24 Ocak 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

24 Ocak 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

f CUMHURİYET 2 4 Ikincikânun 1941 [Doğru değil mi?|Talebe Yurdunun kurulmasında acele edelim! L Şehir ve Memleket Haberlerp Âsistanlar Ölümle nihayet İhtikâr yapan tlcarethaneler talimatnamesi bulan cerh Beş dereceye ayrılan âsistanlar haricde iş göremiyecek Üniversite tarafından hazırlanan yeni asistanlar talimatnamesi Maarif Vekâletince tasdik edilerek Rektörlüğe gonderilrniştir. Talimatnamede, asistanların kabul şartlarına, çalışma şekıllerine aid yeni hükümler kabul edilmıştir. Namzedlerin çalıştıkları şube ile alâkalı fakulteden mezun bulunmaları ve diploma derecelerile asistan olacakları dersin numarasının en az iyi olması lâzımdır. Âsistanlar, garb dillerinden biıinı bildiklerini imtihanla ispata mecburdurlar. Talimatnamede asistanlık beş dereceye ayrılmıştır. Birinci sınıf asistanların maaşları 60, ikinci sınıfların 50, üçüncü sınıfların 40, dördüncü sınıfların 35, be?inci sınıfların 30 lira olarak kabul edilmiştir. Açık asistanhkların lisan imtihanları, ilândan yirmi gün geçmedikçe yap'lmıyacaktır. İlk sene namzedlik senesi olacaktır. Profesörün ve dekanın teklıfi üzerine namzedi Rektör tayin edecektir. Âsistanlar, mensub olduklan kürsü, klinik profesörlerinin dırektifleri altmda çalışacaklar, profesörlerin tensibile seminerlerin, amelî kurlann idaresine iştirak edeceklerdir. Yalnız başasistan!ar, b?ğh olduklan kürsüleri alâkadar eden mevzular etrafında konferanslar verebileceklerdir. Yeni talimatnameye konan mühim bir kayda göre, âsistanlar bütün çalışmalarını ve dikkatlerini Üniversiteye hasredecekler, haricde hiçbir iş alamıyacaklardır. Bunun hilâhna hareket edenlerin derhal vazifesine nihayet verile cektir. Bu suretle, asistanların ilmî sahada yükselmeleri ve terfi etmeleri için her türlü İmkân verilmiştir. Tıb fakültesi klinik asistanlan ücretli olup, bunlar ihtısas yapınca ayrılabileceklerdir. [HEM NALINA MIHINA Yazan: W. Churchİll tngiltere Hinden b u r g. İsmi bile kendi gibi ağır. Hatta cesim cüssesi, kalın yapısı; uzun İH>yu, kalın kaşla. rı ve geniş sile bir nevi ahenk teşkil eden bir isim. Öyle bir yü2 ki on kere, yüz kere hatta bin kere büyütseniz de gene vakarından, hatta azamet ve haşmetinden hiç bir şeyler kaybetmiyecektir. Büyiidükçe insanı tesiri altında bırakacak bir yüz. 1916 da Almanlar onun tahtadan bir nümunesını, muazzam ve bütün insanların üzerinden bakar kanıetile tahta bir heykelini yapmışlardı. Ve yüz binlerce sadık hayranı gelir, Alman harb istikrazına bir medar olsun diye bir miktar akçe mukabiÜnde Almanyayı cihana karşı müda(aa eden bu dev cüsseli kahramanın vücudüne bir çivi çakarak giderlerdi. Bu putun bilâhare mağlubiyet ıstırabları arasında odun olarak yakılmak üzere yıkıldığı da malumdur. Fakat buna rağmen iesir yaşamıştır: Bir dev tesiri!.. Ağır ağır düşünen, ağır hareket eden, fakat her zaman emin; ayni tempo i)e kazanan yahud kaybeden, sadık, harbcu, fakat merhametli insan; vasala nazaran cesimülcüsse, hasüı insanlar araEinda bir dev! «Hiodenburg» un hayatı askerlikle başlamış, askerlikle geçmiştir Alman halkının asırlarca süren aile kavgalanndan sonra teessüs eden yıkılmaz birlik arasmda ve Bismark'ın, bu birliği kurmak hususunda giriştiği bütün harblere küçük rütbeli bir zabit olarak iştirak eden Hindenburg 1866 da Königgrâtz ve 1870 te Fransa. harblerinde bulunmııştur «St Privat. ın kanlı yamaclarında. Prusya muhahzının bu ebedî mezarı üzerinde, Hindenburg da korkıısuz yürekle yürüyenlerdendir. Hem de alaymın yarısından faztasını kaybetmek pahasına bir yürüyüş! O Sedan'da da harbetmiştir. Hatta Fransız çemberine yağdırılan mermi ateşi içerisinde Napolyonun da bulunduğunu farzederek: Başvekili Fransızlara karşı taburları ve alaylan değil, bütün Alman ordularını sovk ve ida re acaba ona ne zaman müyesser olacaktır? Bu küçük kumandan lıklardan acaba ne zaman kurtu lacaktır? Fakat gene seneler geçiyor ve ne mühim gün ne de daha büyük emel lerin tahakkukuna imkân elvermiyor. Ve tam merdivenin üst basamağma çıktığı anlarda tekaüdlük yakaitina Hindenburg Bismark'm ordularında da harbeden mütekaid general Uzun seneler, Fransaya karşı Alman ordularını idare etmek hulyasile yaşamıştı yapışıyor. Demek oluyor ki, artık bülün o nzun emcüerin tahakkukuna bdskaları kuınanda edecek; o büyük şeref başkalanna nasib olacak!... 1911 yıh cHindenburg» u Cincinatustaki nıütevazı ikametgâhuıda mütekaid bir general olarak buluyor. 1912, 1913 ve nihayet 1914 gelip çatıyor. Eski askerde bütün o eski emeller yeniden uyanmış ve kuvvet bulmuştur. Bütün hududlara doğru koşuşan Alman Beyazıdda Belediyece istimlâk enrdulan, kendi yardımile kurulan bu dilerek yıktırılan kahvehaneler sımuazzam harb mekanizması acaba onrasmda bir binadaki inhidam nedan müstağni mi kalacak?.., İşte Bus ticesinde, yıkanlardan Mürsel, Muh orduları, her toprağını karış karıs tanısin, Hasan ağır yaralanmışlar, Cer. dığı ve bir mücevher parçası gibi sevdiği rahpaşa hastanasine kaldırılmışPrusya topraklarını çiğniyorlar, ve o lardı. Bu üç yaralı, ifadelerinde «yıhâlâ tekaüdiyesini muntazam fasılalarla karken tavanın duvan sallandı, işalan bir sürgün hayatı yaşıyor. Acaba başıya ne yapacağımızı sorduk, teonu da nu maziye maletmişlerdir?... peye çıkıp kazma indirmemizi söyBütün bu ıstırablar kaderin bir cil ledl, biz de çıktık. Bumm üzerlne vesile 1914 yıhnın 22 ağustos gününün tavan çöktü, duvar güidür güldür üğleden sonra saat üçünde büyük bir yıkıldı, biz de enkaz altında kaldık» sünıra inkılâb ediyor; çünkü o, bu saatte demlşlerdir. karargâhı umumiden .Hazır mısınız?. Adliyece yapılan tahkikat, alâkamealinde bir telgraf almıştır. Ve bittabi •Hazırun!» diye cevab vererek bir kaç dar Belediye fen memurlarmm messaat içinde yola çıkmış bulunmaktadır. uliyetinl ortaya koymuştur. Yıkma Fakat Hindenburg acaba, nereye gi sırasmda fen memurlarınm orada diyor, kimse karsı harb için yola çıka hazır bulunmaması, ayni zamanda rılmış bulunuyordu. Ruslara karşı ise, yıkma işi bile olsa inşaata mütealbire üç hatta dört nispetinde adeden lik bu gibi Işlerden anlamıyan çöpfaik kuvvetlerle çarpışacaktı; ne mutlu çülerin bina yıkıcılığmda kullanılması, mes'ullyetl mucib görülmekona! Trende iyi bir tesadüf eseri olarak, tedir. Müddeiumuml Şekib Muslu onun ordusuna erkânıharbiye reisi tayin oğlu, tahkikatı ehemmlyetle derincdileD General Ludendorf ile buluşmuş leştiriyor. Yüksek tahsil gencleri için 0niversite idaresi tarafından, Parti ve Vilâyetin de yardımı temin edilerek bir talebe yurdu kurulması epeyce zaman evvel kararlaştırılmıştı. Her biri memleketin bir köşesinden gelerek İstanbul ve Beyoğlu cihetindeki hususî ev ve pansiyon iarda hem bir çok fazla masarif ihtiyar etmekte, hem rahatsız ve bakımsız bir hayat geçirmekte olan yüzlerce kız ve erkek talebe, bu kararm bir an evvel tatbik mevkiine konmasmı dört gözle beklemektedirler. Çünkü bugünden laaliyete geçilirse, o binadan ancak gelecek ders se. nesi zarfında Lstifade edilebllecektir. Talebenin yaşayış tarzlarmdaki keşmekes şüphesiz derslerini dikkat ve ihtimamla takibe mâni olduktan başka onlan vücudce ve sıhhatçe de sarsmtıya uğratmakta devam edeceğinden Yurda aid tetkiklerin çabukca bitirilip bu hayırlı müesseenin bir an evvel kurulmasında acele edilmelidir, diyoruz, İpliği kopmuş tesbih gibi... Dün bazı tüccarlar Müddeiumumiîiğe verildiler Fiat Murakabe komisyonu dün yeniden bazı ticarethane sahiblerinin ihtikâr yaçtıklarını tutulan zabıtlarla sabit görerek Cumhuriyet Müddeiumumiliğine verilmelerine karar vermiştir. Müddeiumumiîiğe verilen bu tacirler şunlardır: 1 Tahtakalede zücaciyeci David Levi, sattığı mallar için fatura vermekten istinkâf ettiğinden. 2 Beyoğlunda Molo Kuto 400 yardalık makarayı ikiye bölüp beher parçasını muayyen narktan fazla satmaktan. 3 Beyoğlunda Motola 233 kuruş azamî fiatla saülabilecek çorabı 350 ye satmaktan. Komisyon evvelki gün Fiat murakabe bürosunca kendisine bir misli fazlası verilen kârla da iktifa etmiyerek daha yuksek fiatla ayakkabı satan ve taksitle muamele yapan bir lüks mağaza hakkmda müzakerelerde bulunmuş, fakat bu müessese hakkında karar vermemiş'.ir. Evvelce ihtikârdan suçlu olarak Cumhuriyet Müddeiumumiliğine verilen keresteci Mihail ile Vasil hakkında ko misyondan ehli hibre istenmiş ve komisyon gönderilecek ehli hibreyi seç miştir. Doğrn değil mi ? Belediye fen memurlarının mes'uliyeti goruldu Ayakkabı fiatlanndakî anarşi Ayakkabıcılar Cemiyeti heyeti idare azası Fiat Murakabe komisyonu tarafından bugün bir toplantıya çağuılmıştır. Bu toplantıda ayakkabı imal ve fiatlaında görülen anarşinin bir inzıbat altına almması uzerinde görüşülecek tir. Mahkum olan bakkal Sultanahmedde Alemdar caddesinde bakkal İranlı Mehmed Ali, kaşar peynirini Murakabe komisyonunun tespit ettiği 90 kuruş yerine 100 kuruştan satMÜTEFERR1K tığı iddiasile mahkemeye verilmişti. İstanbul ikinci asliye ceza mahkemesi, Emniyet müdürü Ankaraya bakkahn Millî korunma kanununa mugitti halif hareketinden dolayı dün 25 lira Emniyet müdürü Muzaffer Akapara cezası ödemesini karar altına allın, dün akşamki ekspresle Ankara. mıştır. ya gitmiştir. Muzaffer Akalm, müdürlüğe aid Işler hakkında Dahiliye Vekâletile temaslarda bulunmak IKTISAD zere bir kaç gün Ankarada kala ücaktır. Dünkü ithalât ve ihracat Dün gerek kara, gerekse denlz yolile bir çok ithalât eşyası gelmiştir. Nusaybin yolile kanaviçe, manda derisi ve elektrik malzemesi, Avrupa tren yolile anason, kürk, asid sülfrik, Fransadan ilk defa olarak ipekli kumaş, otomobil aksaıru, Yugoslavyadan sigara kâğıdı, porselen, mıh çivisi, Almanyadan çimento, sigara kâğıdı, mukavva, kürk eşya, klmyevi madde, demir makine aksamı, Macaristandan cam, Yugaslavyadan mukavva, Bulgarlstandan kâğıd, çivi, südkostik, mukavva ve 55 bln kilo mangal kömürü gelmiştir. lardı. Tam birbirine uygun kumandan « Mutlak Napolyon da şimdi bu ve erkânıharb reisi. fcazanda ka> namaktadır.» demişür. Askerî üniformaya inkılâb etmiş kesHindenburg Prusya dünyasının âsıkı kin ve çalâk zekâsile adeta Hindendır. U hep Büyük Fredrik'in an'anesi İHirg'u itmam eden .eksiklerini kapatan irinde yaşar, «Her zaman uyanık ve tc bir erkânıharb reisi. Ve Hindenburg ne tik dur!» parolasına inanır. Potsdam'ın bu zekâya karşı kıskanc, ne küçüklükPrusjalılık ruhu içinde; parası az ve lere tenezzül etmez tabiatile, Ludendaima az yer içer bir sıuıf olan fakat dotf'la o kadar iyi uyuşurlardı ki onlan hiçbır zaman şerefi elden bırakmıyan birbirinin mütemmimi addetmekte asla bütün hayatını krala ve memlekete vak hata yokttır. Gencin âteşin zekâsı ve fctmiş olan askerî sınıf mensubu olarak seriülinfial mizacı, Hindenbnrg'un yaHindenburg dünyanın yeniliklerinden vaşJığı ve basiretile mezcedilince fevkaiâ ancak silâhların geçirdiği tahavviil ve de kuvvetli bir bütünlük hasıl oluyordu. Şimalde Tannenberg harbinde Rus orinkişaf derecesinde haberdar. hayatta dıısu adeden üçte bir nispetindeki Alvazifeden başka hiçbir felsefe tanımıyan man ordusu tarafından mağlub edilive ayni daire içinde dönen bir insandı. yor, sarktaki zaferlere mukabil AlmanOyle bir insan ki bütün emellcri anava ların Paris önlerinden püskürtülmesi de tanın azamet ve hasnıetini yükseltme gene onlara, harbln altı hafta İçinde Uzerinde toplanıyordu. Alman zaferile kapatılamıyacağını bir Hindenburg'un hayatı börlece sene hakikat olarak öğretmiş bulunuyordu. (Arkası var) lerce sürüp gitmektedir. Şu mel'un Zabıta vak'aları İbrahim ve Tahsin adında iki ar. kadaş Tarabyadan İstanbula gelirlerken, bunlardan İbrahim muvazenesini kaybederek denize düştnüştür. Sabahm ayazmda Boğaz sularında bir hayli banyo yapan İbrahim, arkadaşınm feryadına koşanlar tarafından muhakkak bh* ölümden kurtarılmış. Beyoğlu hastanesinde tedavt altına alınmıştır. Esnaf cemiyetleri toplantıları Esnaf cemiyetlerinin bu aym on beşinde başlamış olan heyeti umumiyelerinde ekseriyet hasıl olmadığından hepsl tehir edilmiştir. Kunduracılar cemiyeti heyeti umumi yesi ikinci defa olarak, bu ayın 27 sinde, arabacüarın şubatm beşinde, bahkçılar ve ekrnek yapıcıların altısında, bahçivanlarm yedisinde, yükçülerin onunda, kasablarm ve garsonlann on ikisinde, marangozlar ve sıvacıların 20 sinde, lokantacıların da yirmi sekizinde yapılacaktır. Şehrin içinden Karikatür sergisi Gönderilen eserlerin az olmasına rağmen sergi muvaffak olmuş sayılabilir it Bebekte Dereboyu 35 numarada oturan Fethi Demircinin oğlu 9 yaşlannda Hasan, civarlarındaki yıkılmasına lüzum görülen metruk thracat evm altında oynarken, birdenbire Dün şehrimizden yapılan ihracat yıkılan enkaz altında kalarak muh 100,000 liralıktır. Bu meyanda Altelif yerlerinden yaralanmıştır. man yaya tütün, Yunanistan ve İif Sirkecide Hüdaverdl hanmda talyaya balık ihrac olunmuştur. oturan Yodanın 13 yaşlarmdakl kızı İzmir ithalât tacirleri Lusi, Yedikule tramvay caddesinden geçerken şoför Bahaeddinin işehrimizde daresindeki kamyonun çarpmasına İzmirden Ankaraya giden ithalât maruz kalarak başından ve vücudünün muhtelif yerlerinden yara tacirlerinden mürekkeb bir heyet Başvekilimiz Dr. Refik Saydam talanmıştırrafından kabul edümiş ve Basyekiir Fenerde Salmatomruk mahal llmiz tacirleri dinledikten sonra lesinde oturan Tayfurun 5 yaşlarm kendilerine yardım edileceğinl, fadaki oğlu İhsan, komşu bahçede kat darlık ve ihtikâr yapmağa doğoynarken ağzı açık bulunan kuyu ru atılacak her adımın olduğu yerya düşmüş. etraftan yetişenler ta de kırılacağını söylemistir. rafından kurtarümıştır. İzmir ithalâtçılar heyeti Ankaraif Şişhane caddesi l numarada dan şehrimize gelmiştir. oturan Hayımm dört yaşındaki kızı 250 çuval kahve çıkarıldı Ester, odada oynarken mangal ü Gümrükten çıkarılacak kahvele zerinde duran tencereyi devirmiş ve dökülen kaynar sularla muhtelif rin Ticaret müdürlüğünce ve birliklerce muamelesi ikmal olunduğun yerlerinden yanmıştır. dan dün 250 çuval kahve ithal olunmuştur. vustraha kıt'alan, 30 saat süren bir hamleden soıua Tobruğu aldılar. Bir buçuk a.vdanberi Libyada manzara şudur: 1taKanlann 1911 sonbaharında, ele ge$ii'dikJeri Bingazi sahillerinde, o tarilnen 1940 birincikânununa kadar yaptıkıarı büyük küçük kaleler birer birer duşuBlıkaç gece evvel Tophanede kahvec. jor. £ylulde işgal ettikleri Mısırın garb Ahmed Türkkan tarafından bıçakla ya çolu topraklarında yaptıklarını da heralanan hemşerisi Mustafa, kaldırılığ saba katarsak Sidi Barrani, BukI5uk, Beyoğlu hastanesinde ölmüştür. Sollum, Kapüzzo, Şeferzen, Sidi Önıer, Zabıtaca müddeiumumiîiğe getirilen Maddelana, Bardia, Tobruk, birbiıi pekahveci ile kardeşi ve arkadaşları, Sul •inden, ipliği kopmuş bir tespihin tanetanahmed ikinci sulh ceza mahkemesine leri gibi, pıtır pıtır doküldüler. gönderilerek, hâkim Salâhaddin Demirİtalyanların bu yıldırım hezimeti elli tarafından sorguya çekilmi^lerdir (yıldınm taarruzu olur da yıldırım heAhmed Türkkan hakkmda öldürmekten, zimeti olmaz mı?) o kadar çabuk oldu kardeşi İdrisle hemserilerinden KemaJ ki hakikaten şaşmağa değer. Düşününüz ETZUTUTO, Şükrü Linco, Şevket Taner ki Bingazi havalisini, çakmaklı tüfeklerhaklarında öldürmeğe teşvikten tahki le müdafaa etmiş olan Sünusiler bile kat yapılmaktadır. Bu esastan sorguya İtalyan ordusuna 1911 den 1932 ye kaçekilenlerden kahveci Ahmed Türkkan, dar 20 sene mukavemet etmişlerdi. şöyie demistir: Graziani, 20 senede (galiba 10 senesi t Mustafa, sah gecesi, ben kahveyi kendi kumandanlık zamanındadır) alıkapatırken, çıkageldi. «Sen ne diye be nanı 20 günde vermek suretile bir hezinim kapımı çalıp da kaçıyorsun?» diye met şaheseri yarattı. Bu muharebeler, bana çıkıştı. Halbuki ben böyle birşey harb tarihine herhalde geçecektir; fakat yapınış değildim. Lâf dinlemedi, bağır koca bir ordunun, bir tek meydan mudı, çağırdı. Sonra büsbütün kızarak ta harebesi vermeden ve hasma bir alay bancasını çekti, üzerime bir el kurşun mevcddunda zayiat dahi verdinneden, sıktı. Sağ kolumdan yaralandım, bak birer ikişer gün dayanabilen kalelerde tım, daha kurşun sıkacak, üzerine atıl eritiımesine misal olarak. dım, omuzlarından çökerttim, tabanca Bu mükemmel hezimeün eşsiz kahrayere düştü, birden kaptım. Kaçıp da manı Mareşal Graziani nerelerdc? O, canımı kurtarabileyira diye, ben de onun kalçasına doğru silâh boşalttım. Sidi Barranide, Bardiada ve Tobruktaki Beni kovaladı, amma yetişemedi. Kalk arkadaşlarmdan daha talihsizmiş ki Mıtım, yaralı yaralı hemşerilerden Şükrü sırın ehramlarım Napoleon gibi değil; kılıcsız olarak görmekten bile mahrum nün evine gittim.» oluyor. Bu gidişle galiba, nihayet, İtalŞükrü Linco, Ahmedin gece kendi e yan meclisuıde «Tunus, Tunus!» diye vine yaralı gelmesi üzerine onu taksile bağıranlann arzularını yerine getirmek Beyoğlu hastanesine götürdüğünü, hem İçin, oraya gitmek mecburiyetinde kaşehri Mustafayı da orada yaralı yatıyor lacak! gördüğünü söyledi. Gerek bu, gerek diİsviçre gazetelerinin yazdıklanna göğer sorguya çekilenler, Ahmedi, Mustafayı öldürmeğe teşvik etmedikleri kay re, Mareşal Graziani, en az iki zırhll dile, «her ikisi de hemşerimizdi» dedi Alman İtalyan da değil, Alman! tümeni gönderilmedikçe LJbyanın müdaler. faası mes'uliyetini artık kabul edemiHâkim Salhaddin Demirelli, Ahmed yeceğini Romaya bildirmiş. Sanki şimdiTürkkan hakkında tevkif müzekkeresi ye akdar Libyayı müdafaa ediyormuş keserek, ötekileri sahverdi. Adliyece, gibi. tahkikat genişletilecektir. O, bn başaramıyacağı isi yakasmdan atmak için, iyi bir bahane bulmuş. Çünkü istediği şey, aşağı yukan, muhalin ADLÎYEDE mümkün kıluımasıdır. Alman zırhlı otove tanklan yüzerek Erik ağacına çıkan çocukları mobilleriimkânını bulsalardı, engindenizl geçmek Aktaşlarken... denizi değil, daracık Kale boğazuu geSultanahmedde Akbıyıkta Keres çerek İngiltereyi istilâ ederlerdi. Alman motörlü ve zırhlı tumenlerl teci sokağında 35 numaralı evde oturan All, İstanbul İkinci asliye ce Dünkerk'te yapamadıklarını Libyada za mahkemesinde yaralanmağa se yapmak için, nakliye gemilerile de olsa, beb olmaktan muhakeme ediliyor çöle gelirler mi? Gelmek isterlerse, Mıdu. Tahkikata göre, Ali, evinin bah sırdan önce, Libyayı yeni baştan fethetçesine girerek erik ağacına çıkan mek lâzım geleceği Için, bu pek zahmahalle çocHklarını tasla kovala metli işi kabul edeceklerini sannuyorus. Almanlar, Libyaya gelirlerse Mareşal mış, attığı taşlardan biri Mustafa isminde bir çocuğun kafasına ras Graziani'nin dahiyane sevk ve idaresi gelmiş, yaralanarak bir müddet altında, pek çabuk Mısırdaki Sfenksin hasta yatan çocuğun başında de kınk burnunu veya Gandi'nin beyaa vamlı bir ârıza kalmış. Mahkeme, roeşlahini göre«eklerini bildikleri için, dün bu yüzden Alinin bir sene hap memleketlerinin kendilerine muhtac olsine karar vermiş, ancak çocukla duğu bir zamanda, bu seyahati ihtiyar rın bahçeden erik. koparmasını tah etmezler fif sebebi saymış. cezayı sekiz aya indirmiştir. Ali, Mustafa cocuğa 25 lira tedavi ücreti de ödeyecektir. Tophanede yaralanan Mustafa hastanede öldü HALKEVLER1NDE Eminönü Halkevinde Emlnönü Halkevt yeni bir faaliyet programı hazırlamaktadır. Program halkın ve gencliğin bilhas. i.a fikrî ve meslekî sahada istifade etmelerini temin edecek mahiyette olacaktır. Bu maksadla Halkevi başkafliı doktor Yavuz Abadan yarın saat 17 de Üniversite gencliği mümessillerile Halkevinde bir hasbıhal yapacak ve onlardan neler istediklerini soracaktır. «U» D> Crupu Bükreş elçimiz dün gitti Bir müddet evvel hükumet merkezile temaslarda bulunmak üzere gelmiş bulunan Bükreş büyük elçimiz Suphi Tanrıöver dün Köstence tarikile Bükreşe hareket etmistir. Bükreş büyük elçimiz hareketinden evvel demistir ki: < Bir aydanberi mezunen burada bulunmakta idim. Bugün vazifemin başma dönmekteyim. Rumanya hükumetinin, Türkiye ile olan ticarî münasebetleri lâyıkı veçhile telâkki ettiği şüphesizdir. İki memleket arasındaki ticarî vaziyet normal seyrini takib etmektedir> 9 uncu sergisi yarîn açıhyor Sazlı kahveler Haftanın muayyan günlerinde sas getiren kahveler bugünlere mahsus olmak üzere hususî tarife tatbik etmektedirler Belediye bu tarifelerin İktısad müdürlüğünce tasdikma lüzum görmüs ve alâkadarlara bu yolda tebligat icra etmiştir. Üsküdar iskelesinin tanzimi «D» grupunun resim sergisi yarın Güzel San'atlar Akademisi salonlarında saat tam 16 da açılacaktır. Bu münasebetle İstanbulda bulunan Güzel San'atlar müdiri umumisi Tevfik Ararad da «D> grupu hakkında bir konusma yapacak ve sergiyi açacaktır. Bu sergide «D» grupuna mensub GOMRÜKLERDE değerli san'atkârların bir çok yağlı boya tabloları ve heykelleri teshir Gümrük ve İnhisirlar edilmektedlr. «D» grupunun dokuzuncu sergisl Vekili şehrimizde olan bu sergi bir hafta müddetle aGümrük ve İnhisarlar Vekili Raif çık kalacak ve herkes tarafından Karadeniz dün Ankaradan şehrimi serbestçe gezilebilecektir. ze gelmiştir. Gümrük ve İnhisarlar Vekili şehrimizde bir hafta kadar kalacak ve burada Vekâlete bağlı Gene Fransız ressamlarının muhtelif dairelerde tetkikler yapasergisi caktır. Aym 25 inci cumartesi günü BeyRaif Karadeniz, dün İnhLsarlar oğlunda Anadolu hanmda «Muasır umum müdürlüğünde tetkiklere Fransız ressamları» nın eserlerinbaşlamıştır. den mürekkeb bir sergi açılacaktır. Üsküdar iskelesinin tanzim plânı Nafıa Vekâletince tasdik edilir edümez Belediye, burasmın plâna göre açılmasına ve tanziınine başlıyacaktır. Buradaki elektrik muhavvile merkezi de yeraltına almacak ve sahüdeki girintilt çıkıntüı kısım ıslah edilecektir. tiıdim! Sergide Necmi Rızanın, Zahir Güvemlinin, Mazhar Nazım Resmorun, Orhan Uralm da kendi tarzlarında güzel parçaları var. Hele Zahir Güvemlinin cNurullah Atac» portresine bayıldım. Üstadımızın; bu portrede hoşuna gitmediği bir yazıyı zaten hangi yazı hoşuna gider kü. olanca hıncile berbad etmeğe hazırlanır gibi bir hali var. Necmi Rızayı da bu arada unutmıyalun. Plâjda iki çıplağı konuşturuyor: Erenköyündeki arsaları satmışsm! Ne yapayım?. Elbiselik kumaş almak lâzımgeldi. Ve işte Mazhar Nazımın meşhur karikatürü: «Muiz on para yuttu!» (Muvaffak İhsan) m kaleminden damlamış iki muvaffak portre cördüm: Atatürk ve İnönü... Birkaç gölge ve beş on çizgi ile bir insan çehresinin en seçkin hatlan ancak bu derece canlandırılabilir. Her halde bu serginin görece|i rağbet, müteakıb sergilerin muvaffakiyet derecesi için hakikî bir ölçü olacağına şüphe yoktur. İlk adımlann daima tereddüdle atıldığmı hesaba katarsk, karikatür sergisinin zamanla tashih edileceğine şüphe olmıyan ufaktefek kusurlarmı hos görebiliriz. Salâhaddin GÜNGÖR Sergiden bazı karikatürler Dudaklarımızda var. San'atkârlar, zoraki de olsa bir . Yazan : beğendikleri karimiktar tebessüro •• • I katürleri arasından • yaratmağa her zaonar tanesini seçip mandan ziyade ihgondermişler. tiyacımız var. DünEn başta «Cemal ya hâdiselerinin kanlı seyri içinde, mü Nadir» in karikatürleri, karanlık bir temadiyen harb intıbaları, harb tefsir odada parlayan ışık huzmeleri gibi, zileri, harb ihtimalleri. harb nazariye ve yaretçilerin adeta gözüne giriyor. faraziyeleri ile karşılaşa karşılaşa, her Meselâ, şu küçük telefon muhavegün ayni filmi görmeğe mecbur olan resini dinleyin: seyircilerin iç sıkıntısını hissetmeğe Hâlâ Atinaya giremedin mi kombeîlamıştık. •$• şu?. . Beyoğlu HâTkevinde* dün açı'.an ka Londradan mı telefon ediyorsun rikatür sergisî.1 • ^ıın • zamanmda imdaHer Doktor?. d'*"'za yetişmis demektir. Bu konuşmanın kimler arasında geçAodülhak Hâmidin dediği gibi: tiğini anlamak için, karikatürü gör*Ancak hayâlâen gelir insana tosüyeU meğe hacet yok. Lejandmı okumak •P'.r iğbirârdır yüziUgülmez halcılzat'm!» kâfi!.. Düşünülse, zaten Ş karikatür dediU İşte bir başka eser: ğimiz şey de ruhlarnfcj' biraz da Kızıldenizi sihirli asasile ikiye ayırıp bol olan ha (Firavun) un şerrinden halâs olan Musa kalıb hakil^tteT ç> dan doğrnarnıj Peygamberin hayali, Manşın bu yanmyale kaçmak ihti; mıdır?. da, elini şakağına dayamış, arpapcı kumrusu gibi düşünen zata hitab ediBizde, toplu bir nâlde açılmış belki yor: de Uk karikatür meşheri olan fau ser Beni darıltmamış olsaydın, şimdi gide, topu topu yüz yirmi parça eser sana (Man§) ı geçmenin sırrını öğre Salâhaddin Güngör ungor Erenköyünde oturan ihtiyar bir dostum vardır. Geçenlerde ziyaretine gitmiştim. Onu neş'esiz, hattâ biraz ke derli buldum. Daha salonun kapısında beni: «Bugün çok karanhk bir günüm, diye, karşıladı. İyi ettin de geldin. Eski bir hatıra... Günler bu hatırarun üzerine bir yığın halinde dökülmüş, örtmüşlerdi. Fakat bugün kâğıdlanmı karıştırırken bir mektub buldum ve her şey dün olmuş gibi hafızamda canlandı. Karşılıklı oturduk. Konuşmak, anlatmak ihtiyacmda olduğunu anlamıştım. O, dudaklarından hazin bir tebessümün gölgesi geçerek: Bundan senelerce evvel gene bir kız tanımıştım, dedi. O zaman ben kırk yaşmdaydım. O on dokuz yaşmdaydı. Sanki etten, kemikten değil, yalnız ruhtan yaratılmış bir mahluk. Herkes onu acaib buluyordu. Ben de onu anlamıyordum. Fakat öyle harikulâde bir güzelliği, öyle saf ve teshirkâr bir hali vardı ki ak saçlanma bakmadan ona âşık oLmuştum. İhtiyar dostum yorgun bir tavırla içini çekerek yüzüme baku. Şimdi bunu itiraf edebilirim, dedi. Fakat o zaman bu aşkı ona göstermemek için elimden geleni yaptım. Fakat ne garib çocuktu Yarabbim! Ruhan hasta olduğu muhakkaktı. Etrafındakileri olduklan gibi görmesini bibniyordu. Onlan kafasında harikulâde mahluklar halinde yaratıyor ve bir gün hiç de öyle olmadıklannı gördüğü zaman büyük buhranlara düşüyordu. Gözleri hummalı, harekçHeri muvazenesiz ve daima bir şeyler bek)er gibi asabi, hasta bir gününde bana KUçUk hlkâye ir delinin mektubu.. şöyle demişti: Hayır, hayat bütün bu pislik lerden, alçaklıklardan ibaret değildir. Ruhumuzu şifakâr ellerin iyi edeceği, harikulâde güzelliklerin gözlerimizde açılacağı zaman da geleceklır. Yalnız beklemesini bihneli. Ve o dediği gibi bekliyordu. Yavaş yavaş değişmeye, iyileşmeğe baçlamıştı. Bir çiçek gibi açıhyor ve ben onun kar.?ısında çılgmca hareketler yapacak kadar sarsıldığımı hissediyordum. Babası zengin adamdı. Bir gün ecnebi bir memlekete seyahate çıkması icab etti. Ona kızuu da beraber alıp gitmesini tavsiye etüm ve onlar baba kız gittiler. Ondan uzaklaşmca daha kolay unutabileceğimi düşünmüştüm, ne hodbinlik değil mi? Bir iki ay sonra babası yalnız avdet etti. Bana zavallı kızın ölmeden evvel yazdığı bir mektubu getiriyordu. Dostum yerinden kalktı. Odadan çıktı, biraz sonra elinde sararmış, yazıları silinmiş bir kaç mektub kâğıdı ile avdet etti. Mektubları bana uzatarak: Bu mektubu yazdığı zaman bir akıl hastanesine kapamışlardı, dedi. Oku, çılgın gibi sevdigim insanı, o aziz mahluku farkına varmadan nasıl felâkete sürüklediğimi anlayacaksm... Fakat ne bilirdim ki... Hayatımda böyle acaib bir mektub okuduğumu hatırlayamıyoruTi. Ne bafi, ne sonu belli idi. Şimdi. keskin bir damlar buz gibi parmakları ile vücu dümü yokladılar, kafama, gözlerime baktılar ve renksiz acı sular verdüer, Sonra bana «düşünme. dediler. Halbuki işte şakagım gene öyle durmadan atıyor. Orada ağrıyan bir damar var. Ve eğer onu oradan söküp atabilsem zekânın nurları ile aydınlanmış saürlar, şimdi saçmahğa varan garib fi kurtu! acağımı biliyorum. Babami günlerdir göremiyorurı. Bir kirler, ve sık sık mustarib zavallı bir kere yanında sarışın, ale^ dudaklı, ruhun iniltileri... şeytan bakışh bir kadınla gelmişti. Bu Mektubu aynen aşağıya alıyorum: «Sana deliler hastanesinin küçük bir kadm beni okşadı. Boynunda baba hücresinden yazıyorum. Dört tarafun mın çalmasınlar diye, boynumdan al beyaz duvarlarla çevrili, üzerimde to dığı incilerimi gördüm. İncilerimi alpuklarıma kadar inik bir deli gömleği mak için üzerine atıldım. O zaman beni var. Beni buraya niçin kapatmış ol bağladılar. Ellerimde hâlâ o bağların duklarmı bir türlü anlayamıyorum. kızarmış izleri var. O gündenberi baÇok ağlamıştun ve ölmek istedi^imi bam yalnız geliyor. Ama pek se>TekM Onu da eskisi gibi sevmediğimi hissesöylüyordum. Acaba onun için mi? diyorum. Benım sevmek için susamış Buraya gelinciye kadar müthiş bir bir kalbim varken sevememek, ne mütseyahat yaptık. Etrafımızda hep ya hiş şey bu! bancılar vardı. Bütün gözler üzerimize Sen çocukluğumu bilmezsin. Daha merak ve heyecanla açılmıştı. Babam, çalmasınlar diye, kolumdan bilezikle o zamandan o kücük kalbim sevmek O gün'erin bir rimi, boynumdan incilerimi çıkardı. için nasıl çırpmırdı! rüyası gibi tatlı, ilik güzelliğile dolu ve Onları ne kadar sevdiğimi bilirsin. Ben pek çabuk geçtiğini hatırhyorum. Daha onlarla ve beyaz ipek elbiselerimle bir doğrusu öyle harikulâde şeylerin ba peri kızına benziyordum. RuyEİarımda sımdan geçmiş olduğunu sanıvorum. gördüğüm, masallarda dinlediğim peri Öyle uzak silik hatıralar ki.. Sanki a kızma... Artık bileklerimde o incecik namdan on altı yaşımda do°muşum altın halkacıkların şıkırtılarını duy gibi, asıl hatırladığım bu yakın sene • muyor, göğsümde iri beyaz çiçekler lerdir. gibi açmış incilerimin avuçlarıma ürKendimi aynalarda seyrettiğim, ipekpertiler veren yuvarlaklığını ve se ten ve ışıktan yoğrulmuş gibi hefif ve rinliğini hissedemiyordum. Köşelerde taze, hissettiğim o ilk genclik zamanbüzülüyordum. Yolculardan korku larım.. Aradan belki beş sene bile geçyordum. Zaten ben insanlardan daima medi. Halbuki işte ben burada, bu dört korkmuşumdur. Halbuki onları ne kaduvarın arasında beyazlar içinde cücedar sevmek isterdim. leşmiş, solmuş, küçücük bir ihtiyar giBeni buraya niçin kapatülar. Evet biyim. Binlerce sene yaşadığımı zanneniçin? Beyaz gömlekli, ağır bakis.li a diyorum. {5onw yann)

Bu sayıdan diğer sayfalar: