23 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

23 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/8 "ahşi hayvanlar arasında ve Afrik anın balta girmemiş ormanla- ında geçen aşk ve kahramanlık, hanın balta görmemiş ormanla- mNo: SSamman Yazan: Rıza Şekib we HABER — Akıı.ıı Postası ORMANIN K[ZI Şeker ucuzladı Turkıye Cumhuriyetinin amma ... Geçende bizim makinist Orhan, Başmürettip Hayri ile bir kır ge - zintisi yapmıştık. Gittiğimiz yerde oturduğumuz Gorillerinbirlik olup budakikada kahveci içtiimiz iyi u da birlikte Murada karşı hücuma geçme senx diklerini kim temin edebilirdi? <. vizer bardak iyi su için yüzer Hemen bağlı ağacıyle beraber sırtlanarak Kralın önüne getiril- di. Çocuğun sırtı delinmek - için | hazırlıklar yapıldığı sırada yeni- den şarkılar söylenmeğe ve muzi- | ka çalmağa başlanmıştı. İ Kabilenin irili ufaklı bütün canlı mahlükları hep meydanda toplanmışlardı. Kulübeler boşal- mış, ancak çok ihtiyar yerlerin- den kalkamıyacak, yürüyemiye- cek bir halde bulunanlar kulübe- lerin bekçisi gibi kalmışlardı. Kabilenin en yaşlıları bile böy- le bir gün yaşadıklarını hatırlrya- mıyorlardı. Mara gördüğü iltifat- tan kabıma sığamıyacak bir halde öteye beriye koşuyor, gülüyor ve kabilenin Aslanlı Adamdan ta- mamiyle kurtulduğunu, Kifonun verdiği ve yanında götürdüğü yı- lanın da Aslanlı Adamt - zehirli- yerek öldüreceğini söylemiye ka- dar varıyor ve kahramanlığının büyüklüğünü beş misli yapmağa çalışıyordu. Bununla beraber, bir çoklarının da Aslanlı Adamın — kendileri için hazırlıyacağını muhakkak bildikleri bir felâkete sürüklen- mekten korktukları anlaşılıyordu. — Şimdi Aslanlı Adamı kışkır- tacak sebebi biz hazırlamış ol- *iduk. Şayed-o ölmediyse köyümüz altüst ve hepimiz perişan olaca- ğız, diyenlere sık rastlanıyordu. Bunlar yalnız içlerine doğanın | başlarına geleceğini bilmiyorlar - dı. — 16— ASLANLI ADAMIN PLANI Aslanlı Adam, armanından ay- rılalıberi, yabancı — yerlere düş- müş bir adama dönmüştü. Bazan | saatlerce süren ağaçsız yerlerde yol almanın güçlüğünden, orma- nın serinliği gözönünde tütüyor- du. O, ormanın adamıydı!. Onun hızlı yol alması, — yetişeceği yere yıldırım süratile varabilme- si için bu sahaların ağaçlarla kap Ir olması lâzımdı. Şerifle beraber ağır adımlarla ya vaş yavaş Niyam niyamların mer- kezine doğru ilerlerken hem bunu düşünüyor, hem oğlunu vahşile - rin elinden — kurtarabilmek için plân hazırlıyordu. Ba işin pek te yalnız başına başarılabileceğini ummuyor - du. Mofyonun kabilesinde rastladı- &t adamları yanma almış olsay- dı, uzun uzadıya plân — hazırla- maya bile hacet yoktu. İş o ka- dar basitleşecek, o kadar kolay- Taşacaktı. Murat... Onu yanına alamazdı. İhtiyardı. Sonra kızını yalnız ba- şına ormanda bırakmayı doğnı bulmamıştı. Gorillerin hep bırlıı(ı olup ta bu dakikada bile Murada karşı hücuma geçmediklerin: kim temin edebilirdi? Bir gorilin ölümü, ötekilerini muhakkak kışkırtacak ve bu hü- cumlarını ergeç yapacaklardı. İşte Aslanlr Adamın işi çabuk| halletmesini istiyen uhop!orduı | bancı kokusu aldığına birisi de buydu. Ormana çabuk dönmesi lâzımdı. Köye nerdeyse — varacaktı. U- zaklardan Barambanka seslerini işitiyor ve onların çılgın bir neşe içinde bulunduklarını anlıyor . du. Nasıl memnun olmasınlardı. Düşmanları gibi gördükleri As- lanlı adamın genç oğlu Süleyman bu dakikada ellerinde esir olarak bulunuyordu. Aslanlı adamın gözü — önüne oğluna yapılan işkence hayalleri " toplanıyordu. Belki de bu hayal: ler bir hakikatti. Belki de kurtaz- maya gittiği oğlu bu dakikada ölmüştü. Belki de eti bile parça- lanmış ve aralarında taksim edi!- mişti. Belki de yemekle, — onun körpe etlerinden kopardıkları par çalarla karınlarını — doyurmaya başlıyorlardı. Bütün bunlar, — bütün bu acı hayaller, Aslanlı adamın içinde hırstan ve ateşten — yoğurulmuş volkanlar yaratıyordu. Krallarının sarayını başmma ge- çirmek, onu aslanlarımım dişleri n- rasında can çekişirken — görmek bu dakikada duyduğu en büyük isteğiydi. Şerif, arada sırada homurda - nıyor, sırtında bulunan Aslanlı adama hortumunu uzatıyordu. Bu yakın bir mesafede bir ya- işaret. ti. Aslanlı adamın bir an içinde kendisini Şerifin sırtından yere bıraktı. Uzakta, ufak bir çalı ar- kasında gördüğü siyah bir gölge- ye doğru koştu. Fakat — zahmeti boşa gitti. Bu nihayet bir karal- tıdan başka bir şey değildi. Dö- nerek Şerifin hortumuna iki kü- çük el darbesile vurdu. Bununla aldattığını anlatmak istiyordu. (Devamı var) Manevi bir hazine! Şehnamenin türkçe- ye tercümesi bulundu Moskova, 22 (A.A.) — Kazar üniversitesi kitap evinde şehna menin türkçeye çevrimi bulun- muştur. Bu çevrim, İkinci Bayezit adı- na yapılmıştır. Bu çevrimin 16 ncı asırda “Firdevsii tavil,, adını takınarak eserler yazmış olan Bur. salı bir Türk şairinin olduğu sa- nılmaktadır. Not: Edebiyat tarihimizde yalnız adı bilinen bu şairin şim. diye kadar hiçbir eseri ele geçme- mişti. Şair İkinci Bayezide 38) cüz üzerine büyük bir dizge (man. zume) vermiş. Bayezid bu diz- geyi uzun bulmuş, en iyileri seç'- lerek bunun seksene indirilmesini istemiş. Bundan gücenen şair de Firdevst benzetlemesi (taklidi) hicviyeler yazdıktan sonra Hora - san taraflarına kaçmış ve orada ölmüştür bizden yüzer — para kahve almış ve bizim: — Hem birer fincan kahve, hem para az değil mi? Dememize karşı o: — Çok bile baylar, — Allah bin bereket versin! Demişti. Halbuki o vakit şeker henüz kırka idi. Şeker kırk iken bir fincan kahve ve bir bardak ça- yı gene bir bardak iyi su ile birlik- te yüz paraya güle güle satan bir kahveci eğer idare etmese idi hiç öyle yapar mıydı? Şimdi şeker o - tuza indiği için bizim — insaflı kır kahvecisi de belki kahvesini, çayr- nr iki kuruşa — indirmiştir. Ancak başka yerlerde hâlâ kahvenin, fin- canı ile çayın bardağı: — İlle de çeyrek, ah çeyrek! Deyipayak — diriyor. Hoş, yedi buçuklukları, onlukları on iki bu- çuklukları da, on beşlikleri, yir - milikleri de gene — hâlâ oldukları yerde sayıyorlar ya! Bakalım da - ha ne kadar sayacaklar? BH uın ÂN — 1985 Yabancıların görüşiyle beklemeğe vakti yoktur Başardığı inkılâbları gençler, ve yaşlılar için tasarlamıştır Y şerbetlere, dondurmalara, süt- lâçlara, muhallebilere, pastalara falan ne dersiniz? Onlarda da kaç gündür hiç bir kıpırdanma yok! Mübareklerin hepsi de eski fiyat- larıma dört elle sarılmışlar, uzak - tan şekere bakıp: — Puş, puş duvara — yapış! Biz de o hacı gözü yok, sen düşdüğün- le kal! Der gibi sırıtıyorlar. Dün biri anlatıyordu: Elinde bir kavanozla şekercinin birine gitmiş, sormuş: — Gül reçeli kaça? — Seksene? — Çilek ? —O da seksene! — Vişne! — Vişne altmışa.. — Neden öyle! — Çünkü gülle çileği şeker o - tuz dokuza iken yaptık.Vişneyi ise yirmi yediye iken pişirdik! Gördünüz mü insaflı şekerciyi! Ama kaç para eder böyle bir gül- leyaz olsaydı bizim gibi şikâyet bülbülleri boyuna bu sayfalarda: — Ah ihtikâr, vah ihtikâr! Diye durmadan öterler miydi? Gezgin Haberci Merzifonda İngilizce —News — Chronicle gazetesinin — on sekiz Hazi- ran 1935 tarihli — sayısında Lilo Linke imzasile şöyle bir ya- zı gördük: Türkiye cümhuriyeti faşistler gibi yalnız gençliği — değil, ayni zamanda bütün Türk kadınlığını kendisine sağlam bağlarla bağ- lamak kiyasetini göstermiştir. Tür kiyede bütün kapılar, kadınlara açılmıştır. Adli, siyasal, ökono - mik hülâsa bütün haklarda er - keklerle birdirler. Hattâ kadınla- ra ekseriya daha çok saygı göste- rildiğini gördüm de bunun “on- ları alıştırmak,, için yapıldığını mazeret olarak söylediler. Hele gençlik sanki cesarete ih- tiyaçları varmış gibi... Öyle genç kızlar gördüm ki beş bin kişilik bir toplantı karşısında hiç çekin- meksizin ve titremeksizin bütün samimiyet ve özlüklerile söz söy- lüyorlardı. Bunlar gösteriş yap - mıyorlar ve ezberlenmiş bir der- si okumuyorlardı. Bilâkis bütün bir kütleyi heyecan ve harekete getirecek özlü söylevle. veriyor - lardı. İstanbulda, genç bir kadın avu- katla görüştüm; hâkimlerin ken- disine karşı bir erkeğ2 gösterdik- leri saygıyı gösterip göstermedik-| * lerini sordum. Yüzüme bakarak bana acır gibi tebessüm etti: — Tabil değil mi ya?, Hem ni- çin olmasın? Dedi. Bu meseleyi benim anla- mamış ve kolayca idrâk edeme- nız okumuş yazmış kadınlar de- ğil, bütün Türk — kadınları Ata- türk inkilâbmı tâ özlerinden ka- bul etmişlerdir. Ayıntaplı basit bir kadın tren- de bana dedi ki: — Adana kadınları ne bahti- yar! Valileri peceyi, çarşafı ya - sak etti, Biz ise âdet belâsı hâlâ bunların arkasında bunalıyoruz. Biliyor — musunuz ki çarşaf giy- mekte ısrar edenler bizler deği- liz; erkeklerimiz görenek belâsı bunu istiyorlar. Şapka, — işlerine gelmiyor. Çünkü biz de Avrupa- lrlar gibi giyinirsek sarfedecekle- ri parayı düşünüyorlar! Feci bir eşeklik hikâyesi Merzifondan bildirildiğine göre Marinca köyünde 10 yaşında Şe- fika isminde bir kıza ayni köyden Mustafa adında birisi taarruz et - miştir. Vak'a şöyle olmuştur: Eşeğine binerek tarlaya gitmek- teolan Şefikanın yalnızlığından istifade etmek isteyen Mustafa eşe ğin yularından çekmeğe başlamış, küçük kız da eşeği kurtarırım ümi- diyle beraberce gitmeğe — karar vermiştir. Kendilerini kimsenin işitemiye- ceğine kani olan Mustafa kızı zor- la yakalayarak berbat etmiştir. Biraz sonra vak'a — anlaşılmış, takibine çıkan jandarmalar Mus - tafayı yakalayarak adliyeye teslim etmişlerdir. di biliyor musunuz? — Bize bütün bu harikulâde İl ve yeni şeyleri veren Atatürkü- müz bin yaşasın! Bu sözleri söyliyen kadın 45 ya- şında iken yazıp okumağı öğren- cehaleteli; karşı yapılacak savaşta — tesirlilii bir silâh olan lâtin — harflerininlİ! miş. Bu da Türkiyede kabul yılı 1928 da olmuştu. hem gençler, hem yaşlılar, hem de gelecekler için — tasarlamış- tır. Bütün şehirlerde herkes için larda ders yazma imtihanı verirler. Türki- Bu sözlere her ikimiz de gül- || dük. Bu kadının yanında annesi || de vardı. Ömründe birinci defa-| ya mahsus olmak üzere bir tre-|ji ne biniyordu. Dönüp bana ne de- H laumuıştır. İ| kova gezisinden çok iyi duyuşlar Türkiye cümhuriyeti sabırsız - | dır. Yeni nesilleri beklemeğe vak-|İl ti yoktur. Başardığı inkilâpları görürler ve okuyuov : yede ilk tahsil mecburidir. Ve ü- niversite tahsili bile dahil oldu- ğu halde bütün tahsil dereceleri bedavadır. Bütün ülkede en kısa bir zamanda, adeta kaşla göz a- rasında — denilecek bir müdde!- te kurulan binalar doğrusu şaşı- lacak bir iştir. Birbirinden ayrı köylerdeki ço- cuklar için dağlarda pansiyonlar yapılmıştır. Hattâ göçebe aşiret - lerin her birisine birer öğretmen (muallim) verilmesi — düşünül - mektedir. Şimdi bütün ilk mekteplerde ve liselerin bir çoğunda muhtelit tedrisat yapılmaktadır. Kızlarla erkekler ayni — saf ve sıralarda ders görmektedir. Türkiye on sene gibi kısacık bir zamana tam on asrı sığdır- mış bulunmaktadır ve bu bir ger- çekliktir. imtihan neticeleri Kültür Bakanlığını memnun etmedi değildir. Bu sebepten dolayı gele- cek sene de imtihan talimatname- sinde değişiklikler — yapılacaktır. Diğer taraftan fazla miktarda ta - lebenin muvaffak — olmaması se- bepleri tetkik edilecektir. miş olduğuma şaşa kalmıştı. Yal-| - 30 Haziran HABER'in deniz gezintisi gü- nüdür Her gün öz Türkçe beş kelime 37 1ncı Liste 1 — İbda — Yaratı Örnek: Yaratı kuvvetinden yoksun olandan büyük eser bekle: meyiciz. 3 — İhale etmek — Üstermek Ihale — Üsterim Örnek: Bu yolun kime Üsteril - diğini biliyor musunuz? 3 —- Güzergâh — Geçek Örnek: Vasıf Çınar bütün de - micvolu geçeğinde kendini tanryan ve tanımıyanlar tarafından selâm” 4 — Seyahat — Geri Seyyah — Gezen Örnek: Unzetecilerimiz son Mos-) KEZGEREREESERASEZERSAKLARLERERURDERDSIRLRASAN D

Bu sayıdan diğer sayfalar: