April 22, 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

April 22, 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hakik? vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL 'ı 22-4-934 Her hakkı mahfuzdur Tefrika: 30—| en kısımların hulâsası | Ütarakeden sonra Istanbulda A- nadolu tehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. mütemadiyen çalışıyorlardı. — Leyhte bir grupun içlerine aldık- ları fihami İsmindeki genç Glatada Ariyan hanına tercüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- mişti . Bu adam uzun bir müdavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya çalışmış: | fakat ,Kâhyanın arkadaşları — tarafın- dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat- mıya çalışryordu. (M. S.) Beyin bana anlattığına göre, Bocis kendilerini çok iyi kar- şılamış, fakat maalesef — müsbet bir cevap verememiş. Yalnız: — Bana bir kaç gün müsaade ediniz, hükümetimden telgrafla sorayım. Bu hususta müzakerede bulunmıya salâhiyetim yok. Demiş. Bence Bocis'in bu şekil- de bir cevap vermesi, öğrenmek is- tediğimiz neticenin — ehemmiyetli olmasmdandır. Yunanlıların — bi- zimle uyuşacaklarına sureti kat'- iyyede kanaatim var. Zaten aklı- selim de bunu gösterir, (K.) Bey: — Aklı selimin bunu gösterdiği şüphesizdir hoca efendi hazretle- ri, yalnız bir endişem var. Acaba Yunanlılar, Trıkyı ve İzmiri, br rglıFHıı' T 1zmiri, hrıhıqlır veya br- rakmamışlar bu mühim değil, Dü- veli İtilâfiye ile hoş geçinmek mec buriyetinde olduğumuzu unutma- malıyız. İngilizlerin, İzmir ve ha- valisini Yunanlıların işgaline mü- saade etmeleri, göz yummaları bu na taraftar olduklarına bir delil değil midir. “Hayır efendim, İzmiri, Trak- yayı vermeyiz,, desek bile bu ni- hayet bir temenniden ileriye ge- çemez, Yeni bir harbe mi girece- ğiz. Ne ile., Bir İzmiri alacağız di- ye bu kadar yıllık Osmanlı salta- | Natınr nare mi atacağız. Hoca Sabri, bu cümlesini bitir- | memişti. İçeriye hiç haber verdir- meden (Ş.) Bey girmişti. Hoca Sabri büyük dehasının (!) erişil- mez mubakemesinin (!) çarkları- nr durdurdu. Tefrika: No12 A Bunlar yorulmadan, bılmadan | (Ş.) Bey Hoca Sabri Efendiyi görünce şaşaladı. Zamanın muh- terem (!) Şehislâmı nasıl olmuştu da tenezzülen bu daireyi teşrif buyurmuşlardı? Evvelce ne — ko- nuştuklarını burada bulunmadığı için işitmemişti. Belki, hususi bir mesele bakkında müdavelei efkâr da bulunuyorlar endişesile: — Acaba rahatsız mı edece- ğim, efendim. Bulunmamda bir mahzur varsa işaret buyurunuz da ayrılalrm, dedi. Hoca Sabri gösterdi: — Hayır, rica ederim (Ş.) Bey buyurunuz.. — Efendimiz hazretleri, daire- mize teşrifiniz bize şeref verdi. — Estafurullah... Bilirsiniz, a - Efendi, aşinalık rasıra vakit buldukça uğramak- tan ve sizinle sohpet etmekten hâz duyarım. — Eksik olmayınız, efendim. — Bilmezsiniz, burada bulur- duğum zamanlar cidden geniş ve | ferah bir nefes alırım, Mesaili di- niye ve siyasiye ile teveggulden tasavvur edilemiyecek kadar hal- siz kalıyorum, Bu sefer de şehis- lâmlık vazaifi âzimesinin efendi- miz hazretleri tarafından bende- nize tevcih buyurulmasmı, kendi- lerine karşı bir zaafı deriımim mevcut bulunmasaydı reddede- cektim. Hele damat Ferit Paşa ile yıldızımızm barışık olduğu — za- manlarda beraber çalışmak ne ise.. Ya şekerrenk bulunduğumuz — za- man iş tamamile berakis oluyor. — Aman Efendim, bizim — bil- mediğimiz bir mesele mi var? — Pek mesele var denemez. Fa- kat, damat nedense bu son günler- de benim meşihat makamımda bu- lunmamı kendi - muvalfakıyetsiz- liğine bir delil telâkki ediyor zan- nmdayım. Hele Hürriyet ve İtilâf Fırkasile aramda tahaddüs eden meseleden sonra... Maamafih benim anlayışıma göre damat bunda bir — dereceye kadar haklıdır da.. Fakat hakikat şu ki, onun muvaffakıyetsizliğine sebep gene ancak kendisidir. Ef- kârı umumiyeyi iyi kolh_mıyı, iyi hüsnü idare etmeyi bilmiyor. Da- ha sonra beni makamı meşihate getiren kendisi mi ki değersiz gör mekte haklı olsun.. HABER — Akşam Postası | Tariht Tefrika: 24 Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- şinen aldığı bin altıma mukabil, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci AH baba, her tehlikeye rağmen bu kı- zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli. kanlıya braktıktan sonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanın hıyanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. Bahçeye çıktıkları zaman aorta- hik çok karanlıktı. Ağaçların ara - sından sine sine yürüdüler.. Büyük demir parmaklıklı kapıya yaklaş- tılar. Petroviç kapıda bekliyordu. Fatma, fedakâr bahçıvanın ya - nma sokuldu: — Beni esaretten hürriyete ka- vuşturduğun için, seni ölünciye ka- dar unutmryacağım, Petroviç! Petroviç, Fatmayı böyle yakışıklı bir delikanlı ile birleştiğinden çok memnundu. Ötesini düşünmüyor- du. — Siz mes'ut olun, çocuklar.. Ve yakayı ele vermemeğe çalışın! Gerisini düşünmeyin! Diyerek yavaşça kapıyı arala - dı. (K ) ve (Ş.) B"'" tasdik et-| Gürcü dilberine, gene onun yardı- I mı ile hem de ne kadar kolaylıkla Sabri Hoca sözüne devam etti: | kavuşmuştu. tiler. — Anadolunua günden güne kuvvetlendiği inkâr edilemiyecek bir hâdisedir. Bunda yegâne sebep * gene damattır. Bu, onun yolsuz hareketlerinin neticesidir. ($.) Bey şehislâmın — sözünü- kesti: — Sözünüzü bal ile kestim, & fendimiz hazretleri, dedi. Dün bir yerden ehemmiyete değer bir ha- ber işittim. Ömer Faruk Efendi hazretlerinin Anadoluya kaçtıkla- rr çok kuvvetle söyleniyormuş, a- caba bunun aslı var mıdır? Şehislâm gayet telâşlı bir şekil- de: — Asla asla.. Bu baştan aşağı yalan, nereden işittiniz? (Devamı vur) | lerve önündeki hayaller yar KAYBOLAN | SEVGİLİ 4& Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı Mllellm' ( va Nâ ) Geçen kısımların hulâsası | için n bir çok yerlere asılmış olan Gazi- Balkan misakı için “Türk sefaretinde bir balo veriliyor. Genç diplomatlardan Muhsin Raşidin Yunan diplomatların- dan Erci Behzadise karşı beslediği müthiş kini, silâh fabrikaları mümes- sili Ert of Sad körüklüyor... Muhsin, Erci Behzadise tabancasile ateş edecek derecelere gelmiştir. Fakat, önünde, bir tablanın belirdiği- ai görüyor. Meğer, kendilerine Ercinin çarptı- ğı adamlar, Tevfik Rüştü Beyin etra- fında balka olarak söylediklerini dinli- yenlermiş... Bunlar dağılmca, Muhsin Raşit, Türkâye hariciye vekili ile göz göze geldi. Tevfik Rüştü Bey, baloyu tezyin nin ve İsmet Paşanın büyük resimleri altında duruyordu. Muhsin Raşidin tabanca tetiğinde duran eli titredi.. Hâlâ, için için: — Büyük babam da, babam da, | amcalartm da, benim gibi sulh fikrine | kapılmış, asırlık düşmanlarımızla u- yuşmak yolunu tutmuşlardı... Fakat, banlar, nasıl aldandıklarını, sonradan, acı acı öğrendiler..., diye söyleniyor- du . Ve gözlerinin önünde, Ferihanın hayali, Başpınar köyü faciası ve kita- besinda “Tntikamımı unutma,, diye ya- zılı olan mezar dolaşıyordu. Tevfik Rüştü Beyi ve resimleri gö- rünce, tetiğe dokunan parmallarına | zaaf geldi... Beyniae hürum eden fikir- vaş yavaş silindi. Boğucu bir odadan bir yaz sabahı- na başını çıkarmışçasına ferahladı: — Mademki onlar böyle istiyor.. di ye düşündü. Böyle olmülıdır.. Ben san- ki onlardan daha mı çok — vatanperve- rim?... Onlar sanki benim düşünceleri. min istihalesini geçirmeden mi bu an- laşma neticesine vardılar?. Bu üç Türk Feriha gibilerinin macerasını bilmiyor n? Hepsinin birden matemini tut- muyorlar mı?.... Erci Behzadis, Muhsin Raşidin bir anlık durgunluğundan istifade ederek yan tarafa doğru sıyrıldı.. Şimdi, genç diplomat, hariciye ve- kâli ile karşı karşıya kalmıştı. Doktor Tevfik Rüştü Bey: — Ne o, çocuğum? diye sordu. De- min seni sordum. Neredeydin?... çalıştığın için rabatsızlandığını zannet- tim... Balo başladığı halde ortada yok- tun... Merak ettim-- Hem, merak et- mekte de haklı imitim. Ne kadar sol. | muşsan.. Titriyorsun.. Hastasın gali. ba... Haydi, git, .ıur-h-l €t bari... Ay, senin sulh dalın da Yok-. Dur, yakana kendi elimle takayım | dular... Iki gün, iki gecedir, UYumadan boyuna | İn k - .22 Nisan 1834 —» 22 Nisan 1934 —| Müellifi: /shak FERDI Ahmet sevgilisinin koluna gire- rek sokağa çıktığı zaman arka cad dede cinler top oynuyordu. Şato- , dan iki yüz adım kadar — uzaklaş- tıkları halde henüz hir arabaya rastlamamışlardı. Ahmet yolda bir jandarma ile karşılaşacağından korkuyordu. — | Nihayet korktuğu başına — gel- | di.. Uzaktan gece devriyesi görün- | Mmüştü. Fatma bu yolları Ahmetten biliyordu. — Jandarmalar görmeden yan sokaklardan birine sapalım... Diyerek Ahmedin kolundan çekmişti. Dar bir sokağa saptılar.. Yürü- düler.. Başka bir sokağın ağzımda duran boş bir ırıbıyı atladılar.. Uzakaştılar. Ahmet ihtiyatı elden bırakmı- yordu. Eve yaklaştıkları zaman başka bir sokağın ağzında araba- dan inmişlerdi. Eve yürüyerek git- tiler. Artık ne jandarma.. Ne va- k.. Hattâ ne de Ali baba tehlikesi vardı. Ahmet: — Tiflisin altını üstüne getirse- ler, bizi gene bulamazlar. | Diyordu. Ali babaya nerde ev| tuttuğunu söylememişti. — Evvelce | birlikte ev tutmak teşebbüsü var ken, Ahmet bunu kendisi için teh- | likeli görmüştü. Ahmet kendi kendine: — Öküzü öldürüne sürütürler. Diye söyleniyordu. Ahmet, Ali babanm kaçırmak istediği biricik iyi Ahmet ertesi sabah Ali babanın yattığı otele gidecek ve kendisine | Fatmanın saraydan — kaçırıldığını söyliyecekti. O gece, iki sevgili gibi, birbür lerine sarılarak sabaha kadar uyu- — 21 — Ahmet, sabahleyin şehire indiği zaman, caddelerde ve Müslüman mahalleleri arasında hiç bir fev- kalâdelik görmemişti. Acaba Fat- manın saraydan kaybolduğu he - nüz anlaşılmamış mıydı? Şatoda: — Henüz uyanmamış olacak ki, kalkmadı.. / Tevfik lerde, herkese ayrı ayrı hitap edebil- mek maharet ve inceliğini gösteren bir zattır. Kendisine beş dakika evvel, biri, sulh manasıma gelen minyatür; bir | kaç palm yaprağı hediye etmişti. Bun. lardan birini, genç dilomatın yakasına iliştiriverdi.. Muhsin Raşit, bir şeyler kekeledi, Ne söylediğini hatırlamıyordu. — Gali. Ba, hasta olmadığını, tabii halde bulun- duğunu, belki bu serin havada birazcık Üşüdüğünü bildirdi ve palm için teşak- kür etti, Fakat, resmi balolarda, bıı(eiye vekilleri hiç boş bırakılır mı?... Derhal etrafında yeni bir halka husule geldi... Ecnebi muhabirler... Sefirler ve sa- ire... Tevfik Rüştü Bey, bunlarla ko- nuşmiya başladı... Ve, Muhsin Raşit, bir kenarda kaldı... Bir ağaca dayanmıştı... Bu vaziyette ne kadar kaldığını ha- tırlamıyor... Belki beş dakika, belki bir çeyrek, belki yarım saat,,, duğu esnada, biraz ötede, ağazlıklar a- rasında, üç kişi konuşuyuordu. Bunlardan bir taneti Bulgar komi- tecilerindendi... Bu adam, Türk sefare- tinin verdiği balaya girmek için, hem - ılüB. DiyerekFatmayı aramadıkif” muhakkaktı. Ahmet ortalığın henüz M madığı bir saatte Ali babayı Zi? rete gelmişti.. — İsmailof, her şey yolunda- Diye söylenerek odadan içtf ye giren delikanlının tavırları den değişmişti? Yoksa Ali baba mı Ahmedi ? gün başka türlü görüyordu? — İsmailof yatağından kalktıt —Akşam Petroviçi gördün Mi Ahmet bir koltuğa oturdu: — — Gördüm ve Fatmacığrma # vuştum. — Bahçede mi görüştünüz? — Bahçede.. Petroviçin sında.. Ve nihayet sokakta.. di de benim evimde. Ismailof gözlerini açarak rinden fırlamıştı. — Kaçırdım, öyle mi? Diye haykırdı. Fakat, bu İsmailofun son haykırışı oldu. Ahmet gözlerini süzerek tehziyane bir tavırla kurnaz cinin yüzüne baktı: — Artık bu oyuna nihayet relim, Ali baba! İ — Sus be.. Bu şakayı — yap dedim sana! Yabancı bir adif duyacak ta benim sahiden Ali * | ba olduğumu zannedecek. — Canım, ne sen deri taciri ” | mailofsun! Ne de ben Ahmet. — Sonra birden kaşlarını ç&" rak: j — Ben senin esirci Ali babâ ” duğunu tâ İstanbuldan t rüm! dedi. Şimdi iki dost h ri gibi, biraz daha açık konu hım. Ali baba şaşalamıştı.. Di nin üstünde duramıyordu.. Yi ğının kenarına çöktü: — Sen kimsin oğul.. dan buraya niçin geldin? — Niçin mi geldim? Bunu anlamadığına şaşıyorum! Sen intikam almağa geldim! — Ben sana ne yaptım a) Paranı mı çaldım.. Babanı mt dürdüm?,.. ( — Ferhadın intikamını alı ğa geldim. Anlamıyor musun? ni şu küçükken gençliğini çald zavallı Ferhat... Ali babanın benzi balmumu " bi sarardı. Çeneleri kilitlendi / BB Ü (Devansl 4 hüviyetini değişlirmiye, hem de ö beri meşhur olan uzun kaha kesmiye mecbur olmuştu. Ve asla tanınmaz haldeydi. Daha doğrusu, taşınmaz hale # diğini pok yanlış olarak za: Çünkü, Türk sefaretinin alâkadar ", muru, onu, baloya girdikten sonrü , his etmiş, ne yapacağını anlamak İf rlammi Bi hi bkılamta dan bir tanesi de, harici şekliyle vurdum duymaza benziyen fakat katte pek açık göz olan Muammtf vuştu . # Muammer, Bulgar komitecisinİ kından ve uzaktan takip ederkelir y nun, Ert of Sad ve gazeteci Gal masta olduğunu hayretle T Netekim, şimdi, üç ahbap ça yanyana gelmiş, kuytu bir yerde şuyorlardı . Konuşuyorlardı amma, ne? Bunu, anlamıya imkân mı Zira, üç adam, son derece ihtiyst' 4 lar... Yanlarına kimsenin t için gözlerini fal taşı gibi aç r Hattâ önünde durdukları ıtıd na, ::İıın'ı. üstüne altına da, ) mı diye bakmışlardı. (DocAi İstani! İi

Bu sayıdan diğer sayfalar: