24 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

24 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hançerli | ““:î"_î:'.’"' IKadm Yavuz,_lngilizlerî aldatmakta fevkal- âde muvaffşk oluyordu. Esasen buna — civdanı da razı olmuyordu. O, Mıgırla va- ziyetini kurtarmak için dost ol- muştu. Bir gün Mıgır sivil giyinmişti. Yavuzla beraber Çenberlitaş'taki Diyarıbekir kıratanesine gitmiş- lerdi. Yavuz bıyıklarını kesmiş, kıya- fetini tamamiyle değiştirmişti. O- nu artık eski arkadaşları bile ta- nımıyordu. Yavuz zaten eski arkadaşlariy- le ve yankesiciler muhitiyle alâka- sımı çoktan kesmişti, Mıgır uzakta oturan dört kişiyi yan gözle göstererek: — Ben bu adamları tanıyorum, dedi, dördü de zabittir: Galiba A- nadoluya kaçacaklar. Yavuz birden başını salladı: — Sen onları hiç de tanıyama- mışsm! — Neden?! — Onlar halis muhaliftirler.. Anadoluya değil, Haydarpaşaya geçmeğe bile cesaretleri yoktur. — Sahi mi? Yavuz eskiden tanıyormüş gibi, — Niçin soruyorsunuz.. bir fetvanın çıkacağından mem- nun değil misiniz? Zabitler başlarını sallıyarak gülümsediler: — Bunu çoktan beri bekliyoruz ' da. Kabinenin buna hâlâ karar veremeyişine âdeta kızıyoruz. A- nadoluya toplanan bir avuç Tür- kün bütün bir Türkiyeyi ve Türk- leri temsil etmesine imkân var mı? Bu herifleri derhal dağıtmak | lâzım gelmez mi? Mıgır bu cevaptan hoşlandı: — Sizin Ferit Paşa Kabinesine itimadınız vardır, değil mi? — Şüphesiz.. İtimadımız olma- sa, ona müzaheret eder miyiz? Yavuz geniş bir nefes alarak: — Ferit Paşa siyasette Bismarkı | çoktan geride bıraktı. O ne dira- yet, o ne yüksek poletika, efen- dim! Şimdi bu fetva da neşredilir- se, Anadoludakileri kıtır kıtır doğ rıyacağız, Yavuz bu sözleri söylerken, | gülmemek için kendini zor zapte- diyordu. Mıgır cebinden sigara paketini ciddi bir tavırla sözünü tamamla- dı; Bira, lıtınlyl m!diî':c ya nİır? Mıgır !ekr_ı #azıldandı: — Ben bunlardan bir tanesini geçenlerde takip etmiştim. Anado luya meyli olduğuna hükmettim. Yavuz güldü: — İstersen onlardan biriyle gi- dip görüşelim. Anlıyacaksın ki ben onları cok iyi tanıyorum. — Demek ki muhalif oldukları- nı iddia ediyorsun? — Evet.. dedim ya.. Dost olmak istersen?... Mıgır bu fikire muhalefet et- memişti. Yavuz yavaşça oturduğu yerden kalkarak, şüpheli eshasın bulunduğu masaya gitti ve içlerin- den birinin yanma bir iskemle çe- kerek, kırk yıllık bir dost samimi- yetiyle selâm verip oturdu. Yavuz bu rolü o kadar mahira- ne bir şekilde oynamıştı ki.. Yanı- na oturduğu adama yavaşça şu ,sözleri söyledi: — Arkadaşlar, istifinizi bozma yınız! İngilizler tarafından takip ediliyorsunuz! Ben onların yanın- da bir tercümanım. Şimdi sizi bun ların memurlarından biriyle tanış- tıracağım., Hepiniz de Anadoluya aleyhtar ve padişaha taraftar gö- rününüz. Benim ismim yavuzdur. Beni eskiden tanıyormuş gibi dav- ranmız! Zabitler birdenbire şaşaladılar.. Fakat, Yavuz onların yanında faz | Masasıma | la duramadı.. Ayrıldı.. döndü. — Buyurun Mister Mıgır!.. Diyerek ikis! birden dört kişi- lik masaya geldiler. Sivil zabitler yabancılıklarını belli etmemeğe çalışarak: —Bu gün Anadoludaki asilerin Şanhası için bir fetva çıkarırlacaktı.. Buhaber doğru mudur, Yavuz Bey? Diye sormuşlardı. Yavuzdan evvel Mıgır atıldı: çıkararak, muhalif rolünü oynıyan sivil zabitlere uzattı: . Mis gibi.. $â- rap kokuyor.. Buyurunuz beyler! Türk zabitleri birer sigara al- dılar.. Yavuz kibritini yakarak kimseye belli etmeden zabitleri gözünün ucuyla süzdü. Böyle | — Bu kahveye hep sizin gibi muhalifler gelir, değil mi, — Şüphesiz... Mıgır, Diyarıbekir kıratanesin- den çıkınca: —Entellicens servise burası hak kında yanlış malümat vermişler. O halde başka işlerin peşinde ko- şalım. Demişti, O günden sonra Diya- rıbekir kratanesine uğramadılar. ... (Benli Bedia) Keramettini çok seviyordu. Fakat, Keramettin Be- | diaya haber vermeden İneboluya kadar gitmeğe mecbur olmuştu. Bu seyahat Anadoluya yardım ga- yesiyle yapılmıştı. Keramettin bir ay sonra tekrar gelecekti, Bu müd det içinde Bedia Mister Tomsonla ahbap olmuştu. Teıcıunın(Mııu) onu istediği gibi parmağında oy- natmağa başlamıştı. Bedia kendisini Istanbulun (Kle opatrası) olacağını zannediyordu. Aradan günler geçtikçe Keramet- tinin Anadoluya kaçtığına hükmet mişti. Artık (Yavuz) la da teması nı kesmişti. O şimdi, Anadoluya makla meşğuldü.. Fakat, (Tom- son) a karşı yarı namuslu ve kibar bir aile kadını rolünü oynuyordu. Ona burolü veren (Mıgır) dan başka bir kimse değildi. (Mıgır) Bediayı (Sabahat Ha- nımefendi) maskesi altında bir çok kimselerle temas ettiriyordu. (Tomson) bile ona bu isimle hitap etmeğe ve kendisine mühim vazi - feler vermeğe başlamıştı. (Devamı var) göçmek istiyen zabitleri lwvılı-ı HnBER - nkşam Poıtııı ı | Pratik ( lay Yazan hlknh 'ı'ı';;::" v G9 nıkıl ve tercüme Yazları ve sabahleyin gayet kısa | olarak yani suya dalıp çıkmak sureti ile on derecei hararette suda yaptıril- ması daha faydalıdır, Iİrmak gibi akar suda olursa daldığı sırada hareket e - debilir. Alnımda ve ensede soğuk su - 'yun birden bire vereceği elemden ko- runmak için yavaş yavaş dalmak, ya- hut ılık banyolarla başlıyarak vücudü alıştırmak lâzımdır. Deniz banyosu: Skrofül, fakrüd- dem, nakahat — hallerinde — lâzımdır. Kalp hastalığına mütemayil asabile - re, veremle, tifrislilere aslâ yaptırma- malıdır. Vasati beş dakika devam et - melidir. unutmamalıdır. Bazı sahil kaplıcala - | yında sıcak deniz suyu banyoları var: dir. Ilık banyo: Otuz derecci hararette yapılır. Teskin edicidir. Hummada, pnömoni de tatbik olunur. Devamı yir- mi dakikadır. Banyodan sonra hasta - yı sıcak tutmalı ve vücudünü uğuş - turmalıdır. Harareti değişen banyolar: Evvelâ Gir vöya Haş dalülü 'otür büp:dereceki | hararette banyoya girilir ve bu banyo teskin edicidir. Sonra bir dakika kadar en derecei hararetteki su ile banyo e- dilir. Bu banyo kuvvet vericidir. So- ğuk duş müreccahtır. Daimi banyo: Vücudün derecci ha- raretinde “37,5 derece” yapılan ban - yodur, Deliler için kullanılır. Suyun soğumamasına dikkat etmelidir. Yarım banyo: Bacaklar ve kalçalar tl Bıluısı Ekseriya muzir - olduğunu | suyun içinde olmak üzere banyoda 0- turularak yapılır. Derecci hararet 38 olmalıdır. Omuzlar ve vücut su hari - cinde kalır ve yirmi ilâ otuz derecei hararette su ile ıslatılır. — Bu lunur.” Siyej Banyosu: Vücudün kalça kıs- mına tahsis edilen banyodar. Bir ban- yo içinde küçük bir iskemleye oturu - Tur. Sistit, prostat, elemli emoroid, ra- him hastalıklarında hararet otuz sekiz derese olmalı, acıyı teskin eder. Acı vermeden kapanan emoroidlerde on i- lâ yirmi derece hararette olmalıdır. Ka- man ekmasını keser. Sıcak ve soğuk ban- yo birbirini takiben — yapılırsa — hayz | demini tanzim eder. Ayak banyosu: Dimağ ve akciğer ihtikanına karşı hardallı ayak banyosu yapılır. Hardalı cildi kızartacak mik « tarda olmalıdır. Nikrisliler bu — banyo- yu yapmamalıdır. Kalevi banyo: Banyo suyunun içi- ne beş yüz gram mikarbonat dö sud veya iki yüz elli gram karbonat ko - nur, Arsenikli banyo: Banyo suyunun i- çine yüz gram taht karbonat sodyom ve bir ilâ sekiz gram arsenikiyeti s0d- yom konur. Güzel kokulu banyo: On litre kay- mar suya beş yüz ilâ bin gram kokulu madde konur. Süzüldükten sonra ban- yo suyuna ilâve olunur, Nişasta banyosu: Deriyi yumuşa » | türmüştük. tır, ekzema ve kaşiınmaya — iyi gelir. Soğuk suda beş yüz ilâ bin gram ni - şaslayı kartştırmalı. Buna iki üç litre sıcak su ilâve etmeli, sonra banyo su- yuna ilâve etmelidir. Banyo 35 dere- cede olmalıdır. Çamur banyosu: İki ilâ üç kilogram madeni ve uvzi maddeleri havi çamu- rün sıcak suya karışması ile olur. Bu banyo kaplıcalarda yapılır. Kükürtlü banyo: Bir litre sıcak su- da yüz gram trisülfür dö polas eritil. dikten sonra banyo suyuna ilâve edi- lir. Banyo çinko veya tahta yahut sır. h maddeden olmalıdır. Ve saat ve sair | madeni şeylerin bulunmadığı yere kon- maldir, Akzi takdirde kükürt maden- leri kararlır. Nerventili banyo: Kırk derecei ha- rarette yapılır. Yüz gram kara sabun ve yüz gram tremenli Yuhunun banyo suyuna ilâvesi ile olur. (Devamı var) 24 birinci teşrin Ji AKDENİZ KORSA No, 36 ŞAHİN REİS Büyük macera, aşk ve harp romanı Şahin “Habibe tam bir korsan Ff olacak!,, diye Şahin Reis bir kenara oturdu. Çocuğun iki kolundan tutarak baştan ayağa kadar süzdü: —Bu ne hal?,.. Ne var ne yok?... Nereden geliyorsun?... Diye sordu. Yusuf zaten her şeyi anlatmak için acele ediyor, duramıyordu. Zaten süzgün yüzü bembeyaz ol- | muştu. Çok yorulduğu, nerdeyse düşüp kalacağı anlaşılıyordu. Ace le acele şunları konuştular: — Ben Elhaneş kalesinden ge- liyorum. Beni Habibe gönderdi. — Elhaneş kalesinden mi? Ha- bibe mi yolladı. Alİahallah!.. Sen çıldırdın mı yoksa!... Onun — için | mi bu hale girdin?... — Evet, Habibe yolladı. Çünkü m akşam Şeyh Ebüssait kızınt ansızın yola çıkardı ve Elhaneş kalesine kapadı. — Şimdi senin hanımın Cezayir de değil ha!... — Burada değil... Söylediğim yerde... Fakat kaçacak!... — Kaçacak mı?... Ben o Alla- hın belâsı yeri bilirim. Barbaros o- rada beş yüz İspanyol'la tam bir yıl uğraşmıştı da sonunda aç kala- rak teslim olmuşlardı. Oradan ka- çıcık ha!...Hem de bir genç kız!... '““'—ç itsizliğe ıagmcn kucuk usu m ümitliydi. Şahin Reisin söylenme- lerini keserek, dedi ki: — Fakat, , biz her şeyi hazırla- dık, siz de bu gece oraya gidecek- siniz. Hanım öyle söyledi... — Nasıl hazırladınız? Ne vakit gideceğiz?.. — Habibenin bulıınduiu oda- lardan biri uçurum - tarafındadır. O tarafta bir de küçük penceresi var; tam da onun çıkabileceği ka- dar büyüktür. Ölçtü ve böyle oldu ğunu gördük... Pencerede demir kafes var ama kim bilir ne zaman dan beri değişmediği için yağmur dan paslanmış. Her dokünuşta pasları kabuk kabuk dökülüyor. İncecik demiri kalmış. Onu da bü- tün gece çalışarak eye ile kestik... — Bundan ne çıkar? Oradan at | lamakla, kurtulacak değil ki!... U- çurumun kayalıklarında parça par ça olacak!... — Hayır, kendini oradan iple sarkıtacak. Beraberimizde ip gö- Hani butadaki kona- ğın penceresinden sarkmak için al dığı ip yok mu, işte onu götürmüş tük, On sekiz kulaç tuttu ama, ha- nım yorgan ve yatak çarşafların- dan, yatak ve minder yüzlerinden de ipler yapacak, ona ekliyecek. İnce ipliğin ucuna bir taş bağladı da, hanım ucurumun dınn:ıiını okladı, yaptığı ip tamam geliyor. ğ Şahin )l::eu bütün bunları büyük bir hayret içined, gittikçe artan | bir ümitle dinliyordu. — 'Tam bir korsan karısı - ola- cak!... Diye düşünüyordu. Küçük Yusufu daha çabuk söy letmek için sordu: — Sonra?... — İşte bu gece, tam gece yarı- sında pencereden aşağı sarkacak, cesur Ve | duşunuyordıb | Gece yarısından bir sa$! İ doğduğu için daha çok F mak istemiyor. O saatte # v mun dibinde buluna: K Şahin Reis işin sarpâ " zannetti; elini alnına | söylendi: — Cezayirden E.İlıl”. hiç değilse üç saatlik ” ve gelmek için altı saat | lemesi de caba... Karam” bulmak da ayrı iş!... ğ Enâazon senelik © yokladı. Yusufa baktı: ' — Yetişemezsek ... — Yalnız başına yaıl — Bu bir delilik olur!”; — Hanim bana dedi kit da ölsem, vahşi ha; parçalasalar bile gam hin Reise kavuşamadı yaşamak niçin?... Şahin Reis mırıldandi" — Gitmeli!... Tam V0 hattâ daha evvel oraya ** — Başka çare yok... Oraya gilmek ve en 4” selâmetle dönmek için # » mak lâzım geldiğini düş” Kendisiyle beraber Eilarda geklnleyedik tekrar etti. Kör Ali işin nt anlayınca Şeyh Ebü bir küfür savurdl: — Vay köpoğlu bel inatçı adammış ha!.. Şahin Reis şaka ed el — Yavaş gel, yarın olacak!... Dedi. 3 Sonra sordu: — Elhaneş kalesi ziyade denize yakındı. oraya giden yollar da 0" miz ve düzgündü. Öyle © — Evet reis!... Biliş yollarda az taban mı t tâ Elhaeş kalesinden & en kısa yol küçük bir 4 yet bulur. Bu koyda is€ köy vardır... — Hı&ırlıyonım — Ben bir şeyi knİ 4 nutmam!... $ — Bilirim, Görmiyt kuvvetini de kafan söyle bakalım, şu işi dan bitirmek için ne , | Tabansızı çağıralım " » olur mu?... « — Siz bilirsiniz a! oralarda hiç gezmet Biz anlatırız... BO işlere aklı erer de. | Kör Ali kapıya rideki korsanlardan — Ü, y — Hışt, bana b*k | söyle, reis çıiırU" | Kamaradaüç F, de düşünüyorlırd" y tün yorgunluğuna yoruyordu. Biran rilmesi için sabır'! kışta göze batı di. AĞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: