26 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

26 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hududumuzda iki Makedonya ihtilâl- cisi yakalandı di bu ayın yirmi ikisinde İngiltere n bu kütüphanenin harici manzarası yukarıda sağdaki Üstte soldaki rekim kütüpbanede bulunan kitapların fihristlerinin saklanmasına mahsuş dairedir, Diğer resimler mü- talca salonlarını gösteriyor. ESN Kasabın derdi; Ke- diler ve köpekler .. Tahmis'de kasap İbrahim Efendi ken- disine dertlerini soran muharririmize şu sözleri söylemiştir: “Benim işim çok iyi gidiyor. İyi kazanıyorum. Şikâyetim yalnız kediler den ve köpeklerdendir. Bunlar son zamanlarda fevkalâde denecek, derecede çoğaldı. Ne kadar kovsak nafile.. Hiç faydası olmuyor. Gene birikiyorlar. Belediye şunları bir toplatıp öldürse çok iyi olur. Hem bun- lar yalnız bize değil halka da - zararlı- dır. Allah göstermesin aralarında bir kuduz haştalığı çıkacak olursa büyük bir faciaya sebep olabilir.,, Bahçekapıda kunduracı Arif Bey “Türk kunduracılığı #evkalâde — te- kâmül etmiştir. Hiç bir Balkan - devle- tinde bizde olduğu kadar güzel ve - iyi| kundura yapamazlar. | Bizim bu hususta bir tek dileğimiz| var. O da yerli köselelerimizin iyi tas-| nif edilmesidir. Meselâ biz fazla para| vererek en iyi vidalâ köselesi alıyoruz. Bunlar bazan çok iyi çıkıyorlar, bazan de aynı para ile alınan mal çürük çıks| yor. Biz de müşterilerimize karşı — çok mahçup oluyoruz, Diğer bir dileğimiz de lâstik ayak-| kabı istihsalâtının tahdit edilmesidir.| İki sene evvelki ayakkabı satışıyle bu| seneki satış arasında çok mühim fark-| lar var. Hükümet yerli deri ve köseleyi himaye etmelidir.,, Seyyar satıcılık kalkmalı mıdır? Çakmakçılar yokuşunda — Manav | Bünyamin Efendinin söyledikleri: Efendi, bizi kasup kavuran ayakta gezen satıcılardır. Kastamonudan, Çan- kırıdan bellerine beş lira koyup bu - | raya geliyorlar ve yahut buraya ge - Tp hamallık yaparak — bir kaç kuruş sermaye temin ediyorlar. Sırtlarına bir küfe yemiş, sokak, sokak dolaşıp satıyorlar. Dükkâncılar kime satacak bilmem?. “Uzun çarşı | baştan başa herkes kısmetini alır!” der | ler. Amma bunu pek kabul edemiye - eeğim, Çünkü ben dükkânımda kesta- neyi yirmiye satıyorum, onlar dışarda ona veriyorlar. Halbuki bendeki mal iyi maldır. Bunu kestiremiyen müşte- | AF VE Hamal başının | garezi On çocuk babasını mağ- dur etmemeli Cibalide Kerestecilerde Mah- mut Efendinin bölüğünde hamal Devran pehlivanla Şükrü Efendi matbaamıza gelerek şikâyetleri olduğunu ve gazetemize yazdır - mak istediklerini söylediler. Bu iki hamalın şikâyeti şudur: Hamalbaşı Mahmut Efendi kan bur Hasanla kavga etti. Mahke- | vrteve düştüler. Hasan da dört ki yi şahit gösterdi. Bunlardan ikisi biz ve diğer ikisi de bir kahveciy - | | le bölükbaşı Ahmet Ağa idi. Eyüp Sulh mahkemesinde Allah için doğruyu söyledik. Hamalbaşımız yirmi dört saat hapisle elli lira pa- | ra cezasına mahküm oldu. Hamal | başı Mahmut bu şehadetimizden dolayı bize garez oldu. İki gün ev- | vel kahvede kâğıt oynuyorlar diye sudan bir bahane ile bizim kaydı- | mızı terkin ettirdi. Vilâyete istida verdik. Belediye iktisat müdürlü - ğüne havale edildi. Oradan hakkı- mızı arıyacağız.,, Şikâyetçilerden Devran pehli- vanın on çocuğu vardır. Kendisi iki senedir Cibali bölüğünde çalış maktadır. Şükrü Ef. ise dört — se- nedir ayni bölükte çalışmaktadır. Şikâyetlerinin belediye iktisat mü- dürlüğünce ehemmiyetle nazarı dikkate alımacağını ümit ederiz. ri, ucuz diye seyyar satıcılardan alı « yor. Şu tarzın. ortadan - kaldırılmasına hiç imkân yok mudur? Dükkânlar, şehrimizi fevkalâde i - dare edecek vaziyettedirler. n Hem dükkân kirası ver, hem ver, | gi ver ve hem de ucuz seyyar satıcılar | bulunsun; © vakit gel de kendini ge - | çindir ve bu işin içinden çık. | içesi tarafından yapılmıştır. Dünyanım en büyük kütüphanelerinden bi- mde görülüyor. (Küleli bina). IŞÇI | Bunu, biraz daha ileri | balimzi bekliyen sefaletten kurtu- | | labiliriz. Kunduracı kalfa- ları ne halde? Karaköyde, Tünel sokağmda, sİ ınında, Artaki Efen- B nde kunduracı kal- 1 Felâtun Efendi diyor ki: — Yedide paydos meselesine çok seviniyorum. Eskiden geç va- itlere kadar canımız çıkardı. Şim di insanlığımızı azıcık - tadıyoruz. Buna rağmen, hâlâ pek çak sıkın- tılarımız vardır. Kazandığımız pa ra, ancak, şöyle böyle yaşamamı- za sarfolunuyor. Bir memrun te- kaüdiyesi olduğu halde ve ölünce ailesine maaş kaldığı halde, bizim istikbalimiz pek karanlıktır. Ihti- yarlayınca, hastalanınca, ailemiz- de, kendimiz de kara sefalete dü- şüyoruz. Cenazemiz için bile pa- | ramız çıkışmıyor. Meslekimiz dv( yıpratıcıdır. Kunduracı kalfaları- nın, gözünden, midesinden hattâ | ciğerlerinden sakat düşenleri pek çoktur. Çok şükür, son zamanlarda ce- miyetimiz, uyanıklık gösteriyor. | götürmeli, bizim elimize tasarruf da edebile- ceğimiz kadar para geçmesinin yo luna bakmalıdır. Piyasayı bozan ve müşterinin de zararıma olan de- Tir çivi ile mücadele etmek lâzım dır. Daha da önüne geçilip tanzim edilecek bir çok şeyler vardır. Ce- miyetimiz faal olursa bunların ça« resine bakılabilir ve biz de istik- Öz Türkçe ilk roman Savaştan Barışa Yazanlar: (Vâ-Nü) ile Çürüksulu Meziyet Yeni çıktı Viyatı : F0 buru Her parçası ayrı bir heyecanla okunacak macera, kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU: Tefrika No. 72 Yüz, yüz yirmi metre yüksek- likten düşen sular, çarptığı kaya- larda param parça oluyor, etrafa beyaz köpükler halinde dağılıyor- du. Sonra bunlar, geniş ve düz bir sahada nisbeten sakin bir akışla yayılıyor, gittikçe durularak hare- ketsizleşiyordu. Aslanlı hükümdar, bulunduğu büyük kayanın üzerinden bir atla- | yışta sahile indi. Sırtından deriyi, askısından bıçağını çıkardı. Birini yere attı, ötekini kalım ağaca sap- ladı ve büyük bir ustalıkla nehire atladı. O kadar iyi, o kadar ustaca yü- züyordu ki, onu bu halde gören- ler, tekdirden kendilerini alamaz- lardı. Bazan su altında gidişi ve cidden sanatkâraneydi. Tam on dakikadan fazla durmadan yüz- dü, yüzdü. Nihyet, sahile çıkarak bir gölgede boylu boyunca uzan- d. Bu uzanışta dünyanın en gam- sız bir adamı hali vardı. Bütün or- | man kendisinin bütün Afrika ken- di malikânesi gibiydi. Ucu bucağı bulunmayan or- manlarn yegâne hâkimi oydu. Gözleri, kapanıyordu. Gece, Fa- tuşla uğraşmaktan uykusuz - kal- mıştı. Şöyle bir, beş on dakika kestirmeyi düşündü ve gözlerini kapadı. Ağaçlardan, gelen cıvıltılar o- na bir ninni tesirini yapmıştı. Çok geçmedi, derin ve tatlı bir uykuya daldı. Ne kedar uyumuştu bilmiyordu. Yalnız güneşin epeyce çekilişin- den istediğinden fazla uyuduğu anlaşılıyordu. Büyük ve kulakları hırpalayan bir gürültü ile uyanmıştı. Hemen ağaca sapladığı bıçağına sarıldı. Bir şey görmüyordu. Ne olmuştu? Çok geçmedi, orman içinden, kulağına bir de yabancı gelmiyen bir ses geliyordu. Bu, kara filin sesiydi. Âcı acı bağrıyordu. Başı- na bir felâket gelmiş olacaktı. Sırtına derisini süratle geçirdi ve bir ok gibi yanındaki ağaca fır- ladı, Kalın bir dal üzerinden etra- fı iyice gözetledi. Fil durmadan bağrıyordu. Aslanlı hükümdar bir dakika bile gecirmeden daldan dala, a- ğaçtan ağaca gecerek sesin geldiği tarafa koştu.Arada sırada imdada geldiğini anlatmak isler gibi, o da, filin sesine, tiz bağrışı ile mu- kabele ediyordu. Sesin geldiği yere ulaşmıştı. A- ma ortada hiç bir şey görmüyor - du. Ufak bir dikkat, kendisine ha- kikati anlatmıya kâfi geldi. Ağaç- tan yere dikkatle baktığı zaman fil'n bir pusuya düştüğünü gör- müştü. Onu kurtarmak lâzımdı. Fakat bu çukurdan bu ağır hayvanı çı- karmak çok güç olacaktı. Aşağı insan havsalasının ala- mıyacağı bir süratle indi ve he- men çukura koştu. Fil, büyük bir korku ile iri ku- Taklarını açarak küçük gözlerini aslanlı hükümdara dikmişti. Kar - , ( AA %Yınn:—! ; : j Rızc.ı D DA i Şekip| S şısında onu görünce vinç çizgileri belirdi. ona doğru uzatarak ince bağırdı. Aslanlı hükümdar ©f kur içinden nasıl ü düşünüyordu. Birdenb! arasına daldı. Az sonrâ kaldıramıyacağı kadar kütükle göründü. Faki çukura yaklaşmamıştı # dan vınlıyarak bir okult & kendisinden biraz ö! saplandığını gördü. düştüğünü anlıyordu. Birdenbire yere yali ra doğru sürüklendi, oF rini takip'ediyordu. Meydanda, tehlikede görüyordu. Bundan çin filin bulunduğu çul sından başak çare yaptı ve atlar atlamaz ©? sesiyle haykırması bir 07 | Bu, öteki bağrışları | miyordu. Bunda daha başka b dı. Filhakika bu sesi, tâ uzaklardan gelen kovaladı. Onları kendisf”? maya cesaret edenleri © için çağırmıştı. 4 Aslanlı hükümdar, mile anlatmak arzusile ğırdı ve hiç bir fevkalâ! muş gibi, ormanın en İf ni okşadı. ) Kara fil, katmer kat larla dolu iri hortumu hükmdarın kollarına ona âdeta teşekür edi) Yaverleri gelmişl içeriye bakan Fatmay! Bora herhalde, düşmaf'ğ şinde olacaktı ki görü Aslanlı hükümdar ya cıkmakta hiç bir # medi. Evvelâ filin sır#y dışarıya atladı. Fatmf” dost olamamışlardı. ne bu ondan hoşlanıy jf? hükümdar bunu bildiT yi rıya çıkınca ilk işi Fi ” mak oldu. j Bara ile böyle değ gürültü yapmalarımt zaman da şakalaşt!” — du. v Aslanlı hükümdü'! mak için daha evvel yük kütüğü yenidt” Ö4 ucunu çukura sarkl gİçü kabilmesi için bir “ p4

Bu sayıdan diğer sayfalar: