3 Mart 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

3 Mart 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ay m A | ev Tefrika No.57 Yazan: Murad Sertoğlu 1g AZ TI BORJİYANIN PLANI Romanın nisbeten kenar bir ma- hallesinde çok yüksek duvarlı ve büyük bir bahçe içinde bir köşk. Duvarlar ne kadar yüksek ve ka- lınsa kapılar da o kadar muhkem..! Eğer vaktiniz olup da küçük birl şatoyu andıran bu köşkü dolaşa. cak olursanız muhtelif sokaklara çıkan beş tane kapısı olduğunu gö. rürsünüz. Bu mahallede oturan herkes bu köşkte ihtiyar bir İspan- yol markisinin oturduğunu söyler. Fakat bu markiyi gören, kendisiy- le konuşan hiç kimse yoktur. Bu- nun için marki cenaplarının ayni zamanda müzmin bir romatizma- ya müptelâ oldukları, ve yerinden kımıldayamıyacak bir halde olduk ları tevatür halinde dolaşır. Gayet iri yarı, lâf anlamaz bir takım muhafızların muhafazasın- da bulunan bu köşk kardinal Rod- rik Borjiyanın Romanın içinde bu- lunan gizli evlerinden biridir. Vakit gece yarısı.. Köşkün pen- cerelerinden dışarıya kat'iyyen 1- şık sızdırmıyan büyük bir odası. İçeride üç kişi var: Beyaz saçlı, şişmanca, ortadan daha alçak boylu altmış yaşların- da bir adam: Rodrik Borjiya.. * Çok genç, çok güzel kırmızıya çalar kumral saçlı bir kız: Lükres Borjiya.. Şişman, uzun ve kirli saçlı, kı- sa seyrek sakallı, korkunç ve küs- tah bakışlı bir adam: Sezar Borji- ya, Odada uzunca süren bir süküt| oldu. Nihayet Rodrik Borjiyanın sesi yükseldi: — Fransova nerede kaldı? Sezar buna cevap verdi: — Onu hiç beklemeyin! — Neden? — Çünkü buraya gelmesi için xendisine haber vermedim. — Neden haber vermedin? O, senin büyüğündür. Bu mühim aile konuşmamızda muhakkak o da bulunmalıydı. Sezarın gözlerinde bir anda fe- na bir ışık yanıp söndü: — Bırak onu! Süsleriyle uğraş. sın! Onun başka şeylere aklı er- mez. Aradan gene uzun bir süküet devresi geçti. Ne baba, ne de kız. kardeş bir şey söylemediler, Onu ne müdafaa ettiler, ne de aleyhin- de bir fikir beyan ettiler. Sükütu gene kardinal Borjiya bozdu: — Vaktimiz yok, hemen konuş- mağa başlıyalım. Şimdiki halde mevkiimiz çok tehlikeli. — Nasıl tehlikeli? — Sırf sizlere güzel istikballer temin etmek için giriştiğim bu mü- cadelede... Bu sefer söze Lükres karıştı: — Yani papa İnosanı öldürüp papalık tacını başına geçirmen İ- çin giriştiğin mücadele... — Evet, bu mücadelede bugün maalesef tehlikeli bir vaziyete gir- dim. — Ne gibi? — Feriyani denilen mel'un he. kimbaşı zannedersem oynadığım rolü anladı. Sezar homurdandı: — Tehlike dediğin bu mu? — Dur, acele etme! Sözümü bi- tireyim. Beni asıl düşündüren nok. ta hekimbaşı mel'ununun bu kana-! lemiş ve onu bu i işe inandırmış ol- raasıdır. Öyle zannediyorum ki, Fariyani bazı isbatlar ve vesikalar elde etmiş olacaktır. Evvelki ge- ce, yani papanın yatak © odasına| kardinal Jüstinyeni zehirleyip öl düren mumlardan birini diktiğim gece Vatikanda birdenbire tedbir- ler alındı. Kapılar tutuldu. Hapı yuttuğumu anladım. Eğer daha beş dakika gecikseydim ve gizli kapı- dan kaçmasaydım, belki o İnosan haini beni çoktan öldürmüş ola- caktı. Ah, hâlâ babanızın sizin için ne kadar fedakârane çalıştığını asla anlıyamıyacaksınız. Fakat şimdi bunlardan bahsetmenin sırasr de- gil. Düştüğümüz bu müşkül vazi: HABER — Akşam postası 0 KOCALI il TOMA FE BD FERDİ AZAN: SE Leylâ Prens Ömerden gizli olarak, Istanbula kaçmağa karar vermişti. KADIN Emir Said, Leylâya başka bir adla öde Acaba bu adamın serveti, hiç değilse onu besliyebilecek parası var mıydı? — Prens Ömerin servetini kay- bettiğinden bahsettiniz amma, &iz de memleketinizden çok uzaklar - da yaşıyan birisisiniz! Emir Sait, genç kadının ne de. mek istediğini anlamıştı: — Memleketimi (kaybettim amma, paramı kaybetmedim, ha - nimefendi! dedi — bugün Kahi - yetten kurtulmak için bir çare bul malıyız. — Aklınıza ne geliyor? — Biliyorsunuz ki istikbaliniz benim istikbalime bağlıdır. Eğer ben papa olamazsam siz de hiç bir şey olamazsınız. Nesen Sezar, İtalyayı zaptetmek, ikinci bir Se- zar olmak için muhtaç olduğun or- dulara malik olabilirsin, ne de sen Lükres arzu ettiğin kadar bir ser- vete sahip olabilirsin, Onun için ilk hedef, benim papa Pe dadır. Rodrik Borjiya bir müddet s sus- tu. Çocuklarmı, ve sözlerinin üzer- lerinde yaptığı tesiri yakmen gör- mek ister gibi bir müddet yüzleri- ne baktı. Sonra kelimelerin üzeri- .ne tane tane basarak ilâve etti: — Bunun için yardımmıza muh. tacım. Buna iki kardeş birden cevap verdi: e — Ne şekilde? — Bunu henüz ben de kat'i su- rette bilmiyorum. Fakat her hal- de yardımınıza muhtacım. Şimdi- ki halde dört tane belli başlı düş- manımız kalmıştır. İlk plânda bunları ortadan kaldırmak lâzım. — Papa inosan ile hekimbaşı Fariyani malüm, Diğerleri kim? — Kardinal Pol ve Fernando! Sezar homurdandı: — Bunlar da öbür şeytanlarla ortak mı? — Hayır, hayır.. Bu zavallılar bir iş yapabilecek kabiliyette de. ğil Esasen kendileri çok ihtiyar- dır. Yani ikisinin de ölümleri çok yakındır. Fakat... z (Devamı var) vede, İsviçrede, İstanbulda tica - rethanemin şubeleri var. En geniş deri ticareti yapan ve icabında bütün dünya deri piyasasını sar - sabilen bir adamım. Beni İngiliz. lerin elinde esir gibi yaşıyan Prens Ömerle ölçmek istiyorsanız. aldanıyorsunuz! Emir Sait birdenbire Leylânm boynuna sarılarak, sol yanağında- ki siyah beninin üzerine hararetli bir öpücük kondurmuştu. Leylâ çekilmek istedi.. Omuz - larmın üstüne demirden bir çem - ber sarılmış gibiydi.. Kımıldaya - madı. Emir Saidin ne kuvvetli bilek- leri vardı! Sahte ad.. Sahte pasport.uw elem İngiliz zabıtası ibrahimin © b rinde yürüyordu. Kahire polisinin verdiği ma» lümata göre, Prens İbrahimin bir Alman kazile gizliden gizliye te - masta bulunduğu şayiası dilderi dile dolaşıyordu. Leylâ, İngiliz zabrtasmın yan- hş bir yoldan yürüdüğünü gör - dükçe seviniyordu Fakat, günün birinde Prens Ömerin ağzından bir şey kaçırması ihtimalini düşü. nüyor, tüyleri ürperiyordu. O gün Ömer evden çıkarken: — Akşama yemeğe gelmezsem, sakın merak etme! Karakola gi- dip yeniden ifade vereceğim... Dedi. Leylânın benzi sapsarı ol- du: — Acaba bir ihbar mı var Ö. — Hayır, Leylâ! Mis Nelson. la hususi münasebetimi araştırı- merciğim? Ayağa kalktım. Artık odama çekilecektim. Elini çıkartacaktı... yorlar, Bu mevzu üzerinde konu- $acağız.,. Leylâ, İbrahime ait bir mesele olmadığını anlayınca geniş bir nefes almıştı. | Prens Ömer o'giin yine her za- manki gibi soğuk kanlılığını mu-| hafaza ederek evden çıktı. Leylâ, Emir Saidi iki gündür! göremiyordu. Leylânın vaziyeti çok müşkül. dü., Kahirede uzun müddet kal - mak tehilikeli olacaktı. Emir Sa - idin teklifini kabul etmek te on- dan az tehlikeli değildi. İstanbu la gidebilmek için bir çare vardı: Başka bir nam altında seyahate çıkmak Leylâ, Prens Ömerle geldiği pasportla dönemezdi. Şu halde yeni bir pasport çıkartmak va-! zifesi çok güçleşecekti. Leylâ omuzunu silkerek: — Adam sende, dedi, Emir Sa- it becerikli bir iş adamma benzi - yor. Beni candan seviyorsa, her türlü fedakârlığa katlanır. Leylâ pençerenin önünde otu- rurken, kafesin arkasından sokak- ta gelip geçenleri ye. 0 ne?! e Karşıki yolda yakası kalkık bir adam duruyor. Ve Leylânm o - luzduğu Bençereye bakıyordu. Bu adamım başımda kalpak ol. masaydı, Leylâ onun Emir Sait olduğunu anlıyamıyacaktı. Kaf - kasyalı deri taciri o kadar değişik bir kiyafetle görünüyordu ki.. Leylâ pençereden beyaz men- dilini çıkardı. Emir Sait, köşeden Tieiliz: Hızlı hizlı akin evin kapısı. na geldi. Ni Leylâ kapıya ei — Ben sizi demindenberi gö- rüyordum; Ömerin evden çıkma - sını mı bekliyordunuz? Emir Sait içeriye girdi! — Bugün sizi herhalde görme- liyim, Leylâ hanımefendi! Leylânın içi hopladı. Emire yer gösterdi: — Ben de sizi özlemiştim, E- mir hazretleri! Nasılsmız baka- Inn? O gündenberi siz de beni ö# lediniz mi? Emir Sait, Leylânm elini öptü Hasir bir koltuğa oturdu: — İstanbula büyük bir deri par” tişi gönderiyorum, Leylâ hanma*| Birkaç güne kadar behemehal İ# tanbula gitmem icap ediyor. Sö zünüzde durup durmadığınızı ar lamak içim, bugün sizi görmeği karar verdim. Leylâ içini çekerek cevap vef” di: — Ben sözümde duruyorum 8 ma. İstanbula gitmek benim içi) biraz güç olacak, Sait bey! o — Niçin..? Siz istedikten os ra. — Ben Istanbuldan Prens Ö merle birlikte gelmiştim. Şimdi. ayrı bir pasport çıkartmak zım. Acaba İngilizler bu sıradf bana pasport verirler mi dersi * niz? Emir Sait sakalını aşıya gülümsedi: — Acanım, bütün güçlük bu" rada ise, hiç ehemmiyeti yok. P# ra, bilirsiniz ki, her kuvvetin üf tündedir. Benim pasport daire” sinde dostlarım var. Onlara bir # yafet, biraz da diş kirası y: sem, Wer şey yölüna girer. “24 — O halde adımı da değisti reyim, Siz bana bir ad — O kolay canım, iki sözüni Yarın bana birkaç vesika fotoğ fı veriniz. Ben hemen işe, başl# rım. i Leylâ dolaptan bir küçük “ toğraf verdi: — Bunu siz yolan olmti mı? — Ali âlâ. İki defa geli miş olurum. Pasaport mele biter bitmez gideceğiz... SİZ # el altımdan hazırlanırsınız! » . Leylâ, paraile Mısırda ber yin temin edilebileceğini İri için, Emir Saidin ümit verici # lerinden çok memnun olmuşt”” — O halde istanbula ne 14 hareket edeceğiz? Diye sordu. . $ (Devamı #8) e 0 AN İa çevrilmişti. Üzerindeki bir akasya oraya id TefirkaNo, 63 Hafifçe hiddetli bir sesle; — Şu hatıraları artık bir tarafa bırakın canım mazi ile yaşamıyoruz. Hâli düşünelim! Başka dost. lar kurabilmek ve rabıtalar o peydahlamak için kâfi derecede zengin ve güzelsiniz. Cevap vermedim. X Zengin, tanılmış, herkesi ayaklarında gören bu adam beni anlıyabilir mi idi? Başka dostluklar kur. mak, rabıtalar peydahlamak! Söylediği şu cümleler ne —— yo < ve İnsaf, sız bir alaydıl.. * Kocam parlak mesleğinin pa yarattığı şu gürültülü hayat içinde ve takdirkârları arasmda her gün yeni yeni dostluklar kurabilirdi. Fakat ya ben! Ben ki, haftalardanberi yapyalnız koca bir apartı. manda kapanmış kalmıştım. Sefiline sürükleniyor. düm. Hattâ kendi evimde bile tam bir yalnızlık orta. — atini papa İnosan aptalına e yi | senda idim! omüztüma koyarak beni tekrar oturttu, Gözleri sanki ruhumu karıştırmak istiyormuş gibi gözlerime dikil. mişti, Kendisinde hiç görmediğim samimi ve tatir bir şive ile: — Uzülmeyiniz! dedi. Hayat bazı defalar yaşa. mağa değer... Buna inanınız Samiye... Zennettiğiniz kadar yalnız değilsin Bana ilk defa olarak Samiye diyordu. Çok şa. gırmıştım. Fakat o bu şaşkınlığımdan kendime gelmeme ze. man bırakmaksızın kütüphanenin kapısını açtı. Elini uzatarak? — Bonsuvar dedi. Bu gece güzel uyuyunuz ve artık bunları hiç düşünmeyiniz. Karma karışık fikrimi ve düşüncelerimi bir araya toplamağa uğraşarak odama girdim. Birkaç gündenberi her akşam üzerleri gezintiye çıkmağa başlamıştım. Kırlara doğru yürüyor o ci. varda bulunan temiz bir kır gazinosunda oturuyor. dum. Bazı vakıtlar beraberimde götürdüğüm kitabı orada okuyordum. Gazinonun manzarası çok hoştu, Etrafı ağaçlı. dıvar manzarası veriyordu. Akasyanın aşi yaprakları arasından Boğaziçinin e ya artistik bir tablo görünüşü veriyordu. va kadar apartımanda kapandıktarı sonra ikindi zevk veriyordu. Kocam bu hergünkü çıkışların da bana hiç bir şey sormamış, bende ona > Bir gün Ahmet ağayı gazino sivas a. g” le hiç hayret etmedim. Bunu bir tesadüfe va kat o günden sonra her akşam ona mn mirimin (1) emirlerile bunu yaptığını anla vi pg Böyle kontrol' edilmekliğim bana Pi ründü. sa kadar büyük bir haksızlıktı. Halbuki © 7 Gayriihtiyari içerimde bir arzu yandi. çeri dum ki ben de büyük maceralara ri iİğimi İstediğim gibi hlk e rı bu serin havayı teneffüs etmek bana .. “e söylememiştim. Tayınca bunun bir tesadüf m e Benim hereketlerimden böyle şüphe kendisini bir aktrisle teşhir edip duruyor” iyii kocama göstereyim,

Bu sayıdan diğer sayfalar: