25 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

25 Ağustos 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdülhamit Göz ileri Tarihi tefrika: 45 Nuri Bey birdenbire gözlerini açarak: — Hah, dedi, yakaladım... İşte bir ip ucu. Demek ki bu şarap şi- şesi iki saat kadar Kâzım Beyin yanında kaldı, öyle mi Sertabip şaşalamıştı. — Aman Nuri Beyciğim, Ya- ver Kâzım Bey Zatr Şahanenin en sadık bendegânmdan biridir. Kendisinden bu vadide şüphe et- mek doğru mudur?. Nuri Bey kaşlarını çattı: — Rica ederim, benim vazife- me müdahale etmeyiniz! Siz sa- rayda bulunanların iç yüzlerini benden iyi bilemezsiniz ! Nuri Bey Sertabibi başmdan savdıktan sonra, derkal Abdülha- mide koştu: Şevketlim, dedi, şarap şişesine zehir koyan haini buldum. Padişah hayretle Nuri Beyin yüzüne baktı: — Ne diyorsun Nuri Bey? Beni zehirlemek isteyen haini buldun- mu? Nuri Bey kısaca anlattı: — Sertabip çok namuslu ve bil- hassa Efendimize çok sadık ve merbut bir adamdır. Şişeyi saraya getirdiği zaman Yaver Kâzım Be- ye teslim etmiş. Şarap şişesi iki saat onun yanında kaldıktan son | ra, Efendimize takdim edilmiş.” Sertabibin bunda bittabi taksiri yoktur. Ne oldu ise bu iki saat zar fında olmuştur. Kulunuz bu hük- mü verdim. Zaten çoktanberi Kâ- “arm Beyin harekâtı ve bilhassa israrane fikirleri nazarı dikkatimi celbediyordu. Bu sözler Abdülhamidi çileden çıkarmağa kâfi gelmişti. — Çok doğru söylüyorsun, Nu- ri! dedi, zaten Kâzım Fransız me- deniyetinin âşıkı, sivri fikirli bir gençtir. İçime bir şüphe düşür. dün!'Bu cinayete ondan başka kim se cesaret edemez... Nuri Bey Padişahm tevehhü- münden cesaret alarak Kâzım Bey aleyhinde ilk defa söz söyle- mek fırsatını bulmuştu: — Bu adam hakkında bende- nize: (Parisle muhabere cdiyor.İs- tanbuldaki hafi teşkilâtla alâkası vardır.) diyorlar. Arkasından ta- kip ettirdi amlarla Tefrika numarası : 58 Yazan: Ishak Ferdi selâmlaştığını, postahaneye sık sık uğrayarak postrestant kişesin- den mektuplar aldığını öğrendim. Abdülhamit gözlerini açarak merakla Nuri Beyi dinliyordu. Kızıl Sultanm sadık hafiyesi sözüne devam etti: — Bu nankör adamı siki bir is- tiçvaba çekersek, ağzından çok şeyler alabileceğiz; Bu suretle hem saray içindeki gizli parmağı, gizli Şevketmeap! Abdülhamit Yaver Kâzım Be- ye çok teveccüh ve iltifat ederdi. fikir ve kanaatlerini çelmeğe mu- vaffak olan Nuri Bey Padişaha sureti haktan görünerek, Kâzimın | isticvabı hakkımda icabeden ira- dei seniyeyi istihsal etmişti. Padişah ateş püskürürken, Nu- ri Bey derhal kendi odasma indi.. i Adamlarma: . İ — Yaver Kâzmm Beyi odasında tevkif ediniz! Diyerek sarayda tertibat aldı. | Fedailerini çağırttı.. Onlara silâh i ve talimat verdi. Kâzım Bey o sr» irada yaveran odasında tek başına oturuyordu. Paristen gelen Fransiz gazele- lerini gözden geçirirken, birden kapının önünde dolaşan silâhşor- lardan dört kişi içeriye girmişli. Kâzım Bey silâhşorları görün- ce şaşırdı. | — Ne var.. Bu telâşne? Kimi | arıyorsunuz? Di N —Sizi Nuri Beyin yanına gölü- receğiz..! Diyerek, genç yaverin etrafını | sardılar, Kâzım Bey: | — Ben Nuri Beyin odasını bil- | meyen bir adam mıyım ?dedi, hem İ Nuri Beyin yanma gitmek için | dört silâhşora ne lüzum var7! Kâzım Bey bu sözleri söyler- ken, rengi sapsarı olmuştu. ! — Sarayda kendi aleyhinde yeni bir fırıldak döndüğünü anlamakta güçlük çekmedi.. ! Yavaşça ayağa kalktı.. Kapıya doğru yürüdü.. Uzun koridora çıktı. Dışarda da sivil memurların dolaştığını gördü. Bu adamlarm hepsi de Kâzım Beyi tarassut edi- : Aşk mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - Nü) — Siz, onun nesisiniz?. - diye sor- dular. — Komşusuyum! - diyemezdim Bu hâdiseyi kalabalık olan vapuru- muzun bütün halkı duydu. Onun için, şimdi artık, vakit geçirmeden evlen - mek mecburiyetindeyim... Bana kız - mazsın, değil mi, babacığım... Her halde, evlenmem için müsaade etme- Bi rica ederim... Aksi takdirde, izinsiz evlenmek beni çok üzecek... Şöyle düşün: Kızın intihar etmiş- ti... Fakat, işte etmemiş. Sadece Fik- retle evlenmiş... Fena mı? Arada mü. himce bir fark yok mu?.. İşte, bu fark seni sevindirsin... Hem kim bilir;. Aradan bir kaç sene geçtikten sonra, Fikret te zen - gin olabilir.. Ailenin refahı onün #a- yetinde temin edilir... Benden daha i- yi biliyorsun ki, servetler payidar de- gil, baba... Payidar olsaydı, bizimki olurdu. Öyleyse Cemal Beyinkine na- sıl güveniyorsun?... Babacığım!... Beni, bu yapbığım küöstahlıktan dolayı affet... Seni kucaklar, öperim. Her halde, müsaadeni beklerim... Biz, kâğıtlarımızı astırdık bile... Ah, öyle mes'udum ki, tasavvur edemezsin... Allah razı olsun senden... Fikreti İs - tanbuldan yolladım... Yoksa, sana ka- ti surette söz vermiş. Eğer yanında olsaymış, seninle yüz yüze gelmek ih- timali bulunsaymış, katiyen, cesaret edip te benimle evlenemezmiş... Öyle söyliyor, O da senin ellerinden öpü » yor. Affedilmesini istiyor. İkimizi de affet abtbacığım. Kızın “Türkân İlhami Bey, bu mektubu okuduk- teşkilâtı kolayca öğrenmiş oluruz, | Fakat, bu meselede Kızıl Sultanm | HABER — Akşam Postası “Maymun a dam,, lar zamanında 934 Agustos V doktorluk nasıldı? —3— | Kromanyonlar Fransada, İngiltere «* de, Belçikada, Almanyada, Avusturya - da, Lehistanda ve Okranyada yaşamış « lardır. Bu ırk bazılarına göre Afrika - dan gelmiş ve bazılarma göre de Av - rupada doğmuştur. - İlk defa ertistlik duygusu Kroman. yonlarda uyanmış ve mağaraların du- varlarına muhtelif hayvan O resimleri yapmışlardır. Bu resimleri ekseriya taş üzerine haketmişlerdir. Bundan baş - ka kendi eşlerinin resimlerini de yap - smışlardır. Bu resimlerden bazıları çok iptidai ise de bazıları da hakiki şaheser- lerdir. o Burada tababet noktai naza. rından ehemmiyetli kadın resimlerinden bahsedeceğiz. Şimdi Şarklılarda olduğu gibi Kro- manyonlar şişman kadınları severlerdi. Bilhassa kadınların kalçaları gayet yağ- İr olmasını arza ederlerdi. Şimdiye ka- «dar bulunan resim ve istatülerin han- gisini nazarı dikkate alsak ayni tipte ol- duklarmı görürüz. Nazarı dikkati cel- beden mühim nokta, bu (kadınların yüzlerinin o resmedilmemesidir. Buna mukabil tenasüli cihaz tamamiyle mey- dandadır,. — Muhakkaktır ki Kroman yonlar doğuran kadını — allahlaştırmak| istemişlerdir. İnsaniyetin, tâ bu za -| manlarında bile kadın bir din teşkil et- bu dinin yaşadığımız | zamanda değiştiğini iddin etmek gülünç; | miş bulunuyor; olur . Kadını ve tenasülü alâtmı allahlaş - tan insan, erkek tenasüli uzvu ol - madan çocuk doğmıyacağını anladığı için o uzvu da tebcil ettiğinde şüphe edilemez. o Lot şehrinde bir mağara içerisinde şöyle büyük bir resim göze çarpar: Tezkir uzvu tamamiyle görülen yatmış bir insan... Bu uzuvdan istifade etmek kastiyle üç Kromanyon kadını o adama doğru tırmanıyor... Bir çok ma- ğaralarda yalnız başina uzvu tenis ve bunları büyük bir ihtrmam ile yapıldığı anlaşılır... Magdalöne medeniyeti: — Bu ze manda iklim daima soğuk olmakla be- raber gittikçe daha yabis oluyordu. Chancelade insanı: — Bu zaman- da yeni bir insan pi baş gösterdi. Chancelade insanı ki, 1888 senesin - yorlardı. Gözlerinden belliydi.. Hepsi de Nuri Beyin adamlarıydı. Kâzım Bey, Mabeyinci Nuri Beyin odasına girer girmez silâh- şorlap kapıyı sarmışlardı. Memur- lar derhal Kâzım Beyin revolveri- ni ve kılıcmı belinden aldılar, Ve Nuri Bey, Kâzım Beyi te- reddütten kurtarmak için derhal yanma sokuldu: (Devamı var) olmasına binaen! Yazan: Pr. Şansolad insanı de Prof. Testut tarafından çok iyi mütalea edilmişti. Bugün Eskimolu - ların yaptığı giti hayvan derisi ile gi. | yinirlerdi. İskeletleri daima humzu hadit tozu ile boyanırdı. Bu insan küçük boyda olup 1,55 şi geçmezdi. Kafa tası muhaccem ve mi- devver, alm muhaddep, kaş kemiği az tümsek idi; vecih uzun, elmacik ke » mikleri tümsek idi. Gözevi büyük, bu- 7 “Danseden sihirbaz, denilen! eski bir resim run dar, ve çene kemikleri öne doğru uzun değildi. Kemikler kalın ve ade- İâtın irtikâzları gayet barizdir, Elha- ml Cbancelade inannı bugünün Gro- &nland Eskimolularıma tamamiyle ben- zerdi. Bunda tanccüp e “ek bir çey | yoktur. Çünkü bugünkü Eskimolu - | Tarda medeniyet Ren devrindeki me - deniyetin devamından başka bir şey değildir, Hemen hemen ayni âdetlere ayni alât ve edevata maliktirler. Şu | kadar fark ki, bu zamanda insanlar | mağaralarda yaşamağa devam edi - yorlardı. Bu insanlar akvatı yevmi « yesini tedarik ettikten sonra olurur ve hakikaten şayanı dikkat eser yap mağa başlarlardı.. Madgalene zamanında Şanzel Mustafa Santur sani mükerhmel bir artist idi. z | evvel mütmlen ettiğimiz irk yali anlarla vakit geçirdiği halde pe” hayvanlarla da iştiğal etmeğe pasir” dılar. Beygir başı ve saire gibi BA van retimleri yapmağa hayali, | Bunların yaptıkları şaheserler #9 İ In tükenmez. Bu eserlerin Ms” Girit medeniyetinden 20.000 senf ©” vel yapıldığı düşünülürse — ba) hayrete düşmemek kabil değildi” Sihir Tebatebi: — Duvi gö Hile ye büyük renllorin dini Gİ | doğrusu sihir mahiyetinde olduğu W bul ediliyor; ve zannediliyor Ki resimler mabedi tezyin etmek Lal | yapılmış oluy sihirkez * papes Sİ İ iptidai ve esrarengiz bir dinin İ rini yapardı. Nasıl ki, Mısır Piri larında Totem hayvanları en rolü oynadığı kabul edilirdi. Filhakiln mağara sakinleri bu *© İsimleri eğlenmek maksadiyle yep” olsaydı şüphesiz ki, kendilerinin © turdukları birinci salonların biri de yapacaklardı. Halbuki hemen ma bu resimler methalden çok vs i ve girilmesi gayet güç yerlerde te düf ediliyor; hattâ bazan buraya BE, mek için insan hayatını tehlikeye se mağa mecbur olur. Hiç şüphe yek yü Böyle yerlirile yapılmizek/ GEM edecek adamın böyle bir tehlike girmeğe razı olması arzu edildiği | dendir. Bundan başka resimlerle mü” zeyyen olan bütün salonlar bir mazda olup, dine sülük edecek a ları dehşetli gürültülerle tedbiş **. mek ve dina; böyle” bir “obasmif€ #ekineli İçimdir."Mağdelene mağiEsili hiç şüphesiz ki, Yunanlıların pi ! des mağaraların başlangretdi”. Mağdelene papaslarından bisi resmi Ariyej mağarasında bulun" tur: Bir hayvan derisine sarılmış X başında sakallı bir maske vardır; bf ta bir geyik boynuzu; bü adam kef” a a YAPTYoRL dan dolayı (Danseden Sihirbaz) is” ni almıştır. ekleri Bugün bile kırmızı derili Sibirya halkının bazılarında Eski” lularda böyle danseden sihirbasi wovcuttur. Bunlara Şaman veyf | hirbaz hekim namı verilir, Bu sihir bazlar mümkün olduğu kadar Sö. < şi gürültü yaparak hastalık ve doğuran cinleri kovmak isterler; Bİ zim tasavvur ettiğimiz Şeytan Şamanlar dalma; geyik baynuzu lar; vücvtlerini kırmızıya bir hayvan derisine bürünürler ve lerinde (Hekim çantası) ismini bir çanta taşmlar. Bütün bu sibii lar densederler ve dansları dansa benzer, (Sonu Bundan evvelki makaleler © ve 20 Ağustos tarihli sayılaı dadır. — Olur şey değil... Olur şey de - gil... - diye kafasını iki yana sallıyor- du. * buraya bak, Peyker... Bu kız, bizi mahvetmeğe uğraşıyor... Fikret- le evlenecek... O zaman, ailemizin va- ziyeti ne olacak?... Evimiz, satılığa çıkarılacak... Emniyet sandığı zama - nr zaten geldi... Cemal Beyi elden ka- çıracağır... Ondan Türkânm (İzmire gittiğini ne müşkülütla sakladığımı biliyorsun... Kaç gür daha saklıyabi- Tirim... Esasen gizlemekten de fayda hasıl olmiyacak ki... Ergeç evlenecek- ler madem... Hem, hele hele, bak, ne diyor... Benden sözde müsaade isti - yor. Fakat müsaadeyi vermezsem bi- le evleneceğini söyliyor... Bunu haber alan Cemal Bey ne yapacak?... İlk iş olarak, ticaretteki ortaklığı ayıracak. Sada bu hattr hareket, benim mahvol- mam için kâfi... Zira, ne kadar körle bir ticaretti... İlhami Bey, siğara ardından siğa- ra yakıyor, odanın içinde dolaşıyor - du. Onun sırdaşı olan Peyker kalfa, iki elini dizlerine vuruyor: — Ah, ne yapsak, bilmem ki, ne yapsak... - diye bozuk gramofon gibi iyordu. - ne yapsak, bilmem Yapacak şey yoktu... İzmirdekiler, evleniyorlardı... Bak- sana... Kâğıtlarını bile aslırmışlar... ayni endişelerle, tereddütle, klübe gitti. Orada, Cemal Beyle (karşılaştı. Delikanlının benzi uçuktu. Her za - manki nazik tebessümle İlhami Beyin yanma yaklaştı. — Ne var, ne yok efendim? » diye sordu. — Hiç efendim, sağlık... — Kızmızdan ne haber? İlhami Bey, aslâ töyle bir svalle karşılaşacağını o beklemiyordu. Zira, Cemal Bey, Türkân hakkında daima ihtiyatkâr davranır, bir şey söylemez, sadece, bahsin İlhami Bey tarafından açılmasını beklerdi: — Biraz rahatsız... - dedi, Az daha: — Evde o halde birakıp çıktığı » ina üzülüyorum! < diyecekti. Lâkin, bereket versin ki, cümleyi sarfetmedi. Zira, yalancı çıkacakmış... Delikanlıs bu son — Mektup almadınız mı? İlhami Bey, kekelediz — Aldım... — Düğün nt zaman? “ ELİNE i — Mer halde yakında salli Çünkü, İzmir gazeteleri nişanı * etmekle beraber, düğünün de gefik miyeceğini tepşir ediyor... Vi Ki nişanlanmışlar... Bunu da ilâve o yor... Fakat, gazeteye yazılan bu öl tırlar, daha ziyade p-—-a bir ilâna benziyor. Acaba müstakbel damadmız buna niçin zum gördüler?... Hoş, bu cihetle” çi , ze taallük etmez va... Siz de sti, de bulunmak üzere İzmire i misiniz? Ey — Ben ben. - diye İlhami Be? keledi. mk Aklı fileri, para bahsindi Öyle zarmediyordu ki, Cemsl Bi bu küçük nutkundan sonra, şU ye varacak: — Artik,. bir alâkamız keme anlaşılıyor. İ Fakat, gayanı hayrettir! N iDerise Sİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: