inledi. Canınm acısına rağmen Bir gün, sefaletin, açlığm canıma tak havlamıyordu. Sığındığımız o yerde, ses eseri son zamanlarda Holivudda yeniden dediği bir kış akşamıydı. İzmirden îstan çıkmaması sayesinde oturabildiğimizi his filme çekilmiş ve bu eserde Şarlok Holbula gelirken, üç ay evvel ölen babamın sediyordu. Rasgele bir kurşun daha sık mes rolünü Basil Rathbon oynamıştı. tabancasmı da yanıma almıştım. Onu o tım. Debeleniyordu. Olmediğini görünce, Basil geçenlerde verilen bir kıyafet balosuna meşhur polis hafiyesinin kılığında zamandanberi saklıyordum. Azçok mad son kurşunu da sıktım. dî kıymeti olan, babamın bu biricik ya Tabancadaki kurşunlar bitmişti. Fa gitmek istedi. Biraz göbek eritmek için de digârını, en ümidsiz günlerimde bile el kat, Bob'u öldürdükten sonra, kendimde, yürümeğe karar verdi. Fakat o akşam Ho den çıkarmamış, açlığa katlanmış, satma hayata, kadere karşı garib bir itimad duy livudu tıpkı Londra gibi adamakıllı bir mıştım. O gün, nasıl oldu bilmiyorum, mağa başlamıştım. Tabancadan fırlayan sis kaplamıştı. Basil yolunu kaybetti. Baiçinde üç tane kurşun bulunan bu taban kurşunlar, köpeğimi öldürürken, ümidle lo verilen yeri bir türlü bulamadı. Bereket versin bir polis memuruna rasgeldi. ca, gözüme lüzumsuz bir süs gibi görün rimi canlandırmıştı. Gideceği yeri sordu. Polis memuru Badü. Sonra düşündüm, bundan istifade Hani, ye'se kapılan çiftler vardır. Biretmek istedim. Tabancayı beynime sıkıp likte ölmeğe karar verirler. Erkek, kadını sil'i tanımıştı. Gülerek: bu manasız sürünmeden kurtulacaktım. öldürdükten sonra, bir kurşun da kendi Şarlok Holmes'e yol göstermek biPlânımı derhal, soğukkanhhkla ha sine sıkacak cesareti kaybeder. Ortada, ze düşmez ama... zırladım. Evvelâ Bob'u öldürecektim. beyhude bir ölü ile beyhude bir katil kaCümlesile söze başladı ve aktöre baBenden sonra sağ kalırsa, şimdikinden lır. İşte ben öyle olmuştum. lonun verildiği salonun bulunduğu mevkii daha büyük bir sefalete düşeceği muhakFakat, Bob beni kurtarmıştı. Acaba uzun uzadıya tarif etti. kaktı. Uzun yoksulluk yıllarınm, büsbü bilmiyerek mi kurtarmıştı? Doğrusu, butün korkak, çekingen, miskin ve çirkin bir nu iddia edemiyeceğim. Çünkü, onun ba hale getirdiği bu köpeği, sokak köpekleri na son bakışında; herşeyi anladığını, beni bile kendi aralarına almazlardı. affettiğini anlatan bakışında, yemin edeBen bunları tasarlarken, Bob, ayakla rim ki ben şu manayı okudum: «Zararı rımın dibine uzanmış, uyuyordu. Taban yok! Ben ölüyorum, fakat kendine kıyNakleden: cayı aldım, karnına doğru bir kurşun sık ma!» Sinemasında Hamdi VAROĞLU tım. Yerinden kalkmağa davrandı ve ha Avrupanın üzerine harb kâbusu çökeli, birçok san'atlar gibi sinema da onun emrine verildi. Harbe girmiş memleketlerde bir taraftan artistler, rejisörler asker olup cepheye giderlerken bir taraftan da milletin maneviyatını yükseltmek ve dünya efkârıumumiyesini kazanmak için bir tayapılmaya baş( TEŞEKKÜR J kım propaganda filimleri çok daha evvel landı. Almanya, bu işe İstanbul Umumî Meclisi ve Daimî En girişmişti. İngiltere de hemen faaliyete cümeni azasından Hayri Uğurun vefatı koyuldu. Evvelâ documentaire kordelâ dolayısile başta tstanbul Vali ve Bele lar vücude getirdi: «Ingilterenin dikkate diye reisi Lutfi Kırdar ve C. H. P. İs şayan yerleri», «Fransanın dikkate şayan tanbul Başkanı Fikret Sılay olduğu hal yerleri», «İngiliz havacılığı», «Yaşasm de bütün mesai arkadaşlannın ve tam demokrasiler!», «İngiliz denizciliği» bu dıklannm gerek cenaze meıasimine iş cümledendir. Fakat sade documentaire tirak etmek, gerekse mektubla taziyet filimlerle iş bitmezdi. Onun için Ingilizbeyan eylemek suretüe gösterdikleri ler «Kanadlı aslan» isminde mevzulu bir hassasiyet ve nezaket, merhumun ke harb kordelâsı çevirdiler. Bu eserde İn Londrada askerlere yardım müesseseleHaydarpaşa lisesini bitirenler cemi derdide ailesinin şu yaslı günlerinde bügiliz tayyarelerinin harbin başlangıcmda rinden birini kurmuş olan Frances Day yetinin senelik kongresi 3/12/939 pazar yük teselli kaynağı olmuştur. Kendi lerine teşekkür etmeği bir borc biliriz. «Kiel» kanalı üzerine yaptıkları cesura topladığı paralardan bir kule vücude günü saat 10,30 da cemiyetin Beyazıddaki lokalinde (Letafet apartımanı) yagetiriyor ne hücum tasvir ve hikâye edilmektedir. Hayri Uğur ailesi Bugün muharib memleketlerde sade pılacağından bütün mezunîann gelmeFransızlar da bu janrda bazı filimler sinema değil, sinemacılar, yani filim a lerL ÖLÜM yapmaya girişmişlerse de onlann henüz tdare heyeti milleri, rejisörler, artisller de harb emrinMerhum Bağdad Valii esbakı Bay tamamlamış olduklan bir eser yoktur. în dedirler. Smıflan silâh altına çağırılan Eminönü Halkevinde Mecid refikası, Mersin Belediye azası gilizler, şimdi Alman denizaltı ve mayin erkek artistler cephede ve cephe gerisinde lerile yaptıkları mücadelelere dair muh Bay Necib, Ziraat kurumunda mühen müsamere kendilerine tevdi olunan vazifeyi seve sedis Bay Edib, mensucat mühendisi Bay telif filimler yapmaktadırlar. Eminönü Halkevinden: ıııııııiıııınMinıııııııiMiıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı ve yaptıkları gibi, kadın artistlerle yaşlı Baha ve bayanlar Sacide Nuri, Ferhun ııııııııııı Evimiz temsil şubesi, 2 birincikânun san'atkârlar da askerlere yardım için tede Selim Şeyhu ve Meliha Hayri vali 939 cumartesi akşamı saat 20,30 da CaBir Ikl satı şekkül etmiş müesseselerde çalışmakta ğaloğlundaki merkez salonumuzda (Adeleri Bayan Emine Sabiha Me dırlar. Bu kabil artistlerin gönüllü olarak teş) piyesini ve (Zor Nikâh) komedisicid, Şişli Fransız Sulh hastanesin •jç Deanna Durbin ile rejisör muavini yaptıkları bir iş daha vardır. O da cepde irtihal etmiştir. Cenazesi bugün ni temsil edecektir. Vaughn Paul arasında saf ve samimane hede bulunan artistlere boş zamanlarmda saat onda hastaneden kaldırılarak Eyübsultan camiinde öğle namazını mü bir aşk mevcud olduğunu evvelce haber hoş vakit geçirtebilmek için onlara temHalk Opereti teakıb Eyübdeki aile mezarlığma def vermiştik. Bu sevgi elân devam etmek siller vermek üzere karargâh karargâh Eski Çağhyanda tedir. Vaziyet Deanna'nın son çevirmek dolaşmalarıdır. nedilecektir. Çocuklan Bu akşam 9 da te olduğu «Genclerin aşkı» filminde arHerhangi bir milletin bütün maddî GÖNÜL BELÂSI tistin seven bir genc kız rolünü oynamasını kuvvetlerile birlikte bu şekilde manevî RAŞID RIZA Son temsil E. SADİ TEK isteyenlere hak verdirmiştir. kudret membalarını da seferber etmeden Cumartesi akşamı •jf Evlendikleri gündenberi balayı se zafer kazanamıyacağı şüohesizdir. Onun TİYATROSU (AYŞE OPERETİ)' 4 birincikânun pazar yahatine çıkmaya niyet edip de vakit bu için yapılan bu işleri mubalâğalı görme Yazan ve besteliyen üstad Muhlis Satesi akşamı lamamaları dolayısile bu emellerine bir meliviz. bahaddin. Üsküdar Hâlede türlü muvaffak olamıyan Robert Taylor KUDRET HELVASI ile Barbara Stanwick nihayet arzularına kavuşmuşlardır. Barbara trene bindiği vakit tabiatile bir spor elbisesi giymişti. Fakat üzerinde bazı mücevherler taşıyordu. **""• Artistleri MAKS BROTHERS Bu şekil süslenmesi Robert'in mücevherata 'fevkalâde düşkün olmasmdan ileri Mecmuası gelmiştir. Davet c rla 1 iktısadî Yürüyüş YAKINDA ÇIKIYOR 3 Ahpab Çavuşlar PASTIRMACIYAN ve ŞÜREKASI Geliyorlar. Muhterem seyircilerini kahkahalarla güldüreceklerini temin ediyorlar. TAKSIM sinemasına BUGUN A S R I SİNEMADA ismile bir şirket kurarak pek yakında AŞKIN GÖZ YAŞLARI .Baş rollerde: ABDÜLVEAAB ve NECAT. En güzel ve en mükemmel TUrkçe sözlil Arabca şarkılı fllıtı YARININ KADINLARI P. LARQUEY JOSSELiNE GAEL Görülmemiş Tarzan ve J muvaff akiyetle | devam ediyor da az çok sevinir gibi olmuştu. Söz arasında, belki de bütün bu karanlığı biraz olsun sıyıracak, aydınlatacak bir ışık doğar, diye umuyordu. O zaman kendisi de bu eve, gözü kapalı girip çıkmaktan kurtulmuş olacaktı. Fakat hâlâ, onun söylediklerinden de, nereden geldiği belli olmıyan heyecanlarmdan da, sonra bu esrarlı duruştan da hiçbir şey anlayamamıştı. Neden bu genc kız, amcasının yüzünü bile görmek istemiyordu?. Muhiddin Bey, ona ne yapmış olabilirdi?. Babasmdan kalanlara mı göz dikmişti?.. Satvet de elindekini avucundakini ona kaptırmamak için mi, kendini bu kadar uzak tutuyordu; onun için mi, kim olursa olsun bir kocaya varmak, hiç olmazsa böylelikle onun elinden kurtulmak istiyordu?. insanın aklına ilk önce bu geliyor, en uygun bu görünüyordu. Sonra, ihtiyar diplomat konuşmayı, şakalaşmayı, gezip eğlenmeyi seven, hovarda bir adam gibi görünüyordu. Satvetin yaradılışı da büsbütün başka idi. Yoksa bunun için mi, bir türlü birbirlerine ısmamıyorlar, uzlaşamıyorlardı. [Arkası var] Nasıl söyliyeceğim, nasıl anlataca tım; onu soracaktım. ne kadar dişimi sıktım. Ne çektiğimi ben ğım, ben de pek iyi kestiremiyorum. An Düğünün ne zaman yapılacağını bilirim. Dayanamıyacağım, artık. lamak daha ziyade size düşer. Zaten bi mı?.. Muhiddin Beyefendile aranız iyi liyorsunuz da. Onun için hiç sormayınız, Evet. değil mi?.. Bakınız, bunu hiç bilmiyordaha iyi... Hem değmez; hem bunu siz Ne zaman emrederseniz... Siz ne dum. Sizi incitiyor, öyle mi?.. de istemezsiniz, sanırnn. Sormaya kalkar kadar sonraya kalsın, derseniz o zaman Hem de nasıl?.. Belki inanmazsıTefrika No. 24 sanız sizin için yorgunluk olur, onları si olsun. nız; yalnız siz değil, hiç kimse inanmaz. zin karşınızda bir kere daha sayıp dök Hayır, hayır, sonraya kalsın değil, Bütün hayatımı öyle altüst etti ki... Genc kız, enikonu sert söylüyordu. Aman, dedi, bu adamcağızı Allah mek bana da büsbütün acı gelecek. çarçabuk olup bitsin diye rica edecektim. Muhiddin Bey ya kendi haksızlığını an gönderdi. Bizbize kaldık. Hiç olmazsa Görünüşte ne kibar, ne iyi adam, Muzaffer, başmı iğdi. Aldırmıyormuş Muzaffer, birbiri arkasmdan hiç um denir. lamıştı; yahud da onun hırçınlıklarına biraz konuşuruz. gibi görünmeğe çalıştı: madığı sözler duyan insanlar gibi, gittdkalışmıştı da pek o kadar üstüne varmakMuzaffer kulaklarına inanamıyordu. Bir zamanlar ben de öyle zanne Buyurunuz efendim, dedi, sizi din çe biraz daha şaşırmış, öylece bakıyordu. tan çekiniyordu. İsteksiz isteksiz ayağa Başını kaldırdı. Bu tatlı ses, o mermer derdim. Ne olduğunu şimdi, daha yeni kolktı. Muzaffere: yüzlü genc kızm soluk dudaklarından mı liyorum. Nasıl isterseniz öyle anlatınız. Genc kızın yüzündeki çizgiler yenibaş yeni anladım. Bugün hepsini biliyorum, Satvet gülümsedi. Gözlerinde de birtan kırıştı. Gözleri de artık yorulmuş, o Bana biraz müsaade edersiniz, de çıkıyordu?.. Yoksa bu zavallıya vakit artık. Onun elinden kurtulayım da, nereye şükran parıltısı vardı: danın başka bir köşesine doğru kaymıştı: ğil mi, dedi. Oldukça çenesi düşük bir vakit gelen bir delilik mi vardı?.. Uzun gidersem gideyim; nasıl yaşarsam yaşa Şöyle buyursanıza... Siz de görüyorsunuz; nasıl yaşıyoadamdır ama ben onu şimdi savarım. uzun ona baktı: yayım, hepsine razıyım, hem de sevine seSonra, uşakla beraber çıktı. Ötekiler Konuşalım efendım, dedi, siz ra Dedi; kendisine en yakın koltuğu gös rum, dedi. Neler çekiyorum, bunu siz de vine... Bir insanın başma gelebileceklerin terdi; Muzafferi oraya çağırdı. Sonra anladmız, elbet. Onun için, nişandı, nigene yalnız kaldılar. Muzaffer, geçen hatsız olmadıktan sonra... en kötüsü, benim bugün çektiklerimin yaakşam da böyle gene nişanlısile başbaşa Sesinde de bir türlü gizlenemiyen bir yeniden söze başladı. Sanki başkaları i kâhtı, yok bilmem düğündü, bütün bu nında bir saadet sayılır. başkalarının işi için konuşuyormuş merasim, nekadar çabuk olur biterse baotururken neler konuşmuşlar, birbirlerini kinaye vardı. Bunu Satvet de anladı. çin, Bunlan söylerken, demin Muhiddin nasıl incıtmişlerdi, bunu hatırladı. Onun Anlamamış gibi görünmek de elinden gel denilecek kadar heyecansız görünüyor na o kadar büyük bir iyilik etmiş olacakiçin şimdiki yalnızlıktan adeta ürktü. A medi. Yalvarır gibi içli, insanı zorla ken du. Yalnız, yüzündeki pembelik büsbü sınız; o kadar çabuk kurtulacağım, geniş Beyin çıkıp gittiği kapıya doğru bakıyordu. Yüzünü kmştıran, şakaklanna doğralarında geçenleri yenibaştan kurcala dine acındıran bir bakışla, gözlerini ona tün artmış, hele kulaklarına doğru bir bir soluk alacağım. alev sarılmıştı. Kafasının içinde tutuşan mak şöyle dursun, artık sesini bile çıkar dikti: Satvet, ne söyliyecekse söyleyip hep ru toplanan çizgiler, büsbütün derinleşmıyacaktı. Bunu iyiden iyiye akhna koy Sizden bir ricam var, dedi. Yalnız ısıtma yalnız bundan belli oluyordu: sini bitirmek için kendi kendini biraz da mişti. İlkönce esrarlı bir hıncla tutuşan gözleri, yavaş yavaş buğulandı; sonra Sizinle nişanlanmamız, şimdilik yal ha zorladı: muştu. Birdenbire titredi. Bu sefer de kaldığımıza da onun icin sevindim. büsbütün yaşardı. Soluk bile almadan öySatvet, amcasının dısarıya çıktı^ını görür Emirlerinizi bekliyorum, efendim. nız kendi aramızda. Düğünün ne zaman Artık yaşıyamıyacağım, diyordu. görmez derin birsoluk aldı. Sonra da Genc kızm soluk yüzünde pembe bir olacağını düşünmeğe bile vakit bulama Burada amcamın yanında oturmak iste lece durdu. dık. Şimdi işte onu konuşalım, diyecek miyorum; deli olacağım, yoksa... BugüMuzaffer, bu konuşmamn bajlangıcınpek tatlı, pek yumuşak bir sesle: ibulut uçuştu: Nakleden: KEiViAL RAG1B

Bu sayıdan diğer sayfalar: