14 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

14 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—H rm“l'in hikâyeleri Son zamanlarda, Hilmi Kütüphane- &İ tarafından, Hüseyin Rahmi Beyin “Namusla açlık meselesi,, , "Katil pu- se., , 'İki hödüğün seyahati,, ismile üç kitabt neşredilmiştir. Bunların — içinde pek beğendiğimiz bir hikâyeyi muhte- rem Üstadın hâlâ ne kuvvetli bir mu- harrir olduğunu göstermek için derce- diyoruz: Oldukça göze carpan bir serna-| me altında ekseriya kıvrak — bir! cümle ile başlar. Lâkin öbür satır- lar yağsız, tuzsuz, zor yutulur, ya- van gayri mugaddi bir çorbadır . Ihtiyarın kalemi ilk hamlede sar - Fettiği kuvvetle yorgun düşer. Sa- tırlarda onun bitap nefeslerini, dik bir yokuşu tırmanmıya uğra - şan bir halsizin sarsıntılarını, bay- gınlıklarını hisssdersiniz. Zorla yakalayıp ta gene kaçır - dığı sadakatsiz bir mantık, sönük| bir şetaret içinde — size bir şeyler| anlatmıya uğraşır. — Bir ömürlükf ülfetin'n yardımiyle terkipler ha-| taşız, kelimeler yerinde, ıstılahlar| zararsızdır. | Fakat cümleler mealden üzer -| leri boyalı kurşundan askerler gi-l bi cansız birer kalıptır. Azıcık do- kunsanız devrilirler, Haşiv, teker - | rür, nasihat doludur. Ekseriya tut-! turduğu bir fikri za'fı hafıza sebe-| biyle neticeye kadar - götüremez . Ne demek için başladığını unutur.' Daldığı uzun mukaddemenin yarı- sında şaşırır. Mevzula münasebet alsın alma-, sın zihnine doğan ilki sokağa sa - piverir. Sözler kopup kopup ta bi- ribirine zorla düğümlenen veya dü, ümlenemiyen âlil bir teselsülle- “rux Set demek isterken sepet . Do Ayni makalede tarih, coğraf - ya, fen, san'at, iktısat, intikat ve! türlü lâtifeler - biribiriyle k öpüşür. Hangi bahsin ülke- — sindesiniz.. Anlayamazsınız. U - — mutulmaktan pek çok — korktuğu iç'n her söz arasına mevcudiyetini | sıkıştırmak vesilesini bulur. Iki üç gazeteye, mecmuaya ya - — gar. Umran Âli imzasına matbua - ten bu emektarını tesbit — eden bir damga gibi çok sahifelerde tesa - düf edilir. Kırk beş senedir bilâinkıta kâ- gıllara boşalan bu kadit kafanın, bu kağşamış fikir — fabrikasının “markası önünde gözler tereddüde düşer. — Herkeste bu yazılara kar $ı iflâsından korkulan bir müesse - se emniyetsizliği vardır. On iki puntuluk üç sütunun mülaleasın -| dan sonra sı*relyet kalmak.. omuz| Salhurde yazıcı meraklı serna- melerle karii avlamayı son hüner| sayıyor. Fakatbu, yağı — azalmış Tâmbadan ışık ümidiyle oltaya tu- tulanlar üçüncü, dördüncü defa - | Jlarda hafif birer — tebessümle sü- tunları atlıyorlar, tekallüsle sert - /| leşip, daralan damarlar artık ruh | vefikri ısıtacak — feyz ve hareket saçmıyor, ebedi bir hazan içinde üşüyen dimağın mahsulü de yavaş yavaş donuyor, ölüyor, iki satır ile sütun okumak müsavi giriyordu. Romatizmalardan, baş dönme-| | lerinden günden güne artan bir u- nutkanlık ve dermansızlıktan müş / teki idi, O, bu halleri kabili tedavi muvakakt! şeyler sanıyor (Arter - | yos Kleros) e karşı ufak tefek re-! | çeteler kullanıyor, bu fikri göçüşü mün vahametini pek müdrik değil- di. Bilâkis şimdiki yazılarını ev- hükmüne Ihtiyar muharrir | muharrirler, mütercimler hep de - | velkilerden canlı, parlak, mükem- HMBEK — kxşam w veser: mel buluyordu. Bazı muzip gençler ona sokak-| ta, matbaalarda, birahanelerde te: sadüf etikçe yeni bir makalesini tebrikle; — Umran Âli Beyefendi bu ne- mucize canım, gittikçe gençleşi - yorsunuz. O geçenki (Turan gü - neşi) makaleniz olur şey değildi. yazacak bir genç varsa meydana| çıksın. O gün gazetenin — dört bin fazla satıldığını söylüyorlar.. A - rattırdık fakat yirmi — kuruşa bir nüsha bulduramadık. Zavallı adam inanır. Bir kaç gün gönlünde bu tebriklerin neş'e ve gururiyle yaşar. Lâkin vukuatte bu teminlerle istihza —eden bir maküsiyet peyda olmıya başladı. Her yeni gazete ve mecmua in tişarında o, bir davet bekliyordu . Fakat şimdi onun varlığına hiç e- hemmiyet veren yoktu. Seneler - denberi emektarı olduğu gazete - ye gönderdiği makaleler bile neş redilmiyerek birikiyor, sebebini sormak icin ara sıra matbaaya uğ: radıkça ona: — Etraftan havadis, telgraf, mu habirlerin mektupları — yağıyor makaleye yer yok . Cevabı — veriliyordu. Halbuki iki üç senedir parlıyan — bir kaç imzanın hikâyeleri, makaleleri ga- zetede pekâlâ yer buluyordu. İdare memuru, tahrir müdürü , ğişmişlerdi. Umran Âli odadan i- çeri girdiği vakit onun kim oldu - ğunu merak ederek yüzüne bakan bile yoktu. İhtiyar muharrir, şaşkınca, ince bir tebessümle mahcubiyetini ört- miye uğraşarak bir tarafa büzü - lüp oturur, Melül bakışlarla din- ler, dinler bir iki parlak sözle ze - kâsını ispat için fırsat bekler. Ni-| hayet Haf'f çıkırık gıcırtısı gibicı- lız bir sesle atılır, Lâkırdı ağzın «| da yarım kalır. iKmse ehemmiyet vermez. Susar, Bir gün odaya Oonun gibi e-| mektarlardan yaşlı bir mürettip| girdi. İhtiyar muharririn hazin du- ruşundan Müteessir olarak tahrir| heyeti müdürüne: — Efendim Umran takdim ederim. Genç müdür elindeki kâğıttar bir lâhza gözlerini ayırır. İhtiyarı süzerek: Alt Beyi — Teşekkür ederim, efendi ba ba.. Sizden biraz şikâyetimiz var .| Makaleleriniz pek uzun. Hem dc;w gücenmeyiniz. Bir kova suya yük- sük dolusu süt akıtıyorsunuz. Sa hibi imtiyaz emektarlığınıza hür-| meten yazılarınızım ara sıra gaze | teye geçirilmesini emrediyor. Lâ -| kin çok kısaltmalısınız. —Marifet küçük bir cümleye derin mânalar sıkıştırmaktadır. Eski Ahmet Mi tat Efendi, kırk ambar zamanlar geçti. Şimdi vakitte, nakitte, ya- zıda, mütaleada her şeyde tasar- ruf aranıyor. İfadenizden eski mu fassal eda'arı kaldırmız. İbarele - rinizde kaba bir vuzuh var.. Bir| az (senbolik) olşanız. Tetabu izı-| fat ve ağır terkipler iptilâsından Namık Kemal devri klişelerinden kurtulamıyorsunuz. Müdür gene elindeki kâğıdı tas hihe da!'dı. Ortadan söze genç bir Muharrir atılarak: — Orhan Fethinin bu hafta Ce-| lâdette intişar eden (Vicdanımın isyanı) — makalesini, okudunuz!| mu? Bu çocuk tayyare uçuşiyle | sebep olmuştu. Fakat Fıkra müsabakası ğ l En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- | lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- | maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. | 271 — Moizin oyunu | Salamonla Mişon iki fakir deli- kanlı idiler. Ve her ikisi yüz bin lira drahoması olan — Raşele âşık olmuşlardı. Bu aşk — aralarında müthiş bir rekabetin — doğmasına Salaman'a Mişon centilmen ve makul insan -| lardı. Aşk yüzünden bile| karşı karşıya geçip kavga etmeği çok bayağı ve kibarlıklarına mu -| halif buluyorlardı. Bunun için düşündüler, taşındı- lar, nihayet kur'a çekmeğe karar verdiler. Bunun için kendilerin - den daha yaşlı ve tecrübeli — olan Moize gittiler. Ve meseleyi iyice anlattılar. Moiz uzun uzun düşün- dü. Nihayet cebinden iki zarf çı- kardı. Sonra delikanlılara döne - rek: — Bu iki zarfı — görüyorsunuz ya? — Şimdi gidin bir saat sonra| tekrar uğrayın. Ben iki tane kâğıt alıp içerisine koyup kapalacağım. Bir saat sonra zarfları size verece- ğim. Kâğıtlardan birinde: “Ra- şeli sana veriyorum,, — öbüründe “Sana vermiyorum..,, yazılı cak.. Buna göre hareket edersiniz. Hakikaten bir saat sonra tekrar Moizin yanıma geldikleri — vakit zarfları hazır buldular. Ve alarak biribirinden ayrıldılar. - Salamon parka gitti. Büyük bir heyecanla | zarfı açtı. Hayret! Zarfın içinde yep yeni bir elli liralık duruyardu. Muayene etti. Sahte değil: — Moiz yanlışlıkla koymuş. Kı- sa günün kârı az olur. Bir bafta gözüne görünmemeli diye vapura atlayıp Kuzguncuktaki evine gitti. ola ola - halasının| Haber verelim ki Mişonun ba -| şından da ayni şey geçti. O da: — Nasıl olsa — Raşel Salamone gitti. Hiç olmazsa — bu da benir kazancım olur diye Hasköyde am- casının evine misafir gitti. Aradan günler — gecti. Bir gü hem Salamon, hem de Mişon M- izden birer mektup aldılar. — Eyvah dediler.. Yanlışlığın farkına vardı. — Parayı istiyordur, amma vermiyeceğim, , Fakat mektup umdukları gibi çıkmadı. Hayret ve hiddet içinde okudukları mektup kendisinin Ra- şelle evlenmelerine ait bir düğün| davetiyesi idi. gilizce d Perşembe ve pazartesi günleri çıkar yükseliyor. Satırlarında, kelime - lerinde size nabzının hareketleri - ni, kanının deveranını, sinirleri « nin ga'eyanını hissettiriyor. Umran Alinin cebinde gene u- Zzun bir makale vardı. Çıkarıp ver- meğe sıkıldı. Yukarki genişlik paçalara doğru daralan bu çakşır pantalonluların salapurya iskar - pinli bu düz tabanlırın, bıyıksız dudaklardan fışkıran bu mağrur sözlülerin, ihtiyarlara müstehase diyen bu anut, haşin saygısız in- safsız yeni neslin içinde kendini şapşal elbisesi, pos bıyıkları, bu - ruşuk suratile zavallı bir garibül- diyar buldu. Ne kendi sözünü on- lara beğendirmek ne de onların - k'nden bir lezzet alabilmek kabil olamıyacağını an'adı. Dudakların istihzalarına karşı muzmahil, na . zarların bikaydisi altında mahcup sönük, ezgin sessizce odadan çık. tı. (Devamı var) Müellifi: ömer Rıza G ğ L 8. (VIN) Eight, Eighth lesson. 8. (VIHİ) eyt, eyts leson Sekiz, sekiz sekizinci ders.. What are ture tvo and turce four. Vat ar turayis tu end turays fur. ne derler iki kere iki ve iki kere dört Iki kere iki ve iki kere dört ne e« der? Wherc are we? Weare in a room. Ver ar vi vi a nerde yiz biz. yiz içinde bir oda Bir odanım içindeyiz. Biz nerdeyiz? This room has four walis and four Cörners. siz rum haz for vola end foz kornerz. Bu oda maliktir dört divarları ve dört köşeleri.. There are picturcs on the walls zer ar pikçerz on zi volz. vardır resimler üzerinde divarlar Divarlar üzerinde resimler vardır. Tell me howmany - pictures there are. tel mi hav meni pikçerz zer ar. söyle bana kaç res' “or vardır. Söyle bana: kaç resim: var. İn öne woll there is a door. in von vol zer iz e dor. de bir divar vardır. bir kapı. Bir divarda bir krpı var. Howmany corners has a door? Hav meni körnerz haz e dor. kaç köşeler maliktir bir kapu Bir kapının kaç köş ardır. We go into the room by the door. vi gö İntu zi rum boy * dor. Biz gider içine oda dan kapı. $ Odanım içine kapıdan gideriz. We open the door Vi open zi dor. iz açar kapı Biz kapıyı açarız. The door is open, zi dor iz open. kapr dır çık, Kapı açıktır. Some room have more than one door. Sam rumz hav mor zân van dor. bazı odalar malik daha fazla dan bir kapı. Exzı edaların bir'en — fazl: kapısı var. This room has more tham öne windous siz rum haz mor zân van vindoz bu oda maliktir fazla den bir pencere Bu odanın birden fazla penceresi vardır. İt has several windows, jit haz sevecal vindoz. © maliktir müteaddit pencereler. Onun müteaddit dır. Are the windows open? ar zi vindoz open? midir pencereler açık Pencereler açık midir, 'The windows are not all are shut. Pencereleri yar- open, two zi vindoz ar not Ol open, tu ar şat. pencereler değildirler hep açık iki dir ler kapalı Pencerelerin hepsi açık değildir. İki- si kapalıdır. Why do we öopen the windows? Beca- use he air comes in them, vay du vi open zivindoz? bikoz zi eyr kamzin zem. niçin açarız pençereler çünkü hava ge lir dan onlar.. Pencerelri niçin açarız. Çünkü hava onlardan gelir. Air comes in through the öpen win - dows. €yr kamz in sru zi open vindoz. hava gelir içeri arasından açık pen- cereler, Hava açık pencereler arasından içeri Işık da gelir. What also comes in through the open windows., | vat oldo kamr in sru zi open vindoz. ne daha gelir içeri arasından açık pen- çereler.. Açık pençereler daha ne gelir? Light also comes in, arasından — içeri layit olso kamz in. ışık dabi ge'ir içeri. İşik la gelir. vat giz as layit boy dey. ne verir bize ışık gündüzün. Gündüzün bize ışık veren nedir? İhe sun does that, it shines by day. zi san daz zat, it şayinz boy dey. güneş yapar o, o parlar gündüzün. Bunu güneş yapar. o gündüzün par” lar; İs the sun shinin now? | iz zi san şaynin nav? midir güneş parlıyor şimdi. Güneş şimdi parlıyor mu? Do we scc it by night? No, we da nod bay nayit” No, vi du not, iz onu geceleyin hayır yiz Ha- l j . du vi si görür değil. 3 Geceleyin onu görür müyüz?, yır, görmeyiz. Have we not ligh by night? İlav vi not layit bay nayit? ma'ık değil miyiz ışık geceleyin Geceleyin ışığımız yok mudur? Yes, we have; the moon often ehines, then. yes, vi hav; zi mun oöfen şayinz, zen. evet, biz malik; kamer ekseriya pars lar, o zaman.. Evet, vardır. Kamct ekseriya o za- man parlar. Does it give more ligh than the sun? daz it giv mor lagit zan zi san werir mi? o daha fazla ışık ten güneş O güneşten daha fazla ışık verir mi? No, it docs not give more, bavt less. mo, it daz not giv mor, bat les. hayır © vermez daha fazla, belki da- ha az. Hayır, o daha fazla vermez, belki h A daha az verir. İt often giveş very İittle light. it ölfen givz veri litil Jayit. © ekseriya verir pek az ışık. © ekseriya pek az ışık verir. much (maç) çok; more (mor) daha çok ğ little (Ktil) az; less (les) daha az. Gelmek Parlamak — to shine Aç (fül) — öopen Açık — Open., (1) Okuyunuz: raom, good, food, to, Moon, afternoon; all, smali, — wall, walk; sun, seme, come, son, motheri my, why, Sunday; Tight, night, dau- ghter, tight; five, shine, twice; aifı theve, where.. (2) Cevap veriniz: (1) How ma * ny cörners hat a window? (2) Wher re do we see pictures? (3) Tell me het many windows there are in tbis rooot: 4 İs the door open? S What comes İf trough the windows? (6) When doe$ the sun shine? (7) Through what do we go into a room? (8) Does the suft give less light than the moon? (9) H2 ve we no air whent the door is shut? (10) Are there no pictures in yow' house? (11) Where do we sce severaİ windows? (12) Tell me where tber” are söme trces, (13) Whydoes — jyan” love her mother? (14) Docs the #W? give us much light? 3 — Şu örneğe dikkat ediniz: 'The room İs part of the house- zi rum iz part ol zi hars. oda dır parça evin Oda evin bir parçasıdır. Şu kelimelerden buna benzet keler yapınız: () Wali; (24) Morning (3) 1097 (4) day. (4) — Şu cümeleleri tamamlay” niz: (1) The garden is — the hOtf (2) The air comes — the windo” the room. (3) The moon shines night. (4) Pictares are — the VAZ (5) That dog is — a trce (6) Owr PU rents are goocd — us. (7) We l"', the room — the door. (8) Te gives us light — das. to come y CÜN - (Devamt yerk | —— v ersleri ——

Bu sayıdan diğer sayfalar: