25 Şubat 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

25 Şubat 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çok Gezen Çok Bilir SEYAHAT NOTLARI Kızıl Asyanın altın dağında neler görd CGmıptı Pamir, şimalde Amur, | *& Lena nehirleri etrafındaki sıra | ğlar arasında sırtı karlarla ör- lülü bir dağ vardır ki, bu dağ i çölünde nihayetlenmeden *Vvel garpten şarka doğru bita- Taf bir hat çizer. Bu dağın ismi İtun dağdır. Eğer tarihten evvelki zamanla- Htetkik eden Von Rihthopene i- hanmak lâzım gelirse, eskiden İ ğ A'-Vlnm ortasında bulunan bü- Yük denizin suları, gelip bu dağın &teğine dayanırmış. Hakikatte Altun dağ yahut Altay, şimalde, Urumuş denizin etrafında, dün- Yanm damı ismini taşıyan Pamir dağlarının devamıdır. Çin tara- ff“dın. Altun dağ, İyenisey neh- _'"lin membarmndan itibaren, henüz | Tasan ayağı değmemiş Mongolis- © yaylalarının tenhalıkları içi- | Te uzanır, gider. | . » * Sovyet hükümeti, Türkistan- a Dir çok yollar yapmış, Tacikis- Tanla Efganistan arasında olanla- a tamamlamış ve Pamir yaylasın- fjf"' aşıp Hindistana giden yolları Silirmiş, Efganistanın ikinci bü.: Zük şehri olan Herata kadar, haf- | Hdt iki defaişliyen bir de demir K, TSĞA Ç ” “ AY dağlarında mektep yapılan eski bir kilise yolu uzatmıştır. Bundan başka 1- ranın Meşhedile Türkmen Cüm- | huriyetinin merkezi Aşkâbad a- | rasında bir otobüs hattı vardır. Fakat henüz Altun dağ yaylaları ile dağa çıkan bir yol yapılma- mıştır. Bunun için sekiz gün dur- madan, kayalarda açılmış keçi | yollardan bazan güzel manzaralı, bazan da sonsuz uçurumların ke- | narlarından geçerek dağa tırman- mak mecburiyetinde kaldım, Bü- tün eşyam, 200 rubleye satın al- mış olduğum küçük fakat çok sağ 'am atın üzerindeydi. Her ayağı | sürçtüğü zaman, uçuruma düşe- | cek diye ödüm patlıyordu. Dedim | ya... Bütün eşyam hayvanm sır- tındaydı. Halbu ki, Mongollar, atlarını başı boş bırakıyorlar - ve | eğer ayağı sürçüp bir — uçuruma | yuvarlanırsa, peşinden — sadece | bakmakla iktifa ediyorlardı. Nihayet, sekizinci gün Şuk Şut Şan yaylasına vardım. İlk karşı- ma çıkan bir Mongol oldu. Beni Çince olarak evine davet etti. — Mende! — Tsing dzin lay? — Sie sie! Lisan namma bildiklerim bun- dan ibaretti. Fakat anlaştık. Limon rengi deriden bir man- tosüu olan genç bir Kırgız kızı, a- tima yaklaştı, yüklerini indirdi. Sonra yanıma sokularak kendisi- ni takdim etti: — Sagan Salga! Böylece onunla tanıştık. . * ** Burada ırklar biribirine pek ka rışmış. Kısa ve ata binmeğe alış- mış olanlara mahsus bir şekilde bacakları ile Tatarlar, mat tenli yüzleri ve badem gözlerile Kı-. gızlar, safran renkleri ile Soyot- lar ve almacık kemiklerile derhal — tanılan Kalmuklar. Bu sonuncu- — lar dürüstlüklri ve mertliklerile tanınmışlardır. O kadar dürüst ve saftırlar ki, daha son günlere ka- | dar, bir takım açık gözler gelip onlardan çar namına vergi toplar- larmış. Bu dürüst adamlar, bir ta- $ | raftan Çin hükümetine vergi ver- | dikleri halde, çara da vergi ver- mek eskidenberi âdtleri olduğun- ! dan vermekte devam ederlermiş.. Burada hava o kadar tatlı ki, kalpağın altında alnım terliyor. Kürk paltomu çıkarıyorum. Sade, | da pek çok kaplıca vardı. İşer D 2 um £ ufuktaki tepelerde kar var. Etra- ü ş | fımızı çeviren bu tepeler, akşam güneş batarken gümüş bir keme- re benziyorlar. Halbu ki bundan bir hafta evvel, dört bin kadem aşağıda iken müthiş kar fırtınala. rile karşılaşmıştım ve atım, karnı- na kadar kar içinde gömülerek yürüyebiliyordu. — Ağaçların bü- tün dallarından buzlar sarkıyor- du. Halbu ki burada iki bin met- reden — daha fazla yükseklikte çamlar yemyeşildi, Bu sırrın a- nahtarımı hayvanımı — sulamağa gittiğim zaman anlryorum. Çünkü su ılıktı ve söylediklerine — göre müshil tesiri yaparmış. Bu civar- . ». * Ertesi sabah, civardaki kabile- | lerde bir faaliyet başladı. Herkes “Beyaz keklik,, adı takılan bir Kırgız güzeli Bunlar daha ziyade bilenlere mah sustu. İçlerinde beyaz başlıklı bir yaramaz küçük nazarı dikkatime çarptı- Hocası anlattı: — Bu, bir Kırgız kızıdır. Baba. sı Amiral Kolçak'ın zabitlerinden bir Rustu. Fena bir adam. Önü- ne gelen kadıma saldırryordu. Şim di öldü. Annesi çocuğu , büyüttü. Kız çalışkan “büyüyünce traktör şoförü olacağım,, diyip duruyor. Bu ders te bitince, hoca hayvan hastalıklarına ait umumi bir ders verdi. Sonra sıhhi bazı tedbirler anlattı. Ve ders bitti Tekrar köye dönünce, çocukla- rın hep birden anneleri — tarafın- dan yıkandığmı gördüm ve hay- ret ettim. Genç Rus hoca, bana, haftada iki defa büyüklerin de yıkandığını söyleyince, böyle dağ Kırgız çocukları ' bir şeye hazırlanıyordu. Nihayet kadınlar altın işlemeli fakat kol- suz yeldirme gibi bir şeyler giydi- ler. Çocuklarını ellerinden tuta- rak yürümeğe başladılar. Ben de başında bir tek zekânın neler ya- peşlerine takıldım. Yarım saat ka- | Pabileceğine büyük bir iman ge- dar, sıcak suları boşuna akıp gi- | tirdim. Yolcu den bir selin kenarmdan yürüdük, ve nihayet bir boğazdan geçerek geniş bir meydana geldik. İlerde bir çam ormanı vardı. Ormanın | önünda de bir kilise. Halk: — Şaman.. Şaman! a Diye bağırmağa başladı. Şaşır. Üj mıştım. Kırgızların hristiyan ol- duklarını bilmiyordum. Şamanın da sihirbaz demek olduğunu bili- yordum., Fakat merakım çabuk ortadan kalktı. Çünkü kilise zan- nettiğim yer eskiden kilise imiş, şimdi mektep. İçinden genç bir Rus kızı çıktı. Bu da mektebin | hocasıymış. | Orada gözümün önünde derhal sınıf kuruldu ve hoca derse başla- dı. Çocukların anneleri dikkatle dinliyorlardı. Küçüklerin dersleri bitince bir başka sınıf kuruldu. Bir tatar köyünün meydanında muayene yapan doktor. Genç Rus muallimi köylü talebelerinin fotograflarını gekiyor

Bu sayıdan diğer sayfalar: