14 Mayıs 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

14 Mayıs 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber'in hikâyesi Arkadaşım Enver koluma gir -| di; — Biraz dolaşalım, dedi, bak hava ne güzel! İnsan bu ilkbahar gününde — kendisini — yirmi yaş gençleşmiş hissediyor. Hem biz| yaştakiler için yürümek çok iyi - dir, göbek — yapmamıza mâni o- kur! Arkadaşımın hakkı vardı. Böy- le bir havada biraz dolaşmak hiç te fena değildi. Yürümeğe başla- dık. Arkadan gelen güneş ense- | mizi yakıyor, önümüzde bizimle beraber yürüyen gölgeler vücuda getiriyordu. — Enver bu gölgeleri göstererek gülümsedi: * — Dünyada bir gölgeden daha sevimli ne vardır acaba? Hakikat daima çirkindir! Onun çıplaklı- ğ bize hiç tahayyül imkânı ver - mez. Yanına yaklaştığımız zaman ise bizi sukutu hayale uğratır. Fakat gölge öyle midir ya! O- nu yakalayamayız. Elimizi uzat - tığımız zaman hemen kaçar ve böylece cazibesini, esrarını mu - hafaza eder. Ayni maddi görünüş arkasında biz. onu — istediğimiz şekilde tahayyül edebiliriz. İnan bana; eğer gölge olmasaydı ha - yalin zevkinden — mahrum ola- caktık! Durup hayretle kendisine bak - tığımın farkına varmıştı. Gülerek devam etti: — Saçmalıyorum, — değil mi? Bütün bu felsefeyi — ortaya dök- meme eski bir maceramın aklıma gelmesi sebep oldu. Bak- sana, anlatayım. Fakat evvelâ bir ci - gara ver. Cigarasından — uzun bir nefes! çektikten sonra söze başladı: — Tam yirmi sene oluyor, azi- zim, yirmi sene... Yani ilk genç- lik zamanım... Hayatı müthiş se - viyor, harikulâde aşk maceraları tahayyül ediyordum. Fakat bir kaç tecrübem beni büyük bir su - kutu hayale uğrattı. Bumnunla be - raber her defasında “gelecek se - fere daha tedbirli davranır, daha iyi bir intihap yapar ve ilk hisle- k;ıârü körüne — kapılmam!,, Diyordum. O zaman Beyazıtta bir evde o- taruyorduk. Karşımızdaki büyük konağın bahçesini, sokaktan ayı- ran koca bir duvar evimizin man- zarasını tamamile kapatmıştı.. O- damın — penceresi bu manzarayı yüksek duvarın yosunlu - taşlarını gösteriyordu. Çok sıcak bir yaz gecesi saat - lerce kitap okumuş, sıcaktan bu- nalmıştım. Yatmadan evvel biraz hava almak için pencerenin önü- ne yaklaştım. Lâmbayı söndür - memiştim. Karşıki duvara vuran gölgem- den başka sokakta bir şey görün- müyorduü. Bir müddet öylece dal- gın durdum. Sonra birdenbire ak- krma geldi: Acaba — duvarda ayni şekilde başka kimselerin gölgeleri de gö- rünüyor mu idi? ) Pencereden biraz sarkarak ile- riye doğru baktım. Her yer ka - ranlıktı, yalnız bizden üç ev öte- de bulunan komşu binalardan bi- rinin penceresinden karşıki du - vara aydınlık vuruyordu. Bekle - dim. Adeta bir sinema perdesi vazi- fesini gören duvarda biraz sonra bir gölge — belirdi. Bu bir kadım BÜDi İ tsara Gölgeye âsıkl gölgesiydi. Her halde genç bir ka-| dın olmalıydı, çünkü gölge ince ve zarif bir vücut — gösteriyordu. Penceresinin önünde hareket - siz duran meçhul kadını — ken- disini değil, gölgesini — uzun za- man seyrettikten sonra, ihtimal sessizliğin ve yanlızlığın verdiği bir cesaretle, elimi dudaklarıma götürerek çapkın bir öpücük işa - reti yaptım! Duvardaki gölgem bu hareketimi tekrar etti. Meçhul kadın, bu hareketi gör- müş olmalrydı. Çünkü hemen pen- cere kapandı ve gölge kayboldu. Ertesi gece, erkenden, tarassut mevkiine geçerek beklemeğe baş- ladım. Bu sefer daha ihtiyatlı dav ranmış, lâmbamı söndürmüştüm. Bu ihtiyatımın mükâfatını bi - raz sonra aldım. Duvarda güzel komşumun gölgesi göründü. Ba - na, ilk tahminimden daha genç, daha sevimli ve daha — güzel gibi geliyordu. Pencerenin — önüne ©- turmuş, dikiş dikiyordu. — Elinin muntazam bareketlerini, ipliği çe- ken parmağını oynatışını, en in- ce teferrüatına kadar duvardaki gölge sadakatle bana bildiriyor - du. Böyle onu ne kadar — zaman, kaç saat seyrettiğimi bilmiyorum. Pencere kapanıp gölge kaybol - duğu, duvarı tekrar karanlık bü- rüdüğü vakit, içimi de bir sskıntı kapladığını hissettim. Kendimi bu güzel yaz gecesinde odamda yalnız, yap yalnız — buluyordum. Ağlıyacak gibiydim, Ah gençlik! Aşık olmuştum! Aşık olmuştum! Hem de kime, bir gölgeye! Bu çılgınlık için in-| sanın on yedi yaşında olması ve yirmi sene evvel benim bulundu- ğum sıkı muhitin içinde — bulun- ması lâzım... Artık çılgın gibiydim. Her gece penceremin önünde sevgili göl - genin ne yaptığını, duvara baka; rak takip — ediyordum. Bu, böyle haftalarca sürdü. Konişumuzun ©o evden çıkıp başka bir mahalle- ye taşındıkları güne kadar.. Susmuştu. Bir kaç dakika bir- birimize bir şey söylemeden, ses- sizce yürüdük. Hikâyesine devam etmediğini görünce ben sordum: — Kendisile nasıl tanıştınız? Arkadaşım bu sualim üzerine derin bir uykudan — uyanır gibi titredi ve sordu: — Kiminle? — Nasıl kiminle, gölgesini gör- düğün kadınla.. Enver saffetime hayret ettiğini belli eden bir ifade ile cevap ver- di: — Kendisini hiç görmedim! — Nasıl hiç görmedin mi? — Evet! Şaşırmıştım. Hayretle sordum; | — Peki hiç merak etmedin mi? Uzaktan olsun görmeğe her hal de imkân bulabilirdin. — Evet görebilirdim. bunu istemedim. Hayretim gittikçe artıyordu: 1 — Peki amma niçin? Arkadaşım durdu, - gözlerimin içine bakarak cevap verdi: — Hayalimi mahvetmek tehli - kesi vardı, bundan çekindim. Çir-! Fakat kin veya ihtiyar olmasından | korktum ! F.M. HABER — ll(ııııı Postası aşıkı | Yakın tarihten 10 MAYIS — 1903 kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı katlbl mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 19 — Yetişin kendini astı! diye ba- ğırıyordu. Bu yalan intihar az daha cigdî bir netice alıyordu... Bu tazyıka rağmen ümidim kı - rılmadı.. — Eye gizlice bir mektub yazdım, bir kat elbise istedim. El- | biseyi getirdiler ve talimatım veçhile asistanlardan birine teslim ettiler. Elbiseler muhafızların ö- nünde bana getirilmiş olsaydı şüp- | beyi celbedebilirdi. Bir sabah yatağımdan kalktım . Hariciyeci asistan Abdurrahma - nın yatak odasına gittim. Muhafız bermutad arkamda — idi. Odaya girdim. Kapıyı kapadım.. Anah- X tar deliğine bir kâğıt tıkadım ve | dakika kaybetmeden — giyinmeye başladım. Elbiselerin üstüne enta- | riyi onun üzerinde de hastahane | hırkasını giydim. Odadan çıktım . Muhafızıma bir sigara uzattım .. Hiç bir şeyin farkımda değil... Ağır ağır yürümeğe başladım.. Merdi - venleri indim, bahçeye çıktım ... Asker peşimi bırakmıyor. Heye - candan kalbim hızlı hızlı atıyor .. Ah, bir dakika yalnız kalsam, her şey hallolacak ve bahçenin arka trafında datoprak — tümseğinden atlayıp kaçacağım.. Bahçeden do - Taşıyoruz.. O beni gölge gibi takip ediyor.. Duvara doğru yaklaşıyo - ruz. Kararsızlık içinde deli olmca- ğım.. Yandaki tahta kanapelerden birine oturdum.. Muhafızımı da yanıma çağırdım.. Yanyana otur- duk, Konuşuüyoruz: — Hemşehrim gene beni takib ediyorsun?. — Emir öyle ağam'.. — Ben kaçmak istesemn bana yardım eder misin?. — Edemem.. — Ben senin gibi müsliümarım, Türküm, Beni düşmanlara öldiür - tecekler. — Biliyorum ağam yüreğin ya- nıyor., Fakat nideyim.. Allul: kur- tarır.. Siz kaçarsanız, bizi kurşuna dizecekler.. Emir kat'i... Dü - şündüm: Onun da bir evi barkı, onun da çoluğu çocuğu vardı. Ben kaçsaydım onun başı yanacaktı .. Koğuşa döndüm.. Asistanın oda « çekiyordu. Yüzü karışmıştı. sında tekrar soyundum.. — Artık kaçmama hiç bir — suretle imkân kalmamıştı. Nemrud Mustafa mevkuf İtti - hatçıların — hepsini, Beyazıtta, Köprü başında, — Sultanahmette grup grup asmak için bir plân ha- zırlıyordu. Mithat bu plânı öğre - | | nince kacmıştı. Biz kapanda bek - liyorduk. Sun'i deliliğim devam ediyor... Hattâ bu şite hayli ileriye gittim . Bir gün bahcede dolaşırken elime uzun bir camaşır ipi geçti. İpi ke- ment yapıp kuvvetli ve yüksek bir ağaç dalına taktım.. Bir ilmik yap- tm, boğazıma geçirdim.. Kendimi daldan aşağı koyuverdim.. Bir kaç metre ileride çakmaklarını ateşle - yip sigaralarını yakmakla uğraşan askerler beni görememişlerdi. Yu- karıki pencereden bir çığlık kop - tu.. Beni gören bir hasta bakıcı: —Yetişin kendini astı! — diye bağrıyordu. Filhakika, — bu yalan intihar az daha ciddi bir netice ve- riyordu. Mesafeyi iyi tahmin edeımdı - ğim için ip kısa gelmiş ve ben yer- den bir metre yüksekte asılı kal - mıştım. İlmik boğazımı gittikçe değildi. Yüzüm mosmor kesilmiş- ti. - Nabızlarım kuvvetli kuvetli - tıyordu, damarlarım gittikçe şişi - yor, gözlerime kan doluyordu. Ne- fesim kesilmişti., Hava gırtlağıma sızıntı halinde damla damla giri - | yor, patlayacak gibi oluyordum, sanki — bütün kan eriyecek — ve ben | havası bozulmuş bir balon gibi sönüp düşeceğim.. Ben bu halde cabalarken bir asker ye- | tişti.. Kasaturası ile ipi kesti.. Bir | külçe halinde yıkıldım, kaldım. Doktor Mithatın hastahaneden kaçması geri kalanlar icin hatırı sayılır bir tazyık ve tedhiş siyaseti | tatbik edilmesine sebep oldu. Bu On anda damarlarım suyu hastahanesine benim hak - kımda kat'i ıhdelı mekluplır ;cl- Divanıharb riyaseti bu cmırle- rinde benim mahküm olduğumu, hastahanede kalmaklığım doğru olmadığını umumi — hapishaneye nakledlimekliğimi, icab ederse o- vime devam olunacağını bildiri - yor, icabına göre hareket edilme - sini ihtar ediyordu. Hastahane idaresi, bunlara lâ - zım olduğu gibi cevaplar veriyor . Benim hastahaneden cıkarılmak - Tiğımın mahzurlu — olduğunu ileri sürüyor; bu suretle bana karşı gös- terilen himaye ve insaniyet devam etmiş oluyordu. Tam on iki gün bu karşılıklı mektuplaşma devam etli. On ikin- ci günü hastahaneye bir manga süngülü asker geldi, Beni muhafa- za altında umumi — hapishaneye naklettiler. Siyasi mevkuflar hapishane mü- düriyet dairesinde bir odaya yer - leştirilmişlerdir.. Beni de bu kısım- da bir odaya koydular.. Bu suretle hiç olmazsa katillerin, hırsızların, serserilerin içine düşmekten kur - tulmuş oluyordum.. Beni koyduk - ları odada daha dört mevkuf var- dı. Bay Ruşen Eşrefin kayınpede- |ri gümrük müdürlerinden — Meh- med Ali, rahmetli Boğazliyan kay- | makamı Kemâlin — jandarma ku - mandanı olan ve idamdan kurtu - lan yüzbaşı Tevfik, bir de bayrak- tar Hacı Veli namiyle tanınmış bir Eskişehirli.. Bu Eskişehirli — Bay - raktar Veliyi ben eskiden tanır - dım. İttihat ve Terakkinin öteden- beri aleyhinde bulunurdu. Onun için bir İttihatçı — aleyhtarı olmak sıfatiyle o zaman mevki ve iktidar sahibi olması lâzım gelirken ha - Ppishane köşesinde ve bizim ara - mızda bulunmasının sebebini ev - velâ anlayamamıştım. Sonra onun İy A TU | sıkıyordu. Bereket versin ki yağlı | | rada divanı harbi örfiden Gümüş| radaki doktorlar tarafından teda - | İngilizlere karşı bazı isyankâr ha - reketlerde bulunduğu için İngiliz- ler tarafından yakalandığını ve mahküm edildiğini öğrendim. Ya- nımızdaki odada eski dahiliye na- zırlarından Hazım bulunuyordu. Hapishanenin bu kısmında münzevt, ümidli bir hayat geçir - meğe başladık. Her gün, her saat korkunç akibetin bizi gelip bula - | cağıma emin idik. Bu sırada yeni yeni — haberler gelmeğe başladı. Ziyaretimize ge- len arkadaşlar yüzümü güldüren müjdeler veriyorlar. Öğreniyoruz ki, milli kuvvetlerimiz Geyve boğa zına baskın yapmışlar.. Kuvayi in- zibatiye Adapazarı cephesinde bo- zulmuş.. Anzavur Bandırmada perişan bir halde inhizama mec - bur kalmıştır. Bu inşirah verici haberler gön - | lümüze su serpiyor, gönlümüzdeki karanlığı yırtıyor.. Milli kuvvet - lerin bu muvaffakıyetli hareketle- ri milli gururumuzu — canlandırı * yor.. Yavaş yavaş idam korkusunu unutuyoruz., Ben bir taraftan asabi haştalığı mın icabatına! göre hareket edi - yorum, Hapishane dokturu — Zati beni muayene ediyor.. Bazan asaş biyetim fazlalaşınca beni umumi hapishanenin hastahanesine yatı- rıyorlar, üç beş gün orada yatarak yalnız çıkıyor ve diğer siyasi mev- kufların bulunduğu daireye nak * lediliyordum.. Bir gün arkadaşlarla hapisha * nenin avlusunda dolaşıyoruz. Gü * neşli bir ilkbahar günü... — Bütün | mahpuslar grup grup olmuşlar, ki* mi dolaşıyor, kimi dertleşiyor, ki” mi birdir bir öoynüyor, kimi oku * yor.. Avlu cepçevre kalın taş duvar * larla muha:t., . Duvarlarım kalın ve geniş köşer lerinde süngülü jandarmalar dolâ” şıyor.. Burada harici hayatla alâ * kamız tamamen kesilmiş bir hal * de... Sehrin eksilmiyen ıürültüi. uzak bir fabrikanın uğultusu bize kadar aksediyor.. Ve berrak gök yüzünde — göz kamaştırıcı bir parlaklık icinde duran bahar gü * neşi.. İşte hayatla temasımız bu ' gultu ile bu ışıktan ibaret... — Ya” nımda eski mahpuslardan biri ” ruyor. Öteden beriden konuşuy? * ruz, ,Bir aralık yanımızda bir kaç kişinin yanma uzun W’ zayif, tüysüz bir genç geldi. | (Devamı var) A 0 n L A Doktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliy? t mütehassısı Urologue — Operateur Babıâli caddesi Meserret ,ğ Ki 88 numarada her gün öğled K i£ sonra saat ikiden sekize kâ' AA

Bu sayıdan diğer sayfalar: