24 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

24 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gireğli ay Dakka/ (Nakili, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) igeldi ki, 135 Ve eski rejim sürgünleri vapur vapur gelmeğe başladılar. Bu vapurlardan birinde Tevfik de vardı. Sırtını güneşe vermiş, a- yaklarını uzatmış güvertede key-| fediyordu. Bir saat sonra limana gireceklerdi. O vapuru dolduran sürgünler arasında yalnız ve yalnız ailesiy. le zihni meşgul olan Tevfikti. Öte. kiler birdenbire başlarında esen! şöhret rüzgâriyle sarhoştular. İs- tanbuldan padişah haini diye tek- me, tokat fırlatılmış, atılmışlardı.| Şimdi hepsi birer kahramandı. Hattâ siyasi sebeplerden değil, âdi cürümlerden, sırf dolandırıcılık, şantaj yapıp da İstanbuldan atı. lanlar bile bugünün şeref ve şan güneşinde ısınıyorlardı. İçlerinden bir açık göz Çanak- kale boğazını geçerken parlak bir! fikir buldu. Para edecek bir fikir. Öteki sürgünlerle konuştu. “Siya- set mağdurları,, cemiyetini kurdu. Böyle bir cemiyet için plâtform, siyasi esaslar falan lâzım değildi. İntihabatta halk onları, ne düşün-| düklerini, neye inandıklarını $or-| madan intihap edecekti. Yegâne yapacakları şey sokakta bir gaz sandığının, yahut bir sandalyanın üstüne çıkıp sürgünde çektiklerini! azıcık mübalâğa ile, azıcık süsliye. rek anlatmak... Ondan sonra me- busluk... Ondan sonra bol maaş ve imtiyazlar! Tevfiğin sırtı güneşte onları din.| ledi. O vapurda “Siyaset mağdur- ları,, cemiyetine yazılması teklif edilmiyen bir Tevfik vardı. Herif bir soytarı! Artık ondan da mebus olamaz ya... | Nihayet limana girdiler, İstanbul şehri kollarmı açtı, şevk içinde kahramanlarını sardı. Ve Tevfik İstanbulu görür gör- 'mez bir çocuk gibi ağlamağa baş- ladı. Rıhtıma nasıl çıktı? Bunu ken- di de farkedemedi. Bir insan de- nizinde yüzüyor gibiydi. Kalabalığın arasında gözüne Sabit bey ağabeyin yüzü ilişti. Ar- kasma Sinekli Bakkalın bütün aşi- na simaları toplanmıştı. Bütün Si-| nekli Bakkal sokağmın hürriyet kahramanını karşılamağa gelmiş- ti. Tevfik sağa sola omuz vurarak onlara yanaştı. Ağabey onu görür görmez emir verdi. Sinekli Bakkal boğazımı yır- tarak kağırmaya, alkışlamağa baş. ladı “Yaşa şa şa.....,, nara, nara üs- tüne.. Tevfik bu tezahürattan o kadar ürkmüştü ki saklanacak yer arr- yordu. Şimdi Sinekli Bakkal deli- kanlıları şişman bir adamı tuttu- lar, omuzlarma kaldırdılar. Bir a- yağı bir omuzda, öteki ayağı baş- ka bir omuzda, elinde bayrak, bir adam.. İhtilâ) günlerinin düzine düzine ortaya çıkardığı sokak ha- tiplerinden biri. Sabit bey ağabey onu Beyazıtta dinlemiş, yeni reji- mi en çok hararetle, taşkın ve coş- kun şakşakladığı için çok beğen- mişti. Bugün de tutmuş Teyvfiğin şerefine nutuk etsin diye getirmiş- *i. Mahalleli hatibe on sarı altın vağeimişii. Hatip: “Ben,hürriyet âşıkı Sinekli Bak- kalın yetiştirdiği bir halk kahra- manını alkışlamağa geldim.,, diye| başladı. Sesi gürdü, kuvvetliydi. Sinekli Bakkal grupunun dışm- daki kalabalık bile yanaştı, durdu, dinledi. “Geçen istibdat ve zulüm dev- rinin mazlümu olan bu kahraman bizleri kurtaran şanlı, hürriyet! kahramanlarından biri (elile Tev. fiği gösteriyordu) sen ey hürriyet ve adalet âşıkı! Senin huzurunda yemin ediyorum ki hürriyetimizin senedi olan meşrutiyete kim el u- zatırsa, ben onun bu ellerle gırtla- ğmi sıkar, anasını ağlatır, iki gö- zünü birden patlatırım",, Hatip ellerini, hürriyetin gönül. lü muhafızı pençelerini halka uzat. tr. Kısa parmaklı, geniş, kıllı ve korkunç iki el. Bu Tevfik “Göz Patlatan Muzaffer,, in ellerini ta- nıdı. Sendeledi. Hapishanede gözle- rinin önünde bin bir yıldız uçuran bu eller hâlâ kulak tozunda şakir- yor, tepesini yumruklayormuş gi- bi geldi. Sinekli Bakkal kafilesinden iki kişi arkasından geldiler, koluna girdiler. Biri Vehbi efendi, Öteki Osmandı. “Bu herif burada ne arıyor.,, “Meşrutiyet hatibi... Yeni idare- yi alkışlıyor.,, “Ne, ne?,, Osman kolundan çekti: “Kalabalıktan çıkalım.,, “Rabia nerede? “Torununu süslüyor... Ana oğul Sinekli Bakkal kahramanmı bek- liyor.,, “Torun... Torun...,, Tevfiğin gözlerinden iki yaş ya- naklarına damladı. Vehbi Dede dedi ki: ! “Hayal takımına bir çocuk ilâve edersin, Tevfik!,, 27 İkinciteşrin 1935 BİTTİ HABER — Akşam postası 07K0 YAZAN: İSHAK CAL! / FEADİ —55— Haydi içelim! Kanla biten bir aşk gecesi... Kapınm önünde bir otomobil) durdu. Pencerenin kafesleri kalındı.. Leylâ otomobilden inen adamı gö- remedi. Kendi kendine mırıldana- rak kapıya koştu: — Ömer iki gün sonra gele - cekti.. Neden bu kadar çabuk döndü acaba?!... Ve kapıyı açınca, küçük dilini yutarcasına bağırdı: — İbrahim... Burasını nasıl buldun? Buraya ne cesaretle gele- bildin? İbrahimin kolunda büyük bir paket vardr.. Gülerek içeriye gir- dikten ve kapıyı kapadıktan son - ra cevap verdi: — Mademki ağabeyim Kahire- de değil, Sizi görmek için cesarete ne lüzum var? Kapınızı çalınca a- çacağmızı biliyordum! İbrahim neşeliydi.. Leylânm boynuna sarılmak istedi: — Ah, sizi o kadar göreceğim geldiki. Leylâ geriye çekildi: — Bu kadar lâubali olmayınız, İbrahim Bey! Ben ağabeyinize sadık kalmağa yemin ettim !.. İbrahim güldü. Merdiven - deri yukarıya çıkıyorlardı. İbra - him, kolunda getirdiği büyük pa- keti masanın üzerine bıraktı. Leylâ hayretle sordu: — Bunun içinde ne var? — Hele bir kere açmız.. Ne olduğunu göreceksiniz! Leylâ tereddütle paketin kena. rını yırttı. İlkönceiki şişe rakı gördü. Hem de İstanbul rakısı. Sonra yarı ciddi bir tavırla paketi | Leylâcığım! Istanbul rakısı, Istanbul —Bunlar ne olacak, Ibrahim? —Ne mi olacak? İçeceğiz. Eğleneceğiz canım! Bu da sorulur İ mu hiç?!.. Pakette çeşit mezeler vardı. Sardalya, ton, ançviz, turşu ku - tuları. Peynir, tereyağ, havyar, lâng - füme hattâ biraz da çiroz. Leylâ, İstanbul mezelerini bir arada görünce: — Ayol, dedi, sen bunları ne - reden buldun? Bu mezeler.. Rakı- lar.. Hepsi İstanbul mahsulü. Leylâ sofrayı kurmuştu. Ma- demki Prens Ömer iki gün sonra gelecekti.. İbrahimle şöyle bi” gün daha karşı karşıya İstanbulvari içki içerek eğlenmekten ne çıkar. dı?. Şişeler açıldı.. Ibrahim üst üste birkaç kadeh birden yuvarladık - tan sonra — güya Leylânın kadın- bk gururunu okşarsa, kolayca el - de edecekmiş gibi — gözlerini sü- zerek atıp tutmağa başladı: — Leylâcığım! Sen ağabeyim. le mesut olamazsın! O, senin gibi saf ve nezih saadetlerin kurumaz bir membaı olan ciddi kadınlar . dan hoşlanmaz! Onun sevdiği ka- dını sen benden iyi tanırsın! İngi- liz casusu olduğunda şüphe olmı. yan bu kadın, ağabeyimin yakası- nı bırakmıyacak! Sana yazık ola- du.. İçti ve cevap vermedi. Prens İbrahim sözüne devam etti: — Aşklarmdan sık sık bahse - den erkekler, sevgililerine karşı daima vefasızlık gösteren kimse - lerdir, Leylâ Hanım! Ben size ikinci defa aşkımdan bahsediyo - rum, Vefalı bir erkek olduğuma hükmedebilirsiniz! Leylâ başını kaldırmadan ce - a el Leyla kendi kadehini doldur - Bak, sana mezeleri — O halde Ömer, sizden çok daha vefalı bir erkektir! İbrahim yüksek sesle güldü: — Haydi canım, benimle alay” etmeyiniz! Ben Ömeri iyi bilirim — Kardeşipizdir! Fakat, ons benim kadar iyi tanıyamamış6! * nız! O bana aşkından bir kere pir le bahsetmedi. — Aptallığndan bahsetme © aşkından bahsetmezse, damarlâ * ifade edecek? — Görüyorsunuz ki, sizin s8“ giniz (damarlarınızda (yaşıyo Halbuki Ömer, sevdiği kadın aşkmı kalbinde yaşatan bir erkek tir. O, bana bu güne kadar, d8” marlarınm tutuştuğundan baheei” medi. Fakat, kalbindeki iztırapi#” rı hissettirmeğe muvaffak oldi O, bana çok ince duygularla beğ den çekmiş bir erkektir. j Leylâ o gün Ömere karşı sad” kat göstermek ve onu müdafaa a yordu. — Evet! Ibrahim Beyt Siz P* yollarda yeni yürümeğe başlı Ve bu yolda akşamları yürümü çok kolaydır amma. Düşünün w bulunmaz. Bulutlu, fırtmalı ha larda gözleriniz kapalı, karanlıf larr yararak ve karşınıza çi bütün maniaları aşarak yürüm mecbursunuz! SendelediğiniZ durduğunuz zaman, sabaha ks şamazsınız! Geceler sizi boği” Mahveder,. Öldürür. Karanlif | larla çarpışmak o kadar ki., (Arkası getirdim... «bu yolculuğun bir de gecesi w dır. Gökte her zaman ay ve ydi il SL Lİ ĞAĞAM e KOCAMLA 4 74 MDA İL.İMA Tetirka No. S5 — Hiç olmazsa başkalarını aldatabilirsiniz yat. Elimin yaptığı sert bir hareket sözünü kesti; — Çok şükür ki her ikimizin de karakteri böyle bir riyayı yapamıyacaktır. Olduğumuz gibi kalalım. Etrafımızı aldatmağa çalışmıyalım. Biribirimize mert esine yabancı kalalım. Boşuna niçin kendimizi zor- Jayıp rahatsız olalım? Bunu sahneye koyacak değiliz ya! Hem şimdiye kadar nasıl olsa buna da alıştık. Sözlerim, onu pek tutmadığı halde» — İstediğiniz gibi olsun dedi. Aramıza derin bir süküt çöktü. Bu sükünu bozan gene o oldu: — Çok garip! dedi. Sizinle yaşadığım bugünkü gün kadar bu söylediğiniz uygusuzlukları hiç fark etmemiştim. Bana her şey yolunda gibi görünüyor- du.. Halbuki şimdi... — Şimdi de gene eskisi gibi olacak. Başımı salladı, düşünceli bir tavırla: — Pek zannetmiyorüm dedi. — Niçin ? ğ — Siz bana bakmak istemediğim bir tabloyu zor la gösterdiniz. Şimdi bunu fikrimden bir türlü çıka- ramıyacağım. — Her ne olursa olsun bana karş hareketlerinizi ve tavırlarmızı değiştirirseniz çok Üzüleceğim. — Üzülecek misiniz niçin? — Çünki. siz böyle yapmakla beni de buna mec- bur edeceksiniz ve bunu yapabilmek İçin uğraşmak Yâzimgeleğek. Bü ise benim için kuru bir külfet, bir e ŞEN LAN angarye olacak Eğer başlangıçta olsaydı belki her i kimiz de ona alışabilirdik. Fakat şimdi?.. Ne olursa olsun size karşı olan tavır ve hareketlerimde kendi- mi değiştirmek elimden gelmiyecek, Yarı kapalı gibi sarışın kirpikleri arasından ba na dikdik baktığını seziyordum. Sert bir sesle: — Olsun! dedi, Olduğumuz gibi kalalım.. — Oh! Ben size hiçbir şeyi o cebretmiyotum.. Hattâ şunu da söyliyebilirim ki iki aylık tecrübeyi &Afi buluyorsanız ben geldiğim yola dönmeğe ha gırım, Kuru bir sesle? — Gitmeniz biraz vakitsiz olacak, İki ayı henüz kâfi bulmuyorum. Hem sizin burada mevcudiyetini- zin daha henüz farkına varıyorum. Gülerek: — Bu sözlerinizi bana bir kompliman olarak söy İediğinizi kabul edeyim mi? Ayni şive ile: — Mahsus söylemedim dedi. — Buna eminim! En ciddi tavrımla ilâve ettim: — Ne olursa olsun arzunuz gibi hareket edece- ğim. Mademki daha kaldığımı istiyorsunuz ben de kalacağım. — Yalnız bunun için mi? Hiç bir teessüf duyma dan mı gideceksiniz ? — Evet, Bunu itiraf ederim. — Peki hiç hiç bir rabrtasız mı?. — Şu ikiay. HiçlSiz kendinizde benim gibi değil misiniz? — Ben mi?.. Hayır benimki hiçten daha iyidir. — İnanamam. — Aramızda belki bazı şeyler var! — Öyle âz kil. aa İk er sh ar İ — Sandığınızdan daha çok! Hiç olmazsa gi ayda biribirimizi düşman gibi de mi göt — Bunu bitiyorum! # — İşte bu da bir şeydir! Bence başladığı” e hayatta bu büyük bir fevkalâdeliktir! Şu iğ içerisinde biribirimize bu kadar kalbden ve »” hakaret etmeden, en kötü sözleri söylemedel şayabilirdik! $ — Gerçekten, bu noktadaki birleşmemi# bir muvaffakiyettir, — Her ikimiz de harikayız. — Son derecede.. basi * Elini birden olanca genişliğiyle açarak” geff | zattı.. Ellerimi alarak kuvvetle sıktı, Bü ile; ” yirmi çi — Alât Alâ! dedi, şimdi anlıyorumrki * güzel anlaşıyoruz! z — Şüphesiz! Her ikimiz de müşterek?” mizle alâkadar olmamak üzere. yiyen g — — Mükemmel! Herbirimiz istiklâ katle muhafaza etmek şartiyle. bdiöi di — Yekdiğerimize derin bir surette Y ion 3 rak... ez gömük için — Kendimizi bir karı koca gibi 8 lamıyarak. ni yaya — Kanunen benim kocam olduğu! şartiyle. ' — Oh! Ne güzel, ne eğlenceli bir — Bizim için yalnız ona dürbün şesinden bakmak kâli, — Siz de böyle yapmakta deyen — Mükemmel! asi — Harikulâde! kanı eğ — Artvk bir rop için de kırmıyadi””. yeyli Birdenbire soğuk bir duş yemi$ 8” i (Devamı var ersin” / EŞE Ş miştir. İnsan, sevdiği bir kadınf | Ni rında duyduğu coşkunluğu past ro lanmış, beni kendisine, sezdirm*'|* l mek için kendini güçlükle tutu” i bir yolcusunuz! Yolunuz uzv”'İ BL ee EE gn

Bu sayıdan diğer sayfalar: