15 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

15 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ekli gemy Bakkal yazam: PR a AİT se Dostluğun bu kadarı da fazla... O, sırf kızı biraz avutmak için gel- memiş miydi? Bununla beraber, söyliyecek bir tek lâkırdı da bula mıyordu. Kâfi derecede de uzun oturmuştu. Fakat mutfağım bu ılık havasmda uyuşmuş gibiydi. İçin- de, uzun müddet yolunu kaybe- dip de sonra bulan bir çocuğun sü. künu vardı. Dizlerindeki kedinin sırtını ok- şıyan uzun parmakları tutmak orada öylece sessiz sessiz oturmak ne iyi olacaktı. Çocukluğundanbe- ri, anasının dizinin dibinde otur- duğu günlerdenberi içinde bu ka- dar emniyet ve selâmet hissetme:|, mişti, Artık kendini tahlil etmi- yordu. Mutfağın havasr, Rabianın yakınlığı, içindeki den çatpışan zıd kuvvetleri barış- tırmış gibiydi. “Nihayet kalktı. Kızın elini aldı nabzını yokladı. Bir baba şefkati aman verme- ile eli okşadı. İçinden taşan rik-! kat Rabiaya da biraz sirayet et- mişti. Süzük, solgun yanaklar; psnbeleşiyor, gözleri du. “Rabia hanımın ateşi var. He- men yatırınız ve yarın sabah da mutlak doktor çağırın, Penbe ha- rini; uyanıyor- Penbe piyanistin arkasından di. lini çıkardı: “Deli gâvur. Boğaz olunca in san doktor çağırır mıymış?,, Rakım azarladı: “Amma iyi gâvur. İnşallah hak, dininde can versin.,, “İnşallah!,, Rabianm sesine, bir aydır his- setmedikleri eski sıcaklığı geri gelmiş gibiydi. | u Artık Rabianın hayatı yeni bir intizama giriyordu. Günler hep birbirine benziyor. O, saatlerini| mutfağın üstündeki odada musiki- sims hasrediyordu. Boğazında bir şey kalmamıştı. Penbe, yemek pi- şirirken onun ekseri hicazkârdan tutturduğu Hep neşeli ve canlı şarkılardı, çin- gene başını sallıyordu. Gençlik bu! Tevfik gideli daha henüz iki ay olmamış, Rabia neşeli şarkılar şarkıları | işitiyordu. söylüyor! Rabiaya gelince, o, hayatında açılan yeni yolda eski azmiyle, es- ki muvaffakiyetiyle yürümeğe ka- rar vermişti. Vehbi Efendi hafta» da iki defa geliyor, onu musiki ho- cekti, Peregrini de, ders verdiği nasihatler veriyor. İlk fırsatta ken-| disinin bırakmağa karar verdiği! talebeden bir kaçını ona terkede:| cekti. Peregrini de, ders verdiği ailelere onu alaturka musiki hoca- sı olarak tavsiye ediyordu. Fakat bu havadisi Rabia Vehbi Dededen almıştı. Çünkü Peregrini o akşam- dan sonra gelmemişti. Her esen rüzgârla dönen fırıldak! Bir gün (Nakil “tercüme ve iktibos hakkı mahfuzdur, i hâkim, hâlâ onun yokluğu İ nın ilk yıllarındanberi nafile öğ- insana en yakın bir dert ortağı, ertesi gün bir yabancı... Bugünlerde Rabiaya, helecana! benzer bir şey veren Vehbi Efen-! inin ona baştan başa mevlüt oku- yabileceğini söylemesi. Şimdiye| kadar hep ilâhi okumakla kalmış- tı. Genç yaşında mevlüt okuyucu olmak gururunu tahrik eden bir şey. Fakat buna biraz da sanatkâr lığının yaradıcılığı, tahassüsü de karışıyor. Şimdiye kadar onun şöhreti ve muvaffakiyeti mukabe-! le okumada olmuştu. Hep arap-| ça... Hep yarım ve çeyrek seslerle, hep ağır, derin, tecvitli bir musiki. Mevlüt türkçe. Sabahları rahlesi- nin üstüne penbe kaplı mevlüdü. nü açıyor, bilhassa doğum kısmı- nı dikkatle okuyor. Bunu alelâde mevlüt okuyanlar gibi okumıya- cak. Hazin değil, tecvitli değil... Sevinçle, zaferle, gümbür gümbür atan bir üslüpla, kimsenin okuya- madığı gibi okuyacak. Sabah $sa- atlerinde bütün varlığı ile mevlüt için yeni bir makam düşünürken hep “Peregrini,, nin vaktile çaldı- ğı şeyleri de hatırlamağa çalışı yor. Öğleden sonra nola yazıyor, müstakbel talebesine vereceği ilk basit peşrevleri ve türküleri ayırı- yor. Akşamları da Rakıma yar: dım olsun diye dükkânın hesap- larını tanzim ediyor. Artık Tevfikten hiç bahsetmi- yorlardı. Unutmuş değildi. Şuuru: nun alt tabakasmda hâlâ Tevfik içini bıçak gibi kesiyor. Fakat o, ço- cukluğundanberi kadere, kazaya nafile bel bağlamış değildi. Sabır ve tevekkül denilen şeyi hayatı. renmiş değildi. Penbe, Rabia ile beraber mut- fağın üstündeki odada yatardı. Yükten yatağını çıkarır, kızın ya- tağınım yanma serer, köşedeki mum iskemlesinin üstüne zeytin yağı kandilini yakar, yatağa gi- rerdi. Fakat Rabia yatmadan uyumazdı. Kızım yassıyı kılışmı seyreder, ve her akşam bu uzun zahmetli işi düşünmeden yapışı- na şaşardır. Kendisi ömründe na maz kılmış değildi. Bu dinsizliğin- den değil, belki tenbelliğinden ile- ri geliyordu. Hem o kadar büyük ve yükseklerdeki Allah zavallı bir çingenenin namazını ne yapsın Eğer insanın Allahtan bir dileği olursa, evliyalar ne güne duru- yor? Türbelere kandiller yakmı- yor mu? Pencerelerine bez parça- larr bağlamıyor mu? Namaz kıl- mak, dua etmek Allahtan bir şey istemek değil mi? Evliyalar, diri- lerin dileklerini allaha anlat - makla mükelleftirler. Buna muka- bil diriler onlara kurban kesiyor. karanlık türbelerinin ışığını temin ediyor. Penbenin bir isteği olun- İ gibi severim, doktor! Onun bu - ca bir taraftan da bakıcılar, bü- HABER — Akşam postası mani 15 İLRKANUN — 1859725 kaçırılan TÜ rk kızı Doktor Kenan, Tokatlıyanda, Neclânın arkada$! Nesrine rasladı. Genç kız o akşam doktorâ: şüphe uyandırıcı ve mânalı sözler söylemişti! Doktor Kenan bir akşam To - katlıyan salonunda otururken, ar | kasından akseden şen bir ses işit ti.. Başını çevirdi: — Vay Nesrin Hanım, siz mi - siniz? Ve derhal ayağa kalkarak, genç kızın elini sıktı: — Vallahi sizi burada görece- ğimi hiç ummazdım. Neclânın kay bolduğu günden beri siz de kayıp” lara karıştmız..?! Bir gün bile uğ- ramadınız| Nesrin nişanlısile bir masada yemek yiyordu. Genç kız doktor Kenanla nişanlısını tanıştırdıktan sonra, doktorla konuşmağa baş « ladı: — Neclânm Amerikadan dön- düğünü duydum. Bu haberi alınca çok sevinmiştim, Fakat... Doktor telâşla sordu: i — Bir şey mi duydunuz yek - sa..? -— Duymak mı?! Bugün basta” haneye gittim. Kendisini yatakda buldum. — Vallahi olur şey değilsiniz! Polis hafiyesi gibi, Neclânın Ame- rikan hastahanesinde yattığmı çar çabuk nasıl da haber aldıniz? — Ben Neclâyı kendi kardeşim günkü bali bana çok dokundu. Sr nirlerim © kadar çok bozuldu, o kadar müteessir oldum ki... Be - reket versin nişanlmma rastladım da, beni buraya getirdi. Doktor Kenan başmı sallıya - rak mırıldandı: — Sormayın yavrum! Bu bir faciadır.. Amerikalı doktor, va *| purdan rıhtıma düştüğünü söylü - yor amma, bu kazaya ben pek i - nanmadim doğrusu... — Siz ne tahmin ediyorsunuz, | doktorcuğum? — Şimdilik hayret içindeyim. Tababet âleminde pek nadir te *| yücüler vasıtasiyle perilere, cin- lere başvururdu. Onlara ne kadar horoz götür- müş, ne kadar kırmızı krepte bağ-! İr lohusa şekerleri taşımıştı. Pen- beye göre, cinler periler, dirilerle daha sıkı münasebette, her dakika | her evin içinde,her işle alâkadardı! lar. Onların gönlünü etmek biraz daha kolaydı. Çünkü göze görün- meseler de yaşıyorlar, dolaşıyor- lar, halbuki evliyalar türbelerin- den hiç çıkmıyor. Garip olarak; çingene Penbe, cinlere, perilere| karşı biraz daha hürmetkârdı, on- lardan daha çok çekinirdi. Her lâ- kırdıda yakasına tükürür, “İyi sa-! Fakat adak! adayıp da bir şey istediği bir ev- İiya işini çabuk görmezse homur- danır dururdu. “Tezveren Dede,, atte olsunlar,, derdi. ye son gittiği zaman fikrini çok! açık söylemişti. (Devamı var) İ sadüf edilen bu gibi rahatsızlıklar hakkında kolay hükümler verile. | mez, Biraz beklemek lâzım. — Amerikalı doktor ne fikir - de? Doktor Kenan gülümsedi: — Bir aya kadar iyileşeceğini ve herkesi tanıyabileceğini söy * lüyor. — Aslan Turgudtan nö haber? — O çapkın da Amerikada Neclâyı unutmuş.. Paşanın verdi * ği paralarlatsefahate dalmış. Nesrin gözlerini açarak: — Ne diyorsunuz? dedi. Sefa. hete mi dalmış?! Fakat, buna i- nanmak için, insan aklını kaçır * malı! — Neden? Amerikalı yalan söylemiyor ya...! — Kabil değil. Ben göklerin yere çökeceğine inanırım. Ameri. doktor kaya Neclâyı aramağa giden Ar lan Turgudun onu ihmal etmesine | inanamam. — Başka türlü nasıl olabilir? Büyük bir kaza geçiren Neclâyı onun getirmesi icap etmez miydi? Halbuki semtine bile uğramamış: Zavallı kızcağız böyle insaniyetli bir doktorun eline düşmemiş ol - saydı, yabancı memleketlerde ö” lüp gidecekti, Doktor Kenan, yemek yiyen çiftleri fazla sıkmamak için, mev- zuu değiştirmek istedi: — Bu gece sinemaya gidecek- seniz, size güzel bir film tavsiye edeyim... Nesrin kaşlarını kaldırarak, | doktorun yüzüne baktı; — Asabim çok bozuldu. Haş » tahaneden çıktığım saatten beri | iki kere kordiyal içtim. Sinema - ya gidip de tekrar sinirlerimi boz | mak istemem. Neclâyı ne kadar | sevdiğimi bilmezsiniz, doktor! Ben onun Amerikadaki hayatını| da adım adım takib etmiştim. Doktor Kenan hayretle genç; kıza sordu: — Amerikadaki hayatını 18” kib mi ettiniz? — Evet, Aslan Turguda tub yazmıştım. Bana muhtelif 1 rihlerde iki kere cevap verdi. lâyı haydutlar esir gibi saklamı” lar... Bütün Amerikan polisi P* mesele ile aylarca meşgul oruk Kendisi de gece gündüz bu İ$ üz rinde yürümüş. — Yalan, yavrum, yalan! ve lar herkesin söyliyebileceği w 2 durma sözlerdir. Amerikada * fahete dalan ve bol bol para h*” cıyan bir adam, tasavvur ede gi sin ki Neclânın izi üzerinde yüri mek zahmetine katlansın!. — Peki amma, gazeteler? » diyelim?! Aslar Turgud bans ye meseleden hararetle bahseden kaç tane İngilizce gâzete miş. Hattâ bunlardan birinde A lan Turgudun fotografı bile vok Doktor Kenan şaşaladı: — Sahi mi söylüyorsunuz? — Yalan söyliyecek değil” ya..! Bunu şimdiye kadar nm babasına da söylemek ister dim. Fakat, o zavallıyı her görü; şümde krvranır bulduğum içim kendisinde bir takım şüpheler ** yandıracak olan bu meseleyi 35” mağa cesaret edememiştim. Doktor Kenan, genç kızm di linin altında bir çok şeyler gizle” diğini sezerek, bu mevzu üzeri başka bir gün başbaşa görüş” nin daha faydalı olacağını dü dü. — Sizi Fazla rahatsız etmek N temem, dedi, yarın Paşayı ziYi geleceğinizi umuyorum. Sizi bu” gün bile sordu: “Hanım kızım den görünmüyor?,, dedi. Mı siz de onun elinde büyüdünüi” Kendisini böyle zamanlardâ ws srk ziyaret etmeniz, belki sizi? * çin zahmetli bir iş olabilir, fi | onun için ne kadar büyük bir La sellidir bilseniz. ! Geçen gün büyük bir fırtına esnasında Fransanın Biariç şehi sahillerindeki caddeler hep su ve dalgaların köpükleri altın” kalmış, bu caddelerde gidiş geliş durmuştur. Bu arada bir ot? mobil dalgalar arasında kalmış yolcuları bin müşkülâtla küf ““ tarılmışlardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: