October 18, 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

October 18, 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| ; | Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi “Deniz kartalı” nın şüvarisi Kont Felikş fon Lukner Fener bekçiliğini, aşk yüzünden, bırakıp kaçınca hindli fakirlerin yanına uşak olarak girdim Limanda tir Alman vapuru vardı.) Tayfalariyle ahbap olduk. Gemide öy-, le iyi yaşıyorlardı ki, imrendim, Bir gün beni, sahibi gene bir Alman olan, Ruayel otele davet ettiler. Patronun| kızma derdimi döktüm, mahut keçi| sakaldan kurtulmak istediğimi, baba- smm yardımını dilediğimi anlattım. Adam razı oldu: — Lâkin, dedi, bizde iş yok. Eğer bulaşık yıkamayı kabul edersen.. Memnuniyetle kabul (ettim. Bu İş gemide domuz ahırı temizlemekten da ha temiz ve daha rahat... Alman arkadaşlar bir gece sandığı- mi gizlice gemiden çıkarmama yardım ettiler. Niobe.zaten ertesi - sabah ha- reket edecekti, Kaptan polise şikâyet etmedi, kurtuldum. Bulaşıkçılığa başladım ama çabuk bıktım. Ne de olsa Gazibeli bir mes- lek olmadığı muhakkak... Bununla be raber bir müddet bu işe devam et mekten başka çare yoktu, öyle yap- tam. Az zaman sonra geihrde epey ah- bap ödinmiştim. Bunlar sayesinde “başka bir iş bulmıya muvaffak oldum. Levlet burnu deniz fenerinde bökçi muavinliğini bana verdiler. Buna de- nizle alâkadar bir meslek olduğu için! pok sevindim. yenerin ilç bekçisi ve hepsinin kör. fez şahilinde ayrı ayrı evleri .vasdr. Bana yazifemi öğrettiler; yana oturmuştuk. Önümüz gözün ala- bildiğine deniz, arkamız kayalık... Bi- zi kim görebilir? Lâkin kazın ayağı öyle değilmiş! Biz dünyanın farkında değilken, balı ğa çıkan bekçilerden biri vaziyeti gör- müş, hemen kızm babasına havadisi yetiştirmiş, Bir de baktık ki adamca- ğız elinde koca bir sopa İle bize doğ- ru geliyor. Ne yapmalı? Kaçmaktan başka ça” re göremedim. Heydi tabanlara kuv- vet!.,. Akşam üstü gizlice gene geldim. A- hırdaki beygirlerden birini eyerle- dim. Bunu fenerde bırakmıya mecbur! olduğum beygirden daha değerli €s- yama mahsup ederek Allaha ısmarla- dık! Hint fakirleri arasında Port Augusta'da bir bıçkı fabrika- sında iş buldum. Fakat bu iş o kadar yorcuu idi ve o kadar az para kazan- dırıyordu ki, ancak on beş gün çalışa- bildim, Bir gün limanda dolaşırken yeni : 'nişilizens | 2s"BirTUP “Hatıralarını anlatan ; EFDAY TALAT —231— Yazan; | Şi —İlngilizler vatan hainlerini KroK den kamyonlara nakle başlad Fakat bir delilik olur. Bir (o pire için yorgan yakılmaz, Bir pire ise bu adam- lardan daha kıymetlidir. diyor ve oza- man mütevekkilâne gelecek emri bekli- yordum. Saat üçü geçiyor. Hâlâ içerden bir emir vermediler. Vaktin geçmesini 66 vinçle telâkki ediyorum. Belki (o bugün sevketmekten vazgeçerler. Bir günlük kazanç çok işe yarayabilir, Hava iyiden iyiye karardı. Adeta akşam oldu. Yağ- mur da gittikçe hızlanıyor. Odada dola” şıp duruyorum. Dakikalar “ geçiyor, £- çeride fısıltılar devam ediyor. Kroker matemi sükütile bir kiliseyi andırıyor. Kaldırımlara düşen yağmurun sesiriden ve arâ sırâ geçen tramvay ve otomobil İerin gürültülerinden başka bir şey du- yulmuyor. Korka korka tekrar o saate bakıyorum: Dört buçuk... Hareket za- manı bir buçuk saat geçti, Demek ki bu gün sevketmiyecekler. Fakat ne çare- ki, daha Esat beyden de bir haber gel medi, Adi bir seyis olmakla beraber ben de bu adamlarla beraber yaşıya yaşıya onların âdetlerini benimsemeye başla- mışkım. “Benim fikrime göre bir Avrupalı- gelen bir vapurdan birtakım Hintli fakirler çıktı. Anlaşılan bir yardımcı adam arıyorlardı, bana ne iş yaptığı - mı sordular, — Gemleiyim, dedim, fakat şimdi — Fenerleri we - penospeleri “terial“ Gündüzün yukarda oturup bekliyeceksin. Vapur gördün mü he men bize haber ver Küçük ve temiz bir oda verdiler. Günde dokuz pens para da alacaktım. Hayatımda bu kadar kazançla ilk de. fa karşilaşıyordum. Fenerin projektör ve reflektör cam. raki vaktimi alryordu. Diğer zaman: larımda dürbünle 'denizi Közlüyor, ge- celeyin de-her dört saatte bir yukarı- ya çıkarak feneri kontrol ediyordum. api Ha beleçinin bütün işini ben do- Fener bekçilerinden birinin Eva isimli güzel bir kızcağızı vardı. İyice anlaşmiıştık, fırsat buldukça körfe-! zin tenha sahillerinde beraberce saat-| meye başladı ve bu suretle fakirlerin| lerce” Katryorduk. Birgün gene böyle körfezin yük-! sek bir noktasında denize karsı yan) Kap HAR ADINLAR BE Yanlarında güzel kara güzlü birta- kım kızlar da vardr. İşsizliğin ve biras da bu kara gözlerin tesiriyle Hintli faikrlerin uşaklığmı kabul ettim, E- sasen çadır bezleriyle uğraşmak bana yelkenleri hatırlatıyor, kerdimi haya. len denizde sanarak avunabiliyordum. Her türlü vasıtalara başvurarak fakirlerin esrarlarına nüfuza çalıştım ama bunlar, esrarlarını büyük bir ks kanclıkla muhafaza etmekte oldukla- rındah bu husustaki bütün gayretle- rim boşa çikti. Başka bir çareye başvurayım de- dim ev genç bir Malezyalı kadına hoş görünmeye basladım. Genç kadın ev- velâ çok ihtiyatkâr davrandı.Lâkin 15 gün sonra bana karşı itimat göster. hokkabazlıklarından birkaçmı öğren -| dim. Bu suretle efendilerimin hizmet- lerini görmek ae kolaylaşıyordu. —39-— Murad: — Hayır.. Tahminlerin a o xl dar doğru olmasa gerek! - — Ya? — Hayallerin içinde yaşıyorsun, ci- cim. Eniş senin hakkında boş boğuz- lk etmiş değildir. Metresini de artık istemiyordur, işte o kadar! Hele se- inle benim hakkımda öyle şeyler dü- şünmez... Şu anda aklımda öyle bir gey yoktur. Çünkü ona karşı beslediğin annelik âldkasının derecesini gördü. İsmet, hazlkâne fakat rencide ok muş bir şekilde, Muradm düştünceleri- ni dinledi, Enisi, kendinden daha mı iyi tantdığinr iddia ediyordu? Ndsil aluyordu dâ uzaktan böyle hilkümler terebiliyordu?.. Muraâ, birdenbire: — Enis bir buhran geçirmiş, evet... İkönce ikimiz yüzünden çok betbaht olmuş... Kadın gözlerini açtı. İki eliyle Muradm kolunu yakala- dı ve bütün kuvvetiyle sıktı: — Bunu nereden biliyorsun? — Sual sorma, istemem, cicim. Ben gans yalnız sükün ve rahat ver. mek.istiyorum. Kendimizi bu İşte ka- bahatli çıkaracak hiçbir sebep yok- tur, Enis cidden mükemmel bir insan- dır vallahi! | Artık kulakları hiçbir şey igitmi-| yordu. İki eliyel birden Muradın ceplerini, aramıya başladı. Göğsü asabiyetle » nip çıkıyordu ve boğazından bir ısık! duyuluyordu. pi i ? Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyyaj| la nın fakirlerin bazan mucizeye tag çi kartan hokkabazlıklarını kavrayıp öğ renmesine imkân ve ihtimal yoktu. Bu sanatta sakal ağarimış ve ken dilerini fevkalbeşer bir mahlük telâk- ki eden, halkın hürmet ve itibarlarile detinaş etmiş olan bu adamlarda sırlar rını yamaklarına kolay kolay kaptıra- göz yoktu. Bilhassa heyetin iki ihtiyar reisi mütemadiyen (iradelerini tezyit ile meşgul olduklarından beyaz ve uzun sakalları taş gibi hareketsiz duran vü cütları ile herkeste derin ve hüşün yakın bir hissi hürmet uyandırıyor. Vardı, Fakirlerin en büyük hünerleri bir fidanm ani olarak büyümesiydi. Hint- li fakir, bir çekirdek alarak bunu toprağa gömllyor, bir müddet sonra toprağın yarılarak yerden küçük bir fidanm yavaş yavaş yükseldiği far- kolunuyordu. Küçücük fidan bir örtü fe kapatılıyor, ve fakir birkaç esra. rengiz elimle telâffuz ediyordu. Örtü kaldırıldığı zaman fidanm bir metro yükselmiş olduğu kemali hay- retle görülüyordu. Ben o kadar me- rak ettiğim halde örtüleri ve sajreyi yerlerine koyarken hiçbir sahtekârlık farkedemedim. lame var) — Yazdı m1? Mektubu pereğe?. Hani?.. Ver mektubunu... Okuyaca- ğrm! — Rica ederim... Bırak. Söz ver. lim, İsmet! — Ver mektubu diyorum sana... Dişlerini gösteren canavardan na - 8) korkulursa Murad da, İsmetten öyle korktu. Hattâ bu asabiyet anında kadının eklin; oynatmı$. olması ihti. malini bile düşündü. Kadın bir çığlık kopardı. Elini dal- dırdığı cepte aradığı KÂğıdı bulmuş- tu. Artık, müdafaa etmek, kadınm-o- kumasını mâni olmak (İhtimali var mı? Hiçbir kuvvet, bu aranın elinden o mektubu alamazdı. Hem kimbilir, bel- kl de, okuması daha iyi idi. “Muradciğım! “Sana bu mektubumu, bir dirseğim! Üzerine daysnarak Yatakta yazıyo- rum, Kısa kesmeye Mecbur kalaca-| ğım. Çünkü çok vaklim yök. Yalnız * vaktim değil, takatim de yok,,. İsmet, içinden: “— Vah yavrucak! Nasil yorulu- yor yazarken... Yazısmın titrekliğin- den de belli..., Telefonu açip polis müdürünü art yorum, Aksi şeytan yerinde yok, Başçavuş Raytı buluyorum. — Ne haber çavuş? — Bilmem, emir bekliyorum. — Saat dört buçuğu geçiyor. — Acaba geri mi kaldı? — Öyle olsa da bize bildirirlerdi. — Evet, bir şey söylemediklerine gö- re bugün gidecekler demektir. Bu sırada bir polis koşarak geliyor ve kolonelin beni istediğini haber veri- yor. Odasma giriyorum, Bana şu emri veriyor: — Lütfen yukarı çıkarak sevkedilecek mültecileri beşer beşer aşağıdaki kam - yonlara bindiriniz, — Şimdi hareket ediliyor mu? — Derhal hareket edilecek. Ben ve! Kapiten Benet aşağıda kapıda bekliye ceğiz. Hiçbir şey söylemeden odadan çık - tm, O kadar emeğim heba oluyordu. İ- çim sızlıyordu. İsyan arzuları duyuyor- dum. Fakat kaç para eder ki... İş işten geçmişti bile... Süratle yukari çıktım. Mültecilerin hepsi salonda toplanmış, bekleşiyorlardı. Beni görlince hepsi bir den sordu: — Gidiyor muyuz? — Gidiyorsunuz, — Şimdi mi? — Şimdi. En önde duran beş kişiyi birer birer kollarından çekerek ayırdım. Ve nöbet- şi gardiyanmı-yanlarına katarak aşağı yolladım. Onlar merdivenlerden inerken arkalarmdan bakıyorum. Loş basamak» lardan ağır ağır, melüi-melül iniyorlar; Sanki bir cenaze alayını takip ediyorlar. Hepsinin yüzü sapsarı, hepsi keder ve ıstırap içinde. Belki vicdan azabı du- yanlar da var, Fakat, kaç para (o edre, Yaptıkları zulüm ve hiyanet bir kuru nedametle unutulacak şey mi? Onlara zerre kadar atımiyotüm. İkinci beş kişilik kafileyi de sevket- tikten sonra nöbetçi polisine şu talima- tı veriyorum: — Geri kalanları onar dakika fasıla ile beşer beşer gönderiniz. Ben aşağı iniyorum. Merdivenlerden inerken içimde ga - rip bir his duyuyorum. Şimdi bir muci- ze olacak bu hainlerin hepsi geri çevri lecek, ellerine kelepçeler © vürulâarak Türk polisi tarafından ileride milli mak kemeler tarafından muhakeme edilmek üzere alıp götürülecekler. Ümit dünya. sı bu! Aşağıda kolonel Ballar ile Ka - piten Benet büyük kapının arkasında. iç tarafta ayakta duruyor ve önlerinde ki küçük a memleket hainleri Ve bu yorgunluğa sebebiyet veren Murada içerledi. Okumakta devam etti; “Her seyi baştan Sonuna kadar söy- lemek daha iyi, Ondân sonra ferahlı- yacağım. Rahat bir nefes alacağım. Sırtımdan bir dağ kalkacak! Bu anla: şamamazlıklar oarasmda boğuluye- rum. Halbuki sen ve ben bu seinimi-! yeti yapabilecek insanlarız. Mektup. ların gamlı, endişeli ve acı! Bunları! farkediyorum, azizim. o Seviyorsun | Mes'ut değilsin. Sevdiğinin kim oldu ğunu da biliyorum. Daha ilk. günler.! den itibaren Işin farkma varâtm. İşi nasıl anladığımm tafs'lâtmı vermiye-| ceğim. Çünkü bunun ehemmiyeti yok. Biraz dikkat, biraz murakabe, ve bir az da kalbimin gözleriyle bakmak ba. na her şeyi anlattı... Siz, ikinizde d4 ce değişmiştiniz ki, bunun sebe- Dini anlamak güç olmamıştı. Bana; karşı bir Komedi oynamak için pek| çok azap çekivordunuz. Meselevi an- lamıvavım diye çabalıyordunuz! | “Bütün bunları sana an'atmak, rek yorucu şey! Yarım cümlelerimder tam mana çıkart! Ne petyran cekerim | re Istırap!... Ah, sana târif edemem. | Evvelâ azabın küçük bir çocuk azabi ; dar kasvetli bir akşam ki # nin kamyonlara yerleştiri yorlar, Kamyonlardan birisi sındaki muhallebicinin önü diğeri içeri girilecek tarafi km bt vaziyette binanın © yor, Koca kamyon, tram gal ederek tramvay seferle” maması için biraz da yayf üzerine çıkmış... mi yüksek olduğu, Bi da bulunmadığı içine wi iskemle konulmuş. tarafında bekliyor ve tekef çıkarak ve bu iskemleye giriyorlar. Başçavuş Rayt nun arkasındaki muşambö eliyle kaldırmış, diğer eniyisi lere yardım ediyor. Hava sabahki vaziyetini ediyordu. Yağmur bütün yor. Sokaklar çamur firi karanlık, O kadar duymaması kabil değil, Ara sıra önümüzden siyor. Buğulu camlardan b lerin orada geçen hâdi oldukları muhakkak... dj tan hainlerinin yükl kimin aklına gelsin. Hergüf leniyor veya öteberi indirili? der. Çünkü herifleri de ki termiyoruz. Birer birer Ö derhal kamyona tıkıyoruz. karak yüklenmekte olan K#. Tie baktım. İki tarafir kemleler konmuştu, Mü rın Üzerinde soğuktan ve lerinin biribirine vurduğu”. rum, “ Başımı arkaya çeviriyor” karşıdaki muhallebici dük yor, Bu sırada dükkânm çe yaslanmış, gözlerini Ki miş, bir eli belinde genç BİCİ züme ilişiyor. Karanlık içi! miyorum, Diğer kamyonun iy ru ilerliyorum. Bir de ne Eğ zim Üsküdarlı Saip. Bir nm kapzasma yapışmış. rimde... Yavaşça sesleniyof” — Emret. Şimdi atılacak”. Korkudan kıpkımmızı 9 vaşça: — Delilik etme... diyoruf” — Tahammülüm kalmadı “© ye sızlanıyor. — İçeri gir bekle... ( : z < —| © idi. Evet, düşünmeden, meye istinat etmeden... met ve takdir ettiğim bi dostumdun. Onu ise, bütü daha fazla seviyorum... F* içinden çık bakalım! “Ben ki, kendimi çok şünceli sanırdım, işte bu mülüm yoktu. Nazariye 9 verdiğim şeylere pratikt& yorum. Başkalarma ait 9 diye telâkki ettiğim bir 9 mımın altında dayanılms# gibi görüyorum. “Yavaş yavaş, isyan ede” J bastıra, ben de bu işleri bulmıya başladım. O, hen” tir. Sen de çok cagzipsin, gizli kapaklı islere ne h8* ribirimize hakikati niçin yelim? “Mâhremi esrarmız O) çim rahatlardı. Size kar$f, his ancak hürmet ve il ger beni bir arkadaş gibi seydiniz, sizi affeder ve "ç tasvip ederdim... Lâkin #İS 5 telâkki ediyorsunuz ve yordum... (De

Bu sayıdan diğer sayfalar: