7 Şubat 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

7 Şubat 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER'in Hikâyesi İkisi de ayni mahallenin çocuk- lariydi. Bir arada doğub büyü- — müşler, mahalledeki ilk mektebi beraber bitirmişlerdi. Onları bir arada oynarken görenler, içlerin- den “yarının güzel bir çifti,, diye gıbta ile anarlardı. Yalnız, bu küçük çifti birbirinden ayıran de- rin biruçurum — vardı. Necdetin babası yalnız mahallenin — değil, şehrin en zenginlerinden sayıldığı halde, Eşitekin babası kendi ha- linde bir mahalle bakkalıydı. Bir gün, umumi harb — geldi, çattı. Bu şirin memleket düşman istilâsına uğradı. Bu arada Nec - detin babasının ekilmiş tarlaları düşman tarafında kaldı, yurd ge- ri alımınca kalan tarlalar da ban- kalardan alınan barçları ancak ö- dedi. Oturdukları evi bile zor kurtar- dılar. Buna karşılık Eşitekin babası, mütcahhbitlik işlerine karışmış, va gön muameleleri yapmış, sayısız para ve hududsuz mülk sahibi ol- muştu. Bu arada adı bile unutul.- muştu. Ona artık — memlekette “Un Kralı,, diyorlardı. Un BĞ İstanbulda tahsilini bitirib dö- nen Necdet, Yedi yıl evvel bırak- tığı memleketini bu halde buldu. İki eski arkadaşın karşılaşma- ları çok tuhaf olmuştu. Necdet, kürklü mantosu içinde »bir ceylan gibi süzülen bu olgun genç kızın yedi yıl evvelki mekteb arkadaşı olduğuna inanamıyordu. Refahın ve çağmnın verdiği kuv - vetle Eşitek — gelişmiş, serpilmiş güzeleşmiş,ve bütün şehir deli - kanlılarının . gözünü arkasından sürükliyen bir âfet olmuştu. Artık bu iki eski kafadarı her gün bir arada gezerken görenler yakında onların bir yuva kuracak- larına inanıyordu. Un Kralı, dökürcülüğe — giden Necdetin babasını hiç de iyi kar- şılamamıştı. — Hele bir ailece — görüşelim, diye onu başından savdıktan son- ra kızını çağırmış: — Seni bir daha o züppe — ile konuşurken görürsem evlâtlıktan atarım, O mteliksiz senin den- gin mi? . Diye bir iyi haşlamıştı. , KB & Kulaksız Faki deyib de geçme meli. Onun memlekette ünü var- dı. “Her başı darda kalan;ondan gelir akıl danışırdı. Un Kralının Necdete kızını ver mediği kulağına çalınınce, kim - seye danışmadan ona bir düzen kurmayı düşündü. Doğru yazı - | hanesine gitti. Kulaksızın — boş yere gelmediğini bilen Un Kralı, ona isteksiz bir yer gösterdi. Kulaksız daha hatır sormadan — Bay, dedi, kızını Ahmed oğ- luna vermemişsin diye işittim. As- lt var mı? Un Kralı homurdandı: — Tabit, dedi, elin meteliksizi. ne ne diye kız vereceğim. Kızım onun dengi mi, gitsin başka yer- | den kısmetini arasın! | Kulaksız hiç oralı olmadı: l — Gene de sen bilirsin, dedi bu işin yarısı nasıl olsca olmuştu. Un Kralı köpürdü, fakat kulak- sız dalına binmişti. — Canım bay, diyordu, yarısı| çıharmıştır. Bu moda, İngiliz sosyetesinde revaç bulmuştur. Prenses Kulaksızın kurnazlığı.. HABER — Akşam Postası Şimdi Un Kralını bir şüphe sar- mıştı. Yarısı olmuş bir iş ne de mekti. Yoksa kızla oğlan haber- , sizce bir haft mı karıştırmıştı. Öy- İtünmutitüüzrfMraFTN a: le olmasa kulaksız bu kadar israr eder miydi? Onun böyle biraz yumuşadığı nı ve düşündüğünü gören kulaksız 'Tren, beş bin metre yükseklik- yeniden, fakat daha mülâyim sö-| ,, bulunan And dağlarına çıktık- ze başladı: ça, yolculuğun başında beyaz ke- — Necdet uslu, akıllı, okumuş| ten elbiselerle oturan yolcular, se- bir genç. Senin de tek kızından| petler'nden çıkardıkları renkli ör- başka kimsen yok, gel şu işe peki| tülerle örtünüyorlardı. Hattâ, bi- de... rinci mevkide oturan yolcular bile i23 - i .| böyle yapıyorlardı. rulan Uı:llğrîııîd'e?m:;:; Her istasyonda, yere diz. çök- müş kırmızı derililer, önler'nde du — Hadi, tanrı sonunu hayır et-| san yiyecekleri satab'lmek için sin!.. müşteri bekliyorlardı. Fakat tren Un Kralının yazıhanesinden ok| yükseldikçe, bunların - sattıkları gibi fırlryan kulaksız soluğu Noc-| şeylerin nevileri değişiyordu. A. detin babasının yanında aldı, ona| tâğı taraflarda muz gibi yem'şler söze girişti: ’ KT | | müjdeledi. Düğün, dernek yapıldı. İki sev- gili baş göz oldular. a ... Aradan günler geçmiş, — fakat Un Kralımın beynini kemiren dü - ğgüm hâlâ çözülmemişti. Bu dü - ğgümü ancak kulaksız çözebilirdi. Onu bir gün yazıhanesine çağır - dı: — Aracılık ettin, kızı oğlana verdin, kızımdan da damadımdan da memnunum, Tanrı ikisini de başa kadar gönendirsin. Yalnız senden bir sorgum var. Bana gel- diğin vakit bu işin yarısı — olmuş bitmişti, dedi, içime şüphe saldın, bundan maksadın neydi, açıkça ıöyle... Külaksız, bir ucu vaktile eşki:- yalar tarafından kesilen kulakla. rına kadar ağzını açarak güldü: — Bire bay, dedi, (istemek ve vermek) tam bir fiildir, Onlar kı- zını istedikleri zaman — bu fiilin yarısı tamam olmuştu. Sen ver- Sen de ve- e meyince yarım kaldı. rince fiil tamam oldu. Ü İki yaşına basan torununu ku- cağından indirmiyen — Un Kralı, şimdi hâlâ bunu düşünmekte ve rasgelene: — Şu kulaksız yaman adam.. Diye onu öğmektedir. İstanbul:; 1 — 2 — 1935 Oğuzcan satanlar, şimdi, peynir, süt gibi şeyler satıyorlardı. Biraz daha yükselince, müşterilere, yünlü ör- tüler arzetmeğe başlanmıştı. Trende az yolcu vardı. Bunla- rın da bir kısmı papazlar, bir kıs- mı tüccar kom'syoncuları idi. Bu komisyoncuları dünyanın neresin- de olursanız olunuz, tanımak çok kolaydır. Çünkü geçilen manzara- lara bakmazlar, yerli halkla, on- ların sırtından para kazanmış ol- malarına rağinen konuşmazlar. Papazlar ise herkesle konuşur- lar. Nitekim birisi bana, “Mon- gol lekesi,, hakkında izahat ver- di, Bu papaza göre ırkları itibariy le Orta Asyaya bağlı olan herkes sırtında, Şarkın damgası olan bir leke ile doğarlarmış. — Taupatın tusdelvet— M Hişie bir yolcu: — O halde, dedi, beyaz bir a- na ve babadan doğan bir çocuğun sırtında böyle bir lekenin olma- ması İâzım. — Tabil, dedi papaz, eğer a- nasmınu ve babasının karnında bir damla Şarklı kanı yoksa.. — Öyle ise Avrupada sırtında Mongol lekesi olan pek az çucuk doğuyor. — Hayır. Çünkü Avrupalılarda tesalüb çoak olmuştur. Almanlar Slavlar ile karşılaş- mışlardır. Slavların çoğu ise sarı kanlıdırlar, Şimal memleketleri halki ise Eskimo'larla karışıktır. Holandalıların çoğu Malejya ada RrErSFTT tayagt KTT Maag$ (TT y ge TfT Urgyag YAYT gg Çok Gezen Çok Bilir İSeyahat Notları Kırmızı derilinin intikam! lırı hılkî ile karışıktır. İngilizler- le Hintl'lerin kan karışıklığı var- dır. Hem nihayet Yahudiler'n de Şarklı olduğunu unutmayınız. Av rupanın hemen her yerinde Yahu- di vardır. Tren bir istasyona gelmişti, pa- paz ile konuşan yolcu kalktı: — İsmim Smit, Eğer Lina şeh- T'ne uğrar ve orada on beş gün ka lırsanız, gene görüşelim: Smit ile görüşmeğe sözleşerek ellerimizi sıkıştık. 'Tren tekrar kalktığı zaman, artık onun mevcudiyetini unut- muştum bile, Fakat Linaya geldi. ğm zaman S'raidin kırmızı derili- ler tarafından kaldırıldığını öğ rendim. Hükümet bir müfreze as- ker göndermişti. Yalnız aradan değil 15 gün, bir ay geçtiği halde bir şey öğrenilemedi. Mesele de unutuldu gitti, Yalnız gazeteler, bir karısı olduğunu, hattâ karısı- nm üç aylık gebe olduğunu yaz. | mışlardı. Yolculuk, insanı oradan oraya sürükler. Ben de, Peru'adn Pana- ma'ya g'tmiştim. Orada, — trende bana Mongol lekesinden bahse- den papaza rastladım. — Smit'ten haberin var mı? Diye sordu. Yoktu. Ve papaz bana şu garip hikâyey' anlattı: — Smit yüzde yüz bir Ameri- kalıydı. Sarışım bir de karısı var- dı. Sevişiyorlardı. Bundan üç se- ne kadar evvel, işi dolayısıyle kırmızı derililer'n kabileleri ile temasa girmişti. Smit onlara mal İngiliz berberlerinden biri, Marina saçları ismiyle bir modayı ortaya| satıyordu. Başlangıçta, kırmızı olmuş bir işe soğuk su — katmak | Marina'ninkine benziyen bu saç kıvrımları pek hoşa gitmektedir. doğru değil... derililerin renkleri ve pislikleri yüzünden onlara ehemmiyet ver- miyen Smit yavaş yavaş, bu hep- 7 ŞUBAT 1935 si birbir'ne benzer gibi görür adamların içlerinde kadın!lar olduğunu farketmeğe başlam Bir gün Smit misafiri bulund kabile reis'nin evinde aotı genç karısının güzel olduî farketmişti. Ve kabile reisi j gider gitmez, misaf rperverlik ” idelerini unutarak genç kadif üzerine atılmıştı. — Peki kadım mukavemet medi mi? — Kırmızı derililer'n kadın!” bir nevi köle ve cariye ııbıdl' Sevmesini blimedikleri, — sevf onlara yasak edildiği için, mw* vemet etmesini de bilmezler: — Ey.. Sonra? — Sonrası.. Kadın muka etmem'şti. Ve hâdise de bllf'*l kapanabilirdi ama, Smit ile k nı görenler olmuştu. Akşamüt kabile reisi evine döndüğü meseleyi ona anlattılar. Smît, şeyden bihaber, çoktan — g'tmit”| Ortada sadece suçlu kadın kalf” tı. Kabile reisi onu aldı, ve F pauruna denilen yere götürdü- ” yer, fahişelere mahsus yerdi. 5* ra, reis kabiledene kadar &*” ) varsa çağırdı ve genç karısın! * ların iştihasma teslim etti. — Kadım ölmedi mi? — Kırmızı derililerin kadıf" — v rma sevmek yasak edildiği # p *? şehevi his onlar için hemen het . göreddmee UTMWENE n Tİ) dece hasta olmakla kaldı ve 6f gibi bu felâket yer'nde bulu” : hemşireleri onu tedavi enılef' — Peki Smit'ten nasıl intil alındı? — İşte anlatacağım! Smit m'ştim, Mese'enin meydana ©' gından haberi yoktu. Tekrar 0* bileye mal satmağa gittiği za” onu yakaladılar ve bir direğe ” ladılar. Sonra reis, onun pan' nunu çözdürdü, ve suçu işliyt” zasının üzerine haç şekl'nde lanmış bir çomak bağladı. meseleyi anlamıştı. Korkusun” j az kalsın çıldıracaktı. Fakat " 4| ona: “Sen, dedi, İnka cif' n mensup bir. kadını telvis ©y Bundan sonra sen'n olacak bF' çocuklar güneş neslinden ol w Smit bu sözlerin mânasını mamış, fakat korkudan b&Y* tı. Ayıldığı zaman bir yol ü: uzanmış etrafına polisler M mişti. Smit bir. rüya glh'(la zannetm'şti, Fakat hayır, bu değildi. Sadece kırmızı deri ona büyü yapmışlardı. — — Peki büyü tuttu mu? — İşin garibi 'orada ya! kaçırıldığı zaman karısı ge?” y Hâdiseden altı ay sonra d | ğu çocuk kırmızı der'li bir '. ç tu. Buna herkes şaştı. Fakât " / şaşmadı. Demek büyü Nw'# Bu hikâyeyi, ben şahsi bir "j kikatla tamamladım. l’ıP"'u. | le yuttuğu bu büyü hikâyesit' F | İr şu: Kabile reis', Smit'tef ö kam almak için, bir f!”'”' f lamış, Smit'in karısına M | g anlatmış, Smit'in karısı sının ihanet'ne karşı bir ; işlemiş. Sonra, ne de olsa "gt olan kabile reisi — il6 | cuğu Smit'e yutturmak içiğ hâd!'seyi tertib elııııçlerv Ni İ ” | - OP .A -- I!I! AO LY L p I! " * ÖLELEEER SSFİZE Tz

Bu sayıdan diğer sayfalar: