17 Kasım 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

17 Kasım 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

li Zavallı kadın, zavallı ben.. Rusyada talebeliğim zamanında ta- Biştiğım bir Moskovalı ile geçen gür Yolda karşı karşıya geldim, Selâm 83. bahtan sonra, eski bildiklere dair ko- Müşmaya başladık. İlk aklıma gelenler| den biri, çok muhterem bir şahsiyet oldu: “Sofya İsekovne,... —O nasıl? . diye sordum. — Zavallı... Öldü... Beynimden vurulmuşa döndüm, İş- dım ki, nimeti, hâlâ hayatımın i teşkil ediyor... Buna rağ- imbilir nasıl telâkki ede- tek bu dünyaya gözlerini yumdu. ie Sıkletim 46 kiloya kadar düşmüştü. 1923 senesinin yaz mevsiminde, üni- Versitenin sayfiyesinde, sıkıcı bir disip lin altında bunalıyorduk. Ben, ticaret Odası için yaptığım tercümelerden bir miktar para kazanmıya çalışıyordum. Halbuki, o sene umumi işlerin idaresi İçİn seçtiğimiz talebe heyeti pek acar Yuhür ettiğinden, beni de, diğerleri meyanda, bahçeyi süpürmek, #ula- mak, mutfağa odun taşımak nevinden İşlerde kullanıyorlardı. 46 kilo #ıkle-) Ündeki bir insan ise, bunları yapebile Cek kabiliyette midir? düşünmüyorlar- Zafiyetim, bende bir asabiyet ya- Tatnıştı. Önüme gelenle kavga etmek İstiyordum. Ormanm bir ağacı altında oturup dururken, ismimin çağrıldığını işittini: “Gene mi bir angarya7,, diye fena halde içerledim, Fakat yanılmışım. Me- tr, beni seven ve günden güne za'fs “üştüğümü gören dostum Abid Ali Mof bana bir sürpriz hazırlamış, Bu zat Kazanlı Tatardı. Türkçeyi Tik gibi konugurdu. Petrogradds, “Mâlsini bilâhare İsmet İnönüye tak- din etmiştim. Başbakanımız da bu Se- Yili gence iltifat etmişti. Alimof, bü- e dam Bar son h ve neşeli olan bu dostum, bir çöcuk- luk yapmış, oturduğu binanm trabzan- larından kayayım derken, muvazene- #'ni kaybederek düşmilş ve ölmüş... Alimof'un hazırladığı sürpriz, beni,| Üniversite talebesinin karşılıklı yar. , asından, tedaviye göndermek- di. Bu kasaya, hepimiz, her ay, cüz'i yktarda para veriyorduk. Hasta. AYI Senato 'yoma göndermek işi de, bu teşkilâtmdı. Banim, esaslı bir teda- VİYe muhtaç olduğumu doktorlarla laştıran Kazanlı Tatar, Kırgızis. tandaki Kımız tedavihanesine gitmemi in etmiş, Yol biletime varmcaya adar her geyim tamam... Bana bun- arı teslim ettiler, ,Moskovaya gitmemi, oradan trene inmemi söylediler. Bulunduğumuz sayfiyodan şehre İn- dim. Cebimde iki çervones (iki ingiliz yan kadar bir hususi param var ki, Pr gün iki gece sürecek yolda, bir bu- vi sylık sürecek senatoryom tedavi- DE 8 ve avdette hep bununla idare et-| Ye meöburdum.. Tabiatiyle kâfi de-| br Ama ne yaparsın?.. Her türlü| "#hrumiyete katlanmak icap edecek..| yp Zatmıyalım, Moskovaya indim. Ü- an ide binasında ne yatak var, ne So ey... Bilmecburiye tanıdıklardan fya İsakovna'ya baş vurdum. Hemşiresi benim dostumdu. Fakat © ii Yazı geçirmek. üzere Kırma git- > ti, Sofya, iki çocuğuyla birlikte, DE Yalnızdı. Türkleri pek severdi. bir “, “HL.” ismindeki dostumla uzun ing kası olmuş, sonra, onun tara- an terkedilmiş Otuz beş yaşla- da olan bu kadın pek o kadar güzel kağ amâkla beraber, son derece iyi e Sabık kocası ve çocuklarınm hudiy 1 "Nepman,, denen zengin Ya- a *rdendi. Sovyet gersiti içinde bir ça hayatı yaşıyorlardı. üm İsakovna, arkadasım “H.,ya k ee hisler yüzünden, Mos- N ea in Türklerin de bir mel Fk u. Hattâ “H.” e bayli zaman sonra b i Mibaplar gidenler, İstanbuldan gelen Soktu De ziyafet cektirenler pek Mide, Akin ya, bunları memnu- dir, ç ePorür: “Para, sarfetmek içir» KALA, | diyyen benim Musiki, tiyatro, sanat adamlarını davet, onlarla mubahsse, gençlerle gezmeler... İşte, bütün hayatı böyle ge- çerdi... Be'libaşlı sırdaşı bendim. “H.” a da- ir benimle konuşur, dertleşir: — O, çok değerli ve güzeldi. Ebe- olmıyacağmı biliyor. dum. Ayrıldığına müteessifim, fakat elden ne gelir? Onunla yaşadığım. za- manların hatırası bile benim için kâ- fi! - derdi, Hemşiresiyle dostluğum dolayısiyle, bana büsbütün hususi bir alâka gös- terdiği için, Moskovadaki gecemi, 0- Sabahleyin sordu; — Gideceksin ama kaç paran var? Bunun manasmı anlamadan safiyet- le, bütün hakikati söyledim. Esasen kendisinden hiçbir şeyimi gizlemez- dim, Vedalaştık. İstasyona gitmek üzere çıktığım vakit, talebe kaputumun ce- bine sekiz çervones konmuş olduğunu hayretle ve biraz da elemle gördüm. Geri dönerek, bu parayı Sofya İsa- kovna'ya inde etmek istedim. Büytik bir nezaketle ve kendine has inceliklerle ısrar etti; — Yanında bulunsun... Ne çıkar?.. Geri dönünce verirsin! » dedi. - Hem eminim, paran'ikâfi gelmiyecektir.. Bu takdirde harcet, ne zaman olsa ge ri verirsin, Almazsam darılacağını da defalarla söylediği için kıramadım. Ve allah ra- zi olsun kadından... Bu para yanımda olmasaymış, öyle mahrumiyetlere kat- lanacakmışım ki... Belki, senatoryom- dan hiç istifâde edemiyecekmiğim., Teriyer, milleri gütme an seyatrtr çıktı, aradan zamüh geçti. İyileştim. Para kazanacak birtakım yeni tel me ve ders verme işleri buldum. Vazi- yetimi enikonu yoluna sokmuştum. Bir gündü. Tasarruf kaideleri hari- cinde yaşadığım için, almması mim- kün olan bütün borçları almış, sarfet-| miştim. im umumiyet itibariyle iyi olmakla beraber, o hafta Içinde pek dardaydım. Cebimde, bizim paramızla bir lira ya var, ya yoktu. Üniversite kapısmdan haber getir- dile, — Bir kadm sizi istiyor. Baktım, bu... Her halde, kiyafetin- de bir ihmal vardı. Fakat, ilk nazarda farkeğömedim. Eski samimiyetle ve! dostumu bulduğum için, neşeyle ko- nuşmağa başladım. Puşkin bulvatıma doğru, birlikte yürüdük... — Nasılsm? Geçimin ne âlemde? - diye sordu. Beni iy! görmesinden dolayı mem- nun olacağını bildiğim için hakikati olduğundan bile nikbin göstererek baş- ladım: — Çok iyiyim... Ayda 170 ruble ka- dar kazanıyorum... Bir sikintım yok... Bütün ihtiyaçlarımı temin ediyorum! Evvelâ: — Çok memnun oldum... « dedi, Sonra, birden duraladı. Tereddüt ediyordu. Dilinin #ltındaki baklayı bir türlü çıkaramıyordu. Nihayet, kekeli- yerek: — Ben, pek sıkıntıdayım... Kocam 8ldü... Ve çocuklarım gıdasız.. - dedi, - Benden para aldm da şimdi onun is- desini istiyorum zannetme... Eski he- saplar hiç mevzubahs değil. Fakat bana bir çervones verebilirsen mem- nun olurum... — Bir çevron, Bulamam da... Vallahi yok... (Wâ (Devami G ım HABER'in Güzellik Do'toru Kuponu: HABER — Akşam postası Tonton amca tuzak karşısında kalınca... AKŞAM POSTASI DARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgrat adresi : istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 14879 idare venön » 24070 ABONE ŞARTLARI Türkiye © Ecnebi Senesin 1490Hr. 2700467. Gavin 3 ayl v aylık Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası Yazan : Niyazı Anmet 140 sene evvel bugün Çar Birinci Po! tahta geçti 406 sene evvel bugün Padişah Süleyman Türkçe bilmiyen elçileri kabul etti 1496 yılı 17 ikineiteşrin günü, Ji sene evel bugün, birinci Pol annes. büyük Katerinin yerine tahta geçti Pol, kırk yaşına gelinciye (Okada;| Kükümet işlerine (o karıştırılmamıştı Daima ordudan uzak tutulur, saray erkânı ona lâzım gelen hürmeti gös. termez, hatta çocuklarını istediği gi: terbiye edemezdi. Bütün bunların te 8iri ile olacak yeni hükümdar en kü çük suçlara en müthiş cezalar dere | cek kadar gayri tabii hareketler yapı | yordu. Pol, tahta geçtikten sonra bütün hükümdarlara gönderdiği mektuplar da tebaasını sulh ve asayiş içinde ya- şatmak istediğini bildiriyor ve yalnız Fransız cumhuriyetinin tecazüzatıns mani olmak için müttefikleri ile birle. şeceğini ilâve ediyordu. İngilterenin Petresburg sefiri, Ça. rın haleti ruhiyesinden istifade etti. Arusturya, garbi Almanya ve İtalya- yı zapietmiş olan Fransa cumhuriyeti aleyhine Rusyadan muavenet İstedi. Maltanm zaptından sonra şövalyele; üstadı azamı,, ünvanını kabul etmesi, nirica ettiler, Pol, bunu memnuniyet le kabul etti. İşte bu, Rusya ile Fransa arasr. nın açılmasına sebep oldu ve Rus or- duları seferber olarak müttefik dev. letlerin emrine girdi. sma m 1530 yılı 17 ikinciteşrin günü, 40€ sene evvel bugün hıristiyan ( elçileri “Sureti mulantanada, padişah Sü. Jeymanın huzuruna çıkarılıyorlardı. Birinci avluyu geçerlerken iki fil göze çarupıyor, ikinci avluda kükriyen as. Yâhlar giymiş saray hademeleri, di- van odasının önünde bulunan üç bin yeniçeri, merasımin pariakığını kal kat arttırıyordu. di Burada bu tarihi hadisenin si, si cephesini anlatacak değiliz. Elçi- lerle yapılan enteresan müzakere şek, line işaret edeceğiz. Divanda veziri azamın sağ tara da Vezir Kasım ve Ayas paşalarla Ri mel! beylerbeyi Behram paşa, sol ta! | talki kadıasker, üç defterdar ile nişan | cı yer almışlardı, Buradan huzuru baneye kabul olundlular, Asıl mesel burada nasıl anlaşacaklar ve sefirl, rin hangi dille konuşacakları idi. Çün, kü sefirlerin İbrahim paşa ile anlaşı ları hayli müşkül olmuştu. O zam lar Avusturya sarayında vatan diline! son derece hürmet olunuyor, o bunun için elçilerin veziri azam ve padişah, la Almancadan başka lisanla konuş maları menedilmişti, İbrahim tercümanının İtalyancadan başka dil bilmediğini söyliyerek sefirlerin lerinin Jâtinceye tercüme edilmesini razı olmamıştı. Bunun üzerine el Yorişiç kendi lisanı olan Hırvatça konuşmak mecburiyetinde (kalmış Bu şekilde konuşmaları menediln iş olmalarına rağmen mecbur olmaları elçileri müteessir etmişti. Padişahım huzuruna çıkar çıkmaz, Almanca nuşmağa başladılar. Bunun Üz sefnret tercümanı sözleri (o lâtinci ve saray (tercüman dı Jâtinceden! Türkçeye çevirerek anlattı. Yorişiç, biraz sonra tekrar Hırvat. ça söze başladı ve padişaha (o ltinee bir mektup takdim etti, Padişah Süleyman bu Babil di ve bir işaretle müzakerenin kâfi ol duğunu bildirdi. ? Eseri hazırlıyan: Nüzhet Abbas e PR Defi belâ kabilinden paslar arkadaşları yormaktan ve sıkmaktan başka bir işe yaramaz İçlerin yanlarındaki açığa pas ver) mek yerine uzun bir pasla diğer cenah| taki açık oyuncuya topu yollaması ka. | dar hasımları şaşırtıcı ve oyunu açıcı bir şey olamaz, Du pas ayni zamanda hasımları da yorduğu için faydalığır. İlci iç muhacim arasında pasla; malara gelince bunu ifrata vardırma. mak lâzımdır. Ancak (bu tabiys merkez muhaciminiz hasım santraha fı tarafından çok dikkatle ve hiç peşi. ni bırakmadan marke edildiği zaman larda, santrahafr yerinden oynatmak maksodiyle tatbik olunursa daha fav dalı olur. Iç muhacimlerin en dikkat etmeleri lâzım gelen bir nokta da merkez mu hacimini üçüncü bek vaziyetinde oy niyan hasım santrahafının tesirinden ve markeli vaziyetinden kurtarmak | tır. İyi çalım yapmasını o ve oyunun inkişafına göre tabiyeyi sık sık değiş- tirmesini bilmek iç muhacimler için çok mühim bir meseledir. Çünkü bus ma kalıp orta paslariyle ve yahut da mütemadiyen âçıklarla kombinezon. larla bugünkü futbolda işlek bir hü tum hattı yaratmak mümkün değildir. Meselenin ruhunu o hasım santrahaf, teşkil ettiğine göre esas gaye bu oyua cuyu mümkün olduğu kadar deplase etmeğe gayret eimektir. İyi yer tutan ve bunda muvaffak olan bir santraha fa karşı merkez muhaciminizin elleri bağlı bir vaziyette kalması — ihtimali kuvvetlidir. Ortadan verilen uzun paslar nadiren muvaffakıyetle netice- lenir. Hasım santrahafının ortayı iyi, ce tutmuş olması kendi kalesi ile mer. ke& muhacimi arasında daimi bir gel teşkil eder, p Buna mukabil kısa toplar çe” muhacimin kolayca alarak, iç muha cimin ileri ve fırlayıp ikinci pozisyo da pas almasını imkân dahiline so ki bundaki avantaj aşikirdir. takdirde santrahaf merkez muh mi ile iç oyuncudan hangisini m ke edeceğini şaşırır ve bu suretle siziğ için de ilerlemek hususunda açık kapı hasıl olur. Merkez muhacimini hasım rahafından kurtarmak için en İyi ç re topu dribling ile santrahafın na kadar sürerek onu Üzerinize çi mek ve pası bundan sonra ve: tir Santrahafı üzerinize çeke, vaziyeti evvelden © kestiren merke mubaciminiz demarke bir yer tutar böylece topu aldığı ovakit vaziyet göre ya slirmek yahut da daha İş bir pozisyonda bulunan diğer bir mi hacime pas vermek suretiyle hücu faydalı olarak inkişaf ettirmiş olur. Bugünkü futbolde, Zeki, hu kabiliyeti yüksek iç muhae'mlerle bü likte oynamadığı takdirde birinci $ nıf merkez muhacimleri bile bi bir iş göremezler. Santrahaf, üçü! bir bek gibi oynadıkça, merkez mu cmine hakikaten çok dar bir fanliyi sahası kalıyor demektir. Bunun ik de Iç muhacimlerin santrahafı' yeri den oynatmağa ve her ne bahas lursa olsun sahanın Ortasını za meleri şarttır. (Devamı » j

Bu sayıdan diğer sayfalar: