18 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

18 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

W W Er S ER U aai ae SERRRER A HABER — Akşam Postası 18 TEMMUZ — 1808 100.000.000 | ÇİNGENELER Dolar için Ğ ARASINDA mirasçı aranıyor Hayattan alınmış hakiki bir macera 1500 kişi bu paraya istekli çıktı - No 13 Yazan: Osman Cemal Kagğgçısız Kalın bu avşam bizde em fakat hiç biri alamıyor Awrupadaki Amerikada elçilik:l lar neticesinde bunlar da ıskarta - yatırırız zatınızı bizim leri meşhur Wendel mirasçılarını,| ya çıkarılmıştır. çeribaşının çadırında Re'ü veraseti isbat için üçüncü * ve so- — Biz bilmeyiz ne oldu için - | nuncu defaya mahsus olmak üzere davet etmektedir. Miras 100 milyon dolardır!... Şimdi Amerika devletinin Fede. ral Rezerv bankalarında yatmak- ta olan bu büyük servet mirasçı bekliyor. Gottlib Wendel servetini bor-| salarda kazanmış değildir. Gıyel uslu hareket eden bu adam geçen asrın başlangıcında eski Avustur- ya Macaristandan kalkıp Ameri - kaya göçetmişti. Uzun müddet parasızlık sıkıntısı çektikten sonra kürkçülük teciminde (ticaretinde) ihtisas kazanmş, yıllarca müddet hiç durup dinlenmeksizin çalışa rak oldukça yüklü bir zenginlik el. de etmişti. Parasını güvenilecek bir vere bağlamak istediğinden Nevyorkta toprak satın almağa başlamış ve az zamanda geniş arazi sahibi ol- muştu. Toprak satın almak kendi. sini o kadar sarmıştı ki işi ekseri- ya evinde ekmek parası bulunmı- yacak derecelere vardırırdı. Sonraları Nevyork şehri büyü- meğe başlayınca, ihtiyar Wende- lin satımi aldığı toprakların değe- ri de gittikçe yükseldi. İçinde bulunduğumuz asrın baş- langıcında Wendel ailesi altı ihti- yar kızdan ibaretti. Bunlar baba. larının kendilerine bırakmış - ol- duğu serveti büyük bir kıskançlık- la saklıyor ve hiç birisi evlenmek isteğini göstermiyordu. Hepsi de biribiri arkasından, geriye bir evlât bırakmaksızın gö çüp gitmişlerdir. En sonuncusu bundan üç yıl önce öelerk Wende- lin muazzam servetini sahipsiz bı- rakmıştır. Ella'nın ölümünden sonra va- siyetnamesi açılmıştır. Kadın bü- tün servetini hayir ve yardım işle- rine bırakıyordu. Amerikanın bü- tün yardım müesseselerine — gün- doğmuştu. Günün birinde asıl ihtiyar Wen- delin vasiyetnamesi meydana çı- kınca işler değişti. Bu adam serve- tinin, en uzak bile olsa, kendi ak rabasından birine geçmesini vasi ! yet etmişti. . Amerikan gazeteleri uzun uza. dıya yazdıkları makalelerle — işi meydana vurunca ilk haftasında | hükümete 962 mirasçı başvurmuş | ve çok geçmeden burların sayıs! 1500 kişiyi bulmuştur. Bilhassa Almanyada Rişard Wendel ile Sturm Wendel adlı iki | kişi Amerikan hükümetine koca $ man dosyalarla başvurunca, mah- | keme bütün evrak ve vesikaları bir düözene sokarak mirasçıların| hepsini 9 grupa ayırmış ve bunları | da sıkı bir taramadan geçirdik'tenl sonra hakiki mirasçı olarak 27 lıi-1 ği şinin namzetliğini kabul etmişti. | Mahkemede 73 avukat tara - Şimdi ortada, vıkule Viyana - dan Nevyorka göçetmiş bir Jozef Kudema kalmaktadır ki bu ada - mın elindeki vesikalar büyük ba - bası Mişel Kudemanın 1856 yı - lında Gottlib Wendelin kızkarde . şi Mari Wendel ile evlendiğini is - bat etmektedir. Bu adam mahkemeye davet o - lunmuş, tam mirasa konacağı sı - rada Amerikan pul kolleksiyon - cularından birisi ortaya çıkırak işi bozmuştur. Çünkü Kurdena - nın mahkemeye verdiği ölüm ve - sikasının resmini bülün Amerikan gazeteleri basmıştı. Pul merak - lısı Amerikalı bu vesikadaki pu - lun, vasika tarihinden on yıl son - ra basılmış olduğunu iddia ve is - pat edince, Jozef Kurdena ne olur, ne olmaz diye hemen ortalıktan sıvışmıştır. Bu esnada da Skoçyanım Dun- dee şehrinde bir ressam mahkeme. ye öyle vesikalar göndermiştir ki bunlar, ya gerçekten mirası isbat edecek, yahut da asrın en kornaz- ca yapılmış bir kalpazanlığını mey dana çıkaracak mahiyettedir. Ressam Ella Wendelip kardeşi Jon gotlib Wendelin tabil oğlu ol- duğunu iddia etmektedir. Gönderdiği vesikaya göre, John Gottlib'in Mari Ellen Vivin adlı bir kadınla gizlice evlenmiş oldu- ğu anlaşılmaktadır. John ailesin- den korktuğu için gizlice evlenmiş ve bunu bütün hayatı müddetince saklamıştır. Bu adam, Skoçyalı, sözlerine inanılır adamların da şaadet etti- ğine göre, karısı ile oğlunu gör- mek için her yıl Amerikadan Av- rupaya gelirmiş. En son gelişi 1910 yılında olmuş ve ondan son- ra da ölmüştür. Ancak bu iddialara karşı da çok kuvvetli itirazlar vardır. Ame- rikan mahkemesi — bu işte şaşırın kalmış bir vaziyettedir. 100 milyon dolar şimdilik sa- hipsizdir; kendisine elverişli bir alıcı beklemektedir! la uçuruürken çıktık, çevirdik.. İl- tu. Arabacı ellerini başıma — vurup beni aramak için tekrar — geriye dönerken ben seslendim: — Gel, gel Akman ağa, gel ben buradayım.. (Bu arabacının adı Akmandı. Doksan üç mühacirle - rinden temiz kalpli, saf bir adam- dı. Ben Bakırköyüne gittiğim za- manlar en çok bu adamın araba - siyle bizim Topçulara dönerdim.) Akman ağa sesimi duyunca se- vinçle çadıra koştu: — Abe, dedi, geçmiş olsun! .. Beni öldürdün meraktan.. Ben geçtim arabadan beygirden.. Hep | düşünürdüm, buraya gelinciyedek seni! — Ne ise verilmiş sadakan varmış.. Allah anasrfma, baba - cığına acımış.. (Kendi göstererek) Bak hele ben de döndüm ada tavşanına.. Etem onun da sırtına biy eski çepken uzattı, sonra çiçek bozu - ğu kıza emretti: — Çabuk yapasın bizim Ak - man babaya da bir kahve.. Zere yorulmuştur adamcık çok... Arlık yağmur büsbütün kesil » miş, biraz önce tepemizde dur - madan çakan şimşekler, kırk iki - lik tap gibi hiç durmadan gürle - yen gürültüler durmuş, barut ren- gindeki bulutlar Bakırköy, Zey - tinburnu üstünden — Marmaraya doğru caddeyi tutmuşlardı.. Ak - şam güneşi Vidosun arkasından Davutpaşa, Maltepe sırtlarını ha - fif hafif yalıyor, bütün ortalık 1s- lak ekin, kekik, devetikeni, bö - ğürtlen ve çamur kokuyordu , Oçok hızlı yağmurun altında yarım saatten fazla yıkanan çin - genelerin beygirleri, tayları, ezek- leri, sıpaları şimdi akşamın çeşid kokulu ve belli belirsiz serinliğin- de pırıl pırıl yanıyorlardı. Kahve- sini bitirdikten sonra Akman ağa bana: — Ey, dedi, kalkalrm mı yavaş yavaş, bulaşalım mı yola?, »Etem atıldı: — Sen istersen düzül kendi yo- 'luna! Beyağa bu gece bizim misa- firimizdir Allah bağışlarsa! .. — Aman, dedim, ne töylüyor - sunuz? Etem: — Sahi sülerim, kalasın bu ge- ce buracıkta Tanrı misafiri bize.. — İmkânı yok kalamam!.. — Niçin ya? Sen meraklanma- yaşın beyim, bizim var temiz ya - tağımız da, yorganımızda.. Em yatırırız zatınızı bizim çe - ri başının çadırında! . — Yok, gece yatamam, yani sabaha kadar burada kalamam .. Evden merak ederler.. Malüm a, bu kadar şimşek çaktı, gök gür - ledi, yağmur yağdı, seller aktı, Şimdi onlar beni yolda bildikleri fından temsil edilen bu 27 kişinin Pariste çoı:ıılılıı arasında yapılan| için acaba bir kazaya mı uğradı . de gönderdikleri vesikaların dni ruluğundan şüphe edilmiş, hafta - larca müddetle yapılan araştırma . l bir müsabakada bu, kız ve erkekler içinde birinci gelmişlerdir. iki çocuk,| diye çok üzülürler. Onun için ba- | na müsaade... l — Müsaade sizin ya... İlle ve - le velâkin içinde kimsecikler yok- | halir” | deki? Biz beygir arabayı dört na- — İREŞ Soldaki kadın iki delikanlıya lâkin demnek istediğim burada bir avşam teferizi (eğlencesi) yapa - Irm dedim. göresiniz. Çünküleyim zatınız olsun, sizden iyi olmasın, öteki arkadaşınız olsun çok me- raklısınız bizim bu âlemlere de.. — Başka vakit inşaallah!.. — Bari oldu olacak, akşam habesine (yemeğine) kalm, za - ti havamız da açtı, hazır araba da bekler buracıkta.. Habeden sonra Akman Laba saat, daha bilemedin üç çeyrek içinde Topçulara... Akman ağa boynunu bükerek: — Olur be, dedi, bey nasıl is - terse.. Yalanız bilmem ki beygi - rin bacakları biraz kanlı gözüktü bana.. ..Gidip ona bir bakayım! . Akman ağa beygirine bakma - ya giderken Etem bana: — Velâkin, dedi, menşur kel'- lâmdır: Misafir umduğunu de- ğgil, bulduğunu yer.. Biz bilsekti - ki zatnız bu avaşm buralara gele- cek... . — Ziyanı yok, hattâ buna bile lüzum yok amma... — Nasıl lüzum yok.. Kırk yıl - da yol uğrağınız olmuş — burası .. Öyle bir acı kahveylen kalkmak olmaz!., alar simi yevım Demindenberi oturdukları yer - de hiç lâfa karışmamış olanlar - lardan seyrek, beyaz sakallı, az | beli bükük ve gözleri biraz ağır - lıklı bir ihtiyar iki büklüm duran doğrultarak Eteme şunları söyledi: — Oças aydırlık isi teçan bu şu karo o habe la çi misafir ker- dan de x — Ne duruyosunuz, ortalık ay - dınlık iken misafir için güzel bir yemek hazırlayacaksaniz hazırla- yın da! Etem bana: — biz, dedi, geçelim, —te öte baştaki cadıra da bunlar sıvan - sınlar hazırlığa burada! Kalktık, Etemle birlikte en baştaki çadıra doğru yollandık .. Biz oraya — doğru giderken öteki oturduğu yerde belini biraz çingenece, | çadırlardan fırlayan kimi yarı çıplak, kimi büsbütün anadan | doğma çocuklar etrafımızı sardı- lar; Haa d ele ee ____,___.._—_..,.g.—___.__...._____.__ıd İstanbul Mallrpaı e (ıuınıışr.ngu arasındakl — harmancı - çocuklar... eski bir çingene masalı anlatıyor.. — Ha veresin bir beş paracık — bana efendi paşam!.. j — Ha buyurasın bir metelik şu öksüze benim lâçi (güzel) beyim. — Etem birden köpürdü, kaşları - — nı çatıp bütün korkutucu tavrı ile onlara bağırdı: — Hayda defolun oradan do « muzun encikleri! Çocuklar çil yavrusu gibi da « gıldılar, biz de baştaki boş çadıra girdik, arkamızdan arabacı Ak * — man ağa da geldi ve Eteme çıkış- tı: f — Abe Etem, dişletmişsiniz ge- — ne sizin çomrlara bizim beygiri 7? Etem: — Ne yapalım, dedi, oldu bir kazadır. Sen gene dua et, beygi- rinin kırılmadı bir yerceği, parça- lanmadı paraşolun? (Araban).. Biz baştaki çadıra doğru yü- rürken çeri başı da uzaktan sö « kün etti. O zaman İstanbul civa - rındaki göçebe çingenelerin çeri » başısı, şimdi adını unuttum, pos - — bıyıklı, orta boylu, tıknaz, kırçıl bir adamdı.. Galiba kışı kâh Bü - — yükderede, kâh Unkapanı değir- | meninin arkasında bir han oda - | sında, yazı da en çok buradaki Ha — zinedar çiftliği ile Litroz, Çiçoz, Avasköyü taraflarında geçiriyor- du.. Kalın ve kalantor herif, ara- bacı Akman ağa ile beni görünce hemen işi çaktı ve daha on baş, yirmi adım uzaktan elini bana u- | zatarak: 4 — Hoş gelmişsiniz. beyim!.. « i bastırdı! Sonra eliyle kendi ça* dırını gösterdi: — Buyurun da içeri, malüm & | dışarısı çamur, buyurun içeri! . — | — Çadırm'kapı tarafındaki büyü * cek bir yeşil sandığın üstüne ben, kilimlerin, keçelerin, yatak * — ların üzerine onlar yerleştiler. Etem çeribaşı ile çingenece bir İ şeyler konuştu ve bana döndü: — Bizim kâhya baba der ki beyağa arzular mı getirtelim Vi * dos arkasından bir takım çils'?' — Ne çalgısı?. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: