24 Aralık 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

24 Aralık 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Namık Kemalin Annesi nerede yatar? Afyonda bulunan mezarla Kemali tanıyanlarm nakîettiği rîvayetler etrafında bir tetkik Yakın bir devrin mahsulü olduğu halifle, Türk vatan ve hürriyetinin büyük kahrEmanı Namık Kemal hakkında yazılan eserlerde çocukluk çağlarına ve annesine aid verilen malumat miiphem ve noksandır. Bizzat, oğlu Ali Ekrern merhum tarafından yazılan ve Devlet Matbaasında 1D30 tarihinde basılan «Namık Kemal» adlı eserde şu satırları okuyoruz: «... Kemalin validesi henüz genc yaşında iken vefat etti. Kemal iki yaşında anasız kaldı. Ve bittabi kayınpederinin yanında kalamıyan babasından da mahrum kaldı...» Verdiğı bu malumatla, Ali Ekrem bile büyukannesinin nerede ve ne vakit öldüğünü ve Kemali kaç yaşında öksüz bıraktığmı bılemiyor! Kemal hakkında yazılan muhtelif eserlerde, edebiyat kitabları ve ansiklopedilerde bu hususta, yukarıdaki malumattan başka birşeye tesadüf edilmiyor. Bız bu tetkik yazımızla, Afyonda bulmuş olduğumuz Kemalin annesinin mezartaşı, Gedik Ahmed Paşa kütübhanesinde Fatımetüzzehra adını taşıyan vakıf birkaç kitab; bir «Tebriki Sâl» manzumesi, bir memuriyet teşebbüsü, Kemalin cocukluğuna ve son zamanlarma aid bir kaç hatıraya istinad ederek büyük vatanperver ve annesi hakkında, şimdiye kadar yazılmamış ve basılmamış baa mevsuk malumatı tespite çalışacağız. *** Kemalin büyük pederi Abdüllâtif Paşaııın 1263 hicrî tarihinde Afyonda Muhassıl (mutasarrıf, mütesellim, vali vekili) olarak bulunduğunu, o tarihlerde Afyon Müftisi olan Keskinoğullarından Hasan Ekmel Efendinin, Abdüllâtif Beye yazdığı bir «Tebriki Sâl» manzumesinden öğreniyoruz, ayni zamanda, Abdüllâtifin Padişah Abdülmecide intisab derecesini, şiir ve edebiyat.ı meylini ve kızının vefatından bir sene evvei Afyona geldiğini anlayoruz. Sonunda: «Yaverin lutfü hüddam ola Lâtif Bey du cihan» Mısraile de 1263 hicrî yılına tarih düşüyor. Gene bu yazının başka bir yerınde. Afyonlu Tahir Ağa namında bir şairin Abdüllâtifin dostları arasında olduğu na işaret ediyor. Yüksek zekâsı, iyi huyluluğu ve âlicenab ruhile muhitine sevgi ve saygı telkin eden ve etrafmda bir irfan ehli hâlesi meydana getiren muhassıl Lâtif Bey, o vakitler, Afyonda canlı ve neşelı bir hayat geçiriyordu. Değerli bir hanımefendi olan eşi Mahdume kadın, nezih ve asil bir damad, hepsinin üzerine titrediği, genc, kibar, kıymetli kızı Zehra Hanım, hergun yeni bir yaramazlığından, yeni bir esprisinden sonsuz bir zevk duyduğu torunu Mehmed Kemal... Ve «mes'uduz!» d'yebılecek bir aile reisi Abdüllâtif. Fakat; beklenilmiyen, büyük bir felâket, bahtiyar dedenin bu lâtif hayatını tarümar ediyor. Lâtif Beyin sevgili ve biricik kızı 1264 yılının şevvalınde, bayram günü vefat ediyor. Ve birden neşeler, payansız kedere, tebessümler gözyaşına, kahkahalar hıçkırığa çevriliyor. Kederli baba, çok sevdiği biricik yavrusuna gayet süslfi nakışlarla işlenmiş, İstanbulda ihzar edilmiş mermer sandukadan bir mezar yaptırark tesellı arayor. Ve aziz ölüyü o devrin en itibarh yeri olan Mevlevî dergâhının bahçesine defnediyor. 16 ncı asır Divan şairlerinin içinde mümtaz bir yer alan Mehmed Semai, halkın dilile «Sultan Divanı« türbesi civarına. Bu mezara kitabe olarak, o devrin şairlerinden olan ve İstanbulda ikamet eden Mahviye bir şiir yazdırılıyor. Şiir aynen: «Abdüllâtif Efendinin duhteri güzini «Gurbette kaldı mahzun ol nazenini ziba «Bcj/ram gecesi mürgu ruhu uçunca arşa uRuzü sururu matem indirdi bize hayfa «Surette sahibi iffet siyrette pâk tınet Butün gece beni mi düşündünüz? Sahi mi? Eunu, sorarken, yüzüme şüphe ile baktı. Bütün gece. Ah, o ne güzel gündü! Omrüm oldukça unutmıyacağım. he nıukemmel bır gezintiydi o! Edit, duşünceli bir tavırla: Evet. mükemmel, dedi, başmdan sonuna kadar fevkalâdeydi! Ah! Sokağa daha sık çıkmak isterdim. Sinirlerimi böyle bozan, belki mütemadiyen evde kapalı oturmam olmuştur. Fakat çok sıkılganım! Herkes benim kol*uk değneklerime bakıyor, halime acıyormuş gibi geliyor... Manasız bir şey, bılîyorum... İnsanın, kendi kendisile bövle mücadele edip sinirlerini rahatsız etmesi, isyan ettirmesi budalaca, çocukça bir şey. Ah! Beni bu kadar fena huylu, haşin, öfkeli bir insan yapan şu müthiş şey bir bıtse! Yakında bitecek! Yalnız. metin olmanız, biraz metanet, biraz sabır göstermemz lâzım. Hafifçe yerinde doğruldu: Sahi mi 7 .. Bu yeni tedavi sayesinde iyi olacak mıyım?.. Eskiden, doktor Kondor'a, Allah gibi inanırdım. Fakat yalnız sjze söylüyorum dün. beni muayene ederken, bazan bana öyle geliyordu ki... Nasıl anlatayım?.. Evet. komedi oynuyor gibi geliyordu... Kendisini çok kararsız gördüm... Her zamanki gibi samimî. açık değildi... Sebebini bilmıyorum ama, her nedense benden utanıyormuş gibi bir hali vardı.. Beni Isviçreye göndermek istediğini söyleyince, Hazreti Sultanı Divanî kaddese sırrehu (1264 L.) Kitabın bir iki yerinde «Fatımetüzzehra» mührü basılmıştır. Mezartaşının ve kitabın tarihlerinin ayni olduğunu gördum. Mühür meşhur hakkâk «Vefa» nın imzasını ve 1263 tarihini taşıyor ki Zehra Hanımın sağlığında kazılmış ve belki de, o sene İstanbuldan Afyona gelirken beraberinde getirmişti. Ayni vakıf yazıya Erzurumlu büyük Türk mütefekkiri İsmail Hakkımn Marifetnamesinde de rasgeldim. Bu kitablar, kızının hatırası için Abdullâtif (mezar taşında efendi, manzumede bey deniliyor) tarafından, yeniden tedarık edılerek vakfedilmiş değildir. Sevgili yavrusunun aziz hatırasını taziz için çeşme, koprü ve saire gibi hayırlı şeyler yaptırır veya kütübhaneye mücelled ve müzehheb Kur'an veya diğer dıni kitablar koyabilirdi. Bu kitablar doğrudan doğruya Zehra Hanıma aid bulunduğuna şüphe yoktur. Çunkü, devTİnde muhtelif mutasamflıklarda bulunan, ilmin kadrinı pekâ'.â anlayan Abdüllâtifin zeki kızına hunısî bir şekilde tahsil yaptırmış olması, ve onu iyi bir şekilde yetiştirmek için fevkalâde bir itina göstermesi ihtimali kuvvetlidir. Hususile, münevver eşi Mahdume Hanım «eski Türk terbiyesile Tanzimat devrinin yeni rehakâr efkârını nefsinde cemetmiş, zamanına gore mükemmel tahsil görmüş, gayet ciddî ve guzide bir kadın..» olmak itibarile biricik yavruları Zehra Hanımı okutup yazdırdıkları, ve o zamanda revacda olan bilgilerı öğretrrdş olmaları pek tabıidir. Zaten, bir iki kitabın bir katre ma' kabilinden kütübhaneye konmıyacağı aşikârdır. Fakat; Mevlevî kütübhanesinin, gerek büyıik yangmda ve gerek sonra Gedik Ahmed Paşa kütübhanesine devrinden evvel ztyaı muhtemel kitablar arasında Zehra Hanımın vakıf kitablan da bulunduğu nu kuvvetle zannediyoruz. Lutufkâr zaman, belki bu kitabların bir kısmını, hatta el yazılarile diğer vesikaları başka birine hediye eder. KemaUn dehasmdan, annesine de bir hisse ayırmak en insafh bir haıeket olacağına kanaat ediyoruz." '.'''''*• '•' *** Afyonda; Mevlevilerin fleri gelenlerile sıkı temas ve münasebette bulunduğu anlaşılan Abdüllâtif Beyin torunu küçük Kemalin cocukluğuna aid bilgiler için, şimdilık, Afyon Mevlevihanesınin o zamanlar Neyzenbaşı Coşkun Dedenin ağzından işitilenleri tespit ile iktıfa edeceğız. Afyonun eski maarif mensublarından Ahmed Çelebi uzun zaman Coşkun Dede ile görüşmüş ve samimî hayat geçirmiş ve Kemali ondan dinlemiştir. Mumaileyhten ve Afyon musıkişinaslarından Murad Çelebiden öğrendikleri mize nazaran Kemalin harikuıâde ze kâsı, tâ çocukluğunda kendini göstermiş, ele avuca sığmıyan bir afacan. Işıklı hali ve âteşin hareketi dillerde destan... Münevver ve çok iyi huylu bir zat olan Neyzenbaşı Coşkun Dede, büyük babasmın tavsiyesi üzerine, küçük Kemale sema' çıkartmış. Herkes için oldukça emek sarfına lüzum olduğu halde Kemal birkaç gunde semaı öğrenmiş. Dedenin ve dergâh muhitinin hayret ve takdirleıini celbeylemiş. Coşkun Dede, ölümüne kadar Kemali takdirle anmış. zeki ve âteşin bir çocuğa rasgelip aklını ve hareketini beğenirse, takdir yolunda «Kemale benzi yor!» diye lâtif bir zarafet gösterirmiş. Coşkun Dedenin muasırlarından olan Asçıbaşı Hacı Ali Dede de Namık Ke malin küçüklüğünü pek iyi tanır ve hatırlarmış. İhtiyarlık devrinde, onun yanında Kemalin namı hürmetle zikredilınce: «Namık Kemal! Kemal! Büyük adam!» diyip duruyorsunuz. Hacı Lâtif F.fendınin kızının çocuğu idi. Pek yaramaz. haşarı bir şeydi» dermiş. Bir aralık Kemal ve babasile muarefesi olan Afyon Mevlevî şeyhi Kemaled CUMHURÎYET 24 Bmnok'ânım 1940 Yeni lâboratuar Kız mektebleri voleybol şampiyonası Kız mektebleri arasındaki voleybol birinciliklerine dün Eminönü Halkevi salonunda devam edilmiştir. İlk maçı Cumhuriyet lisesi takımile, Kız Muallim mektebi takımları yapmıştır. Üç set devam eden bu maç sıkı bir çekışmeden sonra Cumhuriyet takımının galebesile sona ermiştir. Maç 15 4, 15 9, 15 12 bitmiştir. İkinci maçı Boğaziçi Işık liseleri takımları oynamıştır. Neticede 15 4, 1 5 3 Boğaziçi takımı galib gelmiştir. Fen Fakültesinin bir bina satın almasma müsaade verildi Kahvaltıdan evvel Loretta Young ve Melvyn Douglas bu isimde bir film çeviriyorlar ( 8,00 8,03 8,18 8,45 Bu grünkü program J 24/12/940 SALI Program 18,30 Konuşma Haberler 18.45 Müzik Mıizik (Fl.) 19,00 Müzik Yemek listesi 19,30 Haberler 1f>,45 Fasıl heyetl • 20,15 Rad. Gazetes Program Muzik (Pl.) 20,45 Müzik Haberler 21,30 Konuşma Miizik (PI.) 21,45 Orkestra Müzik (Pl.) 22,30 Haberler 22.45 Orkestra 23,00 Dans müıiği Program 23,30 Kapanış Cazband Gedik Ahmed Paşa kütübhanesinde bulduğum, Namık Kemalin annesine aid olup vakfedilen kitabdaki yazı. Nihayetteki mühür «Fattna Zehra. dır I Yazan: Edib Ali Baki felekte hiç görmemişti dünya tMollayı Ruma bende olduğu şüphestzdir mSultan divanı huzutunda edindi me'va •Damanı Fatmayla Ali Resule? (betu. le)? düştü *Affeyle ya gafur ol bikes garıb Zehra «Gözj/aşt üe yazdı Mahvi duada tarih «Ceıuıette bula Zehra Hanım bekai rana Sene: 1264 Kitabei senki mezarın yanlarına ayrıca şu yazılar tespit edilmiştir: Bir tarafmda: Ricali Devleti aliyeden Karahisarı sahıb muhassıh saadetlu Abdü'.'.âtif Efendinin kerimei muhteremeleri. Diğer tarafında: Cennetmekâh Ferdevsi Aşiyan mer hum ve mağfurunleha Fatımetüzzehra Hanımın ruhiçun elfatiha. sene 1264: (1848) Afyonda, 1291 H. yangımnda Dergâh yanmış, kabir kısmen zedelenmiş ve 1318 de üç gun devam eden ve Afyon için Çok müthiş bir felâket olan hüyük yangmda Dergâh ikinci defa yandığı vakit kabir biraz daha harab olmuş ve on iki yıl evvel camiin içindeki kabirler kaldırıldığı sıralarda, bu mezartaşları yerinden ahnarak cami avlu ve bahçesinin muhtelif yerlerine rasgele bırakılmıştı. Halen mezardan mevcud kalan parçalar: 1 Bir aded kitabeli büyük baş taşı. 2 Bir aded sandukanın çiçekli kabartma, yekpare baş taşı. 3 İki parça sandukanın kırık diğer parçası. 4 Ayak tarafındaki yazısız karşılık tası. Kabir yeri, caminin iç kapısımn merdiven sahanhğındaki eşiklere bıtişik üçüncü ve dördüncü basamakların hizasına gelen yerde yanhşsız tespite imkân bulunmaktadır. Ve Kemalin doğum tarihi 1840 olduğuna göre bu kabir taşı ispat ediyor ki Kemal annesinden iki yaşında değıl, sekiz, dokuz yalşarında öksüz kalmıştır. *** Afyon, Gedik Ahmed Paşa kütiib hanesinde mevcud yazma kitabları, kütübhane memuru Bekir Sıtkı Sencerin yardımile tetkik ettiğim sıralarda «1668» numarada mukayyed Mevlevihane kütübhanesinden müde\rver yazrra kıtablar arasında Ferideddin Attarın «Mantıkuttayyır» adlı kitabınm baş kapağınm içinde knlm bir sülüs yazile yazılmış bir kayıd, dikkaf nazarıftıı çekti: «Vakfı Fatımetüzzehra binti Abdüllâtif Muhassıh Kütahya bidergâhı şerif tabii çok sevindim, buna şüphe yok... Fakat... Yalnız size söylüyorum... İçin için hep o manasız korkuyu 'üssediyordum.. Ama, Allahaşkma, kendisine b u i dan bahsetmeyin!.. Bu yeni tedavi meselesinde bir gayritabülik varmış. Doktor bu suretle beni avutmak i=teyormuş... Belki de babamı tesellive çrlışıyormuş gibi bir korku... Görüvorsunuz ya, şu menhus itimadsıziıktan bir türlü kurtulamıyorum. Fakat elden ne gelır? Mütemadiven. hastalığımın vakmda gececeğini söyledikleri halde, bu hastalık, bu kadar dehşetle sürup giderse. insan kendisinden de, herkesten de nasıl şüphe ermez? Hayır, bu ezelî intizara artık tahammülüm kalm^dı! Heyecanmdan, yerinde doğrulmuş. elleri titremeğe başlamıştı. Sür'atle eğıldim: Gene sinirlenmevin! dedim, bana verdiğiniz sözü unuttunuz mu? Evet, evet, hakkınız var. Sinirlenmek faydasız. Kendini üzmek, başkaîarını da üzmek demek. Hem, bçıskalarının elinde ne var ki? Zaten kâfi derecede yük oluyorum. Fakat. maksadım bundan bahsetmek değildi. Cirlden değildi... O lüzumsuz öfkemden dolayı bana gücenmediğiniz için... lâyık olmadığım halde bana karşı yumuşak davrandığınız için size tesekkür etmek isteyordum... Fakat artık bu bahsi kapayalım, olmaz mı? Ebediyyen kapavacağız. Emin olunuz. Haydi şimdi istirahat edin. Kalktım, elimi uzattım. Hazin bir hali vardı ve uyumak üzere olan bir çocuk «Bu hüsünle Fen fakültesi Kimya enstitüsünün laboratuarları, her sene biraz daha artan, taîebelerin çalışmalarını temine kâfi gelmediği için müşkül vaziyet hasıl olmaktadır. Bu yüzden bu sene talebeler grup grup laboratuarlara almmaktadır. Universite Rektörlüğü meseleyi Maarif Vekâletine bildirmişti. Vekâletin tensibi üzerine Rektörlük Cağaloğlundaki Hilâl matbaasmın satınalmarak lâboratuar haline getirilmesine karar vermiştir. Binanın istimlâk muamelesi sür'atle ikGalatasaray takımı Ankara mal edilerek lâzım gelen tesisat yapılacak ve açıkta kalan talebeler burada ya davet edildi mesailerine devam edecekler; ileride Kurban bayrammda iki maç yapmak vaziyet normal hale avdet edince yeni üzere Galatasaray takımı Ankaraya da bir enstitü binası yapılacaktır. vet edilmiştir. Anlaşma müspet bir şekle bağlanırsa Galatasaray takımı bu seingiltere ile ticarette kolayhk yahati yapacaktır. Edirnede yapılan kır koşusu Merkez Bankası, İngiltere ile yapıla. cak ticaret için akreditif açacaktır. Bu Edirne (Hususî) Beden Terbiyesi hususta daha kolay olacağı için Takas umum müdürlüğünün tertib ettıği kır Limitedin elindeki akreditifin Merkez koşularından 500 metrelik «Mohac koBankasına devri için emir verilmiştir. şusu» nun ikinci kısmı yapıldı. Koşu, 1 kânunusaniden itibaren ihracat liHalkevi önünden başladı ve Kıyık sansları doğrudan doğruya gene VeTaşlık Ayşekadm İstanbul yolu kâlet tarafından verilecektir. Saraclar caddesi ve Yamacılarbaşını takiben gene Halkevi önünde bitti. Yeni bir anlaşma Muhitte ve bilhassa genclik arasında Verilen haberlere göre evvelce Anbüyük bir alâka ile takib edilen bu kosuda 17,12 dakikada birinciHâ;! Ni karada akdolunup tatbik mevkiine gihad, 17.13 dakikada ikinciliği Mehmed, remiyen Turkiye . Irak Suriye şiüçüncülğü Sabri, dördüncüluğü de Kâ mendifer anlaşması yerine kaim olmak mil kazanmışlardır. Bu kosulara her üzere yeni bir anlaşma yapılacaktır. hafta devam edilecektir. A\Tica bu avın Gümrükteki kahveler 27 nci günü yapılacak olan Atatürk ko.usu icin de hazırlıklara başianmıştır. İthalât birlikleri umumî kâtibliği toptancıların elinde kahve stoku kalmadı. Açılan ve açılmak üzere ğını tespit etmiş ve gümrüklerde Vekâlet emrinde bulunan kahve stokunbulunan Yerli Mallar dan bir miktar çıkarılması için Ticaret Pazarları Vekâletine müracaat edilmiştir. Sümer Bank pamuklu fabrikaları saDiğer taraftan harice kahve sipariş. tışım deruhde etmiş olan Yerli Mallar leri de verilmiştir. Pazarları, halkın ihtiyacını doğrudan Avrupa treni doğruya ve her tarafta temin için yeni mağazalar açarak faaliyetıni tevsie deBir müddettenberi inkıtaa uğramış vam etmektedir. olan Avrupa tren münakalâtı yeniden Hazırlığını bitirmiş olan Trabzon ma başlamaktadır. İlk Avrupa treni, bu edecektir. ğazası bir iki gün evvel açılmıştır. Di sabah Sirkeciye muvasalat yarbakır ve Samsun mağazaları da a. Dün sabah, yediyi yirmi beş geçe Sirçılmak üzeredir. Açılan ve açılmakta keciye gelen trende yalnız Edime yololan mağazalar pamuklu ve yünlü men cuları bulunmakta idi. sucat ihtiyacını karşılamakla mükellef oldukları mıntakaların nüfusuna göre Tanrı misafiri! kontenjan haünde mal alacaklardır. Sultanahmed civannda oturan Sabri Böylelıkle nüfus başına isabet eden VP Arıfin evine evvelki gece Bürhan mal, memleketin her tarafına gönderil Bahtiyar adında bir adam gelerek, aç k^ldıgını ve yatacak yeri olmadığını amiş olacaktır. Yerli Mallar müessesesi ayni zaman cıklı bir şekilde söylemiştir. Ev sahibleri bu adamı önce evlerine da iplik ihtiyacının teminini de üzerine kabul ederek karnını doyurmuşlar ve almıştır. Bilhassa fakir halk tabakalayatacak yer göstermişlerdir. rını alâkadar eden bu mesele ehemmi. Fakat Bürhan Bahtivar bu evden yeti üzerinde durulmaktadır. Müessese. gordüğü misafirperverlige mukabele aldığı direktıflere göre iplik tevziatım etmek istemiş ve sabahleyin erkenden yapmaktadır. kalkarak evdeki nakli kolay eşyayı alaI I rak savuşmuştur. Ev sahiblerinin müracaati üzerine zabıta derhal tahkıkata baslamış ve kısa bir müddet sonra Bürhan Bahtiyar yakalayarak adliyeye teslim etmiştlr. l . I • Vali ve Belediye reisi Lutfi Kırdar A Dün Birinci Sulh Cezada yappılan dün beraberinde Trakya Genel müfet muhakeme sonunda suçu sabit gorulen tişi Kâzım Dırik olduğu halde Beyaz Bürhan Bahtiyar yedi ay hapse mahzıddaki tnkılâb müzesine giderek ora küm olmuştur. daki Namık Kemal sergisini tetkik etYanan çocuk öldü mişlerdir. ir Yakında büyük miktarda otomobil Beyoğlunda Kalyoncukulluğunda olâstigi ve dıkiş makarası şehrimize ge turan Halilin 5 yaşındaki oğlu Erzan, lecektir. üzerine kazaen kaynar su dökülmesi ir Bazı sinemalann tenzilâtlı biletlerl kaldırdıklan hakkında Belediyeye bir neticesi muhtelif yerlerinden yanmış, şikâyet vâki olmuştur. Belediye, bu şi Şişli çocuk hastanesine kaldırılmış ve dün ölmüştür. kâyeti tetkik edecektir. 12,30 12,33 12.50 13.05 13,20 18,00 18,03 Kongreye davet Türkiye San'at mektebleri Mezunlari cemiyetinden: Umumî kongremiz 29/12/940 pazar günü saat 11 de Eminönü Halkevindd toplanacaktır. Umum azamızın gelmelerini rica ederiz. Ş E HIR TİYATROSU Lorefta Young Holivuddan bildiriidiğine göre tanınmış film âmıllerinden B. P. Schulberg, meşhur rejisorlerden Alexander Hall'i yeni bir kordelâ vücude getirmeğe memur etmiştir. Bu eserin adı «Kahvalüdan evvel» olacaktır. Senaryo vaktile Sidney Howard'ın bir Fransız piyesinden iktıbas ederek sahneye koymuş olduğu «Hürriyete medhiye!» ismindekı komedi esas ittihaz edilerek yazılmıştır. «Hürriyete medhiye!» Newyork'un Broadeway sahnelerinde büyuk muvaffakiyetler kazanmış ve piyeste başrolü müteveffa John Gilbert'in karısı İna Clair oynamıştı. Eserin mevzuu Fransada cereyan etmekte ve zengin bir bankerm hasta karısı ile meşhur siyasî bir şahsiyet arasında geçen kuvvetli bir aşkı tesvir eylemektedir. Kadmı Loretta Young, siyasî şahsiyeti de Melv>n Douglas temsil etmektediıler. Ortaya ikinci bir erkeğin girmesile müşkilleşen vaziyet oyunda gulünç ve beklenilmedık vak'aların hâdis olmasına sebebiyet vermektedir. Bu ikinci erkek rolünü Alîan Marshal deruhde etmiştir. Banker tipi ise aslan Fransız olan tanmmış san'atkâr Eugene Palette tarafından yaratılmaktadır. TEPEBAŞI D R A M Akşam saat 20,30 da TİYATROSU Bu gece Bakırkoy Mıltıyadi. Yarın gece Üsküdar E. SADİ TEK ABDAL *** Hale sinemalarında Saray faslı ve (ÇAPKIN Vodvıl 3 perde BEYOĞLU H A L K Sineması Bugun 11 de akşam 2u de 1 GÜN DOĞARKEN 2 TAKSİ HAYDUDLARI Çarşamba: (KARA KORSAN) EŞBER Ş A RK SİNEMASI (EskiEkler) VARLIĞINDA YENİ BİR SAHİFE ' DÜXYANIN EN ÇOK OKUNAN BİR SEYAHAT VE MACERA R O M A NI „ Kısa Haberleı* ROBENSON ADASİ Sinemada... Londranm zengin ve muhteşem salonlarından ayrılarak... Çılgın denizlerde bir çok mücadeleden sonra ıssız bir adaya düşen bir ailenin tabiatla ve vahşî hayvanlarla mücadeleleri . FREDDY ÖNÜMÜZDEKİ BARTHOLOMEW C U MA Matinelerden itibaren T A K SIM Sinemasında din Çelebi 1303 tarihinde bir İstanbul seyahati yapıyor. Çok zeki ve münevver yeğeni Ali Çelebiyi de beraberinde götüıüyor. Kemal ve yazılarına meftun olan Ali Efendi Midilli mutasarrıfı Kemal Beyin yanında tahrirat müdürluğu vazifesini almak istiyor. O zaman maliye memurlarından olan Mustaia Asım Beyi ziyaret ediyorlar. Arzularım açıyorlar ve bu husustaki teşebbüslerine delâlet rica ediyorlar. Asım Bey memnuniyetle oğluna yazıyor. Kemal derhal verdiği cevabda genc Ali Efendinin zekâsını ve istidadmı çok beğendığini, fakat, bu vazifenin İstanbulda merkezden almak iktıza ettiğini, bir iki ufak memuriyeti de mumaileyhe lâyık gönnediğini bildıriyor. *** Âteşin zekâli Kemali, milletine kutsal b;r armağan olarak bırakan muhterem ve muazzez Türk kadını ömür mevsiminin baharmda, bir asır evvel hayata gözlerini yurmarken, şan ve şerefi vatanın bütün ufkunu kaplavacak olan oğlunun serptiği tatlı bir ümid güneşi, solan dudaklarında acaba ilâhî bir sezişle, ıhk bir tebessüm bırakmış mıydı? Bu akşam SUNER Genclik Kraliçesi.. 1940 senesinde Sinemasında Güzellik mabudesi.. Şarkı Prensesi., çevirdiği en büyük ve en son DEANNA DlIMSİVi AŞKI Liiks ve İhtisam, Şarkı ve Musiki filminin ilk iraesi şerefine SENENİN ÜÇÜNCÜ GALA SUARESİ İlâveten: TÜRKÇE YAKIN ŞARK JURNALİ Yunanistan. Görice muzafferiyetini tes'id ediyor İngiliz eemileri Vunanistaııa mühinımat ve asker ihrac ediyor Yunanistanda vazifesi başında ölen ilk İnriliz tayvarecisinin cenaze alayı Atinada Bay Eden'in Mısin. Sudanı ziyareti hatırası İngiliz Şark ordıı ları düsmana kat'î darbıyi indirmek icin hazırlıklarını yapıyorlar Hür Fransa ve Polonya askerleri de b u harekete isrirak edecekler Amerika Cumhur Reisi Mîster Ruzvelt'in nutku Bu akşam içitı yerlerinizi evvelden aldırınız. Tel: 42851 ratına v'ilan zaplamış bir insan vaziyetlndeydim. Genc kız bana vursa, hakaret etse, yüzüme tükürseydi. bu kadar şaşalamazdım, çünkü onun daima ger5in olan sinirlerini bildiğim için, her şeve intizar edebilirdim. Fakat bu çocuğun. henüz yarım yamalak neşvünema bulmuş, sakat mahlukun, hakikî bir kadın ihtirasile beni sevmek, beni özlemek cesaretini göstereceği hiç aklıma gelmezdj! Her şeyi düşünmüştüm, fakat vücudünü sürüklemekten âciz bir bedbahtın bir sevgili. bir âşık tahayyül edebi'eceğini. sırf merhamet saikasüe ziyaretine gittiğim halde bu zivaretlerim bu derece yanlış mana verebilecegini lıiç tahrr.in etmemiştim. Fakat, bir lâhza sonra, veni bir korku içinde nnladım ki. bu kimsesiz, dünvadan uzak vaşavan kızın, benden. mahbesinde Aliahın sünü dvaretine giden veaâne erkekten, daha baska, daha yakm bir his ummasına veeâne sebeb o ateşli merhametten baska bir şey değildi. Budala ben, o ıptalca safivetimle, genc kızı valnız bir kötürümden ibaret, yalnız bir çocuk olarak eörmüş, onun bir kadın olduSendeleyerek çıktım. Koridorda. artık çunu dü=ünmemiştim . takatim kalmadı. Başım övle dönüvorOnu örten örtünün altında. arzu dudu ki, bölmeye davanmak mecburiyetinyan ve arzu edilmeyi isteven bir kadın de kaldım. Demek ki mesele bu imiş! Genc kızm ıstırabınm, anlaşılmaz te vücudünün teneffüs ettigini, hissettiğicavüzkârlığının, heyhat ki iş işten geç ni, beklediğini bir an düşünmemiştım. tikten sonra meydana çıkan sırrı, demek Safiveüm. tabiat mağdurlarının da sevki burada imiş! Korkum tarife sığmaz mek cür'ati göstereceklerini bir an bile derecedo idi. Hiç bir şeyden şüphelen tahayyül etmeme mânidi. meden biı çiçeği koklamak isterken, su[Arkaa var] Fskat bu kadarla kalmadı. Mest bir halde, nefesi kesilinceye kadar. beni göğsüne bastırdı. Sonra başımdaki mengene gevşedi, asabî elleri şakak'arımdan vavaş yavaş uzaklaştı, saçlanmı kanştırmağa başladı. Edit, beni yalnız bir faniye serbest bıraktı, büyülenmiş gibi gczlerimin içine baktı, sonra tekrar kendine çekti; yanaklanmı, alnımı. gozlerimi. dudaklarımı, çılgınca buselere gömdü. Ve dudaklan benden bir saniye avrıldıkça. mütemadiven, kekeleverek, inleverek: «Budala! Budala!... Sen cok budalasm!» diyordu. Hücım, gitgide daha haris, daha cezbeli bir hale gelivor. Edit. beni pitgide daha vahsi. daha raseli bir deragusla sıkıstırıyordu. Ve birdenbire, bir çarsaf yırtılır pibi. bütün vücudünden bir rase secti. Beni bıraktı. başı tekrar vastığa diiştü, valnız parlak gözleri hâlâ benden avrılmıyor ve muzafferane. bana bakıyordu. Sonra, başını sür'atle öteye döndü. mahcub, fısıldadı : Haydi şimdi git, budala... Git! *** Edib ÂIÎ Baki Yazan: Stefan Ztüeig gibi, hâlâ yarı çekingen ve yarı müsterih, başı yastıkta, bana gülümsüyordu. Is düzeJmiş, hava, fırtmadan sonra açılan sema gibi berraklaşmıştı. Fakat Edit birdenbıre, yerinden sıçradı: Aman yarabbi, o ne? Üniformanız... Elbisemdeki lekeleri görmüş, kendisi yere düşerken devrilen fincanların, bu ufak felâkete sebeb olduğunu derhal anlamıştı. Gözleri, kirpiklerinin gerisine saklandı, ileri uzanan eli, endişe ile geri çeki'.di. Fakat bu ehemmiyetsiz şeyi bu derece ciddiye alışı beni müteessir etti. İçi rahat etsin diye, lâkayd bir eda ile: Ehemmiyetli bir şey değil, dedim. Yaramaz bir çocuk, üstüme su döktü. Edit'in bakışı hâlâ bulanıktı. Fakat benim takındığım şakacı ta\Ta, minnettarane sığındı: Haddini bildirmişsinizdir ümid ederim. dedi. Lüzum yoktu. Benden, nezaketle af diledi. Fakat bundan sonra uslu oturması. kendisine ne söylenirse yapması lâzım. E, ne yapması lâzım? I 45 Türkçeye çeviren: Hamdi Var oğlu Daima sabırlı, uslu, neş'eli olacak. Güneşte fazla kalmıyacak, fazla gezecek, ve doktorun dediklerini harfiyyen yerine getırecek. Simdi, bir aralık susması, zihnini hiç bir şeyle yormaması ve uyuması lâzım .Geceniz hayrolsun. Elimi uzattım. Edit, böyle uzanmış vaziyette, dudaklarında mes'ud bir tebessüm. ve pırıl pırıl gözlerle. çok sevimliydi. Sıcak ve sakin beş ince parmak avcuma dokundu. Sonra, yüreğim rahat. oradan, ayrıldım. Kapmın tokmağını yakalamıştım ki, arkamdan, hafif bir gülme oldu. Ey. çocuk uslu oturuvor mu? Gayet uslu. Uslu olduğu icin de iyi not alacak. Fakat şimdi, uyusun artık. Kapıyı yarıya kadar açmıstım. O alaycı çocuk gülüşü tekrar işitildi ve ses tekrar yükseldi: Uslu çocuk uykuya hazırlanırken ona ne verilir? Söyleyin bakalım! Bir buse verilir. Nahoş bir his duydum Secmdç öyle istekli bir ahenk vardı ki, beŞenemedim. Zaten, daha evvel bana bakarken,' gözleri fazla hummalı Dirıldamıştı. Fakat, sözünü kırmak istemedim. Zahiren lâkayd bir tavırla: Maalmemnuniye, dedim, az daha unutacaktım. Karyolaya kadar olan birkaç adımlık mesafeyi tekrar yürüdüm ve birdenbire hasıl olan sükuttan, Edıt'in r.efesi durmuş gibi olduğunu anladım. Gözleri beni takib ediyor, fakat başı hareketsiz duruyorclu. Ne elleri, ne parmakları kırr.ıldayordu. Gitgide artan bir huzursuzlukla «çabuk olalım »diye düşündüm. Sür'atle eğildim ve dudaklarımı, almna değdirdim. O âna kadar emin bir intizar içinde. rahat rahat duran elleri, birdenbire kalktı ve ben, başımı çevirmeğe vakit bulamadan, şakaklarıma iki çengcl yapıştı, ağzımı, alnından dudaklarına kadar indirdi. Tazvik o kadar ateşü, buse o kadar haris olmuştu ki, dişleri benim dislerime dokunuvor, avnı zamanda. göğsü, benim kendisine doğru eğilmiş vücudüme temas için geriliyor, yükseliyordu Bu sakat çocuğun buse=i kadar vahşi, nevmid bir buse asla görmedim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: