19 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

19 Ağustos 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

başına gezerken esi görmüş. Ve... Bu âdam dehşetli surette şehvet, rest, fena ruhlu korkunç bir ve dır. Görülmemiş derecede hasis olma-! sma rağımen canı gibi sevdiği sitmları| kadın uğruna feda etmekten çekinmi-| yordu. — Bünlar beni alâkadar etmez. — Asıl vakaya giriyorum. Bir gün Semerkandde iken Şahuği esirei Sa manon bana gelerek elinde fevkalâde güzel bir kız olduğunu söyledi. — Sonra? — Şunu hemen söyliyeyim ki diğer esircilerin hemen bepsi ellerine iyi bir mal düşünce bana getirirler. Ben de bunları kendilerinden iyibir fiyatla satın alırım. Uzatmâyalım, yahudi Smanonun bahsettiği esir kızı görünce hayretim- den az kaldı küçük dilimi yutuyordum. Bu hakikaten fevkalâde güzel bir kız- dı. Hem de Bağdat halifesi Mustasımın hayalinde yaşattığı, bana bulmamı ve mukabilinde büyük bir servet verece- ğini söylediği tipe tamamı tamama mutabiktı. Neticede esirci Samanon pek büyük bir para mukabilinde veni bu esiri sattı, k Ben de kendisini alır almaz Bağda- dm yohmü tuttum. Omu satın alarak Bağdada hareket ettim. Bunun öukabilinde halife Muz- tasımdan iyi bir ücret alacağımı ümit ediyordum. Yalnız yolda bir gey maza- YI dikkatimi celbetti. Güzide ismini koyduğum bu inci kim olduğunu, ha- kiki adın katiyen o söylemiyordu. Türkçe ile birlikte mükemmel Arapça ve Farisi dillerini bilmesi, gayet iyi bir terbiya'aldığına delildi. Bağdada vardık. Onu doğruca halife Mustaşımm önline çıkardım. 'Tahmi- nimde aldanmamışım. Hakikaten hali- fenin ağzı bir karış açıldı. Kendisin- den mukabilinde ne istersem kopara- bilecektim. Fakat işte tam bu sırada felâket vu- kua geldi. v Halife Güzidenin vücudunu yokla- Mağa teşebbüs etti, Faakt teşebbüs et- mesile birlikte yanağına şiddetli bir tokat yemesi bir oldu. Bu tokat halife Mustasmmı deliye) döndürdü. Güzideyi derhel hareme göndererek hapsettirdi. Ve benim de gördüğünüz gibi gözlerimi kör etti! i Sonradan öğrendim. Gözlerim kör eki duktan sonra vüsudumu Dicleye at-| malarını emretayiş. Fakat bir kahra:| man tam vaktinde yetişerek benim ka-| yatsmı kurtarmış. İşte bütün mesele bundan ibaret Mustasım denilen canavar sizin kızı- -İ hizi, — Rir gün kızınız kırlarda atı ile yalnız rel yahudi kendisini "cenim de göğlerimin nurunu Mmahvetmiş bir adamdır. Ondan inti- kam almak kim bilir belki de henüz mahvedilmemiş olan kışınızı kurtar- mak için bir dakika bile kaybetmeden Bağdat Üzerine yürüylnüz. Kaybede- cek tek bir dakikanız, tek bir saniye hiz yoktur. E Hulâgü bir müddet düşünceye dal- âr: — Sözlerin pek müthiş. Yalnız orta- da karanlık kalan bir nokta var, Oda kızımı kimin kaçırdığıdır. — Arzetmiştim büyük han! Bu de- naeti işliyen Samanon adında bir ya- hudi esircidir. — O mu kaçırmış? — Daha doğrusu kaçırtmış. Bakmız. anlatayım. İki türlü esirci vardır, Bi- rincisi bütün işlerini, muamelelerini «esirler üzerinde yapar. Yani başka esircilerden esir satm alarak bunları öteye beriye satar. İşte ben böyle bir esirci idim, İkincisi doğrudan doğruya kendisi, yahut adamları vasıtasile ötede beride görüp gözüne kestirdiği küçük çocuk- darı, yahut yetişmiş genç kızları kaçı- ran ve bunları satan esirciler, İşte Sa- manon bunlardandır. Vaka bu ikinci kasım esircilik daha kürlrdir. Daha çok kâr birskır. Fakat ben asla bunu yapmadım. Babam da bana bunu yapmamamı vasiyet etmiş- ti. Çünkü benim de kız kardeşim meç- hul bir esirci tarafından çalmıştır. — Şimdi son bir mesele kaldı. Sa- manonla seni karşılaştırmak. — Ne dediniz? — Samanonla seri yüzleştireceğim. Böylece hakikat daha açik olsrak mey dana çıkacaktır. — Samanon burada mı? — Evet. O da kendi kendine gele- rek kızımm nerede olduğum haber İ verdi. Daha doğrusu kızımı senin ka-! çırdığını söyledi, Buna mukabil ben- den büyük bir para koparmayı Ümüt ediyordu. — Halbuki kızmizı kâğiran ta ken- disidir. Bana kısaca anlatmıştı, Ona adamlarile birlikte kırda rastlamış. Kı- amızm bindiği atın tırnağım gatlat- mış olduğundan yaya yürüyormuş. Bu- nu görür görmez adamlarına bir işa- ret çakmış. Altı kişi birden kizm üze- rine atılmışlar. Ve sıkı sıkı bağlayıp götürmüşler. — Pekâlâ! Mademki bu kız kim ol duğunu sana söylemem Ve sen onun kim olduğunu bilmiyordun, kızım | olduğunu nereden öğrendin? (Devamı var) Rv ye Kocama her şeyi söyledim, yalmız| kim olduğunu bilmiyor. Bir daha köş- ke gelmeyin. Ben artık bütün kalbimle kocamı seviyorum. Sizinle aramızda hiç! bir rabıta kalmadı. Iztirap içinde yagı- yorum, çünkü kocama kârşı son derece mahçubum, ömrüm vicdan azabı cebe rek geçecektir.,, Adamcağızın içi rahat etti. Mektubu katladı tekrar kiza uzattı. — Kime vereceksen götür ver, Telâz| edecek bir şey yok. Fakat sakm kim$e-| ye sana râstgeldiğimden bahsetme, İşte! © zaman İş fena olur. Ne hanımefendi. | ne Mahir bey katiyen benim bu mektu» | bu okuduğumu Bilmesinler. Yemin a) bakalım. — Vallahi, billâhi söylemern. — Kimseye kimseye bir şey söylemi- yeceksin, — Vallahi söylemem, — Aferin sans, Elini cebine soktu bir İfra çikardı:| — Al şunu, kendine şeker alırsın. | Çoçuk sevinçle koşarak gitti, Kan Şadiye hapishanede kaldığı günden beri Celâlde yuvasına dönmemişti Artık orada oturup yâşayamazdı. Pen- cereleri, kapısı kapalı hali ve metrük kalmıştı. Adamcağız çocuklarını alıp uzak akrabalarından birinin evine mu- vakkaten sığınmıştı. O akşam, doktor Naili bey bir ziya- retinden dönerken kilçük penbe evin önünden geçiyordu, Vakit epey ilerle- , Kizi didi “ Ee niellicems er Karsı Bir TDİ Hatı — idareci örfiye ilân etmeye de um hasıl olacaktır lüz — Evet, neticede müstevli orduyu da mağlüp etti. — Haberin var mı İzmiri nerede ise alacaklar, diğer taraftan İzmit üzerinden İstanbula doğru yürümeğe hazırlan » ! yerlar. — Böyle giderse Yunanlılar < değil, biz Türk ordusunun karşısında kalaca- ğız. — Vaziyet çok ciddi bir hal aldı. — Tabii, yoksa (miralay Haring tayyare İle kalkar gelir miydi? Bürada vaziyeti öğrenecek ve dönüşünde Lon dra hükümetine izahat verecek, Bu sirada kölonel Ballar beni 'içeri çağırttı. General Harington ile miralây Haring bir harita üzerinde meşguldüler, Bir taraftan haritayı tetkik ediyorlar, diğer taraftan konuşuyorlardı: General Harington — Eğer Türk or. dusu, Türk makamatınm da iddia etüği gibi Yunan ordusunün peşini bırakmaz muntazam ric'ate imkân vermöz$e İş in- hizam ile neticelenir ve "Türkler bir ta- |, taraftan da doğru İstanbula sarkarlar. Ballar — İşte vaziyetimizin müşkül bir hal alması da bundan ileri gelecek- tir. Miralay Haring — Ben bu sabah ge- lir gelmez Maltepeye giderek oradaki ileri hatlarımızı tetkik ettim. Türkle- rin muhtemel taarruzlarına karşı bura- yı hazırlamak lâzım, General Harington — Evet, ben de zayıf buldum. Ballar — Dar ve sıkışık o Boğazdaki gemilerimizin ve kâfi olmayan silâben- daz kuvvetlerimizin de bir 'işe yara- yacağını zannetmiyorum, Üç kumandan bu askeri bahis üzerin de daha uzun uzadıya konuştular. Beni kendilerinden bildikleri için yanımda bu gibi umumi mütelealer serdetmek - ten çekinmiyorlardr. Bundan sonra ha- © hattı larını anlatan ? EFDAS TALAT —161 — l naenaleyh, general bu suali ona sordu. Kolonel tereddütsüz cevap verdi: — Türkler bir ihtilâl çıkarabilirler. “ Bunu nasl mani olabiliriz. — Türk polisile elele verip şiddetli bir kontrol ve takip servisi yaparak. — İdarei ötfiye ilân etmeliyiz. — Ona da lüzum hasıl olacaktır. —'Türk polis müdürü vereceğimiz ta limat: barfiyyen tatbik edecek vaziyette midir? Ballar, beni biraz da hayrette bırakan şu cevabı verdi: — Esat bey biz ne dersek yapar Harington bir sual daha sordu! — Kemalistlere karşı vaziyeti nasıl- dır. — Kemalistlerle temaslarda bulundu- ğu hakkında şayizlar var, Fakat müsbet bir şey yok ortada. Bunu asıl kâtibime soralım. O, hergün kendisile temas et- mektedir. Üçü de başını bana çevirmişti. Düşün meden cevap verdim: — Esat bey bitaraftır, Vazifesini bir asker gibi yapar. Politika ile alâkası yok tur, Harington: — Orayt! dedi, Ballar da bu sözlüm- den memnun kalmıştı. Bundan sonra Harington şu eriri ver di; — Evvelâ emniyet tedbirleri alınız. Bucümleden olarak bize hizmet etmiş olanları himayemiz altna almalıyız. Bi- naenaleyh geçenlerde listeleri hazırla - nan kimselerin derhal Krokere iltica bilecekleri hakkında kendilerine teb- Ngat payımız. Generali selâmlıyarak Olağan Çıktik. Harington ile görüştükten solita Balla» na telâş: daha fazla artmıştı. Arabada bana diyordu ki: — Acaba Tütkler Maltepe hattımı zor layıp İstanbulu işgel etmek isterler mi? his şehrin asayişi işine intikal etti, Ü- sü de bir tek noktada endişe ve te lâş içindeydiler. Acaba İstanbulda mev- cut gizli mii kuvvetler o halk ile beraber bir isyan (o çikararak İn- gilizlerin başına bir gaile açabilirler mi? İşte bu sual üçünü de düşündürüyor. du. Anadoludaki kıyametin önüne geçe bilmeğe imkân yoktu. Artık maküs ta- Mini yenmiş olan aslan milletin önüne kim geçebilirdi. Şimdi, bütün mesele İs- tanbulda asayişi temin etmek ve İngiliz lerle diğer işgal kuvvetlerinin ve itilâf devletleri taraftarlarının hayatlarını em niyete almak icap ediyordu, Bu iş üze rinde fikir ve mütaleasıns en ziyade e» hemmiyet verilen bizim Ballar idi. Bİ- miti; ortalıkta ses soda yoktu. Kapalıf! pancurların ününe gelince boğuk bir İ feryat işitti, Durdu dinledi. Evet aldan-| mıyordu. Boş evin İçinden gelen bir inilti idi, — Ölüyorum, imdat. İmdat. Naili bey cesurdu. Hemen iki adımda kendini köşkün kapısı özünde buldu. Kanat aralıktı, içeri girdi. Sesin geldi- ği tarafa doğru yürüdü. Şadiyenin odasmda, karanlıkta bir adamın boylu boyuna Yere uzanmış çırpındığını farkeder gibi oldu, bir kib- Tit çaktı, baktı. Bu dilenci kılıklı genç- ce bir adamdı. Herhalde evi soymak için girmiş olacak!.. Herif baygin bir halde, Kalbi gayet hafif atıyor. Hemen pencereleri açıyor. Eter koklatıyor. adamcağız yavaş yavaş kendine geli- yor: — Odada kimse yok, kim sana ne yaptı? — Hiç.. Bilmem bana ne oldu? Sözler güçlükle ağzmdan çikiyor, adeta sarhoş hali var. Ağır, ağır anla- tıyor.. — Beyim, acım, kaç gündür işsizim.. Vallahi ilk defa hırsızlık yapıyorum. Evde çocuklar ekmek bekliyör.. Bura- dan geçiyordum., Evi boş gördüm. Pa- Ben tedrigen eski sünepe, sinsi hali- imi terkediyordüm. Vaziyet tamamen ay dınlandıktan sonra maskelerimi de ih- dirmeye İntizaren vaziyeti idare etmek- le beraber halimde eski korkak, tirkek ve İltizami olan riyakârlıktan eser kal- mamiştr. Bu, haleti ruhiyemin beni sü- rükleğiği bir emrivakidi. o Bu itibarla cevabım şu idi: —'Türk ordusundan her şey beklenir. En ümitsiz bir zamanda zayıf, silâhsız muztarip halile kuvvetli düşmanı maj- Tip etmek harikasını gösterdikten son- ra pekâlâ İngiliz kuvvetlerine de hücum! eder. — Fakat sonra vahim neticeler kar- Maniler canıma tak etti Gemenbilii girdim.. Bu odayı araştırırken birden. | bire üstüme fenalık geldi, yıkılıverdim. Başka bir bildiğim yok.. — Böyle sık sik bayılma illetin var mı? — Hiç başımdan geçmedi. — İçer misin! — Aman paşam ekmek için para bu- lamıyorum.. İçki nemize bizim! Bitafa baktı başını salladı: — Tuhaf şey! Naili bey sordu: — Tuhaf bulduğun neti — Efendime söyliyeyim. Geçen sene bir arkadaş böyle oldu ama örâda kireç ocağı vardı. Az kalsın ölüyordu. Tıpkı tıpkı benim gibi... 'Nâili bey fena halde sfalladı: — Ne âlyorsun kireç ocağı mı? — Öyle ya ondan çıkan zehirler in- sanı böyle yaparmış. Doktor kalktı pencereden sarktı, Serseri de arkasmdan baktı. Kireç ocak Jarı birer heyula gibi uzanmış duruyor»! du. — Bak beyim, burada da vi — Öyle'sma yanmıyor, sönmüş! — Sönmüş, mönmtş ben orasını bil- mem, mutlak beni bu hale sokan bun- : 19 AĞUSTOS — 1936 Yazan; İHSAN A — Kumandanım, bir hayat ve dâvası uğurunda çarpışanlar işin sonunu ölçerler mi? Ballar bu sözüme cevap vermedi kat yüzünden benim bu mülâhazami İ âlâ hak verdiği belli oluyordu. Döl yollar: daha cani: bulduk. Kaldıf müthiş kalabalıktı. Yolda yürüye hali, bir fırtına arifesinde öteye P kaçışmağa çalışanların haline beni du. Ballar, bu kalabalığı gayritabi muş olacak ki sordu: — Bugün günlerden ne? — Sah! — Tatil günü değil ama, sokakli den kalabalık. — Bilmem, — Biz daireden evvel Esat bey! delim de onunla şehtin asayiş igisi rar götüşelim, Şoföre emir verdik. İstanbul / * daha kalabalıktı. Türkçe gazeteler İ Şılıyordu. Bu tarafta ecnebi askf pek ar tesadüf ediyorduk. Gördü miz de silâhlarile ve gruplar bi dolaşıyorlarâr. Esat bey bizi fevkalâde memnüf vaziyette karşıladı. Hemen lâf ari da bana türkçe olarak: — Evlât İzmirin düştüğü haki bir haber var tahkik ettiriyorum, * Ne yapalım ki Ballarm yannda © ellerini öpemedim. Oturduk. OB tereümanlığımla konuşuyorlardı velâ Ballar ne gibi tedbirler alınd! sordu. Esat Bey de karakol mevcfi Dın fazlalaştırıldığını, devriyelerif laştırıldığını, şüpheli yerletrin si kontol altına alındığını, icap waziyetleri şüpheli anarşistleri vakkaten tevkif çözerim söyled Ballar sordu: — Son yirmi dört saat içinde hâdiseler oldu mu? Esat Bey dedi ki; — Efdal oğlum! Dün gece ” Rum ve Ermeni ağır surette Y mış... Yalnız bü vakaları her zamsf” âdi cinayetler gibi anlat. o Sarhoğli biribirlerini vurmuşlar. İşe siyasi nafereti karıştırma. Bununla zabıta vakalarının önüne geçmek de her türlü tedbirleri aldığımı gi İşi Ballara anlattım, Dedi ki: — Ben münferit vakalara çok © miyet vermem. Yalnız bizi 3 tavüzden çekinirim. Sönra katliğ Buna dikkat etmeli.. j — Galeyan belinde olan halkt ve idare için edimdez geleni yaps” (Devamı 98” lardır. Bey ağabey sen beni kur” Hem hayatımı, hemde nan Çünkü bugüne kadar böyle hi yüpmamıstım, yine de Yyapmıy Köyümde çilingirlik yapardım. Durmus, Naili bey derin bir düşünce”. maşti: — Acaba, Şadiye de ayni # kurbanı mı, çocuk da bundan pi” | Çilingir devam etti, — Beyim, kuzum beni valleh billah bir daha doğru rılmam! Bana acı çoluğuma bağışla! i © Nal bey elini cebine goktü lira grkardı: — Oğlum, bu gece, senin bir ders olsun. Sakın bir deha ” ğa kalkışma. Her geyden evvdi Damusudur, Al şu parayı, yolu8 sun. Herif sevinçle doktorum gile” rildı: — Allah sana uzun dl İsmin ne beyim sana dun ede” yl — Doktor Naili., (Devamı ye ele — Bir işin dügerde çağır yım...

Bu sayıdan diğer sayfalar: