15 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

15 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YERTET FUN" No.17 |Y Hançerli | |Kadın Büyük Zabıta Romanı Yazan; Ishak Ferdi eveaK KA rA ae bAsamekA ada san ada nnn ———I Yavuz bayılmış ve nihayet Ingiliz polisinin eline düşmüştü Dilencinin çekingenliği ve düz- | gün Türkçe konuşamaması ileriye gitmesine mani oluyordu.. Rıhtım boyunda dolaşmak ta nazarı dik - kati celbedecekti. Deniz kenarın- daki demir parçalarının üstüne ©- turdu ve ayaklarını denize sarkıt- tı. Memurlardan biri dilencinin ya nma sokulacak olursa takma saka- hını da keşfetmesi ihtimali vardı. Çünkü Tomson Londrada takma sakallı insanları tanımakta güçlük çekmezdi. Onun bu endişesi de vardı, Bereket versin ki Ortaköy tarafından yıldırım süratiyle ge- len bir otomobil, hüviyeti meçhul dilenciyi tehlikeye düşmekten kur tarmıştı. Otomobil geçerken memurların hepsi birer tarafa sinerek ortadan kaybolmuşlardı. Dilenci başını çevirdi.. Ve sür- atle geçen otomobilin biraz - ileri- deki sokağın başında durduğunu gördü, Dilenci, eğer pastacıda oturan İngiliz polis hafiyesi ise, alelâde bir hırsızdan başka bir kimse olmı yan (Yavuz)un tevkifiyle neden alâkadar oluyordu? İşte., Süratle giden ve sokağın başında duran otomobil şimdi müş terisini bırakmış, dönüyordu. Hüviyeti meçhul dilenci süratle yerinden kalkarak sokağın başına | doğru koşmağa başladı. Yolun üstünde bekliyen memur- Tar otomobilden çıkan müşterinin üzerine atılmışlardı. Dilenci, elindeki bıçağını sağa sola savuran uzun boylu adamın (Yavuz) olduğunu tahmin etmişti. Memurlardan biri biraz uzakta duruyordu. Kavga büyüyünce u - zakta duran sivil memur da arka- /daşlarına yardıma koşmuştu.. Elin de revolver ve - sırtında kalın bir palto vardı. Yavuz memurlardan birinin |. karnına bıçağı saplayıp çekmiş ve memur birdenibre yere yuvarlan « mıştı. Uzakta duran memur, Keramet- tin Beyden başka bir kimse değil- di. Keramettin Bey silâhını boşalt- tı. Serseri bir kurşun Yavuzu sol bacağından hafifçe yaralamıştı. Yavuzu bir türlü tutamıyorlardı. Memurlar kaldırrmın alt kısmın da kalmışlardı. Yavuz yüksekçe bir toprak yı- ğınının üstüne çıkarak elindeki br- çağını etrafa sallayıp duruyordu. Yavuzu canlı olarak yakalamak istedikleri belliydi. mandan evvelâ evlerin pencerele - rindeki seyirciler müteesisr olarak derhal başlarını içeriye çektiler. Arkadan sıra ile şivil memurlar da da hafif bir kesiklik ve biraz sonra bir bayılma alâimi görüldü. Memurlar sam rüzgârma mı tu- tulmuşlardı? Birdenbire ne olduğunu kimse anlıyamadı.. Kavgacılar yere seril mişlerdi. Hattâ Yavuz bile. Dilenci, boş dönen otomobili çevirmişti, Şoför sahilde durdu.. Gürültü- yü görünce dilencinin elinden kaç- mak istiyordu. Dilenci şoföre sokuldu.. Yakası- nın arkasındaki markayı göstere - rekt — Ben İngiliz polisiyim.. Çabuk otomobili çevir. Diyerek şoförün yanıma atladı.. Ve seri bir manevra ile otomobilin direksiyonunu İstanbul yoluna çe- virdi.. Sonra tekrar yere atladı ve toprağın üstüne düşen (Yavuz) u baygın bir halde kucaklıyarak o - tomobilin içine attı.. Kapıyı sıkıca kapadı. — Şoför, Beyoğluna çek!.. Bu emir o kadar sert bir sesle Verilmişti kf, şoför korkarak arka- sına baktığı zaman titredi.. Ense- sinde büyük bir polis revolverinin namlusu parlıyordu.. Ve — dilenci kıyafetli adam şimdi sakalsız, bı- yıksız, kıpkırmızı bir İngiliz çeh- resile bakıyordu. Yolun üstünde birdenbire ser - semleşmiş kalan memurlar zehir - lenerek ölmüşler miydi? Yoksa bi- raz sonra kalkabilecekler miydi? Burasını ileride öğreneceğiz. ... (Yavuz) gözlerini açtığı zaman evvelâ karşısında dikilmiş iki sün- gülü İngiliz askeri gördü. Yavuz rüya içinde sayıklar gi- bi mırıldandı: — Eyvah.. Yakalanmışım... Ve yavaş yavaş gözlerini oğuş - turarak nöbetçiye sordu: — Ben nerdeyim Coni?... Nöbetçi cevap vermedi. Yavuz sabahleyin evine gider - ken sivil Türk memurları tarafın - dan yakalanmak istendiğini ve bir mememuru karnından yaraladığı- nı hatırlıyordu. Fakat, ondan son- ra ne olmuştu? İngilizlerin eluw nasıl düşmüştü? Yavuz hafızasını yokladı.. Başı dönüyordu.. Midesinde hafif bir bulantı | vardı. Bir şey hatırlryamadı. Duvardaki saat beşe çeyrek var- dı. Demek ki sabahım — altısından Keramettin Bey hırsızı tehdit , etmek kastile bir kaç el silâh daha Tltak sahildökd övlerin püüdei < releri seyircilerle dolmuştu. Yavuzu yakalıyamıyarlardı. Birdenbire ortadan garip bir duman çıkmağa başlamıştı. Bu du- 5 Di #L l — ee beri yatıyordu! Yavaş yavaş vücudunu yokla - dı.. Omuzlarını kaldırdı.. Silkindi.. Bir yerinde yara bere yoktu. Da - yak ta yememişti. O halde?.. Yavuz buraya nasıl ılnçıüıünn bir türlü hatırlıyamıyordu. (Devamı var) KU a ÖÜi ckek 20 Bti k " ö LERR dS ALA 5 el ea öi a rağlasi ı Ca ü İlngilizce dersleri HÜBER — Akşam Poştası Müellifi: ömer Rıza evening (evening) akşam €ever (ever) daima, evergroen (evergrin) dalma yeşil. every (evri) her, everybody (evribodi) herkes. everyday (everidey) her gün. everyone (everivan) her biri. everything (everising) her şey. everywhere (everihuver) her yerde exnetiy (ekzakli) tas tamam, example (eksampel) misal. except (eksept) istisnasiyle, excite (ekzayit) teşbih eder. exelaim (eksklim) sorar. explain (eksplen) izah eder. eye (y) göz. face (fes): yüz (suret), fail (feyl) muvaffak olmaz. fairy (feyri) perili, fairylandı (feyrilend) peri diyarı fairy tale: (feyri tel) peri masalı. fall (fol) düstur. family (femili) aile. far (fâr) uzak. * farm (farm) çiftlik. farmer (farmer) çiftçi. Fast (fast) süratli. fasten (fasen) bağlar. fat (fet) semiz.. father (fazer) baba, father - in - law (fazerinlos) kayın fear (fir) korku . fear (fir) korkar. feather (fezer) kuş tüyü, February (februveri) Şubat. fced (fid) yidirir. - besler. feel (fil) hisseder. feeling (filin) hissetmek - duyğu fell (Ffel) düştü. fellow (falo) arkadaş. festival (festivel) bayram. feseh (fetç) arar. few (fiyv) az. field (fild) tarla, fiftoon (fiftin) on beş. fifth (fifs) beşin. fifty (fifti) elli. fight (Fayit) kavga eder, döğüşür, harbeder. fight (fayit) kavga, dövüş, harp. figure (fger) şekil. fili( &) doldurur. find (fayind) bulur. fınd out (faynd avt) bulup çıka « rır. fine (fayın) güzel.. finger (finger). finish (finiş) bitirir, fire (fayer) ateş. firm (ferm) sebatlı. first (ferst) ilk. fish (fiş) balık. fisherman (fişermen) balıkçı, five (fayiv) beş. flag (flög) bayrak. flesh (AHleş) et. flight (flayit) uçuş. float (flot) su üstü kalır - (yüzer) Flock (fHlok) sürü . floor (flor) zemin - döşeme, — Hlower (flover) çiçek. fiy (flay) uçar. foam (fom) köpük. fog (fog) sis. fold( fold) katlar. follow (fola) takip eder, fond (fond) bir şeye düşkün, parmak. foot (fut) ayak. for (for) için. forehead (forhed) alın. forget (forget) unutur. fork (fork) çatal. fortunate (forçunet) bahtiyar, fortune (forçen) talih, servet, forty (forti) —kırk. forword (forvord) ileri four (for) dört. four « footed (forfuted( dört ayaklı. fourth (fors) dördüncü. fowl (fovl) kümes hayvanları. fox (foks) tilki. fraprance (fragrans) rayiha.. fragrance (fragrans) rayiha. free (fri) serbest, freedom (fudom) serbesti. fresh (freş) taze. Friday (frayday) Cuma günü. Friend (frend) dost. (Devamı var) KöĞ & ) B 15 birinci teşri AKDENİZ KORSA ŞAHİN REİ N | d Büyük macera, aşk ve harp romanı f â_. Habibe, Şahin Reise kaçma başka çare göremiyordu Yusuf konağa döndüğü zaman artık sabah olmuştu. Doğruca Ha- bibenin yanına girdi ve gördükle - rini söyledi. Genç kız sordu: — Başka?... — Şahin Reisin adamları onu aramağa geliyorlardı. Hepsi de kızgın ve baştan ayağa kadar - si- lâhlı idiler. Tahtırevana sahilde rastladılar. Şeyhin kâhyası onlara Şahin Reisin gece çok şarap içti - ğini, uyuya kaldığını söyledi. Habibe: — Vay alçak!.. Diye söylendi... Şahin Reisin ademları bu habe- re kızdılar, Fakat gene de reisleri- ni alarak gemiye girdiler, —. — Yarası falan var mıydı aca- ba?.. — Olsaydı görülür ve herhalde şeyhin adamları buraya sağ dön- mezlerdi. — Doğru!... Habibe küçük Yusufu yüzün- den gözünden öpüyor, kucaklıyor du. Eline bir sarr altın sıkıştırdı. Sonra yüzünü avuçlarının arasına alarak kendine yaklaştırdı. — Eğer onun gemide gezindiği ni ve hiç bir şeyi kalmadığını da gözünle görüp bana haber getirir- Yusuf hiç bir şey söylemeden haremden dışarı fırladı. Zaman geçtikçe Şahin Reise ka vuşamamak Habibenin iç'nde de- Yin sızılar yaratıyordu. Tam mes- ut olacağı, hayatında senelerden beri beklediği kocayı bulduğu sı- rada birdenbire zavallı olmuştu. Bu arzusuna eremedikten sonra onun gözünde, yaşamanın hiç de- ğeri yoktu. Üç gün sonra Ebu Se- Tâme'nin konağmma gidecek, o za- mana kadar görmediği, bilmediği, kanbur, belki miskin, belki de hoyrat ve deli bir herifle yaşama- ğa başlyacaktı. İstediği adamla evlenmek elinde olmadıktan son- ra Habibenin esir pazarnda - satı- lan cariyelerden ne farkı vardı? Babasının böyle birdenbire fikrini değiştirmesine — gittikçe şaşıyor, bir türlü buna tam bir mâna vere- miyordu. Fakat şaşıracak zaman değildi. Kafasını ve kalbini çabucak toparladı. Sütninesinin tesellileri- ne, cariyelerin onun kederine or- tak olduklarımı anlatan boynu bü- kük haller'ne aldırmyor, sevgilisi- ne kavuşmanın çaresini düşünü- yordu. Eğer fazla düşünür vakit geçi- rirse bütün fırsatları da kaçıracak, hiç bir şey yapamıyacaktı. Şahin Reis kend'ne geldikten sonra onun da Habibeye kavuş- mak için çareler arıyacağını ümit Dünya bots şampiyonu etmiyor değildi. Buna kat şimdi Şeyh Ebüssait B male karşı, her türlü tedi olacaktı. Şahin Reis ob x tün adamlarını silâl S nağı basardı. Babası Cezayir kalesindeki zayir kâhyası Hasan ağa şerek silâhlandırırdı. 4 Bunun isç iyi bir netice V mümkün değildi. Koca Cezayir kalesine ' daki binlerce askere kar$i ' Reisin yüz kadar adamı, der olsalar gene ne yi di? Bunun için Habibenin b yanndan lan Reise gittikten sonra y denize açılmalarından baş çare yoktu. A Öğleye kadar vakit b ti. ğ O sırada Yusuf göründi — Müjde!... — Ne oldu?... Sağ mı?. — Hem de sapsağ nin güvertesinde bir aşağı karı, kızgın kızgın do düm... — Kendi gözünle M — Elbet!,.. Eğer gö gör olayım!... — Aferint... Başkı dün?.« büyük bir asker kalab Cezayir kâhyası Hasan topçu kumandanı Ali ağa, * Murat reiş de Şahin Reisin | sine gittiler, Orada ayak #? uzun uzun konuştular, Şafif sin adamları tepeden tırnaâ$ dar silâhlanmıştılar.. — Başka?... — Daha yakma gid ne konuştuklarını anlıyâf Yalnız Şahin Reis ikide bi konağı gösteriyor, sert rıyordu. Diğerleri ise ong tan ve tatlı dille söylüyor?” gınlığını gidermeğe $ — Anladım, Şahin Re ya hücum etmesinin Önü mek istiyorlar!.. — Allah bilir ya, ben sandım... j Habibe büyük bir gü madan İşi sessizce bitirn halde lâzım olduğunu d vetle anlıyordu. Eğer bir gürültü y Reisi, bu sefer büsbütün * mek iht'mali vardı. Belit dürürlerdi. Çünkü bab ğına hücum edip de çırmak istemesi devletin ayktrı olurdu. © Yusufa: : — Sen burada bekle ( © Z Eski dünya #6 Maks Bear JAK DEMSEY'in”rimo KA" idaresinde olarok ile şehrimizde karşılaşacağını ıııııw sporculara müjdeleriz — Geminin lıılıııdıl'l

Bu sayıdan diğer sayfalar: