2 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

2 Ekim 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© — Hulâgü hiddetle kaşlarını çattı: | | Hatıralarım anlatan : Enf eilicens YAR ıBirTÜRK EFDAY TALAT —215- , 2 Birinelteşrin — 1938 leryis” e Yazan: IHSAN ARİF © — Müdafaa edilmiyen bir şehre hücum Türk ordusu temizleme hareket- etmek, düşmana arkasından saldırmak | “gibi bir kahbeliktir. Bunu bana Sek | ediyorsunuz, öyle mi ? 5 O akşam güneş gördüklerinden u- tanmış ve ötesini de görmemek için gözlerini yumarken Bağdatta tam — yirmi bin kadının karnı yarılmıştı. Ayni kanlr ve korkunç (hadiseler bütün gece de devam etti. Askerlerin © ve kumandanların kısmı azamı kale — ve kapılardaki harbi çoktan bırak- Ni muşlar, geliri yağma etmekle meşgul bulunuyorlardı. © Zavallı masum ahali canlarını bu canavarların elinden kurtarabilmek “için sokak ortalarından barakalar yap- , evlerinin kapılarını o sımsıkı * kapamışlardı. “Çapulcular bir evin kapısı açılmayın- a derhal içeriye buldukları bir delik- ten tutuşturulmuş paçavralar atarak © &vi yakıyorlardu. Bu yüzden beş on piyerden birden alevler yükseldi. Bağdat yanıyordu! oç Alevler bir evi sardı mı içersinde- © kiler ya korkunç feryatlar kopara- rak diri diri yanıyorlar, yahut da dışarıya çıkarak çapulcuların okları- “na hedef oluyorlardı. İĞ Ba tüyler ürpertici cinayetler de- © vam ederken bir taraftan da sağdan (soldan biribiri arkasmdan yükselen > yangınların aleviler tarafından çıka- © rılmakta olduğu rivayeti ortaya atıl- — mıştı. Bunun üzerine binlerce kişi el- lerinde kılıç, mızrak, ok olduğu halde #levilerin mahallelerine hücum etmiş » burada da kanlı bir mücadele başla- miş. o Hülâgünun askerleri şehrin birden- — bire alevler altında kaldığını görünce! , keyfiyeti koşarak Hulâgüya bildirdi- ler. Ve sözlerini şu şekilde bitirdiler: n — Bu &levler şehirde büyük bir is- p “yan ve karyasalığm çıktığına delâlet | İ eder. Bu kargaşalığın askere de çok- Cİ tan sirayet etmiş olması gayet tabii. © dir. Esasen ileri hatlarda bulunan nö- 2 betçiler de bu tahmini teyit eder ma- 2 hiyette haberler getirmişlerdir. & Binmenaleya #özün kısası vakit tan vakittir. Ani bir hücumia şehri ele i geçirmemiz işten bile değildir. Bunun Ü için bize emir vermenize muntazırız. |. Hulâgü sanki bu sözleri hiç duyma- i miş gibi sordu: — Adsız kahramanı gömdünüz mü? pm “adsız kahraman” diye miye ettiği şahıs zavallı Aykuttu. eat o kimseye onun ismini söyle- emişti. Onu herkes “adsız kahra- n” olarak biliyordu. Cevap verdi- — Evet büyük kumandan! Bu hı- sustaki emririz tamamiyle yerino ge- tirilmiştir. Adsız kahraman Bağdada hâkim bir tepede sureti mahsusada hazırlanan nw..ara defnedilmiş ve me #arm yerini kaybetmek İçin üzerine) kâfl derecede ot ve çemen yığılmıştır. Artık onu hiç kimse rahatsız edemi- yecektir. — Çok iyi! Hulâgünun asıl meseleye hiç cevap vermediğini görmeleri üzerine sualle- rini bir daha tekrarladılar. Hulâgü o zaman kaşlarını çattı: — Demek Bağdada hücum vermemi İstiyorsunuz. — Eveti, — Önünüzde hiçbir kuvvet bulun- madığı için şehri kolaylıkla ele geçi- rebilmeyi ümit ediyorsunuz. — Ümit etmiyoruz, buna eminiz. — Fakat benim böyle bir emir vere- bileceğimi nasıl aklınız alıyor? ıyı, emrini — Hulâgü hiçbir zaman kahpece döğüşmez; diişmanını sırtından vur- mak için fırsat gözlemez. Bunu çim- diye kâdar anlıyamadınız mı? Bağdatta büyük yangınlar çıktıysa ve önünüzde sizinle döğüşen askerler kaybolduysa her halde bu yangınları! söndürmek için gitmiş olacaklardır. Unutmamalı ki bu yanan evlerde bir sürü kadınlar ve çocuklar var Rakiplerimiz âciz kadın, çocuk ve bun ları mallâfını kurtarmak maksadile çalışırlarken bu fırsattan istifa, derek üzerlerine atılmatkan vahşet ve kahpelik kabili tasavvur de gildir. Hayır! Herk bulunduğu yerde kalmasını istiyorum, Ve herkes buna itaate mecburdur. Daha evvelden iler lemiş olanlar varsa bile bunlar da ge. ri, eski yerlerine düneceklerdir. Aneak yarın sahah güneş tan ve rakiplerimiz tekrar e rini aldıktan sonra yeniden hücuma geçebiliriz. İşte bütün söyliyeceklerim ve emirlerim bundan ibarettir. Hulâgünün adamları bu görülme- miş mertlikle söylenen sözler karş! sında apışmış kalmışlardı. Hiç ses karmadan Hulâzüyu selâmladılar ve| sessiz sadasiz yanmdan ayrıldılar. Hu lâgü çadırında gene düşünceleriyle baş başa kaldı. (Devamı var) İ masına, kahkaha atnıasına tahammül €- lerine süratle devam etmektedir Onlar için bu en mübah bir hareketti. Bir Türkün sokakta yüksek sesle konuş demezlerdi, işi ciasyete kadar vardırır- lardı.Halbukj diğerlerinin her t re galetleri hoş görülürdü. Fakat, artık mukaddorat saati çalmiş- tı. Bu zulüm ve i ia ebediyyen niha- yet veriliyordu. Artık, Türkiyede Türk milleti hâkimdi. Herkes haddini bilecek 4. Bu topraklarda ( yabancılar söz ve hüküm sahibi olam;yacaktı. Biz, zorla gaspedilen hürriyet ve istiklâlimizi, ka- nımızı dökerek, yumruğumuzun küvve- tile geri almıştık. Balların, polis karakollarına yaptığı bu tamim artık memlekette gayritabii| vaziyete nihayet verildiğinin bir itiraf- namesi gibiydi. Artık, başta İngilizler olduğu halde bütün itilât kuvvetleri, üç senedir de- vam eden mütevali zulüm ve itisafla - rma nihayet vermenin zamanı çoktan geldiğini anlamışlardı. Misterler, Mös- yöler, palikaryalar üç sene devam eden rüyadan artık uyanıyorlar- dı. Onların buuyanışı, genç bir mille- tin uyanışı ile bir oluyordu. Fakat bu iki uyanış arasında karlı dağlar kadar fark vardı. Bir millet hayata, gerefe,| ideallere uyanıyordu. O milleti öldür mek istiyenler de gaflet uykusundan u- yanıyorlardı. sinyorlar, Şimdi o, manasız ideallerin peşinde sarhoş olan ve tam üç sene siren bu uzun sarhoşluk içinde çılgınlıkların en- vam: yapanların hali ne olacaktı? Hâ- milezi onlanen müşkül biranda” yal- nız mı brakâcaklirdı?. Her halde on- lar neticenin böyle-muazzam bir sürpriz» le biteceğini bilmiş olsalardı, “içlerini dökerler, o hiyanetliklerini, alçaklıkla- rını bu kadar açık bir surette izhar €- derler miydi? Her halde daha müteen- niyane hareket ederlerdi. Maskelerini çıkarmazlar, hançerlerini çekmezler- di. Odamda bir taraftan çalışıyor, bir taraftan da ruhumu zevkle dolduran ! bir sevinçle bunları düşünüyordum. O gece yapılacak miting İstanbulun ve İstanbulluların tarihinde bir hadise olacaktı. Bütün itilâf kuvvetleri o gece için hazırlanıyordu. Krokerden her tarafla irtibat temin edilmiş, Türklerin teza- hüratına karışılmaması, yalnız düveli itilâ/iye efradile tebaalarının hak ve ha- yâtlarınin korunması kararlaştırıİmıştı. İstanbul tarafındaki itilâf zabıtası karakolları © gece için İngiliz. Fransız askerlerile, Senegalli neferlerle takviye edilmişti. Bunlar karakoldan dışar: çık» ABINLAR BEDİ AMAR / ş akleden: Hatice Süreyya a v bayat, Enis bir erkektir. izdir de.. Diğer taraftan, her türlü Tecrü- “modern fikirler ona mülâyim gelir. sinin hususi hayatiyle onun bir iitğümerp gibi uğraşacağına ihtimal mması tarzında elem duyuyorsa? ima teselli edilebilir. İşte İsmet bu ciheti kurcalamak ni- le, Zehraya Sordu: © — Güzli bir dertten bahsediyordu. kızım. Genç kız, mütereddit. göründü. -A-İduğundan haberi yok! Oğlunun sami söylemiyeyim mi, caba söyliyeyim mi, mi? gibi, İametin yüzüne baktı. Fa- , dudaklarında gu zehirli sözler, dini de hayrete düşürerek, ansızın 'beliriverdi. — — Hiç, hanımefendi... İhtimal aldan 1 ra, delice sözler söyleyip, şaşıracağım nez.. Ya bir bebeğin annesini; | sarılır, beni öpmeye baslar.. Bu hali, da var... Fakat bu gamlı bebek da-| Hissi Roman mışımdır. Bazan Saatlerce susar ve düşünür. İşte böyle gamlı ve kasavet- li zamanlarında onu hiç de rahatsız et meye gelmez... Derhal alevlenir. Son- kadar şefkat ve alâka gösterir. Bana içime dokunuyor doğrusu... dur, siz de bilirsiniz... ları var, değil mi? Hayır, İsmet, Enis'in bu vechesini hiç bilmiyor. Onun, deniz gibi, şimdi fırtmalı, şimdi sakin bir ablâkta ol Oğlunuz Pek garip huy- açık bir oğlan sanır. oOÖyleyse (niçin Ji buhranlar geçirsin?.. İsmet düşünüyor... olduğunu “garip., — Emin olun hanımefendi. Enisle, mıyorlardı. O gece için İstanbul tara-, fındaki ecnebi polis devriyeleri de wi laştırılmıştı. İ Şehirde hayat birdenbire değişmişti. Sokaklar bir bayram günü kalabalığı içindeydi. Hiristiyanlara mahsus dük- kânlar o gün mutaddan daha evvel ka- panmıştı. Her tarafta yüksek sesle Türkçe ko- nuşmalar duyuluyordu. — Mustafa Kemal Paşa İzmire git- miş... — Ordumuz İstanbula doğru tlerli- yormuş... — Milliciler yeniden bir çok esirler almış. Ve grup grup yürüyen genç İstan. bulluların bir ağızdan söyledikleri va- tan şarkıları... Akşama doğru sokaklarda kölabalık tehacüm halini aldı. Henüz Krokerde- ki işlerimi bitirmediğim için İstanbul tarafına geçemiyorum. * Bu Sırada umu mi karargâhtan bir postacı, harekâtı harbiye hakkındaki yevmi raporu getir- di. Ballar raporu okuduktan sonra ba- na uzattı. Kâğıdı elime aldım. Odama çekildim. Kumandanm yanmda teces- süsümü belli etmemek için rapora bak- mamıştım. Odama girince bir iskemle ye çökerek okumağa başladım. Rapor- da hulâsatan şunlar yazılı idi: “Anadoluda askeri harekât bitmiştir. Yunan ordusunun rücati devam etmekte dir. Ordu tamamen parçalanmıştır. Son kısımlar Bursa üzerinden çekilmektedir. Türk ordusu son temizleme hareketleri- ne süratle devam etmektedir... Hemen raporun bir suretini çıkar- dım.. Telefonu açarak Etat Beyi bul- dum. Karşısında ben olduğumu öğre- nince sordu: — Ne var oğlum? — Harekât harbiye hakkında bir rapor aldık, Selâmi ile şimdi sana gön- deriyorum. — Raporda mühim bir şey var mı? — Yeni bir şey yok. Yalnız Yu. nan ordusunun tamamen parçalandığı- nı ve ordumuzun temizleme ameliyesi- be devam ettiğini bildiriyorlar. — Teşekkür ederim oğlum. Telefonu kapadım. Selâmiyi çağı - rarak zarfı verdim ve polis müdürüne gönderdim. Bu sirada bir sivil memur geldi. Bir parola ile arkadaşlar tarafından gönde- rildiğini söyledi. — Ne var?. Dedim. — Sizi karşıdaki mahallebicide bek: Hiyorlar. — Peki, geliyorum. Sivil memur gitti. Ben, etrafın şüp- intikam almıştır. Aynada bir nevi hesini uyandırmamak için biraz daha kaldım. Ve sonra, acele bir işim var- mış gibi yaparak, Ballara da gözük- meden Krokerden çıktım. Biri zabit olan üç arkadaş, mahalle- bicinin kuytu köşesinde oturmuş beni bekliyorlardı. Hepsinin yüzüne zafer ve sevinçin ışığı vurmuş. Oturduk. Bir tanesi anlattı: — Biz burada yapılan miting ve nümayişlerin tertip ve takibi ile alâka- darız. Bugün biliyorsun, ki İstanbul tarafında muazzam mitingler yapılıyor. Gece de bir fener alayı yapılacak. Halk cuşu huruş içinde... Şirndi, biz, bu işi hazırlarken itilâf kuvvetlerinin her han- gi bir surette vaki olabilecek çirkin bir müdahale veya taarruzunu da hesaba kattık. Filbakika Esat Bey İngiliz po- liş kumandan; ile görüşmüş, Ballar, balkın bir tecayüz mahiyetini almamak şartile tezahüratta bulunmasına taraftar görünmüş ama, ne olur, ne olmaz, gece halk eğlenirken bir baskına uğrarsa va- ziyet feci olur. Kim kimi bu işten sul tuter?, Bunu konuştuk. Esat İngilizlerin bu husustaki sarih temayül- ierini takip ve tetkik etmek üzere senin- le temasımızı münasip gördüler. Derhal cevap verdim: — Endişe edecek bir şey yok. Ne İngilizler, ne diğerleri bu akşamki te- zahüratın hâdisesiz geçmesinden başka bir şey düşünmüyorlar. Onlar müda- hale etmeyi akıllarına bile getirmiyor- lar. Bir tecavüze uğramamayı da çok temenni ediyorlar. — Bunu neden istidlâl ettin? . — ingiliz kumandanları kararını biliyorum, Filhakika Haringtondan kati emir gelmedi ama, bütün itilâf kara kollarına yapılan son bir tamimde Türk halkın nümayişlerine karışılmaması, yal nız cenebi tebaasından halka karşı teca- vüz vuku bulmadığı takdirde müdahale edilmemesi sarahaten yazıldı. — O halde böyle bir ihtimal varid değildir. — Hayır, artık süngüleri düştü. Ken- di akibetlerindeni başka bir şey düşün- müyorlar. — Eski çamlar bardak oldu desenc.. — Çok şükür!, — Biz şimdi iş başıma gidiyoruz. İcabederse seni nerede buluruz? — Geç vakte kadar Krokerdeyim, Oraya telefon ediniz. Arkadaşlardan ayrılarak daireye dön- düm. Merdiven başında Ermeni gar- diyanlardan biri yolumu kesti. — Aldal Bey; Kemalistler İstanbula geliyorlarmış!. (Devamı var) mümkün olduğu kadar arkadaşlık et-| yüzüne baktı. Dağılan saçlarını dü-|niyordu. Dişlerini gıcırdatarak şöyle dü mek, onun gamlarını dağıtmak kendi-|zeltti. Kızaran gözlerini sini teselli etmek isterim, Bana müte- madiyen (Dünyada senden begka kim sem yok!) deyip duruyordu. Ailesi na- mma yalnız ben varmışım... İsmet kımıldamadı bile. Dondu, kaldı, Ağzından çıkan sözlerden, Zehra da mütehavyir.. Simdi artık ikiside susuyor. Odanın havası sanki buz kesildi.. Kurşun gibi ağırlaştı... Zehra, yüzünü, İsmetin e- tekliğine yaklaştırıp gizledi. İsmetin ise, uyuşan beyini, az sonra harekete; gelerek, gözleri, bir şikâra bakarcası- na Zehraya dikildi. Oo Lâkin cesareti yok: Sual soramıyor. Zira gelecek ce- vapların dehşetinden korkuyor.. Man- tığu dayanmıyan, adeta hayvani bir ksrku.. Fakat olan oldu. Kalbine hançer saplandı bir kere, Kurt, içini kemirip duruyor. Artık ricat ihtimali yok... Koridorda ayak sesleri var. Könüs malar işitiliyor, o Doktorun hastaları ziyaret zamanıdır. Zehra, ayağa kalk Zehra da, ona, göz ucuyla bakıyor.. “Keşki bu bahsi açmasaydım..,, tı. Bu sözleri söylemiş olmaktan sim) s'mdi artik nekadar değiştirdim. -di- di o kadar müteesir de değildir. Zira,İ ye ısrar etti, I madığını görünce, mürai bir şefkaile- uğuşturdu. — Haydi kızım! Yüzüne biraz pud ra sür... Şapkanı da giy, evine git- Ziyaret zamanı değil. Doktor beni 8- zarlıyabilir.. Ya hele geceyi burada gecirdiğini bilse.. Maazallah. Genç kız, birdenbire başmı döndür- dü. Bakışlarının manası değişti... Eri miş maden gibi harlı nazarlarla İs metin ta gözelrinin içine bakti. — Teşekkür ederim, hanmnefendi... Hakkımda pek müşfik davrandınız.. Oğlumuzun yanma gittiğiniz zaman, lütfen benden de bahsedin ve beni çabuk unutmamasını tarafımdan rica edin! Olur mu efendim? — 'Tabii, tabil.. Sizin tarafımız çi — Mersi... Hem, cesaretinizi kay betmeyin.. Oğlunuz, s'zin hakkınızda ne düşünürse m ei ehemmiyeti yok... Zehra, “ne dilşiinmesi*,, diye bir sua lin sorulmasını bekledi. Fakat Sorul i — Bilseniz hakkımızdaki (fikrim! şündü: “.— Tahammülüm kalmıyor. Eğer hemen gitmezse dayanamıyacağım. Gırtlağına sarılacağım! Saçlarımı yola cağım, gözlerini oyacağım! Fakat hâlâ soğukkanlılığını muha- faza ediyor, gülümsüyordu. — Hakkımda iyi şeyler düşünmeye başladığınız için çok teşekkür ederim! Dedi, Zehra gitti, Kapı kapanıp da oddda yalnız kal- dıktan sonra, İsmet, kendi etrafında- ki cihanığ simsiyah kesildiğini sandı. Tirtr Ltriyerek kendini yatağın üs- tüne attı, Gözleri yanıyor, fakat bir damla bile göz Yaşı (o akıtamıyordu. Beyni durmuştu. Kanı damarlarında dönmüyordu. Buna rağmen, ruhunds büyük bir ihtilâl olmakla beraber, benliğindeki ikinci şahsiyet ayaklanı yordu. “ — Istırap mı çekiyorsun?. - diye onu istihfaf ediyordu. - Bu istihfalın #athidir. Mademik betbahtsın, kendini tashih et... Düşün ki, bu, hodbinlikten ileri geliyor!!...., (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: