7 Kasım 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

7 Kasım 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ST; 5000 Güzel Zeus'la ik! sevdalısı kar- yolanın yanında Miskinin yatışını, bozuk düzen nefes alışını seyredi- yorlardı. Zeus baş hastabakıcı hemşireye: — Hemşire! dedi. Bu arkada- şımıza iyi bakarsanız s'ze ölünci - ye kadar... Baş hastabakıcı hemşire pomat- lı kaşlarını çattı: — Burada herkese bir türlü ba- kılır. Ayrı gayri iş yoktur. — Fakat bütün hastalıklar bir türlü değildir ki. — Hasta ev'mizin işlerine ka- rişmak yalnız baş doktorun hak- kıdır. Güzel Zeus, yüreği yumuşak Ze- us birdenbire alevden Zeus oldu. Beyaz dişlerinin arasından: — Hesta eviniz başına yıkılsın râstıklı kadın! dedi. Halk bu hem- şeris'ni bilmeden bu hale > koydu. Fakat seni o halka bilerek parça: latırız, düzgünlü kadın! Hasta Evinin Mjidürü bu kadı” nım gizli dostuydu. Ona güvenen kadın homurdandı: -— Siz kim oluyorsunuz? — Bize Üniversiteli'derler! — Sizin admız ne? — Zabıt varakası mı yapacak» sın dudağı boyalı?! Yaz adımı! Sıhhiye Nazırınm kızı Zeus! Tıp Fakültesi son sınıf talebesinden! Başhemşire yutkundu: — Küçük Hanımefendiciğim! Yanlış anlemayınız. Ben burada her hastaya son derece iyi bakılır, hiç merak elmeyiniz demek iste- emedimse tutuk- tüğü ML Sâro ile Güner güzel sevgilile- rine işmar ettiler, gözle keşla: — Değmez şıllığa! Bırak gide- lim, Demek istiyorlardı. Zeus anla” dı. Selâm vermeden hasta evinden çıktılar, Yolda Saro: “ — Zeus! dedi. Sakın babana bir şey söyleme. — Niçin? — Söylersen bu karıyı hemen attıracak, O zaman Miskinin işi daha kötüleşir, Karıda kılık kıya- fete brkmadın mı? Böylesinin o- râda mutlaka bir dişli dostu pos- tu falan vardır. Onu çıkarırlar a- ma, klanlar inat için Miskine bakmazlar, Eğer bir şey söyle mezsen bu korku ona yeter. Mis kine kendi kardeşimişcesine ba- kacaklar, — O da doğru. Soktklar kaynaşıyor. Meydan- lar çınçın ötüyor. Yurt severlik, sa yaştan korkmazlık heyecanı bütün şehrin üstünde bir Okyanus bora- sı gibi esip geçiyor. Bayraklar, bayraklar.. Üzerleri vecizeler ya- zıtmış levhâlar. Bandolar, fanfar- lar, izciler, esnaf bölükleri... Bir harp patlasaydı, korunma hazırlığında yapılan bu gösteriş lerin yarısı bile belki yapılmazdı. Haftalardan beri olanca korkunç: luğu ve öldürücülüğü ile sürüp 'gi- den harp, demek bütün | sinirleri, hattâ girmemişlerin sinirlerini. de altüst etmişti. Galiçya ateş püskürüyor. Karpat lar kan köpürüyor. Mtrn cephe- sinde açılan gedikten Fransızlar akın ediyor. Mazuri'de Çar ordu- ları bataklara seşlanıyorlar. Or- Sehirler yanıyor. İnsanlar boğu- şuyor. Kan gövdeyi götürüyor. Ku caklârı bebekli kadınlar: “ z i dik. ! yordu. Müellifi: ömer Rıza — 6) Table (Tebul) Masa "Tail (Teri) Kuyruk Devlet yasasınca koru'udür. — Ekmek! Ekmek! "Taks (Tek) Alır Diye sokaklara cansız serili. | Tale (Tel) Hikâye, masal yorlar; Talk (Tok) Konuşur Hüğta Evindeki Miskin gittikçe | Ta (Tok) Konuşma Tea (Ti) Çay 'Tewtable (Ti tebul) Çay masasi Tear (Ter) Yırtar Tear (Tir) Göz yaşı Tell (Tel) Haber verir, söyler. Temper (Temper) Huy - Mizaç Ten (Ten) On Tenth (Tens) Onuncu Terrible (Teribül) Korkunç Than (Zen) den Thank (Sank) Teşekkür eder Thankful (Sankful) Şükredici Thank you (Sank yu) ia La derim That (Zat) O, şu The (Zi) Tarif edatı Their (Zer) Onların Thcirs (Zers) Onların "Them (Zem) Onları Them selves (Zem selves) Kendileri Then (Zen) Sonra “There (Zer) Orada Therefore (Zerfor) Onun için There is (Zer iz) Vardır There ure (Zer ar) Vardırlar These (Zis) Bunlar They (Zey) Onlar 'Thieh (Tik) Kalın iyileşen yaralarına yapılan pans- manları dumanlı gözlerle seyredi- yor. Günleri üçe ayırdılar, Bir gün Zeus gidip yokluyor, ikinci gün Saro, üçüncü gün ,Güner. Sonra gene birinciden başlıyorlar. Bir gün baş operatör müjde verdi. “— Sere parmağı ile yüzük par- mağmdan başka hiç bir yerinde sakatlık kalmıyacak, biraz da sol kulağının zarında bozukluk var. Yediği sert bir tekme kulağı ze delemiş. Onu da üç dört gün son- ra çıkınca ayakta baktırırız. Hasta evinden çıkacağı gün üç arkadaş toplu gittiler. Kapıda bir otomobil beklettiler, Miskin gene eski Miskindi. Gene yarım gülüm- semeleri sönmüştü. Fakat 6 kadar güçsüz değildi. Kendi kendine gi- yindi. Koca iskarpinlerini kendi pr tai çıkacakları vakit | Thlek - hesded. (Skheded) | Kalın birdönlükei dufdui eylerim gahçk || “12214 Thin (Sin) İnce Thing (Sing) Sey Think (Sink) Düşünür Third (Serd) üçüncü "Thirst (Serst) Susuzluk Thirsty (Sersti) Susuz Thirteen (Sertin) On üç Thirty (Serti) Otuz This (Zis) Bu 'Thorn (Sonrn) Diken Those (Zo) Şunlar Though (Zov) Her ne kadar « ve levki çabuk araştırdı. Zeus sordu: — Ne arıyorsun? — Yok Zeus! dedi. . Bulamıyo- rum, Yok, — Ne yok dostum? Biraz kızararak, genç kızın ku» lağına eğildi: — Torba, papuç paraları yok. Hani sen vermiştin. Hiç, hiç, bir tanesi bile yok. Ben şimdi ne ya- parım? yi KDevan saz)! — Ben gene veririm. dili —— — Olmaz olmaz! Versen bile! kendine karşı düşük (vaziyette almam. göstermek istemiyordu. — Neye almıyacalımışn? Öyle | © Çocuklar onu bilmiyerek, temiz şey mi olur? duyguların aykırı ve karşı duru- — Alırsam ödeyemem. Hem bakkal bu aylığı da vermiyecek. Neye versin? Oğlunu beş haftadır lamaz bir coskunluğu ile yapmış» lardı. Böyle istemiyerek, bilmiye- rek yaptıkları bir yanlışı her sa- slyiaintdımm, a : , İ bah ve her öğleyin yüzlerine, yüz N Rİ bakan bir hemsi- | yüze gelip çarpmak doğru değildi. Bir gün nasılsa erken davrana- madı. Büyük kapıdan geniş parka ürkek ürkek girdi. Yüzleri kızara- — Bir hastamız geldiği vakit bütün ceplerini ararız. Ne bulur » sak bir zabıt varakası ile kasada saklarız. Fakat Efendinin ceple- cak arkadaşları ile göz göze. gel - baka ve rinden hiç para çıkmadı. Yalnız | memek için yere baka i kendisi bu suçundan k:zara boza- bazı kâğıtlar çıktı ki onları da ver» ' se yücimerii, Saro kısa kesmek için: Henüz sınıflara girilmemişti. — Belki, o patırdıda çalmışlar: | | Koca park kaynaşıyordu; tatsiz dır. Zarar yok. Gidelim. İ bir kaynaşma ile kaynaşıyordu. Miskin ince ince söylendi: Yaygara, gürültü, ga — Çok şey, çok şey! Adamın | gırışma sesleri vardı. Fakat bir ödünç aldığı bir parayı kim 'ça- | kaç ay önceki neşeli uğultu yok- lar? Çalınır mı hiç? Hayır, hayır! | | tu, Harp bütün dünyayı allak bul- Çalmamışlardır. O gürültüde ben | lsk etmişti. düşürmüş olacağım... Beni nereye | (o Parkın ortasına gelinciye kadar götürüyorsunuz? anlamamıştı. Oraya gelince sezdi — Pansiyonuna, ki kendisine her vekit selâm ve- — Siz, öteki insanlar gibi ne | renler, alay edenler —söğüp döv- iyi insanlarsınız. medikleri halde— selâm sayi Birgünün çizgileri mişlerdir. Dikkatini çeken bu ha: Üniversite #çılmış, © derslere li era ek RR Mborisyara başlanmıştı. kadar gözlerini gizlice soğmda . aI lunda gezdirdi. Anladı ki Miskini / Mitkkin gün doğunca lâburatu - | par gören hep başını öteye çeviri» varma giriyor ve öğleyinen £0- yor. Ne selâm, ne söz, ne alay? muncu talebe gittikten sonra çıkı: | Arkadaşları neden bu kadar darıltmışım? Diye içini çeke çeke düşündü. Yediği onca dayaktan, aldığı bunca yaradan sonra şimdi de selâm verip konuşmamaları yü- reğine dokundu. Öğleye kadar ça- lışamadı. Biteviye düşündü. Ne suç ettim ki? Neye bu kadar darıl- ruşlar bana? Herkes gibi belli saatlerde gi - rip çıkmaktan çekiniyordu. Altı hafta önce uğradığı hakaretten doğan hiç bir utancı yoktu. O baş- ka türlü düşünüyordu. Kendisine yuha çeken ve çektirenlerle, dö- ven ve dövdürenlerle göz göze ge- lirse onlsr utanacaklardı. Kendi yüzünden kimseyi utandırmak, (Devamı var) İkrime mi amli NE No. 49 22 si. fegelm Sü v ix AKDENİZ KORSANİJ ŞAHİN “REİSİ Büyük macera, aşk ve harp romanı F Şeyh Ebüssâit, haberi alınca beyi in den vurulmuşa döndü! 60 suvari ile biraz evvelki ok | © Çünkü Akdenizin kk o” rine krışmışlardı. Yaralı hayvan- lar ve insanlar yerlerde kıvranı- yor, inliyorlardı. O zamana kadar Şahin Reisle yanındakiler gemiye girmişlerdi. Yelkönler açıldı, kürekler işledi ve gemi ağıklara doğru süzüle sü- züle uzaklaştı. Zavallı ibhi Cebbar'ın top atı- lacağı sırada arkadaşlarını cesa - retlendirmek için kılıcını havaya kaldıran eli dirseğinden kopmuş, kılıçla beraber kanlar içinde bir kenara düşmüştü. Kendisi de ke- sik kolundan'akan kanlarla gittik- çe kuvvetini kaybediyordu. B'r asker onun yanma sokul- muştu. Akan kanı durdurmak için kolunun omuz başımdan bir iple sıkıyor, yarayı sarmağa uğraşı" yordu. İbniCebbar sağlam kalan kolu- nu bu merhametli ve sadık ada- mın göğsüne doğru uzattı. Eliyle itti: — Bağlama!.. İstemiyorum... İstemiyorum artık?!... Bitti.... Bun- dan sonra ben ölmelyim!.. Bir anda darma dağın olan a - damlarına, başı boş kişniyen atla- tün yellienleriği EN giden gemiye gözler'ni dikti. Son gri göğsünden bir hava boşaldı: — Ahhh... Diye inledi. Olduğu yere yıkı- larak öldü. O sabah Habibeyi Cezayire ge- tirtmek için Şeyh Ebüssaidin gön- derdiği adamlar kaleyi her tarafı: açık olarak buldular, İçeride bir kaç nöbetçi ve uşakla sütnine- den başka hiç kimse yoktu. yerinin biri onlara anlat- — Habibe kale arkasındaki ! pencereden iple sarkm's, evvelce İde Şahin Reisle bir arkadaşıma | haber yollamış. Önler da tam vak tinde gelmişler... Fakat farkma | vardık, bütün asker İbni Cebbar- la beraber onların arkasından git- tiler., — Acaba yakaliyacaklar mı?,. — Kaçamazlar, çünkü onlar ya- ya bizimkiler atlıdır. Yalnız gideli üç dört saat olduğu halde dönme- diler, Bunun için biraz merak edi- yoruz... 1 Ebüssaidin adamları kalenin en yüksek omazgalından denize| dı. Kılıçlarını kınlarından doğru baktılar. Bozgun alaymn kimi yaya, kimi atlı, yaralıları sırtlarında, kucaklarında taşıya- rak dağnık bir halde geldiğini gör düler. Hepsinin de gözleri dehşetle açılmıştı. Yalnız iki kişi, yüz kişiyi bu ha- le sokar mı?... Bunda bir yanlışlık | suzluk sayılması artık var? Ne oluyaruz?... Şeyh Ebüssait bu haberi aldığı zaman beyninden vurulmuş gibi oldu. Hemen atına atladı. Bütün suvarilerivle beraber Elhaneş ka- lesine geldi. Lâkin orada ne yapz- caktı?.., Şeyh Ebüssait elindeki kifi önüne gelenin üzerine hücu” yor, yaralı ve sağlam di: | vuruyor ve bağrıyordu: o Oy — Nankörler!... Alçaklar? semler?... Gözünüz kör vi Şimdi ne yüzle benim k i kıyorsunuz?... İki kişiyle ve mediniz!... Lâkin bundan ne fayda Vi si Bitkin bir halde Cezayire dön” Hırsından çatlıyacaktı. O8*| na kapandı. 7 En senra işte bütün ri ölmüştü. Ebu Selâmeden elçiyi de yanma almadı. Yanma alıpta ne ” 0?.. a uğ ) — Ah ne diye kızımı EM , kalesine yolladım. Burada di kaçabilir miydi? Kaçı çünkü ben her zaman olurdum. z Diye söyleniyor, kızına ki ler yağdırıyordu: — Kaltak!,, Edepsiz!.. evlât!.. Bir serserinin 2 gitti... Bunu yapmak için beki, şimdiye kadar... Kabahat heP da... Biran evvel baş göz etm de onur arzusuna bıraktımeri Bununlaberaber on doku? iü üstüne titrediği yavrusundan W£ mak acısı, en hisli yerlerine bif | hirli hançer gibi batıyor, | yaşarıyordu. 3 Ne de olsa, her şeyden da bir babaydı. Eğer Şahin Reisle oyma Ali cengiz oyununu kaybed€* ni bilseydi, e imei yap” l Şahin Reis gemiye girdiği man, atlarını denizde b ve zavallı hayvanlar, e halde sahile doğru yüzelli lamışlardı. Genç kız sevgilisine sokü Ki — Ah, mümkün olsaydı dt ları beraberimize alsaydık ! Ve i kü onlar olmasaydı bu sande* remiyecektik... | — Evet sevgilim... Mün saydi ben de isterdim. ni şimdi kamaraya götüreyi”” i ra ben yol hazırlığı ; gemiyi dolaşmalıyım.. Kolkola yürüdüler. gil Bütün yoldaşlar iki ora © lar, onlara imrenerek bak di lar, bol ây ışığında Hava dılar, selâmladılar. Şahin Reis her iki z lümsiyerek geçiyor: * “gi —Sağ olun evlâtlar, sağ i Gemide bir bayram f Gemiye kadın almanı" * miyordu. Çünkü HabibeYi, “ güzel bir kadın olarak değil, vücudunun bir parçası, o ” kadar yaptıkları sav: i sinde aldıkları ganimetle”, değerlisi olarak görüyorl#., £ D ER gi

Bu sayıdan diğer sayfalar: