22 Ocak 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

22 Ocak 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ine kli e bakkal vakit, tercüme © 102 amme Haziran ayında şehrin üstün-! den büyük bir sicak dalgası geçi- yordu. Sokaklar hamam gibi. Ru- tubetli bir sıcak insanın kemikle- rine nüfuz ediyor, parmakları- nım ucuna kadar terletiyor. İnsan, hayvan her canlı mahlük nefes a- labilmek için sığınacak gölge, se- rinlik arıyor. Köpekler saçakların altına serilmişler. Sergüzeşt ara- yan köpek yavruları gölgeden ay- rılmös dilleri dışarda, körük gibi inip çıkıyor. karınları Çocuklar artık oynamak için hep mescidin avlusundaki küçük mezarlığın servilerinin yeşil göl- gesine iltica ediyorlardı. Sinekli Bakkal sokağınm, saçaklar ara- sındaki ışık yolunda bin bir sinek yızıldıyor. Ve sokak kokuyor... Öyle bir kokuyor ki... Osman, Boğaziçinde yazlık bir #v tulmak, sıcaklar geçinciye ka- dar gitmek için, Rabiayı karidir- maya çalıştı. Rabia cevap bile vermedi. Kafasını salladı. Ola- maz! Sinekli Bakkalda yazlığa giden bir tek ey var mıydı? Bun- lar bid'at mı çıkaracaklar, âlemi kendilerine mi güldürecekler? Ak: şamları serin olmuyor muydu? O- luyordu. Bahçe hakikaten lâGf&. Cümü günleri de konağın bosta-|" nına gidiyorlardı. Dolap dönüyor, billür gibi su lar akıyor, Rabia ayaklarını, seb- ze sulamak için açılan su dolu hark lara sokuyor. ” Bütün bunlara rağmen Osma- nın içi içine sığmıyordu. Uzak yerdeki derslerine gitmek için çok zahmet çekiyor. Ve köprüden tut! tuğu arabadan iki sokak geridej inip Sinekli Bakkala yaya geliyor du. Oraya araba ile gelmeğe ce- sareti yoktu. Sinekli Bakkal efkâ- ri umumiyesi buna müsait değildi. Kendilerinden servet seviye nis- ikliboş hakkı mahiu.. - çocukluk Osmanm hepsine, hattâ Tevfiğe de bakacak serveti var. Bir akşam bu noktaları mantıki bir şekilde, sakin bir sesle Rabia ile münakaşa etmek istedi. Kızın dudakları sımsıkı, kilitli gibi, göz- leri yabancı ve uzak, hiç cevap vermedi. Uyuşamadıkları nokta- talarda onun bu ânud sükütu Os- manın pek sinirine dokunuyordu. Söylemek istemediği şeyler ağzım- dan kaçtı, sesi ilk defa mutfaktan duyuldu. Fakat yalnız onun sesi! XIV Haziranın on beşinci günü Veh- bi efendi Sinekli bakkala geldi. Konyadan henüz dönmüştü. Ve düğün günündenberi Rabiayı gör. memişti, Kızın sevinci aşikârdı. Fakat Osmanın sevincinde daha taşkın, daha ateşli birşey vardı. Vehbi efendinin boynuna sarıldı, iki yanağından öptü. Hasret kal- dığı fikri konuşmalara kavuşa- cak, O akşam hepsi birden yeme. ğe kalmasını, akşamı beraber ge- çirmesini rica ettiler. Pembe bahçeyi süpürdü, her zamandan daha itinalı suladı. Ce- vizin altındaki hasırın üstüne bir halı yaydı, üstüne yer minderleri dizdi. Onun şen mizacı, Rabiadan Hyade'Osmanın rahat düşkünlü. İ Zünü sezmişti, Hayatta tadılabi. | HABER — Akşam postasr. lecek her zevki tatmayı insanm birinci vazifesi olduğuna kaniydi. Rakım portakal renkli kâğıt fe. nerleri dolaptan çıkardı, Pembe- ye merdiven getirdi, beraber çar- dağı âdeta donattılar. Çünkü o akşam ay aydınlığı yoktu. Yalnız) koyu mor gökte, iğne ucu gibi ufak, altın ışık noktaları serpinti. leri! Rabia patlıcan kızarttı, bol sa- rımsaklı bir cacık hazırladı, Os: manla Vehbi efendi ezana kadar yukarıda oturdular, bol bol kö- betsiz surette fazla görünen, kim) nuştular. Arada Rakım onlara olursa olsun, mahallenin memiş adamlardı. mana iki sokağı bile yaya geçmek bu havada bir azaptı. Sokaklar ns kadar, ne kadar kokuyor... Rabia hep yürürdü. Ekseri eve, sihirli) busüsiyetine giremez. İçlerinden) bir çoğu ömürlerinde arabaya bin Halbuki Os| kahve pişirdi. (Devamı var) Ee )KOCALI KADIN. YAZAN: e yi İSHAK FERDİ Leylâ mahkemede, yalan ve iftira- larına devam ederken, maznun sandalyesinde oturan Ziya yumruklarını sıkara bağırıyordu: “Bu kadının mazisi bozuktur! ,, Bir hafta sonra... Leylâ, Şakirin o geceyi Ner- minle beraber geçirdiğini anla. mişti, Fakat, bunu ikisine de yüz- lemek istemedi.. O akşam Leylâ, kırmızı mendili Şakirin cebine koymakla büyük bir isabet göster- mişti, Son hafta içinde Nermin, iki ke- re Leylâyı görmeğe gelmişti.. Ley- lâ, Nerminle Şakiri bir odada yal. | nız bırakmıyordu. Leylânın tavır! ve hareketlerinde her şeyi bilen fakat sükütu tercih eden bir mâ.! na vardı. Nermin de, Şakir de| Leylânm hareket ve bakışlarında- ki bu mânayı sezmişlerdi. Leylâ hayatında ilk defa böyle bir hâdise Karşısında susuyordu. Bu, onun için bir fedakârlık sayı. labilirdi. Leylâ okumuş bir kadındı., Ba. zan suçlu bir adamın suçunu yüz- lememekle onu kazanmak ve yo. la getirmek mümkün olduğunu biliyordu. Şakir belki bu süküt karşısında hicap duyarak Leylâ - ya biraz daha fazla bağlanacak: tr... Leylâ böyle düşünüyordu. Leylânın tahminleri pek de bo- şuna çıkmamıştı. Şakir o günlerde Leylâya bir. kas defa; 4 — Sen çok kibar ruhlu bir ka j dınsın! Demekten kendini alamamıştı. Leylâ, Şakirin bu sözleri nasıl ! bir haleti ruhiyenin tesiri altında kalarak söylediğini görüyordu. Nermin de Leylâya karşı boy- nu iyik bir vaziyetteydi. Bütün günahkârlar ve bütün suçlular gi- bi, Nermin de yaptığına pişmar olmuş bir halde, Leylâya yaran- mak için ne yapacağını bilmiyor. du. Leylâ o hafta içinde, Şakirden gizli olarak, hatıra defterine şu satırları kaydetmişti: “Bugünlerde, bana ihanet eden iki kişinin arasında yaşıyorum: Biri kocam, öteki arkadaşım, İki.! sini de seviyorum. Fakat, bu sev- giler neye yarar? İkisinden de fe. nalık gördükten sonra, hâlâ onlar. la birer dost gibi konuşmak... E- vet, bu benim için çok tahammül edilmez hir işkencedir. İşkence olmakla beraber, vaziyetimi kur- tarmak için onlarla bir müddet daha dost kalmağa mecburum. Hele sen Nermin... Alacağın olsun senin! Şakiri o gece tekrar bana gönderebilirdin.. Bunü yapma- dm.. Onu koynuna alarak yat tın..! Oh, gün doğmadan neler doğar.. Sen de yarm elime düşe. ceksin!,, # # * Leylâ mahkeme salonunda vic- daniyle mücadele ediyordu. Hâkim, Leylânın admı sanmı sorduktan ve ilk verdiği tafsilâtı dinledikten sonra: — Anlat bakalım, Leylâ ha- nım! dedi - Ziya beyle eski bir münasebetiniz, ahbaplığınız veya aranızda bir husumet falan var mı? Leylâ metanetini topladı: — Hayır efendim.. Kendisini ilk defa o gün sokakta tanıdım. Bir arkadaşiyle önümden, konu: şa konuşa gidiyordu. Doktor Şa - baptan bahsediyordu. — Doktor Şahap hâdisesi sizi neden alâkadar etmişti? — Gâzetelerde * tina vakaları merakla takip ederim de.. Bu hâ- diseyi degazeteterde bütün tafsi. lâtiyle okumuştum. - <—- Çok âlâ, Mühendis Ziya, ar- kadaşma ne diyordu? — “Doktoru gebertmek için ka-! dın kıyafetine girdim.. Onu koka- inle sarhoş ederek bir otomobile bindirdim.. Kendine malik değil. di. Büyükdere yolunda tabancayı | çekerek...,, Hâkim, Leylânın sözünü kesti: — Doktor Şahap bey gibi mü. nevver bir adam, tanıştığı kadının! kıyafetine hiç bakmamış mı aca -! ba..? — Bunu ben bilemem, hâkim efendi! Bu ciheti zabıta memur- larına sorunuz... Ben işittiklerimi söylüyorum, Yemin ettim.. Kur'a. na el bastım.. Yalan söyliyerek, bir delikanlının başını yakmakla elime ne geçecek? Hâkim, Yılmaz beyi çağırdı: — Dosyada bir fotoğraf * Bunu nereden aldınız? — Tevkifhane müdürünün o sında Ziya beye kadın elbi: giydirdik.. Buğday renkli, ha biraz da cazibeli bir kadın şek aldı. Bir insan bü kıyafetle her mân bir sarhoşu aldatabilir! Ziya, maznun mevkiinde s0; ! kanlılığını muhafaza ederek &İ ruyordu. Hâkim, maznune #ordu: -— Sen ne dersin bu işe..? Ziya bey, Leylânın yüzüne karak acı bir tebessümle te verdi: » — Allah derim, hâkim efen Böyle bir kadının şehadetiyle nim mahkümiyetime doğru g cek olursanız, adalet mefhum ayaklar altına almış olursunuz! Yılmaz bey ayağa kalktı: — “Böyle bir kadın!,, tabi den neyi kasdettiğini lütfen n mundan sormanızı rica ederim. Hâkim Ziyaya sordu: — Maksadıni izah et bakal Ne demek istiyorsun? Ziya tekrar ayağa kalktı: — Efendim, şunu demek ist rum ki, bu kadınm mazisi kirlidir. Canı eğlence istemiş. İni bulmuş. Başımı yakmağa” skaşıyor. Bu sarih bir iftira & de;nedir? — Peki amma, zabıtanın b kınızda gösterdiği diğer del de tamamiyle sizin aleyhiniz: dir. Hattâ kolunuzda bulu! kan lekeleri bile, açıkça gös yor ki, siz Doktor Şahap bey dürmüşsünüz! Ziyanın beyni altüst olmusi Yumruklarını sıkarak heye la bağırdı: — Ben şu dakikada buhran deyim.. Ne söylediğimi bilm rüm. Bu kadın karşımda du ken, itidelimi toplamama im yoktur. Ben faraza şimdi Do Şahapla beraber yüz kişiyi yüz kişiyi öldürdüm, dersem. mevhum cinayetler için, ben nayetle itham edebilir misini (Devamı va ai teri yeldirmesinin sırtına geçmiş. kirpikleri tozdan bembeyaz ge- lirdi. bir soğuk su dökünür, temiz ve dinlenmiş bir yüzle bir şey olma- mış gibi meydana çikardı. Osman ilk defa olarak, Sinekli Bakkalda fıkara adam rolü yapmanın sıkın- tili tarafları olduğunu hissetti, Fa- kat Rabiaya bir şey söylemedi. Yalnız sık hırçınlaşıyor, kıza ade- tâ çıkışıyordu. Neden onun karısı dâlâ ders vermek iptilâsımdan vaz geçmiyor? Mevlüt okumak, muka- bele okumak bunlar ,onun san'at tarafı, fakat ders vermek inadı bir Fakat gusulhaneye girer Terirka No.22 Gözlerinden bir alev geşti: — Benimkini kabul etmeniz için istediğiniz pa rayı vereceğim. Böyle pratik insanlara hiç de alışmamış olduğum için hü söz izzeti nefsi halde yaralamıştı. Fakat onu kamçılayan gülüşümle bunu hiç belli etmedim : — Evinize gelmem için bana para vereceksiniz ve öteki kadmın size yaşattığı cehennem hayatını siz de bana yâşatacaksınız öyle mi? Bu sözlerimle onu epeyce iğnelediğimi sanıyor- İ dum. Soğuk gözlerinde keskin bir ışık parladı. Fakat kendine fevkalâde hâkim olarak dudaklarının ucuy- İa konuştu: — Demek ki hakiki Samiye Ekrem Tok da ken- disinden beni vaz geçirmek için öteki entrikacı kadı- nın jestlerini ve karakterini taklit ediyor? Bu sözleri beni biraz utandırmıştı . Onu iğneles mek için olan bu çabalayışımda kendi asaletimi, ken- di terbiyemi unutmuştum. Gülüşüm birdenbire dudaklarında dondu. detle cevap verdim: Şid- — İğrenç bir menfaat güden o sefilin karaktesini uzaktan dahi olsa taklit etmemek içindir ki böyle ya- pıyorum, — Fakat benim sizden istediğim ne gerçekten karım olmaniz ve ne de birib'-imizi severek Yâşama- şmuzdır, — İsabet ediyorsunuz. Hiç bir teklifiniz bana bunu kabül ettiremez. — Şuna inanınız ki ben de sizinle hiç, hiç bir su- retle daha geniş bir muarefede bulunmak isteğini beslemiyorum. Alaylı şivesi beni ürpertmeğe başlamıştı. Böyle avukatçasna bir münakaşaya alışmamıştım. Bütün sözlerinde, bütün jestlerindeki bu erkek istihzası ve nüktesi bir tek hakaretle karığıyor ve bende bir kır- baç yemiş tesiri yapıyordu. Birdenbire şivesini de- diştirereki — Artık elverir! dedi. Meseleyi çabuk bitir Sizden istediğim şey, dün olduğurhuz gibi bugi biribirimizi çok ax tanıyan iki yabancı gibi yaf mizdır — Fakat bu izdin aç bağı ne'olâcak ? — O mevcut kalacaktır. Herjsi bu kadar. E duğu gibi yarın gene istediğini: verde, istediği bi yaşıyabilirsiniz. İster İstanbulda... İster Ana da... Nerede isterseniz. Hörke's için Samiye # Tak olarak kalırsınız. Buna mukabil size isted kadar aylık tahsis edeceğim. “Ve istediğiniz kö terminat vermeğe hemen hsizirim. Bu izdivaç | asla yorgunluk ve fütur gefiremiyeceğim bir ir dır, fırsat elinizdedir. İstediğiniz kadar istifadi bilirsiniz. — Boşuna ısrar etrfeyiziz. Teklifinizi ket miyorum. J — Bimu reddetmeinz delliktir. Hiç bir | geliriniz yok! Size bütyük bir. — Bana milyonbür bağışlasanız dahi istij Ancak kendi arzümlzu güdüyorsunur. Para ij bitecek eril Kiz.. Hayır, beyefendi hayır! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: