17 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

17 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TRY A Ş ia tin mezdeke Fy m ; - çük yaşındanberi karışık cemaate 128 Fakat Rabiada Kasımın öteki "kadın hastalarınm müptelâ oldu- ğu, bepsi birbirine benziyen deru- ni dertler yoktur. Rabianın daha “doğrusu mesele telâkki ettiği cin- a: buhranı, dinağ buhranı yoktu. Belki san'ati, belki muhiti onu kü- alıştırmıştı. Onun sınıfındaki ka- dınlar esasen bu gibi şeylerden bir doktora bahsetmeği hatırlarına getirmezlerdi. p Onlar, esasen ameliyat icap et-| tiren hastalıklardan başka, hem vücutlarının, hem de dimağlarının! sıhhat! için okuyucuya, üfürükçü- ye, hocaya müracaat ederlerdi. İç- lerini birine dökmek meselesine gelince: Çeşme başında, sokakta, tramvayda, vapurda, tanıdık tanı- madık, her kadınla en mahrem ha- yat meselelerini münakaşa eder- lerdi. ; Zihniyeti biraz bunlardan iler- de olan Rabia vücudunun sıhhati- ni tamamen bir doktora tevdi et- meği kabul etmişti. Fakat dima- ğının sıhhatini korumak için o, /başlı kbaşma bir usul buldu. Sade 've iptidai, fakat makul bir usul. Ve bitaz da iradenin kuvvetine bağlı bir usul. . Keder veren, korku veren her mevzudan kaçınıyor, ferahlı lâkır- dı ediyor, şen insanlarla düşüp kal. © kıyor. Bilhassa imamın ve Emine- nin lâkırdısı yasak olmuştu. Bu usul, şuurunun alt tabakala- rındaki korkunç unsurların uyan- masına, Rabiayı korkulu rüya, ke- derli hülya şeklinde muazzep et- mesine mani oluyordu. Rabianın gözleri, bu devirde, hep güzel şey- ler arıyordu. Esasen o muhitin es kiden beri gebe kadınlara tavsiye ettiği en mühim şey de buydu. Bil- hassa güzel bir çocuk gördü mü, nerede olursa olsun durur bakar, uzun uzun çocuğun gözünü, kaşını ezberlerdi. Osmanın fransızca! gazetelerinden, kutulardan kesip| ibiriktirdi :ği bir güzel çocuk kollek.' İsiyonu vardı ki, mutlak yatmadan| evvel her gece bumu gözden geçi- rirdi. Osman onu ilerde yapacağı — bir çocuk resmi için hazırlanan, etrafını tetkik eden bir ressama benzstiyordu. Doktor Kasım her hafta geli- yor, oturuyor; konuşuyor, fakat Rabia onunla sıhhate taallük eden meselelerden başka bir şey konuş”! muyordu. Artık kız kendi zihni-) ne de, etrafına da karnı yarılıp ço. cuğu alınmanın tabii olduğu hissi-' ni vermeğe muvaffak olmuştu. En garibi onun maruz olacağı tehlike. yi düşünenler artık kendi muhiti! değil, Sinekli Bakkal çekeni riydi. Yeni evlerinin son e da, Osmana söz verdiği için, bu. Junmamıştı. Fakat eve girdiği gün! gözü, gönlü açıldı. Şimdi renkli, ferah bir bahçe olan avlu evin es- ki köhi cephesini tamamen de ğiştirmişti. o Duvarlarım dibinde mor sisamlar, safran renkli kma çiçekleri, * kırmızı sardonyeler... Metfeğmn duvarmın dibinde, istiie- belde güzel kokular, zarif çiçek. ler vadeden yasemin ve hanımeli ekli pe Baf kal altında baştan başa bir çardak. A; tık eski yatak odasını aramak im- kânı yok. Penceresinin karşısın- da bir ceviz ağacı olsa hiç ev de ğiştirmemiş gibi olacak. Fakat kü- çük bahçenin ortasındaki havuz bu eksikliği unutturuyor. Etrafı mermer, karşı karşıya, kuyrukları altlarında oturan iki aslan; ağızla- rından sular fışkırıyor... Bunu Ra- bianın çocuğu ne kadar sevecek. O kadar keyifliydi ki kapının "önünde onu karşılıyan Osmanın Aşçısı ihtiyar Eleniyi bile sevdi. Üst dudaklarındaki bıyık, çenesin- deki et benlerin üstünde kıvrılan uzun'kır tüyler biraz insariı tiksin- diriyor. bir ağda yapıverince yüzü gözü açılır, tertemiz olür. Kendi odasına girince bütün bütün zihni rahat etti, Eski ha- yatların dekorunda bir tek de- ğişik şey vardı, o da mangal yeri- ne evi, hattâ taşlığa kadar ısıtan beyaz çini sobalar, “Gel, yukarda benim çalışma odamı gör, Rabia.,, “Hangi odayı aldın, Osman?,, İmamın odasınm. karşısındaki odayı almıştı. Bu Eminenin san- dık odasıydı. Orasi Rabianm zihninde tavanlara kadar eski püs kü eşya yığılı, karanlık, havasız bir odaydı. Ve Osman oraya ken- di hayatınm dekorunu getirmiş! Garplı bir san'atkârm çalıştığı, ya- sadığı oda... “Osman, ne çok kitapların var.,, Fakat kitaplardan ziyade duvar- daki resimlere bakir. Konağın “kuyruklu piyanosunu görünce, şen- lik günü Osmanla kavgasını hatır ladı. Azıcık sıkıldı. Ve bu sikil- mak arasında Osmana karşı hak- sızlık etmiş olduğunu, onu pek ta- bii bir haktan mahrum ettiğini de sezdi. Bir buçuk senelik hayatla- rmda, Osman çalışacağı, düşüne- ceği, başını dinliyeceği bir köşe- den mahrumdu. Dükkânın üstüm- deki evde, Rabia, Penbe, hattâ Ra- kım evlerindeki gibi... Osman za- vallı bir sığıntı gibi. “Tılısımlı kuyuyu burada yaza” cağım; Rabia. Ne kadar zamandır başımın içinde...,, “Burada artık başmı dinlersin, istediğin.kadar çalışırsın, başını rahat bırakırız.,, (Devamı var) Fakat Penbe teyze ona| KO AZAN: CALI İSHAK FERDİ K —48— — Haydi bunları unutalım, Leylâ m mHanım! Ben gönül işlerinde biraz -| tecrübesiz bir gencim.. Fakat, bir meziyetin var: içi, dışı bir görünürüm. Leylâ sordu: — Aramızda epeyce yaş farkı var, yavrum.. Her engel bertaraf bu işe ilkönce annen muhalefet eder! — Benim, anneme (o minnetim yok. Babam vaktiyle hepimizin servelini ayırmış. Nihayet bu ev - den çikıp gideriz. — Ömer bu işe ne der? — Hiç.. Ne diyecek?! Ağzını açmağa hakkı var mı? Elverir ki, sen de beni, benim seni sevdiğim kadar sevmiş ol! Leylâ süzgün gözlerini delikan. Irya çevirdi: — Sizi gördüğüm gündenberi içimde müthiş bir ateş var, İbra » him Bey! Ben sizi ilk önce resmi. nizden sevmiştim, Geldiğiniz gün yanıma bile sokulmadınız! Fakat, ben bunun sebebini anlamamış değildim. Prens Ömerin yolda ge. lirken sizi doldurduğunu pekâlâ keşfetmiştim. — Çok doğru. Bunu nasıl anla. dımız?. — Onun ve sizin muameleniz - den... — Haydi bunları unutalım, Leylâ Hanım! Ben gönül işlerinde biraz tecrübesiz bir gencim... Fa. - kat, bir meziyetim var: i İçi, dayı, bir görünürüm. Sizi çılgınca sevi-! yorum. Size fazla kompliman yap-! mak, size hoş görünmek elimden gelmez! Bunu isterseniz benim! kabalığrıma © veriniz! Sözünüzü! bekliyorum: Bir kelime ile bana; (Ben bundan sonra sizin olaca - ğım!) deyiniz. Leylâ delikanlının bu heyecan ve ısrarı karşısında derhal peki demeğe mecbur olmuştu. — Ölünceye kadar sizinim ! De. di, Başımı önüne iğdi.. Leylânın elleri İbrahimin avucunun içinde duruyordu. İbrahim, Leylânın el - lerini sıktıkça, içinde derinleşen ateşin bir anda bütün damarları. nı sardığını duyuyordu. Leylâ Ka- hirede eşi bulunmıyan sevimli; he- yecanlı ve ateşli bir kadındı. Leylâ, İbrahimi bu kadar ça - buk elde edeceğini ummuıyordu. İbrahim, zaten İsviçrede geçir. AYN diği dört yıllık talebelik hayatın. da bile hemen hemen hiç bir genç kızla sevişmemiş, ufak bir flört bile yapmamıştı.. Ibrahim, Lozan- da Leylâdan çok yaşlı kadınların peşinde az mı koşmuştu? Leylâ, bu yaştaki gençlerin daima olğun kadınlardan hoşlan- dığmı bildiği için, İbrahimin bu ateşi de çabuk söneceğini, bu bir- leşmenin de sonu cılk çıkacağını anlamıyor değildi. Fakat, Leylâ başka türlü hareket edemezdi. Nihayet Ömerle aralarında ka- nuni hiçbir bağ yoktu. Ömer gü - nün birinde ona: (Haydi baka . İkm, seni geldiğin yere gönderiyo. rum!) diyecek olursa, ne yapa - caktı O, bu meş'um günü hatırladık. ça tüyleri ürperiyor ve İbrahime| elinden geldiği kadar yaltaklanı - yordu. İbrahim bir akşam Leylâya şu teklifte bulunmuştu: — Bu gece seninle Bristol ote. linin Müzik Holünde tertip edilen eğlenceye gidelim. Ağabeyimi o rada sevgilisiyle kol kola görürüz. O da bizi yanyana görür.. Ya haz- meder., Sesini çıkarmaz.. Mesele kendiliğinden — halledilmiş olur. Yahut yanımıza ; gelir, bize niçik birlikte geldiğimizi sorar. Ben de: (Leylâ Hanım canı sıkılmıştı. Sen nasıl burada eğleniyorsan, biz de öyle eğlenmeğe geldik!) de - rim, Daha olmazsa, seviştiğimizi söylerim... Zeynep salona girince Leylâ ile Prens İbrahimi öpüşürken gör- dü.. Birdenbire şaşaladı.. Geriye gitmek istedi.. Ayakları biribirine dolandı.. Kapıyı bulamadı. Kü - çük dilini yutarcasma içini çekti. Ibrahim, Leylânın boynuna sa- rılmıştı.. Zeynebin geldiğini gör - dü.. Başını kaldırdı: — Haydi Zeynep, sen de hazır. lan.. Yengenle beraber sokağa çı- kacağız. Zeynep şaşkın şaşkın bakını - yordu. — Nereye gideceğiz? Demek istiyen bir tavırla kar - deşinin yüzüne baktı. Leylâ, Zeynebin yanında bir kabahat işlemiş gibi durmıyor İbrahim vaziyeti izah etmek ii di: — Biz Leylâ Hanımla sevişi ruz, Zeynepçiğim! Ve onunla € İeneceğiz... — Zeynep kulaklarına inan mıyordu. — Ömer duymasın bunli Çıldırdın mı sen?... Diye mırıldandı. İbrahim, Zeynebin yanma gif — Ağabeyim bir İngiliz ka: niyle sevişiyor. Onu Jülyetten yırmağa imkân yoktur. Leylâ | nım bu vaziyet karşısında İsta bula dönmekten baska bir şey pamazdı. Ben bu dönüşün öni geçtim. O gene senin yengen « rak evimizde kalacak. Zeynebin ağzı bir karış 8 kaldı: — Ya annem... Akrabalarım Dostlarımız... Onlar duyarsa r ler söylemezler? — Benim onlarla alış veri yok. Annem kabul etmezse, ef mı alıp çıkarım. Ben Leylâ ayrılamam.. Fakat bu evden a lerrm.. İşte o kadar. Haydi, çal hazırlan!,.. Vakit gecirmiyelin ... o gece Leylâlün (keyif) 1 mişti, Geldikleri zaman çok ni sizdi. Bu kadar eğlenceli bir ) de Leylâ kokain çekmeden n duracaktı? Zeynep bile Leylânm neşe liğinin farkında idi.. Ve sebel de pekâlâ biliyordu. Zeynep k di kendine: — Leylâ, ya Ömerin, ya! rahimin karısı olacak,. Ve bet de yengem olarak kalacak. Diye seviniyordu. Fakat, Li lânın Ömerden İbrahime geçf pek de hoşuna gitmemişti. İbi him, Leylânın yanımda pek kö ve tecrübesiz bir çocuk gibi di yordu. Leylâ çok güzel, çok al İn, cazibeli bir kadındı. Fakaf de olsa yaşı kırkma yaklaşım! İbrahim, İsviçreden yeni geli tahsilini bitirmiş, esmer güzeli gençti, o Mısırda kimin kızini ! mazdı? (Devamı var Tİ DEĞ TES Tetirka No. 45 Sordu: : — Ahmetağa sandığınızın analıtarını size verdi mi? — Evet... Bu zahmetinizden dolayı teşekkür c- derim. Fakat ben kendim gidip almağı tercih eder. dim! i — Unutulmuş şeyleriniz mi var, — Bakmadım. Zannetmiyorum. — Peki şu halde? ğ Sabahtanberi duyduğum ıstırap ve.tan #'kıntr. sını belli etinekten kendimi alarsyarak titizce cevap verdim ; — Şahsıma ait olan hiç bir şeye yabaner bir efin dokunduğunu istemezdim. -— Yabancı kimse dolcunmadı: iz Ki ber a sg : MAN bil eğe enaz çul yil lkmdS şeyinizi ben koydum. Bunu bir hizmetçiye birakmak istemedim. Daha titiz ve kat'i bir sesle — Ben yalnız kendim' yapmağı tercih ederdim. diye tekrar ettim. Kaşlarını çatarak hayretle sordu: — Niçin? Mademki benden başka hiç kimse ne içindekileri ve ne de nereden geldiğini görmedi. Sert bir sesle ; — Sandığım içerisinde kimseden hiç bir şeyim yoktur, dedim. — Fakat gösteretek bir şey de yök. Müstebzi eşyalarımı değersiz gördüğünü anlatan bir eda ile söylediği bu sözlerle yüzüm kıpkırmızı oldu. Sonra ilâve etti. : — Her sözü, her Hareketi kötü tarafa çekiyor. sunuz, — Daha şimdi bazajımın görülmesi doğru olma. dığını söylüyordunuz, komplimanınız bu mu?! — Sizin mazinizi bilmiyen hizmetçileri kasdet- mek istedim, Kabahat mi? saklıyacak iğ ala ağza İstenildiği kadar karıştırılabilir. Yüzümü — Mazim de sandığım gibidir. En gizli kö hiçbir şey bulunmaz. Sabırsızca bir hareket yapmaktan kendisini! mıyarak: 4 — Artık münakaşayı uzatmıyalım dedi A anlaşamıyacağlız.. Hiç aklımdan geçmiyen şeyl na.zorla söyletiyorsunuz. Ancak birkaç lokma yediğim tabağımı beli iteledim. Bir lokma daha yutacak gücüm vas &, Kurt ve alaylı bir gülüşle güldü : — Ne olüyorsunuz? Hasta mısınız? Dik dik yüzüne baktım. Birdenbire içeri “ duran ve dilimin ucupa gelen şiddetli ve feni * | sarlelmemek için yutkunarak dişlerimi sy limeleri ağzında çiğniyerek anlamadığım bir * ime mırıldandı. Alnında derin ve sert bir Tirdi ve getirilen yemeklere o da elini süre , Yemek ağır bir süküt içerisinde bitti. | (Devamı ek inal a

Bu sayıdan diğer sayfalar: