28 Eylül 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

28 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İNT Tefrika numarası: 18 Geçen kısımların hülâsası Sevdiği kadının ev o sahibesi prenses olduğunu anlıyan Hısır. Reis, o gün, Ağrıbos prensinin sarayından acele ile baclarını taplaiıp ayrılacak ve Zübeyde ismindeki Müslüman esireyi de kurtarıp götürecektir. Zübey - deyi seven kızlarağası Ramara ma, istırapla fundalıkta dola: - şirken, çalılar arasında yarı 80- yunmuş bir askerle tek gözlü ve sakallı bir adam görüyor. Ra « marama demin: Ah; izin clip yılanlı manastıra girebilsey - dim. O zaman, beni terketme - nin ne olduğunu (Zübeydeye gösterdim!,, demişti. Sakallr adam, delikanlıya: — Ramarama bizdendir. Kork: ma... Bizi ele vermez, dedi. Harem ağası hayretle bakıyor- du: Bu iki adam, bu çalıklar arasın- da hem de biri bu kılıkta ne arr- yor?2... Gerçi, tek gözlüyü; tanıyordu: Pek sofu ve papasların pek sevdi. Muhafız bölüğünün kumandan mu aviniydi. : Adına Torello derlerdi. Si bir sima olarak meşhurdu. Hat.| tâ, Ramarama' i nazaran, o, manastırların, saray içindeki mümessili imiş... susluk vazifesini bile tek gözüne rağmen pek mükemmel yaparmış. Muhafız bölüğünün asıl ku - mandani prense dalkavukluk ve! onun kaba şakalarma yardakçılık | etmekten başka işe yaramıyah bir asilzade olduğu için, bütün askeri hizmetler bilfiil bu Torellonun e- lindeydi. Fakat şu saatte, çalı dibinde, ceketinin ve külottnun düğmele ri çözülmüş delikanlının yaninda, gizlenmiş, ne ariyordu?... Kızlar ağası, bunu 'bir türlü izah edemedi. Sakallı: — Şuraya 'çömel de görünme... dedi. Ramarama, iukiyat etti: Torello devamla: — Benim ne dini bütün hıristi- yan olduğumu bilirsin, değil mi?.. Ben de ayni suretle senin imani nm tamamlılığından eminim. O nun için şu esnada dinimiz uğruna! çalıştığıma kanaat getir ve bu gör. | düğünden kimseye bahsetme... yarı soyünmuş Zenci, hâlâ hiç bir şey anlamı. yordu: — Peki amma, bu delikanlı kim?2... — O kadarına karışma... O da benim esrarım... Harem ağası hayret ve şüpheyle bakiyordu: — Sırtında prense ait askerlik elbisesi var... Fakat, ben, bölük teki bütün neferleri teker teker tanırım... Bu, bizim oğlanlardan değil... Torello, çalının dibinde duran bir bohçayı açtı İçinden çikan köylü elbiselerini göstererek: — Soyunmasmın sebebi de bu- dur: Yalnız bir geceye mahsus ol- Hinihacette ca-| - HABER — Akşam | Postam — ———— — Pİ mak üzere ve dinimize hizmet için bizim askerlerin elbisesini giydi. Şimdi vazifesini bitirdi. Kıyafeti. «ni değiştiriyor. Ben, asker elbise- lerini alarak bölüğe teslim edece- ğim, çok rica ederim, eğer iyi hı- ristiyansan, ne fazla bir şey sor, ne de gevezelik et... Anladın mı?... Ramarama, saray tarafında u- zaktan uzağa isminin çağırıldığını duymasaydı, belki çömeldiği yer. den kalkmıyacaktı. Fakat, yarı yarıya soyunmuş gencin hakikaten nefer üniforma- sını sırtımdan çıkardığını ve köylü kılığina girdiğini gördü: — Ne üzerime vazife?... Benim kendi yapacak işlerim başımdan aşkın... Ben askerlere de, papasla-! ra da karışmam... Delikanlı bu sefer birdenbire ürperdi: — “Papaslara,, mı dedi?... Bu nereden biliyor?... diyerek sakal- lıya baktı. Torello, kaşlarını çattı. Tek gö. zünü, pek korkunç bir şekilde Ra- maramaya çevirdi: — Tısss... Bilhassa bu noktaya dikkat... Bu sarayda manastırların adamları LA, Türkler gö TAR Sonra, Şünindeki gence döndü: — Hiç üzülmeyin, monsenyör! Ramarama cidden emniyetli bir vE ! odamsağızdır... Beni size; kar# mahçup etmiyecektir... Zenci, işin içinde, tahmin etti ğinden bile fazla fevkalâdelikler olduğunu sezmişti; — Ben gidiyorum... : Verdiğim sözde duracağım... Kimseye bir şey söylemiyeceğim... dedi. — Haydi, uğurlar olsun öyley- 3... Kızlarağası, artık, arkasına bi. le bakmadan, saraya doğru, hızlı adımlarla ilerledi. “— Herhalde Yılanlı manastır, gene birşeyler çeviriyor... — diye düşünüyordu, — Fakat, dönenler nedir acaba?,.. Ah, şu esnada, izin almak imkânr olsaydı da orada bir saatçik bulunsaydım, ne esra - ra vâkıf olurdum, ne esrara... Hem de... Zübeyde!... Zübey . de!... İşte o zaman elimden asla kurtulamazdın!., kapını önün. Böyle söylenerek deki kanatlı aslanların tam yarı - na varmıştı ki, haremağalarından | m > hepsini bir yere saldırdım... Hızır biriyle karşılaştı. Maiyeti onu görünce hürmetle eğildi: — Neredesiniz, efendimiz?... « dedi. - Bir saattir sizi kybrdam kamer. ters ters: — Ne olacaktı ki 7 Kâhya Hrisantis sizi istetti... Brikaç keredir sorduruyor... He - pimiz peşinizdeydik amma bula - madık... Bağırıp çağırıyor... Pek lâzımsınız... Baş haremağası kimseye işitir - meden homurdandı: “— Kambur kârata.. Aratacak tam da zamanını buldu...,, Maamafih, kâhya, onun âmiriy- di, Emre itaatsizlik edemiyeceği Yazan: an:(Vâ- Na) Tsss1... Bu noktaya bilhassa dikkat et! Sarayda Manastırların casusu olduğunu Türkler akıllarına bile getirmemelidir ! | için, seri adımlarla, Hrisantis'in bölüğüne doğru yürüdü. Kâhya dairesinin hayli kalaba - Irk olduğunu gördü, Birçok yerli hıristiyan askerleri, papazlar, köy. lüler, kapınm önünü doldurmuş - Vardı, Panayır yerinde cambaz ma- rifeti seyreder gibi, odanın içine bakıyorlardı İçeriden, cirtlak bir ses, kâhya- nm sesi, — tırıs giden bir midilli süratiyle — habire söyleniyordu... Hani çenesi düşük Rumlar olur; karşılarındakine nefes aldırma - dan konuşmakta Lazlara bile taş çıkartırlâr; işte Hrisantis de bun- lardan biriydi. Kapınm' önünde, ellerinde torbalarla bekliyenleri birer birer içeri çağırıyor, getir * dikleri paraları sayıyor. deftere kaydetmesi için, kâtibine emirler li. Herkesin merakla eşikten eği - lerek baktığı şey, kâhyanın para sayışındaki meharetti. Çifte kam- burlu sırtını biraz daha kambur - laştırmış, oturuyordu. Elleri, çene- sinden çabuk işliyordu. Bacda his- sesine düseni getirenin torbasını, önündeki masa üzerine boşaltı - :yor; bakır, gümüş, sikkeleri, bir ânda, başdöndürücü bir süratle bi- ribirinden ayırıp istif ediyor; son- ra, bir elinden bir eline, şelâle gi- bi geçiriyordu. Bu şelâleden, ba - zan, “çınnn,, diye bir sikke sıçrı - yarak, ötede ağzı açik duran san - dığa düşüyordu. Ve kâhyanm, kurulmuş Gibi) durmadan işliyen çenesinden şu sözler fışkırıyordu: — Bana kalp para yutturulmaz demedim mi? İşte, avucumdan a- vucuma geçirirken hemen anla - dım... Fiskeyi vurdum mu. hop sandığa... Onun yerine başkasını getireceksiniz... Kalp parayı iade edeyim diye aptal aptal yüzüme mi bakıyorsun, Barba... Nafile... O, yandı... Benim sandığa gitti... O da benim hakkım... Burada 'ni « çin oturup — çalışıyorum ?.. Hop! Çinin... Al bir kalp altın daha... Bak, şaşırıp da kalptan başkasını fiskeliyor muyum?... Çınn..: Yal - lah sandığrma.. Ha.. Geldin mi, Ramarama... Neredesin? ... Sabah- tanberi seni arâtıyorum.; Daha gelmeseydin, fena kızacaktım ha- ni... Çünkü, #öz'anlıyan kim varsa Reis efendimiz bugün acele gidi - yorlar... Bac bisselerini çabu- cak toplatmak lâzım... Senin de Yılanlı manastıra gitmen icap e « diyor... Çıngirirrr!... Hop... Çınan!... — Sandığa bir altın daha git - ti... Yüzüme aptal aptal bakma, Ramarama... Yılanlı manastırdan 450 altın gönderilecekti... Bugün ne yapıp yapıp akşama kadar ye - tiştirsinler... Git, vaziyeti müna - sipçe anlat... Fazla izahat verme - ğe vaktim yek... Çınsin... (Devamı vur) dili scl ŞUNDAN BUNDAN Birtavşan yüzünden bir aile mahvoldu! Yu adlı çiftçinin yolda gördü - ğü yaralı bir tavşanr eri için merhamete gelmesi yüzünden çıkan acayip ve acıklı hâdiseler Çinde Çifu şehrinin bellibaşlı de - dikodu mevzuunu teşkil dir. Yu. o günü en son Amerikan fıstığı mahsulünü satmak için kü- çücük çiftliğinden çıkarak çarşı - ya doğru yollanmıştı. Çarşıda mal larmı 15 lira kadar bir paraya sa- tarak gümüş paraları kemerine yerleştirmiştir. Geriye dönerken yolda tozlarm içinde yatan bir tavşanla karşılaş- mıştır, Hayvan fena halde yaralı göründüğünden, yumuşak yürekli Yu, bu merhametinin kendisine ve ailesine çok pahalıya malola - bileceğini aklından bile geçirmi - yerek, kemerini çözmüş ve bünü yaralı hayvanı taşmak için bir sedye haline koymuştur. Biraz sonra istirahat etmek için yolun kenarıma oturmuş, omuzu: na asmış olduğu kemeri çıkararak! yanıbaşma koymuştur. Tavşan! hâlâ bu salmcak gibi kemerin i » çindedir. Yu, şöyle sırtüstü uza - narak çekik gözlerini kapamıştır. Birdenbire yanıbaşında bir kı - pırdama duymuştur. Tavşanla pa-| rasınm karşıda tarlada kaçmak - ta olduğunu görünce birdenbire fırlıyarak dimdik oturmuş, sonra da ayağa kalkarak kovalamağa I başlamıştır. Zavallı, dünyada ma: lik olduğu bütün nakit parasmı a kıp kaçmakta olan tavşanm arka. sından tam iki kilometre kadar bağırarak kovalamıştır. Sonra da etmekte.) bitkin bir halde yüzükoyun yere yuvarlanmıştır. Aradan biraz zaman geçince | Yu, ayağa kalkarak çiftliğine doğ ru yürümüş ve uğradığı kederin büyüklüğü yüzünden çek gitme - den üstüne birdenbire bir fenelık gelmiş ve kalb sektesinden ölü - vermiştir, Çiftçi çocuklarmdan biri, yel üstünde Yu'nun ölüsünü görünce koşarak karısma haber vermiştir. Kadıncağız akşam yemeğini man galm üstünde bırakarak dışarı fır. lamış, kocasmın üstüne yığılmış- tır, Ancak bu esnada mutfakta bırakmış olduğu küçücük çocuğu her nasılsa mangalı devirmiş ol - duğundan zaten çerden çöpten 0- lan ev birdenbire tutuşmuş bu se- fer de kadın yavrusunu kurtar - mak için kendini kızıl alevler i « çine atmış ve ne yazık ki kurtar - mak istediği çocuğu ile beraber yanmıştır, Bütün civardaki çiftçiler bu kö- tü tesadüfe acı acı ağlamışlar ve ertesi günü üç ölüyü birden göm « dükten sonra uğursuz tavşanı ara. mağa çıkmışlar, fakat hiçbir ser bulamamışlardır. Alman dampingi ingilizleri telâşlandırdı İngiliz parlâmentosu açılır a - çılmaz saylavlar Nazi dampingi - ne karşı tedbir alınmasını hükü - metten istiyeceklerdir. Almanyanın ekonomi diktatö - rü Doktor Şaht, Alman ihracatını | teşvik için 80 milyon İngiliz lira - ık (bizim paramızla 500 milyon liralık) bir tahsisat koymuştur.Bu tedbir o kadar iyi neticeler vermiş tir ki İngiliz çelik ticareti felce uğramıştır. Bazı mallarda Alman- lar fiyatları yüzde 30, 40, hattâ Afrikada yabani hayvanlar çoğalıyor “Afrikada aslenlar gittikçe art- makta ve insanlara saldirmakta-! dır. Su aygırları o kadar artmıştır ki artık yollarda otomobillerle çarpışmaktadır. Timsahlar Afri- kada bir tethiş çağı açmış olduk- larından bunların ele geçen dişile- rini öldürmek icap etmiştir. Bu cümleleri Uganda'nın yaba- ni hayvanlar av kontrol müfettişi yüzbaşı C. R. S. Pitman'in 1934 senesi için verdiği genel rapordan alıyoruz. Parçalanan insanlar ve ağıllar- la çiftliklere sık sık yapılmakta o- Jan hücumlardan bilhassa aslan- Imakta ol iie ların pek çoğa Sİ air isale Dr Göğe ve Rokfellerle tokalaşarak konuş- muş olduğunu söylemektedir. laşılmaktadır. Sedye üstünde evlenen adam İngilterenin profesyonel futbol- cularındân John M. Wright bir o- tomobil kazasında ağır bir suret. tahaneden sedye ile kiliseye ta - şmmış, nikâhı kıyıldıktan sonra gene hastahaneye dönmüştür! 50 indirdiklerinden İngilizler dr EZ sipariş alamaz olmuşlar - m, © Mübendislik alâtr, çelik mal, mensucat ve diğer birçok eşyayı Almanların dampingi karşısında İngilizler ihraç edememektedi. - ler. İngiliz Ticaret Odaları Birli - ği yaptığı yılık kongrede bunu protesto etmiş ve hükümetin der - hal harekete geçmesi için bir lâyi- ha vermiştir. Türkü söyleye söyleye dünyayı gezen şarkıcı Beş senedenberi dünyayı bisik- letle odlaşmakta olan genç bir A. vustralyalı şarkıcı anayurdu olan Melburn şehrine yaklaşmış bulun» makla seyahatinin son kademele- rine varmıştır, Malpas adir bu diikanlı evini terkettiğindenberi 30 ülkede aşa- ğr yukarı 200.000 kilometre yol almış ve bu seyahat esnasında türkü söyliyerek hayatını kazan » mıştır. Kendisine şimdi “Bisik « letli şarkıcı, lâkabı takılmıştır. Söylediğine göre bazı ülkeler « de şerefine ziyafetler verilmiş, karnı doyurulmuş, bazı yerlerde de tahkir edilerek hapse atılmış «

Bu sayıdan diğer sayfalar: